23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 OCAK 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA JV U J_j X LJ J \ kultur(a)cumhuriyet.com.tr 15 Tahsin Yücel 'Kumru ile Kumru'da toplumda yaşanan eşyalaşmayı ele alıyor Nesnelerin tutsağı olmakNENA ÇALİDİS Görücü usulüyle evlilik... Bü- yük kentte kurulmaya çahşılan yeni bir hayat... Taşra ve büyük şehir... Hiç tanımadığın bir erke- ği koca bellemek... Özürlü bir kız Sultan, akıllı bir erkek evlat Ha- kan... Kumru ve Pehlivan... Kum- ru'nun hayatı gündeliğe gittiği ev- lerde tanıştığı hatta hayran oldu- ğu buzdolabı ile bir anda değişir... Kapıcı dairesinden kurtulurlar.. televizyonları, hatta arabaları bi- le olur... Kumru'nun bir buzdola- bı ile başlayan eşya tutkusu onu bir sarmalın içine iter... Usta kalem Tahsin Yücel yeni romanı Can Yayınlan'ndan çıkan 'Kumru ile Kumru"da Türk top- lumunda yaşanan eşyalaşma süre- cinı anlatıyor. 'Eşya Insanı bütünlüyor' - Romanınız, nesnenin bireyi özgürleştirmek yerine daha da tutsaklaştırdığını anlatıyor. Siz- ce günümüz insanı neden bu ha- le geldi? TAHSİN YÜCEL - Insanların, elbette eşyalara öteden beri bir düşkünlükleri vardır. Kapitaliz- min bir gereği olarak, toplumu yönlendırenler ne kadar çok sa- tarsak o kadar iyidir diyorlar. In- sanlar da bundan etkileniyor ve ne kadar çok eşyamız olursa o ka- dar iyi olur diyorlar. Böylece, ger- çekten nesnelerin tutsağı olmaya başlıyoruz. Herkes için bu söyle- nemez tabii. Örneğin bu bizde da- ha fazla. Birtakım Fransız arka- daşların şaşkınlıklannı belirttikle- rini anımsıyorum. Herkes vitrin- lere bakıyor, herkes elinde bir po- şetle dolaşıyor, bir şeyler alıyor. Bu kadarını ben de Fransa'da gör- medim. Elbette onlar da açık gez- miyorlar ama böyle bir tutkunluk yok. Nesne, bir yerde insanın ki- şıliğını tanımlıyor. Nesneye tut- sak olmak aynı zamanda -biz bu- ZJ. nu romanda işlemiyoruz ama- bir güç göstergesi. Eşya insanı bü- tünlüyor. Onun bir anlamda üs- tünde ya da yanında yükseliyor. Bir yandan da tabıi ona tutsak olu- nuyor... •Reklam yaşamı öğretir' - Bilal Dayı'nın "reklamları izlemezsen dünyayı tanıyamaz- sın" sözü televizyonun toplum- sallaşma görevini üstlendiğinin bir göstergesi değil nıi? YUCEL - Evet. Bir yerde tele- vizyon, ınsanlaı ıçırı uurıyuya açı- hş oluyor. Romandaki Bilal Dayı dizilerı de izlıyordur ama onun için reklam önemlı, çünkü rek- lam, bir yerde yaşamı öğretıyor. Eşyaları tanıtıp bir ölçüde kulla- nımlarını da öğretiyor. Bellı kül- türel düzeydeki insanlara bir şey- ler öğretıp onları tüketime alıştı- nyor. Tekkanallı dönemde, ınsan- lar sadece televızyonu konuşup bütün örnekleri oradan veriyor- lardı. Şimdi çok kanal var, fakat hepsinde aynı konular işleniyor. Hatta programların saatlerı bıle sta kalem Tahsin Yücel, "Nesne, bir yerde insanın kişiliğini tanımlıyor. Nesneye tutsak olmak aynı zamanda -biz bunu romanda işlemiyoruz ama- bir güç göstergesi. Eşya insanı bütünlüyor. Onun bir anlamda üstünde ya da yanında yükseliyor. Bir yandan da tabii ona tutsak olunuyor..." diyor. aynı. Bu, tek düzeylı bir duruma düşürüyor insanları. Köşe yazar- larını bir gözden geçirirseniz, özelhkle de bayan köşe yazarlan- nı, spıker gibiler, belirli bir de dünya görüşleri var. Gerçekten de insanlar yalnızca bireysel açıdan düşünüyorlar. Ancak, dışardan bakabılen insan, bu kadar da ol- maz ki diyor. - Kumru'nun kızı Sultan san- ki annesinin çaresizliğinin sinı- gesi... YÜCEL - Bir yerde öyle. Kum- ru'da başından beri seziliyor, hep bir adım daha ötesini aramak. Ba- şından beri hep bilgilenmek isti- yor. Kardeşleri okula gidiyor, o da gitmek istiyor, fakat ailesi yol- lamıyor. Yalnızlığa ve bilgisizliğe itılıyor. Kumru ile Kumru derken bıraz Sultan da var, o ölen kız kar- deş gibi. O hiçbir zaman kimliği- ni kuramıyor. Annesinin kurama- dığı gibi. Nesnelerl düşlemek... - Kumru'nun maddi durumu- nun düzelmesi kültürel ve sos- yal geçişi simgeliyor, ama yeni koşullara da ayak uyduramıyor, bir tür ikilem yaşıyor... YÜCEL - Onu anlatıcı söylü- yor, ama kendısi de öyle düşünü- yor. Nesneleri düşlemek daha çe- kici geliyor ona. Onları elde ettik- ten sonra artık bir yerde önemle- rini yitiriyorlar. Asıl eşya tutkusu, buzdolabıyla başlıyor Onun için gerçek bir tutku, hatta kişiselleş- tıriyor onu. Diğer eşyalan yavaş yavaş elde ediyor. Bırdenbire ya- şamı değişiyor. Bir tereddüt geçi- riyor. Bir dönem tam tutsak olu- yor eşyalara. Aradığı şeyi bula- madığı için. Yani yaşamındaki ek- sikliği tam olarak da bilmiyor. Bilgisiz, okuma yazma öğrenmek istemiş öğrenememiş, ama eksi- ğini tam da bilmiyor. Sahip oldu- ğu eşyalarla eksıkliğini gıderme- ye çalışıyor. - Cünümüz insanı, istediği şeylcri daha çabuk edinebildiği gibi cok çabuk da tüketiyor... YÜCEL - Nesneler çoğaldık- ça, tabii. Örneğin bizim gençliği- mizde böyle değildi. Nesnelere o kadar değer verildığinden değıl, daha ıçli dışlı olurdu insanlar eş- yalarıyla o zamanlar. Şimdı o kal- madı. Diyelim ki şu sehpa; şu ka- dar yıldır burada duruyor, artık atalım diyebilıyoruz. Bunu ben de diyorum, siz de diyorsunuz... Yal- nız biz değil, eşyalar da değerle- rıni yitiriyor bu anlamda. Yenî Baslayanlar... Yeni başlayanlar. 'Ağlayan Çayır'da sürgün, ayrılık temaları çerçevesinde tarihsel bir süreç ele alınıyor. Angelopoulos 'un beklenenfilmigösterimde Kültür Servisi - Bu hafta, 'Türk işi Ekşın' sloganı ile gösterıme gı- ren 'Hırsız Var' filminin yam sıra, üç yeni yabancı yapım film de izle- nebilecek. Oğuzhan Tercan'ın yönettiği Hırsız Var'da Haluk Bilginer, Mehmet Ali Erbil, Birol Ünel oy- nuyor. Bütün malvarhğına el konu- lan bir işadamı, kalp krizi geçirerek ölürse, karısı (Gülse Birsel) ve ken- dini yeniden kanıtlamak ısteyen marjinal modacı abisi (Haluk Bilgi- ner) büyük bir defilenin hazırhkla- rına girişirlerse, bu defilenin baş mankeni (Gamze Özçelik) hapiste olan eski sevgilisi hakkında maga- zin basınında atıp tutarsa, yeraltı dünyasından olan bu sevgili (M. Ali Erbil) hapisten çıkarsa, bu arada de- filenin yapılacağı otele bir soygun çetesi (Birol Ünel, Fatih Akın ve Mustafa Turan) gelirse ve hepsin- den güzeli olanları bir paparazzi (Dost Elver) izlerse... Bir ustanın, Theo Angelopo- ulos'un yeni bir filmi de bugün sa- lonlarda. Ağlayan Çayır (The We- eping Meadow)'da \lexandra Ai- dini, Nikos Poursanidis, Giorgos Armenis rol alıyor. Filmde, sürgün, aynlık temalan çerçevesinde, tanh- sel bir süreç ele alınıyor. Alexis ve Elenı ana karakterler... Bırlikte bii- yümüş olan ikilinin aşkı, Yunan mültecılerin anavatanlarına döndük- leri sırada, Kızıl Ordu'nun Odes- sa'yı ıstılasının ardından başlıyor. Ancak aşklannı ayakta tutma yolun- daki tüm çabaları boşunadır. Aşk, ölüm, doğum, düşler, gençlik ve yaşlıhk... Uzakdoğu dan iki yeni fllm Bu haftanın yenılerinden birı de Akasya (Acacia). Ki-hyung Park'- ın yönettiği filmde Hye-jin Shim, Jin-geun Kim, Na-yoon Jeong oy- nuyor. Yaşıtlanndan zekâca üstün olan, yetenekli Jin-sung, annesini kaybettikten sonra bir yetimhanede kalmaya başlamıştır. Ağaçlara kar- şı özcl bir ilgisi olan Jin-sung, bir- birinden ilginç ağaç resimleri çizer. Günün birinde çocukları olmayan genç bir çift, Jin- sung'u evlat edin- meye karar verirler. Her şey, çiftin kendi bebeklerınin doğumuna dek gayet iyı gıdecektir... Alacakaranhk Samurayı (The Twilight Samurai) da bugün göste- rimde. Yoji Yamada 'nın yönettiği filmde, Hiroyuki Sanada, Rie Mi- yazawa, Nenji Kobayashi oynuyor. 19. yüzyılın sonlanna doğru, katı sa- muray sistemi sona yaklaşmaktadır. Iguchi Seibei bu sistemin işlediği son feodal köylerden birinde, düşük rütbelı bir samuraydır. Arkadaşları arasında, 'alacakaranhk samura- yı' olarak anılmaktadır.... İCİ GÖZÜİZLEYİCİ GÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Görsel bir sölen...Sinema, anlatısı kadar iletisiyle de güçlü bir sanat. 'Kahraman - Hero' sinemanın görsel bir şölen olduğu büyüleyıci filmlerden. Sinemanın görsel dili yönetmen Zhang Yimou tarafından öylesine ustaca kullanılmış kı görüntünün ardındakı felsefeyı ızlemeniz özel bir çaba istiyor. Konu Çin tarihinden ahnmış. 7 Çin kralhğı birbiriyle boğuşuyor. Dökülen kanlar, çekilen acılar birbirine karışmış. Qin kralhğı hepsınden daha güçlü görünüyor ve ordusu zafer kazanmaya daha yakın. Ancak kralı öldürmek için üç güçlü suikastçı saraya kadar gırmiş, fakat başarılı olamamışlar. Qin Kralı çok sıkı önlemler alarak 10 yıl kendıni korumayı başarıyor. Bu önlemler arasında krala 100 adımdan daha yakın olmak, ıdamı gerektiren kesin yasak. Kral, bu üç suikastçıyı öldürecek olana büyük ödüller vaat ediyor: Geniş topraklar, altın ve kendisıyle 10 adım yakınlaşarak içki içme onuru. Işte, isimsiz birisi bu üç suikastçıyı tanıklar önünde öldürmüştür ve kralın huzuruna çıkmaya hazırlanıyor. Bu 'İsimsiz', bir Qin vatandaşıdır, kral onu huzuruna kabul ediyor, üç suikastçıyı nasıl öldürdüğünü anlattırıyor, sonra da başka bir karara varıyor. sembollerle dolu bir fllm 'Kahranıan-Hero' filmi sembollerle dolu. Filmde yaşanan olayların üç ayrı anlatımı var. Bu yanıyla Mikado'nun Çöplerı oyununu anımsatıyor. Dört kılıç ustasının, izlenmesine doyulmaz dövüş sahnelerı var. Hele İsimsiz ile Gökyüzü arasında yapılan dövüş, Go oyunu oynanan mekânda sular altında ve müzik eşliğinde doyumsuz bir dans gösterisi. Bütün dövüşler efsaneler çağının inanılması güç güzelliklerle dolu çekımleri ile bezenmiş. Filmin felsefesı de çok önemli. Zhang Yimou'nun yönettiği 'Kahraman'ın konusu Çin tarihinden ahnmış. Kılıç ustalığının gizi kaligrafi sanatında yatıyor. Yazı yazmakla kılıç kullanmak aynı ustalığın iki yanı. Bir kılıcın iki yüzü gibi bir tarafta yazı sanatı var, bir tarafta kılıç ustalığı. Yazının gücü, silahın gücü olarak vurgulanmış. Kırık Kılıç, bir savaşçı ama politık düşüncesi, yedi krallığın bir krallık olarak bırleşmesi. Bu nedenle de Qin kralının öldürülmesini onaylamıyor, 10 yıl önce kralla karşı karşıya kaldığı halde onu öldürmemış. Bu nedenle de Uçan Kar tarafından eleştıriliyor. Aşk, onur, cesaret... Uçan Kar, Qin krallığının düşmanı olan Zhao krallığındaki bir generalin kızı. Babası savaşta öldürülmüş, o da babasının intikammı almaya ant içmiş. Aynı zamanda da Kırık Kılıç ile birbirine âşıklar. Böylece aşk, onur, cesaret, yaşamını hiçe saymak, intikam, kıskançlık birlikte yaşanıyor. Insan duygularının evrensel dili renklerle, hareketlerle sinemanın büyük görselliği içmde ifade ediliyor. Gerçek bir görsel şölen olduğu kadar Uzakdoğu felsefesini de dile getiren film aslında kaçırılmaması gereken bir yapıt. Tekrar görülmek ıstenmesıne şaşmamak gerekiyor. Her görülüşünde daha iyi anlaşılacak filmlerden. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Kurban Olmak ya da Olmamak Merak etmeyin. Bayram günü içinizi karartacak değilim. "CHP Baykal'a kurban olsun mu" türün- den güncel tartışmalara da girmeyeceğim. Bu- gün, tiyatrodan konuşmak niyetim. önce, bir büyük yıldızdan, Yıldız Kenter'den söz etmeliyim. Üç nedeni var bunun. llki, hafta başında Emek Sineması'nda gerçekleşen SİYAD Ödül Töreni'nde bizlere sunduğu o güzelim şarkı- lar elbette. Ikincisi, "Siyaset /Weyc/an/"ndakitiyat- ro tartışmasının ilerleyen saatlerinde düzey iyice düşmüş, "Devlet sana neden daha fazla para ver- di?!" dolaylarına inmişken, olağanüstü zarafetiy- le olaya el koyması. Üçüncü neden, bir yandan oyuncu olarak, yönetmen olarak hâlâ zirvede ol- duğunu kanıtlarken, gençlere desteğini giderek arttırması. Son günlerde Kenterler'de art arda izlediğim "İki Hayat Sonra" ve "Inishmore'lu Yüzbaşı" aracılığı ile Mehmet Ergen'i tanıma olanağını buldum. Tilbe Saran, Cüneyt Türel, Mehmet Birkiye gi- bi ustalarla, genç oyuncuları mükemmel birtakım çalışmasında buluşturmuş genç yönetmen. özel tiyatroların içinde bulundukları mali krizi aşmak için önlerinde üç seçenek var. Ya bir ser- maye kuruluşunun kanatları altına girecekler, ya devlet yardımına umut bağlayacaklar ya da tıcari yönü ağır basan bir tiyatro politikasına yelken aça- caklar. Ama, hiçbir yol fazla güvenceli gözükmü- yor. Hatta, Devlet Tiyatroları'nda çalışan arkadaş- lar bile eskisi kadar güvende hissetmiyor kendini. "Siyaset Meydanı"na çıkan tiyatrocuların büyük kısmı, tiyatro sanatını icra etme koşullarının her gün biraz daha ağırlaştığı şu günlerin kaotik rüz- gârlarına kapılmış gibiydi. Çoğunluk, ilkeler üze- rinde durmak yerine, ayrıntılarda boğulmayı yeğ- ledi ne yazık ki. 'Tiyatroya Devlet Yardımı' sorunu, sen-ben kavgasına dönüştürülmeden, destek ku- rulunun özerkliği üzerinde odaklanılabilinirdi. Kim- se, Sinema Destek Kurulu'nun çoğunluğu sektö- rün sivil örgütleri tarafından seçilirken, tiyatroda neden Kurul çoğunluğunu devlet temsilcileri (müs- teşar, müsteşar yardımcısı, Devlet Tiyatroları Ge- nel Müdürü ve Güzel Sanatlar Genel Müdürü) oluşturuyor ve neden sivil üç üye de Kültür ve Tu- rizm Bakanı'nca belirleniyor diye sormadı neden- se! Sinemada durum daha iyiyse, bunun büyük öl- çüde sektörün direnci sayesinde kazanıldığını söy- lemeliyim. Hatta, şu kadarını söyleyeyim, masaya 'özerk Türkiye Sinema Kurumu' teziyle oturan sek- tör temsilcileri, Erkan Mumcu'nun özerkliğe ya- naşmaması üzerine, bu tezlerinden -şimdilik- ge- ri adım atıp destek mekanizmaları üzerinde yoğun- laşmasalardı, sayın bakan da ikna olabilirdi. De- mek ki sinema sektörümüz bu kadarını hak edi- yor. Bu noktada, tiyatrocuların bu kadarını bile hak etmediğini, şikâyetten öte, yeterli bir mücadele vermediklerini söyleyebiliriz... Kendimizi 'kurban' konumunda görmek kolay- cılığından kurtulup "Kurban olmayacağız!" diye ayak direteceğimiz günlere kadar, daha çok ağla- şacağa benzeriz Siyaset Meydanlarında... Ya gençlere ne demeli? Manken-tiyatroculara karşı savaş açmayı meslek onurunu korumak zan- neden bazı genç tiyatrocuları ustalar bile ıkna ede- medi. Bırakın başkalarına yasak getirmeyi, siz ne yapıyorsunuz ona baksanıza... Söylenmesi gerekenleri söyleyen, gerekli uyarı- ları yapan tiyatrocular da vardı elbet söz konusu 'Siyaset Meydanı'nda. Hakkâri'de inşaatı 12 yıldır bitirilemeyen kültür merkezini, Devlet Tiyatrola- rı'nın özerklik ihtiyacını gündeme getiren Devlet Ti- yatrosu sanatçıları, devletin hangi ölçütlerle tiyat- roya yardım yapması gerektığini açık seçik anla- tan Yücel Erten, Mahir Günşıray gibi sanatçılar vardı... Ama, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan bir tek temsilci bile yoktu. Oysa, Devlet Tiyatroları'nın yasa çalışmalarının son aşamaya geldiği söyleniyor. Lemi Bilgin'in başarılı genel müdürlüğünde bu konunun da çö- zümlenebileceğini düşünüyorum. Yaz aylarında bütün Anadolu'yu kapsayan bir turne gerçek- leştiren, son zamanlarda hemen tüm oyunlarını dolu salonlara oynayan Devlet Tiyatroları repertu- var açısından da başarılı. Şu sıralar Istanbul sah- nelerinde oynayan oyunlann büyük bir kısmını gör- düm ve hemen hepsini okurlarıma tavsiye etmek isterim. Berkun Oya'nın 'Yangın Duası' (Ahmet Uğurlu ve Ülkü Duru'yu bir kez daha alkışlıyo- rum), Toby VVilsher'in 'Sersemler Evi', Mehmet Akan'ın 'Bedreddin'\ bu mevsimin en başarılı ya- pımları bence. Ama, öteki oyunları da görmeniz gerek... Darısı Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatrola- rı'nın başına diyelim. Geçen günlerde genel sanat yönetmenliğine getirilen Mazlum Kiper'in önün- de çok iş var. Ama hepsinin üstesinden geleceği- ne inanıyorum. Haftaya tiyatrodan devam ederiz. vecdisayarc<*yahoo.com Behzat Ay Yazın Odiilii yarışması • ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Geleneksel, "Behzat Ay Yazın Ödülü" yanşmasına katılmak isteyenler 8 Şubat tarihine dek başvuruda bulunabilir. Şair Yazar Behzat Ay adına her yıl düzenlenen yarışmanın bu yıl, Akdeniz Belediyesi'nin işbirhğiyle yapılacağını belirten Elgız Pamır, bu yıl "Inceleme" dahna ayrılan yanşmada, "Türk Dilinin Bugünü ve Yannı" konusunun işleneceğinı anımsatırken "Emin Özdemır, Ahmet Özer, Yusuf Çotuksöken, Öner Yağcı ve Elgiz Pamir"in yer alacağı seçici kurulun değerlendirmesinin ardından sonuçlann 20 Nisan'da açıklanacağını söyledi. Pamir, adayların daha önce yayımlanmamış ve ödül almamış bir incelemelerini, 6'şar örnek olarak özgeçmişlerı ve bir dilekçeyle "Elgiz Pamir 50. Yıl Mh. Atakent 86 Sitesi 2787 Sk. No: 56/B Yenişehir 33150 Mersin" adresine göndermeleri gerektığini belirtirken ödüllerin, Behzat Ay'ın doğum günü olan 2 Mayıs'ta düzenlenecek törenle verileceğini de anımsattı. Bugün • OSMANLI BANKASI MÜZESt'nde saat 19 30da '2004 Metro Group Kısa Film Yarışması'ndan Seçmeler'. (0 212 334 22 70) M CHEZ SAKMAN'da saat 10.00'da Vedat Sakman-Grup ARTmosfer konseri. (0 212 244 58 73)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear