Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
3AYFA CUMHURİYET 19TEMMUZ2005SALI
14 KÜLTÜR kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
En güzel dizibizim diziZamanım denk geldiğinde, 'Ak-
sam Haberieri' kuşağının öncesin-
ce ve sonrasında yer alan 5-6 dizi
filmi aynı gün içınde izleyebiliyo-
lum. Çoğnnlukla aynı anda birka-
çmı idare etmecesine...
Dizi düşmanlan, böyle 'seviye-
sz' bir merakı 'benim gibi biri'ne
riç yakıştıramadıklannı ifade edi-
jorlar. Ekranda hayvanlann birbi-
nni yiyişini izlemekten hoşlanan
'belgeselsever'ler ise kendi seçim-
lerinin 'eğitki' yanını vurgulayarak
üste çıkıyorlar. Televizyon seyret-
meyi bütünüyle reddetmiş 'seçkm'
ve 'seçkind' kişilerin gözüne hiç
görünmesem daha iyi...
Bir de diziler konusundaki uz-
manlığımı ciddiye alıp danışanlar
var. "Birüdtanesiııekararveripiz-
leyelim diyoruz. En iyfleri hangOe-
ri?" Dizının ıyısı kötüsü olmaz.
Dizi dizidir. tnsanoglunu -toplum
yaşamına geçti geçeh- hep ilgilen-
diımiş olan aşk, para, onur, kin,
töre, kıskançlık, ihanet, kandırma-
ca, cinayet, intikam, yoksulluk,
zenginlik gibi konulann çevresin-
de dönen, sakız gibi çekiştirilip
uzatılan, sırf bu yüzden de sonun-
da keçiboynuzu tadı veren öykü-
ler!
Ekranda canlandırılan öyküyü,
'meraköğesfni ayakta tutarak ilginç
kilma yolunda ise 'kurmaca' tarihi
boyunca oluşturulmuş yöntemler-
den en 'suyuçıkanbmş' olanlar kul-
lanılır: Kötü rastlantüann birbirini iz-
lemesi, 'geçmişte' işlenmiş 'günah',
'gerçeğin' ortaya çıkmasının kaza,
hastalık, bellek yitirme gibi beklen-
medık olaylar nedeniyle geciktiril-
mesi, kadınlann bebek bekledikle-
rini gizlemeleri, ana karnındaki ço-
cuğun -genellikle 'merdivendeıı düş-
me' yoluyla- yitirilışı ya da gızlıce
doğurulup büyütûlüşü, birbirinden
ayn düşmüş ana-babalar ve çocuk-
lar, birbirini seven gençlerin kardeş
olduklaruun anlaşılması, evli erkek-
lerin kendilerini bekâr, zenginlerin
kendilerini yoksul, yoksullann da
zengin olarak tanıtması, gördüğünü
ya da işittiğini yanlış anlama, zo-
runlu ya da isteğe bağh olarak ya-
lan söyleme, çocuk ya da kız kaçırt-
malar, ev/dükkan/ambar yakmalar,
T,elevizyonda aynı saatte gösterilen dizilerin hepsini birden izlemek
istediğinizde, sistemli bir 'zaplama' tekniği uygulamanız gerekir. Böylece,
günün yorgunluğunu atarken biryandan da belleğinizi ve hayal dünyanızı
zenginleştirir, dizi izleyiciliğindenfarklı bir tat ahrsınız.
tehdıt, şantaj, ıftıra ve bunlarla 'eşiş-
levB' başka bir dolu dolantı öğesi...
Sonra 'doianb'lann görsel düzeyde
allanıp pullanışı: Güzel kızlar, deli-
kanlılar, komik ya da dramatik aile
büyükleri, sevimli hizmetkârlar, se-
vimsiz tetikçiler, sapıklar; trafık ka-
zası, gasp, tecavüz, intihar, hastane-
hapishane sahneleri, kalabalık aile ye-
meklerinin yendiği, malikânelerin
havuzlu bahçelerinde bungun anla-
nn yaşandığı sahneler... Bir de, di-
zıde bir 'uzam'dan ya da 'zaman'dan
bir başkasına geçildiğini göstermek
için 'kes'-'yapışör' yöntemiyle iki da-
kikada bir yinelenen 'ev' görüntüle-
ri ve *vapur geçme' sahneleri...
'Vapur geçme' sahneleri
'Vapur geçme' sahnesini ilk kez
'ÇocukiarDuymasın'da izlediğim-
de, Meltem'in, herTann'nın günü,
psikoloğunu görmek için Kadıköy
tarafına geçtiğıru sanmıştım. Çün-
kü ekranda gösterilen 'Paşababçe
Vapuru', benim için teknık bir gös-
terge değil, 'gerçek' bir varlıktır. Is-
tanbul'un sağladığı 'denizyoluyla
ulaşım' mutluluğunun simgesi ol-
ması yanında, 'Turan Emekaz Va-
puru' ile ilk sefere çıktıklan yıl-
lardaki Kadıköy yolculanndan, o
dönemin düşünme, konuşma, gi-
yiniş, davranış biçimlerinden 'ya-
digâr'dır. Nasıl dizi izlediğimi ar-
tık anlamış bulunuyorsunuz. Açık-
çası -bir-iki önemli spor karşılaş-
ması ve eski Yeşilçam filmleri dı-
şında- televizyonda sunulan he-
men her şeyde 'pazaıiamacf sami-
miyetsizliği ile karşı karşıyaymı-
şun gibi geliyor. Yorucu bir günün
akşamını ve gecesini 'ekran' tara-
fından güdülenerek geçirmeye yo-
kum doğrusu. Peki diziler ve ara-
daki reklamlar farklı mı? Bunun ya-
nıtı izleyene bağlı...
Kendı adıma konuşayım; reklam
aralanna başka kanallardaki dizi-
leri de sıkıştırdığım için reklam iz-
leme oranım epeyce düşüyor. Da-
hası, birkaç diziyi aynı anda sey-
redince, odaklanma/izleme edimi
de farklılaşıyor. Böylece, belleği-
nizi ve hayal dünyanızı zenginleş-
tiren, size özel bir dizi izleme de-
neyimine ulaşılabiliyor.
Istanbul manzaraları
Söz gelimi, 'KurşunYaraa'nı iki
sezon boyunca, Ayvalık'ı Bod-
rum yerine koyarak, bir yandan
'Çökertme türküsü' hatınna, bir
yandan da dizının çevre, giysi ve
takı tasanmındaki başansuıın ta-
dını çıkararak izlemenin keyfi baş-
kaydı.
'Çemberimde Gül Oya'yı unu-
tuhnaz kılan ise 12 Eylül dönemi-
ne getirdiği yorum yanında, dün-
ya güzeli eski bir köşkün nostal-
jik görüntüleri ve otuz yıl öncesi-
nin giyim kuşam biçiminin tamı
tamına yansıtılışı... Pek çok dizi-
de yer alan Istanbul görüntüleri
yoluyla, zaman içinde değiştiğin-
den yakmdığımız 'megakent'in
-özellikle de Boğaz'ın- benzersiz
güzelliğinin her anının belgelen-
mesi de az şey mi? Ya, sistemli
'zaplama' yoluyla -hayalinizde-
aynı anda hem Beykoz'un, hem Ta-
rabya'nın, hem Cihangir'in hava-
sını soluyabilmeye ne demeli? Son
yıllarda, gördüğümüz ya da gör-
mediğimiz birçok Anadolu kenti-
nin gizemli ve her zaman çarpıcı
görüntüleri de dizi filmler yoluy-
la sergilenegelmekte...
Gündelik düzeyde 'onana'/'sa-
kinkştirid' işlev taşıyan dizi film-
lerden birine adanabilmem için
önkoşul, doğal ki yine de 'oyun-
culann çeldciliği'.. .
Ancak dızılerdeki duruşlanyla,
başrollerdeki oyuncular kadar yan
rollerdekiler de önem kazanıyor.
'tstanbul Masalı' oyunculuk açı-
sından başanlıdır. Ama benim fa-
vorim Esma'nın ablası Çiçek'tir...
Üstelik babası Şoför Cemal'i Al-
tan Erkekli, annesini de Vahide
Gördüm 'dizilerdeki unutulmaz
karakterler' arasına koymuşken...
'BüyükYalan' dizisinin 'anne' fi-
gürü Hülya Darcan da bu tür bir
çekim alanı oluşturmuştur kendi-
ne.
Tıpkı 'Asmalı Konak'ta Selda
Alkor'unyaptığı gibi... SuzanAk-
soy'suz ve ŞerifSezer'siz ve neşe-
li/buruk pavyon şarkıcısı Emi-
ne'siz olaydı tadı nasıl da azalırdı
'ÇemberimdeGül Oya'nın... 'Aş-
ka Sürgün'de ise Dilan ile Züan' ın
'berbat' ağabeylerini canlandıran
oyuncuya ne demeli? Ama ille de
'Yabancı Damat'ın 'dehşetengiz'
yorumculan, Erdal Ozyağcüar ve
Sumru Yavnıcuk.
Adalar Festivali'nin ikinci günü etkinlikleri kapsamında buluşma yeri bu kez Aya Yorgi Kilisesi'nin önündeki alandı
Aya YorgTde müzik, doğa ve tarilı
'Komşu
Köyün Delisi'
Anadolu da
ANKARA (AA) - Ankara Devlet
Tiyatrosu'nun ödüllü oyunlanndan
'Komşu Köyün Detisi',
Anadolu'nun çeşitli il ve
ilçelerinde sahnelenecek.
Üstün Dökmen'in yazdığı,
Ergun Uçucu'nun yönettiği oyun,
yaz sezonu etkinlikleri
çerçevesinde 22 Temmuz'da
Çankın'da, 23-24 Temmuz'da
Kastamonu'da, 25 Temmuz'da
Boyabat'ta, 26 Temmuz'da
Sinop'ta, 27 Temmuz'da
Samsun'da, 29 Temmuz'da
Çarşamba'da, 30 Temmuz'da
Fatsa'da, 31 Temmuz'da Ordu'da,
1 AğuGtos'ta Giresun'da, 2-3
Ağustos'ta Trabzon'da oynanacak.
2.Sanatve
Edebiyat Günleri
DİDİM (AA) - Didim Belediyesi,
Akköy Kütüphanesi,
Edebiyatçılar Derneği ve Didim
Turizm îşletmeciler Derneği'nce
bu yıl iküıcisi düzenlenen
Sanat ve Edebiyat Günleri,
22-25 Temmuz'da yapılacak.
Bu yılki etkinliklere Arap
Yazarlar Birliği'nden Suriyeli
şair Salih Al Rahhal, Filistinli
yazar Mahmud Muhammed Ali
Es-Said ve Filistin doğumlu
Semir Ahmed Berşeli de
katılacak. Onur konuğunun
şair ve yazar Cevat Çapan'ın
olacağı bu yılki etkinlikler
4 gün sürecek.
• 2. Uluslararası
tstanbul Adalar
Festivali'nde Erkan
Oğur, Ismail
Demircioğlu ikilisi, ut
ve bağlamalan ile bizleri
büyülü bir mekânda
tanhi bir türkü
yolculuğuna çıkardılar.
ÖZLEMYÜZAK
Gün batımı yaklaşıyor. Güneş
iyice alçalmış, acele etmeliyiz. Ki-
mileri Yücetepe'nin aşağısındaki
geniş meydanda toplamp sıraya
girmiş, kendilerini tepeye ulaştı-
racak minibüsün gelmesini bekli-
yor, kimileri ise yürüyerek tırma-
nışa geçmiş bile. Biz, adalarda her
ne olursa olsun motorlu taşıta bin-
meyi reddeden eski adalılar ola-
rak tırmanışa doğru yöneliyoruz.
Uluslararası Istanbul Adalar Fes-
tivali'nin ikinci günü etkinlikleri
kapsamında buluşma yeri bukez
Aya Yorgi Kilisesi'nin önündeki
alan. MS 984 yılında yapüan bir
manastır Aya Yorgi. Büyükada'nın
en yüksek tepesinde (203 metre)
kurulu.
Yüzyıllardan beri Hıristiyanı, Müslümanı,
Yahudisi, insanlann dertlerine derman ara-
mak için hrmandığı, adaklar adadığı, mum-
lar diktiği kutsal mekân. 20 yıl öncesine ka-
dar bu kadar düzgün yolu bile yoktu. Insan-
lar taşlı, eğri büğrü patika yoldan tırmanırlar-
dı. Hatta adaklan yerine gelen kimileri, ayak-
lannın kesilmesine, çizilmesine aldırmadan ya-
hn ayak yürürdü. Kilisenin yanında şimdi hal-
ka kapalı olan bir de eski ayazma vardı. Aya
Yorgi Kilisesi'nin bulunduğu tepenin en önem-
li özelliklerinden biri îstanbul'un en güzel
manzaralanndan birine sahip ohnası. îşte,
yaklaşık 20 dakıkalık bir tırmamştan sonra
bu büyülü mekâna ulaştığımızda bizi ilk kar-
şılayan ağustos böceklerinin seranatlan eşli-
Adalar Festivali'nde Erkan Oğur ile Ismail Demircioğhı'nun konseri de vanh.
ğinde, kızıl-turuncu dev bir portakal şekline
bürünerek yerini gelişkin bir yanm aya bırak-
maya hazırlanan güneş oluyor. Kilisenin önün-
deki genişçe düzlüğe koltuklar sıralanmış,
sahne hazu-lanmış. Dinleyicilerin önemli bir
kısmı Istanbul'dan gelen müzik tutkunlan.
Milattan sonra 10. yüzyılda yapüan kilisenin
dış duvarlan, bu kez, Anadolu'nun ve Trak-
ya'nın tarih boyunca süregelen kendine özgü
türküleriyle çuılıyor. Festivali düzenleyenler-
den Can Öroğlu'nun en öndeki koltuklardan
birine oturttuğu kilisenin papazı da müziğin
ntmine tempo tutuyor.
Erkan Oğur ve Ismail Demircioğlu
Erkan Oğur ve İsmail Demircioğlu ikilisi ut
ve saz ile bizleri 16. yüzyılın Pir Sultan Ab-
dal'mdan Erzurumnefesleri'ne,
Elazığ havalanna, Selanik tür-
külerine sürüklüyor. Ermeni bir
genç kızla Türk gencinin acıklı
öyküsünün anlatıldığı türkü me-
kâna ayn bir anlam katıyor.
Erkan Oğur dünyaca sevilen
perdesiz gitannın yanı sıra ut,
tambur, cümbüş gibi geleneksel
çalgılan da büyük ustalıkla ça-
lan, çeşitli müzik dilleri arasm-
da kolaylıkla dolaşan çok yönlü
bir müzisyenimiz. Onun tınılan-
nı kendi albümlerinden, 'Bir
Ömürlük Misalir', 'Eşkıya' ve
'Yaa'nıra' filmlerinin müzikle-
rinden, B. Ortaçgil ile çalışma-
lanndan ve yıllardır misafir ola-
rak yer aldığı birçok yapımdan
tanıyoruz.
îsmail Demircioğlu RuhiAyan-
gil'in Türk Müziği Orkestra ve
Korosu'nda, Timur Selçuk ve
Sarper Özsan'ın çahştırdığı Ru-
hi Su Korosu'nda söyledi. 'Tür-
külerimiz' ve 'Sırdaş Türküsü'
albümlerinden sonra en son 'Na-
sibolsa' albümünü yaptı. Erkan
Oğur ve Ismail Demircioğlu'nun
birlikte yaptıklan albümleri ise
'Gülün Kokusu' ile 'Anadolu
Beşik'
Yurtiçinde sayısız şehirde, yurtdışında Or-
ta Avrupa şehirleri, Ingiltere, Belçika gibi ül-
kelerde çalan ikili Anadolu türkülerini ken-
dilerine has üsluplanyla seslendinyorlar. Oğur,
repertuvarlanndaki türkülen "Arkeolojiktür-
küler, üpkı bizim gibi" diye tanımlıyor. Ayak-
lanmızm altmda Marmara; Heybeli, Burgaz,
Kınalı, karşıda boylu boyunca îstanbul'un
ışıklan. Gece kentin tüm çirkinliklerini giz-
liyor. Bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslarara-
rası Adalar Festivali adalardaki yerel birim-
lerin, sivil toplum kuruluşlannın bir araya
gelmesiyle yaşama geçen başanlı bir etkin-
lik. Bu yılki tema 'çokkültürlülük'. Bu top-
raklar üzerinde uzun yıllar boyu banş içinde
yaşamış farklı kültürlerin sesleri, müzikleri,
söyleşileriyle gerçek bir festival ruhunu
yansıtıyor.
YAZIODASI
SELİMİLERİ
Beyoğlu'nda... (1)
"Beyoğlu'nda Altmış Yıl" da diyebilirdim.
Çünkü, Ziya Osman Saba, "MesutlnsanlarFo-
toğrafhanesi"ri\, o güzel öyküyü 1944'te yaz-
mış; doğumumdan tam beş yıl önce.
Hikâyenin anlatıcısı -usul usul fark ederiz ki,
Ziya Osman'ın kendisidir-, Yüksekkaldırım'a
gelmiş, eski kitap satan dükkânları görmüştür.
Eski yeni, gönlü zaten bütün kitaplara açıktır.
Köprü'den geçmiştir. îstanbul'un denizleri
kirlenmemiş; kimse de bu denizlerin günün bi-
rinde kirleneceğini düşünmüyor. Ziya Osman te-
miz havayı ciğerlerine çeker.
Işte şimdi Yüksekkaldırım'dadır. Tünel'e çı-
kar. Vakti boldur.
Tünel'den, bugünün göstermelik tramvayla-
nna benzemeyen, Istanbul tramvayı gibi tram-
vaylar kalkmaktadır. Onlar artık Ara Güler'in eş-
siz güzellikteki bir fotoğrafında, Çelik Güler-
soy'un bireserinde...
Caddedeki kalabalık, gerçi bugünün tuhaf,
lümpenle bohem arası kalabalığına pek benze-
memektedir ama, görünüm yine de pek iç açı-
cı değil: Varlıklı azınlığın yanı başında orta hal-
liler, güç bela geçinenler var.
Fakat 'şair' herkesi "mesut" görmek iste-
mektedir. O kadar ki, yalınayak çocukiar bile ge-
lecekten bir şeyler umdukları için mutlu gibidir-
ler. Şair de onlar için mutlu gelecekler umar, di-
ler.
Mağazaların vitrinlerinde -'vitrin' sözcüğü
pek yerleşmemiş, şair 'camekân' demeyi yeğ-
liyor- möbleler, göze hoş görünsün diye, birbi-
rinden ilginç dekoriarla sunulmaktadın
Kimisinde sözümona şömine yanmakta, ki-
misinde birabajurdan pembe ışıltılar yağmak-
ta. Her biri roman söyler, öyküler söyler. Bir
başkasında perdelerin yan açık durduğu pen-
cere gerisinde kar taneleri dökülüyor...
Bu türden masum dekorlaryıllarca sürmüş ola-
cak ki, bazılarını ben de hayranhk duyarak ha-
tırlıyorum. Yapaylıklannadiyecek yoktu. Gelge-
lelim o yapaylık adeta sanata dönüşürdü.
Keşke, diyorum bugün, o vitrinlerin fotoğraf-
ları çekilseydi, geçmişe kanşan hayatımız bel-
gelenirdi. Sonra, israf ekonomisinden ne kadar
uzaktık: Bu dekorlar ancak üç dört ayda bir, san-
ki mevsimden mevsime değişir, yaz dekoru,
güz dekoru, kış dekoru olup çıkardı.
Ziya Osman Saba'nın gördüğü Beyoğlu, ku-
yumcusundan kuruyemişçisine, kürkçüsünden
ayakkabıcısına, bütün o çeşit çeşit alışveriş bi-
rimleriyle, renkli, lükse kucak açmış bir yerdir.
Çocukluğumda, Tevfik Amca'yla Servet
Yenge Kıbns'tan gelirler; Beyoğlu'naçıkıldı mı,
Servet Yenge, "Paris de böyleymiş"derdi. Pa-
ris acaba öyle miydi?..
Mağazalar "saadet satmaktadır". "Adeta bü-
tün bu mağazalar, bütün şu insanlara, saadet
satıyorlar" diyor Ziya Osman. Saadet satmak!:
Daha önce hiç duymamıştım.
Bir köşede de, "ta Vefa'dan getirilmiş boza
şişeleri"...
Nihayet fotoğrafhanelerin önünden geçilir.
Tıpkı camekân gibi, fotoğrafhane de yerli ye-
rinde; 'fotoğraf stüdyosu' olup çıkmamış.
Her birinin adları sonradan hikâyelere, ro-
man lara geçecek bu fotoğrafhaneler efsanele-
rini bir süre de siyah-beyaz Türk fılmlerinde ko-
rumuşlardı: Gelinle damat fotoğrafhaneden çı-
karlar,filminmutsuz kadın oyuncusu, birden göz-
leri yaşararak, onlara bakar. Gelinle damat süs-
lü gelin arabasına binerler ve otomobil hızla gi-
der...
Oysa henüz o günlere gelinmemiştir. Tam ter-
sine, henüz, fotoğrafhanelerin edebiyatımızda
iz bırakmış efsanesi örülmekte.
Incelikler, duyarlıklar şairi Ziya Osman Saba
"Mesut InsanlarFotoğrafhanesi"n\ka.\emege-
tirmekte.
Kaleme getirirken bütün iyilik özlemleriyle do-
nanmış. İnsanlann bütün fotoğrafçılara yalnız
mutlu anlarını yasatmak için poz verdiklerini
söylüyor.
Başkalannın mutluluğu, bütünüyle mutlu bir
dünya belki biz mutsuzlara da iyi gelecek. Bel-
ki biz mutsuzlar, mutlu bir dünyanın olduğuna,
olabileceğine inansak biraz daha huzur duya-
bileceğiz.
Şair gülümser.
Önerilen
Kitap /Mesut InsanlarFotoğrafhanesi, Ziya Os-
man Saba'nın bütün öyküleri, Alkım Yayınevi,
2003.
Imzasız bir Manet tablosu
• CENOVA (AFP) - Isviçreli bir antika
koleksiyoncusu elindeki imzasız bir
tablonun ünlü izlenimci ressam Edouard
Manet'inin çalışması olduğunu ileri
sürüyor. Jules Petroz, Cenova'da bir bit
pazarından aldığı pastel boya tabloyu
yırtmca altmda imzasız bir yağlı boya
bulmuş. Tabloyu Cenova müzelerine
gösteren Petroz yerel müzelerden tam
bir yanıt alamayınca, tabloyu dünyamn
ünlü Manet koleksiyonculanna ve
müzelerine göstermiş. Tablonun bir Manet
çalışması olduğu kanıtlanamamasına
karşın, Petroz tabloyu satması için birçok
öneri aldığım söylüyor.
En büyük mühür koleksiyonu
• GAZİANTEP (AA) - Dünyanın en büyük
mühür koleksiyonunu oluşturan, tannlar,
krallar, mitolojik figürler, hayvanlar, Roma
imparatorlan ve imparatoriçelerinin
betimlemelerinin bulunduğu 100 bin mühür
Gaziantep Mozaik Müzesi'nde sergileniyor.
Erken Roma Imparatorluk dönemi
mühürcülük sanatının (Gliptik) en büyük
koleksiyonunu oluşturan Zeugma mühür
baskılan, dönemin siyası, ekonomik,
kültürel ve etnografik özellikleri hakkında
bilgiler veriyor. Bulunan mühür baskılan,
Antakya'dan Çin'e uzanan Ipek Yolu'nun
Zeugma'dan geçmesi ve ticaretin oldukça
gelişmiş olması nedeniyle, kentin ticaret ve
haberleşmedeki yoğunluğunu gözler
önüne seriyor.