Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 EYLÜL 2003 PAZARTESt CUMHURİYET SAYFA
ekonomi(g cumhuriyet.com.tr 13
însanları ihmal edilmiş kentte, genç girişimciler örnek bir başarı sergiliyor
Çorum 'Anitta'nınLaneti'ni kınyor
Başarı öyküleh
Ihracata
koşanlar
ÇORUM'DAN DOCAN
CÖMLEK MARKASI: BIL'S
1947 yılında küçük bir manifatura
dükkânından bugün dünyanın
seçkın markalanna gömlek üretimi
yapan dev bir tesise uzanan yolun
öyküsü ilginç. Boğaziçi
Üniversıtesi'nden mezun olduktan
sonra doğup büyüdüğü kent olan
Çorum'a dönen Setman BilaL,
1992'de kurduğu Bilsar"ı kısa bir
sürede dünyanın sayılı gömlek
üreticileri arasına sokmayı
başarmış. Bir yandan kendi
yarattıgı Bil s ve Bi markalan ile
dünya pazarlanna giren Bilsar, bir
yandan da Itaryan tasanmlı
Brooksfield ve Amerikan Arrovv
markalan ıçin lisans altmda üretim
yapıyor. Ispanyollann ünlü Zara
mağazalan için de üretim yapan
Bilsar, Çorum'da önemli bir
bölümü kadın olmak üzere 600
kışiye istihdam sağlıyor. 1.5 milyon
adet üretiminin yüzde 90'ını ihraç
ediyor. Kurumsallaşmayı başarmış
örnek bir aile şirketi olan Bilsar,
bütün Türldye'nin yaşadığı
ekonomik krizden verimin nasıl
artabileceğini öğrenerek ve bunu
başararak çıkmış. Üstelik özel
koleksıyon. marka ve pazarlama
kavramım daha da oturtmuş.
TUĞLADAN VİTRİFİYE
İHRACATINA
Çorum'un geleneksel tuğla-kiremit
üretimi ile fazla yol kat
edilemeyeceğini anlayıp aile
bireylerini ikna ederek vitrifıye
seramik kulvanna atlayan genç bir
girişimci Erdem Çenesiz 1994
yılında 10 kişi ile 600 metrekare
bir alanda yılda yalmzca 100 parça
banyo malzemesi ile faaliyete
başlayan Ece Seramik, bugün 20
bin metrekare bir fabrikada 200
çalışanı ile üretim yapıyor.
Kapasitesini ise 2500 parçaya
çıkartmayı başarmış. Üretiminin
yüzde 35'ini ihraç ediyor. Başta
Kanada, Kuzey Afrika, Rusya
olmak üzere 20 ülkeye banyo
malzemesi satıyor. Ece Seramik de
bir aile şirketi. Çenesiz'in verdiği
bilgıye göre vıtrifiye çamur
kullanarak geliştirdikleri teknik
sonucu Avustralya'dan bile sipariş
almaya başlarruşlar.
ÖZLEM YÜZAK
ÇORUM- Kim bilır belki de "Anit-
ta'nın Laneti" 4 bin yıl öncesinin Hi-
tit Imparatorluğu'nu ve ona başkent-
lik yapan Hattuşa'yı değil de, aynı
topraklar üzerine kurulu yakın tarihi-
mizin Çorum'unu etkilemiştir.
însan, Yazılıkaya ve Boğazkale'de
(Hattuşa) MÖ 2000"lere ait kahntıla-
n gezip, o dönemde ne denli müthiş
bir altyapının, arşiv sisteminin, ulus-
lararası ticaretin, hukuk devriminin
• Geçmişte Hitit uygarlığına ev sahipliği yapan,
günümüzde genç girişimcilerin başanlanna şahit olan
kenti leblebisi ile tanımak Çorum'a büyük haksızlık.
var olduğunu öğrenince, üstelik bu ri olan Çorum için ciddi haksızlık.
bilginin hemen ardından, şimdiki Bo-
ğazkale halkının 4 bin yıl öncenın
Hattuşası'nın künklerinden su taşıya-
cak kadar kötü koşullara sahip oldu-
ğuna şahit olunca böyle düşünmeden
edemiyor.
Yalmzca leblebisi ile tanınmak yer-
yüzünün en eski yerleşimlerinden bi-
Son dönemde, genç girişimcileri-
nin, örnek başanlara imza atarak
uluslararası pazarlarda ciddi ataklar
yaptığı Çorum, diğer birçok Anado-
lu kentinin yaşadığı sorunlardan he-
nüz kendini soyutlayabilmiş değil.
Garanti Bankası'nın gelenekselleş-
tirdiği "Anadohı SohbederTnin Ço-
rum'da düzenlenen 11 'incisinin di-
ğerlerinden farkı, Hitit tarihine sahip
çıkmanın kente ve çevresine önemli
katkılar sağlayacağının vurgulanma-
sı oldu.
Hitit tarihi ile yakından ilgilenen
hatta "Anitta'nın Laneti" isimli kita-
bı kaleme alan eski Hazine Müsteşa-
n, Garanti Bankası Yönetim Kurulu
Murahhas Üyesi MahfıEğümez. ken-
disini bundan bir süre önce fahri hem-
şireleri ilan eden Çorumlulara 4 bin
yıl öncesinin dev uygarhğım, günü-
müze göndermeler yaparak anlattı.
Slyasller tarlhe llgislz
Eğilmez'in anlartıklanndan kredili
alışverişin, yüksek faizin, rüşvetin
hatta döviz kurlan ve konsolidasyo-
nun MÖ 2000'lerin Anadolusu'nda
da var olduğunu öğrendik. UNES-
CO'nun "Dûnya Miras Listesi''nde
yer alan Hattuşa ve Hitit uygarlığı ne
yazık ki topraklann bugünkü sahiple-
ri tarafından tam olarak benimsenmiş
değilJapon Prensi Mikasa'nın heryıl
ziyaret ettiği, Almanya Cumhurbaş-
kam'nınbilegeldığı Hattuşa veyöre-
sindeki kazı çalışmalan ve tarihi ka-
lıntılar, Türldye'den bugüne kadar ne
bir Cumhurbaşkanının ne de Başba-
kanın ilgisini çekebilmiş. Özel sektör
de kayıtsız kalmış.
Oysa geleneksel aile şirketlerinin
kabuklannı kırarak yavaş yavaş kent.
hatta ülke dışına taşmaya başladıkla-
n böyle bir dönemde tarihe ve kültür
turizmine sahip çıkılması Çorum'a
önemli katkılar sağlayacak.
Görünen o ki bugünün, geçmişin
uygarlıklanndan alacağı çok ders var.
Mahfi Eğilmez'in kıtabında bahsetti-
ği Hititlerin bilinen ilk kralı Anit-
ta'nın yıllarca sahibi olmanın hayali-
ni kurduğu, ele geçirdiğinde ise düş-
lediği gibi zengin ve ganımetlerle do-
lu olmadığını görüp lanetleyerek, ya-
karak, terk ettiği Hattuşa, daha sonra-
ki krallar döneminde, yaklaşık 1000
yıllık bir dönemde müthiş bir uygar-
lığa ev sahipliği yapmış.
Hititlerin, tanm, ticaret ve haraç üzerine kurduğu ekonomi bugünle benzer özellikler gösteriyor
Hattuşa'da rüşvetm belgesi tableüer
4000 yıl önce Anadolu ile Asur arasında büyük
bir ticaret vardı. Asurlular, kalay ve tekstil ürünleri-
ni Anadolu'ya satıyor, karşılığında Hititlerden altın,
gümüş, babr ve hububat alıyorlardı. Bazı yıllarda
havalar kurak gittiği için, Anadolu halkı Asurlu tüc-
carlardan kredili alışveriş yapıyordu. Borcun yıllık
faizi yüzde 180'lere varabiliyordu. Yani Anadolulu
yüksek faize 4000 yıldır alışık.
Geceleri Anadolu'da konaklamak zorunda olan
Asurlu tüccarlar konaklama vergisi ödememek ıçin
muhafizlara rüşvet verirlerdi. Asurlu bir tüccarın ar-
kadaşına nasıl rüşvet verileceğiru anlattığı tablet ise
rüşvetin ve vergi kaçırmanın 4000 yıllık belgesi.
Kredili alışveriş yapan Anadolu halkı bir sonraki yıl-
da da havalar kurak gittiğinde borcunu ödeyemiyor,
ailesinden birini Asurlu tüccara köle olarak vermek
zorunda kalıyordu. Kuraklığın birkaç yıl sürmesi
durumunda sıra kansıru köle olarak vermeye gelin-
ce isyan ediyor ve kent kralına başvuruyordu. Kral-
lann borçlann silinmesine ilişkin fermanlan Ana-
dolu'nun konsolidasyona 4000 yıldır alışık olduğu-
nun göstergesi. Alacaklannın siİinmesıne çok kızan
Asurlu tüccarlarkimi zaman Anadolu'ya girip kral-
lara hadlerini bildirmeye kalksa da bu her zaman
mümkün olmuyordu.
Bunun üzerine Asurlu tüccarlar kredili satışlarda
muteber tüccarlann kefılliğini aramaya başladılar.
Kültepe ve Hattuşa Karumu'nda (çarşı) bulunan tab-
letlerde kefalet hükümleri yer alıyor. Demek ki ban-
kacılann şahsı kefaleti 4000 yıldır var. 4000 yıl ön-
ce Hititlerin, tanm, ticaret, zanaat ve haraç üzenne
kurduğu ekonominin bugün de benzer özellikler
göstermediğıni söylememek mümkün değil.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA erginyfntr.net
Dünya Ticaret örgütü'nün Meksi-
ka'daki Cancun kentinde yapılan
146 ülkenin BakanlarToplantısı bü-
yük bir başarısızlıkla bitti. The Eco-
nomist'in, azgelişmiş ülkeleri adeta
ağzından köpüklersaçaraksuçladı-
ğına bakılırsa (20/09) ortada, vahim
bir durum var. Gerçekten de
DTÖ'nün, Seattle'dan dört yıl sonra
bu kez de Cancun'da uğradığı ba-
şarısızlığı, bir taraftan, küreselleş-
me sürecinin sonuyla, diğer taraf-
tan yaklaşmakta olan yeni ekono-
mik ve siyasi fırtınalarla ilişkilendir-
mek olanaklı.
Birilerlnln gözü açıldı mı?
Dünya Bankası'na göre,
DTÖ'nün, 2001 'de başlayan Doha
Raundu eğer tamamlanabilirse,
2015 yılına kadar dünya ekonomisi-
nin toplam gelirine 500 milyar dolar
eklenecek, bunun yüzde 6O'ı da
yoksul ülkelere gidecekti. Geçen 15
yılın deneyimlerinin yanına, saygın
ekonomistlerin, serbestleştirmeyle
ekonomik büyüme arasındaki ilişki-
yi sorgulayan çalışmalarını, nısan
ayında bizzat IMF tarafindan aynı
konuda yayımlanan raporları koyan
azgelişmiş ülkelerin ise bu boş va-
atlere karnı toktu: "önce gelişmiş
ülkeler, dış ticaret uyguladıklar ko-
rumaları kaldırsınlar, 500 milyar do-
larlık küresel tanm piyasasında,
Kendi üreticilerine her yıl verdikleri
300 milyar dolarlık desteği (Al Ah-
ram Weekly 15/09) kaldırsınlar on-
dan sonra" diyortardı.
Gelişmiş ülkelerin ise dış ticaret-
erini daha fazla dışa açmaya niyet-
eri olmadığı gibi, azgelişmiş ülkele-
rin devletlerinin ekonornileri üzerin-
deki egemenliklerini, ÇUŞ'ler lehine
•ümüyle ortadan kaldırmak için ye-
ıi ayrıcalıklar talep etmekte ısrar
Kİiyortardı. ABD, Avrupa Birliği ve
iaponya ile gelişmekte olan ülke-
erden oluşan G 23 grubu bu zemin-
ie karşı karşıya geldiler. G 23 gru-
)u gelişmiş ülkelerin baskılarına bo-
Küreselleşme Yine Karaya Oturduyun eğmeyince Cancun zirvesi çök-
tü.
KüreselleşmenlT sonu
Aslında gelişmekte olan ülkele-
rin gözleri 1997 Asya kriziyle açıl-
maya başladı. Arjantin herkesi tü-
müyle uyandırdı. önce sermaye
hareketlerinin denetlenmesi ge-
rektiği konusunda bir konsensüs
oluştu. Geçen aylarda IMF ve
The Economist gibi geçmişte
serbestleşmenin en hararetli sa-
vunuculan, ağız değiştirerek bü-
yüme ile serbestleşme arasında
bir ilişki bulunmadığını ve krizlere
neden olan sermaye hareketleri-
nin denetlenmesinin gerekli olabi-
leceğini kabul ettiler (Cumh: Glo-
balpolitikültür, 09/04)
Sermaye hesaplarındaki ser-
bestleştirme küreselleşme süreci-
nin dört motorundan biriydi. Bu
motor aksarsa küreselleşme, di-
ğer üç motorla (uluslararası tica-
retin serbestleşmeye devam et-
mesi: ÇUŞ'lerin azgelişmiş ülke-
lerin pıyasalarındayeni imtiyazlar
elde etmeye devam etmesi -
"MAI- programı/S\ngapur günde-
mi"-; gelişmiş ülkelerin, ABD liderli-
ğinde, IMF ve Dünya Bankası yo-
luyla gelişmekte olan ülkelerin üze-
rinde kurdukları denetimin sürmesi)
uçmak zorunda kalacaktı.
Cancun toplantısının çökmesi di-
ğer üç motorun da durmak üzere ol-
duğunu gösteriyor. Birincisi, dünya
pazarının, DTÖ aracılığıyla, çok ta-
raflı olarak serbestleştirilmesi ve
bütünleştirilmesi süreci, DTÖ dışın-
da yapılan ikili ticaret anlaşmaları-
na bırakıyor (Financial Times.
15/09). ABD, Avrupa ve Japonya
kendi pazarlanndaki korumaları kal-
dırmaya yanaşmıyorlar. Toplam 500
milyar dolarlık küresel tarım piya-
sasında gelişmiş ülkeler kendi üre-
ticilerine 300 milyar dolar destek
veriyor, gelişmekte olan ülkelerde
tarımı yıkıyorlar. Amerika pamuk
üreticilerine yılda 3 milyar dolar des-
tek sağlıyor; sanayicileri de koru-
mak istiyorlar.
Ulusal Imalatçılar Birliği 2000 yı-
lından bu yana 2.3 milyon işin kay-
bolduğundan, ABD'nin sanayide
"kritik kütleyi" kaybetme riskiyle
karşı karşıya olduğundan, savun-
ma bakanlığı Teknoloji Danışma Ko-
misyonu çok fazla sanayi kapasite-
siyle entelektüel sermayenin ülke
dışına gitmiş olmasından yakınıyor
(Prudenbear, M. Auerback,
16/09). Japonya pirinç üreticilerine
verdiği desteği koruyor, AB tarımı-
nı korumaya devam ediyor.
Bu ortamda, güçlü gelişmiş ülke-
lerle, örneğin ABD'yle zayıf azgeliş-
miş ülkeler arasında, üçüncü taraf-
ları dışlayarak yapılan ikıli anlaşma-
lar, siyasi tavizleri de beraberinde
getiriyor (Financial Times). Ikincisi,
CUŞ şirketlerin imtiyazlannı geliştir-
meyi amaçlayan "Singapur günde-
minin" artık çok taraflı kabul edil-
mesinin olanağı yok. Büyük dev-
letler bu konuları ikili anlaşmalarla
çözmeye çahşacaklar. Üstelik, son
yıllarda, Asya bölgesinde Tayland,
Çin, Filipinler gibi ülkelerde iç ta-
lebe dayalı bir ekonomik model
oluşturma eğilimi de güçleniyor,
ÇUŞ'lerin ayncalıklan giderek da-
ha çok sorgulanıyor, hatta serma-
ye hareketleri denetlenmeye baş-
lanıyor (Singapur, Business Ti-
mes, 19/09). Financial Times'e
göre DTÖ toplantısının çökmesi,
Dubai'de başlayan IMF-Dünya
Bankası toplantısına da yansıyor:
. IMF Genel Müdürü Köhler, Çin'e
j yönelik revalüasyon baskısı kam-
panyasına katılmayacaklarını
açıklarken ABD, IMF içinde kendi
oy oranını etkileyecek tüm reform-
lara karşı olduğunu vurguluyor
(19/09). Üçüncüsü ABD, Avrupa
ve Japonya tüm çabalarına rağ-
men G 23 grubunu dağrtamıyoriar.
C 25 Grubu
Cancun toplantısının batmasına
neden olan G 23 grubunun,
1970'lerde, kısa bir sürede çöken
"Yeni Uluslararası Düzen" oluşu-
mu anımsanarak uzun ömürlü olma-
yacağı düşünülebilir. Ama bu, iki dö-
nem arasındaki farkları göze alma-
yan bir yaklaşım olur. En azından bu
kez, gündemde borç krizi gibi geliş-
mekte olan ülkeleri teslim alacak bir
konjonktür yok, IMF'nin bundan
sonra, güçlenmesi değil zayıflama-
sı bekleniyor. 1970'lerde sermaye
hareketlerinde serbestleşme, geniş-
leme sürecinin, neoliberalizmin ilk
kalp atışları duyulurken bugün, ar-
kamızda mali krizlerin deneyi, aşırı
kapasite sorunu, köpüklerin patia-
masıyla merkez ülkelerde sıkışmış
bir mali sermaye var. O zaman so-
ğuk savaş vardı, şimdi, yeni bir je-
opolitik altında Batı'yla gelişmekte
olan ülkeler arasındaki siyasi bağ
zayıflıyor.
Üstelik, G 23 grubunun öndertiği-
ni Brezirya, Hindistan, Güney Af-
rika ve Çin gibi kendi bölgelerinde
ekonomik, siyasi çekim merkezleri
olmaya başlamış, bölgesel hege-
monya adayları yapıyor. Çin ve Hin-
distan'ın nükleer silahları, Brezilya
ve Güney Afrika'nın ihmal edilemez
birsilah sanayisi var. Brezilya, Latin
Amerika'da Mercosur üzerinden
ABD'ye karşı bir ticari blok oluştur-
maya çabalıyor. Çin ve Brezilya,
Cancun'da olduğu gibi, kısa dö-
nemde kendi çıkarlarına uygun ol-
masa bile uzun dönemli hegemon-
ya hesaplarıyla sık sık yoksul ülke-
leri destekliyoriar. Güney Afrika, böl-
gesel ilişkilerde artık belirleyicilik ka-
zanmış, Hindistan da Batı Asya'da
stratejik bir oyuncu haline gelmiş ül-
keler.
Tüm bu gözlemleri bir araya ko-
yarsak, küreselleşmenin motorlan
aksamaya başlarken gelişmiş (em-
peryalist) ülkelerin ikili anlaşmalar-
la gelişmekte olan ülkelerin piyasa-
larını paylaşma sürecini hızlandır-
dıklarını, buna karşılık, ÇUŞ'lerin
azgelişmiş ülkelerdeki imtiyazları-
nın giderek sorgulandığını, yerel şir-
ketlerden yana yeniden düzenlen-
meye, ABD ve küreselleşme karşıtı
bir ulusalcılığın, hatta yerel hege-
monyacı güçlerin şekillenmeye
başladığını görürüz. Tarih, küresel-
leşme dönemleri kapanırken mer-
kez ülkelerin mali, ticari piyasalar-
da, yatırım alanlarında karşılaştıkla-
n sıkışmalan aşma çabalarının, in-
sanlığı büyük çalkantılara sürükle-
diğini gösteriyor. Ve bu süreçte ken-
dini koruyamayan azgelişmiş ülke-
lerin de yok olduğunu...
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Bilim ve...
Üniversiteleraçılıyor. Üniversitelerin, eğitim, araş-
tırma ve toplumsai hizmet gibi asıl işlevlerinin on-
lara sağlanan olanaklarla birlikte doğru bir değer-
lendirmesini yapıyor muyuz?
Temel sorunlann tartışılması yapılmıyor; YÖK Ya-
sa Tasansı tartışmaları sürece damgasını vuruyor.
Sonuçta yükseköğretim bir yana bırakılıyor; top-
lum aylardır, hükümet ile üniversite yöneticilerinin
bilek güreşini ya da horoz dövüşünü seyrediyor. Ve
yanlış yapılıyor.
• • •
İlk yanlışı hükümet yaptı; yükseköğretim sorunu-
nun bir bütün olarak ele alınması, irdelenmesi ve so-
nuçta, yasa çıkanlması da dahil, gerekli önlemlerin
alınması gerekirdi; böyle yapılmıyor... Yükseköğre-
timin, yalmzca yönetim yönünün; evet tek başına
yönetim yapısının yeniden düzenlenmesi için yasal
düzenleme isteniyor; üniversite sorunu yönetim so-
runuyla eşitleniyor; ona indirgeniyor. Yönetimin hü-
kümet tarafindan saptanması, vazgeçilmez bir tek
amaç konumuna yükseltiliyor. Böyle olunca da hü-
kümetin yasal düzenleme uğraşısının, üniversitele-
rin daha özgüriükçü ve bilimsel bir ortama kavuş-
masına değil, kadrolaşmavedüşünsel biçimlendir-
me amacına yönelik olduğu görüşü yaygınlık kaza-
nıyor. Zaman, boşuna harcanıyor.
• • •
Oysa bu konuda yapılabilecek çok şey vardı. Hü-
kümet, iç ve dış yeni gelişmeleri, koşullan ve gele-
ceğe yönelik beklentileri, başta üniversitelerin ken-
dileri olmak üzere, toplumun tüm ilgili kesimlerinin
etkin katılımıyla tartışmaya açar ve çözüm önerile-
ri geliştirilmesine yönelebilirdi.
Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği ve yaşamın her
alanını kapsadığı; bilgi toplumuna geçişin tartışıldı-
ğı; ulusal yenilik sistemlerinin uygulama alanı bul-
duğu ve bunlann sonucu olarak, yalnız üretim ya-
pılannın değil, toplumsai, kültürel ve sıyasal alan-
lann da niteliksel bir dönüşüm geçirdiği bir dönem-
den geçiliyor.
Böyle bir küresel ortamda, Türkiye'nin yükseköğ-
retimi bu kadar dar kapsamlı; bu ölçüde küçük ve
buna isterseniz ilkel deyin, dürtü ve etkenlerle ele
alınmamalıydı.
Ülkelerin üniversite sistemleri değişim geçiriyor.
özellikle, bilimsel özerkliğin sakınılıp korunması ile
üniversite-üretici işbirtiğinin birlikte nasıl işleyeceği
konusu yoğun tartışmalara neden oluyor; genel ola-
rak eğitimin özel olarak dayükseköğretimin fınans-
manı, ülkeden ülkeye çok büyük değişiklikler gös-
teriyor; yükseköğretimin, eğitim sisteminin diğer bi-
rimleriyle ilişkisinde yeni yaklaşımlar geliştiriltyor;
her ülke, ekonomik ve toplumsai koşullanna, ken-
di insan gücü gereksinimlerine bağlı olarak yükse-
köğretimi programlıyor; bireyin yaratıcı yetenekle-
rini en üst düzeyde geliştirmek için uğraş veriyor;
bunu toplumsai birikim sayıyor vb.
* • •
Ikinci yanlışı YÖK ve üniversite yönetimleri yap-
tı. YÖK ve üniversiteler, öncelikle kendi eksiklerini
ve koşullannı, sürekli olarak, kamuoyu ile paylaş-
malıydı. örneğin, üniversitelerin altyapı alanındaki
durumları; öğretim üyesi yetiştırilmesi konusunda
neler yapıldığı; üniversitelerin işlevlerinin her birini
ne ölçüde yerine getirdikleri üzerine değeriendirme-
ler; yükseköğretimin ülkenin araştırma-gelişme ça-
balan içindeki yeri; üniversite çalışanlannın ve üni-
versiteyi bitirenlerin iş bulma koşullan; bilimsel ya-
yınlan ve bu alanlardaki gelişmeleri, kamuoyu ile
paylaşmalıydı. Bunlar yapılmayınca, üniversite yö-
netimleri güçsüz kalıyor.
Bu ikili yanlıştan kurtuluşun yolu yine üniversite-
lerden geçmektedir. YÖK ve üniversite yönetimle-
n, hiç zaman yitirmeden, yükseköğretim alanında-
ki çalışmalarını; bu alandaki gelişmeleri, artısıyla,
eksisiyle değeriendirecek bir çalışmayı hiç zaman
yitirmeden yapmalıdır.
YÖK ve üniversite yönetimleri, önce kendilerini
tam bir yansızlıkla, bilimsel kurallara uygun olarak
araştırmalı ve topluma her an bilgi verecek bir sü-
reci yaşama geçirmelidir. YÖK ve üniversite yöne-
timleri öncelikle kendi kaynaklannı harekete geçir-
melidir; kendi bilim insanları, yardımcı ve idari per-
sonelini ve öğrencilerinı, bir iç değeriendirme süre-
cine sokabilmelidir. Ancak böyle bir iç bütünleşme-
dir ki üniversitelerin kurumlaşmasını ve kendi iç di-
namikleriyle topluma hizmet vermesini sağlayabi-
lir. Böyle bir tutum üniversite yönetimlerini gereksiz
dış destek arayışlanndan da uzak tutacaktır.
Yeni ders yılında, gerek hükümetin gerekse de
YÖK ve üniversitelerin görev ve sorumluluklarını
daha bilimsel bir yaklaşımla yerine getirmeleri top-
lumun ortak istemi olmalıdır.
yakup@metu.edu.tr
Pompa üretiminde dünya 2.si
Danimarkalı dev
Türkiye sulannda
GÜLŞAH KARADAĞ
KOPENHAG-Dün-
yanın ikinci büyük
pompa üreticisi Dani-
markalı Grundfos, Tür-
kiye 'deki satış bölümü-
nü büyütmeyi amaçlı-
yor.
Grundfos Grup Baş-
kan Yardımcısı Soren
O. Sorenson, Türki
cumhuriyetlere yönelik
ihracatlannı Türki-
ye'den gerçekleştirme-
yi planladıklannı söy-
ledi. Bölgeye yönelik
pazarlama merkezinin
Avusturya'da bulundu-
ğunu belirten Soren-
son, Türkiye 'yi kültü-
rel ve coğrafi avantaj-
lan nedeniyle tercih et-
tiklerini anlattı.
Adalar ülkesi Dani-
marka'nın tanm ağır-
lıkh yükseltisiz topra-
ğında, su pompalarına
duyulan ihtiyacın bü-
yütüp geliştirdiği
Grundfos finnası, bu-
gün dünya çapında 11
bin 383 kişi istihdam
ediyor. îlk altı ayda
kârını 28.6 Euro'dan
50.5 milyon Euro'ya
çıkaran şirketin küre-
sel durgunluğa karşın
büyümesini ise Soren-
son dört temel noktay-
la anlatıyor: "Kazan-
cın yüzde 4.2'sinin ar-
ge için avnlması, kaü-
teli nıal üretimryle ve-
rikn güven, tamamen
kendi alanında uz-
manlaşmış firma yapı-
sının korunması
(Gurndfos'un sadece
kendisine hizmet ver-
mek üzere kurduğu
bir finans ve sigorta
şirketi var) ve şirketin
kânnın yüzde 90'ının
üretime geri dön-
dürülmesi."