23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31 TEMMUZ 2005 PAZAR 12 I A / i A II JvC_f ]\ U VF U lejia.tavsanoglu@cumhurijetcom.tr Stvas Cumhuriyet ÜniversitesiRektörüProf.Dr. Bakır: Sıkmabaşsorunu vasavla ZonguldakKaraelmas ÜniversitesiRektörü Prof,Dr. Açıkgöz: SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU J J Hükümet, üniversiteler ve bilimsellikie uğraşıp duruyor. Üniversiteleri birer inanç merkezi haline geûrmeyi amaçladığından da stkJıkla söz ediliyor. Başbakan 'ın kendisi üniversitelerin rektörlerini bilimselliğin önünde engel olarak görüyor. öte yandan savcılık marifetiyle Van Yüzüncü Yü ÜniversitesiRektörü Yücel Aşkın, kamuoyu önünde organize suç örgütü oluşturmakla damgalanmak isteniyor. Büyük güçlükler ve olanaksızlıklarla bu küresel dünyanın rekabetiyle baş etmek ve düzgün eğitim vermek için uğraşan büyük şehirler ve Bilimedahaçok kaynakaynlsın -Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi 1974 yüında, Anadolu kentlerinde yükse- köğrenimi yayma planı çerçevesinde kuruldu. Nereden nereye geldi? BAHR-Evet, 1974'teHacettepe Üni- versitesi bünyesinde bir tıp fakültesi ola- rak kuruldu. Tıp Fakültesi orada eğitime başladı. Ama 1982'de Sıvas'a nakledıl- di. O günden beri de eğitime burada de- vam ediyor. Daha sonra Fen-Edebiyat, Mühendıslik ve peyderpey de öbür fa- külteler de\Teye girdi. Bugün 9 fakülte, 17 yüksekokul ve meslek yüksekokulu, üç enstitü ile eğitim ve öğretimi sürdü- rüyoruz. Ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora dahil 24 bin öğrencimiz var. - Türkiyegenelinde 82 üniversite var. Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi yayın endeksinde 301u sıralarda görünü- yor... -Yayın endeksinde 34. sırada. Bizım- ki köklü bir üniversite. Bu sıralarnada ye- rini ilk onda görmek isterim. Öyle de olmalı. YÖK İÇİNPE ÇÖZÜLMELİ - 1960% 70'liyıllara baktığımızda üniversitelerimizin çok daha özerk ve demokratik anlayışla eğitim verdiğini görüyoruz. Ama 1980'liydlarla birlik- te üniversitelerin özerkliği en alt düze- ye indi Bu durumu çağdaş Batı üni- versiteleriyle kıyasladığınızda nasübir tablo ortaya çıkıyor? -Evet, 1980'den sonra merkezi sistem ortaya çıktı. Birçok ülkede buna benzer yapılar var. Belki de bu yapının olması koordinasyonun sağlanması açısmdan gerekiyor. Ama tabii ki eksiklikJeri, ak- hemşire sağlık hizmetini ne kadar sağ- iık koşullanna uygun olarak verebi- lir? -Bir tıp insanı böyle bir anlayışla has- taya yaklaşamaz. Bizher şeyden önce eği- timimızde bu anlayışı koruyoruz. Sağ- lık hizmeti veren kişi hastasuıı siyasi eğilimine ya da hayat görüşüne göre se- çemez. Öyle bir aynmcılık yapamaz. Bütün hastalara eşit mesafede yaklaşıp sağlık hizmetini vermek durumundadır. Sağlık dışında başka özel hizmet alan- lan da olabilir. Kişi, hizmeti uygun bir biçimde vermelidir. Çünkü her şeyden ön- ce sağlığı korumak söz konusudur. Has- tanenin hijyen kurallan neyse o uygula- nır. - Bilime inanç ruhuyla yaklaşılabi- lir mi? - Zaten ikisi tarih boyunca hep çatış- ma halinde ohnuştur. Bugün devam edi- yor. Gelecekte de bu durum sürecektir. Bılım kuşkucudur. Oysa ınançta öyle bir kuşku yoktur. tnancı olduğu gibi kabul etmek zorundasınız. - Bugün bilimle dini inanç örtüşebi- lirgibi savlar da ortaya atılıyor. Buna ne diyorsunuz? -Kişi, inancını bir başkasına zorla ka- bul ettirme gıbi bir durum ıçıne girme- diği sürece sorunyaşanmamaktadır. Ben- ce buradaki sorun budur. Böyle bir inanç dayatması olmadığı du- rumlarda bilım kendi sürecini devam et- tinr. Ne zaman dayatmalarolur, o zaman çatışma çıkar. Buna çok dikkat etmek gerekir. Ancak bu yolla bir örtüşme ola- bilir, diye düşünüyorum. Tabii ki bilim hep gelişme içındedir. Yeni şeyler orta- ya çıkacaktır. Bu yenilikler de kahplaş- demokratik bir cumhuriyettir. Bu kimliğini koru- ması da zorunlu- dur. Ülkemizde bu sistem 80 yıldan faz- la bır süredir işlemek- tedir. Demokratik çağ- daş cumhuriyetin kural- Ul m Prof. Dr. MEHMET BAKIR 1957, Malatya/Arapkir doğumlu. Yükseköğrenimineo zaman Hacettepe Üniversitesi bünyesinde bulunan Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başladı. Daha sonra Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu.Aynı üniversitede akademik kariyer yaptı. 1989'dan beri Cumhuriyet Üniversitesi Infeksiyon Hastalıklan ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı. Rektöriüğe 2004yılında atandı. saklıklan ve düzeltilmesi gereken yerle- ri var. Ben olaya biraz daha farklı bakı- yorum. Kurullann yöneticileri var olan yasayı (YÖK Yasası) demokratik bir an- layışla uyguladıklan zaman üniversite- ler gayet güzel hizmet, öğrenim sunuyor- lar. Yanı bu bizde yöneticilere kalmış. Şu anda ben çok büyük bir sorun görmüyo- rum, ama YÖK içindekı öğretim üyele- ri kendileri bunu gündeme getirerek bün- ye içinde çözmelidirler. Öte yandan YÖK gibi bir kurula ihtiyaç var. Değişmesi gereken noktalar da kendi içinde tartışı- larak değiştirilir. - Üniversitelerdetürbanya da sıkma- baş olayı zaman zaman çok ciddi so- runlar yaratıyor. Kimi üniversite yö- neticileri bu duruma katı bakıyor, ki- mileri daha esnekyaklaşıyorlar. Sizin bu konuda bazı ilginçgözlemleriniz ol- duğu için yakJaşımınız nedir? - Bu türban olayı yasal olarak bitmiş- tır. Kamu alanına türbanlı öğrencüerin alınmaması gerekiyor. Yasa böyle diyor. Hem yerel mahkemelerde, hem Anaya- sa Mahkemesi'nde hem de AÎHM'de bu konuyla ilgili başvurular değerlendiril- di; son nokta konuldu. Madem yasa böy- le diyor. O zaman ona uygun davran- mak gerekiyor. Ama uygulamalara bak- tığnnz zaman farklılıklar ortaya çıkabi- liyor. Kamusal olmayan alanlarda fark- h bir durum olabilir. Ama kamu alanla- nnda biz yasalan uyguluyoruz. Bundan ödün vermiyoruz. -Size bir tıp insanı olaraksormak is- tiyorum. Sıkmabaşlı bir doktor ya da mış gelenekselle çakışacaktır. Doğaldır. Ama şunu da söylemeden geçemeye- ceğim. Dogmatizmle büim arasuıda ışuı doğasında böyle bu- terslik vardır. - Yeni TÜBtTAK Yasası konusunda ne düşünüyorsunuz? TÜBtTAK gibi bir bilim kurumu siyasete alet edilebi- lirmi? TÜBİTAK POLİTIKALAR ÜSTÜ -TÜBıTAK kendi yasasıyla kurulmuş, maü ve idan özerkliği olan bir kuruluş. Kuruluş amacı da Türkiye'de bihmle tek- nolojiyi buluşturmak, bir anlamda da sa- nayiye bir prototip hazırlamaktır. TÜ- BtTAK'ın idari ve mali özerkliğinin sür- mesı gerekiyor. Kamunun ayu-dığı kay- nağnı da eşit paylaştınlması zorunludur. Bu kaynağı üniversitelere adil ve objek- tıfbir şekilde dağıtmak gerekiyor.Özerk yapının ıçıne siyasi bir yapının girmesi TUBlTAK'ın yapısını bozacaktır. Bir başka deyişle TÜBlTAK'ın partiler üs- tü, politika üstü bir yapısırun ohnası ge- rekır. Dolayısıyla politika böyle bir ku- rumun içine girecek olursa bugün bu gö- rüşten, yann bir başka görüşten, öbür gün tamamıyla ayn bir görüşten olur. Sonuçta da objektiflik ve adillik orta- dan kalkar. Bu nedenle buna çok dikkat etmek gerekiyor. - Türkiye'ye ılımlı İslam modeli bi- çilmeye çalışılıyor. Bu ılımlı tslamiyet Türkiye'de çağdaş bilimselliği nasıl et- kiler? -Türkiye hedefini belirlemiştir. Laik, ları uygulandığı sürece kimsenin de bundan rahat- sızlık duyması söz konusu de- ğildir. Ama ne zaman bu alana müdahale ederseniz o zaman sorunlar çıkıyor. Dolayısıyla ıhmh Islam ya da baş- ka yeni bir tanımlamayı doğru bulmuyo- rum. Çünkü laik, demokratik bir yapı bütün ınançları da kendi bünyesinde ta- şır. Bu anlamda da insanlar daha özgür olurlar. Dolayısıyla hiç kimsenin bırbı- rine müdahalesı söz konusu olmaz. Bu sistemi korumak için biz üniversiteler olarak her türlü çabayı harcıyoruz; har- cayacağız da. TÜRKİYE İÇİN ÇOK TEHÜKELİ - Kaçak Kuran kurslanna ceza indi- riminin yasallaştınlmast neye hizmet eder? Sizce hükümet buna niye gerek duydu? - Türkiye'de Öğrenim Birliği Yasası (Tevhıd-ı Tedrisat) vardır. Ne amaçla ve- rildiği belli olmayan alanlann yaratıl- ması hiç kimseye yarar getirmeyecektir. Örneklerini geçmişte yaşadık. Yeniden böyle bir yasa getirmenin kimseye bir yaran da olmaz. Devlet za- ten dini eğitim veriyor. Eğer dini kurs- lara da ihtiyaç duyuluyorsa devletin bu alanda yetkili birimlen, çok iyi eğitihniş insanlan vardır. Bunlar bu eğitimleri gerekir- se verirler, diye düşünüyorum. Zaten Diyanet Işlen Başkan- lığı bünyesinde bildiğim kada- nyla bu eğitimi veren kurum- lar da vardır. Isteyen çocuğu- nu onlara gönderebilir. Ama ki- min ne amaçla dini eğitim ve- receği belh ohnayan kurum- lann açılması Türkiye için çok tehlikeli olur. - Vakıf üniversitelerinin devletüniversitelerinehaksız rekabetoluşturması çokyay- gın olarak eleştiriliyor. Siz bu konuyu nasıl değerlendi- riyorsunuz? -Dünya ölçeğinde bir değer- lendirme yaparak bu sorunu- za cevap vereyim. Dünya ne- reye gidiyor? Biz nereye gidi- yoruz?Türkiye'de özelleştir- meye bu kadaryaygın bir şekil- de izin verilirken eğitim kurumlannda nasıl olması gerektiğine bakmak lazım. Batı ülkelerinde özel eğitim verenkurumlann sayılan bel- li.Almanya, Ingiltere ve Macaristan'da özel öğrenime giden öğrenci oranı yüzde 1 'ın çok altında. Avusturya'da yüz- de 4, Isveç'te yüzde 3. Öte yandan ABD'de yüzde 18, Kore'de yüzde 75. Görülüyor ki gelişmiş ülkelerin pek çoğunda eğitim kamu hizmeti. Bizde ise hem kamu, hem özel sektör hizmeti. Son zamanlarda giderek artan özel eğitimin gelecekte de artacağı görülüyor. Belki bugün devlet üniversiteleri kapısı önüne yığüan öğrenciler için bir çözüm gibi görünse de uzun vadede bizim ül- kemizde eğitimin kamunun denetimin- de olması gereklidir. Bubenimkişisel fık- rim. Eğitime aynlan kaynaklann yeter- li olduğu söylenemez. Yeterli kaynak ay- nldığı zaman devlet üniversiteleri daha nitelikli eğitim vereceklerdir. Vakıfüniver- sıteleri desteklenmesin, demiyorum. Ama çağdaş, gelişmiş Batı ülkelerinin çoğu eğitimi kamu eliyle veriyorsa bu durumu düşünmek gerekiyor. Kamuya destek arttnıhnalıdu". -Ama buyetersiz kaynaklar devlet ve paralı eğitim veren vakıfüniversiteleri arasında bölüştürülmüyor mu? -Vakıf üniversitelerine aynlan kaynak çok daha azgibi görünüyor, ama ben her şeyden önce kaynağın arttınlmasından yanayım. Aynlan kaynak bugün binde 6 dolayındadır. Ama devlet ya da vakıf üniversitesi diye de biraynm yapümaması gerekir, diye düşünüyorum. Benim düşün- cem kamu alanında hizmet veren üniver- sitelere desteğin, bunlann sayılaruıın art- tınlmasıdır. Devlet, eğitime yapılan yatınmın ay- nı zamanda ülkenin geleceğine de yapılan bir yatuım olduğunu görmehdir. Şu an- da bilimden daha değerli bir başka şey dünyada yok. Anadolu 'daki üniversitelerin önüne çeşitli engeller çıkanlıyor. Hükümetçeyeterli olduğu söylenen kaynaklannın aslında ne kadar komik rakamlar olduğu biliniyor. Türkiye'deki bilimsel anlayışı, üniversitelerin verdikleri uğraşlan, öğretim üyelerinin zorluUannı Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz ve Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bakır'la konuştuk. - Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Batı Karadeniz Bölgesi ve tabii ki Türkiye için çok önemlibirbilim ku- rumu. Aynı zaman- da da önemli bir tari- hi var. Kökeni Cumhu- riyetin ilkyıllanna daya- ntyor. Bize bunu anlatır mı- sınız? AÇIKGÖZ-Üniversitemizbuböl- gede yaklaşık 170 kilometrelik bir alan- da yerleşik. Batı ucumuz Alaplı, doğu ucumuz Safranbolu. 1982'den beri Ha- cettepe Üniversıtesi'ne bağlı Mühendis- lik Fakültesi, 1992'den beri de Zongul- dak Karaelmas Üniversitesi olarak hiz- met veriyoruz. AmaZonguldak'tayük- seköğretim yaşamı çok önce, 1924'te başladı. O zaman burada birMaden Mü- hendis Okulu kurulmuştu. Okulda genel- ükle Fransız öğretmenler ders vermiştı. 22.10.1930 tarihh Bakanlar Kurulu ka- ramamesiyle buraya iki profesör atan- dı. Onlara ikişer bin Isviçre Frankı har- cuah da verildi. Kararnamenin altuıda Gazi Mustafa KemaL Başvekıl tsmet'in imzalan var. Bunlan arşivlerden çıkar- dım. Bunlar çok değerli belgeler. - Okulyönetmeliğinden bazı bilgiler verebilir misiniz? - Bu yatılı bir okul. Öğrencilerin ça- hşma saatleri açıkça belirtümiş. Aynca madende tatbiki ders de yapılmış. Bu okuldan çok değerli öğrenciler yetişmiş. örneğin ünlü Srtkı Kocman. Bebçet Ke- mal Çağlar... Okul, öğrencılennı Avru- ni yeni anlaşmalar yapıyoruz. Öğrenci- lerimizi gönderiyoruz. 1977'deTürkTa- bipleri Birhği'nin öğrenci değisim prog- ramından yararlanarak Isveç'e staja git- tim ve çok faydasını gördüm. Ufkunuz açıhyor. Bizim Almanya'da iki üniver- siteyle anlaşmalanmız var. Her ay bir öğretim üyesini gönderiyoruz. - Türkiye'de bilime son zamanlar- dakiyaklaşımı nasıldeğeriendiriyorsu- nuz? - Türkiye'de bilime iyi gözle bakan akademisyenler, üniversiteler, bilimi des- tekleyen insanlar, kuruluşlar var. Dün- yada bilim artık rekabete dayanıyor. 1$ DÜNYASINDAN DESTEK YOK - Küreselleşmeyle birlikte mi? -Adını ister küreselleşme, ister enter- nasyonalizasyon koyun. Birrekabetor- tamı var. Bilim, özünde de rekabet ol- madan yapıbnıyor. Bu zaten mükem- meliyetçiliğı de beraberinde getiriyor. ABD'dekj insanlar buna daha profesyo- nelce bakıyorlar. Çünkü bundan ciddi paralar kazanı- yorlar. ABD'de bir beyin cerrahı ışe yıl- lık 500 bın dolarla başlıyor. O yüzden de kendilerini, olaya daha profesyonelce bakmak zorunda hissediyorlar. Burada, bilımbüyük ölçüde üniversiteler tarafin- dan destekleniyor. -Peki, iş dünyasından destekgörmü- yormu? - Yeterince destek görmüyor. Bir ör- nek vermek gereldrse, ABD'de Ar-Ge fa- aliyetlenni yüzde 80 oranında sanayi sektörü destekliyor. Bizde ise bu çalış- malar son yıllarda yüzde 40'lara doğru Prof. Dr. BEKTAŞ AÇIKGÖZ Edirne, 1954 doğumlu. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde lisans, Hacettepe Üniversitesi Nöroşirürii Bölümü'nde yüksek lisans, aynı üniversitenin Nöroloji Bilimi Enstitüsü'nde doktora yaptı. Doçentliğini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, profesörlüğünü Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'nde aldı. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörü. pa ülkelerine staja göndermiş. 1932 yı- lında yayımlanan öğrenci rehberine gö- re öğrenci konseyi varmış. Ders özetle- ri yazılmış. Mezun olan öğrencilerin ne işler yaptklan izlenmiş ve bunlar kay- daahnmış. Aynca öğrencilere gün bo- yu öğünler halinde verilen yemekler de liste haünde sıralanmış. Ramazanda ıf- tar ve sahur dahi unutulmamış. Dikka- tinizi çekerim... Bu, cumhuriyetin ilk yüksekokullanndan birisi. Merak eden- ler için bütün belgeleri elimizde. Oku- lun müdürü de Refik Fenmen. Ama ne yazık ki okul 1932'de kapatıhnış. -Neden? -Bunu Sıtkı Kocman'a sordum. "Fran- sız hocalan tutamadıiar da ondan" de- di. Öğrenci sayısı yeterh değiüniş. O za- manlar Zonguldak'ta bu okuldan başka hemen hemen hiçbir şey yokmuş. HER AY BİR ÖĞRETİM ÜYESİ YURTDIŞINPA - 1924-32 arası hizmet veren, akıl almaz çağdaş biçimde yönetilen bir okuldan söz ettik. Bugün kurumsal olarak okuüanmızda ne yapıyoruz? - Bu okulda sözü edilenler bugün de okullanmızda uygulanıyor. Ama bu ka- dar mükemmel mi dersenız... Zonguldak Madencüik Mühendislik Yüksekokulu 1924 yılına göre çokmükemmel birokul. O dönemde öğrencilere Avrupa stajı yap- ünlmış. Ama bugün artık Avrupa'da staj yaptırmak kolay değil. Biz daha yeni Erasmus Projesi'ne kabul edildik ve ye- gehneye başladı. Ama bu, istenilen dü- zeyde değil. Bugün Ar-Ge faaliyetleri- ni yüzde 60 oranında üniversiteler des- tekliyor. Bu, geri dönüşümü de etkiliyor. Eğer sanayi desteklerse bu üniversitele- re patent olarak, üniversite finanse eder- se yayuı olarak geri dönüyor. Türkiye 21. sırada; Polonya ile çekişiyoruz. - Bizim iş dünyası neden bilime ye- terince katkıda bulunmak istemiyor? - Belki isterler de iletişim kopukluğu olabilir. Bu işten büyük paralar kazanıl- mıyor olabüir. Yahnz size bir örnek ve- reyim... Bizim bir arkadaşımız Bartm Orman Fakültesi'nde deme yaprağıyla ilgili bu-tez çalışması yaptı. Onuntezin- den esinlenilerek şimdi Bartın'da deme yaprağı kurutma fabrikası kuruldu. Ora- da kaplama malzemesi üretilecek. -Bilim insanlanmız acaba iş dünya- sıyla doğru iletişim kurabiliyortar mı? - Aslında bilim insanlan ile iş insan- lannı bir araya getirecek ortamlan ya- ratmak lazmı. Yani teknoparklar yaratıl- malı. Bizde iyi çahşan teknoparklarvar. En büyüğü ODTÜ. Biz Karaehnas Üni- versitesi olarak teknoparkımızı kunnak üzereyiz. - Peki, yüksek teknolojiye nasıl sa- hip olabiliriz? - Türk insanı çok ilginç. Biz teknolo- jıyi çok seviyoruz. Neredeyse bütün ço- cuklanmızda cep telefonu var. Biz hep bize sunulan ürünü kullanı- yoruz. Bakuı, beyinden çok daha fazla yararlanmak, bundan çekinmemek la- zun. Benim olsun, küçük olsun, mantı- ğıyla hareket ederseniz o zaman hep kaybedersiniz. Çok sayıda insanuı bey- ninden yararlanmahyız. - Türk üniversiteleri bildiğim kada- nylayayın sıralamasında bayağı da iyi biryerde... • Evet, öyle. Son yıllarda da ciddi ar- nşlar var. Özellikle akademik yükseltme- lerde üniversitelere yayın şartının geti- rilmesi ciddi olarak bilimsel yayın pat- lamasıru sağladı. - Buyayınlar istenilen nitelikte mi? -Bunu söylemek için henüz erken.. Ne- den, derseniz... Bir yayuı eğer atıf alır- sa o zaman değerlenir. O yayının değer- li olup olmadığını anlamak için aradan en az beş yıl geçmesi ve atıflara bakıl- ması laznn. SPONSOR OLMALI - Hükümetlerin bilime yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? - Bilim adamlan olarak nasıl rekabet ediyorsak hükümetler de rekabet edi- yor. Burada hükümetlerin rolü şu: Be- nim bilim insanım neden şu ülkenin bi- lim insanıyla rekabet edemesin gibi bir yaklaşımla olaya bakarsa iş çözülür. Ama bizim arkamızda daha çok sponsorluk olursa daha fazla üretken oluruz. - Bizim hükümet, bilime nasılyak- laşıyor? - Son zamanlarda bütçeden TÜBl- TAK'a ciddi para aynldı. Ama bunu çağ- daş Batılı ülkelerdeki durumla kıyasla- dığınız zaman Avrupa'daki oranlara gö- re bile bayağı düşük. ABD'yi söylemi- yorumbile... Türkiye'deki bilimselliğe gelince... Türkiye'de çok iyi bilım in- sanlan var. Bu aslında bir yaşam bıçımi. Ha deyince bi- hm insanı olunmuyor. Ama bizde bir akademisyenin al- dığı maaş, hele de yurtdı- şıyla kıyasladığınız zaman olağanüstü düşük. Ama biz şıkâyet etmiyoruz. Ulkemiz- de insanlann aldıklan üc- retler belli. Ama daha yük- sek ücretle daha iyi işler üre- tilir. Ücretlerin düşüklüğü yüzünden eğitim fakültele- nne öğretim üyesi bulamı- yoruz. Çünkü öğretmenhk- te daha çok ücret alıyorlar. Sosyal dallarda ciddi biröğ- retim üyesi açığımız var. Teknik dallarda da aynı du- rum söz konusu. MALİ KONULARDA ZORLANIYORUZ -Hükümetin YÖK Yasa- sı 'm değiştirmekteki ısra- nnı nasılkarşüıyorsunuz? - Senatomuzda da uzun uzun tartıştık. Uygun bul- madık. Üniversitelerin bu- gün en önemli sorunlanndan birisi mali konular. Çeşitli nedenlerle mali konularda, kadrolarda zorlanıyoruz. Esas bunlara çözüm bulun- ması lazım. Ama nedense iş rektör, dekan, anabilim dalı başkanı nasıl seçilsin gibi konulara odaklanıyor. Bu çok yan- lış. Ben üniversiteyi şöyle anlıyorum: Üniversite ashnda en alt kademede şe- kiüenir. Bir öğretim üyesi kendini ulus- lararası alanda ispat etmişse, yannlar için nitelikli öğrenciler, öğretim üyele- ri yetiştiriyorsa, o anabilim dah ulusla- rarası alanda yaptığı çahşmalarla, ya- yuılanyla kendini ispat etmişse ona üs- tündekılerhiçbir şey söyleyemezler. Çün- kü o bölüm tılor tıkır çalışmaktadu-. - Ülkemizdeyükseköğrenimin geliş- tirilmesi için neyapılmalı sizce? -Yapılması gereken belh. Asistanımı- zm, öğretim üyemizin uluslararası alan- daki çalışmalan izleyebimıeleri, karşı- lıklı dönüşümü sağlayabilmeleri, ortak çahşmalar yapabihneleri gerekir. Ama bunlar kaynak meselesi. - Başbakan Erdoğan, Türk üniver- sitelerinin dünyadaki en iyi 500 üniver- site arasında neden olmadığını sorgu- luyor. Hakça bir sorgulama mı? - Hakça değil. Ben isterim ki; politi- kacılanmın, yöneticüerimin, "Benimül- kemde bflun adamlan Nobel Ödülü al- mah. Nobel Odütü alacak araşârmalar yapdmah" demelenni isterim. Bu 500 üniversite puanlaması zaten Nobel Ödü- lü değerlendirmesiyle yapılıyor. Bizim Nobel Ödülü alacak kapasitede bihm insanımız var. Ama sorun, bu büim in- sanlanmızm kaymetini bihnekte yaüyor. Biz acaba onlara daha iyi ortamlar sağ- hyor muyuz? Acaba bu büim insanlan- mız dünyadaki eşdeğerleriyle rekabet edebiliyorlar mı? Bilim akıl işidir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear