24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 EKİM 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Anatolia Deniz Banoğlu: “Başkent Ankara’nın yıllarca Esenboğa adını taşıyan havaalanının adı değiştirilecekse niye Anadolu değil de Anatolia yapıldı? Türkçe’den intikam mı alıyorlar!” Ya ğ m u r E k i m Avrupa türbana tavır almış... “Emina’nım Avrupa’dan alışveriş etmesin!” HALK arasında sara olarak bilinen hastalığın tıp dilindeki adı epilepsidir. Uzman doktorların verdiği bilgiye göre epilepsi hastalığı en basit tanımıyla beyindeki çok küçük bir grup hücrenin “anarşi” yaratarak milyarlarca beyin hücresi üzerinde egemenlik kurmasıdır. Epilepsi hastası, beyin hücrelerindeki “anarşi” hareketinin başlangıcını hisseder ve yanındakilere “Ben kötü oluyorum” diyebilir. Anarşist hücreler göz açıp kapayıncaya kadar beyinde egemenliği ele geçirir ve hasta bilincini yitirerek bayılır. Baygınlık sırasında beyinde egemenlik kuran anarşist hücreler vücuttaki tüm kas gruplarını kasar ve gevşetir. Bu kasıp gevşemeye idrar torbası da dahildir; mesane ve bağırsaklar istem dışı çalışır. Bu arada hastanın çenesi kilitlenir ve dilini kontrol edemez, dili nefes borusuna doğru düşebilir; DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Epilepsi tükürüğünü yutamadığı için ağzında köpüklenme olur. Anarşist hücreler bazen beyni kısmi olarak etkiler ve bu durumda hasta kriz geçirmemekle birlikte bilinçdışı hareketler yapar ve daha sonra bunları hatırlamaz. Hastanın epilepsi nöbetine girmesinin çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan biri de kan şekerinin düşmesidir. Kan şekerinin düşmesi “anarşist” hücreleri harekete geçirir. Fakat açlığa bağlı kan şekeri düşmesi, epilepsi hastası olmayan kişilerde baygınlık yaratacak düzeye varmaz; terleme, mide bulantısı gibi rahatsızlıklar verir. Kan şekerinin düşmesine bağlı baygınlık hali şeker Başbakan’ın bilinci bir an kapanmış. Ne zaman açıktı ki! Özür Serkan Deniz: “Tayyip’in yan gelip yatma gafı için özrünü manşetten veren Hürriyet gazetesi, dört yıldır allayıp pulladığı bu iktidar için halktan ne zaman özür dileyecek!” hastalarında da görülebilir. Şeker hastalarındaki kan şekeri düşmesine bağlı baygınlık halinde epilepsi hastalarındaki gibi kas kasılma ve gevşemeleri görülmez. Egemenliğini yitirerek “anarşist” hücrelere teslim olan beyin hücrelerini tekrar devreye sokmak için halk arasında hastaya soğan kabuğu, amonyak gibi istenmeyen kokular koklatılır. Gelişen tıp bilimi ile epilepsi hastalığında nöbetlerin kontrol altına alınması mümkün olmuştur. Sürekli alınan ilaçlarla hasta epilepsi krizine girmeden sağlıklı bir yaşam sürebilir. Epilepsi hastasının sağlıklı bir yaşam için önce bilime inanması ve ilaçlarını düzenli alması gerekir. Dini inanç ya da yoğun çalışma temposu gibi nedenlerle beslenmesini aksatarak ilacını almayan epilepsi hastalarında beklenmedik anlarda nöbet görülebilir. Zavallı Ülkem!.. 17 Ekim 2006 Çarşamba günü Türk televizyonlarının ana haber bültenlerini izleyen iki yabancı, acaba ilk haberle ilgili nasıl bir değerlendirme yapardı?.. Pes doğrusu, bu ne biçim bir ülke? Başbakanı bile Allah’a emanet bir ülke!!! Pek orijinal olmadı, değil mi?!. Haklısınız, çünkü önceki gün milyonlarca Türk yurttaşı da yaşanan rezaleti ve pespayeliği izlerken eminim aynı düşünceyi kafasından geçirdi... Milyonlarca kişi, dehşet içinde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın baygın bir şekilde içinde mahsur kaldığı yüzlerce milyar değerinde “akıllı araba”nın, “kıt akıllı” görevliler tarafından balyozlarla parçalanmaya çalışılmasına tanıklık etti!.. Ve yine eminim, milyonlarca kişi acıyla aynı düşünceye kilitlendi: Vah zavallı ülkem!.. Ancak rezalet, ilkellik, cehalet orada son bulmadı... “Akıllı araba”nın 20 bin Avro değerindeki camını yandaki inşaattan buldukları balyozla on dakikada parçalayan “koruma” görevlileri, Başbakan’ı öylesine bir “çekiştirme” yöntemiyle dışarı çıkardılar ki, şayet bir kalp krizi ya da beyin kanaması durumu yaşanıyor olsa, adamcağız şu anda büyük bir olasılıkla “mevta” konumuna geçmiş olurdu!.. Milyonlar, yine derin bir iç geçirip aynı sözcükleri mırıldandı: Yazık bu ülkeye!.. Bu görüntüler, Türkiye’nin hangi kafalar tarafından nasıl yönetildiğini olanca açıklığıyla göstermesi açısından son derece hayırlı bir gelişmedir... Güngör Mengi dün Vatan gazetesindeki köşesinde bu ilkelliğe aynen şu teşhisi koydu: Bir kez daha görüldü, AKP iktidarının iki konuda ciddi zayıflığı var; birincisi kadercilik, ikincisi “eş, dost, akraba, yandaş kayırmacılığı” demek olan nepotizm... Çok doğru!.. 4 yıllık iktidarında AKP, “ne olursa olsun ama benden olsun” mantığıyla devlet kadrolarına 100 binin üzerinde yandaşını yerleştirdi.. Devletin geldiği durum tüm açıklığıyla ortada... İnsanın içi acıyor... Türkiye Cumhuriyeti’nin bu son görüntüsü hepimize hayırlı ve de uğurlu olsun!.. SESSİZ SEDASIZ (!) Kırılan camın parasını kim ödeyecek? BAŞBAKAN makam otomobilinde fenalık geçirince korumaları paniğe kapılmış; otomobil kendini kilitlemiş; baygın Başbakan sekizon dakika otomobilde mahzur kalmış. Başbakan’ı kurtarmak için otomobilin camını bir inşaattan buldukları balyozla kırmışlar. Kırılan camın değeri 40 milyar liraymış. Başbakanı kurtarmışlar ama cam sizlere ömür. Peki, devlete ait bu otomobilin kırılan camının parasını kim ödeyecek? Allah bize Başbakanımızı bağışladı; ona 10 otomobil camı Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Fenalık Hamza Saykan: “Erdoğan fenalaşmış. İyi miydi ki?” Tren Selahattin Karababa: “Demiryolları’nın Fatih Ekspresi’ndeki yemekli vagonun gece açık olmasına karşın sabah kahvaltısında açılmaması bir irtica mı yoksa demokrasi belirtisi midir?” feda olsun mu denecek yoksa? Yoksa, Güneydoğu’da operasyona giderken kullandığı kamyon virajı alamayınca uçuruma yuvarlanıp şehit olan Mehmetçik’ten kamyonun parasını isteyen devlet, Başbakan’ın korumalarına dönüp, “Kırdığınız camın parasını ödeyin” diyebilecek mi? Bırakın Başbakan’ı, Başbakan’ın makam otomobilini bile kullanmaktan ve korumaktan aciz olduğu anlaşılan eli balyozlu kişilerden devlet malının hesabı sorulabilecek mi? Türkiye Cumhuriyeti yeni bir sınavın eşiğinde: Hukuk devleti miyiz, cemaat devleti mi? Şarkılara sordum söylemediler, Google’da aradım yok dediler! Keşke Montaigne’i okuyabilseler!.. Uzlaşıda Papa Duvarı Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV Papa Benedict XVI dinlerarası diyaloğun önünde kendinin büyük bir engel oluşturduğunu kanıtlamıştır. Eylül ortasında Regensburg Üniversitesi’nde anadili Almancada yaptığı ve “Din, Us ve Şiddet” başlıklı konuşmasında, Hıristiyanlığın akılcılıkla uyumlu olduğunu gösterme çabası içinde, İslam dinine ve Muhammed’e ilişkin sözleri ortaçağı anımsatan yanlışlar, peşin hükümler ve önemli eksikliklerle doludur. Hıristiyanlığın günümüzün bilim anlayışı bir yana, eski Yunan düşüncesindeki akılcılıkla bağlantısı tartışmasını şimdilik erteleyelim. Ama bir milyardan fazla kişinin öğreti, kültür ve uygarlığını doğuştan ya da inançtan paylaştığı İslama ilişkin olarak 700 yıl geriye gidip bir Bizans imparatorunun değerlendirmesini tüm çağları kapsayacak nesnel bir gerçekmiş gibi günümüzde yinelemesi uluslararası barışa yarayacak tavırdan yoksun olduğunu, giderek Katolik Kilisesi’nin başındaki kişi olarak Haçlı yaklaşımını sergilemiştir... Bu ve benzeri açıklamalarıyla Asya ve Avrupa kültürleri, İslam ve Batı arasındaki gerginliği ancak artırabilir. Uzlaşı yolundaki kazançları da baltalamıştır. Türkiye’ye geldiğinde inandırıcılığı da olmayacaktır. Olsa olsa ancak 14’üncü yüzyıla uyan bir kafası olabilir. Sözlerini, Vatikan’ın savunduğu gibi, yanlış anlamadık. Kimse bizi bir de “yanlış anlama” ile suçlayıp o yanlışın sorumluluğunu omuzlarımıza oturtmaya çalışmasın. Ölçü dışı yanlışı yapan Papa’dır. O yanlışı kabul etse bile temelde bir değişikliği göstermez. Ancak, zaman zaman özeleştiri yapabildiğini kanıtlardı. Sürdürdüğü tavrı Hıristiyanlık, Katolik Kilisesi, Papalık, tanrıbilim dünyasında konumu, kendi kişisel bilgi dağarcığı, hoşgörü yeteneği, diplomasi eğitimi ve diyaloğa hazırlık derecesine ilişkin düşük göstergelerdir. vaşta sınırlamalar da vardır ki, gerçekte Hıristiyan güçler (bugün Afganistan ve Irak dahil) günümüzde uluslararası hukukun yasakladıklarına benzer sınırlamalara genelde uymuyorlar. “Dinde baskı olmadığı”na ilişkin sure (2/256), Papa’nın dediğinin aksine, Muhammed zayıfken değil Medine’de egemenken (MS 625), yani güçlüyken söylenmiştir. Bizans İmparatoru Manuel II Palaiologos’tan aktardığı sözler her ikisini de “uygarlıklar diyaloğu”nun yararlı sözcüsü yapmaz. “İnsanlığın büyük deneyimlerine kulak verme” sözlerinde de içten değildir. Şiddete karşıymış gibi görünürken başka bir kültüre ilişkin söyledikleri Haçlı yaklaşımını 21’inci yüzyıla taşır, o kadar. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Şiddet ve Papa Kaldı ki, Batı düşüncesini etkileyen eski Yunan akılcılığını ortaçağın Hıristiyan Avrupası’na götüren ve öğreten de o yüzyılların Müslüman devletidir. Büyük düşünürlerinin içinde ElKindi, ElRazi, İbni Sina, İbnirrüşd ve İbni Haldun ilk usa vuranlardır. Ancak, Fransız Bucaille, İranlı Nasr ve Pakistanlı Serdar’ın günümüzde savunduklarının aksine, “İslami Bilim” diye bir şey yoktur; Hıristiyan, kapitalist ya da Marksçı bilim olmadığı gibi. Yalnız (herkes için) tek bir bilim vardır. Atatürk’ün dediği gibi, “gerçek yol gösterici” de odur. İslamın ilk öğretilerinden biri de şu: Bilim Çin’de bile olsa, oraya git! Avrupalı Hıristiyanlar bilimsel düşüncenin tam cahiliyken, onu oraya taşıyan Müslümanlardı. Bu anlamda İslam, Papa’nın sözünü ettiği “akılcılığa” Hıristiyanlıktan daha yakındır. Hıristiyanlıktaki “Kutsal Üçlü” felsefi yönden politeizmi ve paganizmi çağrıştırıyor. Papa şiddet konusuna değinirken, onu gerçekte Hıristiyanların Müslümanlara ve ateist dediklerine yüzyıllarca uyguladıklarını unutarak ikiyüzlülük yapıyor. Haçlıların ve İspanya’da Katolikliğe zorlananların sözünü bile etmeyen Papa, kendinin de, simgelediği kilisenin de uygarlıklar diyaloğunda söz sahibi olamayacağını ortaya koyuyor. Günümüzün gerçeği şu ki, aynı Hıristiyan dünya “Büyük Ortadoğu” gibi başlıklar altında kendi değerlerini sürdürüp Müslüman toplulukların kaynaklarını şiddet yoluyla ele geçirme peşindedir. Günümüzün bu türlü şiddetlerini eleştirmeyen Papa kendinden önceki Papa’ların tavrından da geriye gidiyor. Benedict XVI yakın geçmişin kazanımlarını da çiğnemiştir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Sanırım, çocukluktan gençliğe geçiş yıllarımdı.. Babamın her gün eve getirdiği kucak dolusu kitaplardan birini karıştırırken, bir konu özellikle ilgimi çekmişti; yazar, “Vicdan Üzerine” başlıklı yazısında öylesine bir tanımlama yapıyordu ki, çok etkilenmiştim: Ne görkemli gücü var şu vicdanın! Bizi ele veriyor, suçluyor, bize karşı savaşıyor. Dışarıdan bir tanık olmadığı zaman, bize karşı tanıklık yapıyor: Görünmez bir kamçıyla bize vuruyor, bize işkence ediyor... Montaigne’in 1571’de, üstelik tam da “din savaşları” sırasında yazmaya başladığı “Denemeler”i yaşamıma tam 400 yıl sonra işte bu satırlarla girdi. Sonra bu büyük düşünürün yalnızlık üzerine, eşitsizlik, korku, yalan, zalimlik ve erdem üzerine denemelerini okudum.. Kendini beğenmişlik üzerine yazdığı denemesindeki şu sözcükler sonraki yaşamımda hep yanı başımda oldu: Biz etiketten başka bir şey değiliz. Etiket bizi alıp götürüyor ve şeylerin özünü geride bırakıyor... Araya yıllar girdi. Geçenlerde her bunaldığımda kaçtığım, edebiyat ve tiyatronun ustalarıyla buluştuğum Beyoğlu Pera Balık’ta sevgili dostum oyun yazarı Ülkü Ayvaz’la karşılaştım... Bir de Montaigne ile!.. Ülkü’nün yanında, şık bir ambalajın içinde dört cilt halinde duruyordu... Cem Yayınevi’nin sahibi sevgili Mehmet Ali Uğur, her daim yaptığı çılgınlıklara bir yenisini eklemiş ve Montaigne’in bütün denemelerini ilk kez eksiksiz olarak basmıştı!.. Sağ olsun, var olsun... Biliyor musunuz, şu dört ciltlik denemeleri, önce Tayyip Bey okusa, ardından Milli Eğitim Bakanı bir göz gezdirip anlayabilse, hükümet üyeleri, onların bürokratları birkaç sayfa da olsa karıştırsa, sonra ortaöğretimde ders kitabı olarak okutulsa emin olun şu yaşadığımız ilkelliklerin çok büyük bölümü geride kalırdı... Ne ham hayal değil mi?!. eposta: umitzileli?gmail.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Papa’nın cehaleti Papa, teoloji bilginliği bir yana, ciddi bir din okulunda basit bir sınavı bile geçemez. İslamda “cihad” kavramı onun sergilediği gibi değildir. Mübarek adam, bu kavram Latincedeki “bellum sanctum”dur! İslam öğretisi, J. G. Las Casas bir yana, F. de Vitoria, D. Soto, P. Paruta, G. Botero ve A. Gentili’yi de aşmıyor mu? “Cihad” önce bireyin kendi benliğine karşı yürüttüğü tinsel savaşı simgeler; sonra, kendi dışındakilere uyarmalarını. Düşman güçler İslam yurdunu istila ederse, Papa’nın dediği savaşa sıra gelir. O sa TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İşlerinde yalnızca ka 1 zanç ve kâr 2 elde etme dü 3 şüncesiyle hareket eden 4 kimse. 2/ İki 5 kişiyle oyna 6 nan bir is7 kambil oyunu... Bir nota. 8 3/ Türlü ne 9 denlerle ba1 2 3 4 5 6 7 8 9 şarılı olamayan kimse... Örme sanayi 1 T A T L A R İ N sinde kullanılan az 2 U Z O K E T E N Ü bükümlü iplik. 4/ Bir 3 R A P S O D İ tür yumurtalı süt tat 4 N R A Z İ Y E F A R E lısı... Aldatma işi, 5 A R A F T Z hile. 5/ Satrançta bir 6 L A K A P taş... Metalden ya 7 A K H U D M İ pılmış hilal. 6/ Mi 8 R İ F A M İ S İ N marlıkta “sahın” an 9 P A T A K Ü T E lamında kullanılan sözcük... Manatık. 7/ Asaf Halet Çelebi’nin bir şiir kitabı. 8/ Tarih öncesi çağlarda tanrılara adak olarak sunulan küçük heykelcik... İnce ve parlak nakış. 9/ Yeterince aydınlık olmayan... Yolculuk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Satışa çıkarılmak için ve nitelik ayrımı gözetilmesizin istiflenmiş kereste. 2/ Bir kenara atılmış, uzaklaştırılmış... ‘‘ Sesi’’: Ferit Edgü’nün öykü kitabı. 3/ Büyük fare... Pokerde aynı renkten beş karta verilen ad. 4/ Sütün yüzünde oluşan yağlı katman... Bir renk. 5/ ‘‘ yoruldu ben yoruldum / Güzel bindiri bindiri’’ (Köroğlu)... Eğlence. 6/ Kral sofralarında kullanılan ve yiyeceklerin zehirli olup olmadığını anlamaya yarayan kap... Halk dilinde ‘‘künye, kimlik’’ anlamında kullanılan söz. 7/ Dolambaçlı, eğri büğrü, çapraşık. 8/ Çok sevilen kimse ya da şey... Saat kadranı. 9/ Sacda pişirilen bir tür uzun pide... Kez, defa. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear