23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
&YFA» CUMHURİYET 5 OCAK 2004 PAZARTESİ DİZİ Bordeaux'da sokak, cadde, bina ve hatta ilçe isimlerinde Ortaçağ'ın izleri açıkça görülüyor Birkentiyürüyerek keşfetmekır kentı ancak yürüyerek tanıyabilirsıniz.. Bir de haritaya bakarak... Hafta sonunun ilk günü ıvnı lcahvedeki (kruvasan ve sütlü kahveden >İuşaJi) basit kahvaltıdan sonra Bordeaux'yu ceşfer yiktım. Otelin önünden geçen Marne uadcLesı'nden Capucinler Pazan'na (Marche Je Caıpucıns) yürüdüm (capucine'in anlamı sözlülkte **Enniş Françesko'nun dilenci arilcatından rahip-rahibe" olarak geçiyor). 3. y~> yapımı St. Mıchel Katedrali"nin rulureduğru alandaki bu kapalı sebze-meyve- }iyecek halinin adı bu arüamla mı ilişkili, rilenr*em. Ama Bordeaux'da St. (ermiş) afatla solcak, cadde, bina ve hatta ilçe adı pek fiazla. Buralarda ortaçağlar derin Lzler hraJcarak yaşanmış olmalı... (Bu adlardan en i.gi çekici olanı, yine bir sokağın adı olan St. Froje*t. Yani, Ermiş Tasan Sokağı...) "Vlarehe de Capudns"deki satıcılar genellıkle, belkı tümüyle Fransız. Pazann öce yaaundakı Köln Katedrah kadar olmasa da on.a yakın görkemde ama şu anda bakırrasız St. Michel Katedrali'nin önünde kurulan giyim kuşam pazannda ise Arap kûltürii egemen.. Kentin bu bölgesinin bir bölürnûnde ise Ispanyollar ve Portekızliler yaşıyor.. (Bordeaux ve çe\Tesinde Türkiye kökerıJıIer pek fazla değil.) Akşam, IDDA*C"ın konuklanndan Cezayirli oyun yazara <ve Cezayir Devlet Tiyatrosu Başksnı) Muhammet Benguettaf ve IDDA.C"tan arkadaşlarla, Bordeaux'dan kırk kilometre uzaktaki Langon kentinde Cezay-irlı şarkıcı Hayet Ayad'ın 'Mounia Dounia" adlı dinletisini ızlemeye gittik. Yüzüyle ve sesinin yumuşak tınısıyla Melike Demir-ağın kız kardeşi denebilecek Hayet, 'Dünya Anne' anlamına gelen dinletisinde, piyano. keman (ut) ve darbuka (tef) eşİiğınde Cezayir (Berberi) ve geleneksel Ispanyol müziğinden örnekler sundu... Bu ezgiler bana bizim Güneydoğu'nun ağıtımsı uzun havalannı anımsatıyor... Belki hepsinin ortak kckeninde Arap müzığinin etkisi olduğundan... TarlHi Filmler Haftası Pazar günü Bordeaux'yu ayaklanmla ve haritayla keşfetmeyi sürdürdüm... Bukez, kentin rnerkezinde zarif ama sağlam bir omurga gibi duran St. Cathenn'den yukarlara yürüdüm.. "Kırmıa Şapka" caddesiyle "Kanunlann Ruhu" caddesi arasındaki görkemli Büyük Tiyatro binası, pazar olduğu için kapahydı. Restore edilmiş Berlan<J Kulesfnin ve Bordeaux'ya geçen yüzyıllardan armağan bir başka mimari başyapıt olan St. Andrea Katedrah'nin yanından geçerek kentin önemli merkezlerinden Place Gambetta'ya çıktım. Gece F3ordeaux yakınlanndaki Pessac ilçesinde. "Tarihi Filmler Haftaa"nın kapanış toplantısını izledim. Belediye Kültür Salonu tıklım tıklım doluydu... Madrelle'lerle salona gırdiğimizde, sosyalist partiden olduğunu öğrendiğım belediye başkanı kapanış konuşmasını yapıyordu... Soldaki partiler bizde ve her yerde olduğu gibi, burada da kültürel etkinliklere büyük önem veriyor... Pessac 60 bin nüfusa sahıp bir ilçe... Bir program broşüründen, sadece sözünıi ettiğim bu salonda Eylül-Mayıs sezonunda 19 oyun ve müzik dinlehsinin yer aldığını öğrendim... İnternet kafeler Bılgisayanm Fransız sistemine bir türlü ayarlanamadığından başta Cumhuriyet olmak üzere bizim gazeteleri internet kafelerde (burada cybercafe deniyor) okumayı sürdüreceğim anlaşıldı... Nleyse ki otel yakınlannda, sahipleri, biri köktendinci görünümlü Araplar. öteki uygar görünümlü Pakistanlı ya da Hintliler olan iki internet (ya da siber) kafe var... ıBordeaax"da bulunduğum sürece bazen de IDDAC bilgisayarlannda okudum bizim gazeteleri...) Gece, gann bulunduğu bölgedeki "Theatre de la Pörte de Lune"de (Ay Kapısı Tiyatrcsu) turneye çıkmış bir Rus topluluğundan "Savaş ve Banş"ı izledim... OKYANUSLA İLK KARŞILAŞMA 26 Kasım Çarşamba, yaşamımda önemli bir tarihtir... Çünkü o gün okyanusla karşılaştım... Hint Okyanusu 'nu geçerek Sydney'e ve böylece Pasifik Okyanusu kıyılanna ulaşmışlığım, Atlantik'i geçerek Amerika'ya gitmişliğim var... Ama o asıkyüzlü, yağmurlu güz ikindisinde, Bordeaux'nunyaklaşık altmış kilometre batısındaki Le Porge-Ocean 'da okyanusla bir anda karşılaşmak, belki bir uçuruma düşmekle karşılaştmlabilecek bambaşka bir duyguydu... Şu anda bile etkisi sürüyor Okyanusla karşılaşmamın Onun yanında bizim Akdeniz Bir küçük kız gibi kalıyor Inanılmaz bir genişiikte Kıyrya yüklenen su kütlesi Sonsuzca kendi içinde Ve yaşayan sadece kendini Kıyısında bu görkemin Bir gece olsun geçirmek isterdim insanın ve ömrünün Sınırtannı kavramak için İlk kez çok uzun süre sonunda Içimde kıpırdadı şiir Anladım ki şiirim Bu vahşi yüceliği özlemektedir Kapanık sonbahar göğünün altında Yalnızlığı beni ağlatabilirdi ömrümce gördüğüm hiçbir şey Okyanus kadar kederli değildı Onu hep anımsayacağım Orada o sonsuz enginlikte Okyanusunda yüreğimin Boğulup gitmeden önce Bordeaux, Kasım-Aralık 2003 Ataol Behramoğlu Öncü yapıtlann sergılendığı bu büyük, modern tiyatroda ızlediğım "Savaş ve Banş" bende ne yazık ki hayal kınklığı yarattı... Düş kırıklıgı yaratan oyun Yönetmen Fomenko, program dergisinde "dâhi" sözcüğüyle niteleniyor olsa da ben ne uygulamada, ne oyunculukta bir deha izi göremedığim gibi oyunun Lev Tobtoy'un büyük yapıtıyla ilgisi de bence göstermelikti... Bu üç buçuk saatlik tiyatro gösterisıni sonuna kadar izlemeyi zaten canım istemedı... Gece Bordeaux'nun arka sokaklanndan, yine bir "ermiş" adı taşıyan St. Jean Gan'nın arkalanndan, çöp önumüzdeki hafta bu okulun Türk öğrencileriyle yapacağımız görüşme... Ödev olarak birkaç şiırimi Fransızcaya çevırmişler ve çeviriler hiç de kötü değil... Buna karşıhk öğretmen bayanlann Türkiye konusunda hemen hiç bilgileri yok... Bir ara bayan öğretmenlerden biri Türkiye'yi egzotik bir ülke olarak düşündüğünü söyledi... Bordeaux'yu, Arap, zenci, Ispanyol, Portekiz ve Uzakdoğulu insanlanyla, o dar ve geceleyin ıpıssız arka sokaklanyla Türkiye'den daha egzotik bulduğumu söyledim yanıt olarak... Gece ayaklanm beni St. Michel yakınlanndan geçerken gördüğüm Türk-Kürt Lokantası'na götürdü... Temiz bir mekân. kasette usul ve Bordeaux güncesi Ataol Behramoğlu yakınlanndaki Pessac ilçesinde, 'Tarihi < Filmler Haftası"nın kapanış toplantısını izledim. Belediye j Kültür Salonu tıklım tıklım doluydu... Salona girdiğimizde sosyalist partiden İ olduğunu öğrendiğim belediye başkanı kapanış konuşmasını yapıyordu... Soldaki partiler bizde ve her yerde olduğu gibi, burada da kültürel etkinliklere büyük önem veriyor. yumuşak sesiyle Âşık Mahzuni. buna karşılık derme çatma bir yemek ve üstelık (sözgelimi, daha iyi yemekler sunan, aynı ayardaki Çin lokantalanna göre) daha yüksek bir fiyat... Alaturka sarkılar Ne yazık ki her yerde ve her şeyde böyleyiz biraz... Oturmamış bir kültür ve ölçü bilmezlık... Gece otele dönerken, geleli daha bir hafta olmamış bu kentte alaturka şarkılar mınldanırken yakaladım kendimi ve susturdum... Perşembe bütün bir gün cumartesi yazıma çahştım. Akşam, otelin karşısındaki kahvede, gazetecilik enstitüsünden birkaç gençle, birkaç gün sonra enstitü ders salonlanndan birinde yapacağımız bir toplanhnın provasını yaptık... konteynırlan sıralanmış dar sokaklardan, depo ve anrrepo gibi bir yerlerin arasından geçerek otele dönüş yolunu bulmaya çalışırken azıcık ürküntü duymadığımı söyleyemem... Bu arada, Amerikalılann "homeJess", Fransızlann "ctochard" dediğı, bızım dilimizdeki sözcüklerle "berduş" ya da yersiz yurtsuzlann sayısı bir hayli fazla... Genellikle irikıyım köpekleriyle, kahve önlerinde, duvar diplerinde gruplar halinde oturuyor, geçenlerden birkaç sent istiyorlar. Bunlardan kimileri, bu işı belli ki biraz da özentiyle yapan. aralannda kızlann da bulunduğu, üniversite çağındaki gençlerdi... Ertesı gün öğleden sonra St. Eulalie ilçesindeki Montesquieu Okulu kitaplığında iki bayan öğretmen ve kitaphk görevlisi Bayan Babin'le konuşuyoruz... Konu, Yönelttikleri sorular, seçtikleri meslek gereği, tümüyle siyasal konulardaydı.. Ertesi gün Bayan Madrefle'in Carbon-Blanc Belediyesi'ndeki çalışma odasında, bir milyon tirajlı bir bölge gazetesi olan Sud- Ouest'in muhabirlerinden G. Lacquement uzunca bir söyleşi yaptı benimle. Onun sorulan da ağ^rlıklı olarak siyasal konulardaydı. Fransız basınının özellikle "ıhmh tslam" söylemine ilişkin eleştirilerimi getirdim... Türkiye'nin "ıhmh" ya da herhangi bir başka türden Islam ülkesi değil, demokratik-laik bir cumhuriyet olduğunu, Türklerin de herkesten daha çok ya da daha az değil, en fazla herkes kadar dinlerine bağlı olduğunu anlattım... (Söylediklerim birkaç gün sonra bu önemli gazetede yanm sa>fa büyüklüğünde bir yazı ve büyücek bir fotoğrafımla, fakat bir iki noktası, sanıyorum ki kötü bir niyetle olmasa da özensizce ve yanlış anlamalara yol açacak \ r urgularla yayımlandı. (Söylediklerim birkaç gün sonra bu önemli gazetede yanm sayfa büyüklüğünde bir yazı ve büyücek bir fotoğrafımla, fakat bir iki noktası, sanıyorum kı kötü bir niyetle olmasa da özensizce ve yanlış anlamalara yol açacak vurgularla yayımlandı. Bu konuya, bu dızinın sonrakı bölümünde yine değineceğım.) Bambaşka bir Türkiye Cuma gecesi St. Eulalie Kültür Merkezi'ndekı (Centre Socıal) şiir ve müzik dinletisinde, bu kez, çoğunluğu kadın, çok sayıda Türk de vardı... Kurumun bir görevlisi, Anadolu'da bir köy düğününde görülebilecek bu halk kadınlannın bu salona ılk kez böyle topluca geldiklerini söyledi... Müzik öğretmeni MehmetBaj'er'in bağlamasını ve sanıyorum ki henüz lise öğrencısi bir genç kız olan EHf in türkülerinı izledıkten sonra, şiirlerimi ve şimdi daha ustalaşmış olan "sunucu"lanmdan çevirilen aynı dikkatle izlediklerini gözlemledim.. Bu oldukça kalabalık gecede Fransız dostlar, sanıyorum kı pek de tanımadıklan, bambaşka bir Türkiye ile tanışmış oldular. Not: Gazetemizin diinkii saymnda "Dinlentinin bitimindeki söyleşide, başkan Laure, uluslararast şiir festivallerinde hemen her zaman tanık olduğum etkenleri dile getiriyor " cümlesindeki 'etkenleri' sözcüğü 'etkilenimleri'olacaktır. Yarın: Fransızlar ve şiir St EuMe Kültür Merkezi'ndeki şiir ve müzik dinletisinde, çoğunluğu kadın, çok sayıda Türk vardı (solda). Cezayirli o>ıın yazan Muhammet BenguettaTla beraber tijatrovu konuşruk (sağda). GÜZEL SANATLAR MÜZESİ Ressamların buluşma noktası okak adlan oldum olası ilgimi çekmiştir. Bordeaux'daki ikinci cumartesimde Cezayirli Benguettaf ve başkaca arkadaşlarla öğle yemeği yedığımiz Lübnan Lokantası'nın (Le Liban) bulunduğu sokağın adı da (Rue de Hâ) fonetiği ve ilginçliğıyle unuruhnayacak sokak adlanndan... Arkadaşlardan aynldıktan sonra Bordeaux Güzel Sanatlar Müzesi'ni gezdim... 200 bin nüfuslu bu kentin sahip olduğu bu güzel sanatlar müzesi değerinde bir müzeye biz bihnem kaç milyonluk Istanbul'umuzda sahip değiliz... Zengln kolekslyon Rönesans'tan 19. yy'a, çoğunluğu Italyan, Fransız ve Felemenk ressamlannın ürünlerinden zengin bir koleksiyon... Devlet ya da özel kişilenn bağışlanndan ve ilgili kurumlarca satın alunlardan oluşmuş... Titian'ın pek çok yapıtının bulunduğu müzede, 18. yy. ortalannda doğup 19. yy. başlannda yaşamdan aynlan Bordeaux'lu ressam Jean-Joseph Taillason'un "Hero ve Leandre" adlı büyük boy tablosunun önünden uzun süre aynlamadım... Taillason'un yapıtı sadelik, hareket ve anlatım gücüyle etkiledi beni... 19. yy. Fransız ressamlanndan P. Baudry'nin "Venüs'ün Süslenmesi" adlı yapıtı da yine yahnhğı, taptaze ve ışık dolu erotizmiyle... (Bunlara, yine 19. yy. Fransız ressamlanndan Bouguereau'nun 'Ölüler Günü'nü ve Caravaggio'nun 'Esrik Madelaine'ini eklemekten kendimi alamayacağım...) Paris-Rus/1910-1960 serglsl Aynı müzede ve karşısındaki güzel sanatlar galerisinde, "Paris-Rus/1910- 1960" başlıklı sergiyı de gezdim... Rusya doğumlu bu kadar çok sayıda ressamın yaşamlanna ülkelerinin dışında veda ettiklerinı doğrusu bilmiyordum... Kandinskive Chagafl'dan 1960 başlanna kadar sayılamayacak kadar çok ressam, ve bu demektir ki bir o kadar yaşamöyküsü... Bu sergide, 1899 Kağızman doğumlu Ermeni ressam L. Benatm 'un bir yapıtını da görmek ilginçti. "Su Taşıyan Çocuk", kompozisyon ve renk gücüyle serginin en güzel tablolanndandı bence. (Benatov bana, bizim sevgilı Jak Ihmarvan'ırnızı düşündürdü... Onun resimleri nerede şimdi, kim bilir?) Bu müstesna cumartesi gününün gecesinde de Bordeaux "Femina Th ı atrosu"nda, Alman yönetmen Sasha Waltz'ın sahneye koyduğu "Zwei Land" adlı dans-oyun gösterisini izledim... Bu gösteriyle. bizim Istanbul Sanat Festivali'nin bir benzeri olan Bordeaux Novart Festivali'nin 2003 programı sona ermiş oluyordu... ARKAŞON HAVUZU Okyanusa açüanpencere ~r~\ azar günü, Bordeaux A—* yakınlanndaki Eysines ilçesinde _/. yaşayan şair Ayteldn Karaçoban ve Şilili eşi Mercedes'le yine okyanusa; ama bu kez, bir iç denizi andıran "Bassin d'Arcachon"a gittik... Türkçe okunuşu ve çevirisiyle yazarsak, Arkaşon Havuzu, bu bölgenin (hırçın okyanus kıyılan dışında) denıze açılan tek penceresi... Sürgün yasamın boyutları Dicle Üniversıtesi'nde Fransız dili öğrenimi gören Aytekin Karaçoban, yirmi yılı aşkın süredir ülkeden uzakta... Eşi Mercedes de 1975'te Şili'den aynlışından sonra ülkesine ilk kez geçen yıl gitmiş... Doğal olarak. yol boyunca ve sonbahar yoksulluğuna karşın epeyce burjuva bir sayfiye kenti olduğu görülebilen Arcachon'da oturduğumuz kahvede konuştuklanmız, sürgün yaşamımn felsefi, duygusal boyutlanydı...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear