26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 EKİM 2006 SALI 6 HABERLER Cumhurbaşkanı Sezer, Dünya Gıda Günü dolayısıyla yayımladığı mesajında uyarılarda bulundu SALI ORHAN BURSALI ‘Kaliteye önem verilmeli’ ? Günümüzde acil çözüm bekleyen sorunlardan birinin açlık ve yetersiz beslenme olduğunu söyleyen Sezer, “Tüm ülkeler sorumluluk bilinci içinde, açlık ve yetersiz beslenmeye karşı ortak çaba göstermeli’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, uygun koşullarda üretilmeyen gıdaların birçok hastalığa yol açtığını belirterek ‘‘Gıda üretimi yapan firmaların, ticari kaygılardan çok kaliteli hizmet anlayışını ön planda tutmaları, sağlıklı ürünler üretmeleri ve çevre değerlerini göz ardı etmemeleri gıda güvenliği yönünden büyük önem taşımaktadır’’ dedi. Sezer, Dünya Gıda Günü dolayısıyla yayımladığı mesajda, günümüzde acil çözüm bekleyen, insanlığın geleceğini tehdit eden en önemli sorunlardan birinin, başta çocuklar olmak üzere çok sayıda insanı olumsuz etkileyen açlık ve yetersiz beslenme olduğunu vurguladı. Açlıkla savaşımın, Nerede O Din İstismarcıları? AKP’nin devlet kurumlarındaki tavrı ve “yönetim” tarzı hakkında bilgi sahibi olmak için THY iyi bir örnek. THY THY olalı herhalde hiç bu kadar büyük bir insan değişimi, altüst oluş yaşamamıştı! 10 bin civarında çalışanından 4 bin kadarı değişmiş durumda. Hem de 4 yıldan bile az bir süre içinde! Emekli olan veya edilenleri bir kenara ayırırsak, yüzlerce kişi, dinci yöneticilerin “gizli” ve “sinsi” baskısı ile ayrılmak zorunda bırakıldı. Müdürlükleri alındı, uzmanlıklara indirildi. Ellerinden gelse çayçı, odacı yapacaklar hâlâ kurumda dayananları! Yönetim Nakşibendilerin elinde tabii ki. Tarikatın İskenderpaşa ile Erenköy cemaatleri egemen durumda. Şüphesiz Fethullahçılar vb. de var. Bunlar kendi aralarında da çatışıyor. Ama, kendileri gibi “dinci”, “cemaatçi” olmayanlara karşı tabii ki birleşiyorlar. Hedef şüphesiz daha çok “diğer” erkekler! “Dışlamak”, birinci işleri. Kendilerinden olmayanları barındırmamak... Eskiden THY camisinde birkaç yüz kişi namaz kılıyordu, şimdi ise binlerce! Yeni anlayışa “uyum sağlamak” zorunluluğundan dolayı, yüzlerce çalışan da “birlikte hareket” ediyor. Namaza duruyor, oruç tutuyor ve tutar görünüyor! (Tıpkı AKP’li belediyelerden iş alan veya almak için dinci kesilenler gibi!) Kurum, cuma günü resmen 14.00’e kadar tatil! Resmi öğlen tatili 13’e kadar olmasına rağmen, “14’e kadar hiçbir toplantı konamaz” diyor, içeriden bir çalışan. Ramazanda ise iş verimi 16’da bitiyor. En üst düzeyde yöneticiler kravatlı; ama yazın sıcaklar bahane gösterilerek daha alt yönetici vb. kademelerinde kravat takma zorunluluğu kaldırıldı; fırsat bu fırsat, yaz bitti, şimdi kravat takan yok gibi dinciler arasında; bir İran manzarası! Fakat, kendi dışlarındaki herkesin bıyığına, kılık kıyafetine, etek boyuna, üst giyimlerine çok dikkat ediyorlar! Uçakta yolcuya içki servisi yapmayan “erkekkk” hostesin değil, onu ikaz eden grup şefinin görevden alındığı biliniyor. AKP’lilerin fişçiliği ortaya çıktı ya, kim güvenilir, kim nedir ne değildir, kim “işe yarar” “kullanılır” kim değil... Acaba THY’de bu fişleme işlemleri nasıl gidiyor? AKP’lilerin, Türkiye’yi nasıl yönettiklerini görmek isteyenler THY’ye baksın! Türkiye’de sayısız devlet kurumunda gizliaçık, AKP’li, dinci olmayanlara karşı bir zulüm var... Bir de tabii Fethullahçı okulların bulunduğu yurtdışında hemen her yere, epey boş giden ve boş gelen, uçak seferleri olayı var ki, bu ayrı bir konu... TEMA Vakfı, aşırı su kullanımı ve nüfus artışının tehlikelerine dikkat çekti Ulusal güvenlik kıtlıkla tanımlanacak İstanbul Haber Servisi Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş yıldönümü olan 16 Ekim, bütün dünyada Gıda Günü olarak kutlanıyor. Bu yılki Dünya Gıda Günü’nün ana teması “Gıda Güvenliği İçin Tarıma Yatırım Yapmak”, sloganı da “Bütün Dünya Kazansın” olarak belirlendi. TEMA Vakfı Genel Müdürü Dr. Uygar Özesmi, yaptığı açıklamada, gıda üretimi için aşırı su kullanımının yanlış bir gıda güvenliği duygusu yarattığına dikkat çekerek, “Bugün için büyüyen gıda ihtiyacımızı karşılayabiliyoruz, ama yeraltı suları tüketildiğinde, gıda üretimindeki düşüşten kaçınmak kaynakların korunmasını ve adaletli bölüşümünü, nüfus artışının kontrol altına alınmasını, ülkelerin ekonomik düzeylerinin iyileştirilmesini ve sürdürülebilir kalkınma anlayışını zorunlu kıldığını belirten Sezer, mesajında şöyle dedi: ‘‘İnsanların eşit haklara sahip olduğu, sağlıklı, mutlu ve barış içinde bir yaşam sürdüğü yaşanabilir dünimkânsız olacak. Eğer nüfus yılda 70 milyon artmaya devam ederse, ülkeler ulusal güvenliğini besin kıtlığı ile tanımlamaya başlayabilir, hatta gıda sorunu bugün gerçekte terorizmi gölgede bıraktığı gibi algıda da gölgede bırakacaktır” dedi. Türkiye Diyetisyenler Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Aysen Arıcan da, dünyada gıda üretiminin gereksinimi karşılama konusunda yeterli ama dağılımın dengesiz olduğunu kaydetti. Türkiye’nin gıda üretimi konusunda şanslı ülkelerden biri olduğunu ifade eden Arıcan, “Fakat ülkemizde de açlık ve beslenmeye bağlı sağlık sorunları artmakta” dedi. rımda üretimin çağdaşlaştırılması, gıda üretimini artırıcı önlemlerin yaşama geçirilmesiyle geleceği tehdit eden bir öğe olmaktan çıkacaktır. Gıda üretiminin yeterli düzeye çıkarılması, kalitesinin yükseltilmesi, çevreye duyarlı teknolojilerin kullanılması, gıda güvenliği gözetilerek insan sağlığının korunması, kaynaklarla üretim arasın ya için, tüm ülkeler sorumluluk bilinci içinde, açlık ve yetersiz beslenmeye karşı ortak çaba göstermeli ve açlık sınırının altında yaşayan insanlara yardım elini uzatmalıdır. Yoğun nüfus, doğal kaynakların bilinçsizce kullanılması, verim düşüklüğü ve teknolojik yetersizlik nedeniyle artan açlık tehlikesi, tarım alanlarının korunması, ta daki dengenin sağlanması, bireylerin tasarrufa yönlendirilmesi, açlık ve yetersiz beslenmeye karşı savaşımda büyük önem taşımaktadır.’’ Türkiye’nin, diğer tüm sorunlarda olduğu gibi, açlık ve yetersiz beslenmenin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalarda da dünya ülkeleri ile işbirliği içinde hareket etmeye özen göstermesi gerektiğini vurgulayan Sezer, şunları kaydetti: ‘‘Dünya Gıda Günü’nün bu yılki konusu olan ‘Gıda Güvencesi İçin Tarıma Yatırım’, yaşamın temel girdilerini sağlayan, toplumların varlığı yönünden yaşamsal önem taşıyan etkinlik alanı olan tarıma ve kırsal kalkınmaya yapılacak yatırımların artırılmasının, çiftçilerin yaşam düzeylerinin yükseltilmesinin, teknolojideki gelişmelerden yararlanılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Uygun koşullarda üretilmeyen gıdaların yol açtığı hastalıklar insan sağlığını tehdit etmektedir. Toplum sağlığını olumsuz etkileyen yaklaşımlarla savaşım, gıda sektöründeki tüm firmaların ve tüketicilerin gıda güvenliği konusunda kararlı bir tutum içinde olmalarını zorunlu kılmaktadır.’’ EĞİTİMİŞ’TEN TEPKİ Başsavcılık, delillerin tam toplanmaması ve eksik soruşturma yapılmasını eleştirdi ‘Öğretmen mağdur ediliyor’ ZEYNEP ŞAHİN Şemdinli’ye bozma istemi ? Sanık astsubaylara verilen 39 yıllık hapis cezasının temyiz istemine ilişkin tebliğnamesini tamamlayan Yargıtay Başsavcılığı, sanıkların özel yetkili ağır ceza mahkemesi yerine Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerektiğini belirtti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Şemdinli davasında ‘‘adam öldürmek, çete kurmak ve öldürmeye teşebbüs’’ suçlarından astsubaylar Ali Kaya ile Özcan İldeniz’e verilen 39 yıl 5 aylık hapis cezasına ilişkin kararın, usul eksikliği, eksik soruşturma ve esastan bozulmasını istedi. Yargıtay Başsavcılığı, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Şemdinli’de meydana gelen olaylarla ilgili yargılanan astsubaylara verilen hapis cezasının temyiz istemine ilişkin tebliğnamesini tamamladı. Tebliğnamede, TCY’nin ‘‘devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak’’ ve ‘‘suç için anlaşma’’ maddelerindeki suçların yasal unsurlarının kesinlikle mevcut olmaması nedeniyle davanın Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine işaret edildi. Sanıkların, ‘‘yüklenen suçları işlemedikleri, komplo ile karşı karşıya kaldıkları, gündüz herkesin gözü önünde bombalama yapmanın akıl dışı olduğuna ilişkin’’ savunmalarını kararlılıkla sürdürdükleri belirtilen tebliğnamede, ‘‘delillerin tam olarak toplanmadan, yetersiz keşif ve çelişkili anlatımlara dayanarak sübutun kabulü ile sanıkların eksik soruşturmayla mahkumiyetlerine karar verilmesi’’ eleştirildi.Tebliğnamede, duruşmada, tanıkların dinlenmesi ve keşif yapılmasının talimatla yapılmasıyla doğrudan ilkesinin ihlal edildiği ve ‘‘berrak delil’’ ortamının yaratılmadığı kaydedildi. Örgüt üyeliği kavramının da irdelendiği tebliğnamede ‘‘Ülkenin belli bir bölgesinde bağımsız bir devlet kurmak için silahlı terörü sürdüren bir örgüte karşı güvenlik güçlerinin mücadelesinin devletin birliğini korumaya yönelik olduğundan hiç kuşku yoktur’’ denilerek zaten mahkemenin de bu suçtan hiç söz etmediği, bir hüküm de kurmadığı ifade edildi. Aşkın: Siyaset işleyişe karışıyor Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) 20062007 akademik yılı törenle açıldı. Törende konuşan YYÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, özellikle son yıllarda siyasetin, üniversitelerin işleyişine daha fazla müdahil olmaya çalıştığını, bunun sonucunda üniversitelerin zaman zaman gündelik tartışma ve baskıların etkisiyle işlevlerini gerçekleştirmede zorlanmaya başladığını söyledi. Törene, Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay Necdet Köse, Van Emniyet Müdürü Salih Kesmez, rektör yardımcıları, Van Belediyesi Fen İşleri Müdürü Recep Yendin, fakülte dekanları, öğretim görevlileri ve öğrenciler katıldı. ANKARA Ağustos ve eylül aylarına ait sınav ve ek ders ücretlerini hâlâ alamayan öğretmenler, mağdur durumda. Kimi öğretmenlerin söz konusu ödemelere güvenerek yüksek faizli kredi kullandığı ve bu nedenle maaşlarının bir kısmını kredilerin faizleri için ayırdığı belirtiliyor. Ek ders ücretlerinin talep edilenin çok altında olmasından dolayı yaşadıkları mağduriyeti sürekli dile getiren öğretmenler, söz konusu ücretlerin de geç ödenmesi nedeniyle bir başka mağduriyeti de yaşıyor. ERDOĞAN VE CUMHURBAŞKANLIĞI Başbakan Erdoğan tahminimden de, yazdığımdan da hızlı davranıyor, Cumhurbaşkanlığı yolunda.. Bir imaj değişikliği, bir imaj yıkaması başladı. Kendisini toplumun gözünde yıkan laflarından, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” sözleri için “Yanlış anlaşıldımsa özür dilerim” dedi... Yanlış anlaşılma mı? Bu da bir ayrı hakaret türü! Millet geri zekâlı! “Hayır hayır herkes doğru anladı, bu nedenle özür dilemeniz gereksiz, özür dileyeceksen, adam gibi dile, kendi hatanı kabul ederek” diyesi geliyor insanın! Erdoğan kendisini ve partisini “din istismarcılarından” ayırıyor! Şu sözlere bakın: “Dinden beslenene kesinlikle karşıyız! Halkımızın dini duygularını istismar edenlere hep birlikte karşı durarak bunları etkisiz hale getireceğiz” (Uğur Dündar’a demecinden, Hürriyet). İsmailağa cemaatini kastetmediğine göre, acaba kim bunlar? Acaba dini siyasal? iktidar malzemesi yapanlar kimler, hangi parti veya iktidardaysa hükümetin ve bürokrasinin hangi üyeleri?!! Gelin de merak etmeyin! Anlaşılan Erdoğan’la birlikte, ülkede “din istismarcısı” arayacağız! Elimizde fener! Ek ders ücretleri alınamadı Öğretmenlerin, Ankara’nın merkez ilçelerinin yanı sıra diğer bazı illerde de halen ağustos ayına ait sınav ücretleri ile eylül ayına ait ek ders ücretlerini alamadığı belirtiliyor. Ücretlerin, hak edildiği ayı izleyen ilk ayın 1’inde ödenmesi gerektiğine dikkat çekilerek, ekim ayının ikinci 10 günlük döneminin yaşanmasına karşın halen ek ders ve sınav ücretlerini alamayan öğretmenler bulunduğu ifade ediliyor. (Fotoğraf: AA) GENEL BAŞKAN GÜNGÖR: DİYANET’TE İFTAR YEMEĞİ AKP, öğretmeni sevmiyor Konuyu Cumhuriyet’e değerlendiren Eğitimİş Ankara Şubesi de ‘‘AKP hükümeti ücretleri büyük oranda öğretmenlerin zararına olacak şekilde düzenleyerek bu mağduriyeti önceden yapmıştı’’ dedi. Şube yönetimi, ‘‘Ekim ayının 1516’sı olmasına karşın Ankara’nın ve Türkiye’nin pek çok yerinde ödemeler yapılmadı. Öğretmenler zamanında ödenmesi gereken borçlar için faiz oranı yüksek kredi kullandı. Böylece aldıkları kısıtlı ücretin bir kısmı da faizlere gitti. Öğretmenleri mağdur etmek zaten öğretmenini sevmeyen AKP’nin, bakanın adeta sistemli bir politikası haline geldi’’ vurgusunu yaptı. Bardakoğlu: Fitre Asılsız haberler THK’yi yıpratıyor memura da verilir ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet bütçesinden hiçbir destek almadan sadece topladığı bağışlarla havacılığın yeni neferlerini yetiştiren Türk Hava Kurumu’nun (THK), zekât ve fitre gelirleriyle barmeyhane açtığı yönündeki iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı. THK, 81 yıldır devlet desteği olmaksızın sadece çeşitli kişi, kurum ve kuruluşların bağışlarıyla havacılık faaliyetlerini sürdürüyor. Kurumun 2860 sayılı Yardım Toplama Yasası uyarınca fitre, zekât ve kurban derisi bağışlarının yapılacağı yetkili adres olmasına karşın çeşitli çevrelerin yanlış yorumlarıyla bu bağışların büyük kısmını edinemiyor. Son günlerde dinci Anadolu’da Vakit gazetesinde de THK aleyhine haberler yapılıyor. İddiaları değerlendiren THK Genel Başkanı Emekli Tümgeneral Yusuf Güngör, ‘‘Tamamen gerçekdışı haberler. Bu haberleri yapanların adresini bulamıyoruz, yerini bilmiyoruz. Tam provokatörce’’ diye konuştu. FIRAT KOZOK obursali?cumhuriyet.com.tr. 19922002 yılları arası ANKARA Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, maddi olanaklarının durumuna göre memura da fitre verilebileceğini kaydetti. Bardakoğlu, dün akşam iftar yemeğinde bir grup gazeteciyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bir araya geldi. Bardakoğlu, yemeğin ardından gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. Toplumun, laiklik, Atatürkçülük, çağdaşlık gibi konuları artık özümsediğini ve harmanladığını anlatan Bardakoğlu, ‘‘Toplumumuz artık, bu değerleri temel alarak bunların üstünde kalkınmayı hedeflemiş durumda. Kamuoyunu zaman zaman rahatsız eden olaylar ülkemizin genel resmi değildir’’ dedi. Prof. Dr. Bardakoğlu, Türkiye’de birçok memurun düşük gelirle geçindiğinin anımsatılması üzerine, ‘‘bulunduğu yere ve yelpazeye göre memura da fitre verilebileceğini’’ söyledi. Türkiye’de bilimsel yayında artış ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Türkiye’de 19922002 yılları arasında bilimsel yayın sayısında yüzde 500’lük ‘‘görkemli’’ bir yükseliş yaşandığını bildirdi. UNESCO, yakalanan başarıyla Türkiye’nin 37’nci sıradan 22’nci sıraya yükseldiğini duyurdu. UNESCO tarafından yayımlanan ‘‘2005 Bilim Raporu’’nda, Türkiye’de önemli ilerlemeler yaşandığı vurgulandı. Bilimsel çalışmalarda bulunan kurumların istihdam ettiği personel sayısında artış yaşandığı kaydedilen raporda, bu alandaki personel sayısının 1996 ile 2001 yılları arasında yüzde 15 artarak 27 bine çıktığı bildirildi. Araştırmacı sayısının da 23 binlerde olduğu ifade edildi. Raporda, Türk bilim hayatında özellikle bilimsel yayın sayısının artışı başarı olarak gösterildi. Türkiye’nin 1997 ile 2002 yılları arasında tanınmış yayınlardaki bilimsel yayın sayısının 3 kat arttığı bildirilen raporda, 1992 ile 2002 yılları arasındaki karşılaştırma ‘‘görkemli’’ diye ifade edildi. Raporda, söz konusu dönemdeki bilimsel yayın sayısının yüzde 500 oranında arttığı ifade edilerek bu durum karşısındaki ‘‘şaşkınlık’’ vurgulandı. Türkiye’nin bilimsel yayın sayısındaki artışta yakaladığı başarıyla 37’nci olduğu dünya sıralamasındaki yerinin 22’nciliğe kadar yükseldiği bildirildi. Raporda, bir diğer başarının ise Avrupa Patent Ofisi’ne Türkiye’den gelen başvuru sayısında yakalandığı vurgulandı. Türkiye’nin 1993 yılında yaptığı patent başvurusu 5 iken 2000’li yıllara gelindiğinde 82’ye çıktı. Raporda, Türkiye’nin aynı dönemde yüksek teknoloji ithal eden ülke konumundan kurtulduğu vurgulandı. ENTERNET / MEHMET SUCU Onlar bugünlerde 818 yaşları arasındalar. Her gün 6 saat kadar televizyon izliyor, internette geziniyor, dijital oyunlar oynuyor, müzik dinliyorlar. Kısacası dijital medya ile içli dışlı bir kuşak onlar. Ancak klasik medyadan da olabildiğince uzak duruyorlar. Neredeyse hiç kitap okumuyor, televizyonlarda haber programı izlemiyorlar. Onlara m kuşağı (medya kuşağı) deniliyor. Buradaki medya ise biz d kuşağının (dinozor kuşağının) alıştığı klasik medya değil tabii ki. Doğduklarında tanıştıkları dijital medyayı, eğlence ve zaman öldürme amacıyla kullanmayı seviyorlar. Birbirleriyle yüz yüze konuşmak yerine internetten yazışmayı tercih edi mehmet?cumhuriyet.com.tr yinleri eğittiği sistemi oturtun. Vasıflı ucuz işgücü yetiştiren üniversitelere yeni başlayan bu kuşak çocuklarının, bilimin toplumdan yabancılaştırıldığı kurumlarda alacağı eğitimin sonunda ne olacaklarını düşünmek bile korkunç... Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin eski başkanı Nail Güreli’nin adını koyduğu d (dinozor) kuşağına mensup birisi iseniz böylesi bir şeyi düşünmek neredeyse olanaksız. Ama yine de gelen kuşağın adı bu. Ve onlar da kendilerine özgü dünyalarını bir şekilde yaşayacaklar ve kendi gerçekliklerini her ne kadar yaşım tutmasa da içinde olmaktan onur duyduğum d kuşağına dayatacaklar. Medya veya Mobil Kuşağı yorlar. Yaşam çokça Cem Yılmaz tadında bir espriler bütününden oluşuyor. Sevinçler ve hüzünler, önceden hazırlanmış şablon kısa mesajlarla yaşanıyor. İlişkiler bile internet hızında. Her şey fast food tadında gerçekleşiyor. Hatta birbirleriyle yaşadıkları ilişkinin artık bittiğini bile birbirlerine internet üzerinden gönderdikleri mesajlarla anlatıyorlar. Kimilerine göre medya kuşağı, kimilerine göre ise mobil kuşak. Çünkü hiçbir zaman sabit olmayı sevmiyorlar. Cep telefonları onların vazgeçilmezi. Özgürlük ise kısa mesaj servisi demek. Doğal olarak iletişim sektörünün de en iyi müşterileri bu kuşaktan çıkıyor. Olanakları varsa senede iki kez cep telefonu değiştiriyor ve en az iki ayrı hat kullanıyorlar. Onlar bizim gibi salonun ortasında duran kocaman bir kutunun esiri değiller. Aksine, ellerinde tuttukları ceplerine sığabilen küçücük ekranların tutsağı olarak doğdular. Aynı zamanda kendilerinden önceki kuşak gibi hemen hepsi marka bağımlısı. Cep telefonu, giysi ve ayakkabılarıyla mesaj yüklü markalarla kendilerine kimlik kazandırmaya çalışıyorlar. Modayı olabildiğince yakından izleyip takip etmek zorundalar. Halbuki hiçbiri Oscar Wilde’ın “Moda o kadar kötü bir şeydir ki, onu her altı ayda bir değiştirirler” dediğini bilmezler. Bilmek de istemezler. Okulda aldıkları eğitim genellikle test yarışma yoğunluklu olduğu için kitap okumaya bile vakit bulamıyorlar (!). İlköğretim sonunda bir sene lise sırasında ise en az iki sene dershaneye gitmeleri şart. Şimdi bunların üzerine bir de üniversitelerimizin egemen sınıfların gereksinimleri doğrultusunda genç be CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear