02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 ARALIK 2006 CUMA 6 HABERLER Belediyenin araştırması, kadınların isyanını duyuruyor, törenin bataklığına dikkat çekiyor BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Diyarbakır’ dan yükselen ‘çığlık’ MEHMET FARAÇ Bir ‘Yol Ayrımı’nda... Bir gerçek, yurdumuz, dışardan ve içeriden kuşatılmıştır. Profesör Erol Manisalı’nın pek sevdiğim deyişiyle, ülke içindeki 34 milyonluk bir “Danimarka”, 70 milyonu bu Danimarka adına yönetmektedir. İki “çarpıklık” iç içedir: Birinci çarpıklık içerdedir ve onun sonucu olarak, 70 milyon içindeki egemen 34 milyonluk Danimarka, iç düzeni kendine göre oturtmuştur; ikinci çarpıklık, “dünya ile Türkiye arasındaki dengesizlikten” kaynaklanıyor ve onun sonucu, dünya ile Türkiye arasındaki ilişki düzeni, 70 milyon ile dünya arasındaki siyasal ve iktisadi çıkar dengelerine göre değil, 34 milyonun çıkarlarına göre kuruluyor. Bu nedenlerle, halktan oy alarak iktidara gelen yönetimler de işçinin, çiftçinin, memurun, ulusal sanayicilerin hizmetinde olmak yerine, “içimizdeki Danimarka”nın hizmetkârı olmaktadır. Bu bir “oligarşi”: Ülkenin yoksullaşması, siyasal ve iktisadi bunalım onun eseri; demokratik gelişmenin önünü de o kesiyor. Nasıl bozmalı bu oyunu? Liberal yaygara işi soyutlanmalarla idare edip konunun bu yanına değinmiyor. Ne var ki, ancak “ulusal bir hareketle” karşı çıkılabilir buna ve Profesör Mümtaz Soysal’ın önerdiği gibi, “radikal, yenileştirici ve devrimci” bir çözüm arayıp, bulmak zorundayız. Bu, Türkiye’nin, demokrasi adına, yarım yüzyılı aşan bir süredir sürdürdüğü uygulamanın bugün gelip vardığı noktada, demokrasiyi bir çürüyüşten çekip alacağı gibi; onu gerici güçlerin bir oyun alanı olmaktan çıkaracak ve “laik Cumhuriyet”i nicedir yüz yüze geldiği bir tehlikeden de kurtarmış olacaktır. Her şeyi, yine demokrasi adına, yeni baştan düşünmek zorundayız. Böylece, ülkenin bugünkü çıkmazdan sıyrılmasında sorun, temelde politiktir ve öyle kalacaktır. Öte yandan, bütün sorun, halkın da bunların bilincine varmasındadır. Bu ne kadar çabuk olursa, demokrasi de o kadar çabuk rayına oturmuş olacak; ve geleceğin aydınlık Türkiye’sine uzanan yollar bir an önce açılacak. Özetle, bir “yol ayrımı”na varmıştır Türkiye. Halkı kadar aydınları da, belki asıl seçimlerini işte bu yol ağzında yapacaklar... ? Ayrıca, temel şu iki sorunumuz da var: İktisadi ve sosyal kalkınmamızı gerçekleştirerek çağımızı yakalamak, ve onun içinde, saygın bir toplum olarak yer almak; öte yandan, yalnız yasalardan oluşan bir sistem olarak değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak demokrasiyi kurmak, özgürlüğün nimetlerinden yararlanmak. Her ikisi de birbirine bağlıdır bunların. Ve her ikisini de gerçekleştirmek, yeni bir insan yetiştirmemizi gerektiriyor. Bu insan, bireysel kurtuluşa değil, toplumsal kurtuluşa inanan; ilerlemeye ve geleceğe yönelmiş, geriye değil ileriye bakan; aklın ve bilimin öncülüğünü kabul etmiş, öyle olduğu için de sistemli düşünen, hoşgörüye, demokratik değerlere baş köşede yer veren insan olacaktır. Çağımızın fethine de bu insanla çıkacağız. Ne var ki, yurdumuzda yürürlükteki düzen, bu idealin karşısındadır. Bu bir düzen değil, ahtapottur aslında: Kimi kollarıyla, insanlarımızın boğazını sıkar ve toplumu onlar için bir cehenneme çevirirken; kimi kollarıyla, okuldan üniversiteye değin eğitim ve öğretimin bütün ocaklarını da kuşatmış, çocuklarımızın ve gençlerimizin çevresine karanlığın duvarlarını çekmiştir. Gittikçe boğucu hale gelen bu ortamda, genç kuşaklar, aydınlık yarınları yaratmanın bilgi ve becerilerini kazanamadıkları gibi, demokrasinin en sağlam güvencelerinden biri olan demokratik bir politik kültürü de önemseyemez durumdadırlar. Toplum bir cangıla dönmüş. Okul anlamını yitirmiş bir bakıma. Toplumu da okulu da kurtarmak gerekiyor. Ama ne yapmalı? Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce (DİKASUM) 97 köyde yapılan kadın araştırması, Güneydoğu’da yanlış törelerin cehalet ve geri kalmışlığın yarattığı bir sosyo ekonomik bataklıkta nasıl büyüdüğünü bir kez daha çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Töresel dramların nedenlerini sorgulamak isteyenlerin, bu araştırmada ortaya çıkan rezaleti çok iyi analiz etmesi ve çözüm ararken de rehber edinmesi gerekiyor. Başta Dicle Üniversitesi olmak üzere ilgili birimlerin Güneydoğu’da yaptığı sosyal araştırmalar, bilim ve teknoloji, eğitim ve ekonomi, iletişim ve çağdaşlaşma alanındaki devinime karşın kadın açısından gerçeklerin hiç de iç açıcı olmadığını bir kez daha acı biçimde ortaya çıkarıyor. DİKASUM’un 97 köyde, toplam 472 evli kadınla yüz yüze görüşerek yaptığı araştırma, “Neden töre cinayeti işleniyor” diyenlere aynı zamanda tokat gibi yanıtlar veriyor: Bölgede kadınların yüzde 79.4’ünün okuma yazma bilmediği, yüzde 63’ünün sosyal güvencesinin bulunmadığı, yüzde 58’inin görücü, yüzde 17’sinin berdel yöntemiyle evlendirildiği ve yüzde 67’sinin resmi nikâhının olmadığı saptanıyor. Araştırmaya göre kadınların yaklaşık yüzde 45’i eşi ve çocuklarının dışında kaynana, kayınbaba, görümce ve evli çocuklarla birlikte yaşıyor. 15 ve altındaki yaşta evlenenlerin oranı yüzde 30’a ulaşırken, yüzde 41’inin ise 1619 yaş arasında evlendiği ortaya çıkıyor. Yüzde 54’ünün akraba evliliği yaptığı belirlenirken, 6 ve daha fazla çocuğu olanların oranı yüzde 44’e ulaşıyor, ilk doğumunu 1418 arasında yapanlar ise yüzde 43 olarak belirleniyor. İbret verici sonuçlar bunlarla da kalmıyor. Kız çocuklarının büyük oranda okula gönderilmediği bu köylerde silahla, boğmayla, damdan atma ve taşla 19 namus cinayeti işlendiği, zorla evlendirme ve sevdiğiyle evlenememe gerekçelerine de dayanan 58 intihar olayı yaşandığı anlaşılıyor... nere edildiği batı bölgeleri, tecavüz, kaçırma, berdel , başlık parası, kan davası kaynaklı bu haberleri üçüncü sayfalarda adli olaylar gibi irdeliyor, duyarsız kalıyor. Bölge gerçeklerinden uzak yaklaşımlar ya da çözüm yolları ise bilgisizlikle buluştuğunda “kadınlar neden öldürülüyor, berdel niye sürüyor, erkekler neden üç kadın alıyor” ya da “intiharlar neden Güneydoğu’da yaygın”soruları çıkmazda kilitleniyor. Toplum bu sorulara yanıt ararken, Güneydoğu’nun varoşlarında her gün bir başka kadın berdele, töreye isyan uğruna sırtlarına sardıkları bebekleriyle iplerde sallanıyor! Ölüm doğuran cehalet bataklıkları ise giderek derinleşiyor, yeni kurbanları pervasızca bağrına çekiyor! Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce (DİKASUM) 97 köyde yapılan kadın araştırması, Güneydoğu’da yanlış törelerin cehalet ve geri kalmışlığın yarattığı bir sosyo ekonomik bataklıkta nasıl büyüdüğünü bir kez daha çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Her üç kadından en az biri hayatlarının bir noktasında dayak yemiş Zehir ve panzehir!.. DİKASUM’un araştırması töre cinayetlerinin uzun yıllar bitmeyeceğini de kanıtlıyor. Bu yüzden töre ve onun kurallarından biri olan namus kavramı ya da bu kavramların yol açtığı dramların gerekçelerini irdelerken, sorunların hangi toprakta, hangi tohumlarla filiz verdiğini iyi sorgulamak gerekiyor. Aslında bu ve benzeri araştırmalara yanıt veren kadınlar isyanlarını dile getiriyor, imdat diye bağırıyor! Onlar araştırmaların kâğıt üzerinde klasik anketler olarak kalmaması için birilerinin uzatacağı eli çırpınarak bekliyor! Doğu kadınının sorunlarına neşter atmaya çalışanların, kadını, cehalet, geri kalmışlık, yoksulluk ve bağnazlığın derinleştirdiği bu sosyal bataklıktan kurtarması, sağlıklı, güvenli bir toplum yapısı açısından acil önem taşıyor. Töre ve namus cinayetlerinin, kan davalarının, berdel, küçük yaşta evlilik, çok çocukluluk gibi yanlış töresel uygulamaların önüne geçilmesi için bu kör bataklığın kurutulması, ilgili kurumların Diyarbakır’dan yükselen çığlığı duyması, bir sosyal kalkınma projesini hızla başlatması gerekiyor. Kırsalda kızların tamamının okula gönderilmesi, büyüklere yönelik eğitim merkezlerinin yaygınlaştırılması, genç kızların çocuk yaşta evlendirilmesinin engellenmesi için acil ve etkin yasal düzünlemelere gidilmesi kaçınılmaz görülüyor. DİKASUM’un araştırması yalnızca bir sosyal hastalığın nedenlerini teşhis etmiyor, zehir ve panzehirin aynı şişede durduğunu da gözler önüne seriyor! Şiddetten kaçtılar, kazandılar BERİV AN TAPAN Dünyada her üç kadından biri ailesinden ya da yakınlarından tokat, yumruk, tekme ve dayak gibi “fiziksel taciz”den sindirme, sürekli küçümseme ve aşağılama, ailesinden ve arkadaşlarından tecrit etme, hareketlerini izleme ve kısıtlama, bilgiye ve yardıma erişimini engelleme gibi “psikolojik taciz”e mahkum ediliyor. Eşi, ağabeyi ya da büyükleri tarafından şiddet gören kadın, “Bir gün biter” umutları köreldiğinde “artık yeter” diyor ve yeni bir yaşamın kapılarını aralıyor. Tam bu noktada en büyük destekçileri de sığınma evleri oluyor. 2005 yılında Türkiye’de 3 bin tane sığınma evi açılması gerektiği konusunda hukuki bir zorunluluk var olsa da ülke genelinde yalnızca 16 sığınma evi bulunuyor. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) tarafından sığınma evlerine olan ihtiyacı duyurmak amacıyla 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Son Günü’nde başlatılan “16 Günde 16 Sığınak” kampanyası, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne kadar sürecek. Her gün bir ülkenin kadın sığınağının tanıtılacağı kampanyanın Türkiye ayağı için “Mor Çatı” sığınma evi seçildi. 2005 yılında açılan Mor Çatı kadın sığınma evine bugüne kadar yaklaşık 700 kadın başvurdu, şu anda ise sığınakta 12 kadın ve 17 çocuk kalıyor. Bu yolda karşılaşılan zorluklardan yılmayan kadınlardan şiddetsiz bir yaşama uzanan umut dolu öykülerini yazmalarını istedik... ‘Şimdi her şey yolunda...’ A. N. (28): “2000 yılında evlendim. Ardından bir kızım oldu. Daha 9 aylıkken babası ortadan kayboldu. Kızımla birlikte çaresiz babamın evine döndük. Ancak babam bizi istemiyordu. Doğuda bir köye, eşimin ailesinin yanına gittim bu kez. Bir evde 3 aile yaşıyorlardı, bir de biz. Her gün şiddet, baskı ve dayak vardı. Dayanamıyordum. ‘Ya öleceğim, ya kaçacağım’ diye düşünüyordum. Hiçbir yere sığamıyordum. İstanbul’da çok değer verdiğim manevi ablam ve abim bana ve kızıma destek verdiler, bize evlerini ve yüreklerini açtılar. Daha sonra da arkadaşlarım beni Mor Çatı’ya yönlendirdiler. Sığınakta kalmaya başladım, kızım da kreşe yerleşti. Terapiye başladım. Kendimi çok güçlenmiş hissediyordum. Artık her şey yolunda ve çok huzurluyum.” Yüzlerce kadın gözaltında taciz ya da tecavüze uğruyor ‘Artık mutluyum’ K. T. (39): “Aynı binada oturduğum Fatma Hanım çapkın ve maço oğlunu eve bağlamak için beni evlendirmek istiyordu. ‘Yaşı da küçük, annesi de yok, istediğim gibi yönetirim’ diye düşünüyordu. Beni ‘üniversiteyi okursun, kardeşlerini yanına alırsın’ diye kandırdı. Evlenip huzura kavuşacağımı sanıp bu tuzağa düştüm. Nişan gecesinden itibaren şiddet başladı. Birkaç yıl çocuğum olmadı. Sevgisiz, mutsuz bir evlilik, sert bir koca ve kayınvalide. Daha sonra hamile kaldım. 2 oğlum oldu. Aldatmalar, kayınvalide ile sıkıntılar, dayaklar, parasızlık, baskılarla yıllarım geçti. Kocam iyi kazansa da evle ilgilenmiyordu. Bir iş toplantısında kocamdan ‘Nerede olduğunu biliyorum, seni öldürmeye geliyorum, boşanmaya kalkarsan buna da katlanırsın’ mesajı geldi. Kardeşim bana Mor Çatı’nın telefonunu verdi. Daha sonra sığınma evine gittim. Bana psikolojik destek verildi. O günden sonra yaşadığım her olaya, tehdide, sıkıntıya rağmen hızla hayata tutundum. Şimdi yaşadığım ekonomik sıkıntılara rağmen çok mutluyum.” Cinsel şiddet azalmıyor HİLAL KÖSE ÇEVRECİ AVUKAT ÖZAY’IN KİTABI Çaresizliğin bataklığı.... Gazeteler, radyo ve televizyonlarda çoğu Doğu kaynaklı töre ya da namus cinayeti vakalarının haberlerinden geçilmiyor. Yaşamın deje ‘Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi’ kapsamında hazırlanan rapora göre, cinsel şiddet azalmıyor. Tacize ya da tecavüze uğradığını açıklayarak suç duyurusunda bulunan kadınlar, yaşadıkları yeri terk etmek zorunda bırakılıyor. Rapora göre 1 kadın işkenceyle öldürüldü, 2’si ise intihar etti. Hukuki yardım projesini 1997 yılından itibaren yürüten avukatlar Eren Keskin ile Fatma Karataş’ın hazırladığı rapora göre, çalışmanın başladığı günden bugüne dek, 236 kadın yardım talep etti. Yalnızca, son 10 ay içinde cinsel şiddet mağduru 15 kadın, emniyet görevlilerince cinsel işkenceye maruz bırakıldıklarını ileri sürerek, hukuki yar dım için başvuruda bulundu. Yardım isteyen kadınların 166’sı cinsel tacize, 70’i ise tecavüze uğradıklarını iddia etti. Rapora göre, gözaltında cinsel işkence iddiasında bulunan kadınların çoğu siyasi gerekçelerle gözaltına alındı. Yaşadığı cinsel işkence nedeniyle 8 kadının bebeğini kaybettiği, 7 kadına küçük çocuklarının gözleri önünde cinsel taciz uygulandığı, 4 kadının ise tecavüz nedeniyle hamile kaldığı kaydedildi. Kadınlara zorla bekâret kontrollerinin yapıldığı, 1 kadının ise işkenceyle öldürüldüğü ileri sürülen raporda, 2 kadının da yaşadığı travmalar nedeniyle intihar ettiği iddia edildi. Tecavüze uğrayan 1 kadının akrabaları tarafından namus cinayetine kurban edildiği belirtilerek cinsel işkencenin bir savaş yöntemi olarak da uygulandığı ifade edildi. ‘Ağzımı Hayır’a Açtığım Davalarım’ İstanbul Haber Servisi İzmir Barosu üyesi, çevreci avukat Senih Özay’ın, “Anılarım... Ağzımı Hayır’a Açtığım Davalarım” adlı kitabı Aşina Kitaplar’dan çıktı. Bergamalı köylülerin haklarını 9 yıl boyunca Eurogold’a karşı koruyan Özay’ın çevre hareketleri, insan hakları duyarlıları, böcekler, kuşlar, incir, zeytin, fesleğen ve kadınlar için yazdığı kitabı, hukuk öğrencileri için de ders kitabı niteliğinde. Türkiye’de avukatlık süreci, çelişkileri, sıkıyönetim mahkemeleri, Bergama Siyanürlü Altın Dosyası gibi birçok konunun ele alındığı kitap, günümüz çevre katliamlarının altında yatan nedenleri anlamaya da yardım ediyor. Özay’ın 25 yıl boyunca tuttuğu notları ve kendisi hakkında açılan davaları da anlattığı kitabı, bir avukatın, 33 yıllık hukuk ısrarını gözler önüne seriyor. Kendisini köy kökenli, Çerkes, devrimci, anarşist olarak tanıtan Özay, “Çevre hakları ve insan hakları birbirinden ayrılmaz” diyor. Can dostumuz Karabey Aydoğan’ın hakka yürüyen annesine Tanrı’dan rahmet, ailesine başsağlığı dileriz. Mehmet Başaran, RezanBahattin Fırtına, ÜlkerAhmetEzgi Yol, SevimMustafa Eyüboğlu, H. Basri Akgiray, Hamiyet Albayrak, Rıfat Ural, Ayten Erozan, EmineTahsin Çayır, Halime Kocataş TC TASARRUF MEVDUATI SİGORTA FONU TASFİYE DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NDAN (İFLAS DAİRESİ SIFATI İLE SIRA CETVELİ İLANI) Dosya No: 2004/1 (TMSFTAS) MÜFLİS: MURAT YÜKSEL ADRES: Büyükdere Caddesi No: 143 Kat:8 Esentepe/İSTANBUL İFLAS KARARI: İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19.04.2004 tarih ve 2001/1369 E., 2004/536 K. sayılı ilamı İFLAS TARİHİ: 19.04.2004 günü saat: 15:55 Müflis Murat Yüksel hakkındaki, masaya kaydı talep edilen alacak talepleri ve istihkak iddialarının tahkik ve tetkik işlemleri ikmal edilmiş olup, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 206. ve 207. maddeleri ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 63/4 ve 106/5. maddeleri hükümleri uyarınca İflas İdaresince tanzim edilen sıra cetveli incelenmek üzere “Büyükdere Caddesi No: 143 Kat:8 Esentepe/İSTANBUL” adresinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Tasfiye Dairesi Başkanlığı’na bırakılmış olup ilandan itibaren alacaklıların incelemesine amade bulunmaktadır. Sıraya dair şikayetlerin ilan tarihinden (7) gün içinde İcra Hakimliği’ne, alacağın esasına ve miktarına dair itiraz ve şikayetlerin de ilan tarihinden itibaren (15) gün içinde Ticaret Mahkemesi’ne (İflas kararının verildiği İstanbul Mahkemelerine) yapılması İİK’nun 235. maddesi hükmü gereğidir. Müflis’in iflas tasfiyesi, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 11. maddesine istinaden, mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 16/4 üncü maddesi’nin “İflas Kararı alınması halinde Fon, İflas Masasına imtiyazlı alacak sıfatıyla iştirak eder ve bu kanunun uygulanması ile sınırlı olmak üzere 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda yazılı iflas dairesi ve alacaklılar toplantısı ile iflas idaresi görev ve yetkilerine de sahip olarak bankayı anılan Kanun hükümleri çerçevesinde tasfiye eder” hükmü gereğince ifa edilmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nun 232, 234, 235. maddeleri uyarınca ilan ve tebliğ olunur. MÜFLİS MURAT YÜKSEL İFLAS DAİRESİ SIFATI İLE Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Tasfiye Dairesi Başkanlığı (Basın: 60308) TMMOB’den eğitim çağrısı ? İstanbul Haber Servisi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası (MMO), LPG piyasasında görev yapan personelin eğitimlerinin yaptırılması için LPG piyasasındaki firmalara çağrıda bulundu. LPG piyasasında görev yapan personelin eğitimlerinde TMMOB ve MMO’nun yasa ve yönetmeliklerle yetkili kılındığı belirtilerek LPG piyasasındaki firmalardan, gerekli duyarlılığın gösterilmesi ve piyasada görev yapan personelin eğitim ve belgelendirilmesi için yasal süre içerisinde TMMOB’ye başvurmaları istendi. İLAN ANTALYA 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN Mahkememizin 2005/916 esas ve 2006/1124 karar sayılı ilamı ile 19.10.2006 tarihinde Hatay İli Kırıkhan İlçesi Özkızılkaya Köyü Cilt: 44, Hane: 64’te nüfusa kayıtlı Abdulgani ve Fatma’dan olma 1964 D.lu Mehmet Horuz ile aynı yer nüfusuna kayıtlı bulunan Sevinç ve Hasan’dan olma 29.06.1965 D.lu Semen Kozoğlu’nun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Lefkoşa Aile Mahkemesi’nin 114/2004 esas sayılı kararı ile 28.10.2004 tarihinde boşandıklarının ve 11.12.2004 tarihinde kesinleştiğinin Mahkememize TANINMASINA dair mahkememiz ilamı, davalı Mehmet Horuz’a ilanen tebliğine, ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde yasal yollara başvurulmadığında kesinleşeceği hususu ilan olunur. Basın: 60812 LPG ve otogaza zam ? ANKARA (AA) Likit petrol gazın (LPG) ve otogazın rafineri çıkış fiyatlarına yarından geçerli olmak üzere zam yapıldı. Zammın tüketiciye LPG’de yüzde 2.04, otogazda yüzde 1.95 oranında yansıması bekleniyor. LPG’nin çıplak rafineri çıkış ton fiyatları yüzde 4.25 artışla 738.55 YTL’den 769.95 YTL’ye yükseldi. CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear