22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
NİSAN 2004 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Erdoğan en elkili 100 kişi arasuıdaymış... Siyasette mi ticarette mi? EJektrtmik posta: denizsomdcumhuriyetcom.fr www.denizsom.com Te(: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - AKP anketine göre Tayyip karizmatikmiş... "Biz ne tikler aördük!" İnsanAnkara'da tren öğrenci servisini ezdi, yedi kişi 5ldü. "Bariyer olsaydı «caza olmazdı" dendi. 3ariyeri, Temelli Belediyesi'nin yapması gerektiği söylendi. Belediye Başkanı Alaattin Türkoğlu, "Bütçemiz yok" dedi. Savaş Ekim ise şöyle diyor "Türkoğlu, seçimde Temelli'deki gölete Boğaziçi'ndeki gibi köprü yapmayı etti. Kazadan iki hafta önce uzey Kıbns Türk Cumhuriyeti Cumhurbaş- kanı Rauf Denktaş, televizyonlarda konu- şuyor, Kıbns üzerine düzenlenen toplantı- larda konuşuyor. Rauf Denktaş bütün ko- nuşmalannda, birsözcüğün altını özenleçiziyor; sü- rekli o sözcüğü kullanıyor. "Egemenlik hakkımız gi- diyor" diyor, "Egemenliğimizi kaybediyoruz" diyor, "Egemenliğimiz bitiyor" diyor. Rauf Denktaş, "egemenlik" diyor; üzerine basa basa "egemenlik"ten söz ediyor ve fakat bu sözcük ne yazık ki kimsenin ilgisini çekmiyor. Egemenlik? Ya da eski dilde hâkimiyet? Buyruğunu yürütme. Yönetimini hiçbir kısıtlama ya da denetime bağlı olmaksızın sürdüren; bağımlı olmayan. Bir diktatör de egemen olabilir... Astığı astık, kes- tiği kestik buyruğunu yürütebilir. Bir ulus da egemen olabilir. Bağımsızlığını seçtiği temsilcileri eliyle kullanarak yabancı ulusların bo- Egemenlik yunduruğuna girmeden buyruğunu sürdürebilir. Ankara'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Ge- nel Kurul salonunda başkanlık kürsüsünün arkasın- da "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" yazıyor. Egemen miyiz? Uluslararası Para Fonu. Dünya Bankası. Amerika Birieşik Devletleri. Avrupa Birliği... Üç gün sonra "Ulusal Egemenlik Bayramı" kutla- nacak; Türkiye ne kadar egemen? Bırakın Kuzey Kıbns'ı Türkiye'de kayıtsız ve şart- sız egemenlik kimin ilgisini çekiyor, kimin umurun- da? Rauf Denktaş, "Egemenliğimizi kaybediyoruz" di- yor; "Egemenliği boş ver Avrupa Birliği'nden para ge- lecek" diyorlar! Para, egemenliği bastırıyor. Türkiye'de cumhuriyeti numaralandıranlardan bi- ri, bir okyanus adasında Fransız sömürgesi olan hal- kın ikiye bölündüğünü; bir kısmının bağımsızlığını kazandığını anlatıyordu bir ara... Sömürge kalanla- rın paraya boğulduğunu, bağımsızlığın sefalet getir- diğini söylüyor ve sömürge olmanın yararlannı sıra- lıyordu. Egemenlik, bağımsızlık, özgürlük... Bütün bunlar günümüz dünyasında paraya vurulduğunda beş pa- ra etmeyen unsurlar. Ama bu dünyada egemen olanlar da var. Onlar için egemenliğin, bağımsızlığın, özgürlüğün modası ne- dense hiç geçmiyor; kurdukları egemenlikle başka ulusları daha çok sömürüyorlar, daha çok bağımlı kı- lıyorlar. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, "ege- menlik" dediğinde kimse umursamıyorsa yapılacak bir şey yok. Kimseyi zorla egemen kılamazsınız. So- nuçta başkalarına uşaklığı yeğlemek de yükselen bir dünya görüşü. ç kazandığında düzenledi, atılan 10 milyar liralık havai fişekle geceyi gündüze çevirdi. Oysa hiçbir şey insan hayatından değerii değildiri" EkmekAkrf Kökçe: 'Ankara Fınncılar Odası Başkanı, J ekmeğe yaptıklan zammın gerekçesi olarak '15 aydır zam yapmamıştık' demiş. Seçime kadar 15 ay bekleyip de seçim sonrası 15 gün bile bekleyemedikleri için tebrikler." Kıbrıs'taki 'evet'çilere bir dizi soru Balıkesir'den Dr. Nuri Çağatay ın, Kıbrıs'ta Annan Planı'na "evet" di- yenlere bir dizi sorusu var: "Plan ilk çıktığında 'evet' demişti- niz. Zaman içinde birçok defa değişik- liğe uğradı, her birine yine 'evet' dedi- niz. Hangi 'evet'iniz doğru? Avrupa Birliği, Türkleri kendi içine gerçekten istiyor mu? Eğer istiyor ol- saydı KKTC'yi belli bir süreç içinde ne- den almadı; AB hukukuna bağlı iki devletle sorun kökünden çözülemez miydi? Dünyada Hıristiyanlarla Müslüman- lann tek devlet içinde ve eşit koşullar- da yaşadığı hangi ülke var? Ambargolarla mektup göndermesi- ne bile izin verilmeyen bir ulusu şimdi Avrupa Birliği'ne vatandaş yapmaya kalkmanın, hangi pişmanlıkduygusuy- la oluştuğunu açıklayabilir misiniz? Avrupa Birliği'ne istenen Türkler mi- diryoksa Rum devletinin Müslüman azınlığı mıdır? Kıbrıs'ıngüneyindekitopraklarve askeri üsler Avrupa Birliği ve Ameri- ka Birleşik Devletleri'ne Ortadoğu için yeterli iken, kuzeyde de toprak isten- mesinin ileri amaçlan Türkiye'ye yö- nelik olabilir mi? Davos ve New York'ta nelerin ko- nuşulduğunun açıkça ortaya konma- sını neden istemiyorsunuz? Başlıklannın bile zorlukla çevrildiği 9 bin sayfalık planın sadece KKTC va- tandaşlarının onayına sunulması vic- danları yaralamaz mı; buradan çıka- cak evet gerçekten 'evet' mi olacak- tır? Bu koşullarda birleşme sağlandığın- da, ilerde Türkiye ve Kıbns Türk halkı için oluşacak sorunlar karşısında 'ha- ta yapmışız 1 diyerek özür dilemeniz so- runlan çözmeye yetecek mi?" Mr. Powell... Prof. Dr. Zeki ARIKAN Ne buyurmuştunuz Mr. Po- well? "Irak'ta birislam Cumhuri- yeti olacak. Türkiye ve Pakis- tan daki diğer Islam Cumhu- riyetleri gibi; ancak bu, anaya- sal çerçeve, şeriat hukuku, Kuran hukuku çerçevesinde olacak..." Eee ne var bunda? Şu Cumhuriyet'in işgüzarlığına bakın! Sizin gerçek niyetinizi ortaya koyan bu sözleri man- şete taşıyarak, "Powell saç- maladı" başlığını attı. Musta- fa Balbay dasözcükleri böle- rek, ayırarak, yeniden birleşti- rerek: "Powell'in Mo-deli?"n\ eleştiren bir yazı kaleme aldı, bunu aynı gazetede çıkan di- ğer "öfkeli" yazılar izledi. Peki ne diyecektiniz yani!.. Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti mi? Yok canım, hiç sevmediğiniz laik sözcüğü ağzınıza yakışır mıydı? Elbet- te yakışmazdı. Hele hele siz ve sizin gibı düşünen Fuller, Huntington da bu sözcüğü hiç sevmezler. Daha doğrusu bunu Türkiye'ye yakıştıra- mazlar. Mr. Povvell, laf aramızda, sözleriniz Cumhuriyet ve kimi aydınlar dışında pek rahatsız- lık yaratmadı. O halde neden "yanlış anlaşıldığınızı" belirt- mek zorunda kaldınız. Bence buna hiç de gerek yoktu... Mr. Povvell, benim hiç mi hiç anlamadığım bir şey varsa o da siz Batılı diplomatlann Tür- kiye'nin diniyle, inancıyla bu denli ilgili olmanızdır. Biz hiç Amerikalılann inançlannı sor- guluyor muyuz? Türkiye Cumhuriyeti halkının yüzde virgül bilmem kaçının Müslü- man olduğunu sık sık dile ge- tirmek, deyim yerindeyse Ba- tı'da moda oldu. Bakın bizim politikacılar da sizin gittiğiniz yolu tutuyorlar. Bunlar da sık sık Türkiye'nin nüfusunun yüzde virgül bil- mem kaçının Müslüman oldu- ğunu sakız gibi çiğneyip duru- yorlar. Bizimkilerdesteksiz atı- yor, çünkü asıl veriler sizin eli- nizde. önce misyonerieriniz, sonra barış gönüllüleriniz, da- ha sonra bilmem kimlerinizta- rafından Türkiye'nin tomogra- fei çıkanlırken, bizlerderin uy- kuda idik. Sizlerin buyruğun- daki bilim adamları, bu verile- ri analizlerden geçirerek bilim- sel bir kılıfa sokmakta gecik- nediler. Haritalar, istatistikler, şaretler: Filan köy Sünni, fa- an Alevi, onun yanındaki Kürt /b... Şimdi de bunları bozdurup sozdurup harcıyorsunuz. Şa- jilacak bir şey yok aslında... \nlaşıldığınagöre Mr. Povvell, slamlığın Kuran. hadis, fıkıh, cma, kıyas vb. değerlerine derin bir ilgi duyuyor ve bun- ları yüceltiyorsunuz. Nüfusu Müslüman olan bir ülkenin bunlarlayönetilmesini istiyor- sunuz. Peki siz niçin Incil'in ve kilise babalannın ilkeleriyle ül- kenızi yönetmek gereğini duy- muyorsunuz? İki din farklı mı? Yok canım, şöyle bir ortaçağa doğru gidin bakalım; Avru- pa'nın en büyük Hıristiyan devletinin adı bile "Kutsal"sö- züyle başlıyordu... Eski cumhurbaşkanlannız- dan Clinton, Islam peygam- berini yarı alaya yan ciddiye alarak "Hz. Muhammet şim- di yaşasaydı, Arabistan'da otomobil fabrikası kurar, ka- dınlara da ehliyet verirdi" gi- bi sözler etti. Evet olabilir. Çünkü Hz. Muhammet, genç- liğinde ticaretle uğraşmıştı ve ekonominin kurallannı çok iyi biliyordu. Peki ya Hz. Isa şim- di yaşasa.. ya da söylendiği gibi yeryüzüne inecek olsa... Ne yapardı dersiniz? Herhal- de fann'nın sizleri bağışlama- sı için dua etmezdi. Tam ter- sine sizleri, yani toplarınızla, tüfeklerinizle, konvansiyonel, - nükleer, biyoiojik ve daha bil- mem ne silahlarınızla yeryü- zünü kana, ateşe boğduğu- nuz, insanlığı yaşamak hak- kından yoksun bıraktığınız için dosdoğru cehenneme yollar- dı. Akıllı Montaigne, bundan beş yüz küsur yıl önce Ameri- ka'yı keşfederek orayı soyup soğana çeviren, insanların üzerine gülle yağdıran, onlan köpeklere parçalatan, kılıçtan geçiren istilacılara, bakın bir yerlinin ağzından nasıl sesle- niyor: "Banşseveriz diyorsunuz, ama görûnüşünüz hiç de öy- le değil. Kralınıza gelince, is- teyen durumunda olması muhtaç ve yoksul olduğunu gösteriyor; ona bu toprakları veren ise, savaş seven bir adam olacak; çünkü kendisi- nin olmayan biryeri başkası- na vermekle onu, verdiği ye- rin eski sahipleriyle cenkleş- meye sürüyor. Istediğiniz yi- yeceklere gelince onlan veri- riz. Altınsa, bizde pek fazla yok; zaten yaşamak için işi- mize yaramadığından, bütün istediğimiz de rahatlıkla, gü- zellikle yaşamak olduğundan altına pek değer vermeyiz... Kısacası topraklanmızdan bir an önce çıkıp gitmeye bakın, silahlı ve yabancı kimselerin dürüstlüklerine, parlak sözle- rine güvenme âdetimiz yok- tur..." 0 günden bugüne istilacı- ların, işgalcilerin yöntemleri hiç mi değişmedi? Değişen yalnızca altının, gümüşün ye- rini kara altının, yani petrolün alması oldu. Bir decehennem ateşini aratmayan silahlar ina- nılmayacak ölçüde gelişti... ÇÎZGİLİK KÎMİL MASARACI kamilmasaraci ı mynet.com t l A K B l SEMIH POROY A a- <^ p^ ; i2LWr » o O J semıhporoya yahoo.com HAYAT EPİK TÎYATROSU wt/S7XF4 B/LG/A OTOBÜSTEKİLER KEMAL VRGESÇ k_urgenc(a yahoo.com j^/Ziofc sfae&'ck TARİHTE BUGÜN MIMTAZARIKA\ 20 Msan ıcıcıcmumtaz-arütan. com GOZLUKLU KOMEDY£A/ NAROLD LLOYO.. 1833'TB BUSÜKII ÜHLÛ <4M£R/)&4L/ F/LM coĞMUşru. t-Loyo (.(-orp), 19 NEAA4 KOMepyeMLİĞtfiJPE, ÖA/CE- Ş Ö S , ÇOK DEM "<SÖZUJ*UM TİP" PEO'Ğİ Ç/ZS/L/ £ÖMl£/C Sy djOrO "UM, Sİ- GOiJ>ÜfS.üSaN£ Ser/tePiĞi y£Nr'L/K /££ £>£ , ÇO- E/V ÇOK P/lP/ Kalbinlzl Koruyun TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No: 8 Şişli/lstanbul Tel: (212) 212 O7 O7 (pbx) (1O hat) Faks: (212) 212 68 35 BAKIRKÖY 3. AİLE MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No. 2004 121 Karar No: 2004 397 Mahkememızde görülmekte olan \ası tayını davası sebebıyle. Mahkememızce \erilen 2004 121 esas. 2004397 karar sayılı 07.04.2004 ta- nhli karar ıle Istanbul ıli. Fatıh ılçesı. Beyazıtağa Mahallesı. Cılt N'o:10. Hane No:385'te nüfusa kayıtlı bulıınan Hüseyın ve Satıye kızı, 02.08.1940 doğumlu mahcur Halıme Özer'ın hacır altına alınarak kendisıne yine a>Tiı yerde nüfusa kayıtlı bulunan Şaban ve Halıme oğlu 20 04 1969 doğumlu oğlu Ogün Özer'ın vası olarak atanmasına karar venlmış olduğundan ışbu karara ıtırazı olanlann kanunı süresı ıçensın- de kanun yollanna başMirmalanna, aksı takdırde karann kesınleşeceği hususu ılanen teblığ olunur. 14.04.2004 Basın: 17421 GÖRÜŞ MERİÇ VELİDEDEOGLU Erguvanlar... Isının nisan ayına uygun olmayan biryüksekliğe varması, erguvan ağaçlarını zamanından önce yapraklandırdı; böylece ağaca adını veren, insa- nın bakmaya doyamadığı, adeta etkisi altında kal- dığı çiçeklerin dalda kalma süreci kısaldı Istan- bul'da. Erguvanları sevmeyi bir bakıma tutkuya dönüş- türmüş kişilerden biriydi Hrfzı VeldetVelidedeoğ- lu. Ata kenti Çorum'da, okuduğu, Meclis'te çalış- tığı Ankara'da kuşkusuz bu ağaçlan görmüştü, a- ma erguvanların yadsınamaz çekiciliğine kendini, 1922 yılının nisanındaTrabzon'dan Istanbul'agel- diği vapurun güvertesinde onlan seyrederken kap- tırmış. Boğaz'ın iki yakasının yeşilliği arasına yoğun bi- çimde yayılmış erguvan ağaçlannı o gün coşkuya varan bir yürek çarpıntısıyla izlediğini her bahar anımsayıp dile getirirdi Velidedeoğlu. 1929 yılının ilk ayında eğitim için gittiği Isviç- re'nin Neuchatel kentine bahar geldiğinde, park- lan birer birer dolaşarak erguvan ağacı arar büyük bir umutla. Arayışını okuduğu üniversitenin tam karşısındaki parkta da sürdürür; içeriere doğru iler- lerken sanki aradığını bulmuş gibi olur; ne yazık ki gördüğü mor renkli iri çiçekleri olan yerel bir brtki- dir; umudu kırıldığı anda birden az ilerde bakımsız bir durumdaki genç bir kadın büstünün, bütün in- celiğiyle, duyarlığıyla, belki de unutulmuş olmanın hüznüyle ona baktığının ayrımına vanr; yaklaşır adını okur: Alice de Chambrier (1861 -1882). Topu topu 21 yıl yaşamış olan bu genç kadın, şairdir; şiirlerinden alınan bir dörtlük büstün ayak kısmına kazılarak yaldızla yazılmıştır; o yaştan bek- lenmeyecek derinlikte bir yaşam felsefesini içeren dörtlüğü Velidedeoğlu yaşamı boyunca hep anım- sayacaktır. Ne var ki ne üniversitede, ne kaldığı pansiyon- da hiç kimsenin Alice de Chambrier'in ne kendin- den ne de büstünden haberi vardır; Velidedeoğlu hem çok şaşınr hem de üzülür; kentin kitaplığın- dan yaşamöyküsünü öğrenir, birkaç şiirine daha ulaşır; eğitimi süresinde, özellikle baharda ergu- vanlan düşündüğünde kendini hep bu büstün kar- şısında bulur... Velidedeoğlu 1934 yılının sonbahannda Türki- ye'ye döndüğünde, HitJer'den kaçarak Istanbul'a gelip üniversitede görev almış olan Prof. Andre- as B. Schwarz'ın derslerini Türkçeye çevirmekle görevlendirilir. Her ikisi de Bebek'te oturmaktadır; Prof. Schvvarz, Boğaz'a hayran kalmıştır; Velide- deoğlu ise büyük birsabırsızlıkla bahan beklemek- te, erguvanlar açınca Schvvarz'ın tepkisinin ne ola- cağını merak etmektedir. Nisan ayının sonlannadoğru erguvan ağaçlan çi- çeklerinin tümünün açtığı doruk noktasına ulaşın- ca, Velidedeoğlu bir yolunu bulup sözü erguvan- lara getirdiğinde Schvvarz: "Her kollege, böyle bir güzelliği ömrüm boyunca görüp yaşamadım; Al- manya'da yok bu ağaçlar" der. Dahası Almanya Hitler'den kurtulunca, ülkesinin üniversitelerinden gelen çağrılara neden olumlu yanıt vermediğini, keyifli keyifli şu sözlerie açıklar Velidedeoğlu'na: "Erguvanlan bırakıp nereye gi- debilirim ki?" Velidedeoğlu gittikçe azalan erguvan ağaçlan için hiçbir önlem alınmamasına, kendisinin de bu konuda yeterince bir katkısı olamamasına hep üzüldü durdu; oysa Alice de Chambrier için bunu yapabilmişti. Yıllar sonra biriikte gittiğimiz Neuchatel'de Ali- ce de Chambrier'in büstünü ziyaretimizde, dört- lüğün yazısının silinıp okunamaz duruma geldiği- ni görünce, bir şişe yaldız alıp fırçayla yenilemeye uğraşırken, üniversitenin kitaplığının yöneticisi bi- zi görmüş, ne yaptığımızı öğrenince de pek duy- gulanmıştı. Daha sonra bu yönetici, durumu belediye baş- kanına anlatmış, o da hemen harekete geçerek kentlerinin bu gencecik yaşta ölen kadın ozanı hakkında kapsamlı bir kitap yayımlamış, bize de gönderme nezaketini göstermişti. Alice de Chambrier'in böylece gün ışığına çıkarılmasında- ki bu dolaylı katkı Velidedeoğlu'nu mutlu etmişti. Hiç olmazsa Boğaz'daki erguvan ağaçlarını ko- rumaya alsak desem, çok "lüks" bir istek mi olur Türkiye'nin şu günlerinde... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Unu yağda kavurup içine su katarak yapılan koyu 3 kıvamlı çor- ba. 2/ Yozgat ilinde ünlü bir höyük... Pasta hamu- ru. 3/ Değer- siz, önemsiz. derme çatma 9 anlamında argo sözcük. 4/Açık pembe renkli ve hoş kokulu çiçekler 2 açan bir süs bitkisi. 5/ "Suna — " : Ke- mancımız... Bir gö- 5 revde geçirilen süre. 6 6/ Rütbesiz asker... Eski Mısır inanışın- da insan ruhu. II Sa- hip... Israil'in plaka işareti... Ağn ve şişlerle or- taya çıkan bir hastalık. 8/însanın işine uymasını, amaca göre çahşmasını düzenleyen inceleme ve araştırmalann tümü. 9/tzmir'in bir ilçesi... "Sö- zün — ile düşürgil" (Yunus Emre). YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Sıvas ve Tokat yörelerine özgü. uzunca kesil- miş hamur, kıyma ve mercimekle yapılan çorba. 2/ Cnsüzle biten bir sözcüğün ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak olcunması... Su taşkını. 3/Art- vin'in eski adı... Endonezya'nın plaka işareti. 47 Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi... Letonya'nın başkenti. 5/" — Ak- sel": Ressamımız... Toprak damlan sıkıştırmak- ta kullanılan taş silindir. 67 Iğdır'ın bir ilçesi... Olumsuzluk belirten bir önek. II At, sığır gibi hayvanlarda, omzun üstünde, boyun, sırt ve kü- rekkemikleri arasında kalan bölge. 8/Taş kınkla- n üzerine kum döşenip silindir geçirilerek yapı- lan yol... Istek, arzu. 9/ Gölgede kalan yan... Melez, kırnm <• *
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear