26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 ŞUBAT 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Atatürk’ün kalıtının gereği Prof. Dr. Şerafettin Turan, Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk Dil Kurumu’nun son başkanıdır ve son günlerde Atatürk’ün kalıtı üzerinden malvarlığı tartışması yapanlara bir yanıt verme gereksinimi duymuştur: ‘‘Siyasal parti ileri gelenlerinin mal bildirimleri konusunda başlatılan tartışmaların amacından saptırılarak Atatürk’ün Türkiye İş Bankası’ndaki payının yıllık gelirinin nasıl kullanılacağı yönüne kaydırıldığı görülmektedir. Bir kesim CHP’nin bugünkü Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’na ödemede bulunmayarak Atatürk’ün vasiyetine uymadığını öne sürerken, kimi çevreler de bu parayla öğrencilere burs verilmesini önermektedir. Son yıllarda karşılaşılan bu tür bir önerinin de 5 Eylül 1938 günlü vasiyetin sözüne ve özüne aykırı olduğu son derece açıktır. Atatürk adına davrandıklarını söyleyenlerin yapacakları tek şey genel hukuk hükümlerine ve vasiyete aykırı olan bugünkü duruma son vererek söz konusu iki kurumu siyasal iktidarların pençesinden kurtarıp 1983 öncesi özerk dernek konumlarına getirmek olmalıdır. 12 Eylül 1980 sonrasının hukuka aykırı tasarrufu ancak böyle giderilebilir.’’ Unutmayalım: Atatürk’ün kalıtında, ne öğrencilere burs verilmesi istemi vardır, ne de Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun sıradan bir devlet dairesine dönüştürülmesi... Tohumluk deposu da gidiyor SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Trilyonluk babanın bursiyer çocukları Başbakanımız malvarlığını açıkladı ve öğrendik ki, yalnızca nakit malvarlığı 1 trilyon TL’yi, yani 1 milyon YTL’yi aşıyor. Bırakın yoksulluk sınırındakileri, orta hallilere bile sorsanız, ‘‘muazzam’’ bir paradır bu... CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’na bakarsanız, dahası da var: ‘‘Sayın Başbakan, Başbakan iken çocuğunu evlendirdi. Buraya gelen armağanları da bizim öğrenmeye hakkımız var. Ne kadar armağan geldi, kaç kilo altın geldi? Çünkü, geçmişte Sayın Başbakan malvarlığındaki artışı bir diğer çocuğunun düğününde gelen armağanlarla açıklamıştı. Başbakan olduktan sonra gelen altın sayısının, armağan sayısının daha yüksek olması lazım. Çünkü sadece Türkiye’den değil, yurtdışından da devlet başkanları bu düğüne katılmıştı.’’ Nakit malvarlığı 1 milyon YTL’yi Önce AB ülkelerinin Ankara’daki büyükelçilerinden oluşan bir heyet, bundan yaklaşık iki hafta önce muhalefet partisi DYP’nin genel başkan yardımcısı Nüzhet Kandemir ile ‘‘program dışı’’ ve ‘‘resmi olmayan’’ bir yemekte bir araya geliyorlar. Diplomasi muhabirlerimizden Mahmut Gürer’in saptamalarına göre, büyükelçiler yemek sırasında AİHM’nin türban kararı sonrası AKP ikaşan Başbakan’ın iki kızının işadamı Remzi Gür’ün bursu ile ABD’de okuması da akılları kurcalayan bir başka konu kuşkusuz. Kılıçdaroğlu, o konuya da mutlaka açıklık getirilmesinden yana: ‘‘Sayın Remzi Gür, bugüne kadar Sayın Başbakan’ın çocukları için ne kadarlık bir yardım yaptığını açıklamak zorunda. Kaç bin ya da milyon dolarlık bir harcama yaptı, bu harcamayı bilmek zorundayız. Sayın Başbakan’ın fakir fukara, garip gureba edebiyatı yaparak, malvarlığı olmasına karşın çocuklarını başka bir işadamına okutturması da etik değil. Trilyonları olan bir Başbakan, bir taraftan yoksulluk sömürüsü yapacak, yoksulluğu siyasete malzeme edecek, öbür taraftan da çocuklarını işadamlarına yurtdışında okutacak. Bu ahlaki bir çelişki...’’ Ankara’da şu tür yorumlara çok sık rastlar olduk: ‘‘İktidara geldi geleli sırtını dış güçlere dayayarak iç politikadaki hedefine varmaya çalışan AKP’nin, en büyük destekçisi ABD’de gözden düştüğü epeydir söyleniyordu. AKP’nin etrafındaki olumsuz çember giderek daralıyor. Dış dünya da Türkiye’nin yakın gelecekteki iktidar yapısı için şimdiden fal açmaya başladı...’’ Muhalefete özel ilgi tidarının müzakere hızının giderek düştüğünden yakınıyorlar. Ardından İran, İsrail ve ABD büyükelçileri, bu kez ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşüyorlar. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Baykal’ın büyükelçilerle temaslarını irdelerken söylediği şu sözler dikkat çekiyor: ‘‘Herhalde Türkiye’de, Türkiye’nin bütün geleceğinin AKP’nin eline teslim edilemeyeceğini görüyorlar, farkındalar.’’ Diplomatik çevrelerin son bir ayda muhalefet partilerine yönelttiği ‘‘özel’’ ilgiyi neye yormalı? Sarmısaklı Çiftliği, üç yıldır satılamayınca ‘‘Türkşeker’e ait Sarmısaklı Tarım İşletmesi’nin varlıklarının özelleştirme kapsamına alınması’’ kararı ile bir başka yoldan elden çıkarmak isteniyor. Lüleburgaz Demokrasi Platformu, geçmişte olduğu gibi bugün de Sarmısaklı çiftliğinin satılmasına karşı. Platforma göre, hem çiftlik zarar etmiyor hem de çiftçi tohum bulamazken tohumluk üreten bir çiftliği satmanın hiç anlamı yok: ‘‘Trakya’da ortalama 550 bin hektar, Lüleburgaz’da da 450 bin dönüm buğday tarımı yapılmaktadır ve bunun için gerekli tohum ihtiyacı da ortalama 20 bin dönüm araziden elde edilebilmektedir. Bize göre Sarmısaklı Tarım İşletmesi’nde 8 bin dönüm, Türkgeldi Tarım İşletmesi’nde 8 bin dönüm ve Edirne Tarımsal Araştırma Merkezi’nde 4 bin dönüm arazi aynı amaçla ekildiğinde toplam 20 bin dönüm tohumluk ekim alanı ihtiyacımız karşılanmış olacaktır.’’ İleriyi düşünmeyen, geleceğini planlamayan bir sürüklenmenin içindeyiz. Üstelik frenlerimiz de tutmaz olacak yakında, yoksullaşma ve sömürgeleşme duvarına toslayacağız büsbütün. ‘Karikatür Kriterleri’ Erdoğan krizi fırsat bilip; ‘‘karikatür kriterleri’’ istemiş. ‘‘Özgürlüklerin sınırı tanımlansın’’ diye ‘‘El Cezire’’den çağrıda bulunan Başbakan, ‘‘Önce bunu halletmeliyiz!’’ demiş ve eklemiş: ‘‘Ülkemde buna yönelik süreci başlatma düşüncesindeyim. Önce sınırlar belirlenmeli ve orda durulmalı!’’ ‘‘Medeniyetler ittifakına’’ Erdoğan’ın katkısı; ‘‘özgürlüklerin sınırını tarif etmek, ifade özgürlüklerine had bildirmek’’ şeklinde olacak! Dünya tam da bu hassas ‘‘fay hattı’’ üzerinde ‘‘kutuplaşmışken’’... Batı; İslam dünyası üzerine tam da, ‘‘Müslümanlar özgürlük değerlerimizi anlamıyor; o değerleri paylaşmıyor’’ şeklinde gelirken.. Erdoğan ‘‘El Cezire’’de ‘‘özgürlüklere sınır koyma’’ peşinde olduğunu, bunu ‘‘medeniyetler köprüsü’’ Türkiye’den başlatacağını ilan ediyor. Başbakan’ın ‘‘karikatür hassasiyeti’’, Hz. Muhammet karikatürlerinden çok önce Musa Kart’ın ‘‘kedisiyle’’ başgöstermiş; bu alerjisi yedi düvele malolmuştu. Kedi karikatürüyle malul bir Başbakan’ın yaptığı bu çağrıyı şimdi kim inandırıcı bulur bilmem.. ancak tırmanışın faturasını önce bizim ödeyeceğimiz anlaşılıyor. Kriz araçsallaştırılıyor ‘‘Karikatür krizinin’’ en kötü yanı da böyle farklı ajandalar için kullanılması. Elmalarla armutlar birbirine karıştırılıyor ve bu, bilinçli bir biçimde yapılıyor. Krizi herkes istisnasız herkes ‘‘Bundan kendime nasıl bir pay çıkartabilirim’’ diye kullanıyor ve kendine yontuyor. Radikal İslamcı kesimler; Suriye, İran gibi rejimler ‘‘karikatürleri’’; Batı’yla hesaplaşmalarının zeminini yaymak amacıyla kullanıyorlar. ‘‘Avrupa kalesinde’’ gedik açtırmak istemeyen Batılılar da, yerli yersiz ‘‘ifade özgürlükleri’’ kalkanına sığınıyor. ‘‘Karikatürler’’, bambaşka amaçlar için kullanılan bir hesaplaşma aracına dönüştü. İfade özgürlüklerinin sınırı yok da Erdoğan mı sınırı çizecek? Aklı selim sahibi herkes o sınırların ne olduğunu ve nerde başlayıp nerde bittiğini biliyor. İşte İslam uzmanı Olivier Roy (8 Şubat) son yazısını bu konuya ayırmış: ‘‘Batı ülkelerinin hepsinde ifade özgürlüklerinin sınırı olmuştur...’’ diyor Roy: ‘‘Söz konusu sınırlar, yasalar ve toplumsal konsensüsle çizilir. Yasalar ırkçılığı men eder. Toplumsal mutabakata varılmış konularda ise ‘rencide edici kabalıklara’ müsaade edilmez. Hiçbir büyük gazete engelliler, eşcinseller, Çingenelerle dalga geçen karikatürlere yer vermez. Bunun önünde yasal engel yoktur. Ancak bu, çiğ ve itici kaçar. İslam gündeme geldiğinde, bu çiğlikler kabul görüyor. Bunun nedeni İslamafobidir!’’ Konu gerçekte bir ‘‘ifade özgürlüğü’’ sorunu değil. Avrupa’nın İslam korkusu sorunu. Korkunun bir ucu ırkçılık, ayrımcılık ve hoşgörüsüzlüğe; diğer ucu Avrapa’nın yerleşmiş laik değerlerine, sekülerleşme ve entegrasyonu reddeden göçmenlere karşı duyulan tepkiye, din dogmaları temelinde cemaatleşmeye duyulan öfke ve dirence ve diyalog kopukluğuna uzanıyor. Bunlara bir de ‘‘İslamcı terör tehdidini’’ ekleyin... ‘Medeniyetler İttifakı ve Papaz Cinayeti!..’ MURTAZA DEMİR Tayyip Bey’in yeni egosu bu. Türkiye ona yetmiyor. Uluslararası alanda da, adından söz edilsin istiyor. Hayal kuruyorum da, ülkesindeki adaletsizlikleri çözmüş, tabulara dokunmuş, farklı kimliklerle diyalog kurabilmiş ülkemin başbakanını, bölgesel ve küresel sorunların çözümünde de aktör durumunda görmek gerçekten hoş bir duygu olurdu. Ama öyle değil. Başbakan’ın, ülke sorunlarını çözmeye niyeti yok. Belki gücü ya da ufku da... Bu yüzden inandırıcılıktan uzak; sorunların sadece çevresinde dolaşıyor. AB, BOP , İslam Birliği derken, şimdi de medeniyetler ittifakı... Aslında epeyce iddialı ve evrenimiz için anlamlı bir proje ama biz uygar bir toplum muyuz ki, bir başka medeniyetle ittifak kuralım? Üzgünüm ama hayır! Bir kere Başbakan ve benzerleri, medeniyetten sadece dini anlıyorlar. İttifaktan anladıkları ise, ortaklık; yani ticaret... ??? Oysa ‘‘medeniyet’’ bunların dışında bir kavram: O, kişioğlunun bütün zamanlarda elde ettiği uygarlığın tamamı. Kuşkusuz içinde dinlerin kazandırdıkları da var. Kaldı ki din, insan yaşamına hep iyi şeyler katmamış, medeni kazanımlardan bihaber cahil din adamlarının elinde, milyarlarca insanın ölümüne de neden olabilmiştir. Ama örneğin demokrasi, laiklik, mimari, güzel sanatlar bg. evrensel kazanımlar insanoğluna hep iyiyi, barışı ve özgürlüğü önermiştir... Biz; kitabı, felsefeyi ve düşünmeyi yasaklayansevmeyen bir toplumuz. Tayyip Bey’in demokrasi birikimi yatkınlığı ortada! Laiklik ise, hiç duymak istemediği sözcük... Laikliği, konumu gereği reddetmezken, din ve devletin birbirinden ayrı tutulmasına itiraz ediyor. Mesela farkında olmadan Alevilerin yerine geçiyor, din ve vicdani eğilimlerini de kendisi tanımlıyor; ölçütleri bencil ve ikircikli. Sorunların çözümünü herhangi bir mezhep mensubunun normlarıyla çözmek isteyen ve AİHM’ye ulemaya danışmayı öneren Tayyip Bey’in, bölgeselküresel sorunlara yaklaşımı medeni mi? Ne yazık ki yine hayır!.. Onlarca reform geçiren, felsefeyi, demokrasi ve laikliği özümseyip dinin olmazsa olmazı yapan Hıristiyanlıkla, gün geçtikçe tutuculaşan İslamiyet, nasıl ittifak kuracak? Daha somut konuşalım: Ağca, Hıristiyan âleminin ruhani lideri Papa’yı vurduğunda Hıristiyanlığın tepkisini anımsayan var mı? Protesto, boykot, kışkırtma lafı eden oldu mu? Hayır! Hiçbiri olmadığı gibi, Papa, Ağca’yı çağırdı; sırtını sıvazladı ve affetti. Danimarka’da Hz. Muhammet’in karikatürü yayımlandı. Evet bu yanlıştı ama, böyle yakıp yıkarak mı tepki verilmeliydi? En azından laik Türkiye’nin liderleri soruna böyle mi yaklaşmalıydı? ‘‘Danimarka, İslam âleminden derhal özür dilemeliymiş; ama İslam âlemi de sakin olmalıymış!’’ ??? Liderlerin bir işe yaramayan bu tür demeçlerinden sonra, en geri, en ilkel ve en acımasız tepki Türkiye’den geldi ve Trabzon’da misafirimiz olan bir papazın kanına girildi. Karikatür sonrasında Batılı liderlerden özür bekleyen Baykal/Tayyip’ler, papazın katledilmesi noktasında hiçbir sorumluluk hissetmediler. Hatta yine ‘‘meczup’’ basitliğine sığındılar. Özür dileriz, yurttaşınızı koruyamadık demek akıllarına gelmedi... Biz böyleyiz beyler: Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız! Bu ülkede bizim gibi inanmayanlar öldürülür, hatta benzin dökülüp yakılır! Peki hangi medeniyet? Olmayan şeyin ittifakı mı olur? Meczup bizim içimizde! Papazın katili bizim siyasetçilerdir! TV’lere çıkıp diğer dinleri aşağılayan, mensuplarına ağızları köpük saçarak bağırıp çağıran Prof. unvanlı cahillerdir! İlkelliğin ve ikiyüzlülüğün her türünü yaşayan bir yurttaş olarak, hem İtalyanlardan, hem Hıristiyanlardan hem de papaz kardeşimin ailesinden, vakfım adına özür dilerim. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yasak önerisi ters teper Konu bu kadar uçsuz bucaksız olunca, ‘‘Avrupa’da İslamın büyüyen varlığı ve etkisiyle’’ derdi olan herkes ‘‘karikatür krizinin’’ bir yerine eklemleniyor. Ve de ortak payda olarak ileri sürülen ‘‘ifade özgürlükleri ilkesi’’ mazereti arkasına sığınıp kenetleniyorlar. Bu ortak payda içine ‘‘dogmaya bayrak açan’’ özgürlükçü kesimler de giriyor; argümanı ‘‘İslamı dışlamak’’ amacıyla kullanan ve araçsallaştıran ırkçılar da... Özgürlükler alanını korumak, genişletmek adına parmak oynatmamış kişiler bakıyorsunuz ‘‘ifade özgürlükleri şampiyonu’’ kesilmiş! Bu kirli, puslu, sisli havayı dağıtmak için akla gelen ilk şey takdir edersiniz ki ‘‘ifade özgürlüklerini törpülemek’’ adına açılan yeni bir cephe olamaz. Erdoğan bunu yapıyor. Erdoğan’ın önerisinin yaratacağı ilk tepki; ‘‘ifade özgürlükleri’’ zırhına sığınanların, demokrat kesimlere dönüp: ‘‘Bakın işte laik Türkiye de bizim değerlerimizi paylaşmıyor. Ankara bize kendi ölçülerini dayatmak istiyor. Türkleri aramıza almak, özgürlüklerden geri adım atmaktır!’’ demesi olacaktır. Bu silah ters teper. ‘‘Sorun başını alıp giden ifade özgürlüklerinde. Derhal bu işe el koyalım. Sınır (‘yasak’) getirelim!’’ derseniz; size bu yüzden cephe açmış olan hasımlarınızın değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmazsınız. Amaç; demokrasilerin ana direği sayılan bir ‘‘ilkeyi’’ hedef almak ve hadım etmek değil; onu haksız ve yakışıksız biçimde kullananları teşhir etmektir. Ne var ki bunu yapabilmek, özgürlüklerin ruhunu ve işleyişini tüm nüanslarıyla kavramayı gerektirir. Erdoğan bunu yapabilir mi? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İlaçların do1 zunu ve verilme biçimini 2 inceleyen bi 3 lim dalı. 2/ Bildirme ya 4 zısı... Oyunda 5 cezalı çocuk. 6 3/ Oy... ‘‘Yok’’ 7 anlamında argo sözcük. 4/ 8 Osmanlılarda 9 gümrük ver1 2 3 4 5 6 7 8 9 gisi... Tavır, davranış. 1 F İ GÜ R A N K 5/ İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan 2 İ L A N M İ K A P E L Ü R sinek... Yazıt ya da 3 L E Ş R A kabartmalarla süslü 4 İ T İ B A R S dikilitaş. 6/ 18. yüz 5 S İ Y A T İ K E N İ K ON U yılda Fransa’da mo 6 P A N A N E da olan gösterişli bir 7 İ Ç bezeme biçemi... Bo 8 T O P L A U Ş İ rudan kol almakta 9 T İ J E R E Z kullanılan bağlantı parçası. 7/ ‘‘ Kuyruğu’’: Aziz Nesin’in öykü kitabı... Yaprakları salata gibi yenen kokulu bir bitki. 8/ Mersin’in bir ilçesi... Al ile kır arası at rengi. 9/ Önceleri Atatürk’e tahsis edilen, 1951’den sonra ise okul gemisi olarak kullanılan ünlü yat. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde semizotuna verilen ad. 2/ İspanyolların sevinç ünlemi... Nilüfer cinsinden birçok bitkiye verilen genel ad. 3/ Batı Anadolu efelerine verilen ad... Uzaklık işareti. 4/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Müzikte, armoni kurallarına göre üst üste bindirilmiş sesler. 5/ Bilge Olgaç’ın, hiç kadın oyuncu kullanmadığı filmi... Yapraklarından kokain elde edilen ağaççık. 6/ Köstebek. 7/ Postu palto yapımında kullanılan memeli bir hayvan... Telefon sözü. 8/ Tanrı buyruklarını yerine getirme... En kısa zaman süresi. 9/ Yönetim bakımından bir tür bağımsızlığı olan büyük il. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear