Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 NİSAN 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
j *
1
—
JV U l_j M. LJ M\ kultur(âcumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SUNAYAKIN
Yüzer... Dalar...Çıkar!• y ^ irinci Dünya Savaşı sonra-
m 3 sında, yeni bir oyuncak gö-
ğ ~\ rürüz çocuklann ellerinde.
JL~J Bu oyuncak, ilk kez Birin-
ci Dünya Savaşı'nda gemilerin kor-
kulu rüyası olmaya başlayan deni-
zaltıdır. 193O'da,'Sutdıffe Pressing
şirketi tarafindan ûretilen "Unda-
wnnda" adlı oyuncak denizaltı kısa
sürede gözdesi olur erkek çocukla-
nn. Geç de olsa, Jules Verne'in
"Denizaltında 20 Bin Fersah" ad-
lı romanı anımsanarak oyuncağın
adı "Nautilus" olarak değiştirilir.
Türkiye'de ise ilk oyuncak deni-
zaltı "Jet Model" tarafindan yapı-
lır. Çocuklann el becerilerini geliş-
tirmek amacıyla üretilen modeller-
den bin olan oyuncağa "Dumlupı-
nar" adı verilir.
tstanbul'da, Söğütlüçeşme tren is-
tasyonuna bakan bir sokakta bulu-
nan 5 numaralı apartmanın kapı zil-
lerine baktığımızda, 5 No'lu daıre-
nin zilınde "Hüseyin tnkaya" adı-
nı okuruz. Işaret parmağımla bu zı-
lin butonuna dokunduğumda, 4 Nı-
san 1953 günü, Çanakkale Boğa-
zı'nın Nara Burnu önlerinde, çarpış-
mamak ıçın manevralar yapan Dum-
lupınar'dakı düdük seslen gelir ku-
lağıma!.. Çûnkü Hüseyin înkaya,
"Naboland" adlı Isveç bandırah ge-
minin ezip geçtiği Dumlupınar'dan
kurtulmayı başaran beş denizcimiz-
den biridir.
'Çanakkale' ve 'Dumlupmar'
10 Ekım 1944'te, "Blower" adlı
denizaltı, Amenka donanmasına
hizmet etmesi için denize indirilir.
Adını bir balıktan alan denizaltı, hiç-
bir gemi batıramaz tkinci Dünya Sa-
vaşı'nda. Blovver'ı, 19 Aralık 1950
günü, Dolmabahçe önünde demirle-
yen Yavuz zırhlısı top atışlanyla kar-
şılar. Yalnız değildir Blower, "Bum-
per" adlı denizaltıyla birlikte gel-
mişlerdir Istanbul'a. Amerika Birle-
şik Devletleri'nin Marshall yardımı
kapsamında Türkiye'ye verdiği de-
nizaltılardan Bumper'e "Çanakka-
le", Blower'a "Dumlupınar" adı
konulur. Ne gariptir ki Dumlupınar,
Türk donanmasına birlikte katıldığı
Bumpere ad olan yerde, Çanakka-
le'de. denizcilik tarihinin en trajik
sonlanndan birini yaşayacaktır.
Tören esnasında, Dumlupınar'ın
gövdesinde esas duruşta duran de-
nizcilerden bıri de Hüseyin Inka-
ya'dır. înkaya, denızaltıyı Ameri-
ka'dan getiren mürettebat arasında-
dır. Genç astsubay, Amenka'dan dö-
nerken bir de oyuncak getirir oğlu-
na. Dumlupınar'ın Atlas Okyanu-
su'nu aşarken taşıdığı bu oyuncak,
pille çahşan bir kamyondur!
Denlze dalmak.. uykuya dalmafc
Kimi evlerdeki sabırsız çocukla-
nn, arka sayfadaki fıkrayı okumak
için duvar takviminin yaprağını er-
ken kopardığı 1953 yılının 3 Nisan
gecesı, Çanakkale Boğazı'na Ege
Denizı'nden giriş yapan Dumlupı-
nar'daki denizciler de, bir an önce
kavuşmak ıstemektedirler evlerine.
Takvimin 4 Nisan yaprağına yazılı,
"Doğacak olan çocuklara" kon-
mak üzere önerilen kız ve erkek ad-
lan, denizaltıdaki kimi denizcilerin
rüyalanna giren çocuklann da adla-
ndır.
O gece Dumlupınar'daki denizci-
lerden görevi olmayanlar uykuya
dalmak üzeredir... Uykuya dalmakta
olan bir insan ne de çok benzer bir
denizaltıya. Dalış sırasında kapakla-
n kapanır denizaltının, uykudan ön-
ce de insanm gözkapaklan!.. Her iki-
si de içinde yüzmektedir bir sessiz-
liğin... Hem dünyada, hem de apay-
n bir diyardadırlar; denize dalan de-
nizaltı da, uykuya dalan insan da!
Naboland'ın çiğnediği Dumlupı-
nar, 81 denizcimizle birlikte yaşa-
ma kapar gözlerini. Çarpışma esna-
sında köprü üstünde olduklan için
denize düşen beş denizcimizi 10
No'lu gümrük motoru kurtanr. Ka-
zayı haber alıp olay yerine hareket e-
den motorun çarkçıbaşı Selim Yolu-
düz'dür ki, bu adı iyi belleyin!.. Ne-
den mi?.. Çünkü, Hüseyin tnka-
ya'nın adının yazılı olduğu kapı zi-
linin hemen üstündeki zilde, Selim
Yoludüz'ün adı okunur!.. Dumlupı-
narın batışından yıllar sonra Hüse-
yin Înkaya ve Selim Yoludüz, bir-
bırlerinden habersiz olarak aynı
apartmandan daire satın alırlar.
Apartmanın giriş kapısındaki ziller-
de, kaza gecesinde olduğu gıbi Hü-
seyin Inkaya'nın adı altta. Selim Yo-
Ludüz'ün adıysa, onun hemen üstün-
de yeralmaktadır!..
Dumlupınar'ın kıç torpido daıre-
sjıde kurtanlmayı bekleyen 22 ın-
sandan biri olan astsubay Selami
Özben, denizaltının batarken satı-
hta bıraktığı battı şamandırasındakı
telefon sayesinde, yukandan aldığı
bilgileri arkadaşlanna aktanr. Sela-
mi astsubay, kekeme olarak bilınir-
ken, 72 saat sürecek olan yaşamının
son anlannda düzgün ve pürüzsüz
bir dille konuşur.
Ulvi Erhazar, bir kaza anında de-
nizaltıda beklemeyeceğını. mutlaka
kapağı açarak çıkış yapmayı deneye-
ceğini söyler arkadaşlanna. Deniz-
ciler, onun bu kararlı sözlerini defa-
larca dinlemış. cesur ıddiasına tanık
olmuşlardır. Dumlupınar'dan bir in-
san ulaşır su üstüne... Bu cansız be-
den, sözünde duran, ciğerleri patla-
ma pahasına denizaltıdan çıkış ya-
pan Ulvi Erhazar'ındır.
Yaşamı Mrieten reytlng kaygısı
Dumlupınar, batışının 50. yıldö-
nümü olan 1953 yılında, televizyon
kanallannın "reyting" savaşında çı-
kar karşımıza!.. 90 metre derinlikte-
ki denizaltıya ilk dalış olarak sunu-
lan haberde, telaşlı bir ses, ilk görün-
tüyü sunmanın heyecanıyla konuş-
maya çalışır. Oysa aynı günlerde Sa-
vaş Karakaş, yıllarca topladığı bel-
gelerle bir belgesel çekme hazırlı-
ğındadır. Dumlupınar'ın ilk görün-
tülenni o yayımlayacak ve bunu ya-
parken de, denizaltıdan kurtulan de-
nizciler ve de ölen kimi insanlann
yakınlan yanında olacaktır. Ama, bi-
nlen, bunu haber alır ve hemen bir
kameraya ip bağlayıp Dumlupınar'a
sarkıtırlar!.. Böylelikle, yaşamı kir-
leten reyting kaygısına, Dumlupı-
nar'da huzur içinde yatan denizciler
de alet edilmiş olur.
lşin komik yanı, Dumlupınar'dan
görüntü almak için lstanbuTdan kal-
kıp Çanakkale'ye gitmeye hiç gerek
olmadığıdır!.. Çünkü, Hüseyin tn-
kaya denize düştüğünde, aydan, gü-
neşten kerteriz almaya yarayan
Dumlupınar'a aıt saat de boynunda-
dır. Deniz Müzesi'ndeki battı şa-
mandırasının dışında, denizaltıdan
geriye kalan tek parça olan Green-
wich ayarlı bu saat, Hüseyin înka-
ya'nın evindedir.
Aslını ararsanız, bir de dürbün
kurtulmuştu Dumlupınar'dan!.. Hü-
seyin înkaya, Çanakkale'nin soğuk
sulannda yaşam kavgası verirken
Hasan Yumuk'la karşılaşır, dalga-
lar arasında... Üsteğmen Yumuk, In-
kaya'ya boynundaki dürbünü göste-
rerek, moral vermek amacıyla esp-
rili bir dılle şunlan söyler: "Şcf, bu
dürbün demirbaş... Sen şahitsin,
ağırlık veriyor... Atıyorum!"
Bir dalgıcın el yazısıl
Dumlupınar'ı ilk gören, ona ulaş-
mayı başaran dalgıç Kemal Tti-
tan'dır. Onun öyküsünü merak eden-
ler "tstanbul'da Bir Zürafa" adlı
kitabımızı okuyabilırler. Ben, sonra-
dan tanıştığım Kemal Tutan'ın yeğe-
ninden, bu güzel ınsanın, Dumlupı-
nar'da ölen denizcilerin ailelerine
mektup yazdığını ve neler gördüğü-
nü tek tek anlattığını öğrendim! Bir
yanda Dumlupınar'a kadar uzanan
reyting kaygısı, öbür yanda ölenle-
rin yakınlanna moral vermek için,
babalannın, oğullannın, kardeşleri-
nin "çiçek tarlası"nda yattığını ya-
zan bir dalgıcın el yazısı!..
Jet Model'in ürettiği oyuncak
Dumlupınar'ın kutusunda şunlar
okunur: "Lastik motor Ue hareket-
li... Tamamen plastik... Süsleme çı-
kartmaları... Komple malzeme,
kolay inşaat... Boy 59 cm, en 16
cm..."
En hüzünlü olan da, oyuncak mo-
delın kutusundaki "Dumlupınar"
yazısının hemen altında okunan şu
sözlerdir:
Yüzer...
Dalar..
Çıkar!..
'Aşk-ı Memnu' operası bu akşam Cemal Reşit Rey Ue sahnelenecek
Aşk ve özgürlük üzerineAYÇA TEZER
Evlilik dışı bir ilişki kurmamaya ka-
rarlı olmasına karşın arzulanna yeni-
len evli bir kadınm yaşadığı çelişki-
ler... Suçluluk duygusu ve evlilik ku-
rumunun dar çemberi içinde sıkışan
genç kadının intihara kadar varan aşk
sancılan... Halit Ziya Uşaklıgil'in ay-
nı adlı romanından uyarlanan 'Aşk-ı
Memnu' operasının librettosu Istan-
bul Devlet Tıyatrosu sanatçısı Tank
Günersel'e, bestesi tstanbul Devlet
Opera ve Balesi sanatçısı Selman Ada'ya ait.
Çemal Reşit Rey'deki ilk gösterimi 10 Mart'ta
gerçekleşen yapıtın yönetmenliğini Berlin'de re-
ji profesörlüğu yapan Çetin tpekkaya üstleni-
yor.
- Romandan hareketle bir opera yazma dü-
şüncesi nasıl oluştu?
TARIKGÜNERSEL-Aşk-ı Mem-
nu'yu oyunlaştırmaya başladığım sıra-
da Selman Ada'nın bu romandan hare-
ketle çok güzel bir opera yazabileceği-
ni düşündüm. Zaten baş karakteri ka-
dın olan bir opera yazmak istiyordu.
Aşk-ı Memnu'nun oyunu Istanbul Şe-
hir Tiyatrosu'nda büyük ilgi görmek-
te. Selman Ada'yla birlikte libretto
üzerinde aylarca çahştık.
'Evrensel bir opera oldu
5
SELMAN ADA - Aşk-ı Memnu çok
çarpıcı bir roman. Gerek karakterleri ve
temel olay örgüsü, gerekse dönemin
sosyal ve siyasal özellikleri çok yönlü
bir operaya olanak veriyor. Türk musi-
kisinin zengin olanaklannı uluslarara-
sı alana çıkarmaya dönük bir dönem
operası yazmak istedim. Hangi nokta-
larda romana sadık kalınmalıydı, han-
gi noktalarda opera sanatımn gerekle-
ri doğrultusunda farklı açılımlara gi-
dilmeliydi? Koro olanaklan açısından
operanın Adnan Bey-Bihter düğünüy-
le başlayıp Behlül-Nihal nişan töreniy-
le bitmesini uygun gördük. II. AbdüJ-
hamid'in baskı rejimini 'Üç Hafiye-
ler'le işledik. Yeryerhicivöğeleri kul-
landık. Türk şancılannın konserlerde
söyleyebilecekleri pek fazla arya ol-
mamasını dikkate alarak gerekli yerle-
re aryalar yazdım: Adnan Bey'in 'Hür-
riyet Aryası' ile 'Maskeler Aryası',
Bihter'in 'Iffet', 'Arzu' ve 'Bedbahthk' arya-
lan, Behlül'ün 'Kadınlar' ve 'Ebedi Bahar' ar-
yalan gibi. Firdevs Hanım'ın 'Tilkiler ders al-
sın Firdevs'ten' sözüyle başlayan kantovari ar-
yası operada alışık olmadığımız bir tat getiriyor.
Aynca opera tarihinde pek ohnayan bir kentet
var: Beş Kadın. Orkestra çukuru daha geniş ola-
bilse ve koro hiç değilse kırk kişiden oluşabilse
yazdığım müzik daha iyi algılanabilirdi.
ÇETtN İPEKKAYA - Aşk-ı Memnu'nun sah-
HalitZiya Uşaklıgil'in aynı adlı
romanından uyarlanan 'Aşk-ı
Memnu' operasım Çetin tpekkaya
(ortada) yönetiyor. Yapıtın bestesi
Selman Ada'ya (solda), librettosu ise
Tank GünerseVe (sağda) ait
'Aşk-ı Memnu'da Bihter'le Behlül'ün yasak aşkı anlatıhyor.
neye konulma aşamasında oluşuma ben de dahil
oldum. Yıllardu- üçümüz birlikte bir oluşumda
yer almak istiyorduk. Böyle bir teklif gelince se-
vinçten deliye döndüm ve hiç düşünmeden ka-
bul ettim. Çalışmaya başlayınca, Halit Ziya
Bey'in belki de o dönemın baskısıyla söyleye-
mediği birtakım olgulan Tank Günersel'in su
yüzüne çıkarmasıyla evTensele ulaşabilmiş bir
Aşk-ı Memnu'yla karşılaştım. Selman Ada da
müziğiyle tüm dünyanın algılayabıleceği, yürek-
lerinde hissedebileceği bir eser meyda-
na getirmişti. Benim de Tank Güner-
sel'in sözleriyle Selman Ada'nın müzi-
ğini seyirciye en iyi şekilde aktaracak
bir reji yapmam gerekiyordu. Asluıda
bu konuda çok büyük zorluklarla karşı-
laşmadım. Her notasuıda duygu ve dü-
şünceyi tam olarak aktaran bir müzik
vardı elimde. Genç arkadaşlar iyi niyet-
li ve çalışkandı. Eserin istediğimiz, dü-
şündüğümüz aynntılarla sahnelenebil-
mesi için onlara hem bolca zaman tanı-
mak, hem de başka birtakım bilgilerie
donatmak gerekiyordu. Ama buna çok zamanı-
mız ohnadı.
'Her intihar bir linçtir'
- Aşk-ı Memnu'yu oluştururken hangi öğe-
leri ön plana çıkardınız?
GÜNERSEL - Aşk-ı Memnu'da birkaç boyut
önemliydi. Biri, evlilik dışı ilişkinin ya-
rattığı sorunlar. Bir diğeri, siyasi boyut,
baskı dönemi. Adnan Bey'in Hürriyet
Aryası'nda 'şairler hapiste' demesiy-
le \âzım Hikmet'in hapiste yıllar ge-
çirdiğıni de düşündürmek istedik. Aşk-
ı Memnu bazı bakımlardan radikal bir
opera sayılabilir. Evliliği mi savunacak-
sınız, yoksa âşık olma hakkını mı? Her
insanın bunu kendi vicdanında sorgula-
ması lazım. Kanımca hemen hemen her
intihar bir linçtir. Toplum sizi linç ede-
ceğine, sizi intihara yönlendirir.
İPEKKAYA - Tiyatroda duygu ve
düşünceler, beden diliyle, devinimlerle,
ışık, kostüm gibi malzemelerle aktan-
hr. Opera temelde müziktir. Bu neden-
le orkestradan çıkan tınıyı temel alma-
ya gayret ettim. Şancılann müziğin rit-
miyle uyum içinde olmalanna çahştun.
Opera sanatçılannın sahne eğitimi ye-
terli olmadığından bunu elde etmem
çok zor oldu. Tam olarak elde ettiğimi
de söyleyemem.
ADA - Aşk-ı Memnu'da dûnyaya me-
saj verilebümesi, insan özgürîüğünün
birinci planda ohnası benim için önem-
liydi. Aşktaki özgürleşme, ruhlardaki
özgürleşmenin bir boyutu olarak haya-
ti önem taşıyor. Baskı rejimi ve bir dö-
nemin siyasi ölçüleri anlatılırken her
dönemde hürriyerin ne kadar önemli ol-
duğu vurgulanıyor. Bu operada ön pla-
na çıkan olgu, başkalannın özgürlüğü-
nü bozmayan bir özgürlük arayışı.
- Aşk-ı Memnu'nun sahnelenmesi için baş-
ka öneriler var mı?
tPEKKAYA - Yurtdışmdan bazı teklifler var.
Hollanda ile Almanya'dan ilgi gösteriyorlar. Sa-
nınm kendi dillerinde sahnelemeyi düşünüyor-
lar.
('Aşk-ı Memnu' operası bu akşam saat
20.00 'de Cemal Reşit Rey'deizlenebilir.
Tel: 0212 232 98 30)'
ESİNTİLER
ZEYNEP ORAL
Turistik ve (deolojik
Kültüre Doğru...
Tüm dikkatler, tüm ilgi, Irak işgaline yönel-
mişken, AKP hükümeti, hepimizi ilgilendiren,
geleceğimizi ilgilendiren kararlar alıp duruyor.
Ustelik sorgusuz sualsiz, tartışmaya açmadan,
özerk kurum ve kuruluşların görüşünü alma-
dan, oldubittiye getirerek...
Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı'nın bir-
leştirilmesi ve emeklilik yaşının 61 'e indirilme-
si; kültür kurumlannda bu yaş üzerindekilerin
görevlerine son verilmesi, bunlar arasında.
Her ikisi de yanlış kararlar. Üniversiteler, bi-
limsel ve kültürel kuruluşların karşı çıktıklan
kararlar.
llkinden başlıyorum:
Kültür ve Turizm bakanlıklannın birleştirilme-
si, daha önce Türkiye'de denendi, zararlan gö-
rüldü, yapıcılığı değil, tüketiciliği saptandı ve
vazgeçildi. Üç gün önce, bu sayfalarda bu bir-
leşmeye karşı çıkan Kültür Girişimi'nin, Çe-
kül Vakfı'nın bildirilerini, Oktay Ekinci'nin ya-
zısını okudunuz. Şunu vurgulamakta yarar gö-
rüyorum:
Kültür alanlan, sahip çıkılmaya, korunmaya,
desteklenmeye ve üretici kılınmaya gereksini-
mi olan alanlardır. Devletin bu alanlarda kamu-
sal sorumluluğu ve hizmetleri, koruma ve des-
tek ağırlıklıdır. Kültür alanları devlete para ge-
tirmez (aksine götürür) ama buna karşılık ka-
muya öz benliğini ve insanı insan yapan değer-
leri, yalnız geçmişini değil geleceğini de kazan-
dırır. Turizm ise elbet devlete gelir sağlayan en
önemli alanlardan biri. Ancak para getirecek di-
ye kültür degerlerinizi, turizmin hizmetine ver-
diniz mi, onları gözden çıkarıp harcamaya ve
giderek tüketmeye yönelirsiniz. (SİT alanlarının
turizme açılmasından kültürel değerlerin özel
çıkariara hizmete yönelmesine uzayıp gidecek
tehlikeleri sıralayabiliriz...)
Bir dönemin Kültür BakanıTınaz Tıtiz'leko-
nuşurken; iki bakanlığın ayrılması ya da birleş-
tirilmesi için, "önemli olan buna nasıl bakıldığı,
bu işin gerisindeki niyet" diyor. Ideolojik sap-
lantısı olanların, Kültür Bakanlığı'nı hedefledi-
ğini belirtiyor. Onu dinlerken şimdi alınan bu
birleştirme kararının da ideolojik tutkulara hiz-
met edebileceğinden endişeleniyorum.
Gelelim ikinci karara:
Emeklilik yaşının 61 'e indirilmesinin, özellik-
le tiyatro, opera, orkestralarda yaratacağı boş-
luk, bugüne dek çok söylendi yazıldı. Ancak
görgü, bilgi, uzmanlık, deneyim ve hepsinden
önemlisi birikim gerektiren alanlar yalnız bun-
larla sınırlı değil.
Bütün ülkedekileri bilmiyorum ama, ilk aklı-
ma gelenler Istanbul müzeleri oluyor. Topkapı
Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Islam Eserleri Mü-
zesi, Eski Şark Müzesi, Süleymaniye Kütüpha-
nesi'ni düşünüyorum... Bunlann bir kısmında
müdürter, bir kısmında uzmanlar(örneğin ma-
den eserler; çini-porselen-cam eserler; kitap
uzmanları) bu yeni yasayla görevden uzaklaş-
tınlacak. Yıllann birikimi, yurtdışıyla kurulan iliş-
kiler bir kalemde silinecek. Sürekliliğin önemi-
ni nasıl anlatsak ki.
Daha şimdiden Kültür Bakanlığı koridorla-
rında fısıldandığı gibi "Canım, çh/iyazısı bilen
uzman da olmayıversin" diyemezsiniz. Ya da
"Nasılsa imam hatipliler, Arapça, eskiyazı bilir,
halledehz" diyemezsiniz. Anadolu'nun her ye-
rinden ha bire çıkan malzemeyi tanımak, bil-
mek, o malzemeyle haşır neşir olmak gerekir.
Haksızlık etmeyeyim, bundan önce de yaş
sınırı 65 iken çok değerli uzmanlar görevden
uzaklaştınldı ve yeni kadro açılmadığı için ye-
rine insan yetiştirilmedi.
Ancak şimdi bu gibi kurumlara bir ayrıcalık
tanınabilir, emeklilik yaşı 61 değil, 65'te kala-
bilirveönümüzdeki dörtyıl, bu alanlara eleman
yetiştirmeye ayrılabilir.
Evet, Irak bombardımanının dünyanın gele-
ceğini kaosa sürüklediği şu günlerde, ülkemiz-
de bunlar da oluyor!
e-posta: zeynep(a zeyneporal.com
Faks: (0 212) 257 16 50
Yrtdc Kısa Hlm Festivali
• Kültür Servisi - Yıldız Teknik
Üniversitesi Sinema Kulübü'nün bu yıl ilk
kez düzenlediği Yıldız Kısa Film Festivali,
12-16 Mayıs tarihleri arasmda
gerçekleştirilecek. Kısa filmin gelişmesine,
yaygınlaşmasına katkıda bulunmayı ve
üretilen kısa filmlerin seyirciyle
buluşmasını sağlamayı amaçlayan festival,
kısa film alanında çoğu zaman yeterince
sergilenme olanağı bulamayan öğrenci
üriinlerini izleyiciyle buluşturacak. Ulusal
çapta üniversite öğrencilerinin katılabileceği
yanşmanın son başvuru tarihi 14 Nisan.
Herhangi bir konu kısıtlamasının olmadığı
festivale kurmaca, canlandırma ve deneysel
dallarda yapıtlar katılabilecek. Başvuru
bilgileri için: www.yildizkisafilm.org.tr
BUGÜN
• LEVENT KÜLTÜR MERKEZt
StNEMA TÜRSAK'ta 'Kanada Filmleri
Haftası' kapsamında 14.45'te ve 19.00'da
Kedi Geri Döndü', Drakula: Bir
Bakirenin Günlüğünden Sayfalar',
16.30'da '15 Şubat 1839' fümlerinin
gösterimi. (0 212 325 43 31)
• AKM StNEMA SALONU'nda 13.00,
15.30 ve 19.00'da Oliver Hirschbiegel'in
'Deney' fihninin gösterimi. (0 212 251 56 00)
• BEKSAV'da 'Truffaut Filmleri'
kapsamında 15.00'te 'Fahrenheit 451',
17.00'de 'Piyanisti Vurun', 19.00'da
'400 Darbe' filmlerinin gösterimi.
(0 216 349 91 55)