25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1'S NİSAvN 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA GENÇ SES Taşı toprağı altan kente daha iyi yaşam umuduyla gelenler büyük kentin değişim rüzgânna kapılsalar da memleket hasretini dindiremiyor Çığh'danîstanbıü'aincebir yol Srtkı Ediş (soldaki) ve Hakkâri'den iş aramaya gelip onun evinde kalan gençlerden biri. Naciye Ediş (sağda) kızı Fatma (ortada) ve gelini Hakkâri Çukurca'nın Çığlı köyünden Istanbul'a gelen ilk aile. ebze'ye sığan kocaman kent B aşka bir gün gidiyo- ruz Ahmet'in çalıştı- gıbara. Masalaraser- vis yaparken arada yanıma gelip yazdı- ğımız yazıyı sonıyor. çektiğımız fo- toğraflardan istiyor. Laf arasında ar- ka masalarda servıs yapan genç bı- nnı işaret ederek onun da Hakkârili olduğunu, askerden yenı geldiğini, burada çalıştığını anlatıyor u Alöün n diye seslenıyor karşı masalara doğ- ru. Alı. elindeki son biralan da ser- visyapıpyanımızagelıyor AMEdiş askerden geleli l ay olmuş. Gitme- den önce de burada çalışıyormuş. ts- tanbul'da hiç akraban var mı. dıye soruyoruz. ARAMAYA CEREK YOK lstanbul'a göç eden köylülerinin hepsi Gebze'de oturuyormuş: "En son asker olmadan gitmiştim yanla- nna. Bu pazartesi gitmeyi düşünü- yorura." Akrabalanyla, köylülenyle tanışmak istediğimizi soyleyince he- men olur. diyor. Pazartesi sabahı sa- at 09.00 için sözleşiyoruz. Akraba- lannı arayıp bizi kabul edip etmedik- lerini bir sor istersen, diyoruz. Misa- firliğe giderken arayıp sorulmazmış onlarda, pazartesi yolda öğreniyo- nım aramadığını. gerek yokmuş. Vapur ve tren yolculuklanndan sonra Gebze'deyiz Ailenin küçük oğlunun gelip bizı almasını bekliyo- ruz. Çünkü Alı buraya en son aske- re gitmeden önce gelmiş O zaman depremin vurduğu Gebze'de akraba- lan prefabrike konutlarda kalıyorlar- mış Alı. küçük çocuğu en son 4 yıl önce gördüğünden her gelen çocuğa dıkkatediyoruz. Ama onlar birbirle- nni görür görmez tanıyıp kucakla- şıyor. Gebze'de Nenehatun Mahalle- si'ne taşınmışlar. Ali küçük çocuğun iki ağabeyini soruyor. Bugün yenı ış- lerine başlamışlaj, bir çay ocağırun ış- letmesini almışlar 2 mılyara. Çocuk önden koştura koştura gıdiyor. Evın önüne geliyoruz. Ali çalıyor, allı başörtüsüyle genç bir kız açıyor kapıyı. Misafirperver- liklerinin ilk gösterisi olarak soba- nın yanındaki minderlere oturtu- yorlar bizi. GEBZE'DE 15 HANE Oturur oturmaz Alı "Bizim köy- den lstanbul'a ilk göç eden hane bu hanedir" diyor. Tam 15 yıl olmuş on- lar geleli Daha sonra aynı köyden ge- lenlerin hepsi buraya yerleşmiş Bu- gün Gebze Nenehatun'da toplam 15 hane olmuşlar Çukurca'nın Çığlı köy- lüleri. Ailenin annesi Naciye Ediş hoş geldin demeye yanımıza geliyor. Kürtçe konuşuyor. 15 yıl ohnasrna rağmen geleli, öğrenmemiş Türk- çeyi. Ali'yle konuşmaya, ona soru- lar sormaya başhyor. Ses tonundan an- ladığırruz kadanyla sıtem ediyor üç yıllık karabataklığına. Ali Türkçeye çeviriyor Naciye Hanım'ın söyledik- lerini. Bizi sormuş kımiz diye. Gaze- tecı olduğumuzu öğrenınce de Hak- kâri hakkında ne anlattıklannı sormuş. Hakkâri'nin güzelliklerinden, orada- ki hayattan ve buradan konuşuyoruz demiş Ali de. Evin tek kızı Fatma ge- tiriyor çaylan. Bir de bisküvi. Çay- lar boşalır boşalmaz dolduruluyor. Bardaklar boşalıyor, bardaklar dolu- yor. Hakkârili erkekler kadınlarına na- sıl davranırlar, diye soruyoruz Fat- ma'ya. Ali hemen kanşıp söze: "Say- gı duyanz, baş tacı ederiz" diyor; ama Fatma gülüyor belli belirsiz. Naciye Hanım geldiklerinden be- Ali Ediş. Memleket gibisi yokVapurda Istanbul'unu, Hakkâri'sini anlatıyor martılara simit atarken Ali: "Lisede öğrenciyken ara tatilde kimseye haber vermeden bir arkadaşımla biriikte Istanbul yolunu tuttuk. Ötogarda babamın bir arkadaşı karşıladı bizi. Gençliğinde kız kaçırmış, bir ay bizim evde saklanmışlar. 15 gün evinde misafir etti. Ben bu sürede iş bulup gizlice aynldım evden." Ali, Istanbul'da kalmaya karar verince ilk yaptığı iş aramak olmuş. Önce et ambalajlamada, sonra şantiyede çalışmış, komilik yapmış. 2.5 yıl geçmiş böyle. En son Nevizade'deki barda iş bulmuş. Üç yıl çalışmış, sevmiş orayı. Askere gitmiş, geri gelmiş, yine aynı yerde işe başlamış. Bu kadar laflık zamanda varmışız Kadıköy'e. Haydarpaşa'dan trene binip koyuluyoruz yola. Yol uzun; ama Ali'de hikâye çok. Peki ya Hakkâri? Özlemiş tabii. "Hakkâri gibi memleket var mı, diyor. Çukurca'lıymış, Çığlı Köyü'nden. Terör zamanlarına geliyor konu dayanıyor. Tek hikâye anlatıyor hatırında kalan: "Amcamın oğullanndan biri yeni nişan takmıştı. Bir sabah amcamın evine gittim. Yengemle amcam oturmuşlar sofraya bir lokmaya dokunmamışlar, ağlıyorlardı. Meğerse gece gelip dağa kaçırmışlar amca oğlumu. Aradan iki, üç yıl geçti. Bir gün baktım bizim erik ağacının üstünde biri yemiş yiyor. Yanına gittim saçı sakalı birbirine kanşmış bir adam. Ne yapıyorsun kardeşim, dedim. Yiyebilir miyim, dedi. Ye, dedim. Sohbet ettik. Sonra aşağıya indi. Sanldı bana, başladı ağlamaya. Hop ne oluyoruz, dedim tanımam etmem seni. Benim, amca oğlun dedi. Bir iki gün köyde kalıp hasret giderdi ailesiyle. Sonra gidip teslim oldu jandarmaya." ridir gitmemiş bir daha köyüne. Çok özlemiş oralan. Ali'nin annesiyle de çocukluk arkadaşıymış. Konuşma- nın başından beridir Ah'ye annesini soruyormuş. Alı, cep telefonunu çı- kanp Hakkâri'yi baba ocağını çevi- riyor. Naciye Hanım"a \enyor tele- fonu. Yüzü gülüyor Naciye Hanım'ın. gençliğiyle konuşacakmış gibi san- lıyor telefona. Yüzü yavaş yavaş so- luyor sonra. Düşmüyormuş telefon. Alı' nin geldiğini duymuşlar da gel- mişler biri orta yaşlı, diğerlen ıse gençten üç kişi. Sıtta Ediş,Hakkâri'den lstanbul'a gelen ikinci ailenin reisıy - miş Ali'ye yanındaki gençleri tanı- yıp tammadığını soruyor. Tanımıyor önce Ali, biri Ali'nin amca oğlu, bi- ri de hala oğlu çıkıyor Çok olmuş Ali buraya geleli, bir de aileler kalabalık- mış ya, o yüzden birbırlennı tanıma- lan zoroluyormuş Tuzla'da tersanede çalışıyormuş hepsi. Buradakı Hakkârililerin çoğu tersanede çalışırmış. ilk Sıtkı Bey başlamış orada çalışmaya. 8 yıl ön- ce 7 çocuğu ve kansıyla biriikte gel- diğinde lstanbul'a. Hakkâri'de koru- culuk yaparmış: ama dayanamamış. tası tarağı toplamış gelmiş gurbete. BİR DE YABANCI DİLİ SÖKSEK Şimdi her yeni gelen Gebze'ye, onların yanına geliyormuş O da ter- sanede iş buluyormuş yeni gelenle- re. Yanındaki iki gencin geleli de 6- 7 ay olmuş. Geride bir ailelerini bırakmışlar Nişanlı. evli değillermiş. Peki ya sev- dalı bırakmadınız mı peşinizde. diyo- ruz. Muhakkak. diyorlar Sıtkı Ediş, "Bizburaya başka umut- laria geldik. Burada her şey çok zor. Hani diyoriarya lstanbul'un taşı top- rağı ahm diye, öyle değümiş. Taşnuş» Burada geçim çok zor. Ama Hakkâ- ri'de de iş yok. Bir deçolukçocuk var. Meslek de yok. Zor, zor, çok zor" di- yor. Gençler alıyor sözü. " Anlatryor- lardı bize, bak teyzenin oğlu, amca- nın oğlu İstanbul'da ne güzel çahşryor, diye. Celdik biz de; ama durunı ora- da bttmen gibi değilmiş. Kalamayız bu- rada. gidenz. Ama köyde de dura- mayız, sıküınz. Antalya'ya falan gide- ceğizçabşmava. Bir de yabancı dili sök- sek™" Çocuklannı anlatıyor Sıtkı Ediş: "Dört kız üç oğlan var bende. Kü- çük kızla küçük oğlan burada doğ- du. Ama sadece küçükleri okutabi- lhorum. Kızlar bıraktılar okulu. Baba hcp sen tek başına çahşün, biz büyüdük, şimdi biz de çalışaİım. de- difcr. Oğretmenleri geldi. başarıhlar bırakmasınlar okulu, dedi. Ne diye- yım. kendileri istediler. Şimdi kon- feksh onda çahşryorlar. Ama küçük- leri okutacağım inşallah." KAPI ZİLİ SUSMUYOR Sıtkı Bey sözünü bıtinr bıtırmez ha- reketleniyor. Işi varmış Gençler de kalkıyorlar onunlabiriikte Onlar gı- dince arkalanndan ailenin babası ge- liyor. Sıtkı Ediş, burada yaşça en bü- yük o En sayılan da o, bu yüzden. Içe- ri girince kadınlar mutfağa kaçıyor- lar yemeği hazırlamak için Hakkâri'den kardeşinin oğlu gelmiş Sıtkı Bey'in. Yann dönecekmiş yine Hakkâri'ye. Hazırlık yapılıyormuş o yüzden Sıtkı Bey'in yeğeninin ge- leceğini duyanlar geliyor. Kapı zılı hiç susmuyor. Herkes odanın dört tarafındaki minderlere oturmuş, konuşuyor. On- lann konuşmalan biteceğe pek ben- zemiyor. Araya giriyoruz en sonun- da. Istanbul nasıl memleket diye. ts- tanbul âdetleri değişik gelmiş onla- ra BUYUCESAYCI YOK "Bizde büyüğe saygı büyüktür. Ben öğrendim ki İstanbul'da bö> le bir şey yokmuş. Biz hep trenle gidip geliyo- ruz. Bizden iki yaş büyük bayan ol- sun erkek olsun fark etmez. yer veri- riz. Buradaki iusan öyle değiL Küçük çocuk oturuyor, attmış yaşmda yetmiş yaşında adam ayakta." İstanbul'da hayat zor. diyorlar: "En ucuzyer burasıdır,GebzeçevresL Ner- den baksan bunun gibi 1 daire 100 nul- yondan aşağıyok. Gebze sakin" diyor- İar Hakkâri eskisi gibi değilmiş, ra- hatmış; ama ış yokmuş. Güzel mem- lekettir Hakkâri, diyorlar. YümazEr- doğan'ın Hakkâri'yi anlatan iki Vi- zontele filminı hepsi seyretmiş. tki- sını de beğenmışler: ama ilkı daha bir güzelmiş. Ancak keşke Hakkâri'de çekilseymış. O zaman daha da iyi an- latırmış film memleketlerinı. 15 ha- ne Hakkârili. Çığlı Köyü halkının ya- nsı...Kimi terörden kaçmış, kimi iş- sizlikten. Gebze'de biriikte yaşıyor- lar. Sevıyorlarmış Gebze'yi de. İs- tanbul'u da. Ancak bazı kötü şeyler de varmış tabii. Hakkâri'yi kötü bi- liyorlarmış burada, Hakkârilileri de. Ev bulmak zor oluyormuş, iş bulmak zor oluyormuş. Terörden dolayı he- pimizi terörist sanıyorlar burada, di- yorlar. Kalkıyoruz: gitmeli artık. Ka- pıya kadar uğurluyorlar bizi. Naciye Hanım patiklen geri almıyor. Beni unutma, diyor BU SAYFA MARMARA ÜNİVERSİTESİ HABER AJANSI (MİHA) MUHABİRLERİ'NCE HAZIRLANDI. D • Onlar büyük şehirden şikâyetçi, büyük şehir onlardan... Büyük şehir onlan kaba, özenti, değişime kapalı ve kimi zaman da hor görüyor, onlar büyük şehri yapay, gaddar, korkutucu ve acımasız... Onlar, memleketlerinde bulamadıklan işin, aşın, insanca yaşamın ve hayallerinin peşinden koşup lstanbul'a, Ankara'ya, Izmir'e göç eden insanlar. Doğup büyüdükleri, alıştıklan, âşjk olduklan, evlendikleri, çocuklannı kucakJanna aldıklan şehirden kopmak şüphesiz zor. Ama onlan büyük kentlere mıknatıs gibi çeken bir sözün varlığını da kimse yadsımıyor "Taşı toprağı artın." Işte, bu "taşı toprağı artın" kentlere göç eden insanlar ne Istanbullu, Ankaralı ne Hakkârili, Erzurumlu olabiliyor. Geldikleri büyük kentin yaşam kurallanna, âderJerine ve akışına ayak uyduramayanlar mahallelerini, hatta semtlerini oluşturup kendi memleketierindelermiş gibi yaşamaya başlryoıiar. Sonuçta ortaya Hakkârili Ahmet'inkine benzer öyküler çıkıyor. Hakkâri'de Istanbul hikâyeleri dinleyen Ahmet Şan, herkesin şikâyetçi olduğu, ama kimsenin vazgeçemediği istanbul'u kendi gözleriyle görmekistemiş. Buyurun Ahmet Şan'ın hikayesine... ÖZLEMŞİMŞEK oğduğunuz. büyüdüğünüz, insamna. havasına. türkülenne, yemeklenne, kadınlanna ya da adamlanna alıştığınız kent; memleketıniz... Güneydoğu Anadolu'da bir sınır kenti, Hakkân K.omşulan tran ve Irak. Buradan gitmeli, sebep para, aile, sevda ya da sadece merak; Hakkâri, kılometreyle 1818. duyguyla hasret kadar uzak tstanbul'a. Ahmet Şan (22) dört yıldır memleketi Hakkân'den işte bu kadar uzakta yaşıyor. Oradayken Istanbul hikâyelerinı dinlermış hep. Askerlığini Sirkeci'de yapan babası, tstanbul'da gelecek arayan ve soluk almaya memleketine gelen delikanlılar anlatırlarmış, bu Doğu Roma'ya ve Osmanlf ya başkentlik etmiş kenti. tstanbul'un kadınlarını, e\ierinı. gecelennı. boğazını, adalanm. Beyoğlu'nu dinlemış onlann ağzından. Istanbul adamı yok eder de derlermiş Ama lise bitmiş, aklına koymuş gelmeyi. Babadan izin ahnak çok zor. O bir kere "hayır" derse sözünden çıkamazmış da. Şan "En iyisi gizlice kaçmak, diye düşündüm. 5ARABIN YALNIZCA ADINI DUYDUM Aileme, \ üksekova'ya arkadaşunın düğününe gkliyorum. dedim. Bu fikirde üç arkadaşük. Onlar da aüelerine avnı şeyi söyledi Once düğüne gittik: oradan da önce Van'a, sonra da İstanbul'a geldik" diye anlatıyor yolculuğunu. Üç arkadaş. sabah erkenden kalkıp iş aramak üzere Beyoğlu'nda ucuz bir otele yerleşmiş Aralannda en erken uyanıp lstanbul'un kalabalığma kendinı atan o olmuş. Uyanmış. gıyınmiş ve iş aramaya koyulmuş Hiç de zor olmamış iş bulması. Daha geldiğinin ilk günü Çardak Şarapevi'nde çalışmaya başlamış. Şan, Hakkâri'de okurken de okul masraflannı çıkarmak için çalışmak zorunda olduğundan girip çıkmadığı iş kahnamış, ancak ıçkiyi bılmiyormuş Hele şarabın sadece adını duymuş. Onlann ailede içkı içilmezmiş kı... Şan "Garson anyorlanb. İçeri girip şefe her şeyi anlatbm. BİLSİN BENİM NE YASADICIMI... Bu işten hiç anlamam; ancak öğretirseniz bir günde öğrenirim, dedim. Başla. öğrenip öğrenmeyeceğini göreceğiz, dedikr" diye anlatıyor ilk ışıne nasıl başladığını. Öğrenmış de, 1 yıl çalışmış orada. Diğer arkadaşlan... Istanbul erken yormuş onlan, dönmüşler memleketlerine. 12 çocuğun en küçüğünden bir büyüğü .Ahmet. Memleketinde anasıyla bir de nışanlısı yolunu beklermış. Beşik kertmesi yokmuş aralannda; ancak çocukluktan gözleri \armış bırbırlerinde. Düğünlen buyaz \apılacakmış. Böylelikle kendi düğününde yiyecekmiş, Hakkâri'nin ünlü düğün ve şenlik yemeği doğabayı. Ailesi düğünden sonra kansıru da alıp lstanbul'a dönmesini istemiyormuş. ,Ancak eşini getirecekmış tstanbul'a gezsin diye. Bir de çalıştığı. yaşadığı }erlen gösterip buradaki hayatını anlatacakmış ona. "Bilsin, benim ne yaşadığımı" diyor Ahmet Şan, üç yıldır Nevizade'nin bir bannda çalışıyor. Otelden aynlalı çok olmuş, ev tutmuş kendıne. ISTANBUL BANA BİR OKUL OLDU "İstanbul'u seviyorum", diyor Ahmet. "Ünhersite okumadım: ama tstanbul bir okul oldu bana. Burada yaşamayı öğrenmek koiay değfl. Her gün başka birrvie tamşryorum. Hakkâri bö\1e değiL Burada>ken akhm memkkette kalıyor. Oraya gidince de tstanbulu,buradakiyaşannmıözlüyorum"diyor istanbul'da gece hayatı yapmacık geliyormuş ona. Herkesin bu kadar çok içip dağıtmasını anlamıyormuş. Bir de kadınlannı anlamıyormuş lstanbul'un. Neden öyle açık saçık giyinirler, neden öyle davranırlar bilemezmiş. Istanbullu bir kadın istememiş bu yüzden hiç. "Hakkâri'yi özledim" diyor Ahmet, Insan sıcaklığını. düğünlerini, yaylaya çıkmadan önce yapılan kuzu kırpma şenliğini özlemiş Geldiğinden beri hep barlarda çalıştığı için ancak ramazanda izin alabiliyormuş ve o zaman gidebiliyormuş memleketine Hakkâri değişmiş son zamanlarda .. Eskisi kadar tutucu değilmiş insanlar; ancak buradaki kadar da değilmiş tabii. orada her şeyin bir usulü varmış. Huzur varmış artık Hakkâri'de. Önceden çok zor günler yaşamış Hakkâri. Ahmet o zaman küçükmüş; ama terörü. jandarmayı. sokağa çıkma yasağını, erkenden evlerine kapanan insanlan. bomboş sokaklan hatırlıyormuş. Şimdi düzelmiş hayat. Yaşlılar bile eskiyi unutmak istiyorlarmış. Hava karannca ölmüyormuş artık sokaklar. BANA ÖZENTİ DİYORLAR Mayısta evlenince Hakkâri'de sürdürecek yaşanunı. Şimdi buradaki yaşamından memnun. Sigortası da varmış, para da biriktirebiliyormuş. Hakkâri'ye ailesine bile para gönderiyormuş. Ama kendini Istanbullu sayanlara biraz kırgın aynlacak buradan. "Bana özenti djyoriar" diyor. Elbette geldikten sonra değişmiş. Kıyafetleri değişmiş, saçı başı. bakışı, duruşu değişmiş lstanbul'un nimetlerinden de yararlanmış Ama "Ben burada yaşryorum ve buradaki hayat bunu gerektiriyor. Bugün başka birinin aldıgı bir pantolonu ben de ahp gryince ben özenti oluyonım" diyor. Ama tüm bunlara rağmen istanbul'u seviyormuş. Söyleşinin sonunda sadece 'İstanbul'u özkveceğim" diyor. ' J
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear