22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
I =3 HAZİRAN 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA J V İ J JLJ J. U J \ 1<ultur(g cumhuriyet.com.tr 15 CACRIŞIMLAR AYŞE EMEL MESCİ Şeytan uçurtmasıYine hınzırlık ettin Mehmet. Tam senı yazacaktım bu hafta. ha- znrlanıyordum. Anlatılması kolay fcsır adam değildin sen. Dersime iyi fc«azuianraahydırn. Fransa Bilimsel j-Araştırmalar Ulusal Merkezi'nin C-CNRS) Sahne Sanatlan Bölü- nıü'nün y-ayımladığı Anıt Tiyatro dızisinin. dünyanın sayılı tiyatro yönetmenlerinin eserlenyle birlik- t < incelendiği 'Teatral Yaratım •Vollan'nın (Voıes de la Creation Theatrale) 1984'teyayımlanan 12. cildini kanştınyordum. Hani Vıc- •:«r Garcia, Robert VVilson ve Ge- orgi Tovstonogov'la birlikte Meh- rnet Ulusoy'un ele alındığı, kapak fbtoğrafı olarak senın Legendes â venir'inden ('Söylenecek Efsane- l«r') bır fotoğrafın kullanüdığı cilt. E)enis Bablet'nın senın tiyatron fcıakkında yazdıklannı okurken, Mehmet Ulusoy'u ben nasıl tarif ederim acaba, dıye düşünüyordum t»ir yandan da. Hayatımızdakı ke- sışmelen, Istanbuİ'da seyrettiğim * Kafkas Tebeşir Dairesi'ni, 1981de siz turnedeyken Mulho- »se'da yanına gelişimı, 'Bener- ci'yi, yıllar sonra Pans'te yeniden yollanmızın buluşmasını. 'Sevda- İ ı Bulut'u, gece yansı Rue des Ar- tistes'te, park etmiş ikı arabanın »rasında yaptığımız Taranta Babu provasını... Birlikte attığımız kah- lcahalan. ettiğimiz kavgalan, şarap kadehiyle o karmakanşık saçlan- nın ve kırmızı atkının arasına sıkış- tırdığın yaramaz, muzip. çocuk gü- lümsemeyı... Bir yaratıcıyı yakın- dan tanımak kımi zaman onun hak- kını tam olarak vermeyi sağlayacak rnesafeyı ortadan kaldırabilir, diye oyunlannı, düş gücünü, metaforla- ruıı, çılgmlıklannı ve seninle yap- tığım provalan, senden öğrendıkle- rimi, seninle çatıştığım noktalan gözden geçirmeye çalışıyordum te- ker teker. Tiyatroda blr kavşak noktası Çünkü sen, hakkında güzelleme- ler düzülecek, dolayısıyla tek tel- den. tek sesle anlatılacak bir adam değildin. Denis Bablet iyi yakala- mıştı sankı sendeki bu özelliği: "Her sanatsal dışavurum, ne denli özgün olursa olsun, hem belli köklere bağlanır hem de köklerinden kopmuştur. Bir ke- Meehmet Ulusoy'un en önemli özelliği, kendine ait ve gerçekten özgün, sahneye koyduğu bir eserden diğerine hem değişen hem değişmeyen bir dili, biçemi olmasıydı. En farklı yerlerden beslense bile her yaptığı işe mutlaka kendi damgasını vurur, imzasını atardı. Çünkü onun kendine ait bir dili vardı. Bu dil metaforla. şiirle. tekerlemeyle, büyülü bir dinamizm ve alttan alta hiç eksilmeyen bir romantizmle örülmüştü. sişme, buluşma noktasında yer alır, kavşaktadır. Mehmet l lu- soy hem yaratıları aracılığıyla hem de onların dışında bu vazi- yeti ve bu fenomenleri en parlak biçimde yansıtan bir örnektir." Evet, sen bir kavşakta durmuştun Mehmet. Ben belki de o durduğun yeri, orada kesişen farklı yollan, rüzgârlan anlatmayı deneyebilir- dim. Bu fikir çok hoşuma gitmişti doğrusu. Kızma ama, seni bır uçurtma gıbi canlandırmıştım göz- lerimin önünde. O kavşaktan hava- lanan, havalandıkça keyiflenen. gevTek kahkahalar atan, ters bir rüzgârla takla atınca küfürler savu- rarak tüm dünyaya küsen. sonra ya- ratmanın coşkusuyla yeniden ka- natlanıp gülümsemesi gökkubbeyi kaplayan bir uçurtma... Ama öyle bakımh, gösterişli, parlak kâğıttan yapılmış, ışıltılı ticaret merkezle- rinden kutusu içinde, hazır satın alınmış "sosyetik" uçurtmalardan bıri değil. Çocuklann kendi elle- riyle yaptıklan, şeklini havada bi- raz da kendi çizen, kederleriyle, se- vinçleriyle boyanan bir şeytan uçurtması... Hani kızım Zeynep'e kendi ellerinle yapıp uçurtmayı öğ- rettikleringibi... Yollar. rüzgârlar Mehmet Ulusoy'u kanatlandı- ran rüzgârlar nelerdi acaba? Be- nim gerek oyunlanndan gerekse sahne çahşmasından gözlemleye- bildiğim kadarıyla Mehmet Ulu- soy'un en önemli özelliği, kendi- ne ait ve gerçekten özgün, sahne- ye koyduğu bir eserden diğerine hem değişen hem değişmeyen bir dili, biçemi olmasıydı. Kimi yö- netmenler vardır, bir oyundan di- ğerine bambaşka bır kımliğe bü- rünürler, deyim yerindeyse bir daldan diğerine sıçrar dururlar. Mehmet ise en farklı yerlerden beslense bile her yaptığı işe mut- laka kendi damgasını vurur, im- zasını atardı. Çünkü onun kendi- ne ait bir dili vardı. Bu dil meta- forla, şiirle, tekerlemeyle, büyü- lü bir dinamizm ve alttan alta hiç eksilmeyen bir romantizmle örül- müştü. O dilde hem bütün bir kül- türün, dolayısıyla Mehmet'in kökleri hem de "şimdi ve bura- da" tiyatro vardı. Asla bitmiş, ta- mamlanmış, tüketime hazır, pınl pınl cilalı temsiller peşinde koş- madı Mehmet. Onun tiyatrosun- da o brüt, aykırı, çatlaklanndan hayat fışkıran, insam saran, canlı yan, Bakhtin ın çok güzel tarif ettiği karnavalın o halk ruhu var- lığını hep korudu. Hatta onun tüm yapıtlarını alttan alta bağlayan, birleştiren bir izlek oluşturdu bu ruh. şertllk gibi tiyatro Keyfi yerindeyse, "Ben aris- tokratım kızım. Kafkasya'nın soylu ailelerinden..." diye kah- kahalarla anlatmaya başlayıp punduna getinrse Çerkez ailesi- nin soyağacuıı da çıkanp gösteren Mehmet, sanatında ve ruhunun derinliklerinde hep bir sokak ço- cuğu olarak kaldı, bu düzene i- nat. pıyasaya inat, Batı'ya inat, Doğu'ya inat, bir aykın adam ola- rak kaldı. Onun sanatındaki ve ki- şilığindeki en büyük güzellikti zaten, o içten içe ayak direyen, boyun eğmeyen, ben bu düzene uymam, deyip küfurü basan yan... Mehmet zaten bu yanıyla Deniz Gezmiş'ı sevdi, Nâzım Hikmet'i sevdi, Marx'ı sevdı, Lumum- ba'yı sevdi, Rabelais'yı sevdi, Şarlo'yu sevdi, bu düzene karşı çıkarken şiirini yitirmeyen veya karşı çıkışında şiirleşen ne varsa onu sevdı. Başkaldınyı bir şenlik olarak algıladı, şenlik dolu bir ti- yatro yapıp sürdü önümüze. Zey- nep Oral'ın çok güzel saptadığı gibi, onunla tiyatro bir şenlikti, "geriye şiir tadı bırakan, çok- renkli, çoksesli bir şenlik!" * Telefon çalıyor. Kızım Sema anyor Paris'ten. Sesi titriyor: "Anne, Saint-Joseph Hastane- si'ne şimdi geldim, beş dakika önce Mehmet Ağabey..." Düşün- celerin mecrası değişiyor, bugün düne dönüyor, "yapardı... eder- di..."ler akmaya başlıyor kalemin ucundan. "Keşke şimdiki za- manda yazabilseydim bu yazı- yı" diye pencereden dışarı kayı- yor bakışlar. Masmavi gökyüzün- de bir şeytan uçurtması. Iniyor, çıkıyor, taklalar atıyor, kıs kıs gü- lüyor, kahkahalar atıyor, öyle bir şenlik ki bu. silmiyor da kucaklı- yor hüznü. şiir oluyor, tiyatro olu- yor, Mehmet oluyor... Devrim heykellerinin temel konusu ve simgesi, 27 Mayıs öncesi kitle eylemleri sırasında öldürülen Turan Emeksiz'dir 2 7Mayıs devrim• '27 Mayıs 1960' nitelikleriyle hep tartışılmış olmasına karşın, 1971 ve 1980 askeri darbelerinden, özgürlükçülüğü ve kurumsal düzenlemeleriyle çok farklı bir konumdadır. Günümüz siyasal ortamında 1960Devrimi'ni hoşnutlukla anacak ve değerlendirecek kimseler bulmak zor olsa da Türkiye'nin çağdaşlaşmasında devrimin özel bir yerinin ve öneminin olduğu genelde herkesçe kabul görmektedir. AHMET BAYINDIR Türk Silahlı Kuvvetleri'nden bir gnıp subay, 27 Mayıs 1960 tarihinde ülke yönetinüne el koydu. Bu olayın en büyük kazanımı şüphesiz 1961 Anayasası'dır. Bu anayasa çok partili de- mokratik bir düzenin gereksinimlerine yaıut verecek bir anlayışla hazırlandı. Getirdiği ku- rum ve kurallarla da özgürlükçü ve katılımcı bir yapılanma öngördü. 1960 yıh toplumsal, siya- sal ve tarihsel yönden Türk toplumu için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Anayasanın sağladığı bu özgürlûkler ortamı Tûrk kültür ve sanatının zenginleşip gelişmesi için yeni olanaklar sundu. Sanatçılanmız doğ- rudan 27 Mayıs Devrimi'ni konu alan yapıtlar da ürettiler. Resim, heykel ve karikatürde ko- nuya ilişkin özgün örnekler görüldü. Biz diğer sanat dallannı bir yana bırakarak "Devrim Heykelleri"ne yakından bakalım: Devrim heykelleri Devrim heykellerinde temel konu ve sim- ge 'Turan Emeksizdir. Turan Emeksiz 27 Mayıs öncesi kitle eylemleri sırasında öldü- rülmüş bir genç. 1937 Malatya doğumlu. Is- tanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğren- cisi. 27 Mayıs'tan sonra Anıtkabir'de devrim Kenan Yontunç'un Turan Emeksiz büstü Ca- ğaloğlu eski MTTB önünde bulunuyor. şehitliğine gömüldü. A) Turan Emeksiz Amtı: Heykeltıraş Se- mahat Acuner'in bu yapıtı devnm şehidini simgeleyen. bronzdan soyut bir düzenlemedir. Keskin ve sert ışık-gölge karşıtlıklanyla kurgu- lanmış geometrik formların bireşiminden do- ğan dinamikbir kütle etkisi yaratmaktadır. Tu- ran Emeksiz'in vurulduğu yere konan bu anıt, şimdilerde bir ağaç gölgesinde de kalsa Hürri- yet (Beyazıt) alanında bannacak bir yer bula- biliyor. B) Devrim Anıtı: Istanbul Üniversitesi bah- çesinde, ağaçlann arasında kalan bu taş kütle- yi, duyarh ve eğitimli olmayanlar "heykel" olarak algılayamazlar. Ağu-, kaba. doğal yapı- lı bu granit kütle, Hitit kaya yazıtlarını çağnş- tınyor. Üzerindeki 26 Mayıs 1960 tarihi ve üç dikey simgesel çubuk da, 27 Mayıs öncesinin toplumsal karmaşasını ve ağır bunalımlı gün- lerini adeta işaretliyor. Nusret Suman'ın taş ustahğının ilginç bir örneğiyle karşı karşıyayız. C) Turan Emeksiz büstleri: Devrim şehidi Turan Emeksiz'i betimler iki büstle karşılaşı- yonız. 1) Bunlardan biri Cağaloğlu'ndaki eski MT- TB binası önünde bulunuyor. Duvardaki Ata- türk maskı ile Turan Emeksiz büstünün hey- keltıraş Kenan Yontunç'a ait olduğunu. sanat- çının biçeminden ve dönemin yayınlanndan anlıyoruz. Bu yapıtı Kenan Yontunç'un taş us- tahğının önemli bir örneği sayabiliriz. 2) Diğer bir Turan Emeksiz büstü ise Istan- bul Üniversitesi bahçesınde, Siyasal Bilgiler Fakültesi önündedir. Sadece portre olarak kur- gulanan bu yapıt bronz dökümdür. Doğal, du- yarh ve olgun bir genç erkek kimliğiyle algıla- nan yaplt Emeksiz'ın ölüm günü olan 28 Nisan 196O'ı işaretlemektedir. Yapıtta sanatçı imzası yoktur. Çağda$la$mada devrimin öneml '27 Mayıs 1960' niteliklenyle hep tartışılmış olmasına karşın, 1971 ve 1980 askeri darbele- rinden, özgürlükçülüğü ve kurumsal düzenle- meleriyle çok farklı birkonumdadır. Günümüz siyasal ortamında 1960 Devrimi'ni hoşnutluk- la anacak ve değerlendirecek kimseler bulmak zor olsa da; Türkiye'nin çağdaşlaşmasında dev- rimin özel bir yerinin ve öneminin olduğu ge- nelde herkesçe kabul görmektedir. Kültür ve sa- nat ortamına getirdiği özgürlük ve çokseslilik ise Türk sanatçılarınca 45. yılında şükranla kar- şılanmahdır. Bellek bilgide zorunluluk, bilgı de insan sü- rekliliğinin varolma bılincidır. Biçimdenbilin- ce toplumsal\aroluşumuzu '27 Mayıs Devrim Heykelleri' aracılığıyla yeniden duyumsaya- lun istedik. 6 BtN KlŞt İZLEDİ Aspendos Festivali başladı GURSU KUNT ANTALYA - 2 bin yıl önce Romahlar ta- raftndan inşa edilenAspendos Tiyatrosu'nda, gelenekselleşen Uluslararası Opera ve Bale Festivali'nin 12'ncisi, Roma Devlet Opera ve Balesinın gösterisiyle başladı. Onlü îtal- yantopluluk. Stra\insky'nin 'Petrushka' ve 'Ateş Kuşu' balelerini, yakla^ık 6 bin kişi için sahneledi. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, festi- valin açıhş törenine katümazken ancak gös- terininikinciyansındaprotokoldekiyerinial- dı. Bakan Koç'un, festivale ilişkin değerlen- dirme almak isteyen basın mensuplanna ya- nıtı ise "Değerlendirme yapmak istemiyo- rum. Sadece izlemek istiyorum" şekhnde oldu. Aspendos Antik Tiyatro'nun büyülü at- mosferi, muhteşem akustiğinde ve yıldızlann altında sahnelenen 'Petrushka' ve 'Ateş Ku- şu' baleleri ayakta alkışlandı. Türkiye'ye ük kez gelen Roma Opera ve Balesi'ne Bilkent Senfoni Orkestrası eşlik etti. Aspendos'a hay- ran kalan ünlü Italyan topluluk, festivalin açı- lışını yapmanın da kendileri için son derece önemli olduğunu ifade etti. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürii Remzi Buharah da festivale katılmalan nedeniyle, topluluğa bir plaket armağan etti. Festival, 15 Haziran'da tzmir Devlet Ope- ra ve Balesi'nin 'Uçan Hollandalı' operasıy- ladevam edecek. 22 ve 24 Haziran tarihlerin- de, adı festivalle özdeşleşen 'Aida Operası', Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından sahnelenecek. İki Alman Mimarlığr Istanbul'da • Kültür Servisi - Temmuz ayında Istanbul'un ev sahipliği yapacağı '22. Dünya Mimarlık Kongresi' kapsammdaki 'îki Alman Mimarlığı 1949-1989' sergisi, Arkitera Mimarlık Merkezi, Istanbul Geothe Enstitüsü, Ifa ve Siemens Ev Aletlennin sponsorluğunda düzenleniyor. Sergi, 15 Haziran saat 19.00'da küratör Prof. Harmut Frank'ın İTÜ Taşkışla Binası 109 No'lu salonda vereceği konferansla açılacak. Tekrar birleşmelerinin üzerinden 10 yıh aşkın zaman geçen Almanya Federal Cumhuriyeti ve Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin mimari gelişimi bir bütün olarak ilk defa bu sergide gözden geçiriliyor. Çoğunlukla sadece ekonomik şartlardaki farkhlıklanmn ele alınmasına karşılık, serginin çıkış noktası olarak o dönemde duvann her iki tarafinda ve komşu Avrupa ülkelerinde mimaride yaşanan tartışmalar ve fikir ayrılıklannın ortaya konması belirlenmiş. Konut. kent yenilenmesine ilişkin sorular, gelenek ve yenilik arasındaki ilişki ve yapı teknolojilerinin tasanma etkisi gibi çeşitli başlıklann yapı ve tasan örneklenyle ele ahnacağı sergi, kongrenin bitiş tanhi olan 10 Temmuz'a kadar sürecek. HasankeyTteki kazı çahşmalam • HASANKEYF (AA) - Bahnan'ın Hasankeyf ilçesındeki kazılara ayrılan ödeneğin aktanlmaması nedeniyle başlanamadığı bildirildi. Selçuk Üniversitesı öğretim üyesi ve kazı ekibı başkanı Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam, bu yıl kazılara 1 Haziran'da başlamayı tasarladıklannı, ancak ödeneğin aktanhnaması nedeniyle çahşmalara başlayamadıklannı söyledi. Kültür Bakanlığı'nca kazı için izin verildiğini, bu yılki kazı çahşmalannda 30 uzman, 80 öğrenci ve 120 işçüıüı yer alacağını sözlerine ekleyen Prof. Dr. Uluçam, kazılann 4 alanda kapsamlı olarak yapılacağını bıldirdı. Kültür Bakanlığı, GAP Bölge Kalkınma Idaresi ve DSt tarafından kazılar için ödenek aynldığını belirterek "Kazılar için aynlan 1.5 milyon YTL'nin aktanlmasını bekliyoruz. Ödenek aktanlmadığı için henüz kazılara başlayamadık. Ödenek için Ankara'da temaslarda bulunuyorum" dedi. Kazı çahşmalan. işsizlik sorununun yaşandığı beldede gençler için iş olanağı anlamını da taşıyor. BTA ÖdüBeri dağıtıldı • AMSTERDAM (AFP)- Uluslararası Hindistan Film Akademisi Tnternational Film Academy (IFFA) Ödülleri Amsterdam'da törenle dağıtıldı. Gecede ödül alan isimlerden Amitahb Bachchan, yaptığı konuşmada, gelişmekte olan bir ülke olan Hindistan sinemasının, izleyici için birçok olanaktan yoksun yaşam koşullan içinde bir tür 'kaçış' niteliği de taşıdığını, bu beklentiye cevap veren yapımlann çekilmesinın doğal olduğunu söyledi. "Üç saat, dans. ritm ve aşkla dolu" diyen 62 yaşındaki oyuncu, bu türden sinema yapmanın, Hüıt kültürü ve geleneklerine de dayandığını, Batı'nın bazen bu kültüre ve Hint sinemasına doğru yaklaşamadığını sözlerine ekledi. Türk göçer dokumaları Ohio'da • OHIO (ANKA) - Iran ve Türkiye'deki göçerlerin yaşam alanlannı süslemek ya da göç sırasında kullanmak üzere yaptıklan dokuma eşyalar, ABD'nin Ohio kentindeki Dayton Sanat Enstitüsü'nde sergileniyor. Sergi kataloğunda verilen bilgiye göre, dokumalar Türkiye ve îran göçerlerinin yaşam alanlanndaki en temel eşyalar olarak kabul edildi. 25 Eylül'e kadar açık kalacak sergide halı, kilim, bavul işlevi gören tulumlar, heybe, çadu" kaplaması, eyer, dizgin ve nakışlar bulunuyor. Canlı renkler, özgün geometrik işlemeler, stilize kuş, hayvan, yıldız ve madalyonlann görüldüğü dokumalann Iran, Türkiye ve Kafkaslar'da yaşayan kabilelerin değişik etnik kimliklerini vurguladığı belirtildi. Tarihi belgeler yıpranıyor • KONYA(AA) - Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürii Bekir Şahin, "Devletimizin ve ulusumuzun geçmişini günümüze taşıyan çok sayıda eser, evlerde olumsuz koşullarda saklamyor" dedi. Şahin, kütüphanecilik ve kitap koleksiyonculuğunda gözde olan yazma eserler olduğunu, devletlerin elindeki arşivlerin uluslararası düzeyde büyük önem taşıdığını, buna karşın Türkiye'de tarihi eser ve kitap konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmediğini dile getirdi. "Olumsuz saklama koşullannın yanı su"a bazı eserler çöplerden toplanıyor. Bunlara da şahit olduk. Tarihi eserler bilinçsizlik nedeniyle çok yıpranıyor Bunlan kütüphanede değerlendirmek, araştırmacılann hizmetine açmak istiyoruz. Vatandaşlan bu konuda duyarh olmaya çağınyoruz" dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear