Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 9 EKİM 2006 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Tarihimizle Yüzleşsek mi? Türkler canlarını ve topraklarını savunmak ve baskıya, zulme, katliama dayanamadıkları zaman da kaçıp göç etmek zorunda kalmışlardır. Her iki taraftan da ölen ve öldürülen vardır. Burada bir ölümkalım savaşı verildiği kesindir. Bu olayı yadsımak olanaklı değil. Ancak galiba Edward Carr (Altı Derste Tarih) haklı. Herkes bu olayı kendi işine geldiğince yorumluyor. Nesnel doğruları yadsımanın olanaksızlığına değinirken, değerlendirmelerin öznel olabileceğini söylüyor. Biz Müslümanlığı hep koşa koşa kabul ettiğimizi bilirdik. Bize böyle öğretmişlerdi ve biz de gidip bir daha araştırmak gereği duymamıştık. Demin sözünü ettiğim ezberci eğitim dizgesiyle insanın kendi kendisiyle yüzleşemeyeceği bu nedenden ötürüdür. Oysa Türkler, Emre Kongar’a göre, İslamlığı zorla kabul etmişler. Çelişkiye bakın ki yirmi yıl öncesine kadar (bugünü artık değerlendirmekten uzak kalıyorum) Müslümanlığı zorla benimseyen Türkler, zorla öğreten Araplardan daha iyi biliyorlardı ve daha iyi Müslümanlardı. Oysa laiklikle tanışmaları, bizim bildiğimiz gibi Kemalist devrimlerle değil, çok daha gerilerde, 1055’te olmuştur. Batı’da, Dante’den (1300’ler) önce erkler ayrımından söz eden var mıydı, bilmiyorum ama göründüğü kadarıyla biz onlardan önce Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’le dünya işleriyle din işlerini birbirinden ayırmaya başlamışız. Ancak burada da biz Türklerin, bugün daha tartıştığımıza göre, laikliği sindiremediğimiz söz konusudur. Bunca yıldır öğrendiğim bir şeyi nasıl bilmiyorsun diye günün birinde birileri bizi sorgulamaz mı acaba? Laikliği yabancılardan değil, öz babalarımızdan öğrenen bizler, laiklik yolunda, Müslüman olmak konusunda kraldan çok kralcı olanların; dinsel değerleri yozlaştıranların ayak oyunlarına mı geldik yoksa? CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ İlmihal İNANIYORSUNUZDUR veya inanmayanlardan biri de olabilirsiniz. Ama, Bulgaristan doğumlu olup şimdi Seferihisar’a yerleşmiş bir emeklinin mektubunu okurken duygulanmaz mısınız şu satırlara geldiğinizde: ‘‘Allah’ın bahşettiği ömrü oralarda köle gibi değil, özgürlüğün gerçek anlamında, Türkiye’de geçiren ve hem de Türk Silahlı Kuvvetleri gibi ülkemizin pek gözde bir kurumunda, başı dik ve göğsünü gere gere görev yapma şerefine erdikten sonra emekliye ayrılmış mutlu bir insan olarak bu yıl hac görevimizi ifa etmek üzere plan yapmaya başlamıştık;.. ancak, ülkemizde sürmekte olan olumsuz koşullar bizi bu düşüncemizden vazgeçirdi.’’ ‘‘Yaşımız yetmişi aşmıştır. Ekonomik ve kültürel yönden ülkemiz bir türlü ayağa kalkamamaktadır. ‘Hac için yapacağım masrafı ülkemin hayrına daha uygun bir yere harcayamaz mıyım?’ sorusunu kendi kendime sordum. Sonunda, üzerinde yıllarca çalıştığım ‘Çağdaş İslam İlmihali’ adlı kitabımdan 1.000 adet bastırıp ülkemizin sorumluluk makamlarında görev yapan bin kişiye göndermeye karar verdim... Türkiye’de yaşayanların ve özellikle sorumluluk makamlarını tutanların bir silkinişe ihtiyaçları vardır. Umut bu ya, ilişikteki kitabımız inşallah böyle bir silkinişe vesile olur diye düşünmekteyiz; çünkü çağdaş bir Müslüman mantığı ile kaleme alınmıştır.’’ lmihal, din kurallarını öğreten kitaplara denir. 1951’de Türkiye’ye göç ederek Ankara İlahiyat Fakültesi’ni bitirip askerî okul ve birliklerde görev yaptıktan sonra kendi isteğiyle yarbaylıktan ayrılan ve Uludağ Üniversitesi’nde de ders veren Sami Kocaoğlu’nun böyle bir kitap yazması çok doğal değil mi? Belli ki, bu birikimiyle, ‘‘yeterli din kültürü almamış nice akademisyenin, emekli askerin, doktor, mühendis, hukukçunun ve daha nice yüksek tahsillinin ilkokulu bile okumamış tarikat şeyhlerinin eteklerini öpmelerinden, ‘efendi hazretleri’ gibi sözlerle onların karşılarında elpençe, süklüm püklüm olmalarından rahatsız’’ olduğu için, irtica ve tarikatçılık tartışmalarının arttığı şu günlerde kitabını yeniden bastırıp ‘‘sorumluluk makamlarında’’ görev yapanlara göndermek istemiş. Tartışmalar başlayınca suspus olan, hatta ‘‘irtica yok’’ diyen, ama şeyhler önünde elpençe süklüm püklüm durdukları bilinen siyasiler bu ilahiyatçı askerin çağdaş yorumları karşısında ne diyecekler acaba? ektuptaki şu satırlar gerçekten hüzün vericidir: ‘‘Karısını, kızını, gelinini başkalarından kıskanan.. yanlış erkek anlayışı yüzünden pek çok kadınımız çağdışı giysilerle dolaşmak zorunda kalmaktadır... Erkeklerimiz önyargılarını din haline dönüştürmüş olduklarından, çok sevdikleri eşlerine, kızlarına eziyet etmekte olduklarının farkına bile varamıyorlar. Bir gün onlar da yanlış yapmakta olduklarının bilincine varacak, lakin o zaman milyonlarca kadın ve kızımız özgür bir ülkede özgürce ve uygarca yaşamanın tadına varamadan öteki dünyaya göç etmiş olacaktır.’’ İrticanın Tanımı ‘‘ABD ve AB açıkça Atatürk devrim modelinden, Atatürkçülükten uzaklaşmamızı istemektedir. Neden? Çünkü, Atatürk devrim modeli ve Kemalizm küreselleşmenin mantığına, çıkarına karşı. Şu aşamada, Batı’daki küreselleşme olgusu Batı’yı neredeyse kendi Aydınlanma değerlerini yadsır duruma getirmiştir. Batı bu nedenle de Türkiye’nin Aydınlanma çağını başlatan Atatürk’e ve Kemalizme karşıdır.’’ Üstteki satırlar Prof. Dr. Suna Kili’ye ait. Prof. Kili’nin Türk Devrim Tarihi, Atatürk Devrimi ve Türk Anayasa Metinleri kitaplarının yeni baskıları satışta. Bugünkü gazetemizin 6. sayfasında Suna Kili’nin kitapları ile ilgili geniş haberi okuyacaksınız. Prof. Kili’nin dikkat çektiği gibi, Batı destekli AKP , irtica faaliyetlerinin yoğunlaştığı dönemin hükümetidir. ??? ‘‘İrticanın tanımı yapılsın’’ ya da ‘‘Biz oturur, bunu masada çözeriz’’ sulandırmaları ile konu gizli kapılar ardına çekilmek istenmektedir. Oysa Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve Yargıtay Başkanlar Kurulu yaptıkları açıklamalarda, Türkiye Cumhuriyeti’nin, irtica tehdidi ile karşı karşıya olduğunu vurgulamışlardır. İrtica faaliyetlerini sıralasak sayfalar yetmez... Bugün 500’e yakın radyo ve televizyonda şeriat propagandası yapılmaktadır. Hizbullah çizgisinde gazete, dergi ve internet siteleri yayın yapmaktadır. Binlerce gazete, dergi, broşür kapı kapı dolaşılarak bedava dağıtılmaktadır. Üniversitelerin bulunduğu kentlerde şeriatçı örgütlenme faaliyetleri ağabeyler, ablalar önderliğinde yürütülmekte, yurtlarda türban zorunluluğu getirilmekte, türban takanlara aylık bağlanmaktadır. Binlerce Kuran kursunun yanı sıra tarikat ve cemaat okulları pıtrak gibi çoğalmaktadır. Sarıklı, cüppeli ve kara çarşaflı kişilerin sayısı artmış, İstanbul’un göbeğindeki Fatih Çarşamba semti ‘‘kurtarılmış bölge’’ olarak ilan edilmiştir. Milli Eğitim’in okul kitaplarında, AKP’li belediyelerin yayımladığı dergilerde şeriat propagandası yapılmakta, aptes suyunun yararları tartışılmaktadır. Laikliğin savunucusu bilim insanlarının, yazarların isimleri sokak tabelalarından silinerek yerlerine tarikat şeyhlerinin isimleri yazılmaktadır. TBMM Başkanı, laikliğin ve kamusal alanın tartışılmasını istemiş, 23 Nisan kutlamalarında çocuklara kara çarşaf giydirilmiştir. Devlet Bakanı Ali Babacan, AB’ye sunulan müzakere belgesinde ‘‘Türkiye’nin eğitim sistemi laiktir’’ ifadesini metinden çıkarmıştır. ??? Amaç, şeriat düzenini hakim kılmaktır. Bu nedenle Danıştay’da türban cinayeti işlenmiştir. Kemalist devrimlerin bilinçli bir biçimde aşındırıldığı ortadadır. Türbanı siyasetin göbeğine oturtan AKP’nin her şey açık seçik ortadayken ‘‘irticanın tanımını’’ istemesi takıyyedir. Prof.Dr. Necdet ADABAĞ Ankara Üniversitesi Öğr. Üyesi elirli bir olgunluğa varmış herkes kendi kendisiyle hesaplaşmak zorundadır. Bu, bence yaşamın gereğidir. Kaçınılmazdır diye düşünüyorum. Ancak bunu herkes yapar mı, yapabilir mi bakmak gerek! Belirli bir olgunluğun koşulları vardır. Her olgun yaştaki insanın tinsel ve fikirsel olgunluğa ulaştığı varsayılamaz ve ayrıca tinsel ve fikirsel olgunluğa ulaştığını iddia eden herkesin kendi kendisiyle hesaplaşmasını yapacak kadar olgunluğa eriştiği varsayılamaz. İnsanın kendi eksiklerini, kusurlarını, geçmişteki yanlışlarını görebilmesi ve eleştirel bir gözle değerlendirebilmesi kolay değildir. Bana kalırsa bu iş, bir kere, kişinin bireysel eğitimine dayalıdır. Türkiye’de bu söz çok klasikleşti artık, biliyorum. Her gerilikte eğitim yetersizliğini arıyoruz, ama bu işte gerçekten de eğitimin işlevi inanılamayacak kadar etkindir. Çünkü insanın kendi kendisiyle yüzleşmesi daha çocuk yaşında başlayan yetişme tarzına dayalı olarak aşama aşama geliştirilen ve olgunluk yaşına gelindiğinde de kendiliğinden ortaya çıkan bir yetenektir. Nesnellik adına gelinen bu nokta insanın kendini aşmasına bağlıdır. Kendini aşamayan, komplekslerinden kurtulamamış bir insanın olgunluk seviyesine gelse de kendi kendisini sorgulaması; kendi kendisiyle yüzleşmesi olanaklı değildir. Değildir, çünkü bırakınız yanlışlarını, kusurlarını, eksilerini itiraf edip dile getirmesini, onların yanlış olup olmadıklarını bile anlayacak düzeyde olmadığı açıktır. Öte yandan bakıldığında yetişme süreci içinde zaten iyiyi kötüden; güzeli çir B kinden ayırt etmesini bilen bir insan olgunluk yaşına geldiğinde özeleştirisini yapabilecek insandır. Tarihle yüzleşmek Toplumlar için da aynı şey söz konusudur. ‘‘Ben geriye bakmam, hep ileriye bakarım’’ demek kolaycılıktır, yanlışları görmekten kaçmak anlamı taşır. Oysa geriye bakmadığınız zaman ileriyi göremezsiniz. Bizim toplum daha bu aşamaya gelmedi. Bu olgunluk düzeyine eriştiğini sanmıyorum. Ancak toplumdaki kimi kişiler tarihle yüzleşmek gereğinin altını çizmişler ve bu konuda kitap da yazmışlardır. Son örnek Emre Kongar’ın ‘‘Tarihimizle Yüzleşmek’’tir (Remzi Kitabevi, 2006). Umarım Kongar’ın kitabı bu yönde insanımızı yüreklendirir ve yönlendirir. Kongar’ın ilk ağızda, bana göre, dile getirmek istediği ‘‘resmi tarih’’le ‘‘gayri resmi tarih’’ arasındaki çelişkilere dikkat çekmek ve ‘‘iki arada bir derede’’ kaldığımızı anıştırmak istemesidir. Bu, bizim, bugün olduğu gibi geçmişte de nesnel doğrular arkasından gitmediğimizin bir göstergesidir diye düşünüyorum. Sanıyorum toplumumuzun çıkmazlarından biri de budur. İnsanlarımız neye ve kime inanacaklarını bilememişlerdir. Günümüz iktidarlarının göz boyamacılığı, deyim yerindeyse, laf ebeliği yaparak doğruları saptırmaları, korkarım, geçmişten gelen artık gelenekselleşmiş bir alışkanlığın sonucudur. İnandırıcılıkları biz saf ve yalın yurttaşların doğru ve gerçek bilgilerden uzak kalmış olmalarıyla ancak açıklanabilir... M Atatürk de yalnızdı Tüm bu ayak oyunlarına son vererek laikliği ülkemize bir kalem darbesiyle taşıyan Atatürk olmuştur. Yasalara yerleşen bir laiklik anlayışıdır. Atatürk, Kongar’ın belirttiği gibi bu konuda da yalnızdı. Bana göre, Atatürk her girişiminde, daha tasarım aşamasında yalnız bir insandı. Düşündüklerini bir başkasından duymamak gibi bir yalnızlığı yaşıyordu. Kolay değil, bence, insanın, tasarladıklarının doğrulanmadığını göre göre tek başına bir işe kalkışması... Yoksa bu yalnızlığı mı ona devrimlerinin yolunu açmıştı? Ne ki bugün laiklik gene tartışılır olmuştur. Laikliği, kimi çevreler gibi, iş olsun diye değil, inanarak savunan askerimizin, aralardakini saymazsak sivil yaşama üç kez müdahalesi olmuştur. Sıralamada bir düz, iki ters gitmiştir. Düz, ‘‘sivillerinKongar’dan aktarıyorum demokrasiyi rafa kaldırma teşebbüslerini engellemek için yapılmıştı’’. Tersler, Kongar’a göre, düzün etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik olarak. Sırada bir düz var diyenleri duyuyor gibiyim. Bu kez Cumhuriyeti ortadan kaldırma, laik düzeni bozma girişimlerini engellemek için mi yapılacak? Ama şimdi ‘‘demokrasimizin güvencesi’’ olarak altmışlı yıllara oranla çok daha iyi bir ‘‘sermaye sınıfımız ile işçi sınıfımız’’ın olduğunu düşünüyorum... Öyle değil mi yoksa? Eğer varsa o zaman gerçek anlamda laik demokratik bir cumhuriyet için sivil kesimin kendi içinde hesaplaşması gerekmez mi? Anladığım kadarıyla ‘‘Resmi tarih’’le ‘‘gayri resmi tarih’’in uyuştuğu tek nokta birkaç ‘‘zıpır’’ ağzın dışında belki de Ermeni sorunudur. Bu konuda Türk toplumunun nesnel doğrular arkasında olduğu, bana göre, su götürmez bir gerçektir. Çünkü toplum bire bir olayı yaşamıştır; bire bir yaşanmışlıklar söz konusudur. Örneğin, ailem RusErmeni işgaliyle yerinden yurdundan olmuş; annem, babam çocuk yaşlarında göç etmek zorunda bırakılmışlardır ve büyükbabam Ermeniler tarafından katledilmiştir. Eğer bir ‘‘tehcir’’ ve ‘‘soykırım’’ söz konusuysa tehciri de, soykırımı da ilk başlatanlar Rusların desteğindeki Ermeniler olmuşlardır. Türkler canlarını ve topraklarını savunmak ve baskıya, zulme, katliama dayanamadıkları zaman da kaçıp göç etmek zorunda kalmışlardır. Her iki taraftan da ölen ve öldürülen vardır. Burada bir ölümkalım savaşı verildiği kesindir. Bu olayı yadsımak olanaklı değil. Ancak galiba Edward Carr (Altı Derste Tarih) haklı. Herkes bu olayı kendi işine geldiğince yorumluyor. Nesnel doğruları yadsımanın olanaksızlığına değinirken, değerlendirmelerin öznel olabileceğini söylüyor. Batı’nın bu konudaki tavrını düşündüğümüzde Carr’ın haklılığı doğrulanıyor. Bize gelince tarihimizle yüzleşmesine yüzleşelim de nesiyle ve hangi yüzle yüzleşelim diye sormak geliyor içimden... İ Baykal’ı ziyaret Geçen hafta, Cüneyt Arcayürek, Hikmet Çetinkaya ve Mustafa Balbay ile birlikte CHP’nin yeni genel merkezini gezdik. Genel Başkan Deniz Baykal’la 3 saatlik bir görüşme yaptık. Baykal, birçok konuda görüşlerini aktardı. Baykal’ın ‘‘Toplumda en geniş uzlaşmayı oluşturacağız’’ cümlesi önemliydi. Medyanın AKP yanlısı bir yayın politikası izlediğini de söyleyen Baykal, sandıktan sürpriz çıkacağı kanısında... İyi haftalar... İSTANBUL 3. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ Dosya No:2005/13 Örnek No: 37 İSTANBUL 3. İFLAS MÜDÜRLÜGÜ’nden EK SIRA CETVELİ İLANIDIR MÜFLİS ve KİMLİĞİ : Tasfiye halinde Ar Döviz Alım Satım ve Ticaret A.Ş. İFLAS KARARI: İst. As. 6. Ticaret Mahkemesi 2004/432 T. 21.04.2005 Tar. SIRA CETVELİ TARİH: 04.10.2006 EK SIRA CETVELİ ALACAKLILARI KAYIT NO: 3 ve 4 nolu alacaklar. a Müflis masasına Geç alacak kayıt talebinde bulunan alacak ve istihkak iddialarının tahkik ve tetkik işlemleri tamamlanarak İİK.nun 236. Md. ve 206, 207, 230, 231, 232 ve 233.maddelerine uygun olarak düzenlenen alacaklılar EK sıra cetveli 234. maddenin öngördüğü şekil şartlarına uygun olarak alacaklılara tebliğe gönderilmiş ve İflas dosyasında incelemeye hazır tutulmuştur. c Alacağın esasına ve miktarına ilişkin itirazların (15) gün içinde iflâsa karar verilen yerdeki Ticaret Mahkemesinde dava yoluyla ileri sürülebileceği; yalnız sıraya ilişkin itirazların ise (7) gün içinde şikâyet yoluyla icra mahkemesinde dava konusu edilebileceği lüzumu İcra ve İflâs Kanununun 232, 234, 235, 236, 309/d ve 27312. maddeleri gereğince EK SIRA CETVELİ ilân ve tebliğ olunur. 04.10.2006 Basın: 48839 İSTANBUL 3. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN EK SIRA CETVELİ İLANIDIR Dosya No: 2004/25 Müflis ve Kimliği: Modoğlu Örme Sanayii ve Ticaret Lmt. Şti. İflas Kararı: İst. 9. As. Ticaret Mahkemesi 2003/233 E. 2004/1193 K. Sıra Cetveli Tarih: 04.10.2006 Ek Sıra Cetveli Alacaklıları Kayıt No: 11 ve 12 sıra nolu alacaklar a. Müflis masasına geç alacak kayıt talebinde bulunan alacak ve istihkak iddialarının tahkik ve tetkik işlemleri tamamlanarak İİK. nun 236. md. ve 206, 207, 230, 231, 232 ve 233. addelerine uygun olarak düzenlenen alacaklılar EK sıra cetveli 234. maddenin öngördüğü şekil şartlarına uygun olarak alacaklılara tebliğe gönderilmiş ve iflas dosyasında incelemeye hazır tutulmuştur. c. Aacağın esasına ve iktarına ilişkin itirazların (15) gün içinde iflasa karar verilen yerdeki Ticaret Mahkemesi’nde dava yoluyla ileri sürülebileceği; yalnız sıraya ilişkin itirazların ise (7) gün içinde şikâyet yoluyla icra mahkemesinde dava konusu edilebileceği lüzumlu İcra ve İflas Kanunu’nun 232, 234, 235, 236, 309/d ve 27312. maddeleri gereğince EK Sırra Cetveli ilan ve tebliğ olunur. 04.10.2006 Basın: 48838 KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 2006/395 Vas. Tayini İLAN Mahkememizce verilen 29.09.2006 tarih ve 2006/395 E. 2006/674 K. sayılı karar ile Abdülkadir oğlu 1926 doğumlu Derya Yılmaz Baykara TBK 405.maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine 1944 doğumlu eşi Mesude Semiramis Baykara vasi olarak tayin edilmiştir. 26.09.2006 Basın: 48858 CUMHURİYET 02 CMYK