28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 EKİM 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Oturulup Konuşulsun Diye Meclis komisyonu tutanaklarına göre ‘‘Eğer Lozan’ı konuşuyorsak, onu da bir oturup konuşmamız lazım’’ diyen Vakıflar Genel Müdür Vekili, Vakıflar Bankası ve Güneş Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Beyazıt’a, Vakıfbank Mecidiyeköy Şubesi’nin bulunduğu binanın satışı ile ilgili tartışılan, oturulup konuşulan bir öyküden söz etmiştik. Vakıfbank Genel Müdürlüğü’nden öyküye ilişkin bir açıklama geldi. Oturulup konuşulması için özetleyelim: ‘‘Yazınızda söz konusu binanın arsa payı yüzde 30 olarak belirtilmektedir. Oysa gayrimenkulün yüzde 40’lık kısmı Vakıfbank Personeli Özel Sosyal Güvenlik Vakfı’na, yüzde 60’lık bölümü ise hissedar şirkete aittir. Ayrıca, binada vakfın kiracısı durumundaki Vakıfbank Şubesi’nin ödediği kira bedeli aylık 1 milyon YTL değil, yıllık 660 YTL’dir. Hissedar şirket tarafından ilk başta vakfa, binanın satışı değil, yıkıp birlikte yeniden inşa edilmesi teklif edilmiş, ancak bu teklif vakfımızca uygun bulunmayarak gayrimenkulün satın alınması veya vakfımıza satılması hususunda karşı teklifte bulunulmuştur. Çeşitli pazarlıklar sonucu satın alınması daha uygun görülerek vakfımız tarafından bina 17 Ağustos 2006 tarihinde satın alınmıştır. Bu gayrimenkulün satışı hususunda hatırlı isimler bahse konu olmayıp kimsenin aracılığı olmadan tamamen ticari usuller dahilinde vakfımızca binanın satın alımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca satın alma işlemi tamamen bankamız çalışanları ve emeklilerinden oluşan Vakıf Yönetim Kurulu yetkisinde olduğundan bankamız yönetim kurulu başkanı Sayın Yusuf Beyazıt’ın ve Yönetim Kurulu üyelerinin onayları ve müdahaleleri olmaksızın alış işlemi gerçekleştirilmiştir.’’ SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Uyarıların varacağı nokta CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz ile küçük bir söyleşi: TSK komuta kademesinin son çıkışlarını nasıl algılıyorsunuz? Geçmişte yaşananlara benziyor mu? Topuz: Türkiye’de başlıca iki tehdit unsuruna, bölücülük ve irticaya vurgu yapıyorlar ve bu konudaki uyarıları anayasadan aldıkları sorumluluk ile gerçekleştirdiklerini söylüyorlar. Yalnızca bir yakınma ve uyarı mı bunlar? Topuz: Yani kafalarının arkasında başka bir şey var mı diyorsunuz? Sizce var mı? Topuz: Herkesin kafasında şu var; Cumhurbaşkanlığı koltuğuna laik devletle ve onun kurumlarıyla çatışan birisi gelip oturmasın. Eğer oturursa bu izah edilemez. Uyarıların varacağı nokta neresidir? Topuz: Amaç idareye müdahale etmek, demokrasi dışı bir müdahale değil. Bu uyarılarla toplumun bilinçlenmesi isteniyor bence. AKP, milletten oy isterken tarikatları devlette egemen kılacağım, bütün Atatürkçü kadroları yok edeceğim demedi. Oyları işte bu yüzden düşüyor ve düşmeye devam edecek. Son çıkışlar seçimleri etkilemeye dönük bir harekettir. Türkiye’nin geleceğini sandıkta kurtaralım düşüncesidir. Askerin de bu uyarılarla bu işi sandıkta halletmeye katkıda bulunduğu kanısındayım. TürbanPeçe İsyanı! Andrew Mango yapmış olduğumuz bir söyleşide: ‘‘Jean Paul Sartre’ın bir lafı var, demişti: Bir insan kendisi için karar verdiği zaman, insanlık için de karar vermiş olur! Verdiği kararın evrensel olduğunu düşünür. Biz de kadınlarımızı böyle görmek istemiyoruz. İstemediğimiz için bu halde dolaşan kadınlar bizi rahatsız ediyor. Modern Avrupa insanı türbanlı, tesettürlü görünce ister istemez hoşgörülüdür, kimsenin kimseye karışma hakkı yoktur, herkes istediği gibi giyinebilir amarahatsız oluyor. Çok önemli bir kapanma, başörtüsü, türban, kadın meselesi var. Bu manzara rahatsız ediyor...’’ Mango’nun, dört yıl önce eveleyip gevelemeden ortaya koyduğu ‘‘çıplak gerçeği’’ bugün, İngiltere İşçi Partisi liderliğine oynayan Jack Straw deklare ediyor. Seçim bölgesinde bir yerel gazeteye yazdığı köşe yazısında Straw, Mango’nun sözlerinde ifadesini bulan ‘‘rahatsızlığa’’ parmak basıyor. Makalesini ‘‘Bunu gündeme getirmeden önce çok düşündüm’’ diyerek noktalayan Straw, özetle şunu ekliyor: ‘‘Ama artık sorunun çapı karşısında sessiz kalınamayacağını gördüm!’’ Aydınlar ve gözlemcilerin analizlerine farklı vesilelerle yansıyan ‘‘örtünme meselesi’’, böylelikle İngiliz siyasetinin ortasına taşınıyor. İslam konusunda yani, bir yeni ‘‘kırmızı çizgi tartışması’’ ortaya çıkıyor. Cumhuriyet için halk yürüyüşü Haziran ayından bu yana havuza atılan taş, dalga dalga büyüdü. Eylül ayında 4 ayrı toplantı düzenlendi. Sonunda karar verildi: 30’u aşkın demokratik kitle örgütü, 4 Kasım’da Ankara’da ‘‘Cumhuriyet İçin Halk Yürüyüşü’’nü gerçekleştirecekler. Söz, Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan’da: ‘‘Ülkemizin bağımsızlığı ve bütünlüğü, emperyalizmin ve gericiliğin saldırısı altındadır. Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış bir ulusun, dişinden tırnağından arttırarak oluşturduğu sanayi ve işletmeler, küresel kapitalizmin dayatmalarıyla çokuluslu şirketlere sunularak, ulusal sanayimiz ve tarımımız yok edilmek istenmektedir. Çıkarılan AB uyum yasaları ile Cumhuriyetimizin, ulusal birliğimizin, üniter yapımızın temel taşları yerinden oynatılmıştır. Şehitlerimizin kanları ile kazanılmış olan güzel yurdumuzun toprakları, çıkarılan yasalarla yabancılara talan ettirilmektedir. Eğitim, her gün biraz daha bilinçli olarak ulusal niteliğinden uzaklaştırılmakta, çocuklarımız ulusal bilinçten yoksun eğitim programlarıyla kendi değerlerine yabancılaştırılmaktadır. Türban, bir özgürlük sorunu gibi sunularak, kadınlarımız yeniden cehalete mahkum edilmektedir. Laikliği ve ulusal değerleri koruma sorumluluğu taşıyan ve gericiliği hukuksal planda önlemeye çalışan Sayın Cumhurbaşkanı, öğretim üyeleri ve aydınlanmadan yana olan tüm güçler yıpratılmaya çalışılmaktadır.’’ Öyleyse, haydi Cumhuriyet için yürüyelim... Vurun garibana Kolları sıvadılar. Yeni vergilerle yurttaşın cebinin derinliklerinde kalan son kuruşlara ulaşacaklar... Eski Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, belediyelere kaynak aktarma adı altında konulmak istenen yeni vergilerle ilgili taslağın karmaşık gibi görünen hükümlerini herkesin anlayacağı bir dile çevirmiş. Dedi ki: ‘‘Alt sınıra bin kat koymuşlar, üst sınıra 150 kat koymuşlar. Açıkçası, gariban esnafın üstüne daha çok binilecek, daha varlıklı olan korunacak.’’ Ataç, ‘‘Zaten şimdikilerin iki amacı var. Birincisi kadrolaşma, ikincisi kamu kaynaklarını yandaşlarına aktarma’’ diyor. Yeni vergiler de işte bu iki amacın sivrice yontulmuş dişlileri olacak. Gereksiz harcama ve çaresizlik yeni vergi getirmeye zorluyor onları. Ahmet Ataç, şu anda bir AKP’li tarafından yönetilen Tepebaşı Belediyesi’nden örnek veriyor: ‘‘Tepebaşı Belediyesi, bu yıl için temizlik ihalesine çıktı. Bizim dönemdeki rakamlardan hareket edersek yaklaşık 4 trilyonluk bir işti bu. İhaleye katılanlardan biri 4.5 trilyon, diğeri 6.5 trilyon önerdi. Belediye, 4.5 trilyonu yetersiz gördü, ihale 6.5 trilyon öneren şirkette kaldı. 4.5 trilyon öneren şirketin sahibi Kamu İhale Kurumu’na itiraz etti, ihale iptal edildi...’’ Eskiden iyi kötü bir denetim düzeneği işlerdi. Şimdi hesap soran da bulunmuyor ortada! ‘Türban siyasi simge’ Straw tartışmayı gerçi ‘‘türban’’ yerine, ‘‘peçe’’ üzerinden başlattı. ‘‘Peçe, yüz yüze iletişimi önlüyor ve daha önemlisi toplumda ayrışma yaratıyor. Dış dünya ile kadın arasına bariyer koyuyor. Etnik ayrılıkçılığı körüklüyor!’’ dedi. Straw’un ortaya attığı ‘‘peçe oltası’’ tabii ki beklendiği gibi ‘‘İslamda kadının yeri’’ konusunda çok geniş çaplı bir tartışma açtı. Deneyimli politikacı Straw’un istediği de belli ki bu. Önceki akşam ‘‘Guardian’’ın sitesinde Rajnaara Akhtar isimli bir İslamcı yazarın yorumuna girdim (commentisfree.guardian. co.uk/rajnaaraakhtar). ‘‘Protect Hijab’’ (‘‘Türbanı Koru’’) isimli bir derneğin başkanı olan bu ‘‘çarşaflı’’ yazar (yazının yanında fotoğrafı da var); tabii türban, peçe ne varsa savunuyor. Straw’a da öfke saçıyor. Bunda şaşırtıcı yan yok. Asıl ilginç olan, okur tepkileri. ‘‘Guardian’’ın internet sayfalarında, yorumların altında ‘‘interaktif’’ bir forum var. Okurlar da kendi görüşleriyle tartışmaya katılıyorlar. Akhtar ve benzer yorumculara verilen bu tepkiler çok dolu. Okurların hemen hepsi, Mango’nun ‘‘rafine ifadelerle’’ ortaya koyduğu rahatsızlığa damardan giriyor. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Bir yetimin yaşam boyu ödeyemeyeceği maaş borcu SORU : 1981 yılında, 12 yaşındayken babamı bir iş kazasında kaybettim. SSK bana iş kazası aylığı ile birlikte, ayrıca yetim aylığı da bağladı. Bedensel özürlü biri olarak uzun süre iş aradıktan sonra, 1995 yılında İş Kanunu’nun sakatlarla ilgili kontenjanından yararlanarak bir işyerinde “sakat işçi” olarak ve asgari ücret üzerinden çalışmaya başladım. Halen de çalışmaktayım. Kısa bir süre önce bana gelen bir belge ile, çalışmaya başladığım 1995 yılından, 2006 yılına kadar olan 11 yıllık süre için aldığım SSK aylıkları geri isteniyor. İş kazası aylığı ile yetim aylığının 11 yıllık toplamı ise 28 bin YTL (28 milyar TL.) tutmaktadır. Asgari ücretle çalışan bir işçi, aldığı bütün parasını bu borcuna yatırsa bile borcunu ödemesi 8 (sekiz) yıl sürmektedir. Kaldı ki, babam öldüğünde ben 12 yaşında bir çocuktum. Çalışmaya başladığım 1995 yılına kadar geçen 11 yıldır bana, ne sigorta ne de işyerim böyle bir sorun çıkacağından ne söz etti ne de bir belge imzalattı. Kendime ait birikmiş bir tek kuruşum olmadığı gibi, satabilecek hiçbir eşyam dahi yoktur. Bir çıkış yolu aramaktayım. (Ö.S.) YANIT : Devlet, “haramzadeler”den alması gereken vergiyi alamadığı (ya da almak istemediği) için, bütçe açıklarını, dolaylı vergilerle (Katma Değer Vergisi vb.) ve ayda eline geçen aylıkla geçinmekten aciz asgari ücretle çalışanlardan, dürüst işverenlerden ya da yetim aylıklarını geri almaya çalışarak kapatma yoluna gitmektedir. “Haramzadelerin” ödemediği vergileri de “tüyü bitmemiş” yetimlerin ödemesi, yıllardır bir devlet geleneği olmuştur. Sorunuzun yanıtına gelince: 1) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın “Zamanaşımı ve hakkın düşmesi” başlıklı 99. maddesi uyarınca: “(…) iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları, yazılı istek tarihini takip eden aybaşından itibaren başlar. İş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından kazanılan diğer haklar ile hastalık ve analık sigortalarından doğan haklar ise, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse düşer” denilmektedir. Bu maddeye göre, geri alınması gereken borç tutarının da 11 yıllık değil, öncelikle 5 yıllık bir süreyi kapsaması yasa gereğidir. 2) Ayrıca, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü’nün 22.3.1994 tarihli 1678 ek sayılı genelgesinde de “(…) Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar” denilmektedir. 3) 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulleri Hakkında Kanun’un 102. maddesine göre : “Tahsil zamanaşımı: Madde 102 Amme alacağı, vadesinin rasladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.” Gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası, gerekse 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulleri Hakkında Yasa uyarınca, geçerli olan zamanaşımı süresi 5 (beş) yıldır. 3) Ayrıca bu iş kazası sonucu bağlanan yetim aylıklarının kesilmemesi, Sosyal Sigortalar Kurumu’nun yeterli inceleme yapmaması sonucu doğmuştur. Yanlışlık “idari bir kusur” sonucu oluşmuştur. Kendisinden “beyan veya taahhüt” alınmayan yetim aylığı alandan, aldığı aylıkların üstelik zamanaşımı süresini de aşan bölümünün de geri istenmesi, “kurumun kusuru” sonucu doğmuştur. Yetimlere, sosyal güvence sağlaması gereken bir yasa olan Sosyal Sigortalar Yasası’nın buna aykırı olarak zamanında yeterli araştırma yapmadan yetim aylığını kesmesi ve ödediklerini de ve özellikle de “zamanaşımı süresini aşanları” da geri istenmesi, sosyal güvenlik sağlayan Sosyal Sigortalar Yasası’nın “özüne ve sözüne” de ters düştüğü görüşündeyiz. Vergi kaçıranların, devleti zarara uğratanların sık sık “af yasası” ile devlete olan borçlarının bağışlandığı bir gerçektir. Buna karşılık bir ülkede bir yetimin, kendi suçu olmadan faizi ile birlikte yaşam boyu ödeyemeyeceği bir borcun altına sokulması ve bunun da affedilmemesi, o ülkenin bağışlanamaz bir kusurudur. ‘Amaç: Kadını dışlamak!’ ‘‘Yetti gayrı!’’ Mesaj bu. ‘‘Rahatsızlık’’, ‘‘manzaranın’’ çok ötesine gidiyor. İslamcıların her söylenene ‘‘öfkeyle’’ yanıt vermesi bir defa başlı başına bir rahatsızlık kaynağı... Verilen tepkilere bazı örnekler: 1. ‘‘ ‘Müslümanlar kızdı!’ Artık bunun haber değeri var mı? Müslümanların ‘kısa devre’ yapan öfkesinden sıkıldık. Celallenmekten başka şey bilmiyorlar. ‘Eleştiri’, ‘fikir ayrılığı’, tartışma adabından anlamıyorlar.’ ” 2. ‘‘Örtünmekten amaç, bilfiil kadınla iletişime set çekmek değil mi? Biri bunu söyleyince niye kızıyorsunuz?’’ 3. ‘‘Bugün türban (veil!), yarın poligami ve şeriatın yasallaştırılması gündeme gelecek. Türban ‘kadına’ zulmün aracıdır. Müslümanlar bunu, dinle hiç alakası olmayan bir ‘başkaldırı’ aracı olarak kullanıyor.’’ 4. ‘‘Türban siyasi İslamın simgesi. Batı’nın bağrındaki ‘siyasi İslam’ üzerinde tartışma açmasından daha doğal ne olabilir?’’ 5. ‘‘7. yüzyıl Suudi Arabistan’ında değil, 2006 İngiltere’sinde yaşıyorsunuz. Sizin değerleriniz varsa, bizim de var! 19. yüzyıl kadın hakları savunucuları, ‘eşitlik’ uğruna açlık grevlerinde öldü. Sokaklarımızdaki peçe/türban; bu mücadelenin yok sayılmasıdır. Müslüman erkekler jean, tişört, Nike pabuçları ile dolaşmayı biliyor. Kadın niye örtünsün?’’ 6. ‘‘İlkel, perişan, baskıcı, bu hijyen karşıtı örtünme biçimi, kadını temel insan haklarından mahrum eden yeryüzünün en patriyarkal sisteminin simgesi.’’ 7. ‘‘ ‘Kadının seçimidir!’ söylemi yalan! Kadınların küçük yaşta beyinlerini yıkayıp sonra ‘kişisel seçimden’ söz ediyorlar...’’ 8. ‘‘Giyim kuşam özgürlüklerini öne sürmek yetmez. Bireyler de toplumun ‘ortak kodlarına’ uymak zorunda.’’ 9. ‘‘Baskının özelliği; baskıya maruz kalanların bunun ayırdına varmaması ve bunu doğal kabul etmesidir. Türbanın doğal sonucu, kadını ‘karma yaşamdan’ dışlamak!’’ 10. ‘‘İslam artık uyanmalı ve hayatın gerçeklerine gözünü açmalı!’’ Bu ve bunun gibi daha neler neler... İngilizce bilen okurların, doğrudan ‘‘Guardian’’ sitesine girmesini salık veririm. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 9 Ekim www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Daha çok Ege Bölgesi’nde ye 1 tişen güzel bir 2 kavun cinsi. 2/ Asya’da bir ül 3 ke... Şiddetli be 4 lirtilerle başlayıp kısa sürede 5 ağırlaşan hasta 6 lıklar için kullanılan sözcük. 3/ 7 Makas. 4/ Cey 8 lan... Halk dilinde ‘‘haberci’’ an 9 lamında kullanı1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan sözcük. 5/ Sığırın altı aylıktan bir yaşına ka 1 Y E Ş İ L O R D U dar olan yavrusu... Ka 2 A S E S R E A L mu. 6/ Konut... Kuzu se 3 L İ F Ç İ Z İ M si... ‘‘Pamukçuk’’ da deR E J İ M nilen ve ağız mukoza 4 A N 5 N S İ V İ L K sında oluşan yüzeysel yara. 7/ Güzel koku. 8/ 6 B E Y İ N E L Amaç... Edremit ilçesi 7 Ç A T A K U C A ne bağlı, kaplıcasıyla da 8 A F E L E D E P tanınmış turistik bir belde. 9/ Küçük mağara... 9 T A R A N T U L A Ekmek yapmak için çeşitli tahılların yasaca gerekli olan karışımı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğu Anadolu yöresine özgü, tek kişi tarafından oynanan bir halk oyunu. 2/ Bir nota... Hz. İsa’nın, öğretisini yaymak işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısından her birine verilen ad. 3/ Burulmuş erkek sığır... Giysi kolu. 4/ Hararet... Hatay ilinde bir ova. 5/ Sodyum elementinin simgesi... Yarı memnunluk anlatan bir ünlem. 6/ Ağzı geniş, yayvan ve büyükçe su kabı... Mert, kalender ve babacan kimse. 7/ Enli bilezik... ‘‘ derdim var birbirinden seçilmez/Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm’’ (Karacaoğlan). 8/ Pasta hamuru... İki kulplu ve dibi siri antik testi. 9/ Topu düşman ateşinden koruyan zırhlı bölme... Yabancı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear