22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 HAZİRAN 2003 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL SabahattmATyiVaşatmak... "Gelecek günler var daha Aldırma gönül aldırma." O, gelecek günleri göremedi! Ama bizler göre- bildik mi? "Şarkı söyleyen yannlar"... Birgüzel di- zeydi, şarkıydı, umuttu, düştü... Yazaıiar, şairfer hep bu düşü yaşariar, yaşatırlar, kendileri yaşamasalar da... Tuncer Cücenoğlu nun yeni oyunu "Sabahat- tin Ali"y\ okurken böyle şeyler düşündüm. "Başın öne eğilmesin. Ağladığın duyulmasın" di- yordu o, gencecik yaşında Sinop zindanında... Uzaktan denizin dalgalarını duyarak... Tarihin öyle olayları vardır, kuşaklar boyu bellek- lerde yaşar. Zamanla içeriği, anlamı hep aynı kalır. Kırk yaşlannda bir Sabahattin Ali, romanlar, öy- küler, oyunlaryazdıktan; toplumda bir uyanış ate- şi yaktıktan sonra; halkı, köylüyü, kısaca insanımı- zı uyandırmak, kendinde, çevresinde neler olup bittiginin bilincine vannasını boşuna bekledikten son- ra, bir sopa vuruşuyla yaşarndan kopanlan bir ya- zar... Tuncer Cücenoğlu, Sabahattin AJi olayını, yanm yüzyıldan beri çözülmemiş bircinayetin öyküsünü sahnede canlandırmış... Böyle olaylann öyküsünü, romanını, oyununu yazmak gerekir. Cücenoğlu usta birtiyatro yazarı... önceki oyun- lannda da gerçekleri sahneye getirmiş, seyircinin de bu olaylara katılımını sağlamaya çalışmıştı. "Sa- bahattin Ali" oyunu da o günleri yaşamış, o gün- leri bilen insanları günümüze getirmiş... "...bu alışılmış dramatik biroyun değil, drama- tik öykünün, anlatılarla-tantklıklaha geliştirdiği bir denemedir. Belki de tantkların yardımıyla biryar- gı salonunda Sabahattin Ali gerçeğini öğrenme ça- basıdır." Ben Sabahattin Ali'nin ilk öykülerini 'Ayda Bir" der- gisinde okumuştum. Hastaydım, yatakta yatarken dergilerde çıkan bu öyküler beni bilmediğim insan gerçekleriyle karşılaştırmıştı. llkokulun son sınıfın- daydım, yıl 1935... Sabahattin Ali, daha otuzunda bile değildi. Bu kadar genç bir insanın yurdunun acı gerçeklerini nasıl böylesine görebildiğini, etki- leyici bir biçemle okuriara sunduğunu düşünmüş- tüm. Iki kez karşılaşabildim. Bir kez Beyoğlu'nda. İlk kitabımı göndermiştim. Güzel sözlerle sevindirmiş- ti. Bir de Fikret Adil'in oluşturduğu sanatçı gece- lerinden birinde... Sonra romanlar, öyküler, 'Marko Paşa' serüve- ni... Sonra Bulgarsınınyakınlanndakorkunç bir ter- tiple yok ediliş!.. Neden, niçin? Iktidardakileri ra- hatsız ettiği için mi, yoksa başka bir şey mi?.. Elli yıldır her şey karanlıkta... Tuncer Cücenoğlu'nun yapıtı biraydınlatma, bir yorum, en önemlisi de büyük yazara, anısına birsay- gı... Yazan sahnede bütün canlılığıyla yaşatmak, ül- kemizdeki aydın kıyımının ilk örneği olan bir cina- yetin gizlerini, yakın tanıkların anlatımlarıyla çö- zümlemek. "Bu düşüm gerçekleştiği için tanımlayamayaca- ğım mutluiuklaryaşıyorum " diyor Cücenoğlu... En yakın günlerde sahnede izlemeyi bekleyerek... Bir Törerı ve Geziden Gözlemler... Varşova, Ikinci Dünya Savaşı'nda yerle bir edilmesıne karşın dimdik ayakta. Tarih boyu özgürlüğe özlem]i (hasret) kalmış ınsanlan çok diri. Özgüvenli, bilinçli, saglam ve insancı. Avrupa'dan uzak bırakılmasına karşın Avrupalı. Ve, hayat pahalıhğı sıfır! Prof. Dr. Necdet ADABAĞ Ankara DTCFDekanı H ep etkilemiştir beni Istanbul'dan aynlmak. îstanbul'dan ayrıimak fürkiye'den aynlmak anlamını ta- şır. Uçakla giderken tstanbul son du- rak gibidir. Ondan sonrası. Trak- ya'yı saymazsanız, yabancıdır artık. Dili yaban- cıdır; kültürü, insanı yabancıdır Renklen \ aban- cıdır. Yolu, izi, tarlalan... Ama coşkulanınm yi- ne de. yeni yeni yerler göreceğim, başka başka insanlar tanıyacağım diye. Ne ki, Istanbul üze- rinde uçarken bir başka iizünç kaplar içimi. Göz- lerim yeşili arar. Beton yığınJan ıçinde sıkışmış kalmış ınsanlan düşünürüm. Depremde kaçacak yerleri olmayan, açık alan bulamayacak olan in- sanJannj. Soluklu kentleri, dahası, başkentleri düşünürüm hep. Ve tstanbul gibi güzelim birken- tin. kibrit kurusu biçıminde bıtişik düzen dizil- mış evlenn, hanlann, hamamlann olduğu soluk- suz bir kente dönüştürülmesine neden (sebep) aranm. Demokratik kitle örgütlerinın, üniversi- telenn ve aydınlann niçin bu keşmekeşe, bu yağ- maya karşı koymadıklannı düşünürüm. Lamartine, "Doğa. insan ve tarih dünyaıun en güzeJmanzaralanndan birini varatnuştır" derken. sanınm. günün bınnde lstanbul"un bu duruma ge- leceğini hiç mi hiç düşünmemişti. Kalabalığı, ge- lişigüzel mimarisi, rastgele yaşam biçimi bozul- muş tarihsel dokusu ve genel havasıyla çağdaş bir ülke değil de karanlıklardan çıkmış ama kendinı henüz toparlayamamış bir Ortaçağ kenti imgesı vermektedir UIus kenfleşmcyi beceremedi tstanbul dışandan gelen bir yabancıyı hava- dan gördükleriyle kesınlikle düş kınkhğına uğ- ratmaktadır. tçine girdığinde de büyük bir şaşkın- lık yaşıyordur mutlaka. tnsan ister istemez yurt- dışındaki benzerleriyle karşılaştırmaya gitmek- ten kendini alıkoyamaz. tstanbul'unsaltbırtiyat- ro, sinema, müzik şenlıklen. bilimsel toplannlar kentiolmasını ve öyle kalmasını çok ısterdım. Sa- nayi keşke başka yörelere taşınmış olsaydı. Tica- ret için başka bölgeler seçilmiş olsaydı. Ulu Ön- der,ulusunkentsoylulaşmasınıistıyordu. 1950 den sonra gelen iktidarlar, sözümona, sanayileşıyoruz yanılsamasıyla toplumu kalkındıracağız diye köy- lüyü kente taşıdılar ve adına da kentieşryoruz de- diler. Oysa ulus, bırakınız kentsoyiulaşmayı. kent- leşmeyi bıle beceremedi, ancak kentleri köyleş- tirdi; kentlileri de köylüleştirdi. Bu tersinden ya- şamanın en çarpık örneği de tstanbul'dur Bu ne- denle tstanbul bir Roma. Paris değil. Yoksa ekin- sel ve tarihsel altyapısı bu kentlerle rahatlıkla boy ölçüşecek düzeydedir. Bundan kimsenin kuşku- su olmamalı' Bu kez tstanbul'u bir başka başkentle karşılaş- tırdım: Varşova. Çünkü bu kez ilk durağım Var- şova oldu. Uçak inişe geçtiğinde ilk gözüme çar- pan kırmızı çatılı evler oldu. Çok düzenli biçim- de yerieştirilmiş yapılar arasından geçen yollar eğri büğrü değil, dosdoğru uzanıyordu. Uçak or- manlann üstünden süzülüp yere inerken on bin metreden yere inmenir keyfıni yaşıyordum. Parklar kenti Varşova Çorak topraklar yerine yeşil yeşil ağaçlann çevrelediği biralana inmenin aynca erincine ulaş- tım. Havaalanından çıkar çıkmaz geniş yollan olan bir .cente geldığımin aynmına vardım. De- mirperdeden kalma eski püskü evlerin çirkinli- ğini çevesindeki parklar örtüyordu. Varşova bir parklar centi. En büyük özelliği belki parklan. Konukevinin arkasındaki parkta sonsuz bir yeşil- lik ve menekşe tarlalan vardı. Dahası, iki yüz el- li tavus ku$ u ve ayaklannıza dolaşan sincaplar. Ne 1 i, yerlerde günçiçeği kabuklan ve sigara iz- maritleri yoktu. Sanki parkta sigara içmek yasa- ğı varmış gibi... \ârşova. Ikinci Dünya Sava- şı'nda yerle bir edilmesine karşın dimdik ayak- ta. Tarih boyu özgürlüğe özlemlı (hasret) kalmış ınsanlan çok diri. Özgüvenli, bilinçli, sağlam ve insancı Avrupa'dan uzak bırakılmasına karşın Avrupalı. Ve, hayat pahalıhğı sıfir! Hollanda'da da herkes Ingılızce konuşuyor. Vatmanlar da konuşuyor. şehır içi otobüs şoför- leri de. Cahil tunstleri azarlayacak kadar hem de... Hollanda, Polonya kadar sıkıntı çekmemış. Her anlamda kalkınmış bir ülke. Ben zaten daha çok Polonya"yı merak ediyordum, Hollanda "nın yapılan çirkin. Ne ki, bu yapılan, bizdeki gibi da- ha da çirkınleştiren tabelalar yok binalann üze- rinde asılı. Bah'da berber beş tane tabela asmı- yor dükkânınjn sağına soluna. Ya da ıslak havlu- lanru kapuıın önünde kurutmuyor. Hollanda su- lar içinde bir ülke. Ama suyun içinde yaşamaya alışığız biz. diyorlar. Ülkemı düşünüyorum. Cen- net gibi; bir günde dört mevsim yaşanan bir ül- ke. Ozlüyorum ülkemi... tki ülkenin ünıversitelerine bakıyorum. Dingin ve erinç dolu. Öğrencilerin gelecek kaygılan var ama. kavga yok. Ya da sorunlannı bahane ede- rek parti sloganlan atan öğrencıleri de yok Da- ha çok öğrenmeye tutkun öğrencilen var. Eğitim ve bilimin temel etken olduğunu biliyorlar kal- kınmak için. Hollanda'da dört yüz bin Türk ya- şıyor. Çocuklan Türkçeyi, Türk kültürünü öğ- renmek için Türkoloji Bölümü'ne yazılıyorlar. Ama Türkolojiye sahip çıkan yok. Kitap yok, dergi yok. Amsterdam Havaalanı'nda çalışan Türk gençlerini görüyorum. Benimle ilgileniyor- lar. Umutlanıyorum. Türkiye'den uzak olmanın getirdiği burukluğu görüyorum gözlennde. Bu ço- cuklara sahip çıkmak gerekiyor. Bunlar bizım el- çilerimız olacak gelecekte. Bugün de siyasamı- zın iflas ettiğinden yakınjyoruz. AB kapısından içeri adım atmakta zorlandığımızı söylüyoruz. Zamanında sahip çıkılmış olsaydı bu insanlan- mıza. yol göstenlmiş olsaydı. yaşadıklan ülke ile. kendi ülkeleri ile ilgili demokratik-laik çiz- gıde eğirilmiş olsalardı. kısacası, yalruzlıklann- da sahipsiz bırakılmamış olsalardı. bugün Avru- pada ülkemizle ilgili bambaşka bir imge yarat- rruş olacağımız gibi, kök salmış cemaat ve tari- katlardan söz edılmiyor olacaktı. Her iki üniversitenin Türkoloji bölümJerinde 30-35'er öğrenci var. Az değil. Ama artık Avru- pa'da farklı bir eğitim dizgesi uygularuyor. Biz, Erasmus bağlamında. örneğin çok gecikmiş ola- rak edebiyat fakültelerinde her öğrencinin mut- laka felsefe. antropoloji gibi temel bilimleri oku- ması gerektıği konusunda savaşım verirken. bu sonınlan çoktan aşmış uluslar olarak ve bir adım daha atarak ilk ıki yıldan sonra \-uksek lisansa baş- lama olanağı tanımışlar. Bu dizgeyle (sistemle) ünıversitelerin daha devingen, daha dinamik ol- duklannı, ayrıca gençlere kısa yoldan yaşama atılma firsatı verdiğini düşünüyorlar. Bize kalır- sa bızdekinın tam tersi, gençler artık üniversite okumak istemıyorlar. Nerede o günler diyesım ge- liyor içimden, üniversitelerimızin bu aşın kala- balığı karşısında. Avrupa'da kültûr ataşeülderi açıhnah Roma son durağım oldu. Roma'yı merak et- miyordum, çünkü biliyordum. Ama çok farklı buldum. Tüm yapılar sabunlu sularla yıkanmış gibiydi. Belki öyle değil ama yeniden badanalan- mış ve boyanmıştı. Yollar tertemiz. Parklar çok düzenlıydı. İnsanlar yakınsalar da esenlik içinde olduklan belliydi. Tüm pizzacılar, lokantalar do- luydu. tnsanlarkuyruktaydı. Yeni para birimine geçiş biraz bellerim bükmüş gibiydi. Ama uste- sinden gelecekleri kesindi. Çok becerıklı bir top- lum. Özel sektörü çok güçlü. Turizmi. dış ticareti çok etkin. Yılda elli altmış milyon tunst çeken bir ül- ke. Dış ocareti çokkuvvetli. Dış siyasasındakı açık- lannı kültür siyasalanyla kapatmaya çalışıyor. Kültürleri ve sanatlanyla oldum olası dünya ka- muo> r unda bir sempati kazanmışlar. Örneğin, 19601ı >ıllarda Türkıye'de Italyanca bılen iki elin parmaklan kadarken bugün üniver- site gençliğının üçte bin Italya'ya. ttalyan diline ve kültürüne ilgı duymaktadır. Bu olgu, dış sıya- sada da başan getıren ermenlerden biridir. Bu düşüncemi ttalyan Cumhurbaşkanı'nın sarayın- da söylediğimde çok hoşlanna gitti. Saraydaki bir önemli törende, çağnlı olmalanna karşın. yine Türk Büyukelçiliğı yetkililerinden kimse yoktu. Türkiye'nin başvuracağı en etkın yol, AB'ye girmek istıyorsa. tüm Avrupa ülkelennde çok geç kalınmasına karşın zaman yitırmeden kültür ata- şeliklen açmak ve o yerlere yerel toplumlann nabzını rutmasını bilen kültür adamlan yollamak olmalıdır. Ardından ülkemizle. özellikle kültürü- müz. edebıyatımız ve dilimizle ilgilenenleri yü- reklendirici işler yapmaktır. Örneğin, yanşmalar açmak, içerikli burslar vermek, kongre ve sem- pozyumlar düzenleyerek kendilerine özel çağ- nlar çıkartmak ve birçok şey daha... Istanbul'a dönerken gözlerim yeşile doymuş, ama içimde buruk bir sevinç vardı. Heidelberg Konservatuvarı tecrübeli öğretmeninden piyano dersi 02163365464 Erozyon, Örovizyon... Suay KARAMAN Tüm Öğretim Üyeleri Derneği R üzgâr, ırmak, deniz, Bandillerindenalınanadıile buz gibi doğal et- . kenlerin. yeryüzün- de oluşrurduğu aşınmalara, Bellona'da sizi zorlamayacak ödeme seçenekleri var. Üsteli Nisan fiyatlanyla! "erozyon" diyoruz. Ülke- miz her yıl erozyon sonucun- da büyük oranlarda toprak yitirmektedir. Erozyon sade- ce coğrafi olaylarda ohnu- yor. ülkemizde 12 Eylül 1980 karşı devriminden son- ra, birçok alanda olduğu gi- bi, özekin (Mltür) alanında da erozyon yaşanmaktadır. SertabBjener'in, Öroviz- yon Şarkı Yanşması'nda bi- rinci ohnası mutlu bir olay- dır. Ülke olarak böyle bir başan karşısında sevinme- mek olanaksız. Ancak yanş- maya tngilizce söz yazılmış birparçayla katılma düşün- dürücüdür. Hele yanşmanın bitimin- de yapılan kısa televizyon röportajında. birinci olan şarkıcının: "fşte gördünüz mü? Bundan sonra her şey tngilizceotmalT gibi basit ve düşünmeden söylenen söz- leri, emperyalizmin ayak seslerini ensemizde duyum- satmıştır. Türkive'de 'vabancı dil (TÜMÖD) Gen Başk Yard. öğretimi' birbirine kanştı- rılmaktadır. Bunun sonu- cunda, ulusal özekin ve ba- ğımsızük açısından sakınca- lar, tehlikeler oluşmaktadır. Türkiye'de yabancı dille öğ- retim yapan ilköğretim ve ortaöğretim kurumları ile üniversitelerin sayılan hız- la çoğahnaktadu 1 . Oysa ya- bancı dil biramaç değil, sa- dece araçtır. Bilgi için, bi- lim için, iletişim için bir araçtır. Eğer yabancı dil öğ- renmek amaç olursa, hem bilgi, hem bilim bakımın- dan yetişme ile hem de ya- bancı dil öğrenme yanm kal- maktadu". Yabancı dille öğretim ya- pan okullarda okuyan ço- cuklarımızın. Türkçeyi önemsemedikleri. giderek unuttuklan, yazılı anlatım yetersizlikleri içine düştük- leri. kendi dillerini küçüm- sedikleri ve zaman zaman konuşamadıklan görülmek- tedir. Anadilinin yetersiz ol- duğu inancıyla yetiştirilen gençler. kendi diiine \e kül- türlerine nasıl saygı duya- caklar? Zaten anadilini ye- terince öğrenip kavrayama- yan bir kişinin. yabancı bir dili öğrenmesi ve kavıama- sı da neredeyse olanaksızdır. Okullarda yabancı dille eğitim yapıhrsa, Türkiye'nin dış dünya ile daha kolay ile- tişim kuracağı, Türkçenin bilim dili olmadığı, tngiliz- ce ile bilimin daha iyi yapı- lacağı gibi görüşler, emper- yalizmin sömürge ülkelere dayattığı bir aldatmacadır. Her ülkede öğretim ve bilim, ancak o ülke halkının di- liyle yapılır. Globalleşme, küreselleş- me, yeni dünya düzeni gibi emperyalizmden türetihneş sözcüklerin arkasına sığı- narak. kültür eroz\onuna çanak tutanlar, Atatürk Tür- Idye'sinde yok olmaya mah- kûmdurlar. 1980'li yıllardan sonra. gazetelerimizin, radyo ve televizyonlanmızın. sine- malanmızm. otellerimizin, alış veriş merkezlerimizin, dükkanlanmızın isimleri hep yabancı sözcüklerden seçil- di. Bütün bunlar yetmiyor- muş gibi, şimdi uluslarara- sı biryanşmaya katılarak, bi- rinci olan şarkımız da tngi- lizce... Bir insan dünyayı en iyi ve doğru biçimde ancak ken- di diliyle algılayabilir ve an- latmak istediklerini de en güzel kendi diliyle anlatabı- lir. Sağhklı bir iletişim için. yaratıcılık ve hayal gücü- nün hsıtlanmaması için, be- lirli bir dihn çok iyi bilinme- si gerekir. Bunun için eğiti- min en iyi bilinen dilde, ana- dilde yapıbnası gereklidir. Coğrafyadaki erozyonu tamamen önlemek. bugün için olanaksızdır. Ancak öze- kin erozyonunu önlemek, Ulusal Eğitimle gerçekle- şebilir. Ulusun kendi eğı- timcileri tarafindan hazır- lanmış, programı, amaçlan, kaynaklan ve araçlan ulusal olan, Ulusal Eğitimle... Mustafa Kemal Ata- türk ün emperyalistleri ko- varak bize armağan ettiği Türkiye'mizde, biz yaşayan- lar; bizler Türk halkıyız ve Türkçemizle övünmehyiz... PENCERE Hayata Karşı Savaş Türkiye'yi Geciktirir.. öğle sıcağında diri bir ses ortalığı ayağa kaldır- dı; adam bangır bangır bağınyor: - Karpuuuuz... Küçük bir kamyonun arkasına yüklediği karpuz- lan mahallede satacak... Peki, çerçi nerede?.. Elinde şıngır mıngır küçük bir çan, sırtında cam- lı küçük dolabıyla eski Istanbul'un dar sokakların- da dolaşan seyyar satıcı yürürken sürekli çanını sal- lar, sonra durup soluklanırken evlerin pencereleri- ne bakarak bağınrdı: - Çeeerçiiii... Ev kadınlarına gerekli şeyler satardı çerçi; top- luiğne, dikiş iğnesi, dikiş makinesi iğnesi, masura ipliği, çengelli iğne, makara ipliği, firkete, toka, ma- kas, tarak, ayna, vb... Çerçi artık yok... Kalaycı var mı?.. Tenekeci?.. Lehimci?.. Bileyci?.. Hallaç?.. Elinde yayı ve tokmağıyla mahalleden mahalle- ye dolaşıp duran hallaç sizlere ömür... Kalaycı cim karnında bir nokta oldu, kayıplara ka- nştı... • Rusya'da mujik ortadan kalktı.. Amerika'da köylü.. Yalnız meslekler değil, sınıflar ve katmanlar da ortadan kalkıp siliniyorlar... ' ölüm cezası tarihe kanşıyor... Cellata ne gerek kalacak?.. Suudi Arabistan'da cellat devlet memuru... Bu nasıl bir devlet?.. Çağdışı devlet!.. Peki, Batı'da irtica kavgası diye bir siyasal ça- tışma kaldı mı?.. Avrupa'da kilise devleti Vatikan'ın ötesinde yal- nızca lâfügüzaftır... Oysa mürteci, Müslüman dünyasında kol gezi- yor, politikasatıyor... Kalaycı, tenekeci, bileyci, çerçi, hallaç gibi mür- teci de yok olacak... • Tüm Islam coğrafyasının geçmişte sömürgeler- den oluşması bir rastlantı mıydı?.. Değildi... Bugün tarih sanki tekerrür ediyor, dün Ingilizin elindeki Müslüman topografyasında bugün Ang- loamerikan ortaklığı at oynatıyor... Ve Türkiye'de, annelerimizin başörtüsünü geri- ci siyaset uğruna türbana çeviren mürteci politika- cı, Müslümanlann aleyhine Angloamerikan emper- yalizmine destek vermek için hizmete talip... • Mürteci politikadan silinmedikçe.. Çok partili rejimden tasfiye edilmedikçe.. Yaşamdaki rolünü yitirmedikçe.. öğretimde sıfııianmadıkça.. Türkiye'de ne demokrasıye kavuşulur. Ne de çağdaşlaşma gerçekleşir... • Islam dünyasında irtica aşılabilseydi Müslüman, emperyalizmin boyunduruğu altınadüşermiydi?.. Gerçek hem tarihsel.. Hem güncel. Captain Sragu! GÜMÜŞLÜK - BODRUM Bodrum'un doğal kalan son koylanndan KOYUNBABA'DA ( 10 Teramuza kadar \ 1 Kişi T.P - 29.900.000 TL(+k.d.v.) 0 - 6- yaş ücretsiz, 6 -12 yaş % 50 indirimli, açık büfe kahvaltı öğle yemeği, 5 çayı, açık büfe akşam yemeği, Çocuk ve büyükler için havuz, TV Salonu - Bar - Şark köşesi Gazeteniz, kitaplannız bizden Tel: (252) 388 66 27 GSM (0532) 265 78 45 VVORLD CARD VE BONUS CARD'INIZA 4 TAKSİT OLANAĞI Truva Yemek Odası / Anttk Mese Bu kafnpanya. Tc Sanayı ve Tcaret BaKanlığı nın 1994 artı ve 2' 9 « say* m*j l i u r a r e uyjji oarak yapA^aHa» 01 062003-1307 iraartfe gBçaör 8OYTAŞA.Ş. OSfi ZCd ftol Kayser Beiona Boytaş A.Ş nın i Kjpa*okya LûKs Takım / Freaglc Kircmit BELLONA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear