Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1'S NİSAvN 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
GENÇ SES
Taşı toprağı altan kente daha iyi yaşam umuduyla gelenler büyük kentin değişim rüzgânna kapılsalar da memleket hasretini dindiremiyor
Çığh'danîstanbıü'aincebir yol
Srtkı Ediş (soldaki) ve Hakkâri'den iş aramaya gelip
onun evinde kalan gençlerden biri.
Naciye Ediş (sağda) kızı Fatma (ortada) ve gelini Hakkâri
Çukurca'nın Çığlı köyünden Istanbul'a gelen ilk aile.
ebze'ye sığan kocaman kent
B
aşka bir gün gidiyo-
ruz Ahmet'in çalıştı-
gıbara. Masalaraser-
vis yaparken arada
yanıma gelip yazdı-
ğımız yazıyı sonıyor. çektiğımız fo-
toğraflardan istiyor. Laf arasında ar-
ka masalarda servıs yapan genç bı-
nnı işaret ederek onun da Hakkârili
olduğunu, askerden yenı geldiğini,
burada çalıştığını anlatıyor
u
Alöün
n
diye seslenıyor karşı masalara doğ-
ru. Alı. elindeki son biralan da ser-
visyapıpyanımızagelıyor AMEdiş
askerden geleli l ay olmuş. Gitme-
den önce de burada çalışıyormuş. ts-
tanbul'da hiç akraban var mı. dıye
soruyoruz.
ARAMAYA CEREK YOK
lstanbul'a göç eden köylülerinin
hepsi Gebze'de oturuyormuş: "En
son asker olmadan gitmiştim yanla-
nna. Bu pazartesi gitmeyi düşünü-
yorura." Akrabalanyla, köylülenyle
tanışmak istediğimizi soyleyince he-
men olur. diyor. Pazartesi sabahı sa-
at 09.00 için sözleşiyoruz. Akraba-
lannı arayıp bizi kabul edip etmedik-
lerini bir sor istersen, diyoruz. Misa-
firliğe giderken arayıp sorulmazmış
onlarda, pazartesi yolda öğreniyo-
nım aramadığını. gerek yokmuş.
Vapur ve tren yolculuklanndan
sonra Gebze'deyiz Ailenin küçük
oğlunun gelip bizı almasını bekliyo-
ruz. Çünkü Alı buraya en son aske-
re gitmeden önce gelmiş O zaman
depremin vurduğu Gebze'de akraba-
lan prefabrike konutlarda kalıyorlar-
mış Alı. küçük çocuğu en son 4 yıl
önce gördüğünden her gelen çocuğa
dıkkatediyoruz. Ama onlar birbirle-
nni görür görmez tanıyıp kucakla-
şıyor. Gebze'de Nenehatun Mahalle-
si'ne taşınmışlar. Ali küçük çocuğun
iki ağabeyini soruyor. Bugün yenı ış-
lerine başlamışlaj, bir çay ocağırun ış-
letmesini almışlar 2 mılyara.
Çocuk önden koştura koştura
gıdiyor. Evın önüne geliyoruz. Ali
çalıyor, allı başörtüsüyle genç bir
kız açıyor kapıyı. Misafirperver-
liklerinin ilk gösterisi olarak soba-
nın yanındaki minderlere oturtu-
yorlar bizi.
GEBZE'DE 15 HANE
Oturur oturmaz Alı "Bizim köy-
den lstanbul'a ilk göç eden hane bu
hanedir" diyor. Tam 15 yıl olmuş on-
lar geleli Daha sonra aynı köyden ge-
lenlerin hepsi buraya yerleşmiş Bu-
gün Gebze Nenehatun'da toplam 15
hane olmuşlar Çukurca'nın Çığlı köy-
lüleri. Ailenin annesi Naciye Ediş
hoş geldin demeye yanımıza geliyor.
Kürtçe konuşuyor. 15 yıl ohnasrna
rağmen geleli, öğrenmemiş Türk-
çeyi. Ali'yle konuşmaya, ona soru-
lar sormaya başhyor. Ses tonundan an-
ladığırruz kadanyla sıtem ediyor üç
yıllık karabataklığına. Ali Türkçeye
çeviriyor Naciye Hanım'ın söyledik-
lerini. Bizi sormuş kımiz diye. Gaze-
tecı olduğumuzu öğrenınce de Hak-
kâri hakkında ne anlattıklannı sormuş.
Hakkâri'nin güzelliklerinden, orada-
ki hayattan ve buradan konuşuyoruz
demiş Ali de. Evin tek kızı Fatma ge-
tiriyor çaylan. Bir de bisküvi. Çay-
lar boşalır boşalmaz dolduruluyor.
Bardaklar boşalıyor, bardaklar dolu-
yor.
Hakkârili erkekler kadınlarına na-
sıl davranırlar, diye soruyoruz Fat-
ma'ya. Ali hemen kanşıp söze: "Say-
gı duyanz, baş tacı ederiz" diyor; ama
Fatma gülüyor belli belirsiz.
Naciye Hanım geldiklerinden be-
Ali Ediş.
Memleket gibisi yokVapurda Istanbul'unu, Hakkâri'sini anlatıyor
martılara simit atarken Ali: "Lisede
öğrenciyken ara tatilde kimseye haber
vermeden bir arkadaşımla biriikte Istanbul
yolunu tuttuk. Ötogarda babamın bir
arkadaşı karşıladı bizi. Gençliğinde kız
kaçırmış, bir ay bizim evde saklanmışlar. 15
gün evinde misafir etti. Ben bu sürede iş
bulup gizlice aynldım evden." Ali, Istanbul'da
kalmaya karar verince ilk yaptığı iş aramak
olmuş. Önce et ambalajlamada, sonra
şantiyede çalışmış, komilik yapmış. 2.5 yıl
geçmiş böyle. En son Nevizade'deki barda iş
bulmuş. Üç yıl çalışmış, sevmiş orayı. Askere
gitmiş, geri gelmiş, yine aynı yerde işe
başlamış. Bu kadar laflık zamanda varmışız
Kadıköy'e. Haydarpaşa'dan trene binip
koyuluyoruz yola. Yol uzun; ama Ali'de
hikâye çok. Peki ya Hakkâri? Özlemiş tabii.
"Hakkâri gibi memleket var mı, diyor.
Çukurca'lıymış, Çığlı Köyü'nden. Terör
zamanlarına geliyor konu dayanıyor. Tek
hikâye anlatıyor hatırında kalan: "Amcamın
oğullanndan biri yeni nişan takmıştı. Bir
sabah amcamın evine gittim. Yengemle
amcam oturmuşlar sofraya bir lokmaya
dokunmamışlar, ağlıyorlardı. Meğerse gece
gelip dağa kaçırmışlar amca oğlumu. Aradan
iki, üç yıl geçti. Bir gün baktım bizim erik
ağacının üstünde biri yemiş yiyor. Yanına
gittim saçı sakalı birbirine kanşmış bir adam.
Ne yapıyorsun kardeşim, dedim. Yiyebilir
miyim, dedi. Ye, dedim. Sohbet ettik. Sonra
aşağıya indi. Sanldı bana, başladı ağlamaya.
Hop ne oluyoruz, dedim tanımam etmem
seni. Benim, amca oğlun dedi. Bir iki gün
köyde kalıp hasret giderdi ailesiyle. Sonra
gidip teslim oldu jandarmaya."
ridir gitmemiş bir daha köyüne. Çok
özlemiş oralan. Ali'nin annesiyle de
çocukluk arkadaşıymış. Konuşma-
nın başından beridir Ah'ye annesini
soruyormuş. Alı, cep telefonunu çı-
kanp Hakkâri'yi baba ocağını çevi-
riyor. Naciye Hanım"a \enyor tele-
fonu. Yüzü gülüyor Naciye Hanım'ın.
gençliğiyle konuşacakmış gibi san-
lıyor telefona. Yüzü yavaş yavaş so-
luyor sonra. Düşmüyormuş telefon.
Alı' nin geldiğini duymuşlar da gel-
mişler biri orta yaşlı, diğerlen ıse
gençten üç kişi. Sıtta Ediş,Hakkâri'den
lstanbul'a gelen ikinci ailenin reisıy -
miş Ali'ye yanındaki gençleri tanı-
yıp tammadığını soruyor. Tanımıyor
önce Ali, biri Ali'nin amca oğlu, bi-
ri de hala oğlu çıkıyor Çok olmuş Ali
buraya geleli, bir de aileler kalabalık-
mış ya, o yüzden birbırlennı tanıma-
lan zoroluyormuş
Tuzla'da tersanede çalışıyormuş
hepsi. Buradakı Hakkârililerin çoğu
tersanede çalışırmış. ilk Sıtkı Bey
başlamış orada çalışmaya. 8 yıl ön-
ce 7 çocuğu ve kansıyla biriikte gel-
diğinde lstanbul'a. Hakkâri'de koru-
culuk yaparmış: ama dayanamamış.
tası tarağı toplamış gelmiş gurbete.
BİR DE YABANCI
DİLİ SÖKSEK
Şimdi her yeni gelen Gebze'ye,
onların yanına geliyormuş O da ter-
sanede iş buluyormuş yeni gelenle-
re. Yanındaki iki gencin geleli de 6-
7 ay olmuş.
Geride bir ailelerini bırakmışlar
Nişanlı. evli değillermiş. Peki ya sev-
dalı bırakmadınız mı peşinizde. diyo-
ruz. Muhakkak. diyorlar
Sıtkı Ediş, "Bizburaya başka umut-
laria geldik. Burada her şey çok zor.
Hani diyoriarya lstanbul'un taşı top-
rağı ahm diye, öyle değümiş. Taşnuş»
Burada geçim çok zor. Ama Hakkâ-
ri'de de iş yok. Bir deçolukçocuk var.
Meslek de yok. Zor, zor, çok zor" di-
yor.
Gençler alıyor sözü. " Anlatryor-
lardı bize, bak teyzenin oğlu, amca-
nın oğlu İstanbul'da ne güzel çahşryor,
diye. Celdik biz de; ama durunı ora-
da bttmen gibi değilmiş. Kalamayız bu-
rada. gidenz. Ama köyde de dura-
mayız, sıküınz. Antalya'ya falan gide-
ceğizçabşmava. Bir de yabancı dili sök-
sek™"
Çocuklannı anlatıyor Sıtkı Ediş:
"Dört kız üç oğlan var bende. Kü-
çük kızla küçük oğlan burada doğ-
du. Ama sadece küçükleri okutabi-
lhorum. Kızlar bıraktılar okulu.
Baba hcp sen tek başına çahşün, biz
büyüdük, şimdi biz de çalışaİım. de-
difcr. Oğretmenleri geldi. başarıhlar
bırakmasınlar okulu, dedi. Ne diye-
yım. kendileri istediler. Şimdi kon-
feksh onda çahşryorlar. Ama küçük-
leri okutacağım inşallah."
KAPI ZİLİ SUSMUYOR
Sıtkı Bey sözünü bıtinr bıtırmez ha-
reketleniyor. Işi varmış Gençler de
kalkıyorlar onunlabiriikte Onlar gı-
dince arkalanndan ailenin babası ge-
liyor. Sıtkı Ediş, burada yaşça en bü-
yük o En sayılan da o, bu yüzden. Içe-
ri girince kadınlar mutfağa kaçıyor-
lar yemeği hazırlamak için
Hakkâri'den kardeşinin oğlu gelmiş
Sıtkı Bey'in. Yann dönecekmiş yine
Hakkâri'ye. Hazırlık yapılıyormuş o
yüzden Sıtkı Bey'in yeğeninin ge-
leceğini duyanlar geliyor. Kapı zılı hiç
susmuyor.
Herkes odanın dört tarafındaki
minderlere oturmuş, konuşuyor. On-
lann konuşmalan biteceğe pek ben-
zemiyor. Araya giriyoruz en sonun-
da. Istanbul nasıl memleket diye. ts-
tanbul âdetleri değişik gelmiş onla-
ra
BUYUCESAYCI YOK
"Bizde büyüğe saygı büyüktür. Ben
öğrendim ki İstanbul'da bö> le bir şey
yokmuş. Biz hep trenle gidip geliyo-
ruz. Bizden iki yaş büyük bayan ol-
sun erkek olsun fark etmez. yer veri-
riz. Buradaki iusan öyle değiL Küçük
çocuk oturuyor, attmış yaşmda yetmiş
yaşında adam ayakta."
İstanbul'da hayat zor. diyorlar: "En
ucuzyer burasıdır,GebzeçevresL Ner-
den baksan bunun gibi 1 daire 100 nul-
yondan aşağıyok. Gebze sakin" diyor-
İar
Hakkâri eskisi gibi değilmiş, ra-
hatmış; ama ış yokmuş. Güzel mem-
lekettir Hakkâri, diyorlar. YümazEr-
doğan'ın Hakkâri'yi anlatan iki Vi-
zontele filminı hepsi seyretmiş. tki-
sını de beğenmışler: ama ilkı daha bir
güzelmiş. Ancak keşke Hakkâri'de
çekilseymış. O zaman daha da iyi an-
latırmış film memleketlerinı. 15 ha-
ne Hakkârili. Çığlı Köyü halkının ya-
nsı...Kimi terörden kaçmış, kimi iş-
sizlikten. Gebze'de biriikte yaşıyor-
lar. Sevıyorlarmış Gebze'yi de. İs-
tanbul'u da. Ancak bazı kötü şeyler
de varmış tabii. Hakkâri'yi kötü bi-
liyorlarmış burada, Hakkârilileri de.
Ev bulmak zor oluyormuş, iş bulmak
zor oluyormuş. Terörden dolayı he-
pimizi terörist sanıyorlar burada, di-
yorlar. Kalkıyoruz: gitmeli artık. Ka-
pıya kadar uğurluyorlar bizi. Naciye
Hanım patiklen geri almıyor. Beni
unutma, diyor
BU SAYFA MARMARA
ÜNİVERSİTESİ HABER
AJANSI (MİHA)
MUHABİRLERİ'NCE
HAZIRLANDI.
D
•
Onlar büyük şehirden
şikâyetçi, büyük şehir
onlardan... Büyük şehir
onlan kaba, özenti,
değişime kapalı ve kimi
zaman da hor görüyor,
onlar büyük şehri yapay,
gaddar, korkutucu ve
acımasız... Onlar,
memleketlerinde
bulamadıklan işin, aşın,
insanca yaşamın ve
hayallerinin peşinden
koşup lstanbul'a,
Ankara'ya, Izmir'e göç
eden insanlar. Doğup
büyüdükleri, alıştıklan,
âşjk olduklan, evlendikleri, çocuklannı kucakJanna aldıklan
şehirden kopmak şüphesiz zor. Ama onlan büyük kentlere
mıknatıs gibi çeken bir sözün varlığını da kimse yadsımıyor
"Taşı toprağı artın." Işte, bu "taşı toprağı artın" kentlere göç
eden insanlar ne Istanbullu, Ankaralı ne Hakkârili, Erzurumlu
olabiliyor. Geldikleri büyük kentin yaşam kurallanna,
âderJerine ve akışına ayak uyduramayanlar mahallelerini,
hatta semtlerini oluşturup kendi memleketierindelermiş gibi
yaşamaya başlryoıiar. Sonuçta ortaya Hakkârili
Ahmet'inkine benzer öyküler çıkıyor. Hakkâri'de Istanbul
hikâyeleri dinleyen Ahmet Şan, herkesin şikâyetçi olduğu,
ama kimsenin vazgeçemediği istanbul'u kendi gözleriyle
görmekistemiş. Buyurun Ahmet Şan'ın hikayesine...
ÖZLEMŞİMŞEK
oğduğunuz. büyüdüğünüz, insamna. havasına.
türkülenne, yemeklenne, kadınlanna ya da adamlanna
alıştığınız kent; memleketıniz... Güneydoğu Anadolu'da
bir sınır kenti, Hakkân K.omşulan tran ve Irak.
Buradan gitmeli, sebep para, aile, sevda ya da sadece
merak; Hakkâri, kılometreyle 1818. duyguyla hasret kadar
uzak tstanbul'a. Ahmet Şan (22) dört yıldır memleketi
Hakkân'den işte bu kadar uzakta yaşıyor. Oradayken Istanbul
hikâyelerinı dinlermış hep. Askerlığini Sirkeci'de yapan
babası, tstanbul'da gelecek arayan ve soluk almaya
memleketine gelen delikanlılar anlatırlarmış, bu Doğu
Roma'ya ve Osmanlf ya başkentlik etmiş kenti. tstanbul'un
kadınlarını, e\ierinı. gecelennı. boğazını, adalanm.
Beyoğlu'nu dinlemış onlann ağzından. Istanbul adamı yok
eder de derlermiş Ama lise bitmiş, aklına koymuş gelmeyi.
Babadan izin ahnak çok zor. O bir kere "hayır" derse
sözünden çıkamazmış da. Şan "En iyisi gizlice kaçmak,
diye düşündüm.
5ARABIN YALNIZCA ADINI DUYDUM
Aileme, \ üksekova'ya arkadaşunın düğününe gkliyorum. dedim. Bu
fikirde üç arkadaşük. Onlar da aüelerine avnı şeyi söyledi
Once düğüne gittik: oradan da önce Van'a, sonra da İstanbul'a
geldik" diye anlatıyor yolculuğunu. Üç arkadaş. sabah
erkenden kalkıp iş aramak üzere Beyoğlu'nda ucuz bir otele
yerleşmiş Aralannda en erken uyanıp lstanbul'un
kalabalığma kendinı atan o olmuş. Uyanmış. gıyınmiş ve iş
aramaya koyulmuş Hiç de zor olmamış iş bulması. Daha
geldiğinin ilk günü Çardak Şarapevi'nde çalışmaya başlamış.
Şan, Hakkâri'de okurken de okul masraflannı çıkarmak için
çalışmak zorunda olduğundan girip çıkmadığı iş kahnamış,
ancak ıçkiyi bılmiyormuş Hele şarabın sadece adını duymuş.
Onlann ailede içkı içilmezmiş kı... Şan "Garson anyorlanb.
İçeri girip şefe her şeyi anlatbm.
BİLSİN BENİM NE YASADICIMI...
Bu işten hiç anlamam; ancak öğretirseniz bir günde öğrenirim, dedim.
Başla. öğrenip öğrenmeyeceğini göreceğiz, dedikr" diye
anlatıyor ilk ışıne nasıl başladığını. Öğrenmış de, 1 yıl
çalışmış orada. Diğer arkadaşlan... Istanbul erken yormuş
onlan, dönmüşler memleketlerine. 12 çocuğun en
küçüğünden bir büyüğü .Ahmet. Memleketinde anasıyla bir
de nışanlısı yolunu beklermış. Beşik kertmesi yokmuş
aralannda; ancak çocukluktan gözleri \armış bırbırlerinde.
Düğünlen buyaz \apılacakmış. Böylelikle kendi düğününde
yiyecekmiş, Hakkâri'nin ünlü düğün ve şenlik yemeği
doğabayı. Ailesi düğünden sonra kansıru da alıp lstanbul'a
dönmesini istemiyormuş. ,Ancak eşini getirecekmış tstanbul'a
gezsin diye. Bir de çalıştığı. yaşadığı }erlen gösterip buradaki
hayatını anlatacakmış ona. "Bilsin, benim ne yaşadığımı" diyor
Ahmet Şan, üç yıldır Nevizade'nin bir bannda çalışıyor.
Otelden aynlalı çok olmuş, ev tutmuş kendıne.
ISTANBUL BANA BİR OKUL OLDU
"İstanbul'u seviyorum", diyor Ahmet. "Ünhersite okumadım: ama
tstanbul bir okul oldu bana. Burada yaşamayı öğrenmek koiay
değfl. Her gün başka birrvie tamşryorum. Hakkâri bö\1e değiL
Burada>ken akhm memkkette kalıyor. Oraya gidince de
tstanbulu,buradakiyaşannmıözlüyorum"diyor istanbul'da
gece hayatı yapmacık geliyormuş ona. Herkesin bu kadar çok
içip dağıtmasını anlamıyormuş. Bir de kadınlannı
anlamıyormuş lstanbul'un. Neden öyle açık saçık giyinirler,
neden öyle davranırlar bilemezmiş. Istanbullu bir kadın
istememiş bu yüzden hiç. "Hakkâri'yi özledim" diyor Ahmet,
Insan sıcaklığını. düğünlerini, yaylaya çıkmadan önce yapılan
kuzu kırpma şenliğini özlemiş Geldiğinden beri hep barlarda
çalıştığı için ancak ramazanda izin alabiliyormuş ve o zaman
gidebiliyormuş memleketine Hakkâri değişmiş son
zamanlarda .. Eskisi kadar tutucu değilmiş insanlar; ancak
buradaki kadar da değilmiş tabii. orada her şeyin bir usulü
varmış. Huzur varmış artık Hakkâri'de. Önceden çok zor
günler yaşamış Hakkâri. Ahmet o zaman küçükmüş; ama
terörü. jandarmayı. sokağa çıkma yasağını, erkenden evlerine
kapanan insanlan. bomboş sokaklan hatırlıyormuş. Şimdi
düzelmiş hayat. Yaşlılar bile eskiyi unutmak istiyorlarmış.
Hava karannca ölmüyormuş artık sokaklar.
BANA ÖZENTİ DİYORLAR
Mayısta evlenince Hakkâri'de sürdürecek yaşanunı. Şimdi buradaki
yaşamından memnun. Sigortası da varmış, para da
biriktirebiliyormuş. Hakkâri'ye ailesine bile para
gönderiyormuş. Ama kendini Istanbullu sayanlara biraz kırgın
aynlacak buradan. "Bana özenti djyoriar" diyor. Elbette
geldikten sonra değişmiş. Kıyafetleri değişmiş, saçı başı.
bakışı, duruşu değişmiş lstanbul'un nimetlerinden de
yararlanmış Ama "Ben burada yaşryorum ve buradaki hayat
bunu gerektiriyor. Bugün başka birinin aldıgı bir pantolonu
ben de ahp gryince ben özenti oluyonım" diyor. Ama tüm
bunlara rağmen istanbul'u seviyormuş. Söyleşinin sonunda
sadece 'İstanbul'u özkveceğim" diyor. '
J