29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 KASIM 20O4 CUMVV CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kutturCa cumhuriyet.com.tr 15 Oliver Stone'un şimdiden 2005'in Oscar'lanna aday gösterilen, iddialı son filmi bugün gösterime giriyor Ana kurbanı bir fatihGeneldekimüerince her filmi tar- tışmalara yol açan, m<ontaj ustası bir görüntü cambazı ve ç.alımlı bir sine- macı, kimilerince de laf ebesi, göz boyayıcı, şamatacı bir yönetmen sa- yılan ve kuşkusuz günümüz Ameri- kan sinemasının önde gelen 'firma isim'lerinden biri olan Oliver Stone, ABD yakın tarihinin (Vietnam Savaşı'ndan Ken- nedy cinayetine, medyatik şiddetin üriinü 'serial killer' olgusundan Watergate skanda- lının koltuğundan ettiği Başkan Nixon'ın dramına kadar uzatıla cak) çeşitli sorunlannı, olaylannı, insanlannı çağdaş bir vakanüvis ta\Tiyla hikâye ettiği onca filminden sonra şimdi de antikçağın ünlü fatihi, efsanevi Ma- kedonya Kralı Büyük Iskender'in çalkantı- lı yaşamını o bildik, gösterişli. epik anlatı- mıyla perdeye taşıyor, bugün gösterime gi- ren, 3 saatlik, dev bütçeli ve kadrolu, son üs- tünyapımı "Alexander"da. Pokunaklı bir İskender portresi Geçen mevsim seyrettiğimiz Fidel belge- seli "Commandante"deki gibi entelektüel kapasitesini de sürekli geliştirmeye çahşan bu sansasyon meraklısı ama iyi teknisyen, namlı senarist-yöneönen de mitologyanın es- ki deflerlerini yeniden kanştırarak yapımcı- larının yüzünü güldüren "Troia", "Kral Arthur" vb. gibi zengin kadrolu, göz ahcı üstünyapımlarla son dönemde Hollywood'da yeniden canlandığt gözlenen tarihsel serü- ven türünün çekimine kapılmış anlaşılan. Bü- yük iskender biyografisiyle tanınan Robin Lane Fos'un tarih darıışmanlığında yazılmış bir senaryodan çekilmiş fılm, tüm insani za- aflan. hayalleri, tutkulanyla dokunaklı bir iskender portresi çizerken kuşkusuz yaşamı- nı belirlemiş, entrikacı annesi Olympias (An- gelina Jolie), suikasta kurban giden, içki-ka- dın düşkünü babası Kral Filip (Val Kilmer). çocukluktan beri yakın dostu, aşkı. sırdaşı ve silah arkadaşı olagelen Hephaistion (Jared Leto), dağlı kızı, Asyalı, vahşi kansı (Rosa- rio Dawson) ve generalleriyle süregelen iliş- kilerini eksen alıyor. Mısır'da kalıp firavun gibi takılmayı yeğ- leyen, yakın dostlanndan Ptolemeus'un (Anthony Hopklns) agzından anlatılan film- de, MÖ 356-323 arasındaki 33 yılhk kısa öm- rüne sıgdırdığı savaşlar, fetihler, zaferlerle ve çağının en büyük göçebe imparatorluğunu kurmasıyla tarihe geçen Iskender'in (Colin Farrell) dramatik yaşamını 8 yılhk bölüm- lerle ele alıyor Stone. Dünyayı fethetme ar- zusuyla Makedonya'dan çıkıp Perslerin pe- şinde, batıdan doğuya doğru, sürekli savaşa- rak, kan dökerek ve önüne çıkanı ordusuna Alexander / Yönetmen: Oliver Stone / Senaryo: Christopher Kyle, Laeta Kalogridis, O. Stone / Kamera: Rodrigo Prieto / Müzik: Vangelis / Oyuncular: Colin Farrell, Vai Kilmer, Angelina Jolie, Anthony Hopkins, Jared Leto, Rosario Davvson, Gary Stretch / ABD 2004 (Pinema). B,1 üyük îskender'de epeyce özenilmiş dekor-kosiümleri ve araştırılmış mekânlarıyla 3 bin yıl öncesini, Meksikah 'yükselen' kameraman Rodrigo Prieto 'nun panoramik görüntüleri ve 'New Age 'in öncülerinden, yılların müzisyeni, bestecisi, eski 'Afrodit çocuğu' Vangelis 'in müzikleri eşliğinde yansıtan, görkemli bir epik seyirlikle karşı karşıyayız. katarak, Pers Kralı Dariusu alt etme takın- tısıyla kendini yollara vuran iskender, belki de cadı annesinin tahakkümünden kaçıyordu demeye getiren Stone'un İskender yorumu, Akhilleus'u, Herakles'i örnek alan kralın, za- yıf ya da tannsal olduğu ikilemi içinde, şey- tan azapta gerek misali, sürekli sefer halin- de, yenilgisiz ama kan, ter ve acı dolu bir kahraman yaşamı sürdüğü. Tıpkı Akhilleus'un Patrokles'le ilişkisi benzeri, Hephaistion'a duyduğu tutkulu aş- kın altını çizerek Iskender'in eşcinselliğı- ni, daha doğrusu biseksüelliğini de vurgu- luyor üstat, Yunanlılan kızdırmak pahası- na, kişiliğini; iç dünyasını açmayı deniyor. Yeraltı tannlannın besini olan kanın topra- ğı beslediği, antikçağlarda, Batı'yla Do- ğu'yu birleştirme idealiyle yola çıkıp bu- günkü Yunanistan, Arnavutluk, Bulgaris- tan, Türkiye, Israil, Ürdün, Suriye, Mısır, Irak, Iran, Afganistan, Özbekistan, Pakis- tan ve Hindistan'ı kaplayan, kocaman bir imparatorluk kurmuş ünlü fatihin, sonra- dan tarih sahnesinde boy gösterecek başka imparatorluklara da örnek olacak, farklı kültürleri kaynaştırma çabası, devşirmeci tutumu gibi uygulamalannı da aktanyor. Iç Anadolu'da Gordion kentindeki bir tapı- nakta, kimsenin çözemediği ve efsaneye göre sadece Asya'yı fethedecek olanın hakkından geleceği, ünlü düğümü kılıcıy- la bir vuruşta kesip atışını da nedense es geçmiş Stone; 1960'lann epik tarzmı anım- satan, görsel bakımdan birinci sınıf, kala- balık meydan savaşı sahnelerindeki seyir- cmin dayanma sınırlannı zorlayan bir şid- detle yüklü, klasik, spektaküler anlatım tut- turmuş yine. CörkemH blr epik seylrllk Sonuçta epeyce özenilmiş dekor-kos- tümleri ve araştınlmış mekânlarıyla 3 bin yıl öncesini, Meksikah 'yükselen' kame- raman Rodrigo Prieto'nun pa- noramik görüntüleri ve 'New Age'in öncülerinden, yıllann müzisyeni, bestecisi, eski 'Af- rodit çocuğu 1 Vangelis'in mü- zikleri eşliğinde yansıtan, gör- kemli bir epik seyirlikle karşı karşıyayız. Kıhçlann çekildiği, mızrakla- nn savrulduğu, oklann yağdığı, baltalann, gürzlerin inip kalktı- ğı gerçekçi savaş sahnelerinde- ki kan, şiddet ve vahşetten geçilmeyen "Bü- yük lskender"de, kimi tarihçiye göre sa- vaşçı, kan dökücü bir zalim, kimine görey- se zamanının ötesinde bir önder sayılan Ma- kedonya Kralını, saçı sakalı sanya boyan- mış, esmer Irlandalı Colin Farrell oynuyor. Çocukken gördüğüm, öfkeli, asi genç dö- nemindeki, gerçek sanşın Richard Bur- ton'un oynadığı, Robert Rossen'ın "Bü- yük lskender"inden 40 yıl sonra Makedon- yahnın sıra dışı yaşamını konu edinen bu Oliver Stone yapımı epik seyirliğin Ros- sen'inkinden daha geniş kapsamlı ve oturak- lı olduğu söylenebilir. Ancak bir aynntı şö- lenine de dönüşen, 3 saatlik bu filmin çok uzun tutulmuş süresi nedeniyle seyirciyi y- er yer yorup baydığmı da eklemeli. Bir eleş- tirmen arkadaşın belirttiği gibi, "U Türn/Kaybedenler"de resmen öykündüğü Tarantino'nun "Kill Bill"de yaptığı ben- zeri, keşke "Büyük lskender"i ikiye bölme yoluna gitseymiş üstat! Mersin'deki 1. Gülden Turalı Ulusal Keman Yanşması'nda kemanın yeni harikalan sahneye çıktı Müzikte yeniden doğuş... • Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvan'mn bu yıl ilk kez düzenlediği Gülden Turalı Ulusal Keman Yanşması, ilk kadın başkemancımız Turalı'yı anmak ve genç müzikçilere tanıtmak yanında, son yıllarda sıkıntılar içinde bocalayan çoksesli müzik ve çalgı öğretiminde, özveriye dayalı çabalann neler başarabileceğini gösterdi. KEMAL KÜÇUK "Heyecanımızı, hedeflerimizi, uyumumuzu kaybettirdiler; ama umudumuzu kaybettiremediler." Mersin"deki Uİusal Keman Yanş- ması'nın fınal törenindeki bu sözleri- min coşkuyla alkışlanmasının nedeni, minik kemancılanmızın iki gün bo- yunca aynı sahnede gösterdiği inanıl- maz başanydı. 30'luyıllarda başlayan çoksesli mü- zik reformunun heyecanını dindirmek için 50 yıldır "uyutulan" Anado- lu'nun bağnndan çıkan bir konserva- tuvann, yok denilen "keman ekolü- müzü" herkesin gözü önünde nasıl '"var" ettiğini gösterebiliyordu bu ya- nşmadaki küçük kemancılar. Bir gün önce aynı sahnedeki konuşmasında gözleri dolan viyolonselist ve luthiyer Alp Altıner gibi, seçici kurulda yer alan geçmişin "harika çocuklan" Ayla Erduran'ı, Suna Kan ı şaşırtan ve duygulandıran da umutlan yeşer- en bu küçük kemancılanmızdı. Özverlll çalısmanın sonucu Mersin Üniversitesi Devlet Konser- »•atuvan'nın bu yıl ilk kez düzenledi- >ı Gülden Turalı Ulusal Keman Ya- nşması, ilk kadın başkemancımız Tu- •ah'yı anmak ve genç müzikçilere ta- ııtmak yanında, son yıllarda sıkınn- lar içinde bocalayan çoksesli müzik ve çalgı öğretiminde, özveriye dayalı ;abalann neler başarabileceğini gös- :erdi. Mersin, Bursa, Antalya Devlet İConservatuvarlan ve Bilkent Üniver- sitesi Müzik ve Sahne Sanatlan Fa- kültesi'nden gelen 16 öğrencinin ka- tıldığı iki ayn yaş kategorisindeki ya- nşmada, büyüklerde Mersin Konser- vatuvan'ndan 12 yaşındaki Hasan Gökçe Yorgun, küçüklerde yine Mersin"den 8 yaşındaki Adana do- ğumlu Veriko Çumburidze birinci- liği kazandı. Gökçe, ülkemizin saygın 'luthiyer'lerinden Alp Altıner'in özel olarak yaptığı kemanın sahibi olurken 8 Yaşındaki Veriko da Mer- sin Devlet Konservatuvan 'luthiyer'i Hakan Utandı'mn yaptığı kemanı kazandı. Finalden birgün önce, Cihat Aşkın'ın Konservatuvar Çocuk Or- kestrası eşliğinde çaldığı bu iki özel kemanın yeni sahiplerini son dört yıl içindeki Mersin Konservatuvan ziya- retlerimde tanımış ve gelişimlerini iz- lemiştim. Lili Çumburidze'nin öğ- rencisi Gökçe Yorgun, son yıllarda rastlamadığımız, adeta keman için ya- ratılmış bir "fenomen"di. Üç yıl için- deki olağanüstü gelişmesi sonunda, yanşmanın finalinde çaldığı Men- delssohn'un Mi minör Keman Kon- çertosu'nun birinci bölümü, başta Ayla Erduran ve Suna Kan olmak üzere tüm seçicileri şaşırtacak düzey- deydi. Ortak yorum şuydu: "Solistler de ancak bu kadar çalabiliyor!" 19. yüzyılın keman literatürünün en gü- zel konçertolanndan biri olan yapı- tın, virtüozite gerektiren çabuk ve tut- kulu birinci bölümünde, teknikle şiir- selliği böylesine birleştirebilen 12 ya- şındaki Gökçe'nin, henüz ergenlik ça- ğına varmamış duygu-düşünce yapı- sıyla konçertonun romantik nüansla- nnı ve renklerini böylesine kavraya- bilmesine inanmak gerçekten zor. Ödül töreni sonrasında bazı seçici kurul üyeleriyle küçük yanşmacılar birlikte Küçüklerde birinci olan, Selahattin Yunkuş'un öğrencisi Veriko da fınal- de seslendirdiği Paganini'nin La Ma- jör Tema ve Çeşitlemeleri'ndeki tut- kulu stiliyle geleceğin önemli bir so- listini haber veriyordu. Büyüklerde, Bilkent'ten Bakû do- ğumlu Mevlam Mecit ikinci, Mer- sin'den Ebru Yunkuş'un öğrencisi 12 yaşındaki Bengisu Gökçe üçün- cü olurken yine Mersi'nden Onur Gürler ve Alican Süner özendirme ödüllerini paylaştılar. Küçüklerde, Bilkent'ten katılan, Senem Küçük- karagöz'ün öğrencisi 9 yaşındaki Katre Bozoğlu, sağlam tekniği ve müzikalitesiyle ikinciliği; Akdeniz Üniversitesi Konservatuvan'ndan Zeynep Işık'ın öğrencisi Taşkent do- ğumlu 10 yaşındaki Muhamacan Şaripov da üçüncülüğe değer görül- düler; yine Mersin'den Ebru Yun- kuş'un yan zamanlı öğrencisi Fatma Mülhinı de özendirme ödülü aldı. Is- tanbullular yanşmanın birincilerini 23 Nisan'da IDSO eşliğinde dinleme fırsatı bulacak. Derece alan diğerya- nşmacılarsa aynı gün Bursa'da DSO ile sahneye çıİcacak. Köy Enstltüsü kadını Konservatuvarlann üniversite- lere bağlandıktan sonra, sanatçı yetiştiren kurumlar olarak üzerle- rine geçirilen yapay akademik gömleğe zorla uyum çabalan so- nucu, 'solist-sanatçı-öğretmen' konusunda sürekli kan kaybettik- leri bir ortamda; Mersin Üniversi- tesi Devlet Konservatuvan öğren- cilerinin Ayla Erduran, Suna Kan, Cihat Aşkın, Nuri îyicil, Hazar Alapınar, Venyamin Var- şavsky ve Mehpare Karamen- deres'ten oluşan seçici kurul önünde aldıklan başanlı sonucun tılsınıı, Mersin Üniversitesi yöne- timinde yatıyor; Rektör Uğur O- ral'm, binasından eğitim kadrola- nna kadar tüm imkân ve desteği sağladığı bu konservatuvarda, es- ki konservatuvarlanmızda artık yitir- diğimiz uyum, sevgi ve heyecan he- men göze çarpıyor. Daha bir yıl önce Peer Gynt Sahne Müziği'nden Anit- ra'nın Dansı'nın basitleştirilmiş ver- siyonunu çalmaya uğraşan, en büyü- ğü 12 yaşındaki öğrencilerden oluşan Konservatuvar Çocuk Orkestrası'nın, bu kez final öncesi Alper Özcan yö- netiminde verdiği konserde, Bach'tan Handele. Vivaldi'den Mozart'a uzanan barok yorumlanna şapka çı- kartan seçici kurul üyelerinin yoru- mu tek cümleydi: "Büyükler'den de iyi çalıyorlar." Cihat Aşkın'a Bach'ın la Minör Keman Konçerto- su'nda olgun bir anlayışla eşlik eden minicik müzikçıleri dinlerken, Ana- dolu'nun ortasında keman çalan on- larca Köy Enstitüsü öğrencisini dü- şündüm. Sadece Hasanoğlan'daki 30 kemanın bile nereye gittiğini kimse bilmiyor, ama aynı heyecanın Mer- sin'de çok gelişkin bir sanatsal dü- zeyde sürdüğünü görmek mutlu- luk veriyor. KEDt GÖZÜ VECDİ SAYAR Kültürel Gelişmenin Bir Aktörü: Özel Sektör Geçen hafta Istanbul'da düzenlenen 'KültürPo- litikalan' konulu yuvarlak masa toplantısı, kültür- sanat alanının tüm aktörlerini bir araya getiren ve geleceğe ilişkin farklı perspektiflerin tartışılması- na olanak veren önemli bir ortamdı. Toplantıda, geçen haftaki yazımda dile getirdiğim görüşlerden yola çıkarak, kültür ve sanatın 'karnu hizmeti' ola- rak görülmesi gerektiğini vurgulayarak genel büt- çede kültüre ayrılan payın giderek azalmasından yakındım. KüttürveTurizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Isen, bütçe dışı kaynaklarda sağlanan artışla (fon gelir- leri vb.), kültüre aynlan kaynakların azalmayıp art- tığı görüşünü savundu. Maliye Bakanlığı'nın en- gellemesi ile henüz kullanılamayan bu bütçe dışı kaynaklar, kuşkusuz kültür ve sanat alanımıza cid- di bir destek sağlayabilir. Yeter ki bu kaynakların kullanımında siyasetin vesayetinden kurtulalım ve saydamlığa bağlı kalalım. Bir zamanlar bazı sanatçılanmızın dilinden düş- meyen 'Gölge etme başka ihsan istemem' sloga- nına artık pek itibar edenimiz yok. (Sinan Çetin hariç. Ona göre, piyasa her derde deva!) Kültür- sanat alanının yaratıcıları, kamu desteğinden öz- gürce yararianacaklan günleri bekliyorlar. Ama po- litikacılarımızın sanatçıyaverdikleri desteği 'ulufe' olarak görme reflekslerinden ve "Parayı veren dü- düğü çalar" özdeyişinin çekiciliğinden kendilerini kurtarabildiklerini söyleyebilir miyiz? Desteklerin objektif ölçülerle verildiğini iddia edebilir miyiz? Günümüzde, demokratikleşmenin, saydamlığın çokça adları geçiyor, ama kendileri görünmüyor ortalarda. Kültür ve Turizm Bakanımız, tüm konuşmalann- da devletin sanat yapıtı ve sanatçı üzerindeki gü- dümleyici tavnna karşı olduğunu vurguluyor. Se- vindirici elbette. Ama "Düdüğü çalmaktan vaz- geçtik, artık para da istemeyin!" demeye mi geti- riyor, tam anlaşılamıyor. Hele, "Kaynak var, ama yaratıcı proje yok" cümlesini anlamak hiç müm- kün değil. "Parayı veren düdüğü çalar" sloganı şu günler- de merkezi yönetimden çok, yerel yöneticilerin fa- vorisi. Bir de kültür-sanat alanının yeni patronları, sermaye kuruluşları. Onlar da hertıalde doğalan gereği, aynı sloganın takipçileri oluyor. Bunun do- ğal sonucu da sanata verilen desteğin aslan pa- yını popüler kültür -yani zaten piyasada karşılığı olan bir alan- alıyor. Oysa 'popüler' olmayan kül- tür ve sanatın da yaşam alanı bulabilmesi ve yal- nızca Istanbul'da değil, Anadolu'da da yaygınlaş- ması için kamusal finansmanın yanı sıra özel sek- törün desteğine ihtiyaç var. Peki, nasıl sağlanacak bu destek? Ülkemizin kültürel gelişimi için, serma- ye kuruluşu yöneticilerinin kişisel motivasyonları- na ve kültürel birikimlerine bel bağlamak yerine, kalıcı politikaların oluşturulmasını talep edemez miyiz? .-•-i.t. Birkaç ay önce TBMM'de kabul edilen 'Spon- sorluk Yasası', kültür ve sanat alanı için bir hayat öpücüğü olabilecek mi? Yanıtını, önümüzdeki günlerde çıkması beklenen yönetmeliklerde ara- yacağımız bazı sorular var kafamda: 1. Geniş kitlelerle kolayca bağ kurabilecek po- püler bir işle, zor, öncü bir deneme aynı kulvarda mı yarıştırılacak? Yani, niteliği niceliğe karşı koru- mak yönünde bir müdahale (bir pozitif aynmcılık) olmayacak mı? Tek belirleyici, 'pazar'm vahşi ko- şulları mı olacak? Bir pop müzik yıldızının konser turnesine sponsor olan şirketle bir klasik müzik yo- rumcusunun konser turnesine sponsor olan şir- ket aynı vergi muafiyetinden mi yararianacak? (Siz patron olsanız, hangisini seçerdiniz? Herhalde 'geri dönüşü' en fazla olanı. Yani, bir taşla iki kuş vurmayı... Yoksa siz o patronlardan değil misiniz?) 2. Bir sermaye kuruluşunun kendi sanat kuru- muna (yani bir cebinden öteki cebine) aktaracağı maddi destek, bağımsız bir sanat etkinliğine ve- rilecek bir destek gibi vergi muafiyetinden yarar- lanabilecek mi? (Eğer durum böyle ise neden dı- şan para versin ki?) 3. Büyük kentlerde üretilen ve tüketilen kültör- sanat ürünlerine ve etkinliklerine verilecek destek, Anadolu'daki bir etkinlikle aynı kaba mı konacak? (Farz edin, bir işadamısınız. Daha çok geri dönüş -yani daha çok reklam- getirebilecek büyük kent- lerdeki gösterişli etkinlikler dururken neden Ana- dolu'daki bir sanat kurumuna ya da sanatsal et- kinliğe destek olmayı seçesiniz ki? Alacağınız ver- gi muafiyeti iki durumda da aynı ise...) Mevzuat muğlak olunca, bu yasanın iyi uygu- lanması, iyi niyetli, kültüriü patronlann sayısı ilesı- nırlı kalacağa benzer. Peki, bu patronlara ya da on- lann 'kurumsal iletişim' direktörlerine ulaşma şan- sı olmayan Anadolu'daki sivil toplum kuruluşları, sanatçı inisiyatifleri ne yapsın? Umudu Kaf Da- ğı'nın ardında, yani uluslararası fonlarda aramak- tan başka çareleri kalıyor mu? vecdisayar@yahoo.com Bugün • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da tDSO'dan Fora Baltacıgil (kontrabas) ve Verda Erman'ın (piyano) solist olarak katılacağı konser. (0 212 251 56 00) • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZÎ'nde İDOB'den 19.30'da 'Kayıp Eşya Bürosu', ! 'Andante Allegro' ve 'Münasebetler' adlı birer perdelik baleler. (0 212 251 56 00) • İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde '2. Akdeniz Çağdaş Müzik Günleri' kapsamında La Folia konseri. (0 212 292 06 55) • CEMAL REŞİT REY'de 19.30'da 'Mistik Müzik Festivali' kapsamında Bektaşi Nefesleri konseri. (0 212 232 98 30) • BABYLON'da 23.00'te Chicks on Speed konseri. (0 212 292 73 68) M AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde PRODÜKSİYON TİYATROSU'ndan 20.00'de Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış' adlı oyun. (0 212 252 35 00) • OSMANLI BANKASI MÜZESİ'nde 19.30'da 'Işık', 'Asansör' ve '78 Tur' adlı kısa filmlerin gösterimi. (0 212 334 22 70)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear