01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 KASIM 2003 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYF> kultur(Scumhuriyet.com.tr 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCÎ Tatil turizminin yeni gözdeleri olan tarihi yerleşmeler acaba nasıl 'korundular'?.. 'Dizilerin' bayram armağanlanTarihi kentlerimize en değerli "bayram armağanlan" televiz- yon dizılerimız... Örneğın Ürgüp bile artık "As- malı Konak turizmiyle" dolup ta- şıyor. Bursa'yı gören, "Kınalı Kar" olarak tanıdığı Cumalıkı- zık'a uğramadan yapamıyor. Ayva- ük'a gidip oradan Cunda'ya ge- çenler; sanki "Kurşun Yarası"nı kendileri yaşıyormuşçasına heye- canlı olmalılar... Benzerşekilde "Zerda" tutkun- ları ıçin Gaziantep, ya da "Gurbet Kadını"nı kaçırmayanlar için de Şanlıurfa. turizmcilenn çok sev- dikleri deyimle yenj "destinasyon- lar" Bayramda "kaçamayan" îstan- buliuJar da eğer "Ekniek Tekne- si"nden esinlenırse Kuzguncuk'ta: "Ölümsüz Aşk"ın izinden gider- lerse Cankurtaran'da dolaşıp yine "eski evlerle ve tarihi semtlerle" buluşabilırler... Ya da "Üzgünüm Leyla"nın çe- kildiğı KanJıcadakı ahşap evlenn karşısma geçip geçmişin "insancıl mimarisini" seyredebilirler. Neredeyse artık tüm dizilerde hem senaristlerin, hem yapımcıla- nn, hem de yönetmenlerin adeta "dört elle sarıldıkJan" yerler, yıi- lardır "terk edilmişliğin tahriba- nnı" yaşayan kimlik zengini tanhi dokulanmız... Yine yıllardır; "Eskiyc rağbet olsaydı, bit pazanna nur yağar- dı" gibı sözlerle gözden çıkanlan bu zengınlıklerimiz, aynı televiz- yon dünyamızla bütünleşen bır yer- li turizmin de "gözdeleri" oldu- lar... Kentlerimizı "öz değerlerin- den" uzaklaştıran, sözde "mo- dern"(!)amaözde"rantçı" bırçı- kar çırkinı yapılaşma işgaline kar- şı, toplumun belkı de "pişmanuk- Ia" bütünleşmiş olan "kimlik" öz- lemlerini doğrusu lyı yakalayan bü- tün bu diziler, "kültür varlıklan- nı artık yitirmemek gerektiğj" bı- lıncinı de yaygınJaştıracaklar... •Şükran borçları" var Ne var kı bu "bilincin" de aslın- da öncelikle aynı dizilen yapanlar arasında artık yayguılaşması gerek- TARIHI DOKU KALMASAYDI?.. Başta 'Asmalı Konak' olnıak iizere, tarihi doku korunmasaydı, bunca 'mutlu başarı' sağlanır mıvdı (üstte, solda). Kapadokya'nın özgün mimarisi, nice zorluklaria korundu (solda). Cumalıkızık da artık hatıra fotoğrafr değil, 'hatıra restorasyonu' bekliyor (östte)... mıyor mu 9 .. Fılmlenne "reyting" sağlayan eski evlenn ve tarihi do- kulann korunması ve yaşatılması için de "simgesel" anJamda bıle ol- sa bazı "jestlerde" bulunmaları, en azından "vefa borçları" sayıl- maz mı?.. Cstelik rekor düzeyde "reklam toplayarak" TV kanallanna da yüksek gelir sağlayan bu filmler- den kazanılan paralarla yine aynı kentlerde ve aynı semtlerde. hiç de- ğılse bırer eski evin onanlarak ora halkına bir "kültûr borcu" olarak armağan edilmesi neden hiç akla gelmıyor?.. Bütün bu "eski" doku- lann, hiç değilse hâlâ "film çevri- lecek kadar" korunabılmış olma- lannı sağlayan, yıllann "özverili kadrolarına" da aynı sektörün "şiikran borcu" var... Söz gelimi hemen tüm Asmalı Konak'ların birer eski eser olarak "tescili" için, ya da tüm Cunda'la- nn "SİT" ilan edilmesi için: veya tüm kentlerdekı eski evlerin apart- man u|runa yıkılmamalan ve tari- hı dokulann da yeni yapılaşmayla bozulmamalan için çalışan "koru- macı" kadrolar; ya siyasilerce gö- revlennden alındılar; ya şimdi yine bu filmlen göklere çıkaran medya tarafından "SİT'çi gericiler" de- nerek karalandılar; ya da tarihın ye- nnı alacak rant yapılaşmasına tavır aldıklan ıçın "beş parasız" bir meslek yaşamı içinde sadece "onurlan" ile baş başa kaldılar... Hemen tüm dizilerin kullandığı mekânlann "koruma geçmişlerin- de" imzalan ve emekleri olan bu insanlanmıza neden küçük bir "te- şekkür" olsun, filmlerin başında ya da sonunda yer almıyor?.. Pestansı kahramanlıRlar Bayramda Kınalı Kar'ın Cumalı- kızık'ına gidecekler; "çökmekte olan evleri" de görecekler. Oradan Trilye'ye geçerlerse zeytınlikleri betonlaşmaya karşı korumak ıçin "SİT" karan alan korumacılann nasıl görevlennden uzaklaştınldı- ğını köylülerden bile ögrenebilir- ler. Cunda'nın tarihi sokakJannda gezinenler, adayı işgal eden "yaz- lık sitelere" karşı bu dokunun na- sıl korunduğunu sorarlarsa alacak- ları yanıt ise; "destansı kahra- manüklarla" dolu olacaktır... Asmalı Konak'lann ve tüm Ka- padokya nın hâlâ neden bu- koruma planına sahıp olmadığmı merak edenler ıse ömeğın oranın sevdalı- sı Raci Bademli nın bile ışte bu " k a h n " yüregıne gömerek yaşa- ma veda ettığını duyacaklardır. Hele Istanbulda kalıp aynı dızı- lerdekı tarihi "Suriçi" semtlerine daJanlar da tam 13 yıldır bu doku- lann bile hâlâ bır "plana" kavuş- madığını, eski evleri "ezen" yeni binalardan hemen fark edecekJer- dir... Evet... Tarihi kentlenmiz "dizi- ler" sayesinde artık en kalabalık ko- nuklanyla "bayram" yapıyor... Ay- nı dokularda "kurtarıcı" bekleyen bakımsız mırasımız ise; "tarihi do- vasıva kullanın; ama korunması için de aynı çabayı gösterin..." di- yerek olanı bitenı sessızce ızliyor... PeterNieuwendijk resimleriyle kaosa huzur, varoluşa renkkatmaya çalıştığını söylüyor Gizemlikutuların içindekiyaşamlar • "Çocukken, ayakkabı kutulannın içine resim japardım (paper-panorama). Aile bireyleriyle komşulanmız 1 sent karşılığında, açtığım cielikten kutunun içindekini izleyebilirlerdi. Gençliğimin peep-show'lanydı bunlar! şimdi tahtadan kutular yapıyorum: Yaşam kutulan, asker kutulan (savaş karşıtı), sıygı kutulan.. ve artık sıdece akraba ve komşulara g5stermiyorum, dünyaya a;ıyorum." İZEL ROZENTAL Hollandalı ressam ve fotoğraf sa- mtçısı Peter Nieuvvendijk ile Sineidertempel Sanat Merkezi'nde- kPeep - Show - Çizimler - Kutu- lir' başlıklı sergisı üzenne konuştuk. -Aynı zamanda eğitmen, heykel- traş, ressam, yayıncı ve organiza- tirsünüz. neden karikatür çizmeye bjladınız? PETER NİEUVVE.NDİJK- 17 yj-ımda resim yapıyor, fotoğrafçı ojrak çalışıyor. ilk şiirleruni yayım- lnrdum. 19"umdaevlivebirçocuk- lıdum. Yaşamak ıçin öğretmenlik y?maya başladım. •O'larda karikatürlere çok ilgi du- yr.ordum. Gazete ve dergilerde be- gf.di|ım karikatürlen kesiyor, birik- tir/ordum. Ama kendım çızmeyi hiç dîünmemiştim. (O'lerin başında. açmış olduğum bısergi sırasında, yapıtlarundaki mi- za eleştiren ve neden karikatür çiz- !rJi|ımi soran bır meslektaşıma ^diğım "Sanatı bu kadar ciddiye jnayın, ona daha fazla tnizah ka- ii" yanıtı hayat bo>ıı sloganım oldu. Ardından Belçıka ve Üsküp'te dü- zenJenen karikatür festivallerine ka- tıldım. Sanat ve karikatürün ne denlı iç içe olduğunu bu festivaller esnasın- da gözlemledim. Ve o andan itıbaren 'grafik mizah' yapmaya başladım. - Yani sizi karikatürcü yerine 'grafik mızah sanatçısı' diye mi ad- landırmamız gerekir? NÎEL^ENDİJK- Doğru, karika- tür "ötesi"yim. Resimlerle. kelime- Ierle, şekillerle oynuyorum. Bana ko- mik gelen pek çok durum ve konuy- la karşılaşıyorum. Yoksa bile, onlan gülünçleştirmek için kendünden bır şeylerkatıyorum. "Grafikmizah sa- natçısı" diyebihnz. Ya da en iyısı bız buna, işlerinde mızaha sıkça başvu- ran bır "sanatçı" diyelim! - Bu kez Istanbul'da "Peep- Show-Çizimler-Kutular" adlı bir sergi açtınız. Kutular'dan, "Peep- Show" kavramından söz eder mi- siniz biraz? NtEU^TNDİJK- Çocukken, ayakkabı kutulannın içine resim ya- pardım (paper-panorama). Aile bi- reylenyle komşulanmız 1 sent karşı- lığında, açtığım delikten laıtunun içindekini izteyebılirlerdi. Gençliği- min 'peep-show"lanydı bunJar! Şim- dı tahtadan kutular yapıyorum: Ya- şam kutulan. asker kutulan (savaş karşıtı), saygı kutulan.. ve artık sade- ce akraba ve komşulara göstermiyo- rum, dünyaya açıyorum. Üç boyutlu, özel mesaj içeren, mizahla paketlen- mış kutular. Çabam varoluga renk katma "Peep-show' kışkırtıcı bır başlık... ' Peep-show'lar ilk olarak 60'lı yıllar- da, Amsterdam'daki meşhur led- Jıght- distnct'te (seks mahallesi) baş- lamıştı. Pek çok kapalı penceresi olan bir odaya girdiğinizde, bır florin kar- şılığında seçtiğiniz pencerenin per- desi açılır ve birkaç dakika boyunca çıplak bir kadını gözetleme hakkına sahjp olurdunuz... - Bu. serginizde çıplak kadınlar izleyeceğimiz anlamına mı geliyor? NtELrVVENDİJK- Sizleri hayal kınklığına uğratacağım için üzgü- nüm ' Kimi kutulann içinde çıplak ka- dın ^cudu aynntılan algılayabılirsı- niz, ama onun anJamı başka; çıplak- lığı \oirgulamak ya da şoke etmek için yapmadım, hikâyeyi bütünlüyorlar. - Sergideki çizgiler böiümünün büvük kısmı resim usfalarına saygı olarak tasarlanmış. Bu ustalardan hiç etkilendiniz mi? NİEIAVTENDİJK- Bu dıziye yeni başladım. Özellikle çok beğendiğim sanatçılar Renoir, Mondriaan, Van Gogh, Appel ve Picasso için çızdim. Elbette bu saydığım sanatçılann yapıt- lanndan esinlendım. Ben çok genç yaşta resım sanatına esir düşen bir geç- miş vüzyıl çocuğuyum. Mondnaan'dakı u\Tim, VV'agenma- ker'daki genış babş açısı, Appel'in ifade tarzı ve Picasso'nun deformas- yonlan, tüm bunlan işlerimde bir ara- ya getirmeye çalışıyonım. Kafamda dün)a kadar fikır var. Kaosun içine huzur, varoluşa da renk katmaya çaba- lıyorum. - Kaosa huzur katmayı açar mısı- nız biraz? NİEirvVENDİJK- Yanı "bir ara verin" demek ıstiyorum. Karmakan- şık yaşantımızda bır "huzur arası" yaratmaya çalışıyorum. Resimlerime, çızimlerime, kutuJanma bakan izleyi- ci için bırhuzurve neşe arası yaratma- ya çabalıyorum. Bunlan oluşturma sü- recinde ıse kendi iç huzurumu yaratı- yorum! - Kendinizi siyaset yelpazesinin neresinde tanımJarsınız? Tipik bir Hollandah olduğunuzu varsayabilir miyiz? NİEUWENDtJK- Tipik Hollan- dalıdan ziyade, Avrupahyım. Tamam, Rembrandfın, Vermeerin. Van Gogh'un, Mondriaan'ın ülkesinden geliyorum ama mılliyetçi miyim? Sporda evet! Sanatta, şımdı ve hep... Fakat siyasette, haw (belkı birazcık). 60'larda Banşçı Hareket Partısi'ne üyeydım. Buparti bugün varlığını sür- dürebilseydi onlan hâlâ destekliyor olurdum! Sanınm bugün eşıtlik ilke- lerine çok duyarlı bir sosyalistim. (Sergi 12Aralık a dek açık. 0 212 249 0150) Festival 14' Kfiltür Servisi -14. yaşını kutlayan 'Efes Pilsen Blues Festival', Rusya'da başiadığı blues maratonunu Moskova, St. Petersburg, Ekateringburg, Rostov konserlerinin ardından. yarından başlayarak Türkiye'de sürdürüyor. 11 kentte 18 Aralık'a kadar sürecek festivale bu yıl Roomrul of Blues, W.C. Clark, 'Philadelphia' Jerry Ricks katıhyor. 'Efes Pilsen Blues Festival 14', yann Antalya Talya Otel Convention Center'da. 30 Kasım'da Kıbrıs Jasmine Court Otel'de, 2 Aralık'ta Konya Hilton Oteli'nde, 3 Aralık'ta Mersüı HiltonSA'da, 5 ve 6 Aralık'ta Izmir Hilton Oteh'nde, 8 Aralık'ta Trabzon Grand Zorlu Otel'de, 10 Aralık'ta Büyük Samsun Oteh'nde, 12-13 Aralık'ta Istanbul'da Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda, 14 Aralık'ta Bursa Aünira Otel'de, 15 Aralık'ta Eskişehir Doors Park'ta, 17-18 Aralık'ta Ankara Bilkent Otel'de bluesseverlerle buluşacak. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Nasıl Bir Tiyatro İstemeliyiz? (4) Yetmişlı yıllartiyatro bakımından, özellıkle Istan- bul'da, akşamları ortalama seksene yakın tiyatro- nun perdelerini açtığı, her temsile her istendiğin- de bilet bulunamadığı altın yıllardı. Bu yükselişin kısa süre sonra inanılmaz bır hızla yerıni bir çökü- şe bırakmasının nedenlerini araştırırken, o yıllarda tiyatromuzun neyi yakalamış, neyi yakalayamamış olduğu, özünde varolan eleştırel düşündürücü sa- nat olma özelliğinı ülkemizde ne ölçüde sergileye- bildiği, bu arada kime hangi dille seslenebiidıği gi- bi sorulan sormamak, konuya eksik yaklaşmak demektir. öte yandan, seksenli yıllaria birlikte yaşanmaya başlanan degerler erozyonunun kökenlerine iner- ken, tüm sorumluluğu politik koşullarda aramak, buna karşılık ortamımızın o koşullara bunca yenik düşmesinde genelde sanatın, özelde de tiyatronun ne ölçüde payının bulunduğunu ya da bulunma- dığını araştırmak da sanatı toplumsal temelleriyle ele alması gereken birdüşünme btçiminin gereği- dir. Tomris Uyar, 1976 yılına ait Gündökümü'nde, 21 Şubat tarihli notunda şu satırlan yazmış: "Mi- nibüs şarkılan, uzun yol türküleri, bizim insanlan- mızın, şimdilikçoğunluğu bilinçsizinsanlanmızın hi- kâyesini, yaşadığı ya da yaşamak istediği hikâyeyi ele alıyor. Aşkı her zaman trajik bir olgu olarak gö- ren, ölümü aynlığa yeğleyen, dünyadaki tek vefalı dost saydığı arabasına, kamyonuna, sürdüğüoto- büse 'Sana da benim gibi çektiren mi var?1 gibi gözyaşlı, mor, iri sözleryazan yatnız bırakılmış in- sanlann. Kentlerde şaşıp kalmış insanlann. -Bu duygulan küçümsediğimiz sûrece çoğunlukla ile- tişim kurulabileceğinisanmıyorum. Unutmayalımki Teodorakis, deniz ve mastika kokan kumsai şar- kılanndan, sirtakilerden esinlenmişti devrimci mû- ziğini yaratırken.- Yoksa müzikte, edebiyatta, re- simde yalnızca söylev vermek yeterii mi?" Evet, bu not da yetmişlı yıllardan. Gerek devrim- ci sanattan, gerekse Bertolt Brecht'ten en yoğun söz edildığı o yıllarda, bız insanlanmıza tiyatro sah- nelerinde onlann içinde yaşadığı gerçeklikten yo- la çıkılarak ulaşılmış, dolayısıyla da bu gerçeklere o zamana kadar bakmadıkları açılardan bakmala- rına katkıda bulunabılecek sanatsal soyutlamala- rı mı, yoksa ağırlıklı olarak sanki'\erden oluşma, gerçeklikle ilintısız yanılsamaları mı göstermektey- dik? Brecht ve epık tiyatrû deyınce, mangalda kül bı- rakmıyorduk. Ama hemen her Brecht uygulama- sında, farkına bile varmadan, sanki Almanya'day- dık; kendı ülkemizde türlü maskelerin altında da- ha o zamanlar hızla kök salmakta olan yobazlığı görmezlikten gelerek, Almanya'daki Hitler faşiz- mıyle savaşmaktaydık. Sanki herhangı bır geçmiş- te burjuva kültürümüz olmuşçasına, "Kahrolsun bun'uva kültürü!" diye naralaratmaktaydık. Manc'ı ezbere(j) biliyorduk, ama onun o kültürü yaratan burjuva sınıfını neden "Birzamanlar tarihin en ile- ricisınıfı olmaya adaydı..." diye nıtelendirmiş otdu- ğu üzerınde düşünme gereğinı duymuyorduk. (Za- ten o yıllar, ağırlıklı olarak düşünmenin değil, söy- levlerin egemen olduğu yıllardı.) Devrimci tiyatro- dant devrimci sanattan her söz edişimızde, sanki sınıflı toplumdaydık, sanki sınıf bılinci bilgiyle yoğ- rulmuş bır ışçı sınıfımız vardı ve yine sanki o sınıfı doğru bilinçlendırmek ıçin birbirlerine içtenlikle ke- netlenmiş, Sabahattin Eyuboğlu nun o eşsiz de- yişiyle, kendı kendısıne her an: "Bugüne kadar ne- den hep halka inmekten söz ettik de, halka çıkma- yı hiç dûşünmedik?" sorusunu yönelten aydınlar- dan oluşma bir kesime sahiptık. Oysa bu sanki'ier'm hıçbıri gerçek değildı. özel- lıkle tiyatromuzun -ve bu arada ne yazık kı çoğu aydınımızın!- üzerınde hemen hiç düşünmediği nokta, Osmanlı'nın altı yüz yılı boyunca hiçbirdü- şünce akımıyla aklın süzgeci doğrultusunda devin- memış, devindinlmemış, dolayısıyla da kendi yaz- gısını kendisının belırleyebileceği olasılığını düşle- rinde bile görmemış bır halka devrimci düşünceyi entelektüelsöylemle, tepeden bakan birsanatla ve yalnızca sahneye politik mesajlar getirmenin tiyat- royu tiyatro yapabıleceğıne ınanan bir tutumla ile- tebilmenin olanaksızlığıydı. Kökenlerinı o yıllarda bulan ve düşmanı olmamız gereken tiyatro üzerınde durmayı sürdüreceğiz. e-posta: ahmetcemaJı? superonline.com acem20(â hotmail.com MSM OyuncuJarfndan Talancr' •Kflltür Servisi - Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü öğrencıleri ve mezunlanndan oluşan MSM Oyunculan perdelerini yann MSM Fenerbahçe Sahnesı'nde 'Yalancı' adlı oyunla açıyor. "Yalancf. Goldonı"nın aynı adlı yapıtından uyarlanarak dokuz kişılik bır ekibin ortak çalışmasıyla yeniden yazıldı. Müzikli komedi olan oyunun yönetmeni ise Ilker Aynk. Oyun, 'Masum yalan var mıdır?', 'ilk yalanı kim ve neden söylemiştir?' gibi sorulan sorguluyor. 29 Kasım'da küçük tiyatroseverlerle buluşacak bir diğer oyun ıse 'MasaP. fstnail Işılsoy'un yazdığı ovunu Mustafa Üstündağ yönetiyor. (0 216 330 52 52 ) BUGUN • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda 19.30'da tstanbul Oda Orkestrası konseri. Şef: Işın Metin. (0212 232 9830) • BABYLON'da 21.30'da Mercan Dede'nin 'underground remixes' adlı konseri. (0212292 73 68) M DEĞİRMEN SANATEVt'nde 21 .OO'de Moe Joe konseri. (0 212 246 70 08) U NARDİS JAZZ CLUB'da 21.30da Focan & Baysal & Ersönmez Irio konseri. (0 212 244 63 27) • BAŞKA KÜLTÜREVİ'nde 17.00'de 'Benim Adım Joe' adlı filmin gösterimi. (0212 249 12 84) M NÂZIM KÜLTÜREVt'nde 17.00 ve 20.00'de Yersiz Oynncular'dan 'B^yaz Karga' adlı oyun. (0 212 245 04 81) V $
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear