14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 OCAK 2004 CUMA + CUMHURİYET SAYFA DIZI Buddha heykeli, Şanghay Müzesi.. ekonomisi"nin yavaş yavaş bir süreklilik kazanması, beraberinde demokratik-siyasi reformları getirmemiş. Komünist Parti'nin siyaset üzerindeki tekelci egemenliğini sorgulayan pek bir yenilik ortaya çıkmamış. H a l k i n belki binde biri Ingilizce biliyor. Ikincisi "vücut dili ile pratik anlaşma" ümidiniz solda sıfır. Adamların vücut dili de en az o alfabe ya da semboller kadar farklı: Hiçbir şey anlatamıyorsunuz! Mao: Halkın sevgilisi küçük bir Mao, kare pingpong dostuyla beraber, 1959. raketiyle, 1946. 1989'daTiananmen Meydanı'ndaki katliam, 'DemokrasiTanrıçası'nıyerlebiretmişti Buddha-Konfiiçyüs lanlı ekonomi'hatü! M ao'nun "kültürel devrimi"nin 1980'e gelindiğinde ülkeye an- cak büyük zorluklar yüklediği. ik- tidar tarafindan anlaşılmıştı. Deng, pragmatik reformlarla ekonomi- de ciddi bir kalkınma planını dev- reye soktu. Kırsal bölgelerde "sonımluluk sis- temi" yöntemiyle ziraatle uğraşan ailelerin ko- ta fazlalannı açık piyasada satabilmelerine ola- nak getirdi. Şaşırtıcı derecede iyi sonuçlar ve- ren bu uygulama, Çin'in yükselişe geçmesini sagladı. Tabii "piyasa ekonomisi"nın yavaş yavaş bir süreklilik kazanması, beraberinde demokra- tik-siyasi reformlan taşımadı. Komünist Par- ti'nin siyaset üzerindeki tekelciliğıni sorgulayan yenilikler oluşmadı. Ortada gezinen yolsuzluk iddialannın yarattığı rahatsızlıklann ve 1980'le- rin sonlannda Sovyetler ve tüm Avrupa Doğu Bloku'ndan başlayan ve Glasnostla gelen özgür- lük rüzgânnın, o dönemde Çinli gençleri de et- kisi altına almaması düşünülemezdi. CENÇLER MEYDANDA... Hu Yuobang'ın 1987"de ölümünden sonra partideki sert çizgi yanlılanna tep- ki duyan üniversiteli gençler gerek artan enflasyonun getirdiği zor koşullara. gerek kimi siyasilere tepki duyarak Hu Yu- obang'ın ölümünden bir hafta sonra 22 Nisan 1989'da onu anmak üzere 200 bın kişilik bir grup olarak toplandılar. Ünlü Tiananmen Meydanı'nı her gün dolduran gençlik gruplan, demokrasiye geçmek içın gösterileri sürdürdüler. Şanghay ve Guangzhou gıbı 20 ayn kente de yayı- lan bu gösteriler sırasında yüzlerce öğren- ci de açlık grevine girişti. Pekin Sanat Üni- versitesi'nin öğrencilerinin eseri "Demok- rasi Tannçası", New York'un ünlü "öz- gürlük heykeli"ne benziyordu. Hong Kong da gösterilere destek vermeye başladıktan sonra haziran ayının başında Pekin'de hükümet askeri güçlerin ögrencilere saldırma- sı için emir verdi. Tüm barikatlan ezip geçen tanklar, yüzlerce genci gözünü kırpmadan Ti- ananmen Meydam'nda ölüme yolladı. Tüm ül- kede yaşanan kanlı olaylann tam bilançosu hiç- bir zaman tam öğrenilemedi. Bu sertlikle ortaya konan kesin tavır şuydu: Çin yoluna Komünist Parti'nin kendine has yöntemleriyle devam edecekri ve "dış güçle- rin" ve komplolann körüklediği bir siyasi de- ğişiklik zorlamasına "olur" vermeyecekti. ÇiN'İN ÖZALI GİBİ... Deng Xiaopüıg ilerleyen süreçte her ne ka- dar kimi kapitalist yöntemleri açıkça kullandıy- sa da Komünist Parti onun getirdiği tüm bu ye- nilikleri kabul ettiğini ilan etti. Batılı anlamda ekonomik "açıklık" politikalan izleyen Deng o yıllarda biraz Çin'in Özal'ı gibi çahşmıştı. Belki tek farkı, kendini "demokratmış gibi" gösterme çabasmda değildi. Tarihsel olarak sorgulanan, Çin'in 20. yüz- yıldaki ilk büyük siyasi lideri, milliyetçi Sun- Yatsen değil, Mao çizgisiyle ters düşen ve bu- gün Çin'in affedemediği Tayvan'ın lideri ola- rak kaçan Çang-Kay-Şek'ti. Çınliler Mao'yu silmeden reformlannı bilinçli şekilde onun üze- rinden yapmışlar. Özellikle 1980'lerde "Ulu- sal Üeri Teknoloji ve Geliştirme Projesi"nin bilün adamlannca hükümete önerilmesinin ar- dmdan, "devlet" sekiz ana konu üzerine "Ar- Ge"lerkurmuş. Yani Türkiye. "laiklik-yobaz- lık-şeriatçıhk-tarikatçüık" çelişkilerinde ve ortaçağ demagojilerinde boğulup kalırken, on- lar biyoteknoloji, uzay bilimleri, bilişim, lazer teknolojisi, otomasyon, enerji, okyanus bilim ve yeni hammadde arayışlan sektörlerinde yo- ğunlaşmış. Salt hazırlık bazında bir milyar do- larharcanan bu proje, Çin'in günümüzdeki bo- yut atlayışının ana tohumlarından biri. "Par- ti", bunun dışında sırayla hangi bölgelerin ge- liştirileceği kararlannı almış ve ilk tercih ağır- lığını güneydoğu deniz bölgesine kaydırmış. "batı"yı sonraya bırakmış. Deng yönetımi, aynca 1980'lerde "planü ekonomi" çerçevesinde 2050"ye kadar sürecek üç aşamalı bir gelişme planım da devreye sok- mayı ihmal etmemiş. Ufak sapmalara karşın, Çin GSMH'sini sis- tematik programlarla yukan çekeceği strateji- sini saptamış, o üst kararla, bireyin girişimci- liğini harmanlayarak, kendine has ateşleme ka- biliyeti olan bir fuze yapmış. Deng'in 1997 yılında gelen ölümünün ardın- dan Başkan Jiang Zemin, Çin'in güçlü siyasi lideri halıne geldi. Günümüzde de Çin'i idare etmeye devam ediyor. Çin Sanat Akademisi'nin Başkanı olan ve aym zamanda başanlı bir sanatçı olan Xu Ji- ang, Çin'in egemen başkanı Jiang'ın yeğeni... Yani bizde sık sık görmüş olduğunuz gibi baş- kan yeğenleri köşe döndürücü holdingleşme- ler peşinde değil, sanat ve prestij peşinde ko- şuyor. Ertesi gün önce dünyanın en ünlü sanat tarihçilerinden £dward Lucie-Smith konuşu- bımdaki tezlerimin açıklamasıydı. Gerek öne sürdüğüm bağımsız yaklaşım, gerek verdiğim örnekler büyük ilgi çekti, konuşma alkışlarla ke- sildi. Lucie-Smith ve benim sayemde, çoğu in- samn biraz uyukladığı o "konferans sıkıntı- sı" yüklü ortam canlanmış oldu. 'BüYÜKLER UTANSIN' Bu arada Iranlılarla dostluğu epey ilerlettik. Müzed dostum Bobek, bana îahran Çağdaş Sa- nat Müzesi'nin kataloglannı verdi. Gıptayla baktım! Bizi bu duruma düşüren 'büyükleri- miz" utansın: Dünyada bizden başka modern sanat müzesi ohnayan, hangi "Muz Cumhu- riyeti" kalmış, bakalım. Khosnro Sinai ünlü bir Iranlı sinemacı. Eşi Gisela. onunla beraber 30 yıldır Iran'da yaşayan Macar bir ressam. Khosrow benim "Maymunlar" kitabımdaki Batı'mn önyargısı ve bizi folklorik yerellikle- rafik, hiyeroglifvari kaligrafilerle, örneğin: "Aslında bana kalsa, o gecenin ayazında esen şimal rüzgânnın şaşırtıcı sertliğini bi- le belki aşkın benliğimde kaynayan sıcaklı- ğıyla durdurabilirdim" nasıl söylenebilirki? Hangi önceden belırlenmiş "kelime karşıtı desen" bu cümleyi yansıtabilir? Dili öğren- mekten vazgeçtim, işleme mantığım birazcık an- lasam! Mesela çe\Temde gördüğüm beş yaşın- dakı tatlı Çinli bebeklere, okulda bu dil nasıl öğretılir ki? DîL SORUNU BİR KÂBUS... Evet, burada dil sorunu bir kâbus. Bir kere hep- si bırbırini anlamıyor. Kuzeydeki Mandarin, gü- neydekı Kanton lehçeleri en çok kullarulanlar. Ancak tüm ülkeye yayılmış 40-50 lehçenin ne- redeyse birbirini hıç anlamıyor olması, "Han leh- çesi"nin merkezi toparlayıcı dil olarak kulla- Bedri BAYKAM Edward Lucie-Smith, Bedri Baykam ve lan Findlay Brown sempozyumda: 'Dünyanın Kenariarı'. Xiaoping ilerleyen süreçte her ne kadar kimi kapitalist yöntemleri açıkça kullandıysa da Komünist Parti onun getirdiği tüm bu yenilikleri kabul ettiğini ilan etti. Batılı anlamda ekonomik "açıklık" politikalan izleyen Deng, o yıllarda biraz Çin'in Özal'ı gibi çahşmıştı. Belki tek farkı, kendini "demokratmış gibi" gösterme çabasmda değildi. yor, ardından da ben. Lucie- Smith'in bildirisinin başlığı "3 Avangart". Avangart kelimesi de sanatsal olarak ilk defa 1910'da, temmuz ayında tutucu Londra gazetesi Daily Teleg- raph'da kullanılmış. Edward'ın günümüzden verdiği örnekler- den biri ise, çağdaş îngiliz yönet- men John Walters'ın ve küratör Bruce Hainley in hazırladığı "A Sex Book" isimli kitap. Yayının içindeki 200 resimden Ed- vvard'ın (tesadüfen sayfa çevi- rerek) seçtikleri: 1. Kıçından likid, mor renk sıçarak resim yapan bir adam. 2. Bir vajinanın yakm plan fotoğrafı. 3. Büyük blok bir bok sıçan genç kadının se- kans halinde fotoğraflan. Lucie-Smith'in bana konuşmasından sonra söyledikleri ise şu: "Bana beş-altı yıl öncesi- ne kadar sorsan 'A\angartlararukkabnadı' der- dim, şimdi ise öyle düşünmüyorum. Daima ya bir yerini kesen, ya iç organını dışarı çı- karan ya da başka bir uç çılgınük yapan bi- ri çıkar". Bu görüşler çok ilgi çekti. ÇELİŞKİLER ÜLKESİ TÜRKİYE... Sıra bana geldiğınde itıraf edeyim "Hay Al- lah bu adamdan sonra ne anlatılır ki?" di- ye bir tereddüdüm olmadı. Kendimden emin- dim. Konuşmamın birkaç ayağı vardı. Bırisi, Tür- kiye'nin çelişkilerle dolu "şizofrenik" orta- mımn tarifiydi. Daha sonra Pans ekolünden geçerek Türk sanatının evrelerinm tarifi ve de "Maymunların Resim Yapma Hakkı" kita- Doyulmaz Çin Manzaraları: Bambu ağaçları sisi bekliyor. re itme sevdasma karşı başkaldın tezlerimle çok ilgilendi. Kitabı bu yıl tran'da yayımlamak için izin ıstedi. Ben de, verdim gitti! Bu arada benim onlara hediye ettiğımyayınlarda, "Aman çıplak vücut olmayan resimlerden olsun" di- ye ince eleyip sıkı dokuyorlar. Çünkü ne yazık ki onlar, bunların yasak olduğu bir ülkede sa- nat üretmeye çalışıyorlar. O gece yemekte, bizim konferansı yöneten ve Asia Art News dergisini çıkaran lan Find- lay Brown'la sohbet ettik. Adamın Çinceyi ve de üsrüne Japoncayı ra- hatça okuyup konuşabildiğine inanamıyorum. Sonuçta, 30 yıldır Hong Kong'da. Kansı Japon ve Brown 15 dil konuşuyor. Inanılmaz bir şey. Ama isterse 40 dil bilsm, beni bir tek Çinceyi bilmesi kadar etkılemez bu. Bu dil. us dışı bir olay. Herkelimenin anlamı olarak sanki resmen bir resmi ezberliyorlar. Fakat o bile bu işin esa- sını anlamama yetmiyor: Bir cümlede, bin ta- ne yan takı, detay, ima, tarif ve incelik var. Şu "Çin alfabesinde" gördüğümüz zarif ıkonog- nılması kararmı aldırtmış. Yabancılann yaşadıklan zorluklar da bambaşka. Bi- rincisi, halkın belki binde biri îngilizce biliyor. Ikin- cisi "vücut dili ile pratik anlaşma" ümidiniz solda sıfır. Adamlann vücut dili de en az o alfabe -daha doğ- rusu- semboller kadar fark- lı: Hiçbir şey anlatamıyor- sunuz. Işte bu nedenledırki ertesi gün Hangzhou'dan aynlıp, Shangai'ya git- mek üzere trene biner- ken ilginç korkular yaşıyordum. Bir istasyon düşünün ki, binlerce insan neredeyse üst üste dev bekleme hangarlannda, trenlerinin saatine ka- dar donuk bakışlarla zaman geçiriyor. Çinlilerin ezici çoğunluğu, yurtdışı görme- miş. Burası kendine yeten, "kendi içinde bir başka dünya". Belki dil öğrenmeyle ilişkile- ri olmamasının nedeni de bu. Bu dev kannca yuvasının fokurdayan inine giren farklı böcekler olarak bizde " What's yo- ur name?" gibi "felsefi" (!) sorular ya da "Hello" \e "Goodbye"dan söz ediyoruz. Ya da "Me, Bedri, you?" deyip elimizle karşımız- dakine dokunup adını öğrenmeye çalışıyoruz. Şonuç, koca bir "0". İKİ İNSANIN İZLERİ VAR... Bu yazı dızisinde sürekli olarak Çinlilerin ınsan olarak farklılıklanndan söz ediyoruz. Bu- nun arkasında. özellikle İsa'dan önceki yıllara uzanan iki ayn insanın izleri var: Biri Konfüç- yüs, öbürü de Siddartha Gautama, yani bilin- dik adıyla Buddba. Her ikisınin aym yıllarda yaşamış olduğunu insanlar pek bilinez. Konfüçyüs, M.Ö. 551 yıl civannda Shangdong'da doğmuş. Siddhartha Gautama ise M.O 563 yılında Hindistan'da dün- yaya gehniş. Tabii ki hiçbir zaman birbirlerin- den haberleri ohnamış bu iki insan, dünyanın en güçlü ve en kalabalık ülkelerinden birini asırlar boyunca bu kadar etkilen altına alacak- lannı nereden bilebilirlerdi? Konfüçyüs 50 yaşındayken "ilahi misyonu- nu" üstlendi ve fikirlerini yaymaya başladı. Konfüçyüs'ün M.Ö. 479 yılmdaki ölümünden sonra Mencius onun öğretilerini bir kitapla yaymaya devam etti. Özellikle Han Haneda- nı'yla beraber Konfüçyüs'ün fikirleri "devlet dini" haline geldi. 1. ve 8. asırlarda, Konfüç- yüs'ün ve onun ilk müritleri anısma değişik mabetler inşa edilmeye başlandı. KoNFÜÇYÜSÇÜLÜK... Konfüçyüsçülüğün Çın'de tutmasının arkasın- da, hiyerarşiye dayalı bir sıstemi savunması vardı. Kadınlar, gençler, hep "üstlerine" yani erkeklere, yaşlılara ve kıdemlilere karşı sorum- luydular. Konruçyüsçülük esasında çok gelenek- sel değerleri kahplara sokarak, Çin toplumu içinde hızla yaygınlaşabildi. Çin imparatoruna ve geçmış aile büyüklerine, gösterilen bağhlık bu akımın egemen güçler tarafindan da kabu- lünü sağladı. Konruçyüsçülük hiçbir zaman de- ğişmez kesın maddelere bağlanmamış esnek bir felsefe. Bunun da tabii farklı yansımalan ol- muş. Örneğin gücü ellerinde tutanlar, hep yo- rumlan kendi çıkarlanna göre yapmışlar. "Kızıl Muhafızlar"dan başlayarak, yükse- len sol düşünceler, özellikle 20. yüzyılda Kon- füçyüsçülüğe geri adımlar attırmışsa da, so- nuçta son dönemlerde, partinin kontrolü elin- de turması. bu felsefenin artık daha az "kor- kulur" hale gelmesmı sağlamış, Çın'de gün- cel sosyal yaşam ve siyaset ikihsiyle, bu gele- neksel felsefe, karşılıklı fazla bir itişmeye gir- meden beraberce var ohnaya başlamış. Konfüç- yüs'ün kimi düşünceleri çok farklı. Örneğin; Konfüçyüs "Ortalık karışmışsa, bir müddet gizlen" diye bir komut buyurabiliyor! Bunun bizim toplumumuzda ne kadar kabul görebile- ceği tartışılır da, belki ancak "Yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır" şakası ile flört edebilir. 'TRANSANDANTAL MEDİTASYON' Buddha'ya gelınce, lüks bir ortam içinde bü- yütülen Sakya Tarikatı'nm bu genç prensi, yaş- hhğı düşündükçe hayattan mutsuz ohnuş. 30 ya- şmda maddi yaşamın zorunlu koşullanyla olan ilişkisini koparan Buddha, bir ağacın altında "Transandantal Meditasyon" çabalarmı ba- şanya ulaştırarak, kendi "aydınlanmasına" ulaşmış. Budizmin o günden itibaren dünyaya yayılan felsefesi dört ana öğreti üzenne kurulu: Tüm yaşam bir büyük acı çekme serüveni- dir. Herkes sırayla doğum, hastalık, yaşlanma ve ölüm silsilesinden geçecek, sevdiklerinden de aynlacaktır. Acı çekmenin arkasında "arzu" ve kişisel tat- min çabalan vardır. Bunlann üstesinden gelme- nin yolu tokat transandantal meditasyon yön- temi ile Nirvana'ya ulaşmaktır. Bunu başarmak için de 8 ayn sacayaklı bir öğretiden geçmeye mecburdur aday. Böylece eriştiği konsantras- yonla insam tüketen her türlü tehlikeli ihtiras, bilgisizlik, kin gibi düşünce ve duygulardan uzak kalabilecektir. Budizm, isa'dan önce ve 3. yüzyılda Hindis- tan'da imparator Osaka döneminde yüksehniş, ancak 13. yüzyıla kadar geçen süreçte de adım adım sönüp gitmişti. Fakat bu bir yok olma de- ğil, coğrafya değişimi demek olacaktır. Bu- dizm artık Hindistan'dan Tibet'e. Çin'e, Kore'ye ve Japonya'ya kayacaktı. Çin'de Taoculuk ve Konfüçyüsçülüğün ördüğü duvarlan aşması kolay olmasa da, sonuçta Budizm, Uzakdoğu insamna en uyan felsefe-dın temeli olarak mil- yarlarca faniyi fethedecekti. YARIN: ÇİN TARİHİNE YÖN VEREN ÜÇ KIZKARDEŞ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear