25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 MAYIS 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA JV LJ i j J. LJ J \ kultur(g cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAY AKIN Cebinde milyonluk zıpzıplan..." y ^ ırinci Dünya Savaşı'nın başlamasıy- 1 3 la, Pans'ten tstanbul'a sefer yapan M ~\ Şark Ekspresi'nin bacasından tüten Jm~J duman. top namlulanndan çıkan du- manlara bırakır yerini. Dört yıl boyunca bir is- tasyonda tutsak olan trenin "2419" numaralı vagonu özene bezene temızlenir, savaş sonra- sında! Bunun nedeni, tstanbul'ayapılacakye- ni biryolculuğunhazırlığıdeğildır. 1918 yılın- da, Şark Ekspresi'ni Istanbul yollannda yeni- den görürüz görmesıne ama "2419" numara- lı vagon yoktur bu seferlerde. Çünkü söz ko- nusu vagon, içinde Almanlann teslim olduğu- nu bildiren antlaşmanın ımzalanmasının ar- dından müzeye kaldınlır, Fransızlar tarafın- dan! Istanbul özlemiyle yanıp tutuşan vagon, mü- zeden çıkanldığında çocuklar gibı sevinse de, kursağında kalır hevesi. tçını Alman ve Fran- sız generaller, devlet adamlan doldurmuştur bir kez daha. Yine, bir deftere ımzalar atılmak- tadır. Ne var ki, Almanlardır bu sefer yüzleri gülenü Ikinci Dünya Savaşı'nda, Nazilerin Fransa'yı işgal etmesinin ardından, Hitler'in emriyle, Almanya'nın Birinci Dünya Sava- şı'nda yenik taraf olduğunu bildiren antlaşma- nın imzalandığı Şark Ekspresi'nin "2419" nu- maralı vagonu, Fransa'nın teslim oluşuna ta- nıklık etmektedir bu kez. Istanbul'u bir kez ol- sun görmenin özlemiyle yanıp tutuşan vagon, 1945 'te Alman askerleri tarafından ateşe veri- lir. Böylelikle, savaşı kaybedeceğini anlayan Hitler, tarihin bir kez daha tekerrür etmesinin önüne geçmiş olur! 'Bir ellnde cımbız / Bir ellnde ayna' Istanbul'un bilinmeyen tren öykülerinden bi- ri de, Yıldız Sarayı bahçesinin derinliklerinde gizlidir. Yıldız Arşivi'ndebulunan bir proje in- celendiğinde, bahçenin büyük bir böliimünü dolaşan bir demiryolunun tasarlandığı anlaşı- lır. Gerçekleşmeyen bu gezintı rreninın varlığı- na herhalde en çok, 1921 yılında, Halife Ab- dülmecitın Yıldız Sarayı'nda düzenlediği dü- ğünde sünnet olan çocuklar sevinirdi. 0 gün sünnet edilen yüzlerce çocuktan biri, Ikinci Dünya Savaşı'nın ardından şu dizeleri yazar: Ne atom bombası, Ne Londra Konferansı; Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; Umurunda mı dünya! Şıırde sözü edilen Londra Konferansf nın, Orhan Veli'nin sünnet olduğu 1921 yılında ya- pılan toplantı olduğunu düşünemeyiz. Batılı devletlerin zorlamasıyla, tstanbul ve Ankara hükümetlerinin aynı masada oturduğu ve An- kara hükümetinı temsil eden Bekir Sami Bey'in "Misak-ı MiHi" andına aykın da\Tan- dıgı için görevden alınmasına neden olan bu toplantıyı Orhan Veli, "Ne atom bombası" di- zesinin ardından anmış olamaz elbette. Şairin sözünü ettıği, 1948 yılının Şubat ayında yapı- lan, SSCB'nin katılmadığı, tngiltere, Fransa ve ABD'nin, Batı Almanya'daki işgal bölgelerinin statüsünü belirledikleri toplantıdır. Şair her ne rhan Veli'nin içinde gizlediği, unutamadığı oyuncaklar nelerdir? Şairin 36 yaşmda sona eren hayatına, yokluk ve açlık yıllannı içeren iki büyük dünya savaşının sığdığını düşünecek olursak, gösterişli oyuncaklar aramamalıyız bu sorunun yanıtına.. şiirinde yazdığı gibi top, uçurtma ve kâğıt gemidir Orhan Veli'nin oyuncaklan... Bir de, evden kaçıp Harbiye Nezareti'ne gideceğini annesine söylememeleri için, kargalara rüşvet olarak sunduğu zıpzıplan... kadar "Ben Orhan Veli" adlı şiirinde, sevgi- lisinin adını bulmayı "edebiyat tarihçisi"ne bırakmış olsa da, biz edebiyatın, bir doktor ya da berberin bekleme salonunda okunan maga- zin dergilerindeki aşk yazılanndan da geriye düştüğü bir dönemde, ruttuk bunlan yazdık! Çünkü edebiyat, hayatın bekleme salonunda oturmaz. Karagöz de oynatırdı Orhan Ve» Beykoz'daki evlerinin bahçesine evdeki bü- tün iskemleleri indiren Orhan Veli, komşulara Moliere'i ve kendi yazdığı oyunlan oynardı yaz akşamlan. Şairin kız kardeşi Firuzan Yol- yapan'dan öğrendiğime göre, Karagöz de oy- natırdı Orhan Veli... Ben miyim bu şeylerin sahibi? _ Kafamda bir çocuk var, meraksız. İç âlemim oyuncaktan farksız, Odam, içime bir ayna gibi. Orhan Veli'nin içinde gizlediği, unutamadı- ğı oyuncaklar nelerdir? Şairin 36 yaşında sona eren hayatına, yokluk ve açlık yıllannı içeren iki büyük dünya savaşının sığdığını düşünecek olursak, gösterişli oyuncaklar aramamalıyız bu sorunun yanıtına. Firuzan Hanım, ağabeyinin futbola meraklı olduğunu anımsıyor. Annesinin aldığı Galatasaray forması, ayakkabı ve futbol topuyla Beykoz çayınnda az koşmamıştır Or- han Veh... Koşarken de bir gün, diz kapağını dı- kenh tele takarak, feci şekilde yaralanmıştır. Orhan Veli'den on yaş küçük olan Firuzan Ha- nım, ağabeyiyle birlilcte Beykoz'un bir tepe- 1 sinde uçurttuklan uçurtmanın gökyüzünün ma- viliğinde süzülüşünü ise sanki dün gibi anlatı- yor... Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular, Kâğıttan teknesinde sevinç taşıyan gemL "Oaristys" şiirinde yazdığı gibi top, uçurt- ma ve kâğıt gemidir Orhan Veli'nin oyuncak- lan... Bir de, evden kaçıp Harbiye Nezareti'ne gideceğini annesine söylememeleri için, karga- lara rüşvet olarak sunduğu zıpzıplan: Söylemezseniz size macun alırım, Simit alırım, horoz şekeri alırım; Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar, Biitün zıpzıplarımı size veririm. Kargalar, ne olur anneme söylemeyin! 'Zıpzıplarım pırıl pırıldır...' Bekir Onur ve Neslihan Güney'in birlikte hazırladıklan "Türkiye'de Çocuk Oyunlan" adlı derfeme kitabında, Istanbul çocuklannın oyunlan arasında "zıpzıp"a da yer venlır. "Dört beş çocuk bir araya gelirler, gök me- şe dedikleri iri bir büyeyi belli bir kaçış çiz- gisine doğru atarlar; hangisinin bilyesi çiz- giye yakın düşerse o çocuk birinci olur. Bun- dan sonra kel çizgisinin iki üç metre ötesine ikişer zıpzıp dizerler. Çocuklardan birisi bunların başında bekler. Fakat onun bir şe- yi almaya hakkı yoktur. Birinci olan çocuk, gök meşeyi kale çizgisinden yuvarlar, gök meşe zıpzıpların neresinden vurursa, sağ- dan itibaren dizili zıpzıplan alarak oyundan çıkar. Sonra gök meşeyi öteki çocuklar atar- lar. Eğer bunlann hepsi zıpzıplan vuramaz- larsa buniar, zıpzıpların başında bekleyen çocuğa kalır." "Zıpzıp" denilen misketten başka bir şey değildir. Orhan Veli'yle aynı kuşaktan olan şa- irlerde de çıkar karşımıza zıpzıp. Işte onlardan biri, Cahit Sıtkı Tarancı: Bu bahar havası, bu bahçe, Havada su şırıl şırıldır. Lçurtmam bulutlardan yüce, Zıpzıplarım pırıl pırıldır. Ne güzel dönüyor çemberim; Hiç bitmese horoz şekerim! Dikkatli okurlar, Tarancı'nın son iki dizesi- nin, geçen haftaki yazımızda anlattığımız, Se- limiye'de oyuncakçı dükkânı olan Affan Efen- di'nin anıldığı manide de yer aldığını fark et- mişlerdir. Biz de, onlara mükâfat olarak Oktay Rifatın şu dizelerini sunalım: Ben miyim o küçük çocuk Mektep çantası arkasında Cebinde milyonluk zıpzıplan Hırsızpolis oynayan rüyasında Oktay Rifat'ın şiıri yazdığı yıllarda "milyon- luk" sözcügü en yüksek parayı simgeliyordu. Bugün ise içinde on beş, yirmi misketin bulun- duğu küçük bir torba milyonlara satılıyor! İYANİSTLERİMİZ ÖDÜLLERİ TOPLUYOR Bu Türkler çıldırmış! AHMET SAY Klasik müziğin nabzını tutan ülke- lerden biri olan Fransa'da, saygınlığıy- la gelenekselleşmiş bir müzik ödülü vardır: "Altın Diapason" anlamına gelen Diapason d'Or. En iyi CD ya- pımına verilir. Seçiciler kurulu Altın Diapason'u hak eden sanatçıyı belir- lerken öncelikle plakta yer alan eser- lerin "yorum" sanatına getirdiği so- luğu göz önünde tutar; ama bununla yetinmez. ses kaydındaki nite- likler, ses renkle- rinin gereğince verilmiş olması gibi ton mühen- disliği yönleri de değerlendirmeye girer. Uzatmaya- hm, Altın Diapa- son bu yıl yine piyanistimiz To- ros Can'a veril- di. "Yine" diyo- rum, çünkü ge- çen yıl da Toros almıştı ödülü. Önceki yıl ise Al- tın Diapason Fa- zıl'ındı. Diapason d'Or, Geçen hafta be- gibi bu yıl da ni Pans'ten tele- fonla arayan dostum Jean-Pierre, Türk piyanistlerin başanlan üzerine büyük bir coşkuyla haykınp duruyor- du: - Bu Türkler çıldırmış, çıldırmış! Ne diyebilirdım ona? "Bir Türk ay- dını olup da çıldırmamak elde değil- dir" denmez ki elin adamına... Bu ya- bancı dostum, piyanistlerimizin ka- zandığı başanlann Türkiye'de önem- seneceğini sanıyordu. Sanki Toros ve *Fazıl, sözgelişi Belçikalı ya da îngiliz- di. Sanıyordu ki kraliçe sabah uyanıp kendi sanatçılannın uluslararası ödül- ler aldığını öğrenince onları nasıl onurlandıracağını düşünecekti. Belki de "Haberi duyurmak için beni ge- ce neden uyandırmadınız?" diye so- racaktı. Ülkenin başbakanı, kültür ba- kanı, eğitim bakanı vesaire, telefonla- ra sanlıp işe önce kutlamaktan başla- yacak, sonra bu uluslararası başanla- nn getirilerini öne çıkannak için kol- lan sıvayacaktı... Masal anlatma- yayım, peki. Alm size dipdiri bir gerçek: General de Gaulle. Kültür Bakanlığı koltu- ğuna yazar And- re Malraux'yu oturtmak istediği zaman, Malraux şöyle demişti: "Biliniz ki ben yalnızca Fransız aydınını tanırım. Bir kültür baka- nı için Fransız entelektüalizmi- nin üzerinde hiç- bir şey yoktur!" Sevgili Cumhu- riyet okurlan, 10 Kasım 1938'den ben Türk aydınını destekleyen bir kül- tür politikası uygulandı mı hiç? "Tür- kiye Cumhuriyeti'nin temeli kültür- dür" diyordu Atatürk. Bu özdeyiş doğrultusunda davranan bir devlet ada- mı gördünüz mü siz? Cnlü Fransız dergısi Observateur, Toros Can için şöyle yazmıştı: "Ya- nan bir müzik, ateşler saçan bir pi- yanist." Jean-Pierre dostumun tele- fondaki haykınşmı doğrulamıyor mu fu sözler? geçen yıl olduğu Toros Can'ın. Resimleri denizden vegülden Kültür Servisi - Gerçekçiliği; geleneksel değerlerin sürekliliği- ne ve doğamn bütünlüğüne sadık kalarak ele alan, figür resminin güçlü ismi Nedret Sekban'ın son dönem yapıtlan Evin Sanat Galerisi'nde sergileniyor. 'Şarkılarım denizdendir, güldendir" başlığı altında sergi- lediği resimlenyle sanatçının yi- ne deniz ve Çingeneler üzerine yoğunlaştığı resimleri yer alıyor. Sekban, baktığımız ama gör- mediğimiz, tanıdığımız ama dik- kat etmediğımız, hayata sıkı sıkı- ya sanlmış msanlan resminin ko- nusu yapıyor. Toplumsal gerçek- çi anlayışın hâkim olduğu resim- lerinde doğayla giriştikleri mü- cadele, bu mücadeleden doğan özgürlüğün verdiği güçle sava- şan emekçi üısanlara dikkat çeki- yor. Durgunken esir eden, güzelli- ğiyle kendine hayran bırakan, kızdığında hışunla dalgalanarak iktidannı perçinleyen deniz, sa- natçının yapıtlanndaki temalar- dan biri. Ozellikle fırtma zaman- lannda yok etme arzusuyla co- şan, geçimini sağlamaya çalışan balıkçılan korkuturken bu aldatı- şına karşın aşkla sevilmeye de- vam edilen deniz, yaşamın kendi- simn de banndırdığı gelgitlerle karşımıza çıkıyor resimlerinde. Özgün ve bağımsız yaşam tarzlan, renkli giysileri, müzikle- ri, banş ve sevginin imgesi çi- çekleri, umutlandıran masallan, özgürlükçü ve \Tirdumduymaz tavırlanyla Çingeneler ise Sek- ban'ın diğer konuklan. Çingene mitolojisini ve tarihini inceleyen sanatçı, etkilendiği ritüelleri ve imgeleri de doğa çıkışlı bir renk armonisiyle aktararak vermek ıs- tediklerini doğrudan veriyor. fNedret Sekban ın sergisi 6 Haziran a kadar Evin Sanat Ga- lerisi'nde. Tel: 0 212 265 81 58) ESİNTİLER ZEYNEP ORAL illi'den... "Bizgüneşten önce karşı kıyıyıgörürüz"... "Siz- de öten horoz bizleri uyandmr; bizde ötenler, siz- leri"... "Rüzgâr ister sıcakessin, istersoğuk... Sı- cak esti mi iki yaka da ısınır, soğuk esti mi iki ya- ka da üşür..." Midilli'de "sokaktakiadamın" dilinden düşme- yen bu sözler, Türkiye'nin Ege kıyılarıyla, bu kı- yılara yakın Yunan adalarında sadece hayatların değil, özlem ve hasretlerin de benzerliğini vurgu- luyordu. Dört yıldır etkinliğini sürdüren bir sivil toplum kuruluşu "Ege'de bir arada var olma ve iletişim hareketi"rim Midilli'de düzenlediği bir toplantı- daydım. Bu hareketi_başlatan eski Dikili Beledi- ye Başkanı Osman Özgüven ve eski Midilli Be- lediye Başkanı Strattis Pallis'ti. Çok geniş bir katılım vardı: Ayvalık Kaymaka- mı, Çanakkale, Tekirdağ, Altınoluk, Aliağa, Kara- ağaç, Gömeç belediye başkanları, Bergama ve Ayvalık'tan Ticaret Odası başkanları, Didim, Ber- gama, Dikili eski belediye başkanları, Çanakka- le ve Izmir'den bazı milletvekilleri, üniversite tem- silcileri... Yunanistan'dan ise yine birçok adanın belediye başkanı, Ege Bakanı, Ege Üniversitesi rektörü... (Onlarda da aynı adı taşıyan bir üniver- site var. Oradaki Ege Üniversitesi'nin her bölü- mü bir başka adada...) Ortak kültür mirasının korunması, çevre duyar- lılığı, ticaret, turizm, ulaşım, üniversiteler arası, yerel yönetimler arası ilişkiler gibi birçok konu- nun irdelendiği toplantıdan benim edindiğim ge- lişmeler şöyle: Ankara ve Atina'ya ses duyurabilmek Kıyı yönetimler ve kıyı halkı Atina ve Ankara'yla karşılaştırılmayacak derecede sıcak ilişkiler için- deydi. Bunun ortak çıkarları olduğunun bilincin- deydiler. Çoktan ortak bir dil yaratmışlardı. Hele bu, Yunanlılaraçısından önemliydi. Düşünsenize Yunanistan'da çok yakın zaman- lara dek "Bizim topraklarımızda gözü olanlarla ne diyalog kurulabilir ki..." diyenler çoğunluktaydı. Şimdi hâlâ böyle diyenlere, adalılar, "Hiç endişe- lenmeyin, Türklerin öyle bir niyeti olsa önce biz varız" diyorlarmış (Bunu gülerek kendileri söylü- yor). Bugün diyalog bir yana, somut adımlar atı- lıyor. En sık duyduğum söz şuydu: "Insanlar, hü- kümetlerden çok daha önde gidiyor." Ve hemen ekliyorlar: "Kıbns'takigibi." Geçen yıl Türkiye'ye 270 bin Yunanlı gelmiş. Oysa bu sayı üç katına çıkabilir, ulaşım olanak- ları ve giriş çıkış işlemleri daha elverişli olsa. Ay- valık Midilli arasında tek feribot, haftanın belli günleri çalışıyor (Yol bir buçuk saat). Ve Ayvalık pasaport kontrolünde tek memurun önünde kuy- ruklar uzadıkça uzuyor. Oysa balık yemeye, dost- ları görmeye, alışverişe günübirlik gelenler var. Türkiye'den gidiş daha zor. Vize (malum Schen- gen...) 70 milyon TL çıkış fonu... İki ülke arasındaki ticaret hacmi 1999'da 220 milyon dolarken 2002 sonunda bir milyar doları aşmış. Oysa altı milyar dolara ulaşabilir diyoriar, mevzuat sorunları çözülse... Bütün bunlann çözülebilmesi için de seslerini Ankara ve Atina'ya duyurmaya çalışıyorlar. Atina da Ankara da, istese de istemese de duy- mak zorunda kalacak nasılsa! Teşekkür Bugün 11 Mayıs. Sart Faik'in ölüm yıldönümü. 49 yıl oldu aramızdan ayrılalı. Bugün yapabilece- ğiniz en güzel şey, bir Sait Faik öyküsü okumak, onun bir kitabını bir gence armagan etmek, ona da Sait Faik aşkı aşılamak olabilir... Unutmadınız değil mi: "Bir insanı sevmekle başlar her şey..." Bugün Anneler Günü. Armağan almaktan vazge- çin, onu sevdiğinizi söyleyin, onu kucaklayın ye- ter. Bugün Sait Faik'e, bana dilimi, öyküyü, öykü- nün içindeki şiiri, edebiyatı, insanı sevdirdiği için teşekkür ediyorum. Anneme, var olduğu için; en yakın arkadaşım olduğu için teşekkür ediyorum. Üç gün gecikmeyle de olsa bir teşekkür de Anayasa Mahkemesi'ne. AKP'nin yanlış hesabı- nı, çıkar oyununu bozduğu, 61 yaş emeklilik hük- münün yürürlüğünü durdurduğu için. e-posta: zeynep • zeyneporal.com Faks:(0 212 257 16 50) BUGUN • CRR'de 'VII. CRR Gençlik FestivaU' kapsamında 19.30'da Mimar Sinan Üniversitesi Öğrenci Senfoni Orkestrası'nm konseri. (0 212 232 98 30) M KOÇ ÜNİVERSİTESÎ RÜMELt FENERİ KAMPUSU nda 'Koç Cniversitesi 2. Tiyatro Günleri' kapsamında 13.00'te Sabancı Üniversitesi Oyunculan'nın "Doğumgünü Partisi' adlı oyunu, 15.00'te Özgür Erkekli'nin 'Oyunculuk Atölyesi' konulu atölye çalışması, 19.30'da Istanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Tiyatro Topluluğu'nun 'Tanrı' adlı oyunu. (0 212 338 10 00) M AKM SİNEMA SALONU'nda 13.00, 15.30 ve 19.00"da Michael Moore'un 'Benim Cici Silahım' filminin gösterimi. (0 212 251 56 00) • YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT MERKEZİ SERMET ÇİFTER SALONU'nda 16.00'da Cem Mumcu, Mehmet Kısnıet, Orhan Cem Çetin'in konuşmacı olarak katılacağı 'Portre Okumalan' konulu fotoğraflı söyleşi. (0 212 252 47 00) UÇAN 8ÜPÖRGE KADİI FİMfly FESTİVALJ • KAVAKLIDERE StNEMASI 12.00: 'Maya Deren'in Aynasında', 14.30: 'Öfkeli Öpücükler', 17.00: 'Kırık Aynalar', 19.15: 'Magonya', 21.30: 'Bir Sessizlik Sorgusu'. (0 312 468 71 93) M ANKAPOL SİNEMASI 12.00: 'Güzel Hatıralar'. 14.30: Kadın Dediğin Tombul Olur', 17.00: 'Koleksiyoncu', 19.15: 'Mrs. Dalloway', 21.30: 'Zambak Festivali'. (0 312 4)9 39 59)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear