24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 KASIM 2006 CUMA 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN DİSK’in Ankara’da düzenlediği Ulusal Sosyal Politika Kongresi başladı İstanbul’un Trafiği... Öykü bu ya, az kalmış eski İstanbullulardan biri, artık sayıları iki elin parmağını geçmeyen, hâlâ yıkılıp apartmana dönüştürülmemiş, deden kalma konağına gitmiş, eşyaları karıştırırken kıyıda köşede bir yerde bir lamba bulmuş, özene bezene temizlemeye koyulduğunda bir de bakmış ki içinden bir cin çıkmış. Cin minnetini dile getirdikten sonra, tıpkı masallardaki gibi, Şimdi, demiş, benden iki dilekte bulunabilirsin, ne istiyorsan söyle. Adam eskiden Irak ile iş yapan biri olduğu için, ilk aklına gelen o olmuş ve, Şu Irak’ı eski haline dönüştürüversene, demiş. Cin yüzünü buruşturmuş ve teklifi şu sözlerle reddetmiş: Pek zeki olmamasına karşın, elindeki olanaklarla iblise pabucunu ters giydirebilen Bush, neoconlarıyla birlikte Irak’ı Şeytan’ın bile beceremeyeceği kadar karıştırdı, ben bunu yapamam, sen ikinci dileğini söyle. Adam düşünmüş, taşınmış, “bari daha kolay bir şey isteyeyim” diye, Peki öyleyse demiş, bari şu İstanbul’un trafiğini düzeltiver. Hay hay, demiş Cin, bana iki saat müsaade et, çıkıp dolaşayım, bu işi halledeyim. Cin trafiği düzeltmek üzere çıkıp gitmiş ve dört saat sonra suratı allak bullak dönmüş, adama seslenmiş: Sen bana bir Irak haritasını buluversene!... Evet Sevgili Okurlar, İstanbul’un trafiğini düzeltmek, artık kimsenin düzeltemeyeceği, Irak’ı yoluna sokmaktan da daha güç, hatta imkânsızdır. ??? Biliyorum, bir konuda yazı yazarken “bu iş düzelmez” diye kestirip atmak pek uygun değil. Ama olmayacak duaya amin deyip, yaşama geçirilmesi olanaksız çözümler ileri sürüp, sadre şifa olmayacak projeler üreterek halkı kandıran, iyimser bir şapşal olmaktansa, akıllı bir kötümser olmak evladır. Genelde dakikada 100 metre hızla yürüyen İstanbul trafiğinin sürati dakikada 30 metreye düşünce, kıyamet koptu: Bu ne işkence!.. Belediye uyuyor mu?!... Sanki daha önceki hız normaldi, sanki daha önce belediye uyumuyordu. Belediye de, hemen faturayı projeleri yürüten firmalara kesti, denetimleri artıracağını söyledi. Peki halk bağırmadan önce de, belediye denetim yapmak zorunda değil miydi? Peki bu yapımların başlangıç ve bitim tarihlerini de içeren, zamanında bitirilmediği takdirde, yaptırımların neler olacağını saptamış olan projeleri yok muydu? Bunlar varsa denetleniyor muydu? “Denetimi artırmak” deyimi ne anlama geliyor? Zaten olmayan bir şeyin artırması nasıl olur? Bu “imar faaliyetinin” projesi yok mudur? İstiklal Caddesi yapıldı, Belediye Başkanı Topbaş beğenmediği için granit kaldırım taşları söküldü, yeniden yapıldı. Buranın yapımının projesi yok muydu? Varsa ona uygun yapılmadığı takdirde yaptırımın ne olacağı belirtilmemiş miydi? Nerede önemli bir caddedeki tamirat, belediye başkanının keyfi ölçü alınarak yapılırdı? O granit taşlarını yapımcıya satan firmanın ortakları arasında kimin, kimlerin bulunduğunu, hangi kentin insanları ve basını merak edip de sormaz? ??? Bu soruları yüzle çarpmak mümkün, ama gereksiz. İstanbul’un trafiği dü–zel–mez. Düzelmez, çünkü İstanbul çağdaş bir kent değil, ürettiğinden çok üreyen, ekonomisi talan, yağma ve avantaya dayanan bir ülkenin metropolü olarak herhangi bir plana programa tabi olmayan bir kent müsveddesidir. Düzelmez, çünkü İstanbul çağdaş bir kent değil, bir yiyim yeridir. Yiyim mekanizması girifttir, hem İstanbul’dan başlar, Türkiye geneline yükselir, hem de aynı zamanda Türkiye genelinde başlar İstanbul’a yansır. Yiyim mekanizmasından, en tepedekinden gecekondudaki garibine kadar herkes ziftlenir. İstanbul’da kural yoktur; dileyen dilediğini yapar, bu davranışın uygulamada yaptırımı da bulunmaz. İstanbul kurnazlığın akla galebe çaldığı bir metropoldür, burada akla uygun çözümler beklenemez. Kısacası İstanbul’un imarının da, trafiğinin de düzelmesi Allah’a kalmıştır. Bu yüzden Orhan Gencebay gibi İstanbul da, seslenmelidir: “Tanrım beni baştan yarat!” Tanrı bu duayı kabul eder mi, etmez mi, bilemem. Ama kabul ederse, yeniden yaratılması için İstanbul’un önce maazallah yıkılması gerekir. Bundan sonra neler olabileceğini ise size Prof. Dr. Celâl Şengör söyleyebilir. ‘Ekonomik sistem tıkandı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “Ülkemizde ekonomik sistemin tıkandığı, insanlarımıza mutluluk ve gönenç sağlayamaz duruma düştüğü açıktır’’ dedi. DİSK’in, Dedeman Oteli’nde düzenlediği Ulusal Sosyal Politika Kongresi başladı. DİSK Genel Başkanı Çelebi, kongrenin açılışında yaptığı konuşmada, yeni liberal dönüşüm projesinin 1970’lerin sonunda uygulanmaya başlandığını, ancak uygulandığı her ülkede işsizlik, gelir eşitsizliği ve yoksulluğu yaygınlaştırdığını söyledi. ? DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, kongrenin açılışında yaptığı konuşmada, piyasa ekonomisinin gelir dağılımında adaleti sağlayamadığını belirtti. Çelebi, işsizliğin çözüm üretme erkini yitirmiş olan siyasetin gündeminde bile olmadığını, istihdam konusuyla yakından ilgili olan mesleki eğitimin, din içerikli eğitimi yaygınlaştırmak ve genelleştirmek için gündeme taşındığını söyledi. Piyasa ekonomisinin işleyişinin büyüme sağlamakla birlikte istihdam yaratmadığına dikkati çeken Çelebi, piyasa ekonomisinin, gelir dağılımında adaleti de sağlayamadığını vurguladı. Çelebi, “Bu anlamda ülkemizde ekonomik sistemin tıkandığı, insanlarımıza mutluluk ve gönenç sağlayamaz duruma düştüğü açıktır’’ dedi. Çelebi şunları söyledi: “Önümüzdeki dönemde, uygulanmaya başlandığında halkın sağlık hakkını ortadan kaldıracak bir Sosyal Güvenlik Yasası gündemdedir. Daha yasalaşma sürecinde, SSK hastanelerine el konulmasıyla başlayan hak gaspı, bugün en yaşamsal konularda sınırlandırmalara kadar gelmiştir. SSK’nin kaynakları sağlık ve ilaç tekellerine aktarılmış, kaynaklar tükenince kısıtlanan, sağlık ve yaşam hakkı olmuştur. Yasa uygulanmaya başlandığında yaşanacak insanlık dramından sorumlu olanlar, yoksul halka ve emekçilere hesap vermek zorunda kalacaklardır.” Hedefte olan bir başka konunun da kıdem tazminatı hakkı olduğunu belirten Çelebi, “Kıdem tazminatı fonu, bu hakkı ortadan kaldıracak ve işverenleri yükümlülüklerinden arındıracak bir biçimde kurgulanmaktadır’’ diye konuştu. Süleyman Çelebi, işsizliğin çözüm üretme erkini yitirmiş olan siyasetin gündeminde bile olmadığını, istihdam konusuyla yakından ilgili olan mesleki eğitimin, din içerikli eğitimi yaygınlaştırmak ve genelleştirmek için gündeme taşındığını söyledi. asirmen?cumhuriyet.com.tr HANG ZHOU Çinliler ince yapılı insanlar. Yaşam ve yemek tarzları da bu yapılarını koruyacak özellikler taşıyor. Sebze ağırlıklı bir mutfağa sahipler. Çoğunluk şehir içi ulaşımda (giderek otomobil sayısı artsa da) hâlâ bisiklet kullanıyor. Tabii gelirlerinin sınırlı olması da şişmanlatıcı yemeklerden uzak durmalarını sağlıyor. İşin bir boyutu bu, ancak başka boyutları da olduğu ortada. Çin ekonomisi dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi. Bu ekonomik büyüme yalnızca Çin’in ekonomisini büyütmekle kalmıyor, Çin halkının cebine giren paranın da hızla artmasını beraberinde getiriyor. Çin’de şu anda adam başına yıllık gelir 1000 doların üzerine çıkmış durumda. Çin gibi 1.5 milyar nüfuslu bir ülkenin 1000 dolarlık ortalama gelire ulaşması belli ölçüde zenginleşmek anlamına geliyor. Daha doğrusu, bir kısım insanın zenginleşmesi anlamına geliyor. Hızlı büyüme ve zenginleşme, kaçınılmaz olarak sınıf farklılıkla Çin’de Obezite Korkusu rının da artmasına neden oluyor. Çinliler, bu konuyu her görüştüklerinde anlatıyorlar. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin geçen ay yaptığı 6. oturumunda da bu konunun temel meselelerden birisi olarak ele alındığı ifade ediliyor. ??? Çin’de bugün 60 milyon obezin varlığından söz ediliyor. Bu rakam dünyadaki obezlerin beşte birinin Çin’de yaşadığı anlamına geliyor. Tabii obezite çeşitli hastalıkları gündeme getirdiği gibi Çin sağlık sistemini de tehdit ediyor. Çinliler, bir zamanlar “Bisikletler Krallığı” olarak anılan Çin’in şimdi “Şişko Patatesler” ülkesine dönüştüğünü ifade ediyorlar. Zenginleşmenin bir ürünü olarak şehirliler bilgisayarların, televizyonun, internetin, video oyunlarının, DVD’lerin ve cep telefonlarının hâkimiyeti altına girmişlerdi. Otomobiller ve yeni metro sistemi hızla bisikletlerin yerini alıyordu. Batı türü beslenmenin giderek yaygınlaşması da şişmanlamayı kışkırtıyordu. Şimdi Çinliler, çocukların odalarından bilgisayarları, televizyonları ve cep telefonlarını nasıl kaldıracaklarını tartışıyorlar. Önümüzdeki 10 yıl içinde obez insan sayısının ülkelerinde 200 milyona çıkacağını söyleyen Çinliler, bu konuyu da ciddi bir sorun olarak gündemlerine almış durumdalar. ??? 8 günlük Çin Halk Cumhuriyeti gezimizin sonuna geldik. Çin’e bu ülkenin Gazeteciler Cemiyeti’nin davetlisi olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nden, Gazeteciler Cemiyeti’nden ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden 8 kişilik bir heyetle geldik. Önce Pekin, ardından Şanghay ve son olarak da Hang Zhou olmak üzere üç şehirdeki gazeteleri, TV merkezlerini ziyaret ettik. Medyanın Çin’deki durumuna ilişkin ayrıntılı bilgi aldık. Daha çok da Çin’in Komünist Partisi’nin yönetimi altında, “Serbest Piyasa Ekonomisi”ni nasıl uyguladığını anlamaya çalıştık. Sosyalist deney açısından bu henüz bir ilk. 1.5 milyarlık bir ülke “sosyalist uyum”u, “sosyal uyum”u koruyarak ekonomik büyümeyi nasıl gerçekleştiriyordu? Mao Zedung’un Çin Komünist Partisi bu hızlı değişim içinde nasıl bir rol oynuyordu? Bu yıl yabancı bankaların da serbest bırakılmasıyla Çin’deki gelişme nasıl bir yol izleyebilirdi? Çin’de karşılaştığımız gazeteci meslektaşlarımıza, Çinli yetkililere bu soruları sorduk. Çin’deki büyük değişimin içeride nasıl yaşandığına tanık olduk. Düne kadar kapitalizme, “tüketim çılgınlığı”na, sınıfsal sömürüye en sert eleştirileri yönelten Çin Komünist Partisi, Çin’de bunun önüne geçebilir miydi? Çin’deki büyük dönüşümün önderi Deng Siao Ping, “Kedinin fare yakalaması önemlidir, cinsi değil” sözleriyle bu büyük değişimi anlatmıştı. Bu sözler şimdi ne anlam ifade ediyordu? Bu yazıyı Çin’in en zengin kentlerinden birisi sayılan, ipek üretim merkezi olmakla övünen Hang Zhou’daki otel odasında yazıyorum. Önümde nefis bir göl manzarası uzanıyor. Bize eşlik eden Çin Gazeteciler Cemiyeti’nin yetkilisi Yao Genlin’e sordum: “Bu kentteki otellerin ne kadarı devletin?” Yao’nun cevabı: “Bir tek bu otel kaldı, geri kalan hepsi özelleştirildi” oldu. ??? Medyanın tamamı ise devletin elindeydi. Büyük basın gruplarının tamamının yönetimi Çin Komünist Partisi tarafından belirleniyordu. Çin komünizmle kapitalizm arasında mıydı? Yoksa sosyalizm açısından yeni ve bilmediğimiz bir dünyaya yolculuk mu yapılıyordu? Anladıklarımı sizlere aktarmayı sürdüreceğim. CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear