25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 AĞUSTOS 2004 CUMA 14 KULTUR kulturır/ cumhuriyet.com.tr Şair Aydm Hatipoğlu şiirden öyküye, romana uzanan yazm yolculuğunu paylaşıyor Karanfilin ömrü sonsuzSELCEN AKSEL Aydın Hatipoğlu, 'Yalnız Ka- ranfil Sokağı' adlı son kitabım okura sundu; yapıt, 2004 Ceyhun Atıf Kansu Şiir Odülü'nü almıştı. Hatipoğlu'yla §n r ' ŞÜrimiz ve Ha- tipoğlu şiirini konuştuk. - Her şeyden önce, bir döne- min tanıkJarındansınız.... Ülke- de yaşananlarla iç içe bir sanat süreci... AYDIN HATtPOĞLU - Biz, 1958'de, Şükran Kurdakulun yayımladığı 'Yelken' dergisinde kendiliğimizden bir araya gelmış- tik, Eray Canberk, Afşar Timu- çin, Egemen Berköz... 1960 kuşa- ğının ilk nüvesi oldu bu. Şükran Kurdakul daha sonra 'Ataç' dergi- sini yayımladı, yazıişleri müdürü Afşar Timuçin'di. Biz de oradaya- yımlamaya devam ettik yazılanmı- zı, şiirlerimizi. Afşar Timuçin, hocası Adnan Benk'le beraber bir çeviriden do- layı tutuklanıp içeri düştü. Daha li- se son sınıftaydun, Afşar da üni- versitenin ilk sınıflannda. O içeri girince derginin yazıişleri müdür- lüğünü üstlendim, ben askere gi- dince de Egemen Berköz yürüttü bugörevi. Sonra, 1966-67 galiba, kendi dergimizi çıkardık, 'Yeni Gerçek' adıyla. Bir bildiriyle ya- yımlandı. Bildirive, bizim kuşagın hemen hemen tüm şairleri imza koydu. Ne var ki bir süre sonra, ba- zı arkadaşlanmız başka yollara da gittiler... Edeblyatçılar bir arada - Yazının genç temsilcileri ola- rak farklı çalışmalar da yaptı- nız... HATtPOĞLU - Yıllar sonra ör- gütçülükte görünmeye başladım. 'Türk Edebiyatçılar Birliği'miz vardı, bir süre genel sekreterliğini yürütrüğüm. Başkanımız Yaşar Kemal'dı Epeyce etkinlik düzen- ledik, bir de yalnız edebiyatçılan Y.aşam bir bütün. Şiirin hamurunda yaşam var eninde sonunda, öyle soyut bir şey değil, bir yerlere dayanan şeylerden, kavr amlardan, çağnşımlardan söz ediyoruz. Yorum meselesi, burda artık şiiri açıklamanın ya da ne anlama geldiğini söylemenin elbette önemi yok. Birtakım kalıplann içine sokmak yanlış sayılabilir, çünkü benim şiirimde, Divan şiirinin de atmosferini bulursunuz, halk müziğininkini de. değil, bütün sanatçılan bir çatı al- tında toplayan 'Türkiye Sanatçı- lar Birliği'ni kurduk. Ne yazık ki bunlann üzerine 12 Mart geldi, Cemiyetler Kanunu değiştirildi ve her iki derneği bir-iki yıl sonra ka- patmak zorunda kaldık. Daha son- ra Aziz Nesin öncülüğünde kuru- lan Türkiye Yazarlar Sendikası se- rüveni başladı. Şimdi ikinci baş- kanhğını yapıyorum. Aynca PEN'de de bir dönem ikinci baş- kanlık yapmıştım. - tçinde bulunduğumuz döne- min genç yazarlanm böylesi et- kinliklerde görmek zor... HATİPOĞLU - Niye hâlâ 65 yaşına yaklaşmış olan bizler örgüt- lerde çalışmak durumundayız? Bizler, o yıllarda, 60 yaşına gelmiş ustalanmızı anma toplantılan dü- zenliyorduk, ama şimdi gençler ör- gütlerde vakit kaybetmeyi pek is- temiyorlar galiba... - Şiirde sizin döneminizden olanlar arasındaki bağlar halen kuvvetli... HATtPOĞLU - Konuya şurdan başlamak lazım; bizim yazmaya başladığımız, yani sanata ilgi duy- maya başladığımız dönemler bir baskı dönemiydi. Düşünün ki Nâ- znn Hikmet yok sayıhyordu, adı- nı bile anamazdık onun. Aynı şe- kilde 1940 kuşağı ozanlan baskı altındaydı, her gün ya kitaplan top- lanır, ya tutuklanır, ya sürgüne gi- der, ya hapiste olurlardı. Böyle bir dönemden geçip geldi- ğimiz için biraz daha bilenmiş ola- rak girdik galiba sanata, toplumla ilgili bir tavnn içinde bulduk ken- dimizi. Sorumluluğunu da beraber getirdi bu. Onun için 1960 kuşağı deyince, toplumcu gerçekçıliğin, Nâzım 'la başlayan, 1940 kuşağıy- la devam eden toplumcu çizginin bir anlamdadevamı gıbidir. Elbet- te estetik. sanatsal anlamda, bize özgü farklılıklanmız oldu. Eski us- talardan hem yararlanılmış, hem de farklılaşılmıştır. tkinci Yeni, ya- pımıza bir zenginlik kazandırdı, a- ma 'toplumcu-gerçekçi da- mar'dan da kopmadık. Biz gözümüzü açtığımızda ede- biyata, günün modası ikinci yeniy- di. Şimdi burda, şimdi ben hep al- tını çiziyorum bu konunun, eğer bir 'Birinci Yeni' sayılacaksa bu, Ercüment Behzat, Nâ zım Hikmet, llhami Bekir üçlü- sünün getirdiği yenilik hareketidir. Ondan sonraki yenilik hareketinin içinde 1940 kuşağı ve Orhan Ve- li akımı, yanı 'Garip' hareketi var- dır. 'tkinci Yeni' denilen akım, an- cak 'Üçüncü Yeni' aşaması sayı- labilir. - Şiiriniz kültür mirasımızdan ne ölçüde etkinlendi sizce? HATtPOĞLU - Birtakım kalıp- lann içine sokmak yanlış sayılabi- lir, çünkü benim şiirimde, Divan şiirinin de atmosferini bulursunuz, halk müziğininkini de. - Şiirin mayası deyince... HATİPOĞLU - Yaşam bir bü- tün. Şiirin hamurunda yaşam var eninde sonunda, öyle soyut bir şey değil, bir yerlere dayanan şeyler- den, kavramlardan, çağnşımlardan söz ediyoruz. Son 20 yılın sllrlerl - Farklı yazm türlerinde dene- meleriniz oldu... HATtPOĞLU - Roman, çocuk hikâyeleri, tiyarro oyunu yazdım. - Son kitabınız... HATtPOĞLU - Yalnız Ka- ranfil Sokağı', aslında 20 yıllık şiir birikimi. 20 yıldan bu yana... 58'den bu yana da 45 yıl geçmiş. 45 yıllık bir şiir yolculuğunun son 20 yılının yapıtıdır bu. - Doğu'ya has birtakım eski deyimler, sözcükler, belki de tan- rıça nitelikli varlıklar... HATtPOĞLU - Osmanlı'nın en iyi minyatür ustası Levni, şiinmin konusu ohnuş. Renklerin çağrışı- mı vardır. Ne diyorum en sonunda, hüznün rengini bilinz, zulmün rengini, kahnn rengini, adımız gıbı bıliriz inancın rengini. Yorum meselesi, burda artık şııri açıklamanın ya da ne anlama geldiğini söylemenin el- bette önemı yok. O kadar köklü bir kültürümüz var ki, o köklerden ya- rarlanmak bıze renk katıyor. Onun için Kariye diyoruz, Levni diyo- ruz, o geçmişlere de bir şekılde atıfta bulunuyoruz eski tabirle. KAZI BAŞKANLIĞINI PROF. DRORHAN BÎNGÖL YÜRÜTÜYOR Magnesia kazıları 20. yılına girdi Kültür Servisi - Magnesia antik kentindeki ka- zılann 20. yılı kutlandı. Magnesia, Aydın ıh Ger- mencik ilçesi Ortaklar beldesine bağlı Tekınköy sınırlan içinde yer alıyor. Son 5 yıldır Encsson Türkiye desteği ile sürdürülen kazılann daha kap- samlı çalışılan bu döneminde, oldukça önemlı ipuçlanna ulaşıldı: Anadolu'nun Hellenıstık dö- neme ait en büyük dört tapınağından bin olan Ar- temis Tapınağı'nın, bir depremle yıkılmış olduğu- nu kanıtlayan batı cephesi, propylon ve toplantı alanı tümüyle; çarşı bazilikası- nın, agoranrn doğu stoasının ve Roma evinin bazı bölümleri ortaya çıkanldı. Aynca, bu kazı mevsiminde 28 bin kişilik stadion'un ka- zılanna da başlandı ve kazı """™^"^~"~~ çalışnıalannın tamamlandığı thearron, çevre dü- zenlemesi yapılarak 21 Ağustos 20O4'te ziyare- te açıldı. Ankara Üniversitesı Dil ve Tarih Coğrafya Fakül- tesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesı Prof. Dr. Or- han Bingöl başkanlığında yapılan kazılar, 35 ışçı ve 25 kişiden oluşan bilim ekibi tarafından gerçek- leştiriliyor. Magnesia antik kentınde kazı çalışma- lanna başlanması için önemli bir ipucu oluşturan bir yapı olan, Ortaklar - Söke Karayolu'nun hemen • Kazı çalışmalan tamam- lanan theatronun çevre dü- zenlemesi yapılarak 21 Ağus- tos'ta ziyarete açıldı. yanındaki Artemis Tapınağı ıçinse, 1891-93 yılla- nndaki kazılann ardından, herhangi birkoruma ön- lemi alınmadı. Fransızlar tarafından da Paris 'Lo- uvre Müzesi'ne götürülen, bir bölümü de Istanbul arkeoloji müzelennde teşhır edılen ve Amazonlar- la Greklerin savaşının konu edildığı kabartmah fhz- lerin yer aldığı Artemıs Tapınağı'nın batısında ya- pılan çalışmalar bu yıl tamamlandı. Tapınağa aıt önemlı buluntulann bir kısmı da Al- manlar tarafından Berun 'Pergamon Museum'a götürüldü. Yapılan yeni çalış- malarla, batı cephesinüı üst ya- pısına aıt birçok eleman ortaya çıkanldı ve en önemli özellik- lerinden bıri olan üç kapılı alın- lık yeniden oluşturuldu. Çalış- — — ^ — ^ — malann devam ettiğı yapılardan bu" diğeri olan çarşı bazilikası, bir kapalı çarşı ni- teliğınde. Thearron ise, tiyatro planlı bir yapı. Di- ni törenler için kullanılması tasarlanan yapının, he- yelan sonucu toprak altında kaldığı varsayılıyor. 8 yıldır yapılan çocuk şenlikleri ve resun yanşmala- n da, 'Çocuk Gözüyle Magnesia' isimli bir kitap- ta toplandı. Magnesia kazısı kapsamında ortaya çı- kanlan yapı ve arkeolojik bulunrulara ilişkin ki- taplar da uzmanlann kaleminden okura ulaştı. (0 212 286 88 99) Burcu Aksoy'un sergisi 7 Eylül - 1 Ekim arasında görülebilir Balıkçıdayerleştirme: 100 Watt • Nesne ilişkilerindeki tüm dolaylı- dolaysız bağlantılann farkında olunduğunda, parçalann bir araya gelişlerindedir, kavranan şey. Kışkırtıcı bir olağanhktadır. Kültür Servisi - îç mimar Burcu Ak- soy'un '100 Watt' başlıklı yerleştirmesi 7 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında Asmalı- mescit Balıkçısı'nda görülebilir. "İki taşı birbirine sürterek ateşi bulan bir mağa- ra adamı, ampulü icat eden Edison ve bu ampulü o zamandan bu yana sürekli bir yerlere koymakla meşgul tasarımcı- lar..." diye başhyor söze Aksoy sergisini tanımlarken. Burcu Aksoy tasanmı şöyle nitelıyor: "Tasanm aptalcadır. aynı za- nıanda zekicedir. Tesadüftür. Kasıtlıdır. Mizahtır. Kara mizahtır. tster meska- lin'le, ister kafadaki bir çatlak'la, ister 'normal'in marifetiyle gerçekleşsin; al- gı ve kavrama meselesidir. Bilinçle ve bilinçsizce görünürler. Nesnelerin, gö- rüntülerinden başka anlamları da var- dır. Bu, çoktan kabul edilmiş tanımların 'hava değişikliği' demektir. Aynı biçim- de algılamaya şartlanmış beyin, zihnin olanaklarına hakaret sayıldığı için, mev- cut bütünü kafalarda yeniden kurma zorunluluğudur nesnelerin birbirleriy- le Uişkilerini yaratan. ... Makine parçalarının. metal atıkla- nn, ürerimi tamanıen başka amaçlı nes- nelerin oluşturduğu bu aydınlatmalar- da, teknolojinin de bazen durması gere- ken bir yer olduğunu görürüz. ... Nes- ne ilişkilerindeki tüm dolaylı- dolaysız bağlantıların farkında olunduğunda, parçalann bir araya gelişlerindedir, kavranan şey. Kışkırtıcı bir olağanhkta- dır. Bu ürünler tasarımcının ve kullanı- cının hayal gücüne bağlı olarak, her ye- re ve zamana gidebilirler. Bu kez bir ba- lıkçıdalar. Asmalımescit'te. Bir oltanın yakalayacağı balıklarla, hayal gücünün yakalayacağı nesneler olarak, yan yana. Aynı hayatta." (0 212 251 39)" YAZI ODASI SELtM İLERt Çölde Bir Feryat'(1) Yaban, Yakup Kadri'nin romanları içinde adeta tek başına yaşar. Gerçi yine aydının eleştirisi söz konusudur. Ama köy ve köylü aracılığıyla. Ahmet Celal kendini birdenbire köyde, o, hiç bilmediği, tanımadığı, belki de o güne kadar düşünmediği ortamda bulur. Yaban, Yakup Kadri'nin romanlan arasında, köye yönelik ilk ve son üründür. Yaban, aydının köye ve köylüye ne kadar ya- bancı, uzak düştüğünü dile getirmek ister. Ro- mancının önsözde belirttiği gibi, "çölde bir fer- yat" işittirilmek istenmiştir. (Sadeleştirilmiş yeni basımda, Yakup Kadri, "çölde bir feryat"\ "yürek parçalayıcı haykınş "a çevirmiş.) "Ortasından yırtılmış ve kenarları yanmış" bir defter, bize, Ahmet Celal'in serüvenini aktanr. Bu serüven, aslında bir özeleştirinin izleği. Ah- met Celal'e gelince, eylem adamlığından Hıris- tiyan gizemciliğine, birçok görüş, duyuş ve düşünüş ortasında bocalar durur. Zamandizin- sel sıralamaya ihtiyaç duyulmaksızın yazılmış bu defter, bu anılar, roman kişisinin içten söz- leriyle örülmüştür. Dolayısıyla, düşüncelerin çelişikliği esere sahicilik katar... Yakup Kadri, aydınlarla köylülerin birbirlerini anlayamadıkları bir dönemi, Kurtuluş Sa- vaşı'nın başlangıcından Sakarya Zaferi'ne kadar sürmüş dönemi yansıtmak isteğini vur- gular. Yine bu dönemde, "Orta Anadolu viraneleri içinde dolaşırken" yüreğine "düşen od'un yandığmı" hissetmiştir. Roman kişisi Ahmet Celal de. Yüreğe düşen ateş, doğrudan doğruya, aydının suçluluk duyuşudur. Şöyle diyor Yakup Kadri ve Ahmet Celal: "Bunun sebebi, Türkaydını, gene, sensinlBu viran ülke, bu yoksul insan kitlesi için neyaptın? Yıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şim- di de gelip ondan tiksinmek hakkını buluyor- sun." Roman boyunca, böylesi içlenişler, sık sık kaleme getirilir. Paşa soyundan gelen Ahmet Celal, anılanna, kişisel yalnızlığını ve kendini anlamayan insan- lara duyduğu nefreti anlatmakla başlar: "Korkunç, iğrenç ve yalçın hakikat 'parmak- lanmın ucundaki kan ve alnımın ortasındaki ça- muria' çoktan bana görünmüştü. Biliyordum ki, toprak katı ve tabiat zalimdir ve insan cinsi, bozuk bir hayvandan başka bir şey değildir, biliyordum ki, insan hayvanlann en kötüsü, en bayağısı ve en az sevimli olanıdır." Ahmet Celal, Birinci Dünya Savaşı'nda kolunu kaybetmiştir. Beden çökkünlüğüne ruhun da çökkünlüğü eklenir. Genç adam, emir eri Mehmet Ali'nin çağrısı üzerine Porsuk dolaylarındaki bir köye gelir ve gerçekten yalçın, acımasız bir doğanın ortasına düşer. Ote yandan köylünün kendisini seveceğini, onlar için kaybedildiğine inandığı "bir kol"a saygı besleneceğini ummaktadır. Mütareke Is- tanbul'u kendisine artık hiçbir şey söyle- memektedir, ama burada yeni bir hayat başlay- acak... Köylü, yitirdiği ya da zaten sahip olamadığı pek çok şey arasında, kılıç artığı Ahmet Celal'i, bir kolun değerini fazla önemsemez. Işte.k- endileri gibi yitik bir adam, uzaklardan gelmiş. Çok geçmeden, acımasız, "bataklıkta uyuz bir manda" gibi kokan doğa, okurun karşısına çıkar. Ahmet Celal'in dramını biz de handiyse unuturuz. Ortam çizilmiştir. Ortamla birlikte, köylünün hangi koşullarda var olduğunu az çok sezinleriz. Ortam ve insanlar, sözgelimi Kiralık Konak'm dünyasına, mekânlarına, insanlarına ne kadar ıraktır! Aynı romancı, aynı ülkede, apayrı iki dünyadan söz açmaktadır. Bu dünyaların en uzak bir hısımlığı bile yoktur. Sanki Kiralık Konak tan çıkagelmiş Ahmet Celal'in, aradığı huzuru, gönül sessizliğini, emir erinin köyünde de bulamayacağı açıktır. Ro- man kişisi, şimdi çok daha çetin bir acıya sürüklendiğini duyumsar. Öneriler: Kitap / Savrulmada Gül, Ahmet Haşim, Adam Klasikleri, 2004. (Ahmet Haşim'i tanımak ve sevmek için, şairden seçme şiirler.) K Ü L T Ü R f Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I \ A. /
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear