26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 NİSAN 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Engelli çocuklar, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda ‘biz de varız’ dediler 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Madalyonun diğer yüzü NİHAN İNAL Cesur Başkan, Erdoğan’a Karşı Arınç’ın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle TBMM’nin geleneksel oturumunda yaptığı konuşmayı, bazı gazeteler başlıklarında isimlendirmeyi yeğlemişler. Onlardan birisine göre, Meclis Başkanı’nın konuşması ‘‘demokrasi manifestosu’’ imiş; bir başkasına göre de ‘‘muhtıra’’ ya da ‘‘zirveyi sarsan’’ bir konuşma. Başkanın kendisi, bilinçaltını açığa çıkartmayı tercih ederek ‘‘cesur açıklama’’dan söz ediyor! İster, canlı yayında izlemiş; isterseniz gazetelerden okumuş olun. Söz konusu konuşma, bir ölçüde bilgisizlik de kokan, ama AKP’nin ünlü çatlak plağını bir ulusal bayram gününde, ‘‘hazirun’’a zorla dinletmeye yöneliktir. Öyle demokrasi manifestosu, ya da muhtırası yakıştırmalarını hak eden sözler değildir. Ve ‘‘o çatı’’ altında ilk kez de söylenmemektedir. Dolayısıyla sahibinin sesince bu konuşma için ‘‘cesur açıklama denebilir’’ yakıştırması, baştan da belirttiğim gibi, Sayın Arınç’ın sadece bir evhamıdır. Anlaşılan, başkan o protokol görevini yerine getirmek için masa başına oturduğu zaman, ‘‘ne yapayım da 24 Nisan günü gündeminde ilk sırayı alayım’’ diye düşünmüş ve daha doğrusu on birinci cumhurbaşkanının seçim borsasına, adını şimdiden sürmek istemiştir. Hayata diğerlerinden geride başlayan Türkiye’deki engelli çocuklar, gerekli yasal düzenlemelerin yıllardır yapılmaması nedeniyle eğitim, sağlık haklarından yararlanamıyor, sosyal hayata hâlâ dahil olamıyor ve geride yaşamaya devam ediyor. Anayasanın 42. maddesinde ‘‘Hiçbir çocuğun eğitim hakkından yoksun bırakılmaması gerektiği’’ yer alırken engellilerin sadece yüzde 4. 18’i eğitim alabiliyor. Engellilere uygun çevre düzenlemesi yasalarda yer alsa da bu yasalar kâğıt üzerinde kaldığı için engelliler, yaşamlarını ‘‘tecrit edilmiş olarak’’ evde sürdürüyor. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na katılmak şöyle dursun, şenlikleri izlemek bile engelli çocuklar için bir hayaldi. Tüm çocuklar gibi mutluluğu en çok hak eden engelli çocukların bu 23 Nisan’da düşleri gerçek oldu. ‘‘Sakatları sağlamların sızlayan vic danlarıymış gibi görmeyin’’ diyen Türkiye Sakatlar Derneği Genel Başkanı Şükrü Boyraz, ‘‘Anayasanın ilgili maddesine karşın bugün herhangi bir okulu arayın ve ‘Ben sakatım’ deyin, sizi okula kaydetmezler’’ dedi. Engeller 7 yıl sonra kalkacak Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği (OFD) 2. Başkanı Süleyman Akbulut da 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı’nın İstanbul’da bu yıl bir ilke imza attığını belirterek ‘‘İstanbul’da ilk kez engelli çocuklar da şenlikte yerlerini aldılar. Bayramda doyasıya eğlenirken tüm dünyaya da ‘engelsiz bir yaşam’ mesajı verdik’’ dedi. Down Sendromlu çocuklar unutulmasın Bütün okulların mimari yapısının sağlam çocuklara göre tasarlanmış olduğuna dikkat çeken Boyraz, ‘‘2005’te çıkan bir yasaya göre 7 yıl sonra tüm mimari engeller kalkacakmış, yani 7 yıl daha bizim çocuklarımız eğitimden yoksun büyüyecek. Anayasanın 42. maddesini ya kaldırın ya da o yasaya uygun hareket edin’’ diye konuştu. Dost Yaşam Down Sendromu Vakfı Kurucusu ve Genel Sekreteri Erdal Özkan da ‘‘Down Sendromlu’’ çocukların da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı tüm çocuklarla birlikte geçirmesi gerektiğini vurguladı. Gizli ya da derin anayasaymış Bülent Arınç gibi 3 dönemdir parlamentoda bulunan ve mesleği avukatlık olan bir deneyimli kişi, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin hazırlanmasında asıl sorumluluğun ve görevin yürütme erkinde olduğunu ve bu nedenle de Genelkurmay Başkanlığı ile Dış ve İçişleri bakanlıklarının devreye girmelerinin doğal karşılanması gerektiğini bilmez mi? O zaman, hemen her ülkede, iç ve dış tehditleri göğüslemek amacıyla bir el kitabı olarak hazırlanmakta olan bu tür bir çalışma için parlamentonun devre dışı kalmasından şikâyetçi olmaktadır? Hele, kimi gazete ya da televizyonların, böyle bir çalışma için ‘‘gizli anayasa, derin anayasa, kırmızı kitap’’ türünden yakıştırmalarını ciddiye alarak o ‘‘cesur açıklama’’ diye sözünü ettiği şikâyetini Meclis tutanaklarına yansıtmaya kalkmaktadır? Başkan, bu yakıştırmaların sahiplerinden de ‘‘Bazı çevreler’’ diye söz ederek bilinçli bir saptırmaya kalkışıyor. Oysa o yakıştırmalar, haberlerine biraz giz ve renk katmak isteyen bizim meslektaşlarımızın ürünüdür. Sadece kendisi değil; dileyen her milletvekili, mesela Başbakanlık ya da içişleri, dışişleri ve savunma bakanlıkları bütçeleri görüşülürken gerekiyorsa gizli oturum da isteyerek, bu derin anayasa için bilgi edinme imkânını kullanabilir. ÇEKÜL, ‘Kentler Çocuklarındır’ projesiyle yaşadığı çevreye duyarlı bir nesil yetiştirmeyi amaçlıyor Çocuk gözüyle kent kültürü ? ÇEKÜL tarafından yürütülen ‘‘Kentler Çocuklarındır’’ projesinin dergisinde, kültür elçisi 105 çocuğun kentlere bakışları kendi cümleleriyle anlatılıyor. İstanbul Haber Servisi Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı’nca (ÇEKÜL) yürütülen ‘‘Kentler Çocuklarındır’’ projesinin dergisi çıktı. ‘‘Kentler Çocuklarındır İstanbul Buluşması’’ adlı dergide, 7 kentte kültür elçisi olarak yetiştirilen 105 çocuğun kentlere bakışları kendi cümleleriyle anlatılıyor. ÇEKÜL Vakfı’nın 1998 yılından bu yana devam ettirdiği 7 Bölge 7 Kent projesinin alt programlarından biri olan Kentler Çocuklarındır projesi bir dergiye kavuştu. UNESCO desteğiyle 20032004 yılları arasında Akseki, Birgi, Kastamonu, Kemaliye, Midyat, Mudanya ve Talas’ta gerçekleştirilen proje kapsamında, her kent 15’er kültür elçisi yetiştirdi. Aldıkları eğitimle yaşadıkları kenti daha iyi tanıyan, kültürel değerlerin farkına varmış yeni kuşakların ilk temsilcisi olan 105 çocuk, 1317 Haziran 2005’te İstanbul’da buluştu. İşte çocukların hem çalışmalarını paylaştıkları hem de İstanbul’u tanıma fırsatı buldukları bu buluşma, Kentler Çocuklarındır İstanbul Buluşması dergisiyle bir araya getirildi. Gaz lambasına saygı Aya İrini’de 23 Nisan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Bilfen Okulları’nın Aya İrini Müzesi’nde düzenlediği ‘‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’’ gecesiyle kutlandı. 11 ülkeden gelen 300 çocuğun katıldığı gecenin en büyük gösterisi, dünyaca ünlü Fransız ressam Jean Pierre Blanchard’ın 3.5 dakika içinde dev Atatürk portresi oldu. Dünya çocukları, bu portrenin etrafında toplanarak, ‘‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’’ dediler. Amacı bekçi dövmek olursa... Ama Arınç’ın amacı, üzüm yemek yerine bekçiyi dövmeye kalkışmak olduğu için, nedense o cesur açıklama diye nitelendirdiği işportaya düşmüş sözleri yinelemektedir. Açıklamasında yeni olan tek öğe, başkent saunalarında odaklanan bir mafya çetesinde, bu belgeyle ilgili bilgilerin de bulunduğunu içeren polis bültenini, Meclis tutanaklarına geçirmesi olmuştur. Ki, öylece mafyanın AKP iktidarı döneminde başkentte bürokrasiyle bazı politikacılarla da nasıl birlikte kir ve ter atma imtiyazını kazandığı da, hem de TBMM’nin kuruluşunun 86. yıldönümünde en yetkili ağızdan tutanaklara geçerek, tarihçiler için ölümsüz bir kaynak haline gelmiştir. Arınç’ın, ‘‘görev süresinin bitmesine uzun bir zaman varken yeni cumurbaşkanının kim olacağı ve nasıl seçileceğinin tartışılmasını’’ Sayın Cumhurbaşkanı’na karşı bir nezaketsizlik olarak değerlendirmesi de anlamsızdır. Çünkü cumhurbaşkanları, sadece bir dönem için seçilebilmektedir ve Sayın Sezer’in de son görev yılıdır. Sayın Sezer’e karşı asıl nezaketsizliği de önceki gün özel gündemi izlemek amacıyla parlamentoya geldiği zaman, yerlerinden kalkmayarak ve alkışlamadan özellikle kaçınarak yapanlar, Arınç’ın partili arkadaşlarıdır. Yeni cumhurbaşkanının bu Meclis tarafından seçilmesinin, ülkede nasıl bir bunalım yaratacağının somut örneklerinin başında, AKP’nin seçimlerde aldığı oyu hiçe sayarak bugün 357 sandalyeye sahip olma gerçeğinin yanı sıra 2007 Nisanı’ndan sonra o kırık plaktaki arzuları gerçekleştirmek için girişeceği bilinen operasyon planlarını önleme çabası yatıyor Sayın Arınç. Ki siz de önceki günkü konuşmanızda o planların ipuçlarını vermekle yetinmediniz. Milletvekili arkadaşlarınıza olduğu kadar, camianıza da bu görevi Erdoğan’dan daha iyi yapabileceğiniz mesajını vermek istediniz. 105 kültür elçisi çocuğun izlenimlerinin de kendi cümleleriyle aktarıldığı dergide yer alan yazılardan bazıları şöyle:‘‘Kayseri Talaslı Hediye Karadeli, evinden bulup getirdiği, camı kırık gaz lambasına saygı duydu. Çünkü annesi o lambanın cılız ışığında halı dokumuştu. Aslı Görücü için evindeki bir tas artık sıradan değildi. Anneannesinin, annesinin ve ablasının kınasının bu tasta yakıldığını öğrendiğinde iş değişiverdi. Şerife Erol, ‘Talas’taki yeşil bağların korunması için kampanya yapıp para toplayabilir miyiz’ diye sordu, çözüm üretmek istiyordu. Mardin Midyatlı Nihat Aykut’un kentine dair fark ettikleri şöyle; Midyat’ta olumsuz görünen, altyapı hizmetlerinin gelişmemiş olması güzel ilçemizin kirli görünmesine neden oluyor. Eski yapılara baktığım zaman atalarımın, dedelerimin bu evlerde yaşamış olduğunu düşünerek duygulanıyorum. Şehmus Ertekin de ‘Hiçbir evin gölgesi diğerinin üzerine düşmez’ diyerek mimarinin saygılı olması gerektiğini çocuk gözüyle anlatıyor. Atanur yardım eli bekliyor Lösemi tedavisi sırasında hastaneden kronik hepatit B ve C virüsü kapan 14 yaşındaki Atanur’un tedavisi için 40 bin YTL’ye ihtiyaç var SİBEL BAHÇETEPE Atanur Aydın. Üç yaşındayken lösemi hastalığına yakalanan Atanur Aydın, tedavi gördüğü sırada hastaneden kronik hepatit B ve C virüsünü kaptı. Vücudunda şişliklerin ortaya çıkması üzerine hastaneye kaldırılan ve lösemi teşhisi konulan Atanur, 5 yıl boyunca Şişli Etfal Hastanesi’nde kemoterapi gördü. Hastalığı yenme yi başaran Atanur, 3 yıl önce yürüyemez hale gelince tekrar hastaneye kaldırıldı. Şu anda 14 yaşında olan Atanur, kronik hepatit B ve C hastalığı ile uğraşıyor. Anne Cihan Aydın, oğlunun tedavisi için bugüne kadar birçok kişiden kan aldığını belirterek hepatit virüsünün de bu şekilde bulaştığını öne sürdü. Tedavi için yaklaşık 40 bin YTL ’ye ihtiyaçlarının oldu ğunu vurgulayan anne Aydın, İçişleri Bakanlığı’ndan aldığı izinle sokak sokak broşür dağıttığını anlattı. Aydın, ‘‘Bu broşürleri dağıtırken utanıyorum, ama oğlumun sağlığına kavuşması için bunu yapmak zorundayım. Şu zamana kadar sadece 750 YTL topladım’’ dedi. Doktorların Atanur’un vücudundaki yüksek derecede enfeksiyon bulunduğunu söylediğini anım satan anne Aydın, kanserin karaciğerine sıçramasından korktuğunu ifade ederek şunları söyledi: ‘‘Atanur’un tedavisi Çapa Tıp Fakültesi’nde devam ediyor. İçişleri Bakanlığı’ndan aldığımız yardım izni bugün sona erecek. Yardım etmek isteyenler TC. Ziraat bankası Gaziosmanpaşa Şubesi 479344’ne bağışta bulunup, oğlumun yaşamasına yardımcı olabilirler.’’ Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net TÜRK ÖĞRENCİLERE BURS ENTERNET / MEHMET SUCU İran’ın nükleer santral çalışmalarını hızlandırması ile birlikte Türkiye’de de nükleerci lobi sesini yükseltmeye başladı. Dünyanın en zengin petrol yataklarının üzerinde oturan İran bile ülkesindeki enerji sorununu nükleer santrallarla çözmeye çalışırken Türkiye bundan geri mi kalacak? Hemen bunun ardından hızlı bir şekilde nükleer santralların nimetlerini öğrenmeye başladık. Ama bize anlatılmayanlar da vardı. Sesi nükleer lobi kadar gür çıkmayan Nükleer karşıtı platformun sesine kulak vermekte yarar var. Aslında nükleer santrallarda kullanılan uranyum, doğada çok az miktarda bulunan bir madde. Bu problemi çözmek için ortaya atılan, nükleer atıklardan tekrar hammadde kazanmayı öngören teknolojik projeler ise teknik ve ekonomik nedenlerden dolayı uygulanır duruma getirilemedi. Uzmanların söylediğine göre birkaç on yıl içinde atom endüstrisinin yakıtı tükenecek. Nükleer santrallar uranyumu işler mehmet?cumhuriyet.com.tr maruz kaldı. 2002, ABD: ABD’de Davis Besse reaktöründe, reaktörün 17 cm kalınlığındaki basınç kabında, çalışma basıncına dayanmak üzere tasarlanmamış paslanmaz çelik kaplamaya kadar ulaşan 130200 cm2’lik bir delik bulundu. 2003, Macaristan: 30 yanmış yakıt çubuğunun pek çoğu bir temizleme tankında kırılarak konteynerin dibinde 3.6 ton uranyum parçası bıraktı; bu durum halen bir çözüme ulaştırılamamıştır. 2005, İngiltere: THORP yeniden işleme tesisinin ayrıştırıcısında, içinde 22 ton uranyum ve 200 kg plütonyum barındıran 80 m3’ten fazla nitrik asit sızıntısı, başlamasından sekiz ay sonra keşfedilebildi, tesis o günden beri kapalı. Fazla söze gerek yok her halde... Yine de detaylı bilgi için nükleer santrala kurban edilmek istenen Sinopluların kurduğu www. sinopbizim.org sitesine bir göz atmakta yarar var. Avustralya’da Eğitim Fırsatı Haber Merkezi Uluslararası Avustralya Eğitim Ajansı IEAA, Türk öğrencilere sağladığı yüzde ellilere varan burslarla, İngilizce öğrenmek isteyen ve eğitimini yurtdışında sürdürmek isteyenlere fırsat sağlıyor. IEAA kurucu direktörü Memduh Güney, amaçlarının daha çok Türk gencinin Avustralya’nın uygun eğitim olanaklarından yararlanması olduğunu söylüyor. Güney, Sidney’deki The Education Group kolejleriyle yaptıkları ortak bir anlaşmayla, Türk öğrencilerin yüzde elliye varan burslarla okuyabileceklerini belirtiyor. Türkiye’deki mesleki eğitim ve yüksek eğitim alanında da projeler yürüten IEAA, Avustralya eğitim kurumları ve Türkiye’deki eğitim sektörü arasında yapılacak çalışmalara da aktif olarak katkıda bulunmayı hedefliyor. Bu amaçla Türk üniversitelerinin tüm dünyaya tanıtılması ve yurtdışındaki üniversiteler ile ilişkilerinin geliştirilmesi için projeler yürütüyor. Ayrıntılı bilgi ve ulaşım: www.inteducation.com Çernobil’i unutmadık... Nükleer sizin olsun... ken bunu çekirdek parçalanması yoluyla yüksek radyoaktivite taşıyan nükleer atıklar haline dönüştürüyor. Nükleer atıklar ise yaydıkları yüksek dozdaki radyoaktif ışınlar nedeniyle insanlar için hayati tehlike taşıyor. Bu nedenle nükleer atıkların yüz binlerce yıl boyunca insanlara, tüm canlılara ve bitkilere ulaşamayacak şekilde saklanması gerekiyor. Nükleer santrallar, yaklaşık 50 yıldır faaliyet gösteriyor. Ancak bugüne kadar kimse nükleer atıkların nasıl ve nerede nihai olarak saklanabileceğini bilmiyor. Nükleer santralların ürettiği yüksek radyoaktivite taşıyan atıkların güvenilir bir şekilde bertaraf edilmesi için dünya çapında bulunmuş tek bir yöntem bile yok. İnsanlık tarihinin çok küçük bir döneminde kullanılabilecek olan nükleer enerji, yarattığı nükleer atıklarla dünya tarihinin çok uzun bir dönemine bela olacak bir miras bırakıyor. Dünya yüzündeki ilk insanlar nükleer santrallar kurmuş olsalardı, o santralların yüksek radyoaktivite taşıyan atıklarının bugün hâlâ bekçiliğini yapıyor olacaktık. Şimdi tekrar başa dönelim. Son yıllarda, atom bombası geliştiren ve imal eden ülkeler, başlangıçta sivil amaçlar taşıyan atom programı yürütüyorlardı. Fakat bu sivil programlar çoğunlukla askeri amaçları gizlemeye yarıyordu. Sivil programlar yoluyla bu devletler, gerekli teknolojilere ve atom bombası yapmak için gerekli bilgi birikimine ulaştılar. Sonuç: Nükleer teknoloji ihracı ve nükleer teknolojinin yaygınlık kazanması nükleer silahların yayılması riskini de önemli ölçüde arttırıyor. Yarın Çernobil faciasında yaşamını yitirenleri anacağız. 1986 ylındaki bu nükleer felaketten sonra neler oldu anımsıyor muyuz acaba? 1993, Rusya: Yeniden işleme santralı Tomsk7’de oluşan bir patlama sonucu ciddi miktarda plütonyum ve radyoizotopları çevreye yayıldı. 1995, Japonya: Monju’daki plütonyum yakıtlı hızlı üretken reaktörde sodyum sızıntısı meydana geldi ve ardından yangın çıktı. Reaktör o günden beri kapalı. 1998, Fransa: Fransa’nın Civaux’daki en yeni reaktöründe saatte 30 m3’lük bir soğutucu sızıntısı oluştu. Sızıntı ancak 10 saat sonra kontrol altına alınabildi. 1999, Japonya: Tokai’deki bir yakıt üretim santralında gerçekleşen tehlikeli kazanın sonucunda iki işçi hayatını kaybetti, yüzlercesi de radyasyona CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear