22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 EYLUL 2003 CUMA 14 J V U L J I UJK. kultur@cumhuriyet.com.tr Bugün Dil Bayramı. 26 Eylül 1932'de toplanan 1. Türk Dili Kurultayı'nın 71. yıldönümü Dil düşünceninkanıdırADNAISİBÎNYAZAR Bayramlann kökû kutsal söylencele- re, ûrün alma şölenlerine dayanır. Töre- ler aşına aşına, Şeker Bayramı biçimsel ziyaretlere, Kurban Bayramı varîıkh- nın, hiç değilse yılda bir kez yoksulu doyurmasına indirgenmiştir. Ekonomik dengelerin bozulmasıyla, bayramlarda kimileri bulunduklan yerlerden aynhp seyahat etmeyi yeğliyor, kimileri de yar- dımlaşma duygusuyla töreleri yerine ge- tiriyor. Bu değişim, bayramlann üretim- sel kurumlaşmalara, toplumlararası da- yanışmaya dönüşmesinin belirtisidir. Cumhunyet devrimiyle, dinsel bayram- lara ulusal bayramlar da katılmışür. Ulu- sal bayramlann varlığı düşünsel temel- lere dayanır. Ömeğin 23 Nisan Çocuk Bavramı toplumun gelecek umudunu, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı gençli- ğin dinamizmini ve başanlannı, 29Ekim Cumhunyet Bayramı halkın yönetsel özgürlüğünü vurgular. Atatürk ün ön- derliğınde 26 Eylül 1932'deDolmabah- çe Sarayı'nda toplanan 1. Türk DiK Ku- rultayı'nın başladığı tarihin Dil Bayra- mı kabul edilmesi de bu bağlamda 'Dil veDüşünce BayramT olarak algılanma- hdır. Amaç çağdaş bir Cumhuriyet Bu tarihten birkaç ay önce kurulan (12 Temmuz 1932) Türk Dil Kuru- mu'nun amacı, 'Türkçeninbflimselyol- lardan getiştirilipözleşmesini sağlamak, buyotdayapılacakçahşmalaneşgüdüm içindeyönlendinnek'tir. Kurtuluş Sava- şı"nıkazananMustafaKeınal'in,hemen o ateşli günlenn ardından kültür ve eği- tim alanlarındakı gelişmeleri anımsata- rak işimizin bundan böyle başladığını vurgulaması anlamhdır. Mustafa Ke- mal, yalnızca savaş kazanıp düşmam topraklanmızdan atmakla kurtuluşa ere- ceğimıze inanmıyordu. 0nun asıl ama- cı çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti ku- rulması idi. Bunun gerçekleşmesi, ulu- sal kültür ve ulusal dilin geliştirilmesi- ne bağlı idi. Dil, düşüncenin kanıdır. Dilini geliş- tirememiş toplumlarda düşüncenin de ge- lişmediği görülüyor. Dil Bayramı, ger- çekte bir düşünce bayramıdır. Düşünce kültürle olur. Bir toplumun kültürel var- lığının temel göstergesi dildir. Avrupa'da Rönesans başladığında, dinsel toplum- dan ulusal topluma geçerken, ülkenin ay- dınlan halka indiler, halkın dilini, düşün- cesini inceleyip bunlan hayata geçirdi- ler. Leibnitz. Incili Almancaya çeviren Luther ıçin, onun, çevıriyı halkın ağzı- na bakarak yaptığını söyler. Bu inançla Atatürk, TBMM'nin açıhş komışmala- 1932'deldükTı Hüseyin Caiıit Yaiçuı Itatürk'ün asıl amacı çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti kurulması idi. Bunun gerçekleşmesi, ulusal kültür ve ulusal dilin geliştirilmesine bağlı idi. Bu inançla Atatürk, TBMM'nin açıhş konuşmalarında, dil konusunu önemli bir sorun olarak ele almıştır. 0, ülkesini bağımsız kılmayı başaran Türk halkının, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtararak bağımsız kılacağı inancında idi. Türk Dil Kurumu'nun varlık nedeni budur. rında, dil konusunu önemli bir sorun olarak ele almıştır. 0, ülkesini bağımsız kılmayı başaran Türk halkının, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kur- tararak bağımsız kılacağı inancında idi. Türk Dil Kurumu'nun varlık nedeni bu- dur. Türk Dil Kurumu'nun başlangıçtaki çahşmalanna bakınca, Cumhunyet son- rası Türkıyesı'nde bir düşünce Röne- sans'ına yöneldiği görülecektır. 'Ulus devlet' kavramından gocunanlar şunu iyi bilmelidırlerki, 'ulusal duygu ile ulu- sal dil arasmda bağ' kurulmadan hiçbir toplumda gelişme olamaz. Onun için Türk Dil Kurumu, ayduüan, öğretmen- leri seferber ederek öncelikle halkın ko- nuştuğu dilin kaynaklanna inmiş, bu dil- sel toplamı HalkAğandan Derteme Söz- lüğü'nde bir araya getirmiştır. Kimıle- rinin uydurma diye nitelediği yeni söz- cükler, bu ana kaynağın kök sözcükle- rinden türetme' yoluyla elde edilmiş- tir. Bu ana kaynağı görme bilıncinden yoksun olanlar, öz Türkçeye sözcükle- re rahatlıkla 'uydurma' diyebilmektedir- ler. Öz Türkçeye 'uydurma' diyenler, bu ana kaynağı görme bilincinden bile yoksundur. Türk Dil Kurumu, edebıyat ve bilim yapıtlanndaki sözcükleri bi- limsel yöntemlerle tarayıp bunun veri- lerini Tarama Sözlüğü'nde yayımlaya- rak yaratıcı dilin, düşünce ve duygu dı- linın kaynaklanna inmiştır. Yozlaşmanın kaynağı 12 Eylül Kültürlerini 'küreseUeşme' adı altın- da virüs gibi yayan egemen güçlerin politikalanndan anlaşılıyor ki, bir dili başka dillerin boyunduruğundan kur- tarmak, nerdeyse ulus bağımsızhğını sağlamak kadar güçlü bir direnci ge- rektirir. Türkiye'de 19. yüzyılın ortala- nnda başlayan ulusallaşma akımı, Cum- hunyet Türkiye'sıyle hız kazanmış, di- limizi Osmanlıcannı etkisinden kurtar- mıştır. Türk Dil Kurumu. 1983'te 12 Eylülcülerce kapatılnıca, kapıda bekle- yen Batı dillennin Türkçeyi dört bir yandan sarmasının önüne geçilememiş- tir. 'Coundra Land'lar gibı giyecek, Döner King' gibi yiyecek, 'Turca' gi- bı ıçecek adlan 12 Eylül sonrasının ürünleridir. Tek avuntumuz, şiir, roman, öykü, felsefe, tiyatro dilinde vardığı- mız aşamadır. AliPüsküllüoğhı nun Oz Türkçe Sözlüğü'ne. Türk Dil Kuru- mu'nun Terim Sözlüklerine bakanlar, pek çok öz Türkçe sözcükle karşılaşa- caklardır. Türkçenin, Batı kaynaklı bir- çok kavramı karşılayacak güçte olma- dığını ilen sürenler, kendilerini sıkıntı- ya sokup çalışmayanlardır. Oysa. Ziya Gökalp in dedıği gibi. aranırsa bütünya- bancı sözcüklere Türkçe karşdıklar bu- lunur. Iş ki toplum, kendinı kültür alan- lanna yöneltsin, kıtabı bir gereksinım haline getırsin. Bugün Dil Bayramı. Atatürkçü aydınlar, Atatürk'ün mırası üzerine konulan ambargo kaldınldıktan. Türk Dil Kurumu, demokratık haklan gen verilerek özerkliğine kavuşturul- duktan sonra. Dil Bayramı'nı gerçek anlamda kutlayacaklardır. DÜZELTME: 22 Eylül Pazartesi günü bu sayfada yayımlanan Adnan Binyazar'ın "Sol Yanım Boş Kaldı" başhklı yazısında geçen "Mustafa Özön" adı "'Mustafa Nıhat Özön", Emin Özdemir' in yanıtında geçen "dinsel" sozcüğü "dilsel" olacaktır. Düzeltir. özür dileriz. 'Toplumsal Değişim ve Dü'paneli Kültür Servisi - Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Yüdız Teknik UniversJtesi'nın (YTÜ), Dil Bayramı kutlamalan çerçevesinde ortaklaşa düzenlediği 'Toplumsal Değişim ve Dil* konulu panel. bugün 14.00-18.00 arasında Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu'ndla. Panelin açıhş konuşmalannı ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan. YTÜ RektÖrü Prof. Dr. Ayhan Alkış ve ÇYDD Beyoğlu Şubesi Başkanı Oya Adah yapacak. MSÜ Sosyoloji Bölümü Öğretım Uyesi Dr. Firdevs Gümüşoğlu nun 15.00-15.30 arasındaki konuşmasının konusu 'Bir Toplumsal SeferberükÖrne§:Dfl Çahşmalan'. YTÜ öğretim görev lısı Hikmet Alünkaynak'ın yöneteceği panelde Hulki Aktunç (yazar) 'Dil Bilinci; Dinamik Bir Yaklaşnn', Doç. Dr. Medar Aöcı(Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi) 'Dil ve Kültür tMşkisi^. Fatma Erkman (Yeditepe Üniversitesi Dilbilim Bölümü Öğretim Görevlisi) 'Eski ve Yeni Sözcükkr Arasındaki EtkfleşinV. Prof. Dr. Mehmet Öbnez (YTÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı) 'Yabancı Sözcük Koflammı; Poütikacılar ve Medya\ Altan Oymen (Gazeteci-Yazar) 'Değişen Medya, Değişen Dil', Gülsün Özakuı (ÇYDD Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, Edebiyat Öğrermeni) 'Değişen Toplum ve DiBn Ders Kitaplanna Yansıması' başlıkh birer konuşma yapacaklar. Panel 17.45-18.30 arasında yapılacak tartışmayla sona erecek. Fikret Atay'ın Antrepo'da sergilenen video işi çocukluğa, geçmişe, yalnızlığa, isyana on dakikalık bir geri dönüş Kapital ve soğuk, limit ve sınırsızlık•'Asilerin Dansı', iki çocuğun bir bankanın ATM'sinde lOdakika boyunca içinde isyanın, neşenin, coşkunun olduğunu anladığımız ezgileri mınldanması. Söz yok, ezgi var, söze gerek yok çünkü. Hareket var. sığamıyorlar çünkü. Dokunarak, vurarak. dans ederek, kimi zaman da görmezden gelerek, hatta unutarak. Fikret Atay, provoke edici, aşınbğı olan işleri sevdiğini söylüvt)r. (Fotoğraf. VEDAf ARIK) OZLEMALTUNOK Adı Fikret Atay. 1976 Batman doğumlu. Sa- natçı. Ödünç bir kamerayla çalışıyor. yapnğı işın mahyeti yaklaşık 5 mılyon TL. tilc çahşması 2002 yılında Proje4Edekı "KaldınmTaşlan' adlı kar- ma sergıde yer aldı. 'Pompa', petrol zengım bir bölgenin fakir msanlanna naif bir yaklaşım. Bienale dahil olması onun için de sürpnz: 2003 te küratörlüğünü Vasrf Kortun'un yaptı- ğı bir sergiyle işini New York'ta sergileme frr- satı bulunca, çahşması beğemliyor ve şimdı Antrepo'nun sarmal odalanndan bınnde sergi- lenen ışini böylece seyredebiliyoruz. 'Asilerin Dansı', iki çocuğun bir bankanın ATM'sınde belki de \ar olan gizli kameralar eş- lığinde tekrar kameraya çekihniş bir perfor- mans. îkı çocuk, 10 dakika boyunca içinde ıs- yanın, neşenin, coşkunun olduğunu anladığı- mız ezgilen mmldanıyorlar. Söz yok, ezgi var, söze gerek yok çünkü. Hareket var. sığamıyor- lar çünkü. Dokunarak, vurarak, dans ederek, kimi zaman da görmezden gelerek. hatta unu- tarak. Yine de oradalar, bu gerçek. Orada olma- lannın nedeni kış, zaman geçirmek ya da kay- bolmak. Bir başka devişle kapital ve soğuk, na- kıt ve vakit, limit ve sınırsızlık arasında bir ne- den. Unutulaıu hatırlatmak -Kendi içinde söylediği esas şeylebirtikte her- kese ve her yere uyaıianabilir bir sadcliktey di işiniz.» FİKRET ATAY - Polıtik dilini, verdiği yal- nızlık duygusunu kabul ediyorum. Ama genel- de provoke edici. aşınlığı olan işleri seviyo- rum. Duygu sömürüsü ya da acındırma send- romunda ise herhangi bir kazanç göremiyo- rum. O çocuklar orada oynar, ATM'ye \urur- ken "Biz buradayız, bizigörün" demiyorlar, ço- cukça dile getiriyorlar duygulannı. Kendi adı- ma çocuk gözüyle bakmaya, çocuklann dün- yasına girmeye çahşıyorum. Küçüklüğüme dö- nüp oradaki bakış açımı, tepkilenmi görmeyi deniyorum. Çünkü her şey orada gizli ve ora- dan kimsenin bilmediği ya da yıllar öncesine ait anılara girerek, çok taze, yalın, saf bir dil çı- karmaya çahşıyorum. • Kurgulanmış onmsı o gerçeği ynmuşaüyor mu, tam tersi yalınlığıyla keskinleştiriyor mu ? ATAY - Aslında bu konuda kamera sabıt ol- saydı, gizli kamera kullarulsaydı gibi bazı eleş- tıriler aldım. Ben aktüel, basıt bir kamerayla ça- lışmak istedim. çünkü herhangi bir müdahale o keskinliği öldürecekti. -Videoyu iderken farkta tepkiler veren insan- lar vardı; gülenler, hala> çekenler... \ abancdaş- üran bir iş olarak görüyor musunuz çauşmanı- a? ATAY - O çocuğun duygusunu yaşamayan, o duyguyu bilemez o çocukça tepki, çok güç- lü bir tepki. Onlann dünyalanna inerek o ha- yali, kurguyu yaşamayı herkes yapamaz. Kü- çükken söylediğım şarkılardı o ışteki şarkılar, o yöresel ezgiler notayla e\Tenselleşirken ıçin- dekı tepkıyi de sunuyordu. iki ayn ritim var tür- külerde; hızlı ve ağır, bizim bölgedeki düğün- lerde söylenen şarkılardı onlar. - Buçahşma konsepte uygun olarak mı y<^?û- dı, yoksa daha önce yapılnuş bir iş mi? ATAY - Ali Akav'ın düzenleyeceğı 'Sanatta Yeni Bir Dfl' adlı bir sergi için hazırlamıştun, daha sonra sergi iptal edildi, bienale seçilen işim de yine bu ış oldu. Elbette dünyada, ülken- de olanlan görüyor, adaletsizhğı fark ediyor- sun. tepki bu yüzden karşıhğı da üretmek, bir şeyler yapmak. Bir varoluş meselesi - "Batman'da tek başına olmak, doksan da- kikalık bir füm gibi yapüğın işin süresi kadar var olmaya benzer" diyorsunuz. Sınırianbu ka- dar daraltan ne? ATAY - Üretmeyle dengeli olmuyor yaşam, orda kaknam gerekiyor, çünkü ürettiğim şehir Batman. Üretilenı paylaşjnaksa sadece Batman için değil, her yerde sorun. Benimkisi bir var olma meselesi asluıda, orada işini üretiyorsun, yapıtını sergiliyorsun ve "Ben de varun, bura- dayun" diyorsun. Ama daralma, konum itiba- nyla yaşanıyor. Yoksa sanat her yerde zor ya da kolay. - İşlerinizin temeündeki yaklaşun nedir? ATAY - Kültürel kımlık sorunu üzerine, ora- da yaşanan hayatın bazı gerçekliklerini sun- maya çahşıyorum. Belki oradaki gerçeklıkbu- rada da var, belki de kullandığım dil. anlatma biçimim farklı. Basıt bir sembolü büyütebildi- ğımı. derinleştırebıldığımı düşünüyorum, hem de ucuza... Özellikle üzerinde durduğum şey ba- şından beri bir dil arayışıydı, sanatta yeni bir dil, yeni bir anlatım... - Hep video mu çahşacaksnuz? ATAY-Bunu ben de düşündüm, belki de ola- naklardan ötürü videoda daha iyi sonuç alıyo- rum, ifade etme oranım yükseliyor. Şu aşama- da ödünç kamerayla iş yapıyorsam ve işlerim güçlüyse ne mutlu bana. Bunun tadı daha gü- zel. ; . YAZIODASI SELİM İLERİ Üsküdar Resimleri Alçakgönüllü resimler ve yazılar ustası Malik Aksel, kediler için hastane kurmuş Üsküdar'ın bir ressam yöresi olduğuna işaret eder. Üskü- dar, bir zamanlar, ressamlann gözde yeridir. Aksel'in değerlendirişinegöre, Istanbul'u ko- nu edinmiş resimleri iki öbekte toplamak gere- kir: Avrupah ressamlann yapıtlarıyla, Türk res- samlarının çalışmalan. Avrupah gezgin ressamlann saptadığı Istan- bul, ahşap evlerin sıralandığı, sokak hoşhoşla- rıyla dolu daracık sokaklardan, yangın yerlerin- den, tulumbacılardan, şerbetçi, macuncu, su muhallebicisi figürterinden, Yenicami berberle- rinden, Kâğıthane'de fal bakan çingenelerden, mesireler, kahveler, tekkelerden meydana gel- miştir. Avrupah ressamlar, eski Istanbul'un oryanta- list yanını betimlemişlerdir. öncü Türk ressamlarıysa, eski Istanbul'un her günkü, adetatekdüze hayatından görüntüleri faz- la önemsemeyerek, Üsküdar'ın, Anadolu yaka- sının sessiz, ıssız köşelerini resmetmeyi yeğle- mişler. Kalabalık meydanlar, semtler, halkın ya- şaması, hemen hiçbirine ilgi çekici gelmemiş. Bu bakımdan, '/nsan'ın değil, 'manzara'nın ressamı olma tutkusu ağır basmıştır denebilir. 'Pentür' havası taşıyan bu resimlerin sanat- çılannın hemen hepsi Üsküdarlı. Belki bu yüz- den mahallî renk ve üslup büsbütün öne çık- mış. Sanatçı yapmacıklıktan alabildiğine uzak bir tavn korumaya uğraşmış. "Incir ağaçlan arasında harap çatlak duvar- lar, yan yatmış ahşap evler, bostan kuyulan hâ- lâ bir kısım ressamlanmızın eserferinde yaşa- maktadır." Böyle diyor Malik Aksel; ekliyor: "Üsküdar'ın, bu garip Türk diyarının mahru- miyete, bakımsızlığa rağmen toz-toprak içinde kaimış gizli bir güzelliği vardır ki, bunu sadece bir devir Türk ressamlan görebildiler ve anla- tabildiler." Hoca Ali Rıza'yı, Şeker Ahmet Paşa'yı, Ze- kâi Paşa'yı Üsküdarlı ressamlar içinde sayabi- liriz. Üsküdarlı Cevat, Üsküdarlı Osman adlarına ise resim tarihimiz bugün yeni değerlendirişler- le sayfa açıyor. Üsküdarlı Cevat'ın bir resmini görmüştüm: Ressamın çahşma odası. öylesine alçakgönül- lü. Boyalar, paletler, fırçalar. Handiyse başka eş- ya yok. Kapı üstünde bir resim. Resim içindeki bu resimde dolunay. Ressamın kalenderliğini, bir yandan da sana- tına karşı özen vetitizliğini hemen saptayabilir- siniz... Bu sanatçılar, semti gösterişsiz, dingin köşe- lerinden izlemişlerdir. Doğa, uyumlu ve yumu- şaktır. Kırlar, geçmişin yadigârı çeşmeler, na- mazgâhlar, eski aşı boyalı evler, sararmış otla- nn bürüdüğü bahçeler, hünnap ve çitlenbik ağaç- larının gölgelendirdiği küçük mescitler... Fıstık ağaçlannın dallan arasından hemen hep Boğaziçi görünür. Çamlıca, bu anlayıştaki resim sanatı için, gözde bir alandır; aynı ressamın Çamlıca'yı defalarca tasvir ettiği saptanabilir. Resimlere baktıkça, günümüz sanatının han- diyse burun kıvırdığı o anlayışta, Istanbul'un ve Üsküdar'ın iç dünyasını hissetme çabasını ayırt ediyoruz. Üsküdarlı ressamlar çevreye açılmayı da ih- mal etmemişler. Değirmendere'yi, Nuhkuyu- su'nu, Merdivenköy'ü, Nakkaştepe'yi, Dudullu'yu, hatta Gebze'yi kanş kanş resmetmişler. Malik Ak- sel hatırlatıyor. Bu eserlerin çoğunu, yazık ki, gör- medim. Malik Aksel'in andığı semtlere, 2003 sonba- hannın herhangi bir günü şöylece uğrayın, do- ğa güzelliklerine ilişkin en küçük bir ayrıntı kar- şınıza çıkmayacak. Yapılaşma adı altındaki vahim gelişme, bütün buraları pastoral görünümünden amansızca uzaklaştırmıştır. Çarpık, yasama güdüsünü ne- redeyse yok edecek yapılar yığını, ağaçsız ye- şilliksiz ortamlarda hızla büyümüş. Takvimde tz Bırakan: "O anda seni ne kadarsevdiğimianladım, göz- lerim yaşardı. Böyle sürüp gitmeliydi bu, yaşa- dığımız sürece böyle kalmalıydık..." Antonioni, Gece, Ülkü Tamer'in çevirisi, Bilgi Yayınevi, 1966. K Ü L T Ü R # Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear