28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 EKİM 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Uyarı görevi Anayasa ve TSK İç Hizmet Yasası’na dayanır ve ertelenemez DEĞERLENDİRME Bu konuşmalar belirli bir süre bir tıkaçla kapatılmış baraj sularının, tıkaçın kaldırılmasından sonra coşkuyla akmasına benziyor. Konuşmalar TSK karargâhında en ince ayrıntılarına kadar düşünülmüş stratejik bir planın, kamuoyuna sunumu olarak değerlendirilmelidir. Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının yaptığı konuşmalarda “TSK’nin görüşlerini net olarak dile getirmişlerdir. Bunlara Tamamen ben de katılıyorum” diyerek kuvvet komutanlarıyla aynı görüşleri paylaştığını açık bir biçimde belitmiştir. Bu konuşmalar komutanların, kişisel tercihlerini aşıyor. TSK’nın ve komuta kademesinin ortak çıkışıdır. Üzerinde ciddi bir hazırlık yapılmış, önceden planlanmış ve birbirini tamamlayan konuşmalardır. Bu konuşmaları hafife almak, irtica yoktur, gelin irticayı yeniden tanımlayalım gibi temel noktayı dolanmak, çok vahim hatadır. Bu konuşmalardan çıkacak net sonuç şudur. TSK ülkedeki kimi gelişmelerden rahatsızdır. Laiklik ilkesini sulandırmaya, aşındırmaya yönelik gayret ve girişimlere karşı tepkisini ortaya koymuştur. Tarikat ve cemaat örgütlenmelerinin giderek güçlenmesi, yaygınlık kazanması, gibi faaliyetlerin cumhuriyetin temel niteliklerine karşı bir saldırı olduğu hususu güçlü bir biçimde TSK tarfından algılanıyor. Bu konuşmaların ortak noktası: Laiklik ilkesi Türk devriminin, cumhuriyetin ve demokrasinin temel unsurudur. Temel taşıdır. Bu ilkenin aşındırılmasına, seyirci kalınamaz. Bu bağlamda Org. Büyükanıt’ın konuşmasına başlarken “cumhuriyet muhafızları (koruyucuları)” tanımını ileriye sürmesi son derece önemli ve anlamlıdır. Büyükanıt şöyle diyor: “Yaşadığımız coğrafya, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası (geleceği) için güçlü muhafızların varlığını gerekli kılmaktadır. Bu güçlü muhafızlar (koruyucular) ulus ve devletin yalnız askeri, polisi değil; tüm kurumlarıdır. Harp Akademilerimiz, verdiği eğitim ve öğretimle yalnız Silahlı Kuvvetlerin değil, aynı zamanda Cumhuriyetin güçlü muhafızlarını da yetiştirmektedir.” Org. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığını devir alırken yaptığı konuşmada bu konu ile ilgili olarak ileriye sürdüğü önemli bir noktayı da anımsatmak yerinde olacaktır. Büyükanıt şöyle demişti: “Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak, iç siyasetle ilgili olmayıp, yasalarla silahlı kuvvetlere verilen bir görevdir ve askerin yasalarla verilmiş görevleri, yapma veya yapmama gibi bir seçeneği ve lüksü yoktur.” Kuvvet komutanlarının konuşmaları iyi okunursa, Genelkurmay Başkanı’nın bu sözlerinin yinelendiği görülecektir. KKK Başbuğ konuşmasında bu pragrafı aynen alıntılamıştır. DKK ise konuşmasında bu paragrafın anlamını biraz daha netleştirmiştir. Şöyle ki: “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vazifesi; ‘Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır. ’ Buradaki ‘kollamak’ kelimesinin ‘gözetmek’ anlamına geldiğini, vazifenin de iç ve dış tehditlerin tamamını içerdiğini bilhassa belirtmek isterim... Türk Silahlı Kuvvetleri, milletinin kendisine kanunla verdiği bu vazifeyi her koşulda yerine getirmiştir ve bundan sonra da tereddütsüz her koşulda yerine getirecektir.” Öyleyse, Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt’la birlikte üç kuvvet komutanının yaptığı konuşmaları kendilerine İç Hizmet Kanunu’nun 34 ve 35. maddelerine verilen: “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi” çerçevesinde uyarı görevi olarak değerlendirmek gerekiyor. TSK’nın sorumlu komutanları kendilerine verilen bu görevleri sadece, yinelemekle yetinmiyorlar. Hükümet ve yargı başta olmak üzere ilgili ve yetkili, tüm kurum ve kuruluşları irtica ile genelikle, laiklik karşıtlarıyla mücadele görevine çağırılıyorlar. Bu görev çağırısına karşı “İrtica tehdidi yoktur”“ Laikliği yeniden tanımlayalım” gibi dolambaçlı yollara gidilirse, ülkemizde çok ciddi gerilimler doğabilir. 9 TSK neden konuştu neler söyledi? Dr. ALEV COŞKUN G eçen hafta önce Kara Kuvvetleri Komutanı daha sonra Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları, Askeri Okulların eğitime başlamaları nedeniyle düzenlenen törenlerde konuştular. Bunların arkasından 2 Ekim Pazartesi günü de Genel Kurmay Başkanı Org. Büyükanıt Harp Akademileri’nin açılış töreninde konuştu. Birbiri ardına yapılan bu konuşmalar belli bir kararın uygulanışı niteliğini taşımaktadır. KKK Org. Başbuğ, Genel Kurmay Başkanı’nın “Türkiye hiçbir zaman bu derece iç ve dış tehdit ile karşı karşıya gelmedi’’ cümlesini anımsatarak, Atatürk aydınlanma devrimlerinin “bilinçli, sabırlı ve planlı bir biçimde aşındırıldığını’’ vurguladı. TSK’nın en üst düzeyindeki komuta heyetinin yaptığı bu dört konuşma üzerinde çok şey yazıldı. Siyaset adamları, Başbakan ve Meclis Başkanı bu konuşmaları hedef alarak yanıtlar verdi. Konuşmaların üzerinden on günden fazla bir süre geçtikden sonra, duygusallıktan arınarak, serin kanlı ve sağduyuyu egemen kılarak bu konuşmaları tekrar ele alıp çözümlemesini yapmakta yarar vardır. TSK neden konuştu ve ne dedi? Bu nedenle konuşmaların sistematik bir çözümünü yapmaya çalışacağız. KKK konuşması: Öncelikle KKK Org. Başbuğ’un konuşmasına bakmamız gerekir. Başbuğ konuşmasında özellikle 1950’lerden, günümüze kadar kimi kişi ve grupların dinsel eğilimleri ve kutsal din duygularını kullanarak harekete geçtiğini bu yolla sermaye biriktirip yatırımlara yöneldiğini, dernek ve vakıf kurarak eğitim ve siyasal alanda etkin olduklarını belirtti. Ayrıca “Türkiye üzerinde iç ve dış kaynaklı radikal değişim projeleri’’ olduğunu, bu kesimlerin “TSK’yı etkisiz kılmaya çalıştıklarını’’ söyledi. Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt Dz.KK. Ora. Yener Karahanoğlu. bu kadar farklı iç ve dış tehditlerle aynı anda karşı karşıya gelmemiştir.’’ Konuşmaların gerekçesi Kuvvet komutanlarının yaptıkları konuşmaların gerekçesi KKK Org. Başbuğ’un konuşmasında vardır. Şöyleki: Orgeneral Başbuğ, Atatürk’ün Türk Devrimini çok zor koşullarda gerçekleştirdiğini anımsattıktan sonra, “devrimin gerçek sahibinin Türk ulusu olduğunu” bu nedenle, “Türk ulusunun Türk devrimine ortak olmasını ve sahip çıkmasını” istedi. Bu noktada şunları kaydetti: “Bugün içinde bulunduğumuz durum, Türk devriminin başlangıcındaki dönemden çok farklı mıdır? Dünyada yaşanan devrimlerin büyük bölümünün kaynağı ve dayanağı olan, güçlü, entelektüel ve ulusalcı sosyoekonomik kadroların Türkiye’deki varlığından bugün de söz edilebilir mi? Eğer söz edilebilirse, bu kadrolar, devrimlerin korunması, sürekliliği ve ilerletilmesinde kendisine düşen görevleri yerine getir Durum Değerlendirmesi Komutanlar konuşmalarında aslında bir durum değerlendirmesi yapmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin karşı karşıya kaldığı sorunları saptarken TSK’nın duruşunu da açık bir biçimde ortaya koymuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, Cumhuriyetin temel niteliklerini, Atatürk ilkelerini, Atatürkçü düşünce sistemi içinde değerlendiren komutanlar bunların hepsini “Türk Devrimi’’ olarak nitelemektedirler. Atatürk ilkelerinden laikliğe karşı hareketleri ve genel olarak “İrtica tehdidini’’ Türk Devrimi’ne karşı bir direniş olarak tanımlamaktadırlar. “Devrime Direniş’’ Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana vardır ve 1950’den sonra artarak sürdüğü belirtilmiştir. Bu direnişin bugün aldığı durumu, Genel Kurmay Başkanı Büyükanıt’ın şu sözleri kesin olarak vurgulamaktadır: “Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne kadar hiçbir zaman mekte midirler? Yoksa, bu görevler öncelikle yine, askeri ve sivil kadrolardan mı, ya da yine Türk ulusunun bütününden mi beklenmektedir?” Bu sözlerin sosyolojik ve tarihsel çözümünü yapmağa çalışalım: 1789’da Fransız büyük ihtilali ile yıkılan “Eski Rejim” nasıl yıkılmıştır. Yukarıdan gelen güçle mi, yoksa tabandan gelen güçlemi? Bu sorunun yanıtı: Tabandan gelen hareketle yıkıldı. Ancak eski rejimin yıkılışından sonra “artçı sarsıntılar” oldu. Krallığı geriye getirme, kilisenin etkisini tekrar ayakta tutma, aristokrasiyi yeniden canlandırma, kısaca “eski rejimi” geriye getirme düşleri canlı tutuldu, hatta eski rejim yandaşları zamanzaman iktidara geldiler. Ancak, Fransa ve Avrupa’da Sanayi devrimi gereçekleştiği için, ayrıca toplum üç yüzyıl süren bir aydınlanma devrimi sürecinden geçtiği için, bir “sanayi burjuvası ve sanayi emekçileri” yaratıldı. Bu kesimler ülke ekonomisine egemen oldular. Demokrasinin vazgeçilmez ön ko şulu ve alt yapısı olan laiklik, yukarıda belirtilen aydınlanma devrimi sürecinde, kanlı çatışmalar sonucu benimsendi. Köylülük yüzde beş ya da on dolaylarına çekildi. Ekonominin yönetiminde söz sahibi olan burjuvazi, liberalizm ve parlamenter rejimle özdeşleşmeye başladı. Feodal toplumun egemen sınıflarından bağımsız olan ve bu sınıflara baş kaldırarak gelişen burjuvazi, demokrasinin temel değerlerine sahip çıkarak, demokrasinin gelişmesi ve korunmasında etkin rol oynamaya başladı. Türkiye’de ise aydınlanma devrimi alttan gelen bir direniş ya da tepki ile gelişmedi. Türk aydınlanma devrimi, “sivilasker bürokrasi” tarafından yukarıdanaşağıya gerçekleşmiştir. Laiklik ilkesi de bu biçimde toplum değerleri içine katılmıştır. Aydınlanma devrimi sadece 15 yıl sürdü. 1939’da başlayan II. Dünya Savaşı Aydınlanmanın sürecini durdurdu.Çok partili rejimin başladığı 1950 yılından günümüze kadar da lakliğe karşıt bir hareket sürekli gelişmiş, giderek toplum kat K O M U T A N L A R D A N Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt: “Ülkemizin bugün karşı karşıya olduğu iki ciddi tehtid vardır. Bölücülük ve irtica. Türkiye hiçbir zaman bu kadar farklı iç ve dış tehtidle aynı anda karşı karşıya gelmedi.” Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Başbuğ: “İrticai tehtid, bazı kesimler kabul etmesede, kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır.” Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Karahanoğlu: “Bugün, fertlerin dinden esinlenen duygu ve Ö N E M L İ C Ü M L E L E R düşüncelerinin siyasete yansımasını normal bir durum, sosyolojik bir olgu olarak gören bir zihniyetinde etkisiyle laiklik karşıtlarının güç kazandığını ve laikliğin yavaş yavaş yıpratıldığını görmenin bizleri ciddi düşündürmesi gerektiği inancındayım.” Hava Kuvvetleri Komutan Org. Cömert: “Ulusumuzun çimentosu Atatürk ilke ve devrimleridir. İrticai ve törörü besleyen farklı yaklaşımlar ulusumuzu felakete götürür.” manlarına yayılmış, böylece ciddi bir “tehdit” biçimine dönüşmüştür ki, bu bir geriye gidiş, karşı devrim yani “irtica”dır. İrtica, sadece “aşırı dincilik”, sadece “gericilik” değildir; aslında temel olarak “cumhuriyet karşıtlığıdır.” İşte KKK Org. Başbuğ dünyada yaşanan devrimlerin dayanağı olan “güçlü, entellektüel ve ulusalcı sosyoekonomik kadroların, yani güçlü bir burjuva sınıfının Türkiye’deki varlığından söz edilebilir mi”? sorusunu bu nedenlerden sormuştur. Eğer böyle güçlü, aydın, ulusalcı, kadrolar varsa, bu kadrolar demokrasiyi korur ve savunur. Eğer böyle bir kadrodan söz edilebilirse aydınlanma devrimlerinin korunması, sürekliliği ve ilerlemesinde kendisine düşen görevi yerine getirirler... Eğer böyle bir burjuvazi, kent soylu sınıfı yoksa, Türk aydınlanma devrimlerini kim savunacaktır, kim koruyacaktır? Bu görevler öncelikle yine, askerlerden mi beklenmektedir, yoksa, Türk ulusunun bütününden mi beklenmektedir? Bu sosyoloik çözümler soru biçiminde sorularak, bir sonuca varılmak isteniyor. Madem ki, Türk aydınlanmasını koruyacak bir burjuvazi yoktur, öyleyse T.S.K.’nin konuşması doğaldır ve yadırganmamalıdır. Kaldı ki, Anayasa ve TSK’nın Hizmet Yasası bu konuda TSK’ya açık görevler vermiştir. İşte kuvvet komutanlarının ve Genel Kurmay Başkanı’nın konuşmalarının hukuksal ve sosyolojik gerekçesi budur. G ENELKURMAY BAŞKANI ORGENERAL YAŞAR BÜYÜKANIT SESSİZ KALINMAYACAĞINI SÖYLEDİ Türk Devrimine Direniş ‘İrtica’dır Genelkurmay Bşk. konuşmasındaki yanıtlar Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanlarıyla aynı doğrultuda düşündüğünü ve onların fikirlerini paylaştığını, bu nedenle onların konuşmalarındaki temel noktaları tekrarlamayacağını belirtti ve konuşmasında belirli adreslere somut yanıtlar verdi. Bu yanıtları şöyle özetleyebiliriz. 1. Arınç’a: TBMM Başkanı B. Arınç’a isim vermeden yanıt veren Org. Büyükanıt şöyle söyledi: “Her fırsatta laikliği yeniden tanımlayalım diyenler yok mudur, bunlar devletin en üst düzeyinde yer almıyorlar mıdır.” Bu eleştirinin adreslerinden biri de Yargıtay Başkanı’ydı. 2. Erdoğan’a: Konuşmasında özellikle “irtica tehdidi yoktur” diyen Başbakan Erdoğan’a açıkça yanıt veren Org. Büyükanıt net olarak şunları söyledi: “Türkiye’de irtica tehdidi vardır ve bu tehdide karşı her türlü önlem alınmalıdır”. 3. PKK ve Talabani’ye: PKK’nin ateşkes kararı konusunda görüş bildiren Talabani için, “Irak Devlet Başkanı sıfatını taşıyan kişi” tanımlamasını yaptı. Onun “PKK’yı ateşkese ikna ettim” sözlerini anımsatarak, “sanki iki devlet varmış gibi ateşkes kavramının kullanılmasına” itiraz etti. TSK’nın silahlı tek terörist kalmayıncaya kadar mücadelesini sürdüreceğini ilan ettiğini ve bu tutumunda bir değişiklik olmadığını vurguladı. Talabani’nin ve PKK’nin “ateşkes” sözüne karşılık, 1993’te 33 erin otobüsten indirilip şehit edilmesi olayını anımsattı. 4. Belçika, Danimarka ve Hollanda’ya: Kimi Avrupa ülkelerinin PKK’nin propâgandasına olanak tanıdıklarını belirten Org. Büyükanıt, Roj TV’nin yayınlarını anımsatarak isim vermeden Danimarka’yı eleştirdi. Belçika’nın Sabancı Cinayetini yapan Fehriye Erdal’ı iade etmemesini ve onun 30 güvenlik görevlisi arasından kaçmasına göz yummasını anımsatarak Belçika’yı da eleştirdi. Org. Büyükanıt’ın eleştiri gönderdiği ülkelerden birisi de Türkiye Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması konusunda Hollanda’nın gösterdiği gayretlere işaret etti. Üstelik Nato’ya bağlı bir ülkenin Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye’ye gelip üniforması üzerindeyken bu yönde beyanat vermesini yadırgadıklarını vurguladı. 5. Kretschmer’e : Org Büyükanıt, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Kretschmer’e de eleştiri yöneltti. Kretschmer’i TSK’ya ve Türk ulusuna saygısızlık yapmakla suçladı. Kretschmer ve benzeri konuşmalar yapanların, AB ilerleme raporundan önce TSK’yı cevap vermeye zorlama amacı güttüklerini, verilecek cevabı da bu rapora almayı, gerekçe olarak kullanmayı planladıklarını vurgulayarak, ağır eleştirilerde bulundu. Kretschmer’i kastederek, TSK’nın söylem ve tutumu, “gizli ajandalarını mı zorluyor” dedi. 6. DEP ve DTP’ye: Genelkurmay Başkanı, eski DEP’li yeni DTP’lilerin siyasi hakları konusunu gündeme getirirken, Anayasa’yı değiştirmek için eline silah almış veya silah alanları desteklemiş olanların Anayasa’daki hakları talep edemeyeceklerini belirtti. Bunun için önce o Anayasa’yı tanımanın ve kabul etmenin gerektiğini vurguladı. 7. Şemdinli Rahatsızlığı : TESEV Raporu’nun 54. sayfasında ‘Üst düzey komutanlar düzenli olarak gerek iç, gerekse dış politika konularında görüşlerini açıklamayı sürdürmektedirler’ ifadesi yer aldığını, buna örnek olarak Şemdinli olaylarında yer alan bir astsubay hakkında kendisinin söylediği ‘Tanrım, iyi askerdir. Ancak suç işlemişse cezasını alır’ cümlesinin gerekçe gösterildiğini, belirten Büyükanıt şu soruyu sordu: “Bu cümlenin iç ve dış politika ile ilgisi nedir? Bu tür raporlar kimlerin desteğiyle hazırlanıyor, bilmiyorum. Bir kısmını sadece tahmin ediyorum. Ancak bu tahminlerim, bu raporların kimler tarafından desteklendiğini gördükçe gerçeğe dönüşüyor ve bundan ziyadesiyle rahatsız oluyorum.” 8. TESEV ve Polis Akademisi : Soros Vakfı’ndan parasal destek aldığı artık bütün medya tarafından ortaya konulan TESEV’de Org. Büyükanıt’tan eleştiri aldı. TESEV tarafından yayınlanan “Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim” isimli yayının tanıtım toplantısına değinen Org. Büyükanıt, TESEV ve onu destekleyen güçleri hedef aldı. Bu raporda, “zorunlu askerliğin laikliğin toplumsallaştırılması” için kullanıldığı gibi bir ifadenin yer aldığını anımsatarak raporu hazırlayanların “niyet”lerini sorguladı. TESEV’in ilişkilerini kastederek, bu tür raporlar gelmeye devam edecekse daha açık ve net belgeleri kamuoyuna açıklarız, diye açıkça bildirimde bulundu. Org. Büyükanıt ağır biçimde eleştirdiği TESEV raporunun 22 bölümünün Polis Akademisinin 9 öğretim üyesi tarafından yazıldığını söyledi ve bu tür çalışmalara devlet kurumlarının katılmasında nasıl bir fayda sağlanacağını “merak” ettiğini açıkça belirterek Emniyet teşkilatına ve İçişleri Bakanı’na mesaj gönderdi. Sonuç: Org. Büyükanıt’ın ele aldığı konulara geniş bir açıdan bakıldığında, Genelkurmay Başkanı’nın özellikle, 1. Ulusal bütünlük 2. Ulus devlet ve 3. Laiklik ilkesine önem verdiği görülecektir. Genelkurmay Başkanlığı’nın artık suskunluğunu bozacağı ve yukarıda belirtilen üç nokta ile TSK’ya dönük söylem ve eylemler karşısında TSK’nın “sessiz kalmayacağı” açıkça net bir biçimde ortaya konulmaktadır. Bizatihi, Türk devrimine direniş aslında irticadır. CUMHURİYET 09 K Hv.KK. Org. Faruk Cömert. KKK. Org. İlker Başbuğ. düzeyindeki komuta heyetinin yaptığı konuşmalarda Türkiye’nin hiçbir zaman bu derece farklı, iç ve dış tehditle aynı anda karşı karşıya gelmediği vurgulandı. TSK’nın en üst
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear