02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 OCAK 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI ekonomi(o cumhuriyet.com.tr 13 Serdengeçti, artık dövizden ve faizden fahiş seviyelerde getiri sağlanamayacağmın altını çizdi Haksızkazanç dönemibittiMerkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, enflasyonu düşürme sürecinde geniş bir muhalefetle karşılaştıklannı belirterek bu muhalefeti yapanların, varlıklarını evvelden beri enflasyon ortammda mümkün olduğu kadar döviz olarak tutan grup olduğunu söyledi. ANKARA (AA) - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, Türkiye'de artık oturduğu yer- de dövizden para kazanma dö- neminin bittiğini, faizler genel düzeyinin makul seviyelere ge- rilemesiyle birlikte, faizden fa- hiş seviyelerde para kazanma döneminin de bitmekte olduğu- nu söyledi. Serdengeçti, Merkez Banka- sı'nın uyguladığı para politika- ları konusunda soruları ya- nıtlarken enflasyonu düşür- dükleri süreç içinde, geniş bir muhalefetle karşılaş- tıklannı anımsattı. Bu muhalefetin ho- •^ mojen bir yapısı olma- makla beraber, başlıca iki kanadından söz et- * menin mümkün oldu- ğunu belirten Serden- geçti, bunlardan birin- cisinin, varlıklarını, ev- velden beri enflasyon ortamında mümkün ol- duğu kadar döviz olarak tutan grup olduğunu söy- ledi.Bu grubun, enflasyon ortamında Türk parası sürekli de- ğer kaybettiği için kendilerini enflasyona karşı böyle korudukla- rını anlatan Ser- dengeçti, ancak dalgalı kur reji- mine geçince işin değiştiğini, Türk parasının zaman zaman değer kaybettiği gibi, pekâlâ değer de kazanabildiğini kay- detti. Serdengeçti, şöyle devam et- ti: "Kurlann öngöriilmesi zor- laşınca, eski alışkanlıklarıyla 'Nasılsa değeri daha da arta- cak' düşüncesiyle bazen palıa- lıdan döviz alıp sonra Türk pa- rasının değer kazandığım gör- nıek zorunda kalmışlardır.." Serdengeçti, ıkinci grubunsa evvelden beri, dövızin uzuıı va- dede "bırakın Hazine bonosu- nu, Türk parası nıevduat kadar dahi kazanç sağlamamış oldu- ğunu" bildiklerini söyledi. 'Enflasyonu henüz halletmedik' Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti, enflasyonun yüz- de 10'un altına düşrüğü ortam- da, henüz "enflasyon sonınunu hallettik" denemeyeceğini, bu- nu diyebilmek için fiyat istik- rarının kalıcı olması gerektiği- ni söyledi. Serdengeçti, " Yüzde 10'un altındayız ama Türkiye'de enf- lasyon, 30 kadar gelişmekte olan ülkenin enflasyonu ile kıyasla- nınca, fiyat istikrarı açısmdan hâlâ sondan altıncı sıradayız. Celişnıiş ülkelerden hiç bahset- mek istenıiyorunı. Enflasyon sorununu hallettik diyebilmek için, fiyat istikrarının kalıcı ol- ması la/ıın. Bu da 2005 yılı için- de tek haneli enflasyonun, artık çift haneye çıkmayacağuun top- lum tarafından kabul edilme- siyle olacak. Tabii o da yetnıez, enflasyonun önümüzdeki yıllaı- da daha da düşük seviyelere gel- mesilazun." dedi. EMUR EMEKÜLERİ Maaşfarkı bugün ANKARA (AA) - Emekli Sandı- ğı'ndan aylık alan emekli, dul ve ye~ timlerin aylık farklan, bugünden itiba- ren, aylık aldıkları bankalar ve PTT kanalıyla ödenecek. Buna göre, memur emekli, dul ve yetimlerin 1 Ocak 2005 tarihinden ge- çerli aylık farklan, birinci gruba gi- renlere 1 aylık, ikinci gruba girenlere 2 aylık, üçüncii gruba girenlere de 3 aylık olmak iizere ödenecek. Bu kapsamda 1 milyon 578 bin 454 kişiye, 90.033.245.42 YTL ödeme ya- pılacak. Öte yandan harp malulleriyle şehit dul ve yetimlerinin 2004 yılına ait bü- tün ikramiycleri de bugünden itibaren ödenmeye başlanacak. Bu kapsamda, Emekli Sandığı'ndan aylık alan harp malullcrine, şehit, dul ve yetimlerine, vazife malulü sayılan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarıyla emniyet mensuplarına ve ölenlerin dul ve ye- timlerinin 2004 yılına ait bütün ikra- miyeleri, yarından itibaren aylık al- dıkları banka şııbeleri ve PTT aracılı- ğıyla ödenecek. Bu çerçevede de 40 bin 865 kişiye, toplam 36 milyon 665 bin 452.89 Yenı Türk Lirası (YTL) ödeme yapılacak. ŞENER, SATILDIĞINA DÖNÜK HABERLERİ DEĞERLENDİRDİ 'Yapı Kredide el sıkışılmış' • Devlet Bakanı Abdüllatif Şener, Çukurova Holding'in Yapı Kredi Bankası'ndaki hisselerini Koç Grubu'yla İtalyan UniCredito ortaklığına sattığı yönündeki haberler konusunda "Taraflar arasında bir ön el sıkışma gerçekleşmişe benziyor" dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Devlet Bakanı Ab- düllatif Şener, Çukurova Holding'in Yapı Kredi Ban- kası'ndakı hisselerini Koç Grubu'yla İtalyan LJnıC- redito ortaklığına sattığı yönündeki haberleri, "Ta-; raflar arasında bir ön el sıkışma gerçekleşmişe ben- j ziyor" şeklinde değerlendirdi. , Şener, düzenlediği basın toplantısında, perşem- , ., be günü yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu * "** toplantısma ilişkin bilgi verdi. Şener, gazetecilerin soruları üzerine, Çukurova Grubu'nun, sa- tılması için bu ay sonuna kadar süresi olan, Yapı Kredi Banka- sı'ndaki yüzde 13.1 Turkcell hissesini sattığı yönündeki haberleri değerlendirdi. Bir süredir görüşmelerin sürdüğünü ifade eden Şener, "Bu konuyla ilgili olarak basına intikal eden bilgiler herhalde bir ön mutabakatın olduğunu gös- teriyor. Bir ön el sıkışma gerçekleşmişe benziyor.t Ama herhalde bunu taraflar birlikte değerlendirir veaçıklarlarsa daha faydalıolur" dedi. Bu ön mu- tabakatın ardından, alıcı grubun aynntılı ıncele- J meler yaptıktan sonra bir metin imzalayacağınıj anımsatan Şener, "Dolayısıyla ortaya çıkan ve ya-1 pılan açıklamalar bir ön mutabakatın göstergesi- dir" dedi. Şener, BDDK'nin konuya ilişkin olarak res- mi bir açıklama yapma planı bulunmadığını, açıklamaların taraflarca yapılacağını söyledi. Şener, görüşmelerin son safhada olmadı- ğını belirterek "Son saflıa nedir? Bir hukuk metninin, sözleşmenin karşıhklı imzalan- masıdır.Ama bu noktaya gelmeden öncede bir ön mutabakata ihtiyaç vardır. Herhal- de basında yer alan bu bilgi, bu ön muta- bakat saflıasını ifade eden bir haberdir" Ayçiçeği, pamuk ve zeytinyağında ekim alanları her yıl biraz daha azahyor Ureticiyi prinder de kurtaratnadı YUSUFOZKAN İZMİR- Türkiye, tarımsal destekle- melerde "sınıfta kaldı". Izmir Ticaret Borsası tarafından yapılan araştırma- da, prim destekleme sistemine alınan pamuk, zeytinyağı, ayçiçeği ve soya fasulyesinde üretim oranları ve ekim alanlarının hızla azaldığı vurgulandı. 2003-2004 sezonunda yaklaşık 517 bin tonluk çekirdeksiz pamuk ithala- tıyla dünyanın en fazla pamuk ithal eden ülkesi konumuna geldiğinin be- lirtildiği araştırmada, "Prim ödemele- ri içinde pamuğun payı ortalama yüz- de 78.8, toplam tarımsal desteklemeler içindeyse yüzde 7.6'dır. Pamukta prim sisteminin arahksız uygulanmaya baş- landığı 1998-1999 sezonundan bu yana, prim miktarı yüzde 31.6 oramnda art- masına karşın, ekim alanları hızla azal- mıştır. 1998-99 sezonunda 757 bin hek- tar olan ekim alanı, geçen sezonda 630 bin hektara dek gerilemiştir" denildi. Araştırmada, zeytinyağında da benzer gelişmeler yaşandığına dikkat çekilerek "Var sezonu olan 1996- 1997'de 224 bin ton olan üretim, 1998- 99 sezonunda 200 bin tona ve geçen se- zon da 160 bin ton düzeylerine gerile- miştir" denildi. Prim sistcminden önce Türkiye'de 586 bin hektarlık alanda 849 bin ton yağ- lık ayçiçeği üretilirken prim oıanlaıının arrfırılmasına karşın geçen sezon ekim alanları 550 bin hektara, üretim de 800 bin ton düzeylerine geriledi. TZD BAŞKANI YETKİN: TanmdalOyıllık plan gerekiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin, IMF politika- ları nedeniyle Türk tanmında çöküşün 2004'te de sürdüğünü belirterek ülke- nin ıhtiyaçlarını göz önüne alarak "10 yıllık ulusal master planı" hazırlanma- sı gerektiğini söyledi. Düzenlediği basın toplantısında, AB ile ilışkılerin, tarım alanında "şu anda AB'nin desteklediği üretimi caydmcı poütikalara" endekslendiği takdirde, bütünleşmenin önündeki en büyük en- gelı oluşturacağını vurgulayan Yetkin, "Müzakerelere hazırlık olarak bir po- zisyon tespiti ve daha sonra AB ile bü- tünleşmenin tannı sektörümüzeetkile- rini içeren bir etki analizi hazırlanma- lıdır" dedi. Yetkin, tanmda taranıa sü- recinin 2008-2009 olarak belirlendiği- ne dikkat çekerek "AB ile tanm konu- sunda müzakelerin başlayabileceği en erken tarih 2014'tür" diye konuştu. A1NKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 'Olsaydı' Ülkemizde hiç değişmeyen gündem maddeleri var- dır. Bunlardan biri de başkanlık sistemi denilen yöne- tim biçimidir. Son haftalarda, başkanlık sistemi istem- leri, yeniden ısıtılıp öne sürülüyor; gündemin ilk sıra- lanna çıkarılıyor. Demokrasinin birçok tanımı yapılır. En yaygın bi- çimde benimsenen demokrasi tanımı, siyasal dene- tim ve denge öğelerınden oluşur. İlk bakışta soyut ve durağan alınsa da bu ikili tanım için yeterli devingen- likleri içeriyor. Denetim, toplumun, bireyleri ve özellikle de kurum- ları aracılığıyla seçtiklerini sürekli olarak değerlendir- mesi anlamına gelir. Bunu sağlayacak olan da esas olarak basın-yayın kanallarıdır. Demokratik denetim süreci, bu üçlünün, bireyin, kurumların ve basının, de- ğerlendirme ve denetleme yapabilecek yeterlilikte ol- dukları varsayımına dayanır. Oncelikle bireyin, kadın- lar dahil, eğitimi, geliri ve yaşam tarzı, demokratik de- netim süreçlerine katılmasına olanak vermelidir. Ikin- cisi; ülkenin kurumları, toplumun geleceğini belirle- mede etkin ve güçlü olmaiıdır. örneğin, siyasal parti- ler, üniversiteler, sendikalar, dernekler, oda ve birlik- ler, ilke olarak, üyelerinin demokratik katılımıyla çalış- malı ve güçlerini yalnızca üyelerinden almalıdır. Üçün- cüsü, ki daha da önemlisi, toplumun gözü, kulağı ve sesi olması gereken basın-yayın, yabancı sözcükle medya, siyaset ve ticarete dayalı çıkar ilişkilerine gir- meden, tarafsız bir konumda olmalı; bunun ilk basa- mağı olarak da, basın-yayın çalışanlarının, öncelikle iş güvencesi, sendikal ve sosyal hakları sağlanmış olma- iıdır. Dengeye gelince, burada, geleneksel üçlünün, ya- ni, yasama, yargı ve yürütme güçlerinin, biribirinden bağımsız, ancak, toplumun çıkarını, yalnız onu en çok- laştırmak amacıyla birlikte davranmaları esastır. Yasa- ma organı, iki meclisli olmalı; yargı bağımsızlığı mut- lak anlamda sağlanmalı ve yürütme erki de bu ikiliyi, yani, yasamayı ve yargıyı kendi isteklerinin ve karar- larının bireronay yeri olarak algılamaktan kesinlikle ka- çınacak bir tutum sergilemelidir. Başkanlık sistemi adı üstünde, bir son nokta, bir baş olayıdır. Yukarıda sözü edilen gereklilikler, başın üze- rine oturması gereken yapının asgari öğeleri; yerinde bir deyimle iskeletidir. Denetim ve denge süreçlerinin burada verilen kesiti de yetmez; bu yapıların kendi iç evrimleriyle gelişmiş olmaları; yerleşik bir çizgiyi edin- meleri, bir başka anlatımla ete-kemiğe bürünmeleri de gereklidir. • •• Yinelemeye gerek yok ki, toplumumuz, bu asgari koşullardan yoksundur. Yarım asırdır, kör-topal işleyen bir parlamenter sistem var; kurumlaşma, bireyin katı- lımı, yargının bağımsızlığı çok yavaş da olsa güçlen- dirilmek isteniyor. Kurumlar güçsüz; basın-yayının du- rumuna da yorumsuz gözüyle bakılabilir. Ne öğret- men sandığının varlığını birilerine verip sonra da "ver- dimse ben verdim" diyebilen, ne de üniversiteler için "parayı ben veriyorum, ben yönetirim" gibi bir anla- yışı sergileyebilen başbakanları sorgulayan bir kamu- oyu var! Bu yapı üzerine başkanlık sistemini yerleştir- mek, demokrasi dışı bir sürece kapı açmak olur. Geleneksel ve kültürel olarak, çözümü kişiye bağ- layan anlayışın yerleşik olduğu; çözümün sürekli ola- rak tepede arandığı; kişiye tapınmanın, en ilkelinden en gelişmişine, en kirlisinden en arındırılmışına kadar bin bir türünün yaşandığı bu ortamda, başkanlık sis- temini istemek, denetim ve denge süreçlerini iyice bu- dar; demokratikleşme yönündeki olası gelişmelerin de önünü keser. Bir başka anlatımla demokrasi 'LA' olur. 'Lu' Arap- ça yok demektir; ancak burada Latin Amerika'nın kı- saltılmışı olarak da algılanabilir. Latin Amerika ülkele- rinin tamamına yakını başkanlık sistemiyle yönetiliyor. On yıllardır, LA'da, oligarşinin en acımasız biçimleri yaşanıyor. Türkiye başkanlık sistemini seçerse halk, çok renk- li şenliklerle devlet başkanı seçtiğini sanır; asıl seçimi, toprak ağası; sermaye patronu ve medya üçgeninin oluşturacağı çıkar ağı yapar. Sorunlarına çözüm bu- lamayan toplum da bu ağa takılarak çırpınır durur. Mermer ocaklarında önlem yok • DtYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) - Doğu Mermerciler Derneği Başkanı Devrim Türk, mermer ocaklannda güvenlik sorunu yaşadıklarını ve yetkililerin hiçbir önlem almadığını savundu. Türk, düzenlediği basın toplantısında, mermer sektörünün Diyarbakır'daki yıllık cirosunun yaklaşık 100 milyon dolar olduğunu belirtti. Diyarbakır'da toplam 39 ocakta yıllık 220 bin metreküp mermer çıkarıldığına dikkat çeken Türk, "Bunlann yüzde 6O'ı ham olarak özellikle Uzakdoğu ülkelerine gönderilirken işlenmiş olan mermerin yüzde 70'i de yine yurtdışına satılıyor" dedi. DÜNYA EKONOMİStNE BAK1Ş / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA [email protected] Federal Reserve'in (Amerika Merkez Bankası) son toplantısının, önceki hafta açıklanan tutanakları, kasım ayı ABD dış ti- caret verileri, Isviçre'nin Basel kentinde ya- pılan Merkez Bankaları temsilcileri toplan- tısında dile getirilenler, yalnızca mali piyasa- ların değil, dünya ekonomisinin de "türbü- lanslı" bir döneme girdiğini düşündürüyor. FED'ln korkusu FED toplantısında, enflasyon riskinin art- tığı vurgulandı, mali piyasalarda aşırı risk al- ma eğilimlerindeki belirgin artışlara işaret edildi. ABD'nin en güçlü bankalarından, Morgan Stanley'in Başekonomisti Step- hen Roach'agöre, FED bu toplantıda ken- dini "çokendergörülürbirnetlikte veaçık sözlülükle" ifade etmişti (Global Econo- micForum, 07/01). "Oyun bittimi?" baş- lıklı yazısında Roach, FED'in, geçen aylar- da faizleri yüzde 1'den yüzde 2.25'e top- lam, 125 puan arttırdığına dikkat çektikten sonra, 200 puan daha arttırabileceğini vur- guladı. Financial Times'dan Philip Cog- gan da, faizlerin artmaya devam edece- ğine inanıyor (07/01). Basel toplantısında, düşük faizlerin bankalarda yarartığı gelir kaybıyla ilgili kaygılar dile getirildi. Alman- ya'nın Financial Times'ı, Handelsblatt'ın hesabına göre, küresel çapta düşük faiz- ler Avrupa Merkez Bankası'na 700 milyon Euro kaybettirmiş (AFR 12/01) Faizler yükseldikçe, hisse senedi ve bo- no fiyatlarını düşürürken kredi maliyetini arttıracak, değişken faizle borçlanmış olan- ların (özellikle ipotek piyasasında) ödeme kapasitelerini azaltacak. öyleyse, ABD'de borçlarla, gayrimenkul piyasalarından elde edilen gelirle beslenen, tüketime dayalı ekonomik büyümenin sonuna gelindiği söylenebilir. Borç. açık ve dolar Buraya nereden geldiğimizi görebilmek için 2000 yılına, 1997 Asya krizinden son- ra dünya ekonomisini, sunduğu tüketici ta- lebi ve yatırım olanaklarıyla peşinden sü- rükleyen ABD ekonomisinde mali piyasa- larda oluşan köpüklerin patlamaya başla- dığı noktaya dönmemiz gerekiyor. 2001 de bir resesyon başladı, dünya ekonomisin- deki kapasite fazlası (talep eksikliği) soru- nu öne çıktı, 1929'u anımsatan, deflasyo- nist bir ortam oluştu. FED, o zaman borsa köpüklerindeki patlamanın, talep eksikliği sorununun etkisini azaltmak amacıyla fa- izleri hızla, neticede 500 puan indirdi. Di- ğer merkez bankaları FED'İ izleyince de dünya ekonomisinde "tarihin en büyükpa- rasal genişleme" süreci başladı; resesyon aşıldı ama, kapasite fazlası sorunu gideri- lemediğinden "kriz" de, bir başka mevsi- me ertelendi. örneğin, 2002'de hane hal- kı taşınmaz varlıklarında yüzde 8.1 (1.4 tril- yon dolar) artış, menkul kıymetler piyasa- larında patlayan köpüğün enerjisinin şim- Kemerlerinizi Bağlayınız. Inişe Geçiyoruz di başka köpükleri (ev piyasası ve kredi pi- yasası) şişirmeye başladığını gösteriyordu (Credit Bubble Bulletin, 13/01) ABD halkı düşük faizler sayesinde (tüke- tici kredileri, kredi kartı vb.) tüketimine pu- pa yelken devam etti. İki yılda toplam kre- di hacmi yüzde 15'ten fazla büyüdü. Bu ge- nişlemeyi desteklemek için (ABD'de tasar- ruflar 1980'lerde yüzde 9'dan, 2000'li yıl- larda negatife gerile- diğinden) dünya eko- nomisinden kaynak emme (borçlanılıyor) hızlandı. Diğer bir de- yişle dünya ABD'ye kredi veriyor, ABD bu krediyle dünyanın ge- ri kalanının mallarını satın alıyor, herkes "gülgibi" geçinip gidi- yordu. Stiglitz'in, Dünya Bankası eski Başekonomistlerinden Her- bertStein'den aktardığı gibi "Birşeyson- suza kadar gidemeyecekse, gitmez" (The Guardian, 01/01/05). Kısasürede ABD'nin toplam borçları (federal hükümet, tüketici, şirket borçları, diğer borç araçları-türevler) toplam 37 trilyon dolarla, GSMH'nin yüz- de 300'ünü geçti, dış ticaret açığı da 600 milyardolara ulaştı. Geçen hafta kasım ve- rileri açıklandığında, açığın, aylık 53 milyar dolar olması beklenirken 60.3 milyar ola- rak gerçekleştiği görüldü. Cari açığın ve borç yükünün basıncıyla üç yıldır gerileyen dolar, 2005'e ilişkin iyimser ekonomik bü- yüme verilerinın etkisiyle birkaç haftadır, hafif birtoparlanma sergiliyordu. Ancak ka- sım dış ticaret verileri, doların Euro ve Yen karşısındazayıflamaeğilimini yeniden güç- lendirdi. Ve çözüm(süzlük)ler Şimdi, birçok yorumcu haklı olarak, ABD'nin dola- rı dünyanın geri kalanına karşı bir silah olarak kullan- maya başladığını söylüyor- lar. Çünkü, hem Prof. Gun- der Frank'ın The Asia Ti- mes'da vurguladığı gibi, ABD Doları'ndaki toplam gerileme, ABD borçlarının yaklaşık yüzde 40'ının silinmesi anlamına geliyor. Bundes- bank'in kârları 17 yıldır ilk kez 248 milyon Euro'ya geriledi (AFP). Hem de, dolardaki devalüasyon dış ticaret açığını azaltmaya yardım ediyor. Ancak, dolar devalüasyonu sanıldığı ka- dar etkin bir silah değil. Çünku ABD hege- monyasının bir ayağı askeri üstünlüğüyse diğeri de doların uluslararası rezerv para ol- ması. ABD kendi parasıyla (kâğıt basıp) borçlanıyor, bu kâğıtları verip dünyadan mal alabiliyor, bu arada askeri harcamala- rını da finanse edebiliyor. IMF'in verilerine göre 2003 yılı sonunda dünya merkez ban- kalarının kasalarındaki rezervlerin yüzde 64'ü ABD Doları'ndan oluşuyordu. Ancak, 2000-2003 arasında (dolardan kaçış daha henüz belirginleşmeye başlamamışken) Euro'nun payı yüzde 16.3'ten, yüzde 19.7'ye yükseldi. Uzakdoğu'da büyük eko- nomiler, doların rezervleri içindeki payını azaltmaya başladılar. Örneğin, 2001 -2004 döneminde Çin MB'sinin rezervlerinde ger- çekleşen artışın yarısını dolar oluşturmuş. Ancak, 2004'te bankanın toplam rezervle- ri 112 milyar dolar artarken bunun içinde doların payı yalnızca 25 milyar dolar artmış (Prudentbear, Auerback, 11/01). özetle doların rezerv para olma özelliği, ABD he- gemonyasının en önemli iki ayagından bi- ri çürüyor. Diğer taraftan dolardaki gerilemenin dış ticaret açığını azalttığı da yok. Daha da il- ginci, kasım verilerine göre, ABD'nin Çin ile dış ticaret açığı, dolar-Yuan paritesi sa- bit kalmasına karşın azalırken, Euro bölge- siyle olan açığı, dolar Euro'ya karşı geçen yıl yüzde 16 devalüe olmasına karşın bü- yümeye devam ediyor. Devalüasyon bu açıdan bir ışe yaramadığına göre, ABD'nin dış ticaret açığını kapatmak için geriye üç yöntem kalıyor. Birincisi dünyanın geri ka- lanında tüketimin körüklenmesi. Ancak ABD dış ticaretinin yapısı, ithalatının hac- mi, bu yolun etkili olamayacağını gösteri- yor (Financial Times). Ikincisiyse, ABD'nin ithalatı kısıtlayıcı tedbirler alması. Ancak, bu seçenek, bloklaşma eğilimlerinin güç- lenmesine, dünya pazarının parçalanma- sına neden olabilir. Geriye, tüketimin kısıl- ması, tasarrufların arttırılması kalıyor. Bu da faizlerin ve vergilerin arttırılmasından, kamu harcamalarının kısılmasından geçi- yor. Bu "çözümün", ABD'nin, ev ve men- kul kıymetler piyasalarını, ekonomik bü- yümesini, ithalatını vurması, ABD'ye ihra- cat yaparak, mali sermaye yatırarak (borç vererek) ayakta kalabilen dünya ekonomi- sini de peşinden sürüklemesi, yüksek pet- rol fiyatlarının sorunu daha da ağırlaştırma- sı kaçınılmaz. Bu "çözüm" önce türbülansa, sonra da ihracata dayalı büyüme modellerinin terk edilmesine; iç ya da bölgesel pazarlara önem verilmesine, bloklaşmanın hızlan- masınayol açacak. Bu gelişmeler ABD'nin dünya ekonomisi içindeki konumunu yitir- mekte olduğunun da göstergeleri. Geçen- lerde, VVashington Post'tan R. J. Samu- elson da, "Neredeyse kimsenin ayırdı- na varmadığı büyük bir dönüşüm yaşı- yoruz" diyor, yıllardır ABD'nin refahını sağ- layan dinamiklerin giderek zayıfladığını, yeni bir uluslararası ekonomik düzene geçilmekte olduğunu ileri sürüyordu (29/12/04).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear