26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 MART 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Özelleştirme, az gelişmiş ülke halkları için ekonomik bir dramdır. 1990’lı yılların başlarında Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle ‘‘Yeni Dünya Düzeni’’ adı verilen bir sistem adım adım oluşturulmaya başlandı. ‘‘Küreselleşme’’, ‘‘globalleşme’’, ‘‘özelleştirme’’ gibi kavramlar bu düzenin belirleyici unsurları ve nitelikleri olarak ortaya çıktı. Bu yeni düzende, kamu öncülüğünde sanayileşme, karma ekonomi gibi düşüncelere 7 SUNUŞ asla yer yoktu. Özelleştirme bir dayatma olarak etkisini her ülkede gösteriyor ve bir ‘‘fetişizm’’ gibi etrafı sarıyordu. KİT’lerden söz etmek adeta suç sayılıyordu. Üçüncü dünya ülkelerindeki KİT’lerin çok uluslu büyük holdingler tarafından devir alınması istekleri açıkça belirtiliyordu. Aslında, dünyadaki 200 büyük şirketin 172’sine Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya gibi beş büyük ülke sahip bulunuyordu. 1990’lardan sonra, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi, ülkemizde de KİT’lerin özelleştirilmesi temel bir politikaya dönüştü... Ancak çelişkiler de ortaya çıkıyordu. Uluslararası ekonomik örgütler, Dünya Bankası, IMF , OECD yayınladıkları raporlarda bu konuda yön gösterici oluyorlar, aldıkları kararlarla özelleştirmeyi bir ilke kararı olarak dayatıyorlardı. IMF ile kredi anlaşması yapan devletlere, özelleştirme yapması bir önkoşul olarak belirtiliyordu. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Şu Bizim Yasalar... Yasaları bizdeki kadar yoruma açık ve önünü ardını düşünmeden hazırlanan ülke belki vardır ama bilemediğimi cahilliğime verin. Örneğin Türk Standartları Enstitüsü işe meslekler sözlüğü ile başlamıştı, ardından gazete ve televizyon muhabirleri için belirlediği standart geldi: ‘‘Ciddiye almalı mı almamalı mı?’’ sorusu insanın kafasına takılıyor. Çünkü anlaşılıyor ki daha ‘‘muhabir’’ kavramı konusunda bilgi noksanlığı var. Televizyonda görevli muhabirlerden istenenlere bakınca meslekte ‘‘kameraman’’ olarak tanımlanan gazetecilere iş kalmamış olduğu görülüyor. Zira onların görevi de muhabirden isteniliyor. Açıkça istenmiyorsa da, ‘‘muhabirden istenen asgari araç, gereç ve donanımda’’ sayılanlardan bu sonuç çıkıyor. Aynı durum gazetelerdeki foto muhabirleri için de geçerli. Bazı gazete patronları, maliyet azaltmak için aynı görevleri bir muhabirden istiyor olabilirler ama devletin bir kurumu, aynı yöntemi geçerli sayacak bir tutum izleyebilir mi? İzleyebilir, diyebilecek bir insaf sahibi çıkacağını sanmıyorum. Hadi TSE, bu standardı belirledi diyelim. Peki uygulayan olmazsa nasıl bir yol izleyecek? Çalışma yasağı mı getirecek? Oldu olacak ne hikmetse her zaman giyilmesini zorunlu gördüğü muhabir yeleğine de ‘‘TSE standardına uygundur’’ damgasının vurulmasını zorunlu kılsa bari. ??? Uygulanması aksayan yasalardan biri de Ceza Muhakemeleri Yasası. Devletin yargılanan, ama ekonomik gücü elvermediği için avukat tutamayan sanıklara da katkıda bulunması ilkesi eski yasada da vardı. Hatta Yassıada davalarının ilk duruşmalarında, malvarlığına tedbir konulmuş olmasından kaynaklandığını sandığım nedenlerle Celal Bayar’a da bir avukat tayin edilmişti. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun hazırlandığı söylenilen Ceza Muhakemeleri Yasası, aynı yöntemi daha da genişletti. Bunun üzerine barolar ciddi bir çalışma başlattılar. Yaklaşık 17 bin avukat bu alanda büyük bir özveri ile görev aldılar. Özveri, devlet tarafından verilmesi öngörülen ücretin, normal ücrete göre çok düşük olmasından kaynaklanıyordu. Avukatlar bu uygulamaya ‘‘peki’’ dediler ama, karşılarına bir süre sonra kaynak yetersizliği çıktı. Türkiye Barolar Birliği’ne ayrılan 48 bin YTL’lik ödenek 2006 Şubat ayı sonunda tükendi. Yeni ödenek de gelmedi. Ödenek belki gelecek ama işler şu günlerde ‘‘angarya’’ kapsamında sürdürülüyor. ??? Avrupa Birliği’nin alkışlarla karşıladığı Türk Ceza Yasası’nın bir maddesinin yürürlüğe girişi ortaya çıkan sorunlar nedeniyle 1 Ocak 2007’ye kadar ertelendi. Söz konusu madde, Türk Ceza Yasası’nın genel hükümlerinin ceza öngören diğer yasalar için de uygulanmasını öngörüyordu. Bu hüküm, gazeteciler için iki açıdan geriye gidişin simgesi durumundaydı. Basın Yasası, hapis cezası yerine para cezası getirmişti ve bu cezanın bir istisna dışında para cezasına dönüştürülmesini de engellemişti. Yine Basın Yasası, dava açma sürelerini günlük gazeteler için 2 aya, diğer gazetelerle basılı yayınlar için de 4 aya indirmişti. Türk Ceza Yasası’nda gerekli değişiklik yapılmadığı takdirde para cezalarının hapis cezasına dönüşmesi ilkesi yeniden yürürlüğe girecek. Basın yoluyla işlenen suçlardaki dava açma süresi ise 8 yıla çıkacak. Bu ciddi tehlikeye karşı çıkan gazeteciyazar sayısı şimdilik bir. Emre Kongar Hocamız yazmasa kimse ağzını açmamış olacaktı. Konuyu şimdiden kamuoyuna iletmekte yarar var. Çünkü zaman çok hızlı geçiyor. Özelleştirme ve Gerçekler K üreselleşmenin gelişmesi için, ‘‘özelleştirme’’ siyasal ideoloji ve ekonomik strateji olarak son derece önemli bir konuma sahip oldu ve 1990’lardan sonra, özelleştirme dünyanın dört bir yanında, temel bir politikaya dönüştü. Birinci Çelişki Asya’dan Ortadoğu’ya bütün gelişmekte olan ülkelerle KİT’ler özelleştirilirken, en ileri sanayi ülkelerinde, stratejik konumdaki kimi KİT’ler görev ve işlevlerini yürüttüler. Bunun en çarpıcı örneği ABD’dir. ABD’de Tennessec Vadi İdaresi (TVA) (Tennessee Valley Authority) adı verilen KİT, bugün dünyanın en büyük KİT’i olarak varlığını sürdürüyor. TVA yılda 36.000 megavat elektrik üreterek (Türkiye’nin bütün üretimi 26.000 megavattır.) Bugün elektrik üretiminde ABD’nin en büyüğü, dünyanın ilk on kuruluşu içerisine girmektedir. Amerika’da kimse kalkıp, TVA özelleştirsin demiyor. İkinci Çelişki Başka bir Alman otomotiv devi olan Porsche geçen yıllarda VW’nin yüzde 20 hissesini satın alma hazırlıkları içindeydi. Bunun nedeni de ‘‘VW’nin kontrol hisselerinin uygun olmayanyatırımcıların eline geçmesini’’ önlemek! Porsche, VW’nin yüzde 20’sini aldığı takdirde, Avrupa’nın en büyük otomotiv üreticisinin yüzde 51.2’lik çoğunluk hissesi Prosche, VW ve Aşağı saksonya Eyaleti’nin elinde toplanmış olacak. VW’nin mülkiyet ve sermaye yapısı 1960 yılında çıkarları ve hissedarlarının oy hakkını yüzde 20 ile sınırlayan özel ‘‘Volkswagen Yasası’’ ile güvence altına alınmıştı. Yasa, VW üzerindeki ‘‘fiil denetimi’’ yüzde 189.2 hissesi bulunan Aşağı Saksonya Eyaleti’ne bırakıyordu.Avrupa Konseyi geçen yıl bu özel yasanın iptali için yargıya başvurdu. Bir Alman ‘‘milli kuruluşu’’ olan Porsche, VW varlığını bir ‘‘milli kuruluş’’ olarak sürdürsün diye bir iptal olasılığına karşı harekete geçiyor. batı Burjuvazisi, anlaşılan ‘‘milli kuruluş’’ kavramından bizdekinden farklı bir şey anlıyor. Komisyon Başkanı Burroso’nun yorumu Bu durumda, AB komisyon başkanı Burroso, ‘‘pazarlarımızı birbirimize kapatırken dünyaya nasıl açılacağız’’ diye açıklama yaptı. Şimdi bütün bu somut örneklerden sonra, Yunanistan’daki son skandala bakalım: Yunanistan’daki Telekulak Skandalı Son yıllarda ve özellikle son aylarda, özelleştirmenin yarattığı kargaşalar gelişmiş sanayi ülkelerinden milli şirketlerin korunması olgusunu yarattı. Ekonomik milliyetçilik adı verilen bir olgu özellikle gelişmiş ekonomilerde önem kazandı. Bu Ekonomik milliyetçilik özet olarak, şöyle tanımlanabilir; ekonomide önemli sektörlere çok uluslu şirketler yerine, milli şirketlerin sahip olması, milli şirketlerin devlet tarafından desteklenmesidir. Şimdi bunun örneklerine girelim: ABD 11 Eylül saldırılarından sonra özelleştirme mi ulusalcılık mı sorusuna daima özelleştirme diyen ABD, kendine gelince ulusal sermayeden yana tavır koyuyor. cak anketlere göre, ‘‘11 Eylül sonrası dünyada, limanlarımızı bir Arap ülkesine teslim edemeyiz’’ diyenlerin oranı yüzde 70’ten fazla. Eskiden, özelleştirmemi, ulusalcılık mı sorusuna daima özelleştirme diyen ABD şimdi ulusalcılık ve ulusal sermayeden yana tavır koyuyor. Limanların Arap şirketlerine devredilmesine liman işçileri de karşı çıkıyor. Ne ilginç bir rastlantıdır ki, Dubai Port’un ABD’de 6 kritik limanı alması ile ilgili ret edildiği hafta, Türkiye’nin en önemli sanayi limanlarından birisi olan Dil İskelesilimanı Dubai Ports şirketine devir edildi. ABD Parlamentosu da limanlar için karar aldı. 2006 ocak ayında, Avrupa Parlamentosu (AP) liman hizmetlerinin özelleştirmesini esas alan öneriyi 532 hayır, 120 evet ve 25 çekimser oyla ret etti. Konuya ilişkin hazırlanan raporda, iki yıl önce bu sektörü liberal pazara açmak üzere yürütülen tartışmalar üzerine ciddi bir polemik çıktı. Japonya Örneği talama %9.4 büyümeyi başaran Çin’in dünyanın 6. Büyük Dış Ticaret Hacmine sahip olduğu yinelenmelidir. Bu planda, özellikle enerji kaynaklarının Çinli ulusal şirketler tarafından yürütülmesi ve verimli kullanılması kararı alındı. ABD’de Telekom Şirketi Konusu sektöründe Fransız sermayesinin güç kazanmasının önüne set çekti. Fransa Yukarıda, ABD’de dünyanın en büyük KİT’i olan TVA’nın 73 yıldır faaliyetlerini ve yaşamını sürdürdüğünü belirttik. Şimdi son aylardaki gelişmelere bakalım: 2006 ocak ayında, ABD’de en önemli 6 limanı Londra merkezli bir şirket tarafından işletiliyordu. Bunlar, limanlar New York, New Jersey, Philadelp hia, Baltimore, Miami ve New Orleans limanlarıydı. İngiliz merkezli şirketin hisseleri Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai Ports World adlı şirket tarafından alındı. Bu satış konusu ‘‘ABD’nin ulusal güvenliğini ilgilendirdiği için’’, satış sözleşmesinde söz hakkı olan Bush yönetimi hisselerin Dubai Ports’a devrini onayladı. Bu onayın şirket konusunda yeterli inceleme yapılmadan verildiği ileriye sürülerek kamu oyunda büyük tepki doğdu. Konu, ABD Kongresine gitti. Muhalefetteki Demokrat Parti ile Bush’un Cumhuriyetçi partisine mensup kongre üyeleri, bu sözleşmenin iptali için güçbirliği yaptılar. Parti çıkarlarını bir tarafa itelim, ulusal çıkarlar üzerinde birleşelim sloganı tuttu. Bunun üzerine, Bush AB Kongresi’nin sözleşmenin iptali yönünde alacağı bir kararı veto edeceğini bildirdi. Dubai Ports Şirketi 45 günlük ek inceleme süresine razı oldu. Bunlar bile Amerikan Kongresi’ndeki muhalefet havasını yumuşatmaya yetmedi. ABD Kongresi Temsilciler Meclisi Tahsisler Komitesi, Dubai Ports sözleşmesinin 45 günlük ek incelemenin sonucunu beklemeksizin iptal edilmesine kararı verdi. (Mart 7, 2006) Genel kurul’da da komisyonun bu kararı onaylandı. 11 Eylül Sendromu ve Ulusalcılığın Yükselişi 2005 yılında Japonya’da posta idaresinin özelleştirilmesine yönelik tartışmalar ülkede siyasi krize neden oldu. Başbakan Kuizumi’nin ısrarla kabul edilmesini istediği ve posta idaresinin özelleştirilmesini öngören yasa tasarısı, parlamentonun üst kanalında yapılan oylamada 108’e karşı 125 oyla red edildi. Bu nedenle Kuizumi, erken seçime gitmek zorunda kaldı. 3.2 trilyon dolarlık varlığıyla dünyanın en etkili finansal kuruluşlarından biri olan Japon Posta idaresinde 250 binden fazla kişi çalışıyor. Çin Bir ABD telekom şirketi olan Voice Stream’i Alman telekom şirketi satın almak istedi. Ne oldu? globalleşme ve Küreselleşme’nin babası ABD hükümeti bu satışa karşı çıktı. Çünkü ABD yasalarına göre telekom şirketlerinin yabancılara satılamayacağına dair hükümler vardır. ABD’deki yasa aynen şöyle: ‘‘Hiçbir yabancı hükümete veya temsilcisine ABD’de telekom işletme ruhsatı verilemez.’’ ABD hükümeti, kendi telekom pazarlarını yabancılara açmıyorlar. Fransa ve Almanya’da da telekomun özelleştirilmesinden sonra kontrol sağlayan altın hisseler devletin elinde kalmıştı. Çin’in önde gelen petrol şirketlerinden CNOOC, ABD’nin enerji sektörü şirketi UNİCOL’u satın almak istedi. Bunun üzerine ABD senatör ve işadamları ülkenin ulusal güvenliğinintehlikeye gireceğini ileriye sürerek hemen büyük tepki gösterdiler. ABD Başkanı Bush geri adım attı. Avrupa’da Neler Oluyor Fransa’nın pek de stratejik bir şirket olmayan yoğurt şirketi DANONE’nin Amerikan şirketi ünlü PEPSİ tarafından satın alınacağı söylentileri üzerine Fransa’da çok etkin itirazlar yükseldi. Gerek sol, gerekse sağ siyaset adamları ve sendikalar birleştiler. Bunun yanısıra Başbakan Willepin olası bir el değiştirmeye sıcak bakmadığını ortaya koydu. Ekonomi bakanı ise, hükümetin şirket çalışanları, müşterileri ve hisse sahiplerinin çıkarlarını koruyacağını açıkladı. Pepsi, Danone’yi almaktan vazgeçti. Yoğurt üretse de, asıl amaç milli bir şirketi korumaktı. Fransız Cumhurbaşkanı Chirac ulusal şirketlerin korunması gerektiği konusunda ciddi açıklamalar yaptı ve yapmaktadır. Fransa, Belçika ile ortak olduğu Suez Enerji Şirketi’ne İtalyan ENEL şirketi ve satılmasını da engelledi. İspanya Yunanistan’da Şubat ayının başlarından beri yaklaşık iki aydır ‘‘telekulak skandal’’ı ile çalkalanmaktadır. Olay, İngiliz Vodaphone cep telefonu şirketinin Yunanistan Başbakanı, kimi bakanları ve Genelkurmay Başkanlığı’nın telefonlarını dinleyip kayda alması ve bunları ABD büyükelçiliğine iletmesiyle ilgilidir. Yunan basınında çıkan haber analizlere göre belki de 500’e yakın üst düzey görevlinin telefonları yıllardan beri dinlenmektedir. Vodophone şirketi, Atina’nın belirli bölgelerindeki baz istasyonlarını kullanmış ve bunlara gölge telefon denilen çok sayıda sistemler yerleştirerek, elde ettikleri kayıtları Amerikan istihbarat birimlerine aktarmıştır. Yunanistan’daki bu skandal, bütün ülkeleri özellikle stratejik sektörlerdeki özelleştirmeler konusunda daha dikkatli ve duyarlı davranmaya yönlendirmiştir. Ne yazık ki Türkiye’deki durum hiç de öyle değildir? Türkiye’de ‘?özelleştirme olsun, ne olursa olsun’’; ‘‘ben babalar gibi satarım’’, danıştay iptal ederse ‘‘yeniden satış için, hemen harekete geçeriz’’ politikaları geçerlidir. Makro değerlendirme oerinc?cumhuriyet.com.tr ODTÜ Tanıtım Fuarı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ODTÜ’nün, öğrencilere meslek, kariyer, bilim ve teknoloji konularında bilgi vermek ve ODTÜ lisans programlarını tanıtmak amacıyla düzenlediği ‘‘ODTÜ Tanıtım Fuarı’’ bugün başlıyor. ODTÜ’nün bu yıl 6.’sını düzenlediği ve bugün başlayan fuar 1 Nisan’a kadar devam edecek. ODTÜ KKM’de gerçekleştirilecek fuar 10.0016.00 saatleri arasında gezilebilecek. Ayrıntılı bilgi için (0312) 210 35 33 numaralı telefon aranabilir. İspanya’da büyük enerji şirketi ENDESA’yı Alman enerji şirketi EON almak istedi. İspanyol hükümeti bu satışa hayır dedi. Lüksemburg Son yıllarda AB’yi oluşturan Avrupa ülkeleri Almanya, Fransa ve İtalya arasında milli şirketlerin korunması konusunda birbirleriyle itişmekakışma yaşanıyor. Sözünü ettiğimiz bu ülkeler kendi milli şirketlerini koruma altına almak için politikalar üretiyor. İşte birkaç somut örnek: İtalya Lüksemburg hükümeti, ülkenin çelik üreticisi büyük Arcelor’u Holding’i korumaya çalışıyor. Hint kökenli, ancak merkezi Rotterdam’da bulunan Mittal Çelik şirketi Arcelor’a talip oldu. Lüksemburg Başbakanı Jean Claude Juncker de bu girişime karşı ülkesini savunmakta kararlı görünüyor. Almanya Bush yönetimi, Dubai Ports’a gösterilen tepkinin Arap dünyasında ‘‘ırkçılık’’olarak algılandığına dikkat çekerek, BAE’nin ‘‘teröre karşı güvenilir müttefik’’ olduğunu savunuyor. An Geçen sonbaharda 811 Ekim günlerinde Pekin’de 5. genişletilmiş merkez toplantısını yapan Çin Komünist Partisi özelleştirme ile ilgili önemli kararlar aldı. Merkez komitesi 20062010 yıllarını kapsayarak ‘‘Çin’in Ekonomik ve Sosyal Gelişmesi için 11. Beş Yıllık Plan’’ın temel politikasını belirledi. Çin, bu toplantıda ‘‘kendi gücüne dayanarak yenilikler yaratma yeteneğinin artırılması’’ konusuna ağırlık verilmesini kararlaştırdı. 19782004 arasında izlenen ekonomik politikalarla or İtalyan Merkez Bankası, Ağustos 2005’de tarım kesimini kredilendirmek için kurulmuş bölgesel bir banka olan ‘‘Banca Antoveneta’’nın çoğunluk hisselerinin Hollanda Bankası ABN AMRO tarafından satın alınmasına izin vermedi. Yine İtalyan hükümeti, Fransız enerji gurubu ‘‘Electiricte de France’’ın İtalyan enerji şirketi. ‘‘Edison’’daki oy haklarına sınırlama getirerek enerji Almanya Örneği daha ilginçtir: Birkaç yıl önce Almanya’nın Continental şirketini Fransa almak istedi. Bu konu gündeme gelince, Alman Merkez Bankası bu ulusal şirketin satışını önlemek amacıyla, bu şirketi kelepir denebilecek derecede ucuz ve uzun vadeli kredi vererek yerli sanayicinin bu şirketi almasını sağladı. Başka ekonomilerde de ‘‘milli’’ olarak nitelenen kuruluşlar var, örneğin Almanların Volkswagen’i (VW) gibi. Bu noktada, artık makro bir değerlendirme yapma zamanı geldi. Bu değerlendirmeyi, yanlış anlamaları ortadan kaldırmak amacıyla, özelleştirmenin ne olduğunu bir kez daha belirterek başlamak istiyoruz. Özelleştirme Bize göre, özelleştirme, az gelişmiş ülke halkları için ekonomik bir dramdır. Az gelişmiş ülkelerde halkın özverilerle ortaya çıkardığı kamu ekonomik kuruluşlarının, yabancı sermayeye peşkeş çekilmesine kadar varan bir yaklaşımı simgeliyor. Aslında özelleştirme ‘‘Yeni Dünya Düzeni’’ adıyla dünyaya dayatılan ve egemen kılınmak istenen yeni liberalizmin’’ en önemli unsurdur. Ancak AKP hükümeti özelleştirmeden vazgeçemez. IMF ile yapılan anlaşmanın en temel noktası özelleştirmedir. Ancak AKP Hükümeti KİT’leri özelleştiriyoruz diye, bunları ‘‘yabancı şirketlere’’ hele şaibeli kimi gruplara devrediyor. İşte asıl üzerinde durulması gereken nokta burasıdır. ABD ve AB şirketlerinin arkasında kendi devletleri güçlü bir biçimde duruyor ve onlara destek veriyor. Türk Hükümeti ise destek yerine babalar gibi satarım düşüncesiyle kime olursa olsun, satmak istiyor. Susurluk çetesi mahkemede ? İstanbul Haber Servisi Çete oluşturmak ve üyesi olmak suçlarından 4 ile 6 yıl arasında hapis cezasına çarptırılan Susurluk davasının 14 hükümlüsünün, yeni Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) lehe olan hükümlerinin uygulanması için yeniden yargılanmalarına başlandı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada mahkeme heyeti, savcının mütalaasını hazırlaması amacıyla duruşmayı erteledi. Sanıklardan Sami Hoştan, Sarallar ile Sedat Şahin’i barıştırdığını söyledi. Cezaevi doktoru tutuklandı ? İZMİR (AA) İzmir’de, Buca Kapalı Cezaevi’nin doktoru, cezaevine esrar soktuğu iddiasıyla tutuklandı. Bir ihbar üzerine Buca Cezaevi Savcılığı, cezaevinde görevli doktor İ.K’nin, girişte üzerinin aranması talimatını verdi. Jandarmanın, cezaevine girmek isteyen İ.K’nin üzerinde yaptığı aramada, bir miktar esrar ele geçirdiği iddia edildi. İ.K, savcının talimatıyla yapılan işlemlerinin ardından sevk edildiği İzmir Adliyesi’nde tutuklanarak Buca Kapalı Cezaevi’ne konuldu. Kayıp işadamı ölü bulundu ? BURSA (AA) Bursa merkez Osmangazi ilçesinin Demirtaş beldesine bağlı Avdancık köyü yakınlarındaki ormanlık alanda bir erkek cesedi gören köylüler, durumu jandarmaya bildirdi. Olay yerine gelen jandarma ekipleri, cesedin 2 gün önce kaybolan işadamı Özkan Kaplan’a (38) ait olduğunu belirledi. Kaplan’ın, ensesinden tabancayla vurularak öldürüldüğü bildirildi. Kaplan’ın otomobilinin de Demirtaş beldesi yakınlarında yanmış olarak bulunduğu kaydedildi. Sürecek CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear