26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 MAYIS 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Güzel Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ndeki 19 Mayıs töreninde; altı kız öğrenci, hazırladıkları dans gösterisinde askılı bluz giyerek şeriat kurallarına uymadıkları için öğretmenleri tarafından azarlanarak etkinlikleri iptal edildi. Ya ğ m u r E k i m İktidar, Cumhuriyet gazetesine sinirleniyormuş... ‘‘Asabiye kuponu verelim!’’ YAŞADIĞIMIZ ve yaşamakta olduğumuz olayları bir de ‘‘sivil örümceğin ağı’’nı çok iyi bilen Mustafa Yıldırım dostumuza soralım: ‘‘ABD, Türkiye’yi İran’ın en birinci tehdit olduğuna inandırmakta kararlı. Örgütler, kurumlar, medya tersinden düzünden çalışıyor. Türkiye’yi yönetmekle yükümlü olanlar, sıkıştıkça türban işlerini öne çıkarıyor. Türkiye’nin dışarıyla ilişkilerinden sorumlu kişisi, İran’a nasihat vereceğimin Arapçasını söylüyor. Başka devletin ve Avrupa’nın her dediğini yapmakta olan Türkiye’yi takan varmış gibi! Yargı kurumu silahlı saldırıyla kana bulanıyor. Yargıç ölüyor, yargıçlar yaralanıyor. Katil için ‘şucu bucu’ açıklaması yapılıyor. Bazı ‘şucu bucu’ları koruyup kollamakla yükümlü yazarlar, cinayetin ‘şucu bucularla ilişkisi olamaz’ diye yazı döşeniyor. Sizin bu kollamacılığınız olmasa o GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Şucubucu operatör tetikçileri kolayca bulabilir mi? Elbette, yurttaşlarınızı şuna ya da buna ikna etmek için operatörler görevde. İpler de dışarıda elbette! Ama kardeşim, neden bu işlerde hep ‘şucular ve bucular’ kullanılıyor? Hem ‘devlet kutsal’ diyeceksin, hem de her fırsatta o devletin kurumlarını karalayacaksın; kan kurumadan yorum döşenip öldürülenleri, yaralananları inceden suçlayacaksın! Senin hiç mi günahın yok? Türkiye’nin temellerini sarsmak için her türlü kaba kışkırtıcılığı yapacaksın, yetmeyecek devletin kurumlarını hedef göstereceksin. Senin bu ‘film’de rolün ne? Ya sizler ; önünüze konulan her bilgiyi aklınızın Ecevit’in sağlığı için iki umut: Tıp bilimi ve kendisinin inadı! Şikâyet Ahmet Mete Apak: ‘‘Bakan M. Ali Şahin, ‘katil hükümet’ diye bağıranları halka şikâyet ediyor. Şimdi de milleti millete şikâyet ediyorlar.’’ ve ülkenizin egemenliği süzgecinden geçirmeden demeçler verenler! Yargı kurumunun güvenliğini bile sağlamayı aklından bile geçirmeyenler! Aklı yerinde yurttaşlar! Çatışmayı besleyecek davranıştan kaçınmazsanız... Katillerin arkasındaki ve yanı başındaki destekçileri de içine alan, bir açık yargılama istemini sonuç alana dek yükseltmezseniz... İç işlerimize açıktan karışan yabancı devlet temsilcilerinin, yurdumuzda kurumlara dalmış, yaşamın her alanına sızmış olan yabancı devlet istihbaratçılarının, örtülü ve yarıaçık operasyoncularının sınır dışı edilmesi için devletin kurumlarını, siyasal partilerini göreve zorlamazsanız... Ne bağımsızlık, ne laiklik, ne sosyal devlet, ne din ve düşünce özgürlüğü. Geriye her an karıştırılabilecek, avanak yerine konulacak, bir toplum bile olamamış, birbirine kıyan insanlar sürüsü kalır!’’ ‘Fail Belli’, Hem de Bu Sefer Besbelli!!! Ölen belli, öldüren belli, yok etmeye çalıştıkları ideoloji belli, buna rağmen Başbakan çıkıp ‘‘Baykal komplonun içinde’’(!) diyor. Danıştay’ı açık hedef gösteren Vakit, ‘‘Bu kurşunlar başörtüsüne sıkılmıştır’’ diye yazabiliyor!!! ‘‘Başbakanların da saçmalama hakları varmış’’ diyen Baykal haklı. İnsanlar sıfatları ne olursa olsun, kulaklarını tüm ikazlara tıkayıp, yalnız kendilerini kuşatan yağcıçıkarcı çevrelerin ‘‘dolduruşuna’’ gelip karton bir hayal gemisinde yol almaya başlayabiliyor. Neler gördük neler: ‘‘Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz’’ diye diretenler, ‘‘Ben demokratik solcuyum, halbuki onlar sosyaldemokrat, birleşemeyiz’’ diye tutturanlar, ‘‘Gerek yok, birleşmeyi nasıl olsa halk sandıkta yapacak’’ inadıyla, on kez üst üste gemiyi aynı buzdağına çarpanlar, ülkeyi hep kaosa sürükleyen sorumsuz insanlar... ??? Geçen hafta Cumhuriyet’e yönelik saldırıları kınarken, şeriatçıların artık Erdoğan’a bile tahammül edemediğini dile getirmiştim. (Aslında Arınç ve Erdoğan’ın 23 Nisan’da laiklik tanımına yaptıkları ortak saldırıya baktığımızda, onlarda da aynı sabırsızlık görülebilir.) İşte 17 Mayıs’ta Özbilgin’i yok edenler de, daha önce Göztepe Parkı’nda yaptığımız eylemi provoke eden ve Cumhuriyet’e bomba atıp kaçan o güruhun parçalarıydı. Onların şanssızlığı yakalanmaları! Çünkü alıştırıldığımız senaryo şu: Önce demokratAtatürkçü bir ünlü aydın vurulur, ardından yobaz bir örgüt cinayeti sahiplenip gözdağı verir, ardından Mahir Kaynak iki saat sonra ortaya çıkıp ‘‘Bunu şeriatçılar kesinlikle yapmamıştır’’ der, sonra haber kanallarında gezdirilen Koru, Altan, Dilipak, İnsel, Mahçupyan gibi yazarlar imalarla suçu ‘‘derin devlet’’e hatta ‘‘bu cinayetten zarar görecek kesimlere’’ atan şeriatçıları, direkt veya endirekt olarak aklarlar, bizler de saçımızı başımızı yolarak dinleriz. Ama işte aksiliğe bakın ki Alparslan Arslan, her yobaz eyleme giden, Vakit kupürünü elinde taşıyan, ateş ederken ülkücü ve şeriatçıların ortak sloganlarını haykıran, ‘‘Evet ben yaptım, Cumhuriyet’i de ben bombaladım, Vakit kupürü de burda’’ diyen biri! Bak şu münasebetsize! CIA, MOSSAD, KGB, her gizli örgütün adının geçmesini neredeyse tek başına engelleyecek! Ama bakın onu da zorla neredeyse sosyal demokrat ilan edecekler! Kardeşim, benim evimde de izlediğim şeriatçı yayınlar var. İslamcı mı oluyorum ben şimdi? Aslında ‘‘Bu ilk vaka değil’’, Sıvas’ta da ‘‘Bu bir provokasyondu, İslamcılar suçsuzdur’’ diye tutturan aklıevveller çıkmadı mı? İşte Başbakan, geçmişteki bu olaylardan güç aldı ama cenazeye katılacak cesareti yine de bulamadı. 18 Mayıs’ta Antalya’da, 19 Mayıs’ta Ata’ya saygısını sunmaya hazırlanan (!) AKP Gençlik Kolları ile ‘‘randevusu’’ varmış! Aslında kendisini anlayabiliyorum, bu kadar halk tepkisini Menderes bile görmemişti. Demek ki bazı kişilerde ‘‘suçluların telaşı’’ görülebiliyor. Ordu bile artık cenazedeki kalabalığa, ‘‘Mumcu için de böyle yürümüştünüz sonra sustunuz’’ diye ikaz edercesine, tepkinin sürekliliğini istediğini söylüyor; hem de Başbakan’ın gözlerinin içine bakarak. Medya da kitlelerin sloganlarını yansıtmaktan kaçınmadı. ??? Herhalde ikazlar işe yaradı ki, AKP’liler laiklik vurgusu ile yatıp kalkar oldular. Neredeyse Cuma’da laiklik hutbeleri verilecek. Ama sorun şu, Sayın Erdoğan ve Sayın Arınç: Bizim söz ettiğimiz laikliğin, sizin ima ettiğinizle hiçbir ilişkisi yok. Biz sizin dışbükey aynalarınızın parçalanmasından geçmemiş, ‘‘laikçilik’’ diye alay ettiğiniz gerçek laiklikten söz ediyoruz. Siz ise, Çankaya’yı da ‘‘fetih’’leriniz arasına koyduktan sonra içini tamamen boşaltacağınız ve kendi sigortanız haline getireceğiniz bir ‘‘kolaj’’ deforme kavramdan... email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 SESSİZ SEDASIZ (!) Siz de bu eski filmi gördünüz mü? ESKİ Türk filmlerinden ‘‘karakter tahlili’’ yapıyor Cemal Yıldız: ‘‘Erkek egemen toplumlar suçlu, günâhkar karakterler yaratmak istediklerinde genelde bunu kadın üzerinden gerçekleştirirler. Türk filmlerinde de böyle bir ‘artist’ ya da ‘aktris’ karakteri vardır. Tüm kötü özellikleri üzerinde toplayan bu kadın kurgusu, amacına ulaşmak için her türlü kötülüğü yapmaya hazır bir tiptir. Karşısında düşman olarak seçtiği karakterse insani özellikler bakımından neredeyse bir melek kadar temizdir. Şirret kadın ortalığı karıştırmak için sürekli yalanlar, dolanlarla güçsüz ama iyi karakteri karalamaya, yıldırmaya çalışır. Bunu yaparken filmin güçlü erkek karakterlerine yanaşarak kendine meşruiyet sağlar. Düzgün karakteri çıldırtmak, saldırıya geçirmek için bilinen tüm soysuzluklara başvurur. Ama kendisine yönelen bir eleştiride hemen kuzu, mağdur ve zavallı mazlum rolüne bürünerek, gözyaşları içinde insanları etkilemeye çalışır. Ne var ki, filmin sonunda şirretin gerçek yüzü ortaya çıkar ve her zaman iyiler kazanır. Şirretlerin arkasından gözyaşı dökülmez. Bunların tek başlarına hazin bir sonları olur.’’ Sifon Suat Özbilgi: ‘‘Danıştay şehidi Mustafa Yücel Özbilgin’in cenaze namazı sırasında halkın tepkisinden korkan antilaikler caminin abdesthanesine sığındığına göre halkın yeni görevi bir an önce sifonu çekmek olmalı.’’ Cumhuriyetimiz ve Kadınlarımız... DENİZ BANOĞLU ‘Herkesi el ele vermeye ve güçlerini birleştirmeye çağırıyoruz’ Önce Cumhuriyet gazetesine, ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin inançlı kalelerinden biri olan Danıştay’a yapılan saldırılarla, ülkemiz, yakın geleceğindeki yaşamsal yazgısını belirleyeceği bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyor. Türkiye’nin 70’li yıllar benzeri, ancak bu kez daha da tehlikeli biçimde kendi içinde kamplara bölündüğü böylesi bir ortamda, 83 yıllık çağdaş kazanımlarımızın savunucusu kimdir ya da kim, hangi merci olacaktır? İktidar ve hükümet mi? Bunu sormak bile abes; çünkü, yargının, hukukun can damarı Danıştay’a saldırının ertesinde, Başbakan ve Adalet Bakanı’nın, hükümetin bu olaydaki hatasını, yanlışını görmezden gelen açıklamaları bir yana, Başbakan’ın Antalya’da bir kavşağın açılışını yapmak ve kendi gençlik örgütünün şölenine katılmak üzere, bir lüks otelin süit dairesinde dinlenmeye çekilmesi, bu sorunun yanıtını vermektedir. Avrupa Birliği masalına sığınarak, ülkeyi adım adım geriye sürükleyen bir iktidara teslim edildiğimiz böyle talihsiz bir ortamda, Türkiye’nin yaşamsal geleceğini belirleyecek tek güç, ulusumuzu daha da ileriye taşıyacak tek yolun Kemalist ilkeler olduğuna inanan organlar olacaktır. Bu inancı her vesileyle kanıtlamış olan üniversitelerimiz, anayasal kurumlarımız, yargı organlarımız, Danıştayımız, ama yanı sıra bu kurumların büyük destekçisi olan, (emperyalist sermayeden beslenmeyen) sivil toplum kuruluşları, kadın örgütlerimiz, Atatürk’ün güvendiği gençlerimiz, genç örgütlenmeler olacaktır. Nitekim Ankara’da üniversite rektörlerinin, yargı ve anayasal kurumlarımızla Danıştay üyelerinin gençler ve halkla birlikte Anıtkabir’de dev protesto gösterisi yapılırken İstanbul’da Türkiye’nin güncel sorunlarına karşı duyarlılığını sık sık düzenlediği paneller ve basın toplantılarıyla duyuran İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği ile Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Platformu, Danıştay’a yapılan saldırının ertesinde ilk tepkiyi gösteren kurumlar oldu. Aralarında parti kadın kolları örgütlerinin de bulunduğu bu birlikte yaklaşık 30 kadın kuruluşu yer alıyor. Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Platformu, yine çok sayıda kadın örgütleriyle birlikte yaklaşık 45 STK’den oluşuyor. Aynı gün ellerinde pankartlar ve dillerinde Kemalist sloganlarla Türkiyem Platformu gençleri Taksim Anıtı önünde seslerini duyuruyordu. Kadınlarımız... Kadınlarımız ve kadınlarımız... Türkiye’yi tehdit eden hemen her oluşumda, hemen her tehlikede bugüne kadar çoğunluk onları gördük, görüyoruz. Ne ki bu kadınlarımızın, (ki Danıştay önünde yapılan protesto gösterilerinde de gözümüze takıldığı üzere,) çoğunun yaşı ortalarda ve üstünde... Ya gençlerimiz nerede, genç kızlarımız, genç erkeklerimiz nerede? Genel söylem, gençlerimizin 1980 sonrası (70’li yılların tatsız deneyimleri sonucu) siyaset dışı bırakılmaları, dolayısıyla ülke sorunlarından kasıtlı uzak tutulmuş olmaları, Özal ekonomisinin tüketim ve eğlence çılgınlığına terk edilerek ‘‘daha çok, daha çok para kazanılacak eğitim ve iş olanaklarının’’ kendilerine tek hedef olarak gösterilmesi... Evet söylem bu... Ama... artık hiçbir gencimizin, kadın olsun erkek olsun, bir tek gencimizin bile, böyle bir söylemin ardına sığınma lüksü yok... Evet Atatürkçü gençlerimiz var... Evet kimi üniversitelerimizde Atatürkçü kulüpler oluşuyor... evet, bütün gençlerimizi bu söylemin kapsamında tutamayız... Ama.. bu yeterli değildir, yeterli olmamalıdır... Bugün batıdan doğuya, Anadolu’daki bütün üniversite gençlerimizin, eli iş tutan eğitimli gençlerimizin, Atatürk’ün ‘‘Gençliğe Hitabesi’’nin arkasında durma zamanıdır... Çünkü Atatürk’ün dün ‘‘Gençliğe seslenişinde’’ olduğu gibi bugün de ülkemizin ‘‘tam bağımsızlığı’’ tehdit altındadır... Dün olduğu gibi bugün de ‘‘sevgili yurdumuzun bütün kaleleri zaptedilmiştir’’... Dün olduğu gibi bugün de ‘‘bütün durumlardan daha korkunç olmak üzere, yönetimin başında olanlar aymazlık ve sapkınlık’’ içindedirler.. Dahası, yine gençliğe seslenişte vurgulandığı üzere ‘‘yönetimin başında bulunanlar dış düşmanların siyasal erkleriyle birleşme eğilimindedirler’’. Peki, o zaman ne beklenmektedir? Var olan değerlerimiz, Cumhuriyetimizin kazanımları tek tek elimizden kayıp yitirilirse, bu gençlerimizin işi, eğitimi, çağdaş geleceği de yok olmuş olacak, dahası Türkiyemiz dönüşü olmayan karanlıkların içine sürüklenecektir. Unutulmamalıdır, bir tek Türkiye vardır. O da Atatürk’ün bize miras bıraktığı, laik, çağdaş, sosyal hukuk devleti Türkiye’dir. Bu nedenle İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği ve STKB’nin seslenişine kulak verme zamanıdır. “Herkes ama herkes, el ele verip güçlerini birleştirmelidir!”. Bu seslenişimiz, eğilimleri ve yürekleriyle ulusal bütünlükten, tam bağımsız Türkiye’den yana olan özgürlükçü partileredir aynı zamanda... denizban?superonline.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Mayıs www.mumtazarikan.com Dosya No: 2003/1873 Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Satışa konu taşınmaz mal, Yozgat, Merkez Medrese Mah., Pazar yerinde, Ganizade sokakta bulunan, 322 ada, 12 nolu parselde kayıtlı, Kooperatif binasıdır. Kooperatif zemin kat ve 5 normal kat olmak üzere, toplam 6 kattan ibaret olup, her katta 3 daire bulunmaktadır. 1. daire batıya, 2. daire güneye ve batıya, 3. daire güney cephelidir. Bina kaloriferli ve asansörlüdür. Elektrik, su, telefon ve bütün altyapı hizmetlerinin tamamından faydalanmaktadır. Herhangi bir ulaşım problemi yoktur. Şehir İmar Planı’nda bitişik nizam 6 kat konut alanıdır. Taşınmazın tam hissesi satılıktır. Satış saati: 09.0009.10 arası, Muhammen bedeli: 726. 000,00 YTL. Satış şartları: 1 Satış, 07.07.2006 günü yukarıda belirtilen saatler arasında Yozgat İcra Müdürlüğü önündeki koridorda açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen değerin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa, alacakları toplamını ve satış paylaştırma giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartıyla, 17.07.2006 günü aynı yer ve saatler arasında ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacakları toplamının, satış ve paylaştırma giderlerini geçmesi ve artırma bedelinin, malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması lazımdır. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin %20’si orandı pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lâzımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10)günü geçmemek üzere süre verilebilir. Tellâliye resmi, damga vergisi, tapu harç ve masrafları ile K.D.V. alıcıya aittir. Birikmiş vergiler, satış bedelinde ödenir. 3 İpotek Sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını, özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını, dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemizce bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça, paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli, hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse, İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince, ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve %10 faizden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan, kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilân tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için, dairede açık olup, gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya, bir örneği gönderilebilir. 6Satışı iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin, yukarıda yazılı dosya numarasıyla, müdürlüğümüze başvurmaları ilân olunur. (İİK. m. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 24046) YOZGAT İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İktisat kuramında, tek 1 bir alıcının 2 bulunduğu 3 piyasa duru4 mu. 2/ ABD’nin bir 5 eyaleti... 6 ‘‘Çalma, hır 7 sızlık’’ anlamında argo 8 sözcük. 3/ Os 9 manlı toprak 1 2 3 4 5 6 7 8 9 düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeyi 1 S E P P U K U K L A Z E R aşan dirlik... Har 2 U R A 3 D E R L E M B O man yerindeki tahı4 O M A M A Z ON lın taş ve toprakla İ L O karışık kalıntısı. 4/ 5 K O P Y A E F A L Teker biçiminde yas 6 U F A K O T A R S İ O sı nesne. 5/ Hintli ka 7 B A R A J dınların ulusal giysi 8 O B A S İ N İ si... Baryum elemen 9 T İ K E tinin simgesi. 6/ Özellikle resim yapımında kullanılan sentetik bir boya. 7/ Sahip... İlgi eki... Düşman. 8/ ‘‘Kelem’’ de denilen kış sebzesi... Rütbesiz asker. 9/ Uyku ile koma arasında derin baygınlık durumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı maliye örgütünde vergi toplamakla yükümlü kamu görevlisi. 2/ Padişah ve vezir kavuklarında bulunan tüy ya da püskül biçimindeki sorguç... Uyanık, gözü açık. 3/ İsa Peygamber’in doğum yeri olan köy... Alan ölçüsü birimi hektarın kısa yazılışı. 4/ Sevinç belirten bir ünlem... İncelik, naziklik. 5/ Yemek... Tırpana balığına verilen bir başka ad. 6/ Afrika’nın doğusunda toplu olarak yapılan yabanıl hayvan avı... Bağışlama. 7/ Bir tarım aracı... Lantan elementinin simgesi. 8/ Bir meyve... Halk dilinde tohuma verilen ad. 9/ Anadolu’nun bazı yörelerinde, geceleri insanların üzerine çöküp korkuttuğuna inanılan düşsel yaratık. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear