03 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 ŞUBAT 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Türkiye, Brüksel lahanası olur mu? Türkiye’yi Brüksel lahanası gibi minik minik 26 ayrı bölgeye ayıran AB dayatması ‘‘kalkınma ajansları’’ yasası TBMM’den sessiz sedasız geçirildi. Oysa, yasayla yapılmak istenene hiç de sessiz kalınmamıştı. Üstüne yazılmış, çizilmişti. Hatta Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği (YAYED) üstüne düşeni yapmış, kalkınma ajansları kurulmasının, Türkiye’nin başına çuval geçirmek ile eşdeğer olduğunu dile getiren bir kitapçık çıkarmıştı. Aynı YAYED, kalkınma ajanslarının yasası kabul edilince de, son bir uyarı yapmayı yine görev bildi: ‘‘Türkiye 26 bölgeye bölünerek, bölgesel kalkınmanın asli yönetimi kalkınma ajanslarına verilmektedir. Türkiye’nin yönetim yapısının bölgelere bölünmesi; yetki genişliği esasının bir yana itilerek mülki idare sisteminin zayıflatılması anayasanın 126. maddesine aykırıdır. Merkezi idarenin de mahalli idarenin de meşruiyet kaynağı demokratik seçimlerdir. Kalkınma ajanslarının temel yönetici gücü kalkınma kurullarının en önemli unsuru olan özel kesim temsilcileri ve sivil toplum örgütlerinin ise böyle bir kamusal gücü kullanmalarının seçimlerden kaynaklanan meşruiyeti yoktur. Başka bir anlatımla, aslında halkın yönetim hakkının bir kısmı elinden alınarak, kuruluş kararnamesinde gösterilecek özel sektör temsilcilerine ve sivil toplum örgütlerine devredilmektedir. Kalkınma ajansları, anayasanın yasakladığı bölgesel kuruluşlardır; nevi şahsına münhasır yapısının anayasa içine sığdırılacak hiçbir yanı bulunmamaktadır; özel hukuk hükümlerine tabi ancak kamu kaynağı ve gücü kullanan; Brüksel’den yönetim esasına göre, AB’nin ‘bölgecilik’ ilkesine göre kurulmuş hukuk ucubesi örgülerdir.’’ Dileriz, ulusal egemenlik ve ulus devlet açısından bu tehlikeli yasa Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den döner. SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Erdoğan’ın Muazzam Parası Yakın geçmişte Başbakanlık maaşı ile geçinemediğinden yakınan Recep Tayyip Erdoğan, malvarlığını açıklamaktan özenle kaçınıyor. Bilinenler, yazılanlar, açıklananlar ise saklanamıyor. Her ne kadar son günlerde kimi gazeteciler intihalle karışık buldumcuk olsalar da, Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişteki malvarlığını ve malvarlığındaki artışları arkadaşımız İlhan Taşcı, ‘‘Af Dağının Ardındaki AKP’’ adlı kitabında belgeleriyle tek tek açıklamıştır. O kitabın, 78 ve 79. sayfalarında yer alan ‘‘Erdoğan’ın Hissesi Yüzde 3 bin 300 Değer Kazandı’’ arabaşlığından sonraki bölümü hep birlikte okuyalım: ‘‘Ticarete başbakan olmadan önce başlayan Erdoğan’ın hisseleri Başbakan olduktan sonra ne kadar kazandırmıştı ki? Hatırlayalım; Erdoğan Başbakanlık koltuğunda otururken 10 Aralık 2003 tarihinde eski ortaklarıyla birlikte Yenidoğan Gıda Pazarlama ve Ticaret AŞ’yi kurmuştu. Yeni şirketin sermayesi ise 100 milyar liraydı. Recep Tayyip Erdoğan’ın şirketteki payı yüzde 12, kardeşi Mustafa Erdoğan ile eniştesi Ziya İlgen’in ise toplam yüzde 18 idi. 100 milyar lira sermaye ile kurulan şirketin yüzde 12’sine Erdoğan 12 milyar lira ödeyerek ortak olmuştu. Erdoğan’ın distribütörlük hisselerinin devrinden Erdoğan’ın payına 1.2 trilyon düşmüştü. Üç şirkete ait yüzde 12’lik hisselerinin devredildiği ve ortalama her bir şirketin de değerinin 400 milyar lira olduğu hesaplanırsa, Erdoğan’ın 2003 Aralık ayında 12 milyar lira vererek ortak olduğu Yenidoğan Gıda AŞ’deki payı, 2 Şubat 2005 tarihinde tak yüzde 3 bin 333 artarak 400 milyar lira olmuştu! Başbakan Erdoğan’ın ortak olduğu Emniyet Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ’nin sermayesinde ise iş yoğunluğu dikkate alınarak 20 Eylül 2004 tarihinde 1 trilyon 150 milyar lira arttırım yapıldı. Şirketin olağanüstü genel kurulunda alınan karar uyarınca, Erdoğan’ın yüzde 12’lik hissesi 180 milyar liraya yükseldi. Bu artış dikkate alındığında ise devir işleminin ardından payına 400 milyar lira da bu şirket nedeniyle düştü. Böylece Erdoğan, bu şirketin hisselerinin devrinden 220 milyar lira kazanç elde ediyordu. Erdoğan’ın AKP lideri olarak verdiği mal beyanında Emniyet Gıda’nın değeri 95 milyar, İhsan Gıda’nın değeri ise 25 milyar lira olarak gösteriliyordu. Bu beyanın 10 Eylül 2001’de verildiği dikkate alındığında ise Erdoğan’ın ilk şirketteki payı yüzde 32, ikinci şirketteki ise yüzde 1500 değer kazanmıştı.’’ Recep Tayyip Erdoğan’ın, ortağı olduğu Emniyet Gıda, İhsan Gıda ve Yenidoğan Pazarlama şirketlerinin Ülker’in Anadolu Yakası dağıtımcılığını 3 trilyon liraya devrettiğini gazeteci Sedat Ergin, geçen yıl Hürriyet’te yazmıştı. Bu satıştan Erdoğan’ın payına 1.2 trilyon lira düşmüştü. Buradan anlıyoruz ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamadığı malvarlığı geçen yıl itibarıyla nakit para olarak en az 1.2 trilyon TL, yani 1.2 milyon YTL’dir. Recep Tayyip Erdoğan’ın ise şu anda bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı yalnızca üçtür: Kendisi, eşi ve devrettiği şirketlerde görevli olduğu için şu anda işsiz durumda olması gereken oğlu Ahmet Burak... Diğer çocukları Esra ve Sümeyye işadamı Remzi Gür’ün özel bursu ile Amerika’da okumakta, Bilal de Dünya Ban Kurtlar Vadisi Önce ‘‘Acaba yanlış yere mi geldim?’’ dedim. Teşrifatçıdekor olarak Amerikan askerlerinin kullanıldığı ön kapıdan değil de yan kapıdan içeri girdiğim için bir an durakladım: ‘‘Lütfi Kırdar’da iki farklı resepsiyon var da; ben yanlış bir toplantıya mı girdim?’’ Öylesine bir yabancılık duygusu... ‘‘Kurtlar Vadisi’’nin galasından bahsediyorum. Lobi duvardan duvara siyah halılarla kaplanmış. Her yer kapkara; sütunlar, yerler, erkekler kara... Ceketler, smokinler kara, kravatlar kara. Bu tür ortamlarda görmeye alışık olduğumuzdan değişik, farklı insanlar... Şarap kadehinde vişne suyu Etrafı şöyle bir turlayacak oldum. Birkaç gazeteci dışında, az sayıda tanıdığa rastladım. Büfeye yaklaşıp bir şarap almayı denedim. Kadehimden vişne suyu çıktı. Garson, ‘‘İçki yok!’’ dedi. ‘‘Bu yeni bir uygulama mı?’’ diye sorunca, aynı garson bu kez: ‘‘Valla ben de anlamadım’’ dedi. ‘‘Yıllarca burda servis yaptım. Böyle şey görmedim!’’ Garson da şaşkındı. Conrad Oteli’nde bir hafta önce katıldığım ‘‘Medeniyetler İttifakı’’ davetinde de alkol yoktu. Artık giderek sıklaşan bu uygulamanın nedenlerini araştırmaya çalıştım. Rivayet muhtelifti. ‘‘Huzuru bozmamak’’ adına düşünülmüş bir tedbirden söz edenler çıktı. Gerilim dozu yüksek film öncesinde alkol verilmemesi ‘‘güvenlik için’’ diyenler oldu. ‘‘Kadiri tarikatını’’ gündeme getirenler de vardı. Filmdeki ‘‘zikir sahnelerinin’’, içkili davetliler tarafından izlenmesi sakıncalı olabilirdi(!). ‘‘Kurtlar Vadisi’ni’’ böyle sanalla gerçek arasındaki çizginin yok oluduğu bir ortamda izledik. Senaryo baştan sona zaten gerçekle sanal arasında bir gitgel üzerine geliştirilmiş. Süleymaniye baskını, Ebu Garib işkenceleri, canlı bombalar, kelle uçurma operasyonlarına konu olan rehineler vs. vs... Bunlar bir tren konvoyu gibi arka arkaya dizilmiş, araya kahramanlarımız yerleştirilmiş ve iddialı imkânlar kullanılarak ortaya bir ‘‘Kurtlar Vadisi’’ çıkarılmış! Filmin iş yapacağı açık. Bunu, galaya katılan izleyicilerin heyecanıyla ölçmek mümkün. Ancak bu ‘‘sinema mıdır’’ derseniz, yanıt ‘‘hayır’’dır. ‘‘Kurtlar Vadisi’’nin yapımcıları, büyük bir ticari operasyona imza atmışlar. Yaratıcılık, inandırıcılık gibi konuları es geçip; ‘‘propaganda’’ yapmışlar. Senaryo zayıf, karakterler karton, oyunculuk yok, diyaloglar yapay... Reuters’ın dediği gibi tıpkı: ‘‘Film antiAmerikancılık duygularından para kazanmayı umuyor...’’ Bir Naziyi andıran Kuzey Irak’taki Amerikan temsilcisinin (Sam Marshall/Billy Zane), Polat Alemdar (Necati Şaşmaz) tarafından hançerlenmesini betimleyen sahnenin, salondan coşkulu alkışlar aldığını söylersem; hangi boyutta bir ‘‘Amerikan aleyhtarlığından’’ bahsettiğimi anlarsınız. Belediye hizmeti AKP hizmette sınır tanımıyor. İşte son kanıtı: Eskişehir’de AKP’li Tepebaşı Belediye Başkanı Tacettin Sarıoğlu, 27 Ocak’ta kendi imzasıyla cep telefonlarına şu kısa iletiyi göndermiş bulunuyor: ‘‘Belediyemizin cuma namazı katılımı Esentepe Mahallesi Ulu Cami’de yapılacaktır. Bilgilerinize.’’ kası’nda uzman olarak çalışmaktadır. Türkİş’in geçen hafta açıkladığı araştırmaya göre, 4 kişilik ailenin açlık sınırının 548 milyon YTL olduğu bir ülkenin Başbakanı, bir yanda Başbakanlık maaşı ile geçinemediğini açıklamakta, öbür yanda da en az 1.2 milyon YTL düzeyinde ‘‘muazzam parası’’ bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Görüldüğü üzere, ülkeyi yöneten kadroda kavram kargaşası ve kafa bulanıklığı doruk noktadadır. İşleri yürütmeleri artık çok zorlaşmıştır. İp incelmiş, kopmak üzeredir. Kitap Okuma Tutkusu İ. GÜRŞEN KAFKAS ‘‘Bitkisel belleğimizin tapınağı olan kütüphaneler’’ ulusal gelişmenin göstergesidir. 21. yy’da kitap okuma ve kütüphane sayısı olarak çok gerilerdeyiz. İnsanlarımız sözel kültürden uzaklaşıp görsel kültüre ulaştı. AB’ye katılım sürecinde okullaşma oranımız, eğitim düzeyimiz ve nüfus artışına karşılık kitap okuma tutkumuz bekleneni verememektedir. Kitap, genç kuşağı yönlendiren ve geleceğe hazırlayan önemli bir seçenektir. Bilincimizi geliştiren, kültür birikimimizin kaynağı ve sanat hamurunun kıvamını öğreten kitaptır. Masalların gizemini, şiirin sıcaklığını, öykülerin kurgusunu, doğanın erdemliliğini, varoluşumuzun değerini ve de daha nice özelliklerin açılımı kitaplardan edinilir. Bugün, ‘‘kitap kültüründen ekran kültürüne geçişi’’ yaşıyoruz. Ekranlarda bilgi, eğitim ve kültür akışından çok, genelde televole ağırlıklı, şiddet, dinsel ve ideolojik yönlendirmelerle birey ve toplumda yıkıntılar yaratılmaktadır. ‘‘TV renkli, fakat kitap da gerekli’’ özdeyişindeki düşüncede kitap okumanın önemi anlatılmaktadır. Ovidus’un ‘‘Gençliğini kitapla beslemeyen ulusların sonu acıdır’’ özdeyişindeki gençlik; okumanın olmadığı kültürsüz, bilgisiz, geri kalmış ve duyarsız bir gençlik diye açıklanabilir. tırımla olacaktır. ‘‘Bir yapıya konmayan taşları taş saymam / kitaba eğilmeyen başları baş saymam’’ özdeyişi, ‘‘Kitap okumayanlar aydınlanmanın ışığından uzaktırlar’’ özdeyişiyle örtüşüyor. E. Gibban, ‘‘Okumayı hiçbir servete değişmem’’, Montesquie, ‘‘Okuma ile üzüntülerimi gideriyorum’’ diyerek kitabın yakınlığını, dostluğunu ve önemini belirtiyorlar. ??? Çocuklarımız ve gençlerimiz kitap okumaya özendirilmelidir. Onlara, ‘‘Kitap oku, ders çalış’’ gibi öğütsel vurgular yerine, biz yetişkinler kitap okuyarak örnek olmalıyız. Okulda, kamu kurumlarında, evlerde, sokak, semt ve mahallelerde kitaplıklar oluşturulmalı. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Amerikan aleyhtarlığı, medeniyet çatışması Filmde alttan alta işlenen bir ‘‘medeniyetler çatışması’’ da var. Kötülük simgesi Sam Marshall, köktenci bir ‘‘neocon’’ Hıristiyan olarak resmedilirken; Hasan Mesud’un canlandırdığı tarikat şeyhi Abdurrahman Kerküki filmdeki ‘‘tek olumlu kahraman’’ şeklinde tasvir edilmiş. Uzun zikir sahnelerinin yer aldığı filmde, süpermen Alemdar dışında ‘‘insancıl mesajlar’’ veren tek karakter Şeyh Kerküki olmuş. Şimdi ‘‘Filmdir, ne yapsa yeridir!’’ diyebilirsiniz. Öyle de, gala gecesi filmi izleyen Bakan Kürşad Tüzmen’in yaptığı gibi resmi sıfat sahibi kişiler çıkıp buna ‘‘Muhteşem!’’ derse, işin rengi değişir. Bir ‘‘Midnight Express’’ galasından Amerikan yönetimi mensuplarının ‘‘Şahane!’’ diye çıktıklarını düşünün. Onun gibi bir şey. Başbakan, Meclis Başkanı Arınç gibi filmi Ankara’da izleyen siyasilerden yanlız Erkan Mumcu farklı tutum aldı: ‘‘Filmi gerçek hayatla karıştırmamak lazım!’’ diyen Mumcu; senaryoyla siyaset arasına mesafe koymaya özen gösteren tek lider oldu. Bu sınırlar aşılır; çizgiler karışırsa, ABD’den alınacak izlenim: ‘‘Bu nasıl müttefiklik?’’ şeklinde olacaktır. ‘‘Bunu Süleymaniye’den önce düşünselerdi!’’ diyenler çıkabilir. Ancak böyle bir hesaplaşmanın aracı, beyazperde olamaz. ‘‘Kurtlar Vadisi Irak’’, ‘‘Metal Fırtına’’ gibi; TürkAmerikan ilişkilerinde yeni polemikler açmaya aday... ‘‘New York Times’’ nitekim bu noktaya parmak basmış ve galadaki resmi davetlilerin, filmin ABD’deki etkileri konusunda ‘‘endişe taşımamalarına’’ şaşmış. Buna ben de şaştım. Türkçe, İngilizce, Arapça, Kürtçe... ‘‘dört dilli’’ bir prodüksiyon şeklinde sunulan ‘‘Kurtlar Vadisi’’ aynı anda ‘‘7 Avrupa ülkesi, Rusya, Mısır, Suriye, Kırgızistan, Amerika ve Avusturalya’da’’ da vizyona girecekmiş. İroniye bakın: ‘‘Ilımlı İslam modeli’’ ve NATO müttefiki Türkiye’den çıkan ilk büyük ‘‘Hollywoodvari yapım’’ (!) bu. Kitap 116. sırada Gelişkin dünya devletlerinde kitap haritasının ivmesi çok yukarılardayken, Türkiye, ne yazık ki koyu karanlıklarda yol alıyor. Türkiye’de bir yılda basılan kitap, Japonya’da bir günde basılıyor. AB üyesi ülkelerde 7.500 kişiye bir halk kütüphanesi düşüyorken, Türkiye’de 51 bin kişiye bir kütüphane olduğu görülmektedir. ??? Bireyler, okumanın doyuruculuğuna inanmıyor. Görmeyi, düşünmenin yerine koyuyor. Düşünerek başaracak, üretecek biri olmak yerine, görsel motiflerle avunacak birey olmayı geçerli sayıyor. Sürekli görselliğin beyin tembelliği yarattığı bilinmektedir. Beyin, düşünme/analiz/sentez yapma işlevini yitirir. Demokrasinin gelişkinliği, okuyan toplumlarla aydınlanma devrimini gerçekleştirdi. Ne yazık ki, ülkemiz bu aydınlanma devriminde yer alamadı. İTO’nun araştırmalarına göre halkımızın satın alma listesinde kitap 116. sırada yer almaktadır. Kalkınmış uluslarda kişi başına 78 kitap düşerken, Türkiye’de kitaptan söz edilmemektedir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Okuyan gözde ben varım Yavuz Sultan Selim, günde sekiz saat okurmuş. Kâtip Çelebi’nin, ‘‘Mumlar tükenir, güneş doğar ve ben hâlâ okurdum’’. İbni Sina’nın, ‘‘Gecelerim hep okumakla geçerdi’’ dedikleri kaynakçalardan edinildi. Atatürk de, ‘‘Okuyan gözde ben varım’’ / ‘‘Cumhuriyetin temeli kültürdür’’ özdeyişleriyle okumanın ve kültürün önemini vurguluyor. Gençlerimizin zekâ ve belleklerinin değişim ve gelişimi kitap okuma ve kültürel art HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Avusturya mutfağına öz 1 gü, rulo biçi 2 minde sarılan ince yufkadan 3 yapılan elmalı 4 bir tatlı. 2/İz 5 mir’in Seferihisar ilçesinde 6 ünlü bir antik 7 kent... Öbek. 3/ 8 Olanak... Polonya halkın 9 dan olan kimse. 4/ Dağ1 2 3 4 5 6 7 8 9 ların oluşumunu ince 1 İ MAM İ Y E E leyen bilim dalı. 5/ Or2 S UM A K R A F ta Karadeniz bölümün3 L A F R A İ Y E de yüksek bir dağ... Rütbesiz asker. 6/ Yapı 4 A R O K A R Y A İ N Ç sına girdiği sözcüğe 5 M E R A M A V U U K D E ‘‘kendi kendine’’ anla 6 B A S T O D mı katan yabancı 7 O N önek... Arap erkekleri 8 L O R T A İ N İ nin kefiyelerinin üzeri 9 T E AMÜ L K ne bağladıkları, yünden örme kalın çember bağ. 7/ Bir soru sözü... Yaratıcısının adı bilinmeyen yapıt. 8/ Asya’da bir ülke... İlgi eki. 9/ Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolalı bez... İlkel bir silah. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İnek sütünden yapılan mavi küflü klasik İngiliz peyniri. 2/ Müzikte bir parçanın temel ezgisi... Meyve yaprağında yumurtacıkların bağlı olduğu bölüm. 3/ 18. yüzyılda Fransa’da moda olan bir bezeme biçemi... Yabancı. 4/ Özsu... Konya ilinde bir baraj. 5/ Bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen, kahkahaçiçeğine benzer bodur çalı. 6/ İlave... Geçimi yaşlı ve zengin bir kadın tarafından sağlanan genç erkek sevgili. 7/ Saç kıvrımı... Hayvanlara vurulan damga. 8/ Hz. Süleyman ile Sebâ Melikesi Belkıs’ın efsanevi oğlu. 9/ Diyarbakır yöresine özgü, buğday ve yoğurtla yapılan, soğuk olarak yenen bir yemek... Temeli taklide dayanan sözsüz oyun. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear