24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 KASIM 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER MUAYENEHANE AÇMA 3 Turhan Selçuk SÖZ ÇİZGİNİN AYDINLANMA EMRE KONGAR Diş hekiminin hukuk savaşı sürüyor İstanbul Haber Servisi Türk Diş Hekimleri Birliği, özel hastane çalışanı diş hekimi Hüseyin Özkahraman hakkında, ayrıca muayenehane açtığı için soruşturma açtı. Diş hekimi Özkahraman, bir hekim hakkında verilmiş Danıştay kararı nedeniyle durumunun yasal olduğunu savundu. Başkan Celal Korkut Yıldırım ise Özkahraman’nın durumunun Diş Hekimleri Birliği Yasası’nın 42. maddesine aykırı olduğunu belirterek “birden fazla yerde, çok fazla para kazanacağım anlayışıyla çalışırsa hastaya zarar verebileceğini” söyledi. Özel bir hastanede tam gün sözleşmeli olarak çalışan ve muayenehanesi bulunan Diş Hekimi Özkahraman, dişhekimlerinin ayrıca muayenehane açabilmesi için mücadeleye başladı. Daha önce, dişhekimi olmayan bir hekimin açtığı dava sonucu, özel hastanede çalışan bir hekimin muayenehane açabileceği yönündeki Danıştay kararını örnek gösteren Özkahraman, bu durumun diş hekimleri için de uygulanması gerektiğini savundu. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne başvurusunda da, kararın dişhekimleri için de geçerli olduğu ve muayenehane açabileceği diye yanıtını aldı. Ancak, İstanbul Diş Hekimleri Odası’nın Disiplin Yönetmeliği’nin, “Aynı ilde veya farklı illerde birden fazla özel sağlık kuruluşunda çalıştırmak” maddesini ihlal ettiği için Özkahraman hakkında soruşturma açıldı. TDB Başkanı Celal Korkut Yıldırım ise Danıştay kararına dayanarak Türk Tabipleri Birliği için de böyle bir düzenleme yapıldığını ancak, diş hekimleri için bu düzenlemenin yapılmadığını belirtti. Diş hekiminin iki farklı özel kuruluşta çalışmasının hukuken, sosyal açıdan ve meslek politikaları açısından uygun olmadığını vurgulayan Yıldırım, 3224 sayılı Diş Hekimleri Birliği Yasası’nın 42. maddesinin diş hekiminin iki ayrı özel kuruluşta çalışmasını yasakladığının altını çizdi. Türkiye: Nereden Nereye? Kim Götürüyor? Türkiye nereden geldi? Nereye gidiyor? Kim götürüyor? ??? Türkiye endüstrileşmeden gelmedi. Emperyalizm karşıtı bağımsızlık savaşından geldi. ??? Türkiye Osmanlı’nın evrimleşmesinden gelmedi. Atatürk’ün devrimlerinden geldi. ??? Türkiye’nin mayasında iki belirleyici var: 1) Yaşam biçiminde, kültüründe, toplumsal ilişkilerinde bir dintarım imparatorluğu olan Osmanlı geleneğinin, göreneğinin feodal kalıntıları. 2) Dintarım imparatorluğunun feodal siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik yapısını, emperyalizm karşıtı bir savaşın zaferinden aldığı güce dayanarak Aydınlanma ile tasfiye etmeye çalışan, endüstrileşme ve kentleşme olgularının önünü açan, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini hedefleyen Atatürk Devrimleri. ??? Türkiye’nin mayasındaki bu iki temel öğe, birbiriyle uyumlu değil, çelişik. Cumhuriyet tarihi aslında bu iki çelişik öğe arasındaki mücadele ile belirlenir. Bu mücadeleye isterseniz “Geçmiş ile Geleceğin”, “Feodalite ile Çağdaşlığın”, “Şeriat ile Aydınlanmanın” “Padişahlık ile Cumhuriyetin”, “Hurafe ile Bilimin” savaşımı da diyebilirsiniz. ??? Her toplum her an değişir. Değişme süreci her toplum için kaçınılmazdır. Türkiye Atatürk Devrimleri ile bu değişme sürecini pek çok başka toplumdan çok daha hızlı yaşamış ve yaşamaktadır. Hiçbir toplum durağan bir fotoğraf olarak değerlendirilemez. Her toplum, sürekli oynayan, değişen sahnelerden oluşan bir film gibi algılanmak zorundadır. ??? Türkiye’de nasıl bir senaryo sahneleniyor? Bu senaryonun yazarı kim? Yönetmeni kim? Baş oyuncular kimler? Figüranlar kim? ??? Biz halk olarak, seçmenler olarak figüran rolündeyiz. Baş oyuncular, politikacılar. Yönetmen’in bir ayağı Brüksel ’de, bir ayağı Washington’da. Peki ya yazar? Türkiye’de oynatılan filmin senaryosunun yazarı kim? Tarih mi? ABD mi, AB mi? Ermeni diyasporası mı, Rum lobisi mi, ayrılıkçı etnik örgüt mü? ??? Film nasıl gelişecek, nasıl sonlanacak? Onu bilmek zor. Ama bir nokta kesin: Figüranlar, yani halk, yani seçmen, senaryoya müdahale etmezse, yönetmenliğe soyunmazsa, başrol oyunculuğuna el koymazsa, bu filmin sonu iyi gelmeyecek. Unutmayalım, Mustafa Kemal Atatürk ne demişti: Egemenlik, kayıtsız koşulsuz ulusundur. SORUŞTURMA AÇILDI Düzce depreminin yıldönümünde çeşitli anma etkinlikleri düzenlendi Büyük acı yedi yaşında DÜZCE/BOLU (Cumhuriyet) Marmara depreminin ardından 12 Kasım’da 7.2 büyüklüğündeki depremle ikinci kez sarsılan Düzce ve Bolu’da 7 yıl sonra acılar yeniden anımsandı. Depremin yıldönümü nedeniyle etkinlikler düzenlendi. 12 Kasım 1999 günü saat 18.57’de meydana gelen depDepremin yıldönümünde yapılan Herkes İçin Sağlık Yürüyü remde 894 kişi yaşamını yitirdi, şü’ne Ahmet Mete Işıkara ve yaklaşık 5 bin kişi yaralandı. 25 biGöksel Arsoy da katıldı. (AA) ne yakın bina yıkılırken yaklaşık 50 bin bina da hasar gördü. Depremin 7. yıldönümünde yakınlarını kaybedenler mezarlıklarda gözyaşı dökerken resmi kurumlar ve çeşitli sivil toplum örgütleri de anma etkinlikleri düzenledi. Bolu Öğretmenevi’ndeki programda, önce valilikçe hazırlanan deprem fotoğrafları ve görüntülerinden oluşan bir slayt gösterisi gerçekleştirildi. Bolu Valisi Ali Serindağ, aradan geçen sürede depremin yaralarının büyük oranda sarıldığını belirtti. Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz da ‘‘12 Kasım Deprem Anıtı ve Müzesi’’ depremin 7. yıl dönümünde ziyaretçilere kapalı olmasına yönelik eleştirilerle ilgili olarak şunları söyledi: ‘‘Deprem müzesi çok önemli bir konu değil. İzolasyonu konusundaki çalışmaları teknik elemanlar yaptı. Tekrar sıkıntı olursa onu da halledebiliriz.’’ Düzce’de de Depremzedeler Derneği üyeleri Anıtpark’ta bir stand açtı, depremin gerçekleştiği 18.57’de saygı duruşunda bulundu. ekongar@cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org CUMHURİYET 03 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear