26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 2006 CUMARTESİ 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Ünlü tenor Hakan Aysev, dünyaca ünlü Almora’nın son albümü ‘1945’te rock yapıyor SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK Müzikalite ve karşı duruş... APTÜLKADİR ELÇİOĞLU Şostakoviç Konseri İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın (İDSO) 2006 mevsimi Şubat ayı ilk konseri ‘‘evrensel, çağdaş, çoksesli’’ müziğin önemli temsilcisi ünlü Rus besteci Dimitri Şostakoviç’in (1906 1975) ‘‘100. Doğum Yılı’’ dinletisine ayrılmıştı. Bu önemli müzik şöleninde İDSO’yu konuk şef Horia Andreescu yönetti. Solist olarak viyolonselist Robert Putowski katıldı.. Konser programı sadece Şostakoviç’in şu bestelerini içeriyordu: ‘‘Festival Uvertürü’’, ‘‘Viyolonsel Konçertosu No. 1’’, ‘‘5. Senfoni’’. Bu konserde başkemancı (Konzertmeister) Yusuf. G. Aksöz idi. Besteci Dimitri Şostakoviç’in yaşamını kısaca anımsayalım: 1906 yılı 25 Eylül günü Rusya’nın St. Petersburg kentinde doğmuş olan Şostakoviç’in annesi Sofya Vasilevna piyanist, babası Dimitri Beleslavoviç mühendis idiler... 1914 yılında St. Petersburg kentinin adı değişti, Petrograd oldu.. 1917 yılında Rusya’da Ekim Devrimi gerçekleşti. Şostakoviç, konservatuvar eğitimine başladı. 1922 yılında Şostakoviç’in babası öldü. Şostakoviç sinemalarda piyanist olarak çalışmak zorunda kaldı. Bununla beraber kompozisyon öğrenimini sürdürdü. 1924 yılında Lenin öldü. Petrograd kenti Leningrad adını aldı... 1925 yılında Şostakoviç, konservatuarın bitirme sınavı için, ilk senfonisini besteledi... 1927 yılında Şostakoviç, Varşova’da yapılan Chopin Piyano Yarışması’na katıldı ve mansiyon kazandı. 1932 yılında Şostakoviç daha önce tanıştığı Nina Vasilevna ile evlendi... 1934 yılında ‘‘Lady Macbeth’’ operası sahneye kondu.. Bu arada Şostakoviç’in ünlü çağdaş besteci Alban Berg ile tanışması, besteci ilişkisi açısından önem taşımakta. ??? 28 Ocak 1936’da Şostakoviç Türkiye gezisine çıkar ve zamanının ünlü Türk bestecilerinden bazıları ile tanışma olanağı bulur. Aynı yıl dünyaca ünlü Rus bestecisi Sergei Prokofiev Rusya’da yaşamını sürdürmeye başlar, Şostakoviç’in tanıtımı aksar... Bilindiği gibi 1939 1945 yılları 2. Dünya Savaşı’nın tüm felaketinin ve zorluklarının sürdüğü zamandır. Bu arada Almanya Rusya’ya saldırır, doğal olarak Şostakoviç’in bestecilik yaşamı da etkilenir?!. Ne var ki, 1942 yılında Şostakoviç’in ‘‘Leningrad’’ adlı senfonisinin ilk çalınışı gerçekleşir. Bu seslendiriliş başarılı olur ve halk tarafından olumlu karşılanır. Şostakoviç adı çağdaş besteci olarak benimsenir ve Rus dinleyici tarafından zor anlaşılır ezgiler, ritimler ve teknik yenilikler gitgide kulaklara yerleşir... 1949 yılında ABD’de New York’ta yapılan ‘‘Dünya Barışı İçin Kültür ve Bilim Kongresi’’ne Şostakoviç de katılır... 1957 yılında Şostakoviç “Lenin Ödülü’’ kazanır.. 1968 yılında yapılan Prag Baharı etkinliğinde Şostakoviç besteci olarak yer alır.. Şostakoviç’in son senfonisi sayılan ‘‘15. Senfoni’’, 1972 yılında seslendirilir. Uluslararası kişiliği olan çağdaş, yenilik yanlısı besteci Dimitri Şostakoviç 1975 yılı 9 Ağustos günü yaşamını yitirdi. İzlediğimiz ‘‘Şostakoviç’in 100. Doğum Yılı’’ konserinde İDSO’nun AKM Büyük Salonu’nda, orkestra şefi Horia Andreescu uyumlu ve rahat bir bağlantı sundu. Başkemancımız Yusuf Güler Aksöz deneyimli müzisyenliğini kanıtladı. Solist viyolonselist Robert Putowski gerçek bir virtüöz olduğunu gösterdi. Bazı müzik yapıtlarının bulunduğu tarzın dışındaki dinleyiciye daha çok hitap ettiğini düşünürüm. Kimi zaman bir hard rock dinleyicisinin, bir Bach yapıtını dinlemesini çok isterim. Hatta abartarak Paganini’nin ya da Vivaldi’nin klasik müzik dinleyicisinden çok, heavy dinleyicisine hitap ettiğini bile savunurum. Son yıllarda kaliteli albümlere imza atmış metal topluluğumuz Almora’nın müziği için de bunları düşünüyorum. Almora, her ne kadar metal türü içinde değerlendirilse de asıl dinleyicisinin klasik rock meraklıları olduğuna inanıyorum. Şans eseri onları dinleme olanağı yakalayan 35 yaş üstü dinozor rock’çıların topluluğun tutkunu olduğuna bizzat şahit oldum. Her yıla bir albüm Metal müzik yapan topluluk Almora son yıllarda kaliteli albümlere imza atıyor. Dördüncü albümleri olan ‘1945’i bu ayın başında çıkaran topluluk, her yıla bir albüm sığdırabilecek kadar da çalışkan. Topluluğun ilk albümünden bugüne kadar da albümleri hep 29 Ekim’e rast geliyordu. Bu yıl ise bu tarih biriki ay ileri kayacaktı. Aslına bakılırsa her yıl bir albüm yapmak, topluluğu vasata düşürebilirdi. Almora’da bu olmadığı gibi, her albümde bir öncekini aşan özellikler bulunuyordu. Gitar, bas ve davul gibi klasik rock çalgılarının yanında keman, flüt, yaylı tambur ve soprano vokal örgüsünü de müziğine başarılı bir şekilde uyarlayan Almora, metal ve rock türleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Onların müziğini Batı’daki ‘power’ ya da ‘senfonik’ metal tarzlarıyla özdeşleştirmek pek yeterli olmayabilir. Her ne kadar klasik müzik çalgılarını ve geleneğini kullanan Therion gibi topluluklara benzeseler de özgünlük adına kendi imzalarını atabilmeleri açısından farklılık arz ederler. Therion ve benzeri Batılı topluluklarda hâkim olan ‘‘Bakın biz klasik müziği biliyoruz’’ tarzı böbürlenme bıkkınlık verirken Almora bu kullanımda kendine özgü bir müzikal rengi getirebiliyor. Bu farklılığı yakalaması ise 70’lerin progressive rock biriki ? Almora ‘1945’ adlı son albümünde atom bombasıyla katledilen insanları anmak gibi yüce bir işi gerçekleştirmiş. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların üzerinden 60 yıl geçmiş, ama birileri hâlâ aynı maskeyle dünyayı kana bulamaya devam ediyor. ‘‘...Sene kırk beş, mevsim yazdı./ Gökyüzünde lanet vardı/ Uyumuştu tüm çocuklar / Güneş bile utanmıştı’’ sözleriyle o günlerden bugünlere göndermeler yapan Almora, son yıllarda hasret kaldığımız rock ve karşı duruşun da varlığını hissettiriyor. mini kendilerine kılavuz edinmesinden kaynaklanıyor. Keman ve flütle rock İlk albümleri olan ‘Gates Of Time’ı 2002’de çıkaran topluluk, standart rock 4’lüsünün içine keman ve flütü kalıcı çalgı olarak katarak başarılı bir tavır getirmişti. Bu çalgılar ise bir tat ya da renk olgusunun ötesinde bizzat rock müzik çalgısı vaziyetinde karşımıza çıkıyordu. ‘Cyrano’ isimli bir başyapıtın da yer aldığı albümü bir yıl sonra ‘Kalihora’s Song’ takip edecekti. İkinci albümde keman ve flüt katılımı daha ileri bir boyuta taşınırken bazı parçalarda obua ve çelloyu da görebilmekteydik. ‘Kalihora’s Song’ albümünde bir parçada da gitarist Soner Canözer, bir Türk müziği çalgısı olan yaylı tambur çalacaktı. Bu, topluluğun klasik müzik, barok ilgisinin yanı sıra Türk musikisine olan hassasiyetini de ortaya çıkarmaktaydı. Ardından gelen ‘Shehrazad’ albümünde ise konuk olarak bir oda orkestrasıyla karşılaşacaktık. Bu yeniliğin yanı sıra asıl şaşırtıcı gelişme ‘Güneşin Ozanları’ adlı parçalarıyla olacaktı. Her albümde biriki Türkçe parçaya yer veren Almo? Kültür Servisi Bursa Yazın ve Sanat ra, bu sefer de topDerneği’nin (BUYAZ) her yıl öykü ve şiir lumcu yanını hissetdalında verilen BUYAZ Onur Ödülü bu yıl tirmişti. 1993’te Sıöykü dalında, gazetemiz yazarı, usta öykücü vas’ta yakılarak duve romancı Oktay Akbal’ın oldu. Ödül manlara boğulan aytöreni 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nde dınlarımız için yazılyapılacak, ancak Oktay Akbal sağlık mış olan bu parçada nedeniyle katılamayacağından törende Türkçe sözlerle de gönderdiği yazı okunacak ve ödül plaketi topluluğun müziğinin kendisine daha sonra, İstanbul’da sunulacak. başarıyla sunulabile ceği görülüyordu. Almora ‘1945’ adlı son albümünde atom bombasıyla katledilen insanları anmak gibi yüce bir işi gerçekleştirmiş. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların üzerinden 60 yıl geçmiş ama birileri hâlâ aynı maskeyle dünyayı kana bulamaya devam ediyor. ‘‘...Sene kırk beş, mevsim yazdı./ Gökyüzünde lanet vardı/ Uyumuştu tüm çocuklar / Güneş bile utanmıştı’’ sözleriyle o günlerden bu günlere göndermeler yapan Almora, son yıllarda hasret kaldığımız rock ve karşı duruşun da varlığını hissettiriyor. Klasik Batı müziği geleneğini rock ile buluşturan Almora, bu albümde de opera tavrını bizlere taşıyor. Dünyaca ünlü Türk tenor Hakan Aysev, topluluğun albümüne konuk olarak 2 parçayı seslendirmiş. Topluluğun konserlerinde de yer alacağını belirten Aysev, 1945’in dünya çapında bir yorum haline gelmesini sağlamış. Almora’nın temeli, topluluğun gitaristi Soner Canözer’e dayanıyor. O bir anlamda beyin eleman olsa da hükmedici olmaktan çok, bir görev dağıtıcı (oyun kurucu) özelliği taşıyor. Böylece farklılıklardan bir uyumu çıkaracak kişinin Soner olduğunu görüyoruz. Bu sayede de diğer elemanlarda kendi renklerini Almora tablosuna katabiliyorlar. Örneğin keman ve vokaliyle gördüğümüz Nihan’ın kafasındaki müzikal bakış bütüne yansıyabiliyor. Dünyada bizdekinden daha ünlüler Oktay Akbal’a ödül Almora’nın ünü belki de yurtdışında Türkiye’den daha fazla diyebiliriz. Bir önceki albümü ‘Shehrazad’ Japonya’da yayımlanmıştı. Şimdilerde de bu albümde bulunan iki şarkısı Japonya’nın en saygın tiyatrogösteri topluluğu olan Takarazuka tarafından talep edilmiş. Bu parçalar, Takarazuka’nın ‘Revue of Dreams’ adlı yeni müzikalinde yer alacak. Yeni albümleri Japonya’da yayımlanırken eski albümlerinin de önümüzdeki günlerde Meksika’da piyasaya çıkmaya hazırlandığını belirtelim. Dünyanın en eski aşk şiiri İstanbul Haber Servisi Bisse gömleklerinin sahibi, Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Kefeli, ‘‘14 Şubat Sevgililer Günü’’nde, ‘‘dünyanın en eski aşk şiiri’’ni müşterilerine hediye ediyor. Kefeli, geçen yıl ‘‘Tarihi Eserlerimizi Geri İstiyoruz’’ tasarısını başlattıklarını, İstanbul’un tarihi yerlerini katalog ve tanıtım filmlerinde kullanarak uluslararası fuarlarda sunduklarını söyledi. Arkeoloji Müzesi’nde düzenlenen toplantıda, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü İsmail Karamut da Sümerler’in çivi yazısıyla yazdıkları yaklaşık 4 bin yıl öncesine ait şiirin Sümer Kralı Şusin’e bir rahibe tarafından okunduğunu belirterek, şiiri Türkiye’nin ilk Sümeroloğu Muazzez İlmiye Çığ’ın Türkçeye çevirdiğini anlattı. Toplantıda daha sonra şiir, oyuncu İpek Tuzcuoğlu tarafından seslendirildi. Kral Şusin için seçilmiş gelin tarafından yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylemek üzere kaleme alındığı düşünülen şiirin Türkçesi şöyle: Damadım, kalbimin sevgilisi, Güzelliğin büyüktür, baldan tatlı. Aslan, kalbimin kıymetlisi, Güzelliğin büyüktür, baldan tatlı. Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır. Yatak odasında bal doludur. B A Ğ I M S I Z C U M H U R İ Y E T PA R T İ S İ ANKARA İL BAŞKANLIĞI FİKRİM’DE TÜRKÜLÜ PAZARLAR TÜRKİYE SÖYLEŞİLERİ 11 Şubat 2006 Saat: 15.00 12 Şubat Pazar 19. 30 Prof. Dr. Erinç YELDAN “2006 BAŞINDA TÜRKİYE EKONOMİSİ” Yöneten: Prof. Dr. Sina AKŞİN Bağımsız Cumhuriyet Partisi Güvenlik Cd. No:7/5 A.Ayrancı / Ankara Tel: 0312 419 68 89 419 68 90 419 57 16 Faks: 0312 419 68 89 Web: www.bcp.org.tr Eposta: genelsekreterlik@bcp.org.tr bcpankara@mynet.com Okan Murat ÖZTÜRK SSK İş Merkezi 3. Kat • Kızılay ANKARA Tel: (0312) 432 45 23 Güzelliğinle zevklenelim, Aslan, seni okşayayım, Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır. Damadım benden zevk aldın. Anneme söyle sana güzel şeyler verecektir. Babam sana hediyeler verecektir. Sen beni sevdiğin için, Lütfet bana okşayışlarını. Benim Tanrım, benim koruyucum. Tanrı Ellil’in kalbini memnun eden Şusin’im, Lütfet bana dokunuşlarını. CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear