Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 MAYIS 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
JV LJ i j J. LJ J \ kultur(g cumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SUNAY AKIN
Cebinde milyonluk zıpzıplan..." y ^ ırinci Dünya Savaşı'nın başlamasıy-
1 3 la, Pans'ten tstanbul'a sefer yapan
M ~\ Şark Ekspresi'nin bacasından tüten
Jm~J duman. top namlulanndan çıkan du-
manlara bırakır yerini. Dört yıl boyunca bir is-
tasyonda tutsak olan trenin "2419" numaralı
vagonu özene bezene temızlenir, savaş sonra-
sında! Bunun nedeni, tstanbul'ayapılacakye-
ni biryolculuğunhazırlığıdeğildır. 1918 yılın-
da, Şark Ekspresi'ni Istanbul yollannda yeni-
den görürüz görmesıne ama "2419" numara-
lı vagon yoktur bu seferlerde. Çünkü söz ko-
nusu vagon, içinde Almanlann teslim olduğu-
nu bildiren antlaşmanın ımzalanmasının ar-
dından müzeye kaldınlır, Fransızlar tarafın-
dan!
Istanbul özlemiyle yanıp tutuşan vagon, mü-
zeden çıkanldığında çocuklar gibı sevinse de,
kursağında kalır hevesi. tçını Alman ve Fran-
sız generaller, devlet adamlan doldurmuştur
bir kez daha. Yine, bir deftere ımzalar atılmak-
tadır. Ne var ki, Almanlardır bu sefer yüzleri
gülenü Ikinci Dünya Savaşı'nda, Nazilerin
Fransa'yı işgal etmesinin ardından, Hitler'in
emriyle, Almanya'nın Birinci Dünya Sava-
şı'nda yenik taraf olduğunu bildiren antlaşma-
nın imzalandığı Şark Ekspresi'nin "2419" nu-
maralı vagonu, Fransa'nın teslim oluşuna ta-
nıklık etmektedir bu kez. Istanbul'u bir kez ol-
sun görmenin özlemiyle yanıp tutuşan vagon,
1945 'te Alman askerleri tarafından ateşe veri-
lir. Böylelikle, savaşı kaybedeceğini anlayan
Hitler, tarihin bir kez daha tekerrür etmesinin
önüne geçmiş olur!
'Bir ellnde cımbız / Bir ellnde ayna'
Istanbul'un bilinmeyen tren öykülerinden bi-
ri de, Yıldız Sarayı bahçesinin derinliklerinde
gizlidir. Yıldız Arşivi'ndebulunan bir proje in-
celendiğinde, bahçenin büyük bir böliimünü
dolaşan bir demiryolunun tasarlandığı anlaşı-
lır. Gerçekleşmeyen bu gezintı rreninın varlığı-
na herhalde en çok, 1921 yılında, Halife Ab-
dülmecitın Yıldız Sarayı'nda düzenlediği dü-
ğünde sünnet olan çocuklar sevinirdi. 0 gün
sünnet edilen yüzlerce çocuktan biri, Ikinci
Dünya Savaşı'nın ardından şu dizeleri yazar:
Ne atom bombası,
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!
Şıırde sözü edilen Londra Konferansf nın,
Orhan Veli'nin sünnet olduğu 1921 yılında ya-
pılan toplantı olduğunu düşünemeyiz. Batılı
devletlerin zorlamasıyla, tstanbul ve Ankara
hükümetlerinin aynı masada oturduğu ve An-
kara hükümetinı temsil eden Bekir Sami
Bey'in "Misak-ı MiHi" andına aykın da\Tan-
dıgı için görevden alınmasına neden olan bu
toplantıyı Orhan Veli, "Ne atom bombası" di-
zesinin ardından anmış olamaz elbette. Şairin
sözünü ettıği, 1948 yılının Şubat ayında yapı-
lan, SSCB'nin katılmadığı, tngiltere, Fransa ve
ABD'nin, Batı Almanya'daki işgal bölgelerinin
statüsünü belirledikleri toplantıdır. Şair her ne
rhan Veli'nin
içinde gizlediği,
unutamadığı
oyuncaklar
nelerdir? Şairin
36 yaşmda sona
eren hayatına,
yokluk ve açlık
yıllannı içeren
iki büyük dünya
savaşının
sığdığını
düşünecek
olursak,
gösterişli
oyuncaklar
aramamalıyız bu
sorunun yanıtına..
şiirinde
yazdığı gibi top,
uçurtma ve kâğıt gemidir
Orhan Veli'nin
oyuncaklan...
Bir de, evden kaçıp
Harbiye Nezareti'ne
gideceğini
annesine söylememeleri
için, kargalara rüşvet
olarak sunduğu
zıpzıplan...
kadar "Ben Orhan Veli" adlı şiirinde, sevgi-
lisinin adını bulmayı "edebiyat tarihçisi"ne
bırakmış olsa da, biz edebiyatın, bir doktor ya
da berberin bekleme salonunda okunan maga-
zin dergilerindeki aşk yazılanndan da geriye
düştüğü bir dönemde, ruttuk bunlan yazdık!
Çünkü edebiyat, hayatın bekleme salonunda
oturmaz.
Karagöz de oynatırdı Orhan Ve»
Beykoz'daki evlerinin bahçesine evdeki bü-
tün iskemleleri indiren Orhan Veli, komşulara
Moliere'i ve kendi yazdığı oyunlan oynardı
yaz akşamlan. Şairin kız kardeşi Firuzan Yol-
yapan'dan öğrendiğime göre, Karagöz de oy-
natırdı Orhan Veli...
Ben miyim bu şeylerin sahibi? _
Kafamda bir çocuk var, meraksız.
İç âlemim oyuncaktan farksız,
Odam, içime bir ayna gibi.
Orhan Veli'nin içinde gizlediği, unutamadı-
ğı oyuncaklar nelerdir? Şairin 36 yaşında sona
eren hayatına, yokluk ve açlık yıllannı içeren
iki büyük dünya savaşının sığdığını düşünecek
olursak, gösterişli oyuncaklar aramamalıyız bu
sorunun yanıtına. Firuzan Hanım, ağabeyinin
futbola meraklı olduğunu anımsıyor. Annesinin
aldığı Galatasaray forması, ayakkabı ve futbol
topuyla Beykoz çayınnda az koşmamıştır Or-
han Veh... Koşarken de bir gün, diz kapağını dı-
kenh tele takarak, feci şekilde yaralanmıştır.
Orhan Veli'den on yaş küçük olan Firuzan Ha-
nım, ağabeyiyle birlilcte Beykoz'un bir tepe-
1
sinde uçurttuklan uçurtmanın gökyüzünün ma-
viliğinde süzülüşünü ise sanki dün gibi anlatı-
yor...
Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular,
Kâğıttan teknesinde sevinç taşıyan gemL
"Oaristys" şiirinde yazdığı gibi top, uçurt-
ma ve kâğıt gemidir Orhan Veli'nin oyuncak-
lan... Bir de, evden kaçıp Harbiye Nezareti'ne
gideceğini annesine söylememeleri için, karga-
lara rüşvet olarak sunduğu zıpzıplan:
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Biitün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!
'Zıpzıplarım pırıl pırıldır...'
Bekir Onur ve Neslihan Güney'in birlikte
hazırladıklan "Türkiye'de Çocuk Oyunlan"
adlı derfeme kitabında, Istanbul çocuklannın
oyunlan arasında "zıpzıp"a da yer venlır.
"Dört beş çocuk bir araya gelirler, gök me-
şe dedikleri iri bir büyeyi belli bir kaçış çiz-
gisine doğru atarlar; hangisinin bilyesi çiz-
giye yakın düşerse o çocuk birinci olur. Bun-
dan sonra kel çizgisinin iki üç metre ötesine
ikişer zıpzıp dizerler. Çocuklardan birisi
bunların başında bekler. Fakat onun bir şe-
yi almaya hakkı yoktur. Birinci olan çocuk,
gök meşeyi kale çizgisinden yuvarlar, gök
meşe zıpzıpların neresinden vurursa, sağ-
dan itibaren dizili zıpzıplan alarak oyundan
çıkar. Sonra gök meşeyi öteki çocuklar atar-
lar. Eğer bunlann hepsi zıpzıplan vuramaz-
larsa buniar, zıpzıpların başında bekleyen
çocuğa kalır."
"Zıpzıp" denilen misketten başka bir şey
değildir. Orhan Veli'yle aynı kuşaktan olan şa-
irlerde de çıkar karşımıza zıpzıp. Işte onlardan
biri, Cahit Sıtkı Tarancı:
Bu bahar havası, bu bahçe,
Havada su şırıl şırıldır.
Lçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Dikkatli okurlar, Tarancı'nın son iki dizesi-
nin, geçen haftaki yazımızda anlattığımız, Se-
limiye'de oyuncakçı dükkânı olan Affan Efen-
di'nin anıldığı manide de yer aldığını fark et-
mişlerdir. Biz de, onlara mükâfat olarak Oktay
Rifatın şu dizelerini sunalım:
Ben miyim o küçük çocuk
Mektep çantası arkasında
Cebinde milyonluk zıpzıplan
Hırsızpolis oynayan rüyasında
Oktay Rifat'ın şiıri yazdığı yıllarda "milyon-
luk" sözcügü en yüksek parayı simgeliyordu.
Bugün ise içinde on beş, yirmi misketin bulun-
duğu küçük bir torba milyonlara satılıyor!
İYANİSTLERİMİZ ÖDÜLLERİ TOPLUYOR
Bu Türkler çıldırmış!
AHMET SAY
Klasik müziğin nabzını tutan ülke-
lerden biri olan Fransa'da, saygınlığıy-
la gelenekselleşmiş bir müzik ödülü
vardır: "Altın Diapason" anlamına
gelen Diapason d'Or. En iyi CD ya-
pımına verilir. Seçiciler kurulu Altın
Diapason'u hak eden sanatçıyı belir-
lerken öncelikle plakta yer alan eser-
lerin "yorum" sanatına getirdiği so-
luğu göz önünde tutar; ama bununla
yetinmez. ses
kaydındaki nite-
likler, ses renkle-
rinin gereğince
verilmiş olması
gibi ton mühen-
disliği yönleri de
değerlendirmeye
girer. Uzatmaya-
hm, Altın Diapa-
son bu yıl yine
piyanistimiz To-
ros Can'a veril-
di. "Yine" diyo-
rum, çünkü ge-
çen yıl da Toros
almıştı ödülü.
Önceki yıl ise Al-
tın Diapason Fa-
zıl'ındı. Diapason d'Or,
Geçen hafta be- gibi bu yıl da
ni Pans'ten tele-
fonla arayan dostum Jean-Pierre,
Türk piyanistlerin başanlan üzerine
büyük bir coşkuyla haykınp duruyor-
du:
- Bu Türkler çıldırmış, çıldırmış!
Ne diyebilirdım ona? "Bir Türk ay-
dını olup da çıldırmamak elde değil-
dir" denmez ki elin adamına... Bu ya-
bancı dostum, piyanistlerimizin ka-
zandığı başanlann Türkiye'de önem-
seneceğini sanıyordu. Sanki Toros ve
*Fazıl, sözgelişi Belçikalı ya da îngiliz-
di. Sanıyordu ki kraliçe sabah uyanıp
kendi sanatçılannın uluslararası ödül-
ler aldığını öğrenince onları nasıl
onurlandıracağını düşünecekti. Belki
de "Haberi duyurmak için beni ge-
ce neden uyandırmadınız?" diye so-
racaktı. Ülkenin başbakanı, kültür ba-
kanı, eğitim bakanı vesaire, telefonla-
ra sanlıp işe önce kutlamaktan başla-
yacak, sonra bu uluslararası başanla-
nn getirilerini öne çıkannak için kol-
lan sıvayacaktı...
Masal anlatma-
yayım, peki. Alm
size dipdiri bir
gerçek: General
de Gaulle. Kültür
Bakanlığı koltu-
ğuna yazar And-
re Malraux'yu
oturtmak istediği
zaman, Malraux
şöyle demişti:
"Biliniz ki ben
yalnızca Fransız
aydınını tanırım.
Bir kültür baka-
nı için Fransız
entelektüalizmi-
nin üzerinde hiç-
bir şey yoktur!"
Sevgili Cumhu-
riyet okurlan, 10
Kasım 1938'den
ben Türk aydınını destekleyen bir kül-
tür politikası uygulandı mı hiç? "Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin temeli kültür-
dür" diyordu Atatürk. Bu özdeyiş
doğrultusunda davranan bir devlet ada-
mı gördünüz mü siz?
Cnlü Fransız dergısi Observateur,
Toros Can için şöyle yazmıştı: "Ya-
nan bir müzik, ateşler saçan bir pi-
yanist." Jean-Pierre dostumun tele-
fondaki haykınşmı doğrulamıyor mu
fu sözler?
geçen yıl olduğu
Toros Can'ın.
Resimleri denizden vegülden
Kültür Servisi - Gerçekçiliği;
geleneksel değerlerin sürekliliği-
ne ve doğamn bütünlüğüne sadık
kalarak ele alan, figür resminin
güçlü ismi Nedret Sekban'ın
son dönem yapıtlan Evin Sanat
Galerisi'nde sergileniyor.
'Şarkılarım denizdendir,
güldendir" başlığı altında sergi-
lediği resimlenyle sanatçının yi-
ne deniz ve Çingeneler üzerine
yoğunlaştığı resimleri yer alıyor.
Sekban, baktığımız ama gör-
mediğimiz, tanıdığımız ama dik-
kat etmediğımız, hayata sıkı sıkı-
ya sanlmış msanlan resminin ko-
nusu yapıyor. Toplumsal gerçek-
çi anlayışın hâkim olduğu resim-
lerinde doğayla giriştikleri mü-
cadele, bu mücadeleden doğan
özgürlüğün verdiği güçle sava-
şan emekçi üısanlara dikkat çeki-
yor.
Durgunken esir eden, güzelli-
ğiyle kendine hayran bırakan,
kızdığında hışunla dalgalanarak
iktidannı perçinleyen deniz, sa-
natçının yapıtlanndaki temalar-
dan biri. Ozellikle fırtma zaman-
lannda yok etme arzusuyla co-
şan, geçimini sağlamaya çalışan
balıkçılan korkuturken bu aldatı-
şına karşın aşkla sevilmeye de-
vam edilen deniz, yaşamın kendi-
simn de banndırdığı gelgitlerle
karşımıza çıkıyor resimlerinde.
Özgün ve bağımsız yaşam
tarzlan, renkli giysileri, müzikle-
ri, banş ve sevginin imgesi çi-
çekleri, umutlandıran masallan,
özgürlükçü ve \Tirdumduymaz
tavırlanyla Çingeneler ise Sek-
ban'ın diğer konuklan. Çingene
mitolojisini ve tarihini inceleyen
sanatçı, etkilendiği ritüelleri ve
imgeleri de doğa çıkışlı bir renk
armonisiyle aktararak vermek ıs-
tediklerini doğrudan veriyor.
fNedret Sekban ın sergisi 6
Haziran a kadar Evin Sanat Ga-
lerisi'nde. Tel: 0 212 265 81 58)
ESİNTİLER
ZEYNEP ORAL
illi'den...
"Bizgüneşten önce karşı kıyıyıgörürüz"... "Siz-
de öten horoz bizleri uyandmr; bizde ötenler, siz-
leri"... "Rüzgâr ister sıcakessin, istersoğuk... Sı-
cak esti mi iki yaka da ısınır, soğuk esti mi iki ya-
ka da üşür..."
Midilli'de "sokaktakiadamın" dilinden düşme-
yen bu sözler, Türkiye'nin Ege kıyılarıyla, bu kı-
yılara yakın Yunan adalarında sadece hayatların
değil, özlem ve hasretlerin de benzerliğini vurgu-
luyordu.
Dört yıldır etkinliğini sürdüren bir sivil toplum
kuruluşu "Ege'de bir arada var olma ve iletişim
hareketi"rim Midilli'de düzenlediği bir toplantı-
daydım. Bu hareketi_başlatan eski Dikili Beledi-
ye Başkanı Osman Özgüven ve eski Midilli Be-
lediye Başkanı Strattis Pallis'ti.
Çok geniş bir katılım vardı: Ayvalık Kaymaka-
mı, Çanakkale, Tekirdağ, Altınoluk, Aliağa, Kara-
ağaç, Gömeç belediye başkanları, Bergama ve
Ayvalık'tan Ticaret Odası başkanları, Didim, Ber-
gama, Dikili eski belediye başkanları, Çanakka-
le ve Izmir'den bazı milletvekilleri, üniversite tem-
silcileri... Yunanistan'dan ise yine birçok adanın
belediye başkanı, Ege Bakanı, Ege Üniversitesi
rektörü... (Onlarda da aynı adı taşıyan bir üniver-
site var. Oradaki Ege Üniversitesi'nin her bölü-
mü bir başka adada...)
Ortak kültür mirasının korunması, çevre duyar-
lılığı, ticaret, turizm, ulaşım, üniversiteler arası,
yerel yönetimler arası ilişkiler gibi birçok konu-
nun irdelendiği toplantıdan benim edindiğim ge-
lişmeler şöyle:
Ankara ve Atina'ya ses duyurabilmek
Kıyı yönetimler ve kıyı halkı Atina ve Ankara'yla
karşılaştırılmayacak derecede sıcak ilişkiler için-
deydi. Bunun ortak çıkarları olduğunun bilincin-
deydiler. Çoktan ortak bir dil yaratmışlardı. Hele
bu, Yunanlılaraçısından önemliydi.
Düşünsenize Yunanistan'da çok yakın zaman-
lara dek "Bizim topraklarımızda gözü olanlarla ne
diyalog kurulabilir ki..." diyenler çoğunluktaydı.
Şimdi hâlâ böyle diyenlere, adalılar, "Hiç endişe-
lenmeyin, Türklerin öyle bir niyeti olsa önce biz
varız" diyorlarmış (Bunu gülerek kendileri söylü-
yor). Bugün diyalog bir yana, somut adımlar atı-
lıyor. En sık duyduğum söz şuydu: "Insanlar, hü-
kümetlerden çok daha önde gidiyor." Ve hemen
ekliyorlar: "Kıbns'takigibi."
Geçen yıl Türkiye'ye 270 bin Yunanlı gelmiş.
Oysa bu sayı üç katına çıkabilir, ulaşım olanak-
ları ve giriş çıkış işlemleri daha elverişli olsa. Ay-
valık Midilli arasında tek feribot, haftanın belli
günleri çalışıyor (Yol bir buçuk saat). Ve Ayvalık
pasaport kontrolünde tek memurun önünde kuy-
ruklar uzadıkça uzuyor. Oysa balık yemeye, dost-
ları görmeye, alışverişe günübirlik gelenler var.
Türkiye'den gidiş daha zor. Vize (malum Schen-
gen...) 70 milyon TL çıkış fonu...
İki ülke arasındaki ticaret hacmi 1999'da 220
milyon dolarken 2002 sonunda bir milyar doları
aşmış. Oysa altı milyar dolara ulaşabilir diyoriar,
mevzuat sorunları çözülse...
Bütün bunlann çözülebilmesi için de seslerini
Ankara ve Atina'ya duyurmaya çalışıyorlar.
Atina da Ankara da, istese de istemese de duy-
mak zorunda kalacak nasılsa!
Teşekkür
Bugün 11 Mayıs. Sart Faik'in ölüm yıldönümü.
49 yıl oldu aramızdan ayrılalı. Bugün yapabilece-
ğiniz en güzel şey, bir Sait Faik öyküsü okumak,
onun bir kitabını bir gence armagan etmek, ona
da Sait Faik aşkı aşılamak olabilir... Unutmadınız
değil mi: "Bir insanı sevmekle başlar her şey..."
Bugün Anneler Günü. Armağan almaktan vazge-
çin, onu sevdiğinizi söyleyin, onu kucaklayın ye-
ter.
Bugün Sait Faik'e, bana dilimi, öyküyü, öykü-
nün içindeki şiiri, edebiyatı, insanı sevdirdiği için
teşekkür ediyorum.
Anneme, var olduğu için; en yakın arkadaşım
olduğu için teşekkür ediyorum.
Üç gün gecikmeyle de olsa bir teşekkür de
Anayasa Mahkemesi'ne. AKP'nin yanlış hesabı-
nı, çıkar oyununu bozduğu, 61 yaş emeklilik hük-
münün yürürlüğünü durdurduğu için.
e-posta: zeynep • zeyneporal.com
Faks:(0 212 257 16 50)
BUGUN
• CRR'de 'VII. CRR Gençlik FestivaU'
kapsamında 19.30'da Mimar Sinan
Üniversitesi Öğrenci Senfoni Orkestrası'nm
konseri. (0 212 232 98 30)
M KOÇ ÜNİVERSİTESÎ RÜMELt
FENERİ KAMPUSU nda 'Koç Cniversitesi
2. Tiyatro Günleri' kapsamında 13.00'te
Sabancı Üniversitesi Oyunculan'nın
"Doğumgünü Partisi' adlı oyunu, 15.00'te
Özgür Erkekli'nin 'Oyunculuk Atölyesi'
konulu atölye çalışması, 19.30'da Istanbul
Üniversitesi İşletme Fakültesi Tiyatro
Topluluğu'nun 'Tanrı' adlı oyunu.
(0 212 338 10 00)
M AKM SİNEMA SALONU'nda 13.00,
15.30 ve 19.00"da Michael Moore'un 'Benim
Cici Silahım' filminin gösterimi.
(0 212 251 56 00)
• YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT
MERKEZİ SERMET ÇİFTER
SALONU'nda 16.00'da Cem Mumcu,
Mehmet Kısnıet, Orhan Cem Çetin'in
konuşmacı olarak katılacağı 'Portre
Okumalan' konulu fotoğraflı söyleşi.
(0 212 252 47 00)
UÇAN 8ÜPÖRGE KADİI FİMfly FESTİVALJ
• KAVAKLIDERE StNEMASI 12.00:
'Maya Deren'in Aynasında', 14.30: 'Öfkeli
Öpücükler', 17.00: 'Kırık Aynalar', 19.15:
'Magonya', 21.30: 'Bir Sessizlik Sorgusu'.
(0 312 468 71 93)
M ANKAPOL SİNEMASI 12.00: 'Güzel
Hatıralar'. 14.30: Kadın Dediğin Tombul
Olur', 17.00: 'Koleksiyoncu', 19.15: 'Mrs.
Dalloway', 21.30: 'Zambak Festivali'.
(0 312 4)9 39 59)