Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 MAYIS 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Yabancıların risk algılamasının artmasıyla başlayan dalgalanmanın etkisini sürdürmesi endişelendiriyor 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Piyasalar diken üstünde Ekonomi Servisi Piyasalar haftaya tedirgin başlıyor. Uluslarararası yatırımcıların YTL’den çıkmasıyla başlayan dalgalanmanın etkisini sürdürmesi olasılığı hükümeti de endişelendiriyor. Nisan ayı enflasyon rakamlarının yüksek çıkması ve yıl sonu hedefinin tutturulamayacağı endişeleriyle başlayan, yabancı yatırımcıların Türkiye’deki yatırımları azaltma girişimi cuma günü önemli bir dalgalanmaya neden olmuştu. Yabancıların risk algılamasının artması ve Türk bankalarının da döviz açık pozisyonlarını kapatma endişesiyle katılması piyasalarda tedirginliği arttırdı. Cuma günü dolar kurundaki yüzde 2.6’lık artış, İMKB’deki yüzde 4’lük düşüş ve iç borçlanma kâğıtlarının ikinci eldeki ortalama faizinin yüzde 14.5’e kadar yükselmesine yol açan yabancı çıkışı, bu hafta da gündemde belirleyici olacak. Sıra AOÇ’de mi? AKP, Cumhuriyetin temel değerlerine yönelik yıkıcı çalışmalarına devam ediyor. Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’ni (AOÇ), Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne vermek istiyor. Bu konuda hızla hazırlandığı anlaşılan bir yasa teklifi bugünlerde TBMM’de görüşülüyor. Kuruluş Kanunu’na bir ‘‘geçici madde’’ eklenerek, AOÇ’nin on yıllığına belediyeye devredilmesi sağlanıyor. Özetle, çiftlik çaktırmadan götürülmek isteniyor. ??? Kendine özgü bütüncül bir ekonomik ve toplumsal gelişme düşüncesinin uygulama örneği olan AOÇ’nin oluşturulmasına Mustafa Kemal tarafından Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra, 1925’te başlanmıştır. Amaç, başkentin sazlık, bataklık ve en verimsiz arazisi üzerinde, en ileri teknikleri kullanan örnek bir tarım işletmesi yaratmaktır. Salt bu da değil, doğa ile insanın sağlıklı bir ortamda buluşması; tarımsal üretim ile birlikte, halka temiz ve ucuz gıda maddeleri sunulması; Ankara ve çevresinin ağaçlandırılması; eğitim, spor, kültür ve eğlence için bir araya gelmesi öngörülmektedir. Çiftlik, Karadeniz ve Marmara ‘‘havuz’’ları ve ülkenin tüm bölgeleriyle canladırıldığı bir kimlik kazanmıştı. Unutulmaması gereken bir nokta var, kurucusu, kişisel olarak çok emek verdiği çiftliği, 1937’de, o zaman da var olan Ankara Belediyesi’ne değil, halka bağışlamıştır. Daha sonra, AOÇ’nin Atatürk’ün vasiyetine uygun olarak yönetilmediği doğrudur. Devlet Denetleme Kurulu’nun en son (2003) raporuna göre, ‘‘Çiftliğin bugüne kadar sağlıklı bir envanteri çıkarılamamıştır’’. Çiftlik arazisinin yaklaşık 22 bin dekarı, yasalarla devredilmiş ya da satılmıştır. Arazi varlığı, şimdilerde 33 bin 89 dekardır. Bunun da yedi bin dönüme yakın bir bölümü kamu kurumları ve özel kişilere kiralanmıştır. Kiralanan arazilerin çok büyük bir bölümünün kullanım biçimi, Mustafa Kemal’in bağış yazısındaki amaçlarıyla bağdaşmıyor. Namık Kemal’in vatan için dediği gibi, çiftliğin de ‘‘Dittiler etlerini, tiftiğini ditmediler’’. (Ditmek: Kuş gagasıyla parça parça koparmak.) Başta yollar olmak üzere kentsel altyapıya her zaman olanak tanıyan AOÇ, kârlı çalışıyor. Bununla da kalmıyor, bütçeye yük olmuyor, kendi gelirleri giderlerini karşılıyor. Kaldı ki hızla betonlaşan Ankara’da bir nefes borusu işlevi görüyor; kentin ağaçlandırılmasında çok büyük bir atılımı gerçekleştiriyor; ülkenin en büyük hayvanat bahçesini barındırıyor; ayrıca, dünyada, başarılı ve büyük hayvanat bahçeleri de belediyelerin işi değildir. AOÇ, çok kaliteli süt ürünleri ve dondurma üretimi yapıyor. Çiftliğin çok ilginç bir güzelliği de genellikle alt gelir gruplarının eğlenme ve piknik alanı olarak kullanılmasıdır. ??? Cumhuriyetin çok önemli tarihsel birikimlerinden biri olan AOÇ, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne kesinlikle verilmemelidir. Mustafa Kemal’in vasiyetine uygun bir anlayışla bir taraftan tarım alanında en ileri tekniklerin özümsenip geliştirildiği bir araştırma, eğitim ve bilim merkezi yapılması; genetik araştırma ve organik tarımın deney yeri olması yoluna gidilebilir. Diğer taraftan da, AOÇ’nin, ağaçlandırma, bağ, bahçe düzenlemeleriyle halkın kültür, sanat ve eğlence alanları olarak kullanımı sağlanabilir ve sağlanmalıdır. On yıllardır, tiyatro, opera, bale ve konser salonları bakımından, çok yoksul bırakılan Ankara, bu önemli gereksinmeleri AOÇ’de yerleştirebilir. Ayrıca, doğru dürüst bir kent ormanı yoktur. Ankara’nın geçmişten günümüze tarihsel gelişiminin, kültürel birikiminin, Kurtuluş Savaşı ve barış dönemlerinde yaşadıklarının, bir bütünlük içinde izlenebileceği bir müzesi bulunmuyor. Kaldı ki, başta Güven Park olmak üzere, Ankara’da, Cumhuriyetin simgelerinin sinsice girişimlerle bir bir yok edilmek istendiği bir ortamda sıra AOÇ’ye geliyor; geleceği karartılmak isteniyor. Başta, Ankaralılar olmak üzere ülke halkı duyarlılık göstermeli, AOÇ’nin yok edilmesine olanak verilmemelidir. AOÇ, ilgili tüm kişi ve kuruluşların çalışma ve katkılarıyla, kurucusunun amaçlarına ve günün koşullarına uygun, özerk ve etkin bir yönetim yapısına kavuşturulabilir ve kavuşturulmalıdır. yakupkepenek06@hotmail.com BAKAN BABACAN AÇIKLADI SICAK PARAYA KARŞI ÖNERİ ‘Cari açık tahmininde yukarı doğru revizyon’ Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, ‘‘mali piyasalardaki son hareketlilikte dış faktörlerin iç faktörlerden daha etkin olduğunu’’ söyledi. ‘‘Son aylarda 2006 yılı cari açık tahminlerinde yukarı yönde revizyonlar yapılmaktadır’’ diyen Babacan, bunun petrol fiyatlarındaki artış ve turizm gelirlerindeki düşüşten kaynaklandığını belirtti. Babacan mali piyasalarda kayda değer bir hareketliliğin görülmeye başlandığını, bu hareketliliğin 10 Mayıs sonrasında belirgin hale geldiğini belirterek şunları söyledi: ‘‘Dış gelişmeler Türkiye ile birlikte diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomileri de etkilemiştir. Son aylarda 2006 yılı cari açık tahminlerinde yukarı yönde revizyonlar yapılmaktadır. Petrol fiyatlarındaki artış ile 2006 yılı turizm gelirlerinin ilk tahminlere göre daha düşük kalacağı beklentisi, bu revizyonların en önemli sebeplerindendir. 2006 yılı için sermaye girişleri ile ilgili Ali tahminler de yine artış yönünde Babacan. revize edilmektedir. ’’ ‘Ani çıkışlar için ek rezerv oluşturulabilir’ Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, sıcak paranın ani çıkışının sorunlar yaratabileceğinin konuşulduğunu hatırlatarak ‘‘Gerekirse bu tür spekülatif hareketler için ihtiyati ek rezervler oluşturulması da düşünülebilir’’ dedi. ANKA’nın haberine göre, Bakan Abdullatif Şener, döviz rezervlerinin yeterliliği üzerine literatürde değişik görüşler olduğunu hatırlatarak genel olarak ifade edilen ölçünün, ‘‘ülkenin altı aylık ithalatını veya kısa vadeli dış borçlarını karşılayacak düzeyde olmasının yeterli kabul edilmesi’’ olduğunu kaydetti. Sıcak para da fena çarpıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rekor cari açığın ardından gelen geçen cuma günkü fırtına, yabancıların 3.8 milyar dolarına mal oldu. Cuma günü yaşanan hisse senedi ve faiz satışları öncesi yabancı yatırımcıların Türkiye’deki menkul değerler portföyü 60 milyar dolar civarındaydı. BDDK’nin Günlük Bankacılık Sektörü Raporu’na göre, bunun 22.3 milyar doları Türkiye’deki bankaların emanetindeki Hazine kâğıtları portföylerinden oluşuyordu. Geçen cuma dolar yüzde 2.6 artarken hisse senetleri yüzde 4 değer kaybedince, yabancıların 11 Mayıs’ta 37.7 milyar dolar olan İMKB’deki hisse senetlerinin değeri 12 Mayıs akşamı 35.2 milyar dolara kadar geriledi. Gelişmelerden tedirgin olan yabancıların 9 Mayıs’ta 29.2 milyar YTL olan ve o günkü kurla 22.3 milyar dolar olarak hesaplanan iç borçlanma kâğıtlarındaysa sadece kurdaki artış nedeniyle 1.3 milyar dolar değer kaybettiği hesaplanıyor. Avrupa Türkiye Turizm İş Konseyi Başkanı’na göre, bu yıl sıkıntılı geçecek ‘2007’de atağa geçebiliriz’ ? Hüseyin Baraner, bu yıl Türkiye ve Mısır’da turizm sektöründe düşüş görüldüğünü, İspanya’nın ise ‘altın yıl’ yaşayacağını söyledi. ANTALYA (AA) Avrupa Türkiye Turizm İş Konseyi Başkanı Hüseyin Baraner, turizm sektöründe bu yıl Türkiye ve Mısır gibi ülkelerde düşüş görülürken İspanya’nın ‘‘altın yılını’’ yaşamaya hazırlandığını söyledi. İspanya’daki otellerin neredeyse tamamen dolduğunu belirten Baraner, sözkonusu ülkede şimdiden sorunlar yaşanmaya başlandığını kaydetti. Avrupa Türkiye Turizm İş Konseyi Başkanı Baraner, ‘‘İspanya, şimdiden bazı sorunlarla karşı karşıya geliyor. Bütün Avrupalı tur operatörleri arasında büyük bir çifte rezervasyon korkusu var’’ değerlendirmesini yaptı. Baraner şöyle konuştu: ‘‘Bu sıkıntılı yılı çok önemli bir dönüm noktası olarak kabul etmesi gereken Türkiye, 2007 yılından itibaren atağa geçebilir. Altyapı çalışmaları, betonlaşma ve kısmen doğanın bozulması turistleri kaçıran gerçek unsurdur. Doğamızı, sahillerimizi koruyarak, hizmetimizi arttırarak, bütün Avrupa satışlarında ilk talep gören ülke olarak yerimizi alma şansımız var.’’ Bankacılık yabancının gözdesi oldu ANKARA (AA) Bankacılık sektörü, 2005’te yabancı sermayenin gözdesi oldu. Bankacılık sektöründe geçen yıl yaşanan birleşme ve devralmalar 3.7 milyar dolarlık bir uluslararası doğrudan yatırım girişine ulaşılmasını sağlarken 8.2 milyar dolar olarak gerçekleşen 2005 yılı uluslararası doğrudan yatırım girişinin (sermaye bileşeni) yüzde 45’i bankacılık ve finans sektörüne ait. Telekomünikasyonda Türk Telekom’un satışından gelen 1.5 milyar dolarlık ve Turkcell’in hisse satışı sonucunda sağlanan 1.6 milyar dolarlık uluslararası doğrudan yatırım girişleri sektörün en büyük iki işlemini oluşturdu ve en fazla uluslararası doğrudan yatırım çeken ikinci sektör de yüzde 39 ile telekomünikasyon oldu. Toplam 7 ilde 384 şirket ise gayrimenkul sektöründe karar kılarken bu sektördeki yabancı sermaye özellikle kıyı şeridine ilgi gösterdi. Filosundaki 1 adet Airbus A320 tipi uçakla ilk uçuşunu 14 Mayıs 1992’de KKTC Ercan Havaalanı’na gerçekleştiren Onur Air bugün 14’üncü yaşını kutluyor. 29 uçaklık filosu ve 1489 personeli bulunan Onur Air, kuruluşundan bugüne 45 milyon kişiyi taşıdı. Geçen 14 yıl boyunca 800 bin saatin üzerinde havada kalan Onur Air uçakları bu süre zarfında 310 bin 612 sefer yaptı. İç hatlarda 15, dış hatlarda ise 15 ülkede toplam 72 noktaya sefer düzenleyen Onur Air, geçen sene iç hatlarda 2 milyon 80 bin 724, dış hatlarda 2 milyon 721 bin 612 yolcu taşıdı. Onur Air, bu yıl ise iç hatlarda 2 milyon 500 bin, dış hatlarda 3.6 milyon yolcu taşımayı hedefliyor. Onur Air 14 yaşında DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ ABD Başkan Yardımcısı Cheney’nin Rusya’yı hedef alan sert eleştirileri, Putin’in ‘‘Ulusa sesleniş’’ konuşmasında, ABD’ye yönelik, ‘‘İstediğini kimseye sormadan yutan kurt’’ nitelemesi, ulusal savunmaya yaptığı vurgu, geçen hafta ‘‘yeni bir soğuk savaş’’ başlıyor yorumlarına yol açtı. Bence bu yorumlar çok iyimser. Önümüzde, ‘‘küreselleşme’’ (krize serbest piyasa projesiyle cevap verme çabası) sonrasında, ekonomik, siyasi (ulusal ve jeopolitik) ve ekolojik kriz eğilimlerinin hızla kesişmeye başlamasının bir ürünü, yönü henüz belirsiz, ‘‘soğuk savaştan’’ çok daha tehlikeli bir dönem var. Bu yazıda, yalnızca, geçen haftanın ekonomik ve siyasi gelişmeleri üzerinde durmak istiyorum. Geçen haftanın haritası Ekonomik sarsıntılar, ‘‘küresel dengesizliklerin’’, petrol ve emtia piyasalarındaki fiyat artışlarının da etkisiyle piyasaları vurmaya başladığını gösteriyor. Geçen hafta, petrol ve meta fiyatlarındaki, dolayısıyla enflasyonist basınçtaki artışın etkileri, doların yeniden değer kaybetmeye başlamış olması, ABD’de federal rezervin faizleri 16. kez yükseltilirken sürecin daha ‘‘henüz’’ tamamlanmamış olduğunun vurgulanması, ABD ve Avrupa ve Asya borsalarını şiddetle sarsarak perşembecuma toplam yüzde 23 arasında gerilemelerine yol açtı. Cuma günü yüzde 4.5 yükselen Şanghay borsası (!) bir istisna oluşturdu (Financial Times, Times, CNN, 1213/05). Dünya ekonomisini hâlâ (ama giderek azalan) ölçüde peşinden sürükleyebilen ABD ekonomisinde tüketici eğilimini ölçen Michigan Tüketici Eğilimi Endeksi’nin, nisan ayında 87.4’ten, mayısta, beklendiği gibi 86’ya değil de, 79’a gerilemiş olması, tüketicinin nihayet havlu atmaya başladığını gösteriyor. Bu ise, büyümesini ABD tüketici talebine endeksleyen bazı ihracatçı Avrupa, Asya ve Latin Amerika / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA lebi de bu yönde olacak. Business Week’te geçen hafta yayımlanan bir yorum (Stanley Reed... 26/05) bu enerji şirketlerinin ellerindeki gaz ve petrol rezervleri açısından sıkıntı çekmeye başladıklarını vurguluyordu. 1960’larda dünya rezervlerinin yüzde 85’i uluslararası petrol şirketlerine tümüyle açıkken bugün, bu oran yüzde 16’ya gerilemiş. Dev petrol şirketlerinin bugünkü kârlarını devam ettirebilmeleri için, dünya rezervleri üzerindeki denetimlerini arttırmaları gerekiyor. Bu da İran gibi elinde büyük gaz ve petrol rezervleri olan Bolivya, Venezüella gibi petrol şirketlerinin gelirlerini sınırlamaya çalışan ülkeler açısından hiç iyi haber değil. Soğuk savaş mı? ABD’nin, önce Çin Devlet Başkanı’nın ABD ziyareti sırasında ‘‘yanlış’’ bir ulusal marşı çalarak, sonra Litvanya’da Vilnius konferansında Cheney’nin Rusya’ya yönelik eleştirileriyle sergilediği ‘‘stratejik hakaretler’’ (Stratfor, 05/05) yeni bir ‘‘soğuk savaşın’’ habercileri olarak yorumlandı. Keşke öyle olsa... Soğuk savaş dönemi, ikili denge, genel bir barış ortamıydı; ulusal bağımsızlık hareketleri, antikapitalist muhalefet bu denge üzerinde kendilerine hareket alanı açabiliyorlardı. Bugün, böyle bir ‘‘soğuk savaş’’ olanaksız. Hiçbir gücün tek başına ABD’yi dengelemesi söz konusu değil. ABD de, ‘‘Batı bloku’’ kurmak için gerekli ‘‘yumuşak’’ ve ‘‘yapışkan’’ gücünü hızla kaybediyor. Dahası, ABD’nin kendisine dost olmayan güçlere enerji bağımlılığı, finansal gereksinimi yüksek, doların hegemonyası tehdit altında: Avro giderek yaygınlaşıyor; ASEAN ülkeleri, dolardan kaynaklanan dalgalanmalardan korunmak için bir ACU (Ortak Asya Para birimi) oluşturmayı planlıyorlar (Bloomberg, 08/05). Asya’da çekim merkezi erginy?tr.net ‘Soğuk Savaş’ mı Dediniz? ülkeleri açısından iyi bir haber değil. Nitekim, Reuters’in bildirdiğine göre, doların değer kaybetmeye başlaması Avrupa ve Asya borsalarındaki düşüşlerde önemli rol oynadı. Amerika’da tüketici eğilimindeki keskin bir ekonomik daralmanın habercisi, gerilemenin arkasındaysa salt enerji fiyatları, faiz oranlarındaki artışların değil, Bush yönetimine olan güvenin yüzde 29’a inmiş olması da önemli bir rol oynuyor (Bloomberg, 12/05). Tüm bunlara ek olarak CheneyPutin tartışmasının da, özellikle yeni bir LTCM krizi bekleyen (Market Watch, Brimelow 11/05) 300 trilyon(!) dolarlık türev piyasalarının (UPI, Borchgrave, 11/05) iyice gerilen mali piyasaların sinirleri üzerinde olumlu bir etki yaptığı söylenemez. Petrol krizinin dayanılmaz basıncı Hiçbir ülkenin toplumsal düzeni, ABD’ninki kadar ucuz petrole bağımlı değil. Şimdi, petrol fiyatlarındaki artışlar bu toplumsal düzeni iki açıdan tehdit etmeye başladı. Ailelerin, okulların, işyerlerinin vb.. ısınma, ulaşım, yakıt faturalarında bir yılda yüzde 100’e ulaşan artışlar bir yoksullaşma etkisi yaratırken dev petrol şirketlerinin kârlarındaki rekor artışlar (örneğin, Exxon, yüzde 75; Chevron Texaco, yüzde 53; ConocoPhillips yüzde 89) genel müdürlerinin aldıkları yıllık multimilyon dolarlık bonolar, artık toplumun dikkatini çekiyor (CounterPunch, E. Pringle, 05/05); tepe kadroları neredeyse tümüyle petrolcülerden oluşan Bush yönetimine güvensizliği daha da derinleştiriyor. Bu dinamik, ABD’de sınıflar ve sermaye grupları arasındaki çelişkilerin derinleşeceğine işaret ederken küresel jeopolitik açısından da anlamlı. ABD yönetimlerinin petrol kaynaklarını ele geçirme çabası yoğunlaşacak. Enerji şirketlerinin ta oluşturan ekonomi ABD’nin müttefiki Japonya değil, rakibi olan Çin. Üstelik, Japonya ile ASEAN arasında giderek gelişen bir ‘‘yapışkanlık’’ söz konusu. Diğer taraftan, Çin’in etkisi yalnızca Asya ile sınırlı değil; Afrika ve Latin Amerika’da hatta Ortadoğu’da ABD’nin geleneksel etki alanlarına hegemonyacı bir görüntü yaratmadan nüfuz edebiliyor. Tüm bunlara ek olarak, ülkesinde toplumsal desteği yüzde 70’in üzerinde seyreden Putin’in yönetiminde Rusya, Batı’nın yörüngesinden çıktı. Yalnızca enerji değil, emtia fiyatlarındaki tırmanıştan da elde ettiği kaynaklarla hem siyasi, askeri devlet makinesini yeniden inşa ediyor hem de uluslararası ilişkilerini güçlendiriyor. En önemlisi, ‘‘soğuk savaş’’ döneminde ABD’nin SSCB’ye karşı en büyük ortağı ve desteği olan Avrupa, şimdi ABD’den bağımsızlaştıktan sonra Almanya dolayısıyla hızla Rusya ile Polonya gibi ABD uydusu ülkeleri dışlayan karşılıklı bağımlılık ilişkisi içine giriyor. Rusya, Avrupa’ya gaz ve petrol sunarken karşılığında gereksinimi olan yabancı sermayeyi ve teknolojik desteği almaya başlıyor. Kısacası, soğuk savaş sırasında yükselen bir hegemonyacı güç olan ABD bu kez karşımıza, gerileyen, giderek şiddet araçlarına daha çok dayanmaya eğilim gösteren saldırgan bir güç olarak çıkıyor. Şimdi şekillenmeye başlayan konjonktür, 19. yüzyılın sonunu anımsatan, daha çok ‘‘sıcak’’ savaşlara yatkın bir uluslararası ortama işaret ediyor, ‘‘soğuk’’ bir savaşa değil. Bu nedenle, Türkiye’nin ‘‘ulusal güvenlik’’ ve uluslararası ittifaklar sorunlarına, ‘‘soğuk savaş’’ döneminin alışkanlıklarıyla yaklaşması doğru olmaz. Doğrusu, 19. yüzyılın sonunda yaşananları anımsamak, herhangi bir ‘‘büyük gücün’’ jeopolitik projelerine, ‘‘kaynak savaşlarından pay alma’’ umuduyla bağlanma, ‘‘kurtlar sofrasına’’ oturma çabasının, ‘‘mönüye dahil edilme’’ trajedisiyle bitebileceğini görmek gerekir. CUMHURİYET 13 K