28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 ŞUBAT 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr CHP’nin eski enerji danışmanı Necdet Pamir’den doğalgazla ilgili ağır suçlamalar: Kazığı atanlar hâlâ sahnede SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Rusya’nın Ukrayna’yla itişmesi ve Ukrayna’ya gazı kesmesi, Türkiye’deki Mavi Akım rezaletini iyice gözler önüne serdi. Siyasisi, bürokratı malı götürürken olanın yine ülkeye ve vatandaşa olduğu da ortaya çıktı. Hele de CHP’nin bir zamanlar enerji danışmanlığını yapmış olan ASAM Genel Koordinatörü Necdet Pamir’le konuşurken dehşetten neredeyse dudağım uçukluyordu. Siz bana verdiğiniz bir demeçte, Mavi Akım kadar yanlış bir enerji politikası olamayacağını, enerji politikasının sadece doğalgaza dayandırılamayacağını söylemiştiniz. Şimdi Türkiye’de bu politika çatladı. Bundan sonra ne olacak? PAMİR Mavi Akım, Rusya Federasyonu’nun ‘‘Gazprom şirketinin 1996 yılının aralık ayında BOTAŞ’la temasa geçerek ülkemize bir teklifte bulunması ile başlayan’’ bir projenin adıdır. Ya da en azından, 2001 yılı temmuz ayında, dönemin ANAP’lı Enerji Bakanlığı’nın talimatları doğrultusunda, BOTAŞ tarafından hazırlanıp basına dağıtılan ve projeye karşı haklı olarak yükselen tepkileri gidermeyi hedefleyen propaganda amaçlı ‘‘Mavi Akım Gerçeği ve Bağlantılı Projeler’’ başlıklı kitapçıktaki resmi söylem böyleydi. İşin Gazprom tarafından BOTAŞ’a ‘‘resmen’’ iletilmesinden önce, bazı siyasilerin ve bürokratların ön görüşmeler yapıp yapmadıklarını ise bilmemiz pek mümkün değil tabii... Siz başından beri bu projeye karşı çıkmıştınız... Bizim bu projeye başından beri karşı çıkışımızın birden fazla gerekçesi ve boyutu vardı. Bunları; teknik, stratejik, ekonomik gerekçeler ve enerji politikası boyutları olarak ortaya koymuştuk. Daha sonraki gelişmeler doğrultusunda, ahlaki boyuttaki olumsuzlukları da dile getirdik. ‘‘Daha sonraki’’ dememizin nedeni, başta bu projeye karşı çıkarken, henüz usulsüzlük ya da yolsuzluk noktasında söylenebilecek somut bir şey olmamasıydı. Ancak ülkemiz açısından bu kadar fazla olumsuzluğu olan bir projenin, o dönemin iktidarı tarafından ısrarla savunulup, TBMM’den bir gece yarısı ‘‘operasyonu’’ ile geçirilmesi sürecinde ve bunu izleyen adımlarında, işin ahlaki boyutunda da ciddi kokular çıkmaya başladı. Mavi Akım şakşakçıları Bir de konunun teknik boyutu var... Teknik boyuta kısaca değinecek olursak; 2150 metre derinlikteki çok yüksek basıncın, olası dönme ve kırılma gibi kuvvetlerle birleşmesiyle, boru kırılma riskinin çok artması, deniz tabanında aktif çamur volkanlarının varlığı, Karadeniz tabanı ve yamaçlarında sismik aktivitenin çok yüksek olduğunu gösteren tarihsel veriler, özellikle Türkiye tarafındaki kıta sahanlığında, dipteki gaz sızmaları nedeniyle, hareketlilik ve fay aktivitesinin varlığı, her iki ülke tarafında, deniz dibine inen yamaçların ve deniz dibinin, jeolojik yapı bakımından ‘‘tehlikeli’’ olarak tanımlanıyor olması, yüksek oranda hidrojen sülfit ve asidite nedeniyle iç korozyon tehlikesinin bulunması, iç korozyon riski nedeniyle özel boru malzemesi (X65) kullanımı gereksiniminin ve 3 kat kaplama zorunluluğunun maliyeti çok arttırması gibi, bugün de varlıklarını ve yansımalarını sürdüren bir dizi sorun, bizleri haklı olarak kaygılandırıyordu. Hattın döşenmiş olması ile bu sorunların hiçbirinin ortadan kalkmadığı ve işletme sürecinin ileriki aşamalarında da ‘‘Demokles’in kılıcı’’ misali, hattın kesintisiz akışını engelleyebilecek bu risklerin hep var olacağı inancındayım. Ya Rusya’nın bu gazı elinde başkalarına karşı silah olarak ‘ Mavi Akım, Rusya Federasyonu’nun ‘‘Gazprom şirketinin 1996 yılının aralık ayında BOTAŞ’la temasa geçerek ülkemize bir teklifte bulunması ile başlayan’’ bir projenin adıdır. ’ kullanmasına ne demeli? Bu bizim için bile bile lades değil miydi? Stratejik boyuta bakıldığında, Rusya Federasyonu’nun, enerji kaynaklarını politik bir silah olarak kullanma özelliği anımsandığında, bizim gibi kritik bir jeopolitik konumda yer alan bir ülkenin, yüzde 65 gibi akıl dışı bir oranda, tek bir ülkeye (Rusya ya da herhangi bir ülkeye) bağlanması anlamına gelecek bu proje hakkında kaygı duymamızdan daha doğal bir şey olabilir miydi? Nitekim, Rusya Federasyonu’nun önceden beri Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’a yönelik olarak, enerji kaynaklarını, elektrik ve enerji hatlarını kullanan sicili, bugün de Ukrayna, Moldova ve diğer ülkelere yönelik hamleleri ile ‘‘zenginleşmiyor mu’’?.. Yani bizim o dönemdeki öngörülerimizin ‘‘vahamet’’ değil, somut pratiğin sağduyulu analizi olduğunu teslim etmek gerekmiyor mu bugün? Gelelim ekonomik boyuta... Teknik boyutta saydığımız çok sayıdaki ciddi sorunun, ‘‘hattın döşenmesi’’ sürecinde ‘‘aşılmış olması’’, Mavi Akım’ın maliyet boyutunu ortadan kaldırmıyor, aksine, karşı çıkışımızın diğer haklı yanını gösteriyordu. Nitekim bu konu da en az teknik ve stratejik konular kadar sakınca Ancak Putin yönetimi açısından.... Diğer yandan, tamamını ithal ettiğimiz bir kaynak olan doğalgazın, yüzde 60’a varan oranda elektrik üretiminde kullanılmakta olması bir diğer büyük hatadır. Doğalgazın sanayi ve konutlarda kullanım oranlarının, elektrikteki payı aleyhine arttırılması zorunludur. Mavi Akım şakşakçılığı yapıldığı dönemde buna karşı çıkan özellikle gazeteciler, çeşitli yöntemlerle sindirilmeye çalışılmadı mı? ‘‘Şimdi bu politika çatladı’’ diyorsunuz. O dönemde “İnatla ve karşı çıkanları sindirmeye çalışarak sürdürülen politikanın, ulusal çıkarlarımıza ve kamu yararına aykırı olduğu kanıtlandı’’ anlamında söylüyorsanız, haklısınız. Bu politikaların mimarı bir eski başbakanın ‘‘it ürür kervan yürür’’ biçimindeki meydan okumasına, halkın ilk seçimlerde gereken yanıtı verdiğini söylüyorsanız, gene haklısınız. Ama bu anlaşma ve onun bağlantılı anlaşmaları yaklaşık 25 yıllık anlaşmalardır, aynı zevat sayesinde, uluslararası tahkimle ‘‘pekiştirilmişlerdir’’ ve bugün iptal etmeye kalktığınızda, bunu pek başaramadığınız görülmektedir. Halen bazı bürokratlar, SamsunAnkara hattına usulsüz avans verme ve benzeri gerekçelerle mahkum olmuşlarsa da, da eleştiriliyor... Bunu nasıl karşılıyorsunuz? Birim gayri safi hasıla eldesi için OECD ortalamasının yaklaşık 2 katı fazla enerji tüketen Türkiye, deyim yerinde ise enerjiyi bir ‘‘hovarda’’ gibi kullanmaktadır. Diğer yandan, halen 38000 megavat civarında olan kurulu gücümüzün, bugün olduğu gibi 150160 milyar kilovatsaat değil, 180190 milyar kilovatsaat civarında elektrik üretmesi gerekmektedir. Daha yalın bir anlatımla, mevcut kurulu gücümüz ve elimizdeki kaynaklar dikkate alındığında, doğru ve planlı bir enerji politikası ile, 2020 hatta 2030’lara kadar, makul ve sürdürülebilir bir kalkınma oranı dahilinde, dış kaynak gereksinimi olmadan, enerji ve elektrik gereksinimimizi karşılamamız mümkündür. Mavi Akım’ın doğuş öyküsü Mavi Akım, o kadar istekle sarıldığımız BakuCeyhan’ın önünü kesmiyor muydu? Evet! Şimdi, benim enerji alanında söylediklerimden oldum olası hoşlanmayan bir kesimin, ‘‘Ne alaka? BakuCeyhan petrol hattı, Mavi Akım gaz hattı.. Amma da saçmaladı’’ dediğini öyküsünü bildiğinizi biliyorum. Bunu bize anlatır mısınız? Mavi Akım’ın asıl başlangıcı, Lassarre Projesi’dir. ‘‘BOTAŞ’a 1996 Aralık’ında teklif edilen’’ proje, Tel Aviv merkezli DelMen Ltd. Şirketi ile Kanada’nın (ABD’de kurulmuş olan) TransCanada şirketi yetkilileri arasında yenen bir yemek sırasında ve 1994 yılında, Paris’te Lassarre Restaurant’da ana rahmine düşmüştür. Projenin hedefi, Türkiye’nin ve İsrail’in doğalgaz ihtiyacını karşılamaktır. Türkiye’nin yıllardır savunduğu ve ABD ile en azından paralel hareket ettiği alt başlıklardan biri, bilindiği gibi, Avrasya coğrafyasında, Rusya’nın enerji kaynaklarının taşıma yolları üzerindeki hegemonyasını kırarak, Sovyetler’in dağılması sonrasında bağımsızlıklarını ilan eden devletlerin kaynaklarını, uluslararası piyasalara, özellikle Türkiye üzerinden geçecek güzergâhlardan ulaştırmayı hedefleyen ‘‘DoğuBatı Koridoru’’nun gerçekleştirilebilmesi politikasının alt başlıkları olan boru hatlarının, adım adım ve birbirine paralel olarak yaşam bulabilmesi konusudur. BakuTiflisCeyhan petrol hattını, ona paralel döşenecek Şahdeniz gaz hattının izlemesi, bu ‘‘politikanın’’ en temel P O R T R E NECDET PAMİR 1954, Ankara doğumlu. Ortaöğrenimini TED Ankara Koleji, yükseköğrenimini ODTÜ Petrol Mühendisliği Bölümü’nde tamamladı. TPAO’da 25 yıl her kademede çalıştı. Petrol Taşıma ve Pazarlama Grup Başkanlığı, Genel Müdür Muavinliği görevlerinde bulundu. TPAO İnceleme ve Geliştirme Kurulu Başkanlığı yaptı. 199095 yılları arası TMMOB Petrol Mühendisleri Odası Başkanlığı’nı yürüttü. Dünya Enerji Konseyi Türkiye Milli Komitesi üyesi. 20022005 yılları arası CHP Meclis Grubu enerji danışmanı oldu. Şimdi Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Genel Koordinatörü. taşlarından birisidir. Sonuçta BakuCeyhan’ın bu yıl başlarında hayata geçmesi kesinleşti gibi... BakuCeyhan, başka nedenlerle de birleşerek gecikmişse de, Ceyhan’da ilk petrol tankerinin Mart 2006’da yüklenmesi beklenmektedir. Şahdeniz hattının (Güney Kafkasya Gaz Boru Hattı) 2006 sonunda devreye alınması planlanmaktadır. Ancak geç de olsa, bazı adımlar gerçekleşmektedir. Bu gerçekleşmenin geri planında, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin arz güvenliği ve kaynak çeşitlendirme konusunu ‘‘biraz daha’’ ciddiye alması ve yıllarca eyleme dönüştürülemeyen ‘‘çoklu boru hatları’’ söyleminin ete kemiğe bürünerek, dönemin ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott’un ‘‘Russia First’’ (Önce Rusya) söylemine egemen olması gerçeği de yatmaktadır. Öte yandan ‘‘küreselleşme’’ rüzgârlarının yarattığı stratejik gerekliliklerden değil de kendi çıkarları ve kâr dürtüleri doğrultusunda, Rusya ile yakınlaşmayı tek çıkar yol olarak pompalayan bazı şirket patronlarının, seçimlerde halkın haklı tepkisi sonucunda, onlara yandaş partileri ‘‘cezalandırmaları’’ ile biraz gölgede ve yetim kalmış olmaları da önemli bir faktör olarak gözlemlenmektedir.. ‘ Azerbaycan gazı yılda en çok 6.7 milyar metreküpe daraldı ve birkaç yıl ileri kaydı. ’ Enerji uzmanı Necdet Pamir’den Türkiye’nin doğalgaza nasıl bağımlı hale geldiğini dinlerken dehşete düşmemek elde değil. yarattı ve Yüce Divan’a kadar açılan bir sürecin başlamasına neden oldu. Bir de Mavi Akım kaynak çeşitliliği ilkesini bozmuyor muydu? Enerji politikası açısından baktığımızda, Mavi Akım’ın birçok sakıncası vardı. Öncelikle, enerji politikasının en temel unsurlarından biri olan ‘‘kaynak çeşitliliği’’ ilkesini temelden bozan ve tükettiğimiz gazın yüzde 65 oranında Rusya’dan alınmasına yol açan bir adımdı. Buna ek olarak, kaynak çeşitliliği sağlayacağımız diğer seçeneklerin (Azerbaycan ve Türkmenistan gibi) önünü kesiyordu. Zira gaz piyasamız, BOTAŞ’ın o dönem abartarak yaptığı tahminlerin aksine, daha sınırlıydı ve hem Mavi Akım, hem Azerbaycan (o zaman yılda 16 milyar metreküp, şimdi 6.6 milyar metreküp) hem de Türkmen gazının (16 milyar metreküp) alınması olanaklı değildi. Nitekim Türkmen gazı, alım satım anlaşması da imzalanmış olmasına karşın ‘‘çok ileriki bir bahara kaldı’’. Azerbaycan gazı yılda en çok 6.7 milyar metreküpe daraldı ve birkaç yıl ileri kaydı. Sonraki yıllarda, Türkmenistan gazı, ciddi hacimlerde (yılda kademeli olarak 80 milyar metreküp) Rusya’ya bağlandı. Hem de bin metreküpü yaklaşık 44 dolar gibi bir bedelle! Bunu da Mavi Akım’ın başarı(!) hanesine yazmakta yarar var. sanırım bu dava temyiz sürecindedir. İlgili siyasilerin bir kısmı, bu ve benzer davalar nedeniyle Yüce Divan’da yargılanmaktadırlar. Öncelikle bunların, toplumun çok geniş kesimleri tarafından çoktan mahkum edildikleri gibi, yargı önünde de hak ettikleri muameleyi göreceklerini ümit etmek istiyoruz. Ancak bu konularda sorumluluğu olan birçok diğer bürokratın, üstelik hâlâ en üst düzey koltuklarda oturup, pişkince ‘‘iş’’lerini yürüttüklerini de üzülerek gözlemliyoruz. Bunların bir kısmının, şıracı ve bozacı misali, söz konusu davalarda ‘‘tanıklık’’ ettiklerini de görüyoruz. Bu yetmezmiş gibi, söz konusu dönemde doğrudan sorumluluğu olan, gaz talep tahminlerini abartan, Rusya ile yapılan anlaşmalarda, ülkemiz aleyhine kimi madde içerikleriyle imzalanan anlaşmalarda ‘‘akıl daneliği’’ yapan bazılarının, koltuklarının altında ‘‘belge ve dosyalarla’’ siyasi partilerin, televizyon kanallarının, köşe yazarlarının kapılarını ‘‘ulvi gerekçelerle’’ aşındırıp nasıl hedef saptırmaya (iki doğru, üç yanlış belgeyle) çalıştıklarını da ibretle izliyoruz. Demem o ki, öncelikle sap ve saman ayrılmalıdır. Enerjiyi hovardaca kullanıyoruz Enerjide dışa bağımlı olmamıza karşın enerjinin hovardaca kullanıldığı duyar gibiyim.. İlk sorunuzu yanıtlarken atıfta bulunduğum ve ANAP’lı Enerji Bakanlığı döneminin BOTAŞ yönetimi tarafından hazırlanan kitapçığın 25. sayfasında da bu soru sözüm ona ‘‘yanıtlanmaktadır’’. Hatta şöyle de bir iddialı ifade ile: ‘‘Bu hiçbir şekilde doğru olmayan, dile getirilmesi dahi Türkiye’nin menfaatlarına aykırı bir iddiadır.’’ Devamına da bakalım bu ‘‘veciz eser’’in: ‘‘Her şeyden önce Mavi Akım, Türkiye’nin kendi doğalgaz ihtiyacını karşılamaya dönük bir proje iken, BakuTiflisCeyhan ham petrol hattı, dünya pazarlarına yönelik bir projedir. Ayrıca bu iki hattan biri petrol, diğeri doğalgaz hattıdır.’’ Gördüğünüz gibi, sizin sorunuzdaki tez, bir anda yerle bir edilir(!) ve ısrarınızı sürdürürseniz (dile getirirseniz), ‘‘Türkiye’nin menfaatına aykırı’’ iddiada bulunmuş olursunuz. Korktunuz değil mi? Bu çarpık savların ya da konuyu saptırma çabasının neresinden tutalım? Tali bir konu gibi gelebilir ama, bugün Mavi Akım’ın İsrail, Ürdün ve hatta Suriye’ye de gaz taşımak üzere genişletilmesinin tartışıldığını anımsarsak, Mavi Akım’ın, bu beyefendilerin iddia ettiği gibi, sadece Türkiye için yapılmış bir hat olmadığı açıkça görülmektedir. Üstelik bu gelişme, sonradan ortaya çıkmış da değildir. Sizin Mavi Akım’ın başlangıç ‘ Birim gayri safi hasıla eldesi için OECD ortalamasının yaklaşık 2 katı fazla enerji tüketen Türkiye, deyim yerinde ise enerjiyi bir ‘‘hovarda’’ gibi kullanmaktadır. ’ ‘Götürenin yanına kâr kalmayacak’ ‘ İlgili siyasi ve bürokratların toplumun geniş kesimleri tarafından çoktan mahkum edildikleri gibi yargı önünde de hak ettikleri muameleyi göreceklerini ümit etmek istiyoruz. ’ Mavi Akım’la ilgili pis kokular o zamandan çıkmaya başlamıştı, dediniz. Gerçekten de pislikler çıktı, ama sanki yapanın, götürenin yanına kâr kaldı. Yine olan ülkeye ve vatandaşa olmadı mı? Biliyorsunuz bu konular, iki eski Enerji Bakanı’nı Yüce Divan’a taşıyan konular arasında yer aldı. Yargı süreci devam ediyor. O nedenle, yorum yapmamız doğru olmaz. Ben TBMM Soruşturma Komisyonu’na ve Yüce Divan’a tanık olarak çağrıldım ve gerekli gördüğüm bilgi ve belgeleri ilettim. Umarım, kamu vicdanının oluşması açısından mütevazı da olsa bir katkısı olur. Ancak bazı BOTAŞ yöneticileri mahkum olduğu ve bu hususlar basında da yer aldığı için (temyiz süreci ne oldu bilemiyorum) sanırım şu kadarını söyleyebilirim. Özellikle Mavi Akım’ın SamsunAnkara ayağının ihalesiz yapılması sürecinde yaşandığı öne sürülmüş olan kimi usulsüzlük savlarını oldukça ikna edici buluyorum. Anımsarsanız, hattın ihalesiz yapılması, maliyetini kabul edilmez oranlarda yükseltmişti. İşi ihalesiz alan OHS (ÖztaşHaznedaroğluStroytransgaz) Konsorsiyumu, önce 441 milyon dolarlık bir maliyet hesaplamış ve talep etmişti. Daha sonra TÜMAŞ, 403 milyon dolarlık bir maliyet hesaplamış ve BOTAŞ üst yönetiminde bu konuda ciddi tartışmalar yaşanmıştı. Bu tartışmalar tutanaklara geçmiş ve ‘‘maliyeti talimatla şişirdiği öne sürülen TÜMAŞ’a bir daha iş verilmemesi’’ BOTAŞ tarafından karara bağlanmıştı. Daha sonra maliyet 339 milyon dolar olarak saptanmış ve ödenmişse de, bu maliyetin dahi çok yüksek olduğu öne sürülmüştü. Aynı koşullarda, bu hattı 250 milyon dolara inşa etmeyi taahhüt eden deneyimli firmalara yanıt dahi verilmemişti. Diğer yandan, OHS Konsorsiyumu’na 52 milyon dolar avans verilmesinde de usulsüzlük yapıldığı iddiası son derece ciddidir. Sıklıkla vurgu yapılan BOTAŞ kitapçığında, ‘‘sözleşmenin 38. maddesine’’ atıf yapılıp ‘‘bir teknik heyetin Rusya’da inceleme yapmasının ve Norveç’te boru döşeyecek geminin incelenmesinin ardından bu avansın ödendiği ve avansın (toplamın yüzde 15’i) her işte verildiği’’ öne sürülerek sözüm ona kamuoyu ikna edilmeye çalışılmaktadır. Bu da tam anlamıyla hedef saptırmadır. Zira OHS ile BOTAŞ arasında imzalanan anlaşmanın ‘‘avans ödenmesi’’ne ilişkin 5. maddesi, ‘‘Hattın Rusya Federasyonu tarafında kalan bölümünde inceleme yapılması’’ ya da ‘‘Norveç’te boru döşeyecek gemiyi incelemek’’ gibi hususları içermemektedir. Anlaşmanın avans ödenmesine ilişkin 5. maddesi, avansın ödenebilmesi için, çok daha farklı ve somut hususların gerçekleşmesini önkoşul olarak tanımlamaktadır. Oysa bu koşullar yerine getirilmeden neredeyse 2 yıl önce, avans ödemesi yapılmıştır. Yorumu kamuoyuna bırakalım isterseniz. Bunları gerçekleştirerek, Türkiye’yi bir kurt kapanına sokanlar, bugün ‘‘perde arkasında’’ bazı köşe yazarlarına, siyasilere ‘‘bilgi notları’’ iletmekten geri durmamaktadırlar. Etik, en azından bu yüzsüzlerin dışlanmasını gerektirirken, ne yazık ki bunlara prim verildiğini de ibretle izliyoruz. Bu çarpık düzenin hâlâ sürmesinin tek değilse de en önemli nedenlerinden birini, bu etikten uzak anlayışta görüyorum. Aklıma Nâzım’ın 1947’de yazdığı ‘‘Dünyanın En Tuhaf Mahluku’’ (hani ‘‘Akrep gibisin’’ diye başlayan) adlı güzelim şiiri geliyor ister istemez: ‘‘....... Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!’’ CUMHURİYET 12 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear