22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 2005 CUMA 14 KULTUR kulturCuocumhuriyet.com.tr Ressam Hüsnü Koldaş, son kişisel sergisinde insana ve zamana bakışmı paylaşıyor Kendi gerçeğinibulmakSELCEN AKSEL Hüsnü Koldaş, insanları özgün at- mosferindc betimlediği, çizgisini sür- dürdüğü kişisel sergisiyle sanatse- verlerle buluşuyor. Koldaş'la, resim- leri, yaşama bakışı vc bakışından res- mine yansıyanlar üzerine konuştuk... - Biçem olarakçizginizi sürdürüyor- sunıız, ama tema açısından süreç si- ze göre sınırlaıulırılmamalı... HÜSNÜ KOLDAŞ - Resimlerim- de, geçmiş yıllardan taşınan birçok iz var. Kullandığım teknik ve tema an- lamındaçokbüyükfarklılıklaroldu- ğunu söyleyemem, ama tabii ki son birkaç yıla ait temalar da söz konu- su. - Figür resmi yapıyorsunuz... KOLDAŞ - Dünyayla, yaşamla, ölümle ilgili söylenıek istediklerim var çünkü... Bu yolu seçiyorum bu- nun için. Ya da herhangi bir nesney- le ilgili düşüncelerim... Ben bunun içın resim yapıyorum. .. Ve böylece kendimi de, benle ilgili birçok şeyi. Resim aracılığıyla gör- sel hale getirmek ve belki bir açıdan bunun sonucıınun ne olduğunu ken- dim de görmek istiyorum. Zamanı sorgulamak - Antik objeler ve doğa betimleme- leri de dikkat çekiyor... KOLDAŞ - istanbul dışında yaşa- dığım deneyimlerin sonucu bu söz et- tiğinız. Özellikle antık kentlere olan ilgimle. Oralarda resim yapıyorum ba- zen. Bu mckânlann, doğanın, beni çekmesinin nedenı, birtür belki ken- dini anlama, kendini bulabilme, yüz- leşebılmc olanağı sağlaması. Çün- kü, zaman kavramına eğilebiliyorum. 'Gerçekzaman' olarak adlandırdığı- mız ve kendi gerçekliğimiz... Güneş doğuyor, batıyor. tnsan bu şekilde ya- şayıp gidiyor. Ama bir de gerçek za- manın dışında başkabir zaman bo- yutu var. Bu belki herkese göre de- ğişjr, ya da farklı hissedilebilır. Bu me- kânlarda farklı bir şey hissediyorum. Gizemli, sırlan olan, farklı bir za- man boyutununkorunması gibi... Bu yalnızca bir his. Ya da onlara böyle • "Nesnel dünyaya bakıyor, gerçekliği görüyorum, öbür tarafta da zamansız bir boyuta değiyor bir ayağım... Resimlerimi oluştururken ise kullandığım elemanları ve bana ait olan o duyguyu, gerçek zamanm dışına çekip çıkarıyorum..." bir öykü atfediyorum. Dışandan hiç- bir etkinin olmadığı bir atmosfer ve bunu resmetme içgüdüsü... Diğer nesneler, semboller anlatmak iste- diklerim için yan unsurlar. Bizim yaptığımız aslında zamansız bir iş. Bir insan olarak nesnel bir yaşamın için- deyiz, bir sanatçıya katkısı var tabii ki. Özellikle biriktirmek ve oluştur- mak, hayal gücü bile yaşamda birik- tirdiklerimizle besleniyor. Nesnel dünyaya bakıyor, gerçekliği görüyo- rum, o anda onun tanığıyım, öbür ta- rafta da zamansız bir boyuta değiyor bir ayağım... Resimlerimi oluşturur- ken ise kullandığım elemanları ve bana ait olan o duyguyu, gerçek za- manın dışına çekıp çıkarıyorum... - O duyguyu, zanıansızlık duygu- sunu korumakla ilgili bir şey mi bu? KOLDAŞ-Evet. Sabıtleme belki. Zamana müdahale edemez, geri ala- mazsınız... Bu bence ürkütücü. Re- simlerimde ise sıra dışı bir buluşma olabiliyor. 20-25 yıl önce tanık oldu- ğum, yaşadığım bir anın dışanya çı- kabilmesi, yani resmedebilmemin zamanı bugün gelebiliyor. -Çağdaş yaşamdan konularda var~ Futbol resinılerini/de olduğu gibi... KOLDAŞ-Farklı birdünya... Fut- bol biraz daha ait kültüre, sokağa ya- kın, ama, insani öğeler taşıyan bir alan. lyi ve kötü iç içedır. Bu resim- ler son bir yılın çalışmaları. Resim- sel bazı dürtüler neden oldu futbola dönüp bakmama. Özellikle taraftar- lan incelemek... Kompozisyonu, renk etkisi farklı bir arayıştı benim için. İnsana bakış... - Figürcü anlatını içinde kendinizi nasıl bir yere koyuyorsunuz? KOLDAŞ - Tanımlama yapmam gerekiyorsa, öncelikle, ben figürcü bir ressamım. Bu tavrın mutlaka bir ye- re temellenmesi gerekmiyor, ama seçmemin nedenleri var tabii ki. In- sanla, bedeniyle ilgili düşüncelerim var. Bir nedenim var kısaca, bu olma- lı zaten sanatçı için. Içgüdüsel olarak neden hep insanla ilgili olduğumu sonradan, resim yapmaya başladı- ğımda anladım. Figür resmi yapılan bir atölye seçmemde etken olan da buydu, Neşet Günal'ın atölyesini... Natürmort gibi temalara da eğildim, o dünyayı da çok sevdim. Natürmort- tan örülü bir atmosfer içinde kendi- mi resmettiğim gibi. Birtürözel dün- ya bu aslında. - Sizin için resimsel öğeleri, konu- nun gerektirdiği şekilde belli bir den- gede kullanmak mı önemli olan? KOLDAŞ-Her ressam farklı düşü- nür bu noktada. Kendini ve anlatmak istediklerini ifade etmede bu araçla- rı doğru kullanıp kullanmama önem- li. Milyonlarca, milyarlarca değişik versiyondur söz konusu olan. Etkili kullanıp duygusunu karşı tarafa ta- şıyabilir, ya da tam tersini seçebilir. Benim resmim görsel anlamda kolay alışılır bir resim. Ama çözümleme açısından, ifade ettiklerimle izleyici- nin algıladıkları birbirini tutmayabi- lir. Resimlerimdeki bazı sembolle- rin çift anlamı var. Kafesi çok kulla- nınm... Esaret ve özgürlüğü beraber temsil eden bir obje benim için. Re- simlerimdekinin içine asla kuş koy- mam. Bununla anlatmak istediğim bir şey var hayatımıza dair. Birtakım söylemlerde geçtiği gibi sonsuz öz- gürlüklere sahip değiliz. Duygusal yaşamımızda da... Bir de şu var, bir sanatçının resminin kendine ait sır- lan ve başkasıyla belki de hiç payla- şamayacağı birtakım alanlan kalma- lı belki de... Herhalde başka ressam- larda da vardır bu duygu. Yaşamı- mızda var olan bazı şeylerin de res- miniyapmazsınız... -Rönesans'a aitolabiteceğuıi düşün- düğümüz nesnelerin yanında çağdaş bazı objeler de yer alabiliyor resim- lerinizde. Burda da kendi zamanını- zı yaratmak mı söz konusu olan? KOLDAŞ -Bu ancak zaman dışı bir boyutta gerçekleşebilir. Sanatçı- nın kurguladığı bir durum. lçsel bir tarum, kişiye özel bir buluşturma... Kendini anlatmak - Resimsel etkilerde sert manevra- lar yerine daha aynntıcı etkileri mi ya- kalamaya çalışıyorsunuz? Genel ola- rak da, çarpıcı, sarsıcı değil içine girip incelemeyi gerektiren bir etki... KOLDAŞ - Resimsel ifadede sert- liği seçen biri değilim. Zaman zaman birbirleriyle hiç ilişkisi olmayan bazı nesne ve biçimleri bir araya getiriyorum. Bunu yapabiliyor mu- yum, yapamıyormuyum? Zaman be- ni bir yere koyar, ben yalnızca yapı- yorum, ama ne yapmak istediğimi bi- liyorum. Bu beni ilgilendirmiyor bu aşamada, çünkü başkalannın ne dü- şündüğünü düşünerek resim yapıl- maz. - Figürlü resimlerinizde, don durul- muşlıık duygusu hisedilirken manza- ralarda bu söz konusu değil. Yaşayan ağaçlar var onlarda. Birer figür gibi ele almışsınız... KOLDAŞ- Bu ağaçlar gerçekte var, yaşıyorlar. Ege burası... Zeytin ağaç- ları, hepsi birer insan, bireryaratık gi- bi... Biçimler ve oradaki atmosfer, ışı- ğın, gece ışığının bu biçimler üzerin- de dolaşması... Çok ağaç etüdü yap- tım, karakalem suluboya, eskizle ça- lışıyorum. Bazılannı doğadayaptım... (Sergi 29 Ocak 'a dekKoşuyolu Sanat Galerisi'nde görülebilir. Tel: 0 216 340 51 56) KÜLTÜR • SANAT www.perareklam.com.tr • (0212) 293 89 78 THEO'nun şiir tııdında sinen MML.ENİ'nin yiirek yaka.it ntiizi Yeni yüz yttın Ağlayâ bir THEO ANGELOPULOS filmi Müzik: Eleni KARAINDROU | Alexandra A1DINI - Nikos P0URSAN1DIS - Gîorgos ARMENIS - Vasilis KOLOVOS litmm Theo ANGEIOPOUIOS s.noıy.Theo ÂN6ELOP0UIOS GMMII»»«»•« Aııdretts SINANOS j » Elenl KARAİNDROU r r e , M * Phoobs ECONOMOPOULOS Ses Morinos ATHANASSOPOULOS <«P u» Thco ANGELOPOULOS - Greek Filtn Conttr - Helletık firoodtasling Corp (2004, M M , DTS) www bftigefıîm tom pîf BB lUM^ÂGlS Bu filmm doğıtırnıodo Avrupa Bırlığı EURIMAGES fonımdcm dosiok alınmıjlır SHLCSE: R L M BELGE FİLM dağrttmcılığında 52. film Tel: 0212.252 25 25 BEYOĞLU ALKAZAR 293 24 66 12 00 - 15 00 - 18 00 - 21 00 ALTUNIZADE CAPITOL SPECTRUM 14 0216-651 33 30 1100_ 0212-560 72 66 2200AJAKOY GALLERIA BEYÖGLU CINE MAJEST1C KADIKÖY TEPE CINEMAXX 0212-244 97 07 1100-1300-1500-1700-1900-2115 0216-339 85 85 1230-1700-2200 ANKARA CıNEBONUS (ARCADıUM) ıZMIR AGORA TZMJR MOVIELAN'D IZMIR SEMA _ İZMİT OUTLET CENTER Eurimages 0262-335 39 39 1215 1430-1645 1900-21 00 0312- 241 12 41 1130 1330-1 530-1730-1930-2130 2200 1215 0232-278 10 10 0232-324 62 30 0232-483 91 00 1430-1645 AGLAYAN ÇAYIR Theo Angelopoulos üçlemesinin ilk filmi olan Ağlayan Çayır'da, 1919-1949 arasında yasanan bir hayat hikayesi anlatılıyor. Eleni, Odessa'da doğmus fakat savaş ddnemıııde hem annesı hem de babası olmuştür. Alexis'in ailesi tarafından evlat edinilir ve aile Odessa'dan göç eder. Yenı bir kasabaya yerleşen aileyle beraber büyümeye başlayan çocukların, özellikle de Eleni'nin hikayesedir Ağlayan Çayır. iki çocuk Nikos adlı uçüncü bir arkadaş edınirler ve yaklaş.ın başka bir savaşın eşiğinde, diktatorluk rejimi altında onlann büyümelerine.aşık olmalanna tanık oluruz. Bu bir Yunan trajedisi diyen Angelopoulos, Eleni'yi ITroyalı Helen) bir simge olarak kullanmış. Bir kadının çocukluğundan başlayıp gençligini. aşık oluşunu, anne oluşunu, sahip olduğu herşeyi kaybedip yeniden yalnız kalışını anlatmış unlu yonetmen. "Eleni de tıpkı Troyalı Helen gibi, ne vatanı var ne de sonunda bir katbı kalıyor" diyen Angelopoulos bu filmle, 2004 yılında Avrupa Film Akademısi Ödülleri'nde Eleştirmenler Özel Ödülü'nü kazandı. Üçlemenin ikinci filmi, 1953'te Stalin'in bldüğii gün Özbekistan'da başlayan biryol hikayesi olacak. www.beyazperde.com Ilanfarınız İçin: (0212) 293 89 7« (ıerareWom@fıeroreldam.com.tr ferareklom@!u)ıeronlfne.com www.feroreWom.com.tr BULUTLARI BEKLERKEN "50 yıl boyunca sırtına yuklenen sırların sozlerın yukuyle yaşamak zorunda kalmış bir kadının, ıç hesapLasmasını, ıç yolculuğunu anlatan ""Bulutları Beklerken"' fılmı, kuçuk bir lıman kasabası olan Tırebolu'da yenı bu gune, gun boyunca surecek sessızlıkle başlar Insanın geçmışıne yonelık sorularnetur yaralar acabılır'^ Ayşe'nın, Selma'nın golgesmde surdurduğu korunaklı. sevgi dolu 50 yıllık sessız dunyası. kımselerın bılmedığı hangı acıyı. hangı sırrı saklamaktadır 7 Ayşe'nın masallarla susledığı ıç dunyasının gızemlı hıkayeien, kuçuk Mehmet'ın du$lerle dolu çocuk dunyasmı Karadenız'ın buyulu dağlarında nasıl etkıler 9 Mehmet, Ayşe'nın anlattığı masallarla duş ve gerçeğın arasında gıdıp gelırken ve bu dunyasmı. babasının kuşkulu olumu ıle yersız yurtsuz kalan ıçı yaralı arkadaşı Cengız'le paylaşırken, kasabaya gelen gızemlı yabancı, Rus ajanı sandıkları Tanasıs, gerçekte Sovyet Rusya'dan gelıp konakladığı bu kuçuk Karadenız kasabasında geçmışın hangı ızlerını surmektedır 7 Mehmet hiç bılmeden Ayşe'nın sırlarla dolu sessızlığının kapısını nasıl aralayacaktır9 ' www.bulutlarıbeklerken com Sinema TEKTlf: 0216.346 0141 Bahariye Sakız Gıılu Sok No:29 K A D I K Ö Y YOSI YAMADA'DAN UNUTULMAYACAK BİR BAŞYAPIT 2004 EN İYİ YABANCl FİLM OSCAR'ADAYl / 12 I DALDAJAPON AKADEMİ'OOULU 11.30-14.00-16.30-19.00-21.30 Kluge filmleri Bilgi 'de Kültür Servisi- İstanbul Goethe Enstitüsü ve Bilgi Üniversitesi'nin işbirliğiy- le Alexander Kluge'ın ya- pıtlanndan oluşanfilmgös- terimleri düzenleniyor. 24 Ocak Pazartesi 15.00,26 Ocak Çarşamba 20.00,29 Ocak Cumartesi 17.30,31 Ocak Pazartesi 15.00'te 'Düne Veda', 24 Ocak Pa- zartesi 17.00,27 Ocak Per- şembe, 15.00,29 Ocak Cu- martesi 20.00,31 Ocak Pa- zartesi 17. OO'de 'Sirkin Tepesinde Artistler: Şaşr kın', 24 Ocak Pazartesi 20.00,26 Ocak Çarşamba 18.00, 28 Ocak Cuma 17.00, 30 Ocak Pazar 15.00'te'TehlikedeyeAcU Durumda Çöziinı Ölüm- dür', 25 Ocak Salı 15.00, 27 Ocak Perşembe 17.00, 30 Ocak Pazar 20.00'de 'Kuvvetli Ferdinand', 25 Ocak Salı 17.00,28 Ocak Cuma 20.00'de 'Duygula- nn Gücü' adlı tüm filmler Almanca olup Türkçe alt- yazılı gösterilecek. 1932'de Halberstadt'ta doğan Kluge, hukuk öğ- reniminden sonra yönet- men Fritz Lang'ın yanın- da geçirdiği gönüllüluk dö- neminden sonra film ya- pımcısı ve yonetmen ola- rak çalıştı. 1962'deeskiAl- man filmlerinden uzakla- şan, yeni anlatış tarzlannı şart koşan Oberhausen Ma- nifestosu'nu başlatanlar- dan biri. Uluslararası başa- nlar elde eden ve birçok ödül alan ilk uzun metraj- lı filmi 'Abschied von ges- tern' (Düne Veda), Klu- ge'nin öncülük ettiği yeni Alman sinemasındaki ha- reket için bir slogan oldu. Adorno'nun öğrencisi olan Kluge, sinema çalışmala- nnın yanı sıra yazarlığa da devam etmekte. (0 212 249 20 09) YAZIODASI SELİM İLERİ Diclehan Baban (3) Diclehan Baban'ı son görüşüm, MaçkaTaş- lık Gazinosu'nda. Gazinonun kulisinde. Gazinoların tıklım tıkış dolduğu yıllardı, yani 1970'lerin sonu.. Programın assolisti Behiye Aksoy. Sadri Alışık, Oğuz Aral'ın çizgileriy- le bezenmiş özel dekoru önünde, taşlamanın ağır bastığı bir 'show' yapıyor. Programda Sev- da Ferdağ var. Sevda ve Sadri Ağbi yakın dostlarım. Maksim Maçka Taşlık'a onlarla bir- likte gitmişim. Dediğim gibi assolist, solistler, çalgıcılar, akort sesleri, odalara yetiştirilen viski, sepet se- pet çiçekler, parfüm, mücevher. Bir denizde kay- bolurdunuz. Bambaşka ortamdı. Gazinoların ta- rihçesini yazık ki kimse yazmadı. Behiye Aksoy, beyaz üstüne siyah puvanti- yeli, göz kamaştırıcı tuvaletini giymiş. Sadri Ağbi, elbette, Turist ömer kılığında. Sevda'nın gençliği, güzelliği ve daima bıkkınlığı, içkili se- yirciye için için nefreti. Kuliste ansızın Diclehan Baban. Bu kez, yaz gecesi, lacivert ketenden bir döpiyes giymiş, beyaz bluzu ipek. Döpiyes de, bluz da epey yıprak. Ama ilk bakıştayıpraklığı göremiyorsu- nuz. Türk sinemasının vampı, çekik gözlerini da- ha da çekik gösteren bir makyaj yapmış: Ye- şil kalem, mavi ve gri far. Kendinden kaçmak istercesine gülüyor, eğlenir görünüyor, yeni- den kahkahalar savuruyor. Arkadaşlarını ziya- rete gelmiş. Dikkat ettiniz mi, kahkahaları sırça kırılışlıy- dı. Göz makyajının rengindeki, mavi-yeşil-gri gözlerinde anlaşılmaz bir küskünlük, gözevle- ri çökük, bakışları uzak, çok uzak, hep uzak. O gece için zaten bu anı yazısı! Sevda'ya di- yecek ki... Şöyle: Süt beyazı mavi ışıltılı dişle- rinden birini, ansızın, sökermişçesine çıkarıp, diş şekline sokulmuş çiklet parçasını yere ata- rak... "Işte Türk sinemasının zengin, baştan çı- kartıcı Diclehan'/.' Dişçiye gidecekparam yok!" Sonra yine savurgan kahkahalar. Bizim fakir ve sevgili sinemamızı acaba baş- ka hangi 'sahne' bu kadar yansıtabilir, içe iş- letirdi?.. Diclehan Baban, beysoylu bir aileden geli- yordu. Cihat Baban'ın yeğeni olduğunu, aile- nin verdiği cenaze ilanından öğreniyorduk. Bir Kürt prensesiymiş. Eniştesi, Necip Fazıl Kısakürek. O kadar çok sevdiğim "Kaldırımlar" şiirinin şairi o zaman ha- yattaydı. Ama adı cenaze ilanlarında geçmiyor- du: "Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları." Beysoylu ailelerin çocukları arasından hemen her zaman bir isyankâr çıkar. Bu, çekik, yırtıcı gözlü, ikinci sınıf (!) sinema oyuncusu da ken- di ailesinin isyankârıydı muhakkak. Bohem ha- yatı seçmişti. Gözü kara çıkmış; yaşamın 'bo- zukpara'gibi harcanabileceğini kanıtlayan in- sanlar arasına katılmış, karışmıştı. Kim bilir hangi içsel acılar, hangi yetinemez- likler, reddedişler, beysoylu birailenin gün gör- müş kızını, Yeşilçam'ın yoksul mahallesine it- mişti. Orada ne arıyordu? Bu süreç, bu, çok önemli yaşam kesiti bilinmez olarak kalacak. Çünkü, pek çok benzeri, özdeşi gibi, Dicle- han Baban da, duyuşları, fırtınası açısından deşilmeyecekti. Olümcül hastaymış. Kanserden 'eridiğini' öğrenecektim. Sadece kırk altı yaşındaymış, öldüğünde. Kim bilir hangi ruh sarsıntıları?.. Hepi topu üç kez. Yüz yüze gelişimiz. Gü- müş yaprakların kararmışlığı, bir romanımda uy- durduğum kırık kâse. Neden unutamadım bu kadını? Şimdi hissediyor, biliyorum ki, yazmak istediğim insanlardan biri. Hissediyorum ki, yalnız öylesi insanlar beni ilgilendiriyor, boyu- na onları yazmak istiyorum... Öneriler: Kitap / Soğuğa Açılan Kapı, Şavkar Altınel, Yapı Kredi Yayınları, 2003. (Şiir üzerine eniko- nu 'düşündürücü' yazılar.) K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M t L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear