28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 EKİM 2006 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ankara Başkent Oluyor; Cumhuriyeti Müjdeliyor! Ankara büyük bir onurla taşıdı bağımsızlığın nişanını. Bugün Ankara’nın bu nişanını sökmek isteyenler, Cumhuriyetin ve başkentin varlığını hissettiren kurumları Ankara’dan taşımak isteyenler, bilmezler özgürlüğün, bağımsızlığın nasıl kazanıldığını, nasıl yoktan var edildiğini. Ankara sıradan bir başkent değildir. Hiçbir zaman da sıradanlaşmadı. PENCERE İstiskal... Dilimiz bir yandan fakirleşiyor. Öte yandan zenginleşiyor; eski kelimeler kullanımdan kalkarken yeni sözcükler üretiliyor... Unutulan sözcüklerden biri de ‘istiskal’... Nedir anlamı?.. Ali Püsküllüoğlu’nun ‘Türkçe Sözlük’üne iyi ki bakmışım; istiskalin karşılığına bir yeni sözcük oturtulmuş: “Kovumsama”... Sözlüğün sayfalarını çevirdim, karşılığını okudum: “Hoşlanmadığını belli ederek soğuk, kovar gibi davranmak.” Daha altta yeni sözcükler de vardı: “Kovumsanmak: Kovumsamak eylemine uğramak.” “Kovuntu: Kovulmuş kimse...” İstiskal demek ki yeni sözcükler doğurmuş... ? Bizim tarihimizi renklendirip bugünkü hayatımızı güzelleştiren halk mizahımızın bir benzeri dünyada yoktur... Ne Nasrettin Hoca gibisine ne de Bektaşi’nin bir eşine Batı’da rastlayabilirsiniz... Nasrettin Hoca, bir zenginin iftarına davetsiz gitmiş; sofraya kurulmuş, biraz sonra evin kâhyası bizimkini uyarmış... Hoca aldırmamış... Aradan bir süre geçince kâhya, Hoca’nın kulağına sofrada istenmediğini bir daha fısıldamış... Bu kez de duymazlıktan gelen davetsiz konuğu biraz sonra uşaklar kucaklamışlar, konağın sokak kapısının önüne bırakmışlar... Hoca Nasrettin sokaktan sesleniyormuş: Eee... Bu kadarına da istiskal derler... ? Bizim AB ile ilişkilerimiz, Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı tutumu, en son Fransa’da alınan karar, sürekli horlanıp kovumsanmamız, kişide ister istemez bir tepki yaratıyor... Atatürk Türkiyesi’nin insanı bu istiskale ille de dayanmak zorunda mı?.. Doğrusu benim de canım alabildiğine sıkkın... İstiskal edilmek hoş bir şey değil... Bizim kuşak böyle yetiştirilmedi; ama, durun bakalım daha nelere katlanacağız!.. Peki, Avrupa’ya karşı bir başka yolu yordamı, siyaseti, stratejisi, üslubu, adam gibi davranışı yok mu bu işin?.. Adına ister istiskal deyin, ister kovumsama, böylesine aşağılanmaya Türkiye layık değil... Fransa’ya Ne Yapmalı? HİÇBİR ŞEY yapmamalı ve ‘‘üç mum yakıp seyrine bakmalı’’. ‘‘Mustafa mıstık, arabaya kıstık’’ demeye bile gerek yok. Çünkü bir devlet ve bir hükümet kendi kendini ancak bu kadar köşeye kıstırabilir. Aslında, Fransa Ulusal Meclisi’nde bir avuç politikacının Ermeni oylarını kazanmak için yaptıklarıyla verdikleri zararlar saymakla bitmez. er şeyden önce, dünyadaki bütün Ermenilere verilen zarar. Çünkü, şöyle bir bakarsanız, eğer doksan yıl önce yaşanmış bir olayın yorumunu yasalarla korumak, aleyhteki yorumları hapis ve para yaptırımlarıyla cezalandırmak istenmişse bunun en açık anlamı, o olaya ilişkin bir yorumun ancak bu yöntemlerle ayakta durabilecek kadar zayıf olduğudur. Aslında hayli yetenekli bir kavim olan Ermenilerin, yalnız Fransa’da değil, dünyanın başka köşelerinde de bu çeşit yanlış siyasal girişimlere yeterince güçlü biçimde karşı çıkmamış olması gerçekten şaşırtıcıdır. Sonra, Fransa’nın tarihine, kültürüne, dünyadaki imgesine verilen zarar. Fransa’nın düşünsel, siyasal ve kültürel etkisine, kısacası ‘‘alafrangalık’’ sözcüğüyle özetlenebilecek etkilenişe çok önem vermiş bir Türkiye’de sık sık vurgulandığı için bütün bunları ayrıca belirtmeye gerek var mı? İster sömürgecilik yoluyla, ister bizdekine benzer imrenişlerle Fransa’yı önemseyen başka toplumların insanları üzerindeki Fransız etkisine verilen bir zarar da var. ‘‘Frankofoni’’ adıyla ‘‘Fransızca konuşan ülkeler topluluğu’’ arasında kültürel bütünlük oluşturma çabaları da bu ters örnekten etkilenecek. asa tasarısının Senato’dan geçmesi, Cumhurbaşkanı’nca yayımlanması ya da Anayasa Konseyi’nce uygun bulunması gibi aşamalara gelmeden de, girişimin şu haliyle bile Fransa’ya ve halkına yeterince zarar vermiş olacağı kesindir. Unutmamalı ki, Fransa’ya verilen zararın sorumluluğu sadece bu girişimi parlamentoya getirmiş olanların üzerinde değil. Fransız hükümeti de girişime yeterince güçlü biçimde karşı çıkmayışın, iktidar milletvekillerine bu konuda grup kararı aldırmayışın, hatta yasa oylanırken Bakanlık adına yapılan konuşmaya gereken ağırlığı koymayışın sorumluluğunu taşımaktadır. Türkiye’deki hükümetin alabileceği önlemlerin ve halkın göstereceği tepkilerin Fransa devletiyle halkının kendi kendilerine verdikleri zarardan daha etkili olabileceğini düşünmek yanlış olur. Kaldı ki, önlemlerin uygulanmasında, tepkilerin etkili olmasında ve ters etki yaratmamasını sağlamakta başarılı olunabileceği de kuşkuludur. Üstelik, firmaları ihaleye sokmamak, siparişleri ya da alımları durdurmak gibi adımlar, davul zurnayla ilan edilmeden de uygulanabilecek önlemler kategorisine girer. Dolduruşa gelip akılsızlığı taklit etmek yerine soğukkanlı ve akıllı davranmak Fransa’ya verilebilecek en iyi ders olacaktır. Prof. Dr. Muzaffer ERYILMAZ Çankaya Belediye Başkanı, İç Anadolu Belediyeler Birliği Başkanı sıradanlaştırırlar. Bu büyük yanlışın içine düşenler, bu ülkeyi ve insanını tanımayanlardır. Bozkırın ortasında yükselen vahadır Ankara. Sadece kendisine değil, bütün Anadolu’ya ışık yayar. Bu ışığı Anadolu’dan almak isteyenler, sürekli olarak İstanbul’la Ankara’yı karşılaştıranlar, Anadolu’yu kendi kaderine bırakmak isteyenlerdir. İstanbul’un başkent olması özlemi Cumhuriyetçilerin değildir. H nkara; kurtuluşun, zaferin, coşkunun, başkentlilik payesinin, ulusal bilincin ve cesaretin övünçle ve vakarla kazanıldığı, yakın tarihimizin ihtişam kokan özel kenti, gururumuzun ebedi başkentidir. Ankara, bir ulusun, yeniden ayakları üzerinde doğrulduğu kenttir. Dünyanın en büyük yüreklerinin sığdığı, acı ve sevincin bir sarmal olup, bıraktığı izlerle tarihi yaratıp yaşattığı ve büyüttüğü bir kenttir. Bir ulusun kendisine yepyeni bir dünya kurduğu, hayaller yeşerttiği, umutlar büyüttüğü, yeniyi, hayali ve umudu gerçeğin meyve yüklü ağaçlarıyla çepeçevre çevirdiği bir kenttir. Ulu önderin büyük öngörüsü, sağlam ve tutarlı düşünüşünün ödüllendirdiği büyük bir mevzi, bir ulusla kaderdaşlık yapmanın ödülünü almayı bilen, sadelik ve değerler toplamı... Cumhuriyetçilerin, bağımsızlıktan ve özgürlükten yana olanların, kalplerinin attığı kent, kent ötesi kent, bir ulusun doğuşuna tanıklık eden başkenttir Ankara. Büyük ve kutsal bir armağanın, bir ırmak gibi günümüze uzanan gürül gürül akışı... A severliğin kendi özüydü… Anadolu’nun tam ortasında bir kent, özgürlük savaşıyla birlikte ağır ağır ama emin adımlarla yükseliyordu. Her gün daha kalabalık, her gün daha gösterişli, her gün daha çok insanı bağrına basıyor ve herkesi ulusun kaderi için topyekun seferberliğe çağırıyordu. Ankara artık, kendi halinde küçük bir kasaba değildi. Büyük bir inancı ve cesareti kalbine yerleştiren, sonsuza akan bir meşaleydi, dalga dalga aydınlatıyordu yanı başındaki ve en ücrasındaki kentleri, kasabaları ve köyleri. Payitahttan başkente Çünkü Cumhuriyetçiler İstanbul’dan ayrıldıklarında yeni bir dünya kuracaklarını ve bu yeni dünyanın başka bir merkezi olacağını görüyorlardı. Ankara’nın başkent olma sürecinde de çeşitli gerekçelerle İstanbul’un başkent olmasını savunanlar vardı. Fakat Ankara’nın başkent olması çok farklı bir düşüncenin sonucuydu ve İstanbul’un başkent olmasını isteyenler bu farkı anlamıyorlardı. Bunu Mustafa Kemal, Nutuk’ta şöyle anlatır: “Ankara`nın gerek iklim, gerek ulaştırma araçları ve gelişme kabiliyet ve istidadı ve gerekse mevcut tesisler ve kuruluşlar bakımından hiç de uygun ve elverişli olmadığını söylüyorlar; İstanbul`un ‘payitaht’ olması lazımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı. Bu ifadeye dikkat edilirse, bizim ‘başkent’ deyimiyle kastettiğimiz anlam ile, bu ifadelerdeki ‘payitaht’ deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak mümkün değildir. Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı resmen ve kanuni yoldan ilan ettirerek, ‘payitaht’ sözünün de yeni Türkiye Devleti’nde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lazım geldi.” Bu ifadeler Ankara’nın aynı zamanda Cumhuriyeti de müjdelediğini ortaya koyuyordu. İstanbul’un işgallerin zorunluluğuyla ara verdiği bayrağı Ankara bir daha bırakmamak üzere devraldı ve İstanbul’a da hayat verdi, başkent payesini alarak hayat verdi hem de. Ankara, bir sevdadır. Ankara, bir iddiadır. Ankara, Mustafa Kemal’in yurdudur. Ankara, Mustafa Kemal’in ulusumuza verdiği güldür. Bunun için Ceyhun Atuf Kansu bize şu dizelerle sesleniyor: Yerine koymak, kutsamak o gülü, Hangi yerine? Mustafa Kemal’in bahçesine Bir ulusun suladığı beslediği Yediveren bağımsızlık gülü! O gül bugün Ankara’dır, Ankara’dadır. Cumhuriyetin sonsuzlukla taçlanan yapraklarında tazeliğini her dem koruyarak geleceği yakalamanın sabırsızlığını yaşayan Ankara’dadır, başkenttedir, Cumhuriyetin ve aydınlanmanın bu topraklardaki merkezindedir… Boşuna çabalar Kaderine terk edilmiş insanların, kentlerin, kasabaların ve köylerin içinden çıkan bağımsızlık coşkusu Anadolu’nun her tarafına yayılıyordu. Yüzü, yüzyıllardır payitahta ve onun yaşadığı kente dönük olan ama çaresizlikten, tek başına bırakılmışlıktan, yokluktan, sefaletten öte bir şey görmeyen göremeyen, bir coğrafya kendi kaderini değiştiriyordu. Başka bir dünya isteyenleri bağrına basıyordu. Gazi Mustafa Kemal ve ulusun bütün kahramanları, Anadolu’ya hem insanının, hem de coğrafyasının kaderini değiştirmek için çıktılar. Bu yüzden Anadolu’nun kalbini fethettiler. Bunun için çaresizliklerin ve yoklukların içinde Ankara ve Anadolu insanı kurtuluş mücadelesinde verebileceği her şeyi ile var olmanın sırrını, vakarını ve ayrıcalığını yaşadı. Bütün bu çaba, bütün bu özveri karşılıksız kalamazdı. Bir ulus için en değerli olan şey Ankara’nın göğsüne yapıştırılmalıydı. Bu yüzden başkent payesi bir şeref madalyası gibi Ankara’nın göğsüne takıldı. Bu bir teşekkürdü, bu bir minnetti, bu bir şükrandı... Ankara büyük bir onurla taşıdı bağımsızlığın nişanını. Bugün Ankara’nın bu nişanını sökmek isteyenler, Cumhuriyetin ve başkentin varlığını hissettiren kurumları Ankara’dan taşımak isteyenler, bilmezler özgürlüğün, bağımsızlığın nasıl kazanıldığını, nasıl yoktan var edildiğini. Ankara sıradan bir başkent değildir. Hiçbir zaman da sıradanlaşmadı. Ama bilinci, duygusu ve düşüncesi cumhuriyetin özgün karakterini kavramaya ve hissetmeye yetmeyenler, her ayrıntısında insanüstü bir çaba ve özverinin olduğunu bilmeden Ankara’yı Y Ulusun kalbi Ankara, sadece bir ülkenin başkenti ve coğrafi yerleşim yeri değildir. Ankara devrimin, bağımsızlığın yeşertildiği bir ulusun abidesidir. Bunu anlamak, bunu kavramak; kurtuluşu, kuruluş sürecini yani Cumhuriyetin hemen öncesini ve sonrasını bilmektir. Ankara ulusun kahramanlarına, bağımsızlıktan yana olanlara ve cumhuriyetçilere övgüsünü her zaman göstermesini bilen kadirbilir bir tanıktır, “Milli Mücadele”ye yurtluk etmesini bilen mütevazı bir coğrafi dönüşümün sessiz adıdır… Bu büyük bir sevginin, bağlılığın ve sahiplenişin duygusudur. Milli Mücadele’nin başladığı ve yaygınlaştığı sırada, düşmanın İstanbul’daki konumu yeni bir kent arayışını zorunlu kılmaktaydı. Aranan sadece bir kent değildi, aranan; bir ruhu, bağımsızlığı, özgürlüğü sahiplenen ve yeşerten onurlu bir kalenin ulusun kalbinde bir kale gibi sağlam durmasını sağlamaktı… Aranılan Anadolu insanının sıcak, dirençli ve kararlı bağrıydı. Yeni insanın, yeni dilin, yeni türkünün, yeni bayrağın, yeni sınırların, ödünsüz bir yurt BAKIRKÖY 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ ESAS NO : 2006/299 KARAR NO: 2006/ 758 Uşak, Karahallı, Konak Mahallesi, C. 3 H 7’de nüfusa kayıtlı Veli ve Hanım’dan olma 1928 d.lu EMİNE HATUN MERCAN’m rahatsızlığı nedeniyle hacir altına alınarak kısıtlanmasına, kendisine aynı yerde nüfusa kayıtlı Mustafa Kemal ve Emine Hatun’dan olma 1955 d.lu NİYAZİ MERCAN’ın vasi olarak tayinine karar verilmiştir. İlan olunur. (Basın: 49732) CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear