23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31TEMMUZ2005PAZAR 10 P A Z A R YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Hephayata gidiyoruz...ş saymazsak, 800 nüfuslu kuçücük bir Isviçre köyündeyim. Lozan'ın köylerinden biri Lavigny. AvTupa'da yaşayan 848 kuş türünün hepsi de burada, üısan nüfusuyla yanşıyor sanırsıruz. Daha önce hiç görmedigün yüzlerce rengârenk kuş, hemen varlıklarını hissettiriyor. Ama penceremdeki çifti tanıyorum; kırlangıç. Az önce kalktığım yatakta Nabokov uyumuş olabilir. Odanın adı Nabokov. Karşımdaki Camus, onun yanında Hemingway odalan. Bitişik komşum Faulkner... Penceremi aşıp göğe yükselen kavak ağacı belki de 500. yazını yaşıyor. Önümde uzanan sonsuz yeşillikteki kiraz, armut, ceviz ağaçlan daha genç olabilir. Leman Gölü olmasa karşı kıyıdaki Fransa toprakJarına dek uzanacak yemyeşil çayırlar, tepeler, ağaçlar... Ama göl, orada olmalı, akşamüstü yazarlar esinlerini kâğıtlara döküp odalanndan çıktıklannda hep birlikte kucaklamalıyız serin sularını - ve ona, daha önce kollaruıa atılmış Canetti'leri, Hemingway'leri, Joyce'lan, Camus 'leri anımsatmalıyız. 1732'de, Lavigny Derebeyi Gabriel Henri de MesfraJ'in yaptırdığı bir şatodayız. Şatonun son sahibi Heinrich Maria Ledig-Rowohlt, yazar dosru bir yayıncı. Dünyadaki ılk cep kitabı onun yayınevinden çıkmış. Dünya yazarlannı bu şatoda konuk etmiş. Salonun duvarlannda Henry Mifler'ın yaptıgı üç tablo asılı! Çokrenkli, naif resimler... Hatta delidolu. Bence Miller'a uygun. "İküıd Dünya Savaşı'ndan sonra edebiyat dünyasını canlandıran adam" diye anılıyor Rovvohlt. Wolfgang Borchert, Gide, Silone, Lorca, Saint-Exupery, Steinbeck, De Beauvoir, Sartre, Camus, Durrell, Arthur Miller, Jean Genet, Thomas Pynchon, Amado... Daha pek çok yazar, Almanca dünyasındaki varhğını onun sayesinde kazanmış ya da sürdürmüş. Rovvohlt bazı yazarlan kendisi Ahnancaya çevirmiş - belki bu yüzden çevirmenlerle yazarlan aynı konukseverlikle ağırlıyor şato. Ledig-Rowohlt öldükten sonra eşi dünya yazarlanna bırakmış burayı. 1996'dan beri her yaz dünyanın çeşitli ülkelerinden 6 kişilik gruplar halinde toplam 30 yazar konuk oluyor. Tek istedikJeri, kitaplannızdan birini bırakmanız ve başka yazarlann da davet edildiği bir okuma gecesinde çalışmalannızdan bir parça okumanız. Ben, Feridun Andaç'ın îngilizceye çevirdiğim Yaşar KemaJ'ın Sözlerinde Yaşamak kitabını armağan ettım kitaphğa. Okuma Gecesi'nde, Ferit Edgü'nün Hakkâri'de Bir Mevsim romamndan bir bölüm okuyacağım. Şatonun ilk Türk konuğu olduğumu söyledi Sophie Kandaouroff. Başka Türk konuklan da ağırlamak istiyor. Sophie Şato'nun yönetimini üstlenmiş. Ne istersek alıyor. Makedonya'dan Goce Smüevski vejetaryen, ona ıspanak gerek. Amerikalı yazarlar Janet ve Ahin Amerika'yı Lozan'a taşımışlar adeta, dilekleri yok şimdilik. LOZAN ŞEMSAYEĞİN VioletaTauragiene, Litvanya diline çevirdiği Beckett'tan başka bir şey düşünmüyor. Ben, siyah zeytin istiyorum. Tamam, diyor Sophie, ama siyah zeytin var dolabınızda. Sophie her şeyi düşünüyor... Salonda, köşedeki masanın üzerinde 1901 'de çekilmiş fotoğraflan içeren bir albüm... Telli etekli, şapkalı hanımlar, yetişkin giysili çocuklar... Sonra şatoda yaşayanlann günümüze kalan resimleri... îkisi çevirmen altı konuk hayalet görme yanşına giriyoruz. Kimin odasına kim gelecek? Kimse kimseye gelmeyecek diyorum onlara, gelin biz hayata gidelim. Lavigny köyünü keşfedelim. Kiraz toplayalım, yeşil kabuklu taze ceviz yiyelim... Bence burada herkes her an hayata gidiyor. Televizyon Isviçrelinin günlük konuşmalannda yer ahruyor. Kadınlar pencerelerde evlere hayat veren sardunyalannı suluyor, bisikletlerine atlayıp hayata gidiyorlar. Günlük turunu tamamlamış orta yaşh bir erkek, bisikJetini otomobilinin başında durduruyor, suyunu içiyor, bisikleti arabasına yerleştiriyor, direksiyon başına geçiyor, başka bir hayata uzanmak üzere gidiyor. Sokaklarda oynayan çocuk yok. Hepsi bir kitaba, bir müziğe ya da resim yapmaya vermiş kendini. Bir evin alt katnıda, üzerinde "açık" yazılı (dükkân olduğu neredeyse zor anlaşılan) bir kapı. Giriyorsunuz, içeride açılan bir kapıdan (yani evinden) dünyadaki birinci yüzyılını tamamlamasına ramak kalrruş bir harum çıkıyor. "Bonjour" diyor size. Otobüs saatleriyle ilgili sorunuzu yanıtlıyor. Sonra dükkândan bir şey ahnadığınıza içerlemeksizüı kapıya dek uğurluyor sizi. O, hayarın içinde. Biz, hayata gidiyoruz. Köyümüzden uzaklaşıp çayırlara, tepelere vuruyoruz kendimizi. Ne hayaletlerden ne de hayatın içindeki insanlardan çekinmeksizin kuşlarm müziğiyle tırmanıyoruz ıssız dağ yollannı. Işte yeni bir hayat: Auborn köyündeyiz şimdi. Leman Gölü'ne karşı soğuk bira içiyoruz. Hepimiz hayata içiyoruz. Bir delikanlı, az ilerideki bir şatoyu tarif ediyor. Gidiyoruz. Şatolar yaşıyor burada. Konuşuyorlar. Geçmiş hayatlan anlatıyorlar. Bahçelerinde süslü atlı arabalar görüyoruz. Telli etekli, şapkalı bir hanımın dantel eldivenli eli, kendisini bekleyen sevgiliye uzandı az önce, arabadan indi, basamaklan çıkıp şatonun içinde kayboldular. Onlan o hayatın içinde burakarak Leman kıyılanna iniyoruz. Ve kendimizi, kim bilir kimleri kucaklamış sulara bırakıyoruz. Ülkelerimizdeki kaygılanmızdan uzakta, hayata gidiyoruz. Hayatın durup dururken kimseye gelmediğini bilecek yaştayız. Artık biz, hayata gideceğiz. Ciçeklerin, kuşlann, dağlann, otların, ırmaklann, kitaplann, resimlerin, müziklerin bize gelmediğini biliyoruz. Beklemiyoruz. Bakıyoruz, soruyoruz, öğreniyoruz ve gidiyoruz; hep ama hep hayata gidiyoruz. Komünizm artık müzede!t 12'ye yaklaşmış, gece yansına az kalmış. Iç avlular, arka bahçe, kemerli salonlar, uzun koridorlar insan dolu. Çoğu kocaman tahta masalara oturmuş, yer bulamayan ayakta. Ellerde bira bardaklan. Sigara dumanı, uğulfu. Konuşuyorlar, gülüyorlar. Herkes neşeli, kafayı çoktan bulmuşlar. Fakat bağınp çağıran yok. Bira insana yorgunluk veriyor, onu suskunlaştınyor, banşçıl yapıyor. Kremecova Sokak, 11 numaradaki birahane, Wenzel Alanı'na yakın. Prag'a her gelişimde uğrarım oraya. Bu akşam daha önce Na Bojisti Caddesi'ndeki U Kalicha'ya gitmiştim. Fakat insanlar kuyruk ohnuştu, Aslan Asker Şvayk'ın birahanesinin kapısında... Yazar Jaroslav Haşek burarnn devamlı müşterilerindendi. Dosru yazar Egoo Ewin Kirsch'le U Kahcha'da çekerlerdi kafayı. Ünlü tiyatro oyununda köpek satıcısı Şvayk (bizde Genco Erkal oynamıştı), Avusturya ordusunda savaşmak üzere askere alındığında, yakın dostu Voditska'ya, "Savaştan sonra saat altıda burada buluşmak üzere" diye veda eder U Kalıcha'da! 1968'deterketmek zorunda kaldığım Prag'a son 10 yıldır sık sık geliyorum. Dört Varşova Paktı üyesi ülkenin ordulanru peşine takanRuslaroyıl21 Ağustos'ta Prag'a girmiş, tanklaruıı az ötedeki Wenzel Alanı'nda üzerimize sürmüştü. Çekoslovakya'nın zamanla güç kazanacağından, insanlannın özgürleşeceğinden korkmuşlardı. Artık nefes alamayacaklannı kavrayan 200 bine yakın insan, kısa sürede bir yolunu bulup ülke dışına kaçmıştı. Yazarlar, akademisyenler, düşünürler, sporcular... Ruslar, bireyin özgürlüğüne biraz olsun izin vermiyordu. Benim gibi gönlünce yaşamasını sevenler için de ülke artık bir hapishane olmuştu. Ben daha 1948'de anlamıştım, komünizmin ne demek olduğunu. 18 yaşında bir gençtim o günlerde. Gelecekten umutlu, başanlı bir boksördüm. Altımda bir Amerikan askeri cip, kimseyi umursamadan gezip tozuyordum. Cipin üzerinde Amerikanca yazılar vardı. Amerikalılardan satın almış olan bir dostum bana devretmişti. Savaştan sonra PRAC AHMETARPAD Pilzen'e kadar ilerleyen Amerikan ordusu geri çekilirken ardında çok şey bırakmıştı. 1945'te Ruslarla Yalta'da anlaşmışlardj, savaşın ardından Avrupa'yı nasıl paylaşacaldannı... Çekoslovakya topraklannın tümü Moskova'nın hükmü altına girecekti. Antrenörümden ve kulüp başkamndan birkaç kez firçayı yiyince cipi bambaşka bir renge boyatmış, yazılan da sildirtmiştim. Başanh bir boksör olmama karşın artık mimli biriydim. Fakat ben yine de delidolu yaşamımı 196O'lı yıllara dek sürdürmüştüm. Ne de olsa ülkede insanlar beni tanıyordu, yöneticiler kılıma dokunamıyordu. 1968 sonunda yerleştiğim Kanada'da açtığım boksör okulu beni zengin etmişti. Şimdi yaşlılık yıllanmı elimden geldiğınce Prag'da geçiriyorum. Bira su gibi gidiyor. Yanm litrelik kadehi boşalanın önüne garson sormadan bir dolusunu hemen sürüyor. Yaslandığım tezgâhtaki musluklar aralıksız akıyor. Dikkat ediyorum, 7 saniyede bir kadeh doluyor. Her akşam binlerce litre sert bira susuzluk gideriyor. Dünyada en çok bira benim ülkemde içiliyor. insanlar eskisine göre şimdi daha mı mutlu? Evet, düşünce özgürlüğüne kavuştular. Fakat kapitalizm ve yeni AB üyeliği günlük yaşama rekabeti, işsizliği, geçim derdini de beraberinde getirdi. Eskiden insanlar düşündüğünü söyleyemiyordu, fakat aç da kalmiyordu. Komünizmden "paldır küldür" kapitalizme geçmek benim insanıma göre değil. Henüz altından kalkamıyorlar bu yeni yükün, elde ettikleri yaşam özgürlüğü ile ne yapacaklannı pek bilemiyorlar! Prag sokaklannda gülen insana eskiden de rastlanmazdı. Sovyetlerl953'teBerün ayaklanmasını bastınrken, 1956'da Macaristan'da insanları kurşunlarken, 1963'te iki Ahnanya arasma duvar çekerken ve 1968'de Prag'da üzerimize tanklan sürerken günün birinde komünizmin çökebileceğini mutlaka akıllannnı ucundan bile geçirmiyorlardı. Bugün Prag'da komünizm artık müzeye kalkmış! Na Prikope Caddesi, 10 numarada, McDonalds'a birkaç adım ötede müzesi var... www.ahmet-arpad.de El bebekgül bebek. Doğduktan kısa süresonra annesini kay- bedensevimlikanguru, bakıcısının kuca- ğmdan inmiyor. Avustralya'nın Sydney kentindcki Taronga hayvanat bahçesinde çahşan Rachel Laing, 8 aylık kanguru yavrusunu akşamlan evine götürüyor. Çünkü küçük kangurunun birkaç saatte bir besknmesi gerekiyor. Bakıcısıüzerine titrevip gözü gi- bi baktiğı yavruyu, bir bebekmisçesine kucağuıda biberonla besüyor. (Fotoğraf: REUTERS) Saraydaki 'Beyaz Hanım'/" Stockhobn Sarayı'nın L salonlanru geçerken uzun ve W beyaz eteklerinin yere sürttnesinden başka bir ses işitümiyor. Uzun boylu ve endamh bir hanım. Bakışlan çok ciddi, teni solgun. Siyah saçlan. yas tutan dullann kullandığı cinsten ama beyaz renkte bir peçe var. Uzun ekîivenleri siyah renkte. Ona 'Beyaz Hanım' diyorlar ve o ne zanıan belirirse, kraliyet ailesinden biri ölecek demektir.' "Stockholm'un HayaJeffi Evleri" adlı kitapta Stig Linell böyle yazıyor. Evet, her gölde nasıl bir canavar varsa, her kentte de bulunduğu binaya pek sadık kalan hayaletler vardır. Stockhohn, meraklısı için bu bakımdan bir hazine. Saray'daki beyazlı hanımın bir avantajı, resmi kayıtlara geçmiş olması. Kraliçe Lovisa 1871 "de öldüğü zaman da Beyaz Hanım, ısrarla ortalıkta gözükmüş. Onu görenler arasında veliaht prensi Oscar da var. Onun 1907'de öhnesinden önce de aynı hanım görülüyor. 1920'dePrenses Margareta ağır hastayken, Saray'ın çatısındakı bayrağrn yanya inmiş olduğu görülüyor. Bir deniz eri, bayrağı göndere çekmek için gönderiliyor ama genç adam emri yerine getiremeden, bembeyaz yüzle dönüyor. Bayrak direğinin önünde Beyazlı Hanım nöbet tutar gibi bekliyormuş. Aym gece Prenses Margareta ölüyor. Kimdir bu Beyaz Harum? Bazı tarihçiler, onun, 14. Yüzyılda yaşamış olan Ahnan asılh Kontes Agnes av Orlamünde olduğunu yazıyorlar. Albrecht adlı yakışıklı kontla evlenebilmek için çocuklaruıı öldürtmüş ve bu yüzden mezannda huzur bulamıyormuş. Onun, aym de\irde yaşamış olan Agnes av Meran adlı bir hanım olduğunu iddia edenler de var. Stockholm'un en eski mahallesi, Eski Kent, minik bir adacıktrr ve Stockhohn 700 yıl önce burada kurulmuştur. Eski Kent'in daracık sokaklan, birbiri üzerine eğilen evleri ve tarih kokusu, her çeşit hayalet için ideal bir ortam oluşturur. Her ne kadar daha çok fareler ve dazlak Neo-naziler ortalıkta görülüyorsa da, bu semtin tarih boyunca birçok kanh olaya sahne ohnuş ohnası da, geceleri dolaşan garip ripler hakkında masalımsı efsanelerin yaratıhnasına katkıda bulunur. Semtin en yüksek yerinde ve tam ortasında, Stortorget adlı meydan v r ardır. Danimarka Krah Kristian II, 1520 yılında Stockhohn'ü basıp yakaladığı asilzadeleri, 8 Kasım gecesi bu meydanda kılıçtan geçirrmişti. Kendisi de, meydana bakan 20 numaralı evin penceresınden, 82 kişinin kafasının Jürgen Homuth STOCKHOLM GÜRHANUÇKAN adlı cellat tarafından kılıçla kesihnesini izlemişri. Rivayet odur ki, bugün bile 8 Kasım'ı 9 Kasım'a bağlayan gece oradan geçerseniz ve hele bir de yağmur yağarsa, oluklardan kan aktıgını görürsünüz. Bu adacığuı Saray tarafındaki Devlet Arşivi adlı bina da pek tekin değildir. Birkaç yıl önce gece fazla mesai yapan bir memur, "Tannnlanması imkânsız" dediği bir yaratıkla karşılaşuıca çıldırmış ve akıl hastanesine kaldınhnıştı. Günümüzde de bu binada yahıız başına dolaşana pek rastlanılmaz, yani dolaşan insana. Zaten binanın görünüşü de pek iç açıcı olmadığı için, çoğu insan önünden bile geçmez. Bendeniz kent dışında oturuyorum. Aynı sokakta üç ayn binada oturdum ve "künseyle'' karşılaşmadım. Ancak bir öğleden sonra salonda oturmuş, televizyonda yayımlanacak bir futbol maçının başlamasını beklerken, ensemin hemen yanında üç kez "havada şaklatüan larbaç gibi" bir şey patlamıştı. Yaklaşık brrer dakika arayla. Son iki şaİdamaya, bir başka aile ferdi de kulak tanığı ohnuştu ama hiçbir şey görmemiştik. BeUd de "iyi saatte olsunlar" futboldan hoşlanmıyordu. Ne bileyun? Enikonu ben de fani biriyim. Yani, inşallah... Tiyatro gerçek olimpiyattır ~r T lkemde adı Olimpiyat ile başlayan / / birahaneler, lokantalar, çay bahçeleri, V-X büfe ve gazinolann sahipleri bu yazıyı mutlaka okumalı. Zira Amerika'da, Chicago'daki "Olympic Theatre", Türkçesiyle Olimpiyat Tiyatrosu'ndan sonra, sıra belki onlara da gelecek. Olimpiyat Komitesi, mitolojik tann Zeus'un zirvesinde yaşadığı kutsal dağm adını kimselere vermek istemiyor. Sanki onlara, tann Zeus ve kıskanç kansı Hera tarafmdan miras bırakıhnış gibi bu ismi sahipleniyorlar. Komite, bu ısrannı geçenlerde "Impıw Olympk Theater" adh 25 yıllık komedi sahnesinin kurucu ve yöneticisi Bayan Charna Halpern'e gönderdiği mektupla açıkça ortaya koydu. Eğer tiyatro, admda yeralan olimpiyat ibaresini değiştirmezse, ABD yasalanna göre tazminat davasıyla karşılaşacaktı. Tiyatrocu Halpern, sürekli komedyenlerle birlikte yaşadığından, ilk başta bu mektubu günlük alışkanlıkla bir şaka sanmış. Avukatı işin ciddiyetini ona açıklamakta epeyi zorlanmış ohnalı. Aynı zamanda oyuncu ve yönetmen olan Halpern, davadan kurtulabihnek için adını değiştirmeye hazırlanıyor ve "Tharromun OKmphat Komitesi'nden daha meşhur olduğu böyiece anlaşıbyor", diye kendine teselli anyor. Bunda da haksız sayıhnaz! Çeyrek asu^lık tiyatronun yetişirdiği ünlü isimler, bugün Broadway sahnelerinde, bir çoğu da Saturday Late Night ya da Mad TV gibi çok tanınan, izlenen televizyon gösterilerinde yer alıyorlar. Mike Myers, Tina Fey ve Andy Dick gibi yönetim karşıtı isimler, hep oradan rahle-i tedrisat almışlar. Charma'nın işte bu ünlü tiyatrosu, bizim tsmail Dümbüllü-Müııir Özkul-Ferfaan Şensoy geleneğinin Amerika'daki izdüşümü gibidir. Haberi gündeme taşıyan, Chicago Tribune gazetesinden muhabir Jamie Francisco oldu. Haberinde kullandığı başlık "Gûlûnecek Bir Şej' Yok"! Charna Halpern ise olanlara gülüyor, Olimpiyat adının evrensel bir anlamı bulunduğunu, bütün dillerdeki öteki genel ad ve adıllar, üngeler gibi ortak kullanıma ait olduğunu vurgulamak için şaka yollu şunlan söylüyor: u Avukaüma taömat verdim. KuOanacağnn yeni adın içindeki the belgisini aynen taşry^an kim varsa hepsini ben de dava edeceğim. Örneğin rv'lerde The ToNight Show ya da The Conan O'Brien gibi olanlan." Adlan geçen bu gösterilerin sunucu ve yapımcılan hep onun tiyatrosundan yetişme birer öğrenci olduklanndan, gerçekte bu söz konusu olamayacak. Bayan Halpern bunu söylerken göz kırpryor ohnalı... Bu haberlerin Amerikan basınına yansımasmdan sonra tepkiler de doğal olarak arttı. Internet söyleşi sitelerine tiyatroyu destekleyen yazılar gönderenlerin sayısı binleri buluyor. Tepkisini dile getirenlerden biri, "Olimpiyatçüara soruyorum: ABD'de yanm miryon civarmda, girişinde Oümpryat Pizza adlı tabelası olan dükkânlan ne yapacaksnuz?" diye yazmaktaydı. Bundan cesaret almca, ben de işgüzarlık yapıp sayılan binlerce olan "OBmpiyat Kuru femizlemeci''lerini bu sitelere duyurmak istedim, ama bir gazetecinin olaylara müdahale etmemesi gerektiğinden, sonra bundan vazgeçtim. Gerçekten de bu ismi dünyanın her köşesinde kullanan o kadar çok işyeri, işletme, kuruluş var ki... Benim anımsadığım, Istiklâl Caddesi'nde bir seyyar kokoreççi bile var. Bunlan önemsemeyip mesleki kurallara uyarak, haberin kaynağnıa inmem gerekiyordu. Bayan Halpern'e telefonla ulaşamaymca, e-mail yolunu denemekten başka çare kalmadı. Aramızdaki karayolu da uzundu; gidemedim. Nezaket gösterip beni yamtladı ve şunlan öğrenebildim: "Açılacak davaya karşı direnecek gücümüz yok. Antik Yunanulann Otimpiyat Komitesi'ne bu konuda yazıh bir belge vermemiş olmalanna karşın, Yunan tarihinden bir parça olan bir ada birilerinin nasıl sahip çıküğı anlaşıhr gjbi değıL Büyükler daima kazanrvor." Şimdi ben, Olimpiyat Komitesi'nin bu istemini, globalleşme peşinde olan başkalan gibi "~ her yana yaymasından korkanm. O vakit Antalyamızuı güzel Olympos'unu da değiştirirler mi? Bizim Olimpos'un turizmcileri ve gelen giden turistleri tam bu ada alışmışken... Bunu, Kadir'in Yörüğü adıyla beynehninel maruf, ağaçevleriyle ünlü tatil yeri işletmecisi Kadir Bey, bence şimdiden dikkate almalı. Bununla birlikte, henüz korkulacak bir şey yok! Umudunuz kınhnasm. Bu olimpik yanşmadan kesinlikle tiyatro galip çıkacaktır. Niye mi? Hiçbir çağda yenilmedı de ondan. Ne diktatörler, ne de tiranlar baş edemedi bu asi, başma buyruk, ama efendi sanatla! Tiyatro, çünkü evrenseldir, insanın sözel yanşıdır ve alt edilemez. O halde olimpiyat adım her şeyden önce, aslında o hak eder. Gazetemdeki büyüğüm, spor yazan ustamız Abdöl Ağbi, (Abdülkadir Yöcelman) izin verirse, şu skorlan yazmadan geçemeyeceğim. Siz de şimdiden spor-toto tahminlerinde bu yollu kolon doldurabilirsiniz! Yanşmada iyi şanslar dilerim: "Tîyatro = 1, OBmpiyat Komitesi = 0..." msenol34(â yahoo.com INDIANAPOLIS MAHMUTŞENOL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear