24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 2006 PAZARTESİ 16 Rejimi Yeniden Tanzim TBMM’den tam anlamıyla saman altından su yürüten bir yasa geçti: Vakıflar Yasası... Hedef yine aynı. Yasanın geri planında, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer ve kadrosunun hiç vazgeçmediği ‘‘Osmanlı millet modeli’’ni Türkiye’nin idari yapısına oturtma çabası tüm çehresiyle sırıtıyor. Avrupa Birliği bahane... Asıl amaç, tarikat ve cemaat vakıflarına daha çok serbesti tanımak, dinsel tabana dayalı özerk bölgeler, yapılar oluşturmak. Bir anlamda ulus devlet ile sosyal devletin yetki ve sorumluluklarını ‘‘ademi merkeziyetçi’’, ‘‘ianeci’’ bir yapıya devretmek. Ömer Dinçer’in o ünlü konuşmasındaki ifadesiyle ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin, laiklik, cumhuriyet, milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi’’ uğruna Lozan deliniyor, Türkiye yabancıların at oynattığı bir ülke konumuna getiriliyor. Orhan Eraslan gibi, Mehmet Küçükaşık gibi CHP milletvekillerinin bu konudaki uyarıları ise, Meclis genel kurul salonunun kubbesinde asılı kalıyor. Örneğin Orhan Eraslan’ın şu sözleri: ‘‘Bu yasayla, sadece yabancı vakıfların sınırsız bir biçimde ülkemizde şube açmalarına olanak tanımıyoruz. Bunun dışında, yabancılarca Türkiye’de vakıf kurulmasına da sınırsız olanak tanıyoruz. Yeni düzenlemeyle azınlık olan yurttaşlarımızın kurduğu vakıflara Amerika’dan, Almanya’dan, Yunanistan’dan, herhangi bir ülkeden gelenler yönetici olabilecekler. Örneğin, İstanbul’da Patrikhane olarak adlandırdığımız organizasyon dört vakıftan ibarettir. Bu dört vakfın yönetimine Amerikan vatandaşlarının veya Yunanistan vatandaşlarının girmesine olanak tanınıyor. Bizim vatandaşımız olan kişilerin vakıf yönetiminde olmasına bir itirazımız yok, hangi dini inanıştan, hangi mezhepten olursa olsun. Ama, böyle bir istisnayı içeren vakfın yönetimine yabancılar girebilecekler. Bu da yetmiyor, sınırsız olarak dışarıdan yardım alabilecekler, yurtdışındaki kuruluşlara, birliklere, üst birliklere katılabilecekler, yani, evrensel bir durum söz konusu olabilecek. Mallarını birbirine devredip belki o Patrikhane’nin dört vakfı bir vakıf ve bir tüzelkişilik haline gelebilme imkânına sahip olabilecek. Bunun sonu, vakıf yönetimine yabancı girebiliyorsa, Patrik de yabancı olabilir anlayışına varır. Bunun sonucu, Patrikhane’ye ABD’den patrik getirmeye kadar gider ve o zaman patrik ekümenik mi olur, olmaz mı, onun orasını siz düşünün, birazcık muhayyilenizi zorlayın.’’ Başımızdakilerin apaçık belli olan tek bir hayali var: Kendi deyimleriyle ‘‘rejimi yeniden tanzim etmek’’. Yeni tanzimat ile Cumhuriyetin kurumları yıkılabilir, yurt ve yurttaşlık dilim dilim bölünebilir. Yeter ki, dinsel cemaat ve tarikatlar yaşasın! SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Tarımdaki yıkım Bu ülkeden Kemal Derviş geçti. Dışarıdan ithal edilip ülkenin ekonomisi ellerine teslim edildi. Derviş’in bir gölge başbakan gibi çalışmasına göz yumulurken tarım çökertildi. Onun ortalığı karıştırması sonucu bugünküler çıktı başımıza, aynı yolu izliyorlar. Tarımda yaşanan perişanlık diz boyu... Yıkımdaki son durumu Prof. Dr. Korkut Boratav’ın kaleminden öğrenelim: ‘‘Son altı yılda tarımsal istihdamda hemen hemen 2.7 milyonluk bir düşme gerçekleşmiştir. Farz edelim ki, tarımdan koparılan bu insanlar toplam istihdamdaki sembolik (200000’lik) artışın tümünden pay almış olsunlar. Yine de altı yıl içinde 2.5 milyon köylü, çiftçi, tarım emekçisi üretimden koparılmış; işsizgüçsüz, belirsiz, marjinal konumlara sürüklenmiş olmaktadır. Aynı duruma, kırsal bölgelere odaklanarak bakalım: Tarımdan kopma, kırsal bölgelerde artan istihdamla telafi edilmiş olabilir mi? Heyhat! Kırsal bölgelerdeki durum daha da vahimdir. Zira, son altı yılda tarımsal istihdamdaki daralmanın tümü (hatta 2.8 milyona ulaşarak biraz fazlasıyla) kırsal dünyada meydana gelirken; bu bölgelerdeki toplam (yani tarımdışı faaliyetleri de kapsayan) istihdamda da 1.8 milyon kişilik bir daralma gerçekleşmiştir. Kısacası, Türkiye’nin kırsal ekonomisi tarımı, bakkalı, toptancısı, madenciliği, minibüsçülüğü, sanayi siteleri ile istihdam yaratma potansiyelini yitirmekte; işsiz insan depoları haline dönüşmektedir.’’ Kendisini yoksullaştıran, toplumsal yapıyı altüst edenleri bu halk unutmamalı mı? Unutmamalı elbette, ama ne yazık ki hemen unutuyor! İnsan Ecevit... “Orgaz Kontu’nun Defni”... Yıllar önce Ecevit’le Toledo’da birlikte gördüğümüz bir El Greco tablosunun adı... Ankara’daki cenaze törenini izlerken o sembolik tablo aklıma geldi. Ecevit’i Toledo’daki “Santo Tome” kilisesine, bu El Greco şaheserini göstermek amacıyla bizzat ben götürmüştüm. Bülent Bey etkilendiği tablonun önünden ayrılamamış, üzerindeki en küçük ayrıntıya dek bilgi almıştı. El Greco’nun, zamanının önde gelenlerini “bir grup portresinde” bir araya getirdiği çok büyük bir resimdi bu. Beş metreye üç buçuk metre boyutundaki devasa tuval üzerinde ressam; önemli bir soylunun Orgaz Kontu’nun defin anını anlatır... Dönemin aristokratları, komutanları, ünlü sanatçılarının hepsi mezar başındadır... Hepsinin yüz ifadesi farklıdır. Resmin tüm özelliği budur. Orgaz Kontu’nu uğurlamaya gelenlerin her birinin aklından farklı şeyler geçer. Ve mevki, payeler, hayat, ölümlülük üzerine “farklı bilançolar” çıkarırlar. Maskeler ardındaki ‘bilançolar’ “Ecevit’in defni” için yan yana dizilen Baykal, Demirel, Evren, Çiller, Yılmaz, Bahçeli’nin yüzlerine bakarken; çıkarabilecekleri “farklı bilançoları” düşündüm. Ecevit’ten hareketle acaba kendi iç dünyalarına uzanan bir “bilanço” da çıkarmışlar mıdır? Birkaç dakikalığına olsun, kendi kendileriyle “hakiki bir yüzleşme anı” yaşamışlar mıdır? Kenan Evren örneğin, mikrofonlara söylediği beylik laflar ötesinde, “defin anında” neler düşünmüştür? Baykal böylesi bir iç hesaplaşmaya cesaret edebilmiş midir? Ecevit’le önce düşman sonra dost olan Demirel, uğurlama anında neler hissetmiştir? Keşke bir El Greco’muz olsaydı da, fotoğraf karelerine birbirinin tıpatıp aynı “ifadesiz yüzlerle” yansıyan o kalın maskeler ardındaki düşünceleri tuvale yansıtabilseydi... Bülent Ecevit’i, siyasi yaşamı dışında ben, İspanya’da evimde geçirdiği unutulmaz birkaç günle hatırlamak istiyorum. Eşimle, Bülent Bey’in özel bir dostluğu vardı. 1986 baharında Portekiz’de Cumhurbaşkanı seçilen Mario Soares, Lizbon’daki Cumhurbaşkanlığı resepsiyonuna Ecevit’i özel olarak davet ettiğinde birkaç günlüğüne kendisini Madrid’de alıkoymak istemiştik. Ecevit de bunu kabul etmişti. Günce tutmadığım için tam tarihi kaydetmemişim. Eski İspanya Başbakanı Gonzalez’in başdanışmanı Julio Feo’nun anı kitabında tesadüfen rastladım: 20 Mart 1986... Madrid’deki evimizde Ecevit’in onuruna bir yemek vermiştik. Yemeğe Feo da gelmişti. “Aquellos Anos” (“O Yıllar”) adını verdiği anılarında Feo, o geceyi (s. 469) işte bu tarihle kayda geçmiş. Gecenin ana konusu, tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye ve İspanya’nın sonraki yıllarda ne yazık ki birbirinden giderek ayrılacak olanAB ve demokrasiye geçiş serüvenleriydi. Fasulye Devrimci Mustafa Necati’nin evi kuru fasulyeciye gidecek mi? Soruyu CHP milletvekili Mustafa Gazalcı, Kültür Bakanı’na sormuştu. Yanıtı geldi: ‘‘Mustafa Necati Evi için TÜRSAB Seyahat Acenteleri Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. ve Hüsrev Lokantacılık ve Tur. Tic. Ltd. Şti. olmak üzere toplam iki firma başvuruda bulunmuş olup şartnamede öngörüldüğü üzere bu iki firma arasında yapılan müzakere sonucu, Hüsrev Lokantacılık ve Tur. Tic. Ltd. Şti. en fazla sosyal ve teknik altyapı katılım payı ödeme taahhüdü altına girmiştir. Ancak, henüz taşınmaz için gerçekleştirilmiş bir tahsis işlemi bulunmamaktadır. Bakanlığım tarafından belirlenen yükümlülüklerin gerçekleştirilmesi halinde söz konusu taşınmaz üzerinde tahsis işlemi gerçekleştirilecek olup konuyla ilgili işlemler halen devam etmektedir.’’ Bakanlık lafı çok dolandırmış. Mustafa Necati Evi, fasulyeden sayılacak yine. Öyle anlaşılıyor... ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Sosyal güvenlik 2007: Tüzükler ve yönetmelikler(2) (*) “Şimdiye kadar Türk Dili’nin en güzel metin örnekleri arasında bazı mahkeme kararlarını görmek olanaklıydı. Kimi zaman tek yargıçlı mahkemelerdeki yargıcın dil bilincini yansıtan kararlar, kimi zaman da toplu karar veren ağır ceza mahkemeleri veya Yargıtay ya da Danıştay gibi organların kararları, temiz, duru Türkçenin eşsiz örnekleri arasında gösterilirdi. Bundan sonra aynı örneklere ne derece rastlayabiliriz bilmem. Çünkü artık yasaların da dili bozuldu. (…) Sanki biz kendi başımıza dilimizi yeterince yozlaştıramıyormuşuz gibi bir de kanun koyucu, tüm günlük dil mantığımızı etkileyecek olan hukuk dilini bozmaya başladı. (…)” Son yıllarda çıkan yasalar incelendiğinde, yazarımız Sayın Emre Kongar’ın bu görüşüne katılmamak olanaksızdır. Bu görüşe kanıt olacak en iyi örneklerden biri de 16 Haziran 2006 günkü Resmi Gazete’de yayımlanan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’dır. Yasa 1 Ocak 2007’de yürürlüğe girecektir. Yasa karmaşaya yol açacak kadar anlaşılması güç bir dille yazılmıştır. Umarız ki yasanın uygulanmasına ilişkin yol gösterici ve uygulamalarda duraksamaları giderici “yönetmelikler” kısa sürede dili anlaşılır bir yazılımla çıkarılır ve sorunlara da çözüm getirir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortaları Yasası’nın bir özelliği de “tüzükleri” devre dışı bırakıp uygulamacılara yol göstererici olarak “yönetmeliklere” yer vermesidir. Anayasanın 115. maddesinde “Tüzükler”, 124. maddesinde ise “Yönetmelikler” yer almaktadır. “Tüzükler Madde 115 Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştay’ın incelemesinden geçirilmek şartıyla tüzükler çıkarabilir. Tüzükler, cumhurbaşkanınca imzalanır ve kanunlar gibi yayımlanır.” Anayasanın 115. maddesinde yer alan Tüzükler’in, Yönetmelikler’den farkı “Danıştay’ın incelemesinden” geçirilmesi ve ayrıca “cumhurbaşkanınca” imzalanıp “kanunlar gibi” yayımlanmasıdır. Yönetmeliklerde ise böyle bir zorunluluk bulunmamakadır. Bu da çıkacak yönetmeliklerin bir anlamda Danıştay ile cumhurbaşkanının denetimi dışında kalmasını sağlamaktadır. “Yönetmelikler Madde 124 Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin Resmi Gazete’de yayımlanacağı kanunda belirtilir.” 2007 yılında yenisi çıkarılıncaya kadar uygulanacak BağKur Yasası ile ilgili yönetmelikler : 1) BağKur Bölge Teşkilatı Görev, Yetki ve Sorumluluk Yönetmeliği 2) BağKur Sigortalılarının Gelir Basamaklarının Seçilmesi Hakkında Yönetmelik 3) BağKur Üyelerine Verilecek İşletme ve Tesis Kredisine İlişkin Yönetmelik 4) BağKur Üyelerine Verilecek Konut ve Toplu İşyeri Kredilerine İlişkin Yönetmelik 5) Vergi Daireleri, Belediyeler, Özel İdareler ve Diğer Kamu Kuruluşlarına Müracaatla İşyeri Açtıklarını Bildiren veya Ruhsat Alanların BağKur’a (Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu) Bildirilmeleri İle İlgili Yönetmelik 6) BağKur Sigortalılarının Malullük Hallerinin Tespitine Dair Yönetmelik 7) Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında 24/5/1983 Tarihli ve 2829 Sayılı Kanun’un Uygulama Esaslarıyla İlgili Yönetmelik 8) Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında 3201 Sayılı Kanun’un Uygulama Yönetmeliği 9) BağKur Sigortalılarının Başvurma Usulleri İle Uymak Mecburiyetinde Oldukları Esaslar ve Tescille İlgili İşlemler Hakkında Yönetmelik 10) Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu’nca 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre Kullanılacak Yetkilerin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 11) BağKur İsteğe Bağlı Sigortalılık Yönetmeliği 12) BağKur Sigortalılarının Yurtdışında Tedavilerine İlişkin Yönetmelik 13) BağKur Sağlık Sigortası Yardımlar Yönetmeliği 14) BağKur Sigortalılarının Ödemek Zorunda Bulundukları Primlerin Hesaplanması, Ödenmesi ve Tahsili Usulleri Hakkında Yönetmelik 15) BağKur Sigorta Yardımları İşlemleri Yönetmeliği Bu yazılımı ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın 2007 yılında yürürlüğe girmesi, başta işverenler olmak üzere, sigortalıları ve sigorta yasası uygulayıcılarını oldukça zorlayacak görüntüsü vermektedir. (*) Kaynak: Emre KONGAR’ın Resmi İnternet Sitesi (Medya Notu, 30 Ekim 2006) Ve ‘Ecevit çayı’ Dışarıda kamuoyuna yansıyan Ecevit’le, sabahları birlikte kahvaltı ettiğimiz Ecevit arasında hiçbir fark olmaması; Ecevit’in “özelinden” hatırladığım en belirgin özelliği... Ulusun belleğinde yer eden Ecevit neyse, özel yaşamdaki Ecevit de oydu! Ecevit’in birlikte geçirdiğimiz birkaç gün boyunca benden tek “özel” talebi “çay” olmuştu! Hatta bizzat bana “özel Ecevit usulü çayı” öğretmişti. Çayı demlemiyorsunuz. Çaydanlığa, altındaki suyla birlikte soğuk su koyup ocağa yerleştiriyorsunuz. Böylesi, mideye daha az zararlıymış. O gün bugün çayı “Ecevit usulü” yaparım. Bülent Bey’in Madrid’den satın aldığı tek şey, kırtasiye malzemesiydi. Bir de dilinden hiç düşürmediği Rahşan Hanım için gittiği her yerden kartpostal, resim ve “slide” toplamıştı. Birlikte izlediğimiz bir “flamenko gecesi”, aklımda kalan en renkli anı. Kendisini o yıllarda Madrid’in en sükseli flamenko sanatçısı olan Blanco del Rey’in gösterisine götürmüştük. Bülent Bey, gösteriyi acayip keyifle izlemişti. Sonra, Rey’i görmek içn kulise geçtik. Sanatçı, gösteriden sonra duşunu almış, üzerine bir bornoz geçirmişti. Bizi de böyle karşıladı. Ben, Ecevit’le yaptığım röportaj için kat kat flamenko giysileri önünde ikisinin resmini çekmek istemiştim. Buna asla yanaşmayan Ecevit, neden sonra, benim de içinde bulunduğum üçlü bir resme razı olmuştu. O resim, Madrid röportajıyla birlikte “Cumhuriyet” arşivindedir. O yıllarda faks, eposta yok. “Röportaj zarfı”, Türkiye’ye Ecevit’le dönecek ve Yeşilköy’de bir “Cumhuriyet” ulağına teslim edilecek. Son gece yazıyı yetiştirmem lazım. Kütüphanede sabaha karşı, tek tek daktilo tuşlarını avlamaya çalışırken karşımda birden Ecevit’i gördüm. Gecenin ortasında uyanmış; “tanıdık daktilo sesini” duyunca, kapı aralığından başını uzatmaktan kendisini alıkoyamamış ve şöyle demişti: “Benim yüzümden bu saate kadar uykusuz kaldınız!..” Nur içinde yatsın. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 13 Kasım www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Önlemleri1 ni önceden almasını bilen. 2 2/ Güneydoğu 3 Anadolu’ya özgü bir halk 4 oyunu... Tarih 5 öncesine da 6 yanan efsane. 7 3/ Sıkıntı verme, üzme... 8 Tahtadan ya 9 pılan, altı de1 2 3 4 5 6 7 8 9 likli bir tür flüt. 4/ Ti1 D İ L Ü V İ Y UM caret limanı, iskele... 2 E N Ö Z Ç E R İ Rütbesiz asker. 5/ Köpek... Uzakta olan, 3 L A K M E T A L V E R İ ırak. 6/ Süs için ya 4 E L İ MA L pılmış giysi kıvrımı... 5 K E B E A L A K F A Evcil bir geyik. 7/ 6 K O V Kendisine inanılan, 7 P U S E T sır verilen kimse... Taş 8 İ Z İ N S U N A kırıkları üzerine kum 9 K O C A Y E M İ Ş döşenip silindir geçirilerek yapılan yol. 8/ “Akdeniz anemisi” de denilen kansızlık hastalığı. 9/ Güney Amerika’da yaşayan büyük bir suyılanı. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete bağlanacağıyla ilgili oylama. 2/ “Cezayir menekşesi” de denilen, pembe ya da beyaz renkte çiçekler açan süs bitkisi... Şöhret. 3/ İki nicelik arasındaki bağıntı... Elazığ’ın bir ilçesi. 4/ Bir renk... ABD’de bir kent. 5/ Dişlerin diplerinde ve kaplarda oluşan kireç tabakası... Kenar süsü. 6/ Soyaçekim... Kötülük, fenalık.7/ Uluslararası Para Fonu’nun simgesi... Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algılanan hoş kokusu. 8/ Her tür ticari malda dökülme, bozulma gibi nedenlerle eksilme... İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu. 9/ Çok yinelendiğinden usanç verici bir durum alan söz. CUMHURİYET 16 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear