25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KASIM 200: ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA J v LJ I_j 1 U M\ kultur(acumhuriyet.com.tr 15 ALLECRO EVtN İLYASOĞLU Atatürk içinkonserlerGeçen hafta, Atatürk Haftası olduğundan biWük önder çesitli etkinliklerle anıldı. Her yıl olduğu gıbi telev izyonlarda 'Atatürk'ün sev- diği şarkılar' /er aldı. Atatürk'ün müzikle ilişkisi deyınce zaten öncelikle alaturka mu- sıkci söz konusı. edılir. Özellikle Rumeli kö- kenli olduğu içm Rumeli türküleri ağırlık ka- zanır. Atatürk'k bu şarkı ve türkülerin öznel beğenisi açısından bağdaştınlması doğaldır. Onun devrirrJeri süresüıde ilgi alanlanna tanık olmuş kişıler, örneğin Cevad Memduh Altar. Atatürk ün Batı müzıği tarıhını son derece merak ettiğinı. opera librettolannı ge- tirtip incelediğini, özellikle Tosca'ya olan merakuu anlatmışlardır. Dahası Iran Şahrnın yeni kurulan Türkiye Cumhunyet'ini ilk zi- yaretinde ona ikram olarak alelacele bir 'ope- ra' bestelettiğini, konuyu da kendisi seçip Münir Hayri Egeli'ye verdiğini ve böylece Saygun'un 'op. 9, Ozsoy' adh operasının bir-iki ayda ortaya çıkıp nice yokluğa karşın sahnelendiğıni biliriz. Özsoy operasının ko- nusu Iranlılara ait Fendun efsanesine dayan- maktadır. Bu da Ata'nın Iran ile Türkiye ara- sındaki kardeşlık bağlannın politik bir şekil- de altını çizmek isteyişıdir. Ardından hemen aynı yıl Ankara'ya gelişinin onuncu yılını bahane ederek bu kez iki besteciye birden bi- rer perdelik opera ısmarlar. Böylece Ahnıed Adnan Saygunun 'op. 11, Taşbebek', Ne- cil Kazım Akses'ın 'Bayönder' adlı yapıt- lan ortaya çıkar. Necil Kazım ın librettosun- da Atatürk'ün kendi el yazısıyla nice diyalo- ğu öztürkçeleştirdiği elimizdeki belgelerde görülmektedir. Ve 1934'teki Meclis'i açış konuşmasında söylediği şu ünlü sözler: "Bir ulusun yeni değişikliğine ölçü, musikide değişikliği ala- bilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletil- meye yeltenilen musiki yüz ağartıcı değer- de olmaktan uzaktır; bunu açıkça bilme- liyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri top- lamak, onları bir gün önce, genel son mu- siki kurallanna göre işlemek gerektir. An- cak bu güzeyde (düzey değil, dağların az güneş alan dorukları anlamındadır) Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel mu- sikide yerini alabilir." Bu konuşma yıllarboyu alaturkacı-alafran- gacı görüşler arasında tartışma konusu ol- duysa da Atatürk" ün uluslararası dil konuşan, yereysellikten evrensele yönelebilen bir mü- • Geçen hafta şef Alexander Schvvinck yönetimindeki iDSO'nun 'Atatürk Konseri'nin solisti Hüseyin Sermet; Boğaziçi Üniversitesi' ndeki konserin solistiyse Efe Baltacıgil'di. zik özlediği ortadadır. Şimdi sözü şuraya ge- tirmek istiyorum: Yıllardır Atatürk Haftası adı altında konserler yapılır. Orkestralanmız mutlaka bu haftalar için Türk şef ve solistler seçerler. çünkü çağdaş Türk bestecilerinin yapıtlarını bu haftaya koyarlar. Notalanna zor ulaşılan, ele geçen materyalde okuma zorluklan olan bu yapıtlar genellikle isteksiz- ce ve kötü yorumlanır. Bunu bilen dinleyici de bu konserlere pek itibar etmez. Bu yıl ÎD- SO'nun Atatürk Haftası programında Alman şef Alexander Schwinck yönetiminde Mo- zart ve Richard Strauss'ın yapıtlan vardı. "Atatürk'ü anmakla ne ilgisi var!" şeklin- de eleştirildığinde şunu düşündüm: Atatürk bu konseri dınleseydi, Hüseyin Sermet gibi Avrupa'nın en üst düzeyinde saygınlık ka- zanmış bir yorumcumuzun o inanılmaz Mo- zart tonuna, ardından çaldığı Scarlatti sona- ta ve Saygun etüde hayran kalmaz mıydı? Hem de AKMnin o kötü piyanosunda bu in- ce işlemeleri nasıl işliyor diye şaşmaz mıy- dı? Konser sonrasında herkes Hüseyin'in ikinci çaldığı bis neydi diye birbirine soru- yordu. Hayranlık uyandıran bu yapıt Say- gun'dan başkasının değildi. Demek ki usta- lıkla ve istekle çalındı mı çağdaş Türk müzi- ğine de hayran kalabıliyormuşuz! Ardından kocaman senfom orkestramızın îstanbul'da ilk kez seslendirilen R. Strauss'ın Alp Sen- fonisi'ndeki görkemli yorumdan etkilenme- mek olası mıydı? Bir yabancı şef, tarihe mal olmuş büyük yapıtlar ve müthiş bir Türk so- listle Atatürk'ü anmaktan daha güzel ne ola- bilir? Doğal ki orkestra sadece dört günlük bir provayla bu bir saate yakın devasa senfo- nik şiiri en kusursuz şekliyle çalmadı. Yeter- siz sayıdaki kemanlar üflemelerle denge so- runu yaşıyordu. Bu senfoniye özgü o çok sa- yıdaki kornolar tertemiz bir tonlamaya sahip değillerdi. Yine de yürekli bir atılımdı. Efe Baltacıgll In büyüsü Geçen hafta Istanbul'da o kadar çok Türk bestecısinin yorumlanması Atatürk Haftası olduğu kadar biraz da rastlantı sonucuydu: Is- tanbul Devlet Operası'nın orkestra ve solist- leri özel olarak bu hafta için çarşamba akşa- mı ayn kuşaklardan on üç kadar Türk beste- cisi seslendirdiler. Aynı gece Borusan'ın dü- zenlediği 1. Akdeniz Çağdaş Müzik Gün- leri'nde 'İstanbul'dan yeni Müzik' sunu- lurken Usmanbaş, Uçarsu, Manav, Yürür ve Maral'ın yapıtlan Italyan Kültür Merke- zınde çalındı. Ve yine aynı gece Boğaziçi Üniversite- si'nde genç çellistimiz Efe Baltacıgil, piya- nist Serra Tavşanlı eşliğinde verdiği resital- de Saygunun op. 12 viyolonsel ve piyano so- natını çaldı. Efe'nin yorumunda büyüleyici bir albeni var. Yayı çekmeye başladığı anda öylesine mutlu bir dünyaya giriyor ki, karşı- sındaki dinleyiciyi de peşinden sürüklüyor. Halen Amerikadaki Philadelphia Orkestra- sı'nda başçellist olarak çahyor. Çok yetenek- li bir solist, iyi bir orkestracı ve çok özel bir müzisyen. Özellikle Astor Piazzolla'nın 'Le Grand Tango'sunda iki sanatçı aynı anlayı- şı güzel bir uyum içinde sergiledi. evini@boun.edu.tr GUZELEVARDENDA BERTAN ONARAN Leyla ile Nevzattn Hazinesi Geçen ay Yurt ve Dünya'ya uğradığımda.Tür- kün Gündoğdular'ın masasında Hanefı Yeter vardı; hemen bana armağan erti. Hanefi'yle ilk, sevgili Ruhi Su'nun evinde kar- şılaşmıştım, unuttuğum bir yıl; ama belli ki ben- zersiz usta yaşarken, 1985'ten önce. Sonra zaman zaman tekil ya da karma sergi- lerde yapıtlarını; aynca güzeller güzeli Serpil'le onu göregeldim. 1947'de Bayburt'ta doğan bu Anadolu çocu- ğunu belli ki Demokritos gözetmiş; yetenekli doğmuş, Akademi'ye girebilmiş, sezgisi onu ken- dine en uygun Usta'ya Bedri Rahmi'ye yönelt- miş; yeteneğine, onun bitip tükenmeyen araştır- ma sevdasını ekleyince, gerisi kolay olmuş; Al- manya'da eğitimini geliştirip yerleşme fırsatını el- de etmiş, kullanmış. Şimdi iki ayn ekinin harmanında dilediği gibi at koşturuyor; ne mutlu! Emeğine, sevdasına yakışan kitabı Çetin Gü- zelhan yazmış; görsel tasarımı Muammer Ulu- san gerçekleştirmiş; grafik uygulama Süleyman Kahramanoğlu'nun. Hanefi'nin kendisi de içle- rinde, bir küme insan da fotoğraflanyla bezemiş. Hanefi'nin 1967-2001 arasındaki yaşamsal-sa- natsal serüveni özetlenmiş bu güzel yapıtta. Bu, sanatçının kendisi için de sanatseverler için de değerlı bir armağan elbet. Ama kitap bana, asıl büyük armağanı düşündürdü: Leyla-Nevzat Me- tin çiftinin 1989'da, Balaban kitabıyla oluştur- maya başladıkları eşsiz hazine. 1989'da bu nitelikte, büyük boy, aslına olabil- diğince yakın yaprtların görüntülerini, birinci ha- mur kâğıda basmayı göze almak başlı başına yi- ğitlikti; bugünse tam anlamıyla çılgınlık! Ama çılgınlar olmasa dünya neye benzerdi? Tatsız tuzsuz bir taş küreye! Abdurrahman Oztoprak'tan Mustafa Altn- taş'a İlgi Adalan'dan Neşet Günal'a onca ben- zersiz yaratıcıyı kim kalıcı kılacaktı sanatseverler için, Metin çifti olmasaydı? Üstelik şimdi bu görsel hazineye sanatla ilgili kuramsal denemelerin yanında ozanlan, onlann toplu şiirlerini de ekledi, hem de aralanna seçme resimler katarak; hem görsel, hem yazınsal şö- lenler. Yukanda bu girişimin, yatınmın çılgınlık olduğu- nu söyledim; ama Nâzım'ın dediğini yapmasa, kendini bu yoldayakmayı göze almasa, ne yapa- bilirdi Nevzat? Bundan değerli, daha doyurucu hangi aşk uğrunda yakardı yaşama enerjisini? Küresel yağmanın sonucu olarak ortaya çıkan kaçınılmaz, ezici yozlaşmadan ötürü Metin çifti şimdi büyük sıkıntılar içinde, milyarlarca benzer- leri gibi; ama kimi dingin anlarda, el ele tutuşup göz göze bakışarak birbirierine: "Olsun sevgilim, şu benzersiz hazineyi sanatçı kardeşlerimizle ku- cak kucağa biz oluşturduk! Ne mutlu bize!" de- diklerini ummak istiyorum. Daha rahat günlerde, bunu, sarılışıp birbirimi- ze söylemek üzere güzel canlarım! sbonaran o hotmail/yahoo. com Cervantes Enstitüsü'nde 15 Aralık'a kadar sanatseverlerle buluşacak olan sergide 20. yüzyıhn en önemli fotoğraf sanatçılarından biri kabul edilen Marx Lacroix"nın gözünden ünlü ressam Dali ile eşi Gala'nın özel yaşamlarından kesitler bulunuyor. Marc Lacrobc'nın sergisi Cervantes Enstitüsü'nde DolVnin özel haycıtımı ianıklık Kültür Servisi - Cervantes Enstitüsü, 'Lacroix-Gala-Dali / Yakın Dostluğun Ayrıcauğı" başlıklı sergıye 15 Aralık'a dek ev sahipliği yapacak. Sergide 20. yiizyılın en önemli fotoğraf sanatçılanndan biri kabul edilen \Iarx Lacroiı'nın gözünden ünlü ıessam Dali ile eşi Gala'nın özel Taşamlanndan kesitler bulunuyor. L927 yılında Paris'te dünyaya gelen Viarc Lacroix, 14 yaşında fotoğraf ııtkusunu keşfetti. tlk fotoğraflannı avaş sırasında Paris'te çekmeye »şladı. Daha sonra caz aüzisyenlerinin portrelerini ,-ekerken Louis Armstrong ve Duke Ellington gibi sanatçılarla anıştı ve iki büyük tutkusu cazla fDtoğrafı bir araya getirdi. \skerliğini yaptığı Fas'ta ilk lıboraruvanru kurdu; önemli ıjuslararası sanat, mimari ve iekorasyon dergileri tarafından ıanan bir fotoğrafçı oldu. üazablanka'da 15 yıl geçirdikten «nra Fransa'ya döndü. Burada aimari dergiler için fotoğraf ;ekmeye devam eden Lacrobc'ya, aralannda Nice'teki Chagall Müzesi, Venedik ve Floransa'daki Doges Sarayları, Monte Carlo'da Prens Rainier'nin sarayı gibi Avrupa'nın önde gelen saraylannın fotoğrafçılığı önerildi. Klasik ve tarihi anıtlann fotoğraflannı çekmekte uzmanlaşan sanatçı özel ışık efektleri üzerine yoğunlaştı. Tablolannda Vermeer'ın ışığı kullanma biçimini inceleyen Dali ile Lacrok, 1970 yılında tanıştılar. 1971 yüında Vogue dergisı için Lacrobc'nın fotoğraflanyla Dali'nin tablolannın birleşiminden oluşan özel bir Noel sayısı hazırladılar. Yine aynı yıl Gala, kocası Dali tarafından İcendisıne hediye edilen Pubol Şatosu'nda üç gün boyunca Lacrok'ya poz verdi. Ortak çahşmalannı sürdüren Dali- Lacroix ikilisı stereoskopık (üç boyutlu) resım adh yeni bir teknik geliştirdiler. 1974'te Figueras'taki Dali Müzesi'nin açılışında ünlü ressam bir salonu Lacroix'nın fotoğraflanna ayırdı. Sanatçının fotoğraflan bugün hâlâ aynı müzenin birinci katındaki bir salonda sergileniyor. (0 212 292 65 36 / 38) îzmirli sanatseverler çok yoğun bir klasik müzik haftası daha yaşadılar Birbirinden güzeldinletiler ONDER KUTAHYALI İZMİR - Geçen hafta İzmir, müzik yönünden yoğun etkinlikJer yaşadı. Gündemde, aynntılannı bir türlü öğrenemediği- miz "Piyano Günleri" ve "Mersin Üniversitesi Oda Orkestrası"nın din- letısi vardı. Bu ikinci et- kinlik. oda müziğinin en güzel şöleni olan "Dres- den Piyanolu Cçül"ünün resitaliyle çakıştı. Goethe Enstitüsü'nün konuğu olan topluluk, Türk-Ame- rikan Derneği salonunda çaldı. "Dresden Piyanolu Üçül" 1990 yılında ku- ruhnuş; çok sayıda resital vermiş ve CD'ler yapmış. Elimizdeki program not- lanndan, sanatçılann so- locu, oda müzikçisi. öğ- retmen olarak renkli bir kanyer yaptıklannı ve her birinin CD'leri oldugunu öğreniyoruz. Üçülde (Tnoda) şu sanatçılar var: Roglit Ishay (piyano), Kai Vögler (keman) ve Peter Bruns (viyolon- sel). Bruns'un soloları Seslendirilen yapıtlar- dan J. Haydn'ın Hob XV. 25 Sol Majör üçülü- nün son bölümü. (Ron- do al Ongarese) kusursuz tekni- ğın mutluluk yolunda kullanılışı ve Macar halk biçeminin abartı- ya kaçılmadan belirtilişi gibi yönlerden coşturucuydu. L. Van Beethoven'in Op. 70 No. 1 Re Majör üçülünde ("Hayalet Üçü- lü") yapıta aduıı veren ikinci bö- lüm (Largo Assai ed Espressi- vo) dramsal ve şaşırtıcıydı. Sanatçılar son olarak J. Brahms'ın Op. 8 Si Majörüçülü- nü ikinci biçimiyle seslendirdi- ler. Brahms, romantikliğin en et- kili sayfalan arasında yer alan bu vXoethe Enstitüsü'nün konuğu olan 'Dresden Piyanolu Üçül' Türk-Amerikan Deraeği'nde konser verdi. İzmir Devlet Senfoni'nin şefi ve solistiyse viyolonselci Robert Cohen'di. îlk olarak L. Van Be- ethoven'in 3. "Leono- re" üvertürü seslendi- rildi. Büyük bestecinin "Fidelio" operasında- ki kavramlan. öz\eriyi, kahramanlığı ve kurtu- luşu, Programlı Müzik yaklaşımıyla üvertü- ründe özetlemek iste- mesı, bence yapıtı za- yıflatıyor. Bu bakımdan dinlediğimiz yorum et- kili değildi. Cohen, üvertürün ar- dından J. Haydn'ın Re Majör Viyolonsel Kon- çertosu'nu çaldı. Bura- da kusursuz bir yorum için gerekli olan her şey vardı: Ses temizliği do- ruktaydı; yay tekniği usta işiydi; viyolonselin tonu dolgundu. Klasik dönemde yazılmış bir konçertoda, duygusaüı- ğm sınınna ulaşabilen müzik yapma gücü et- kileyiciydi. Çoğu kez solocuyu izleyerek çal- mak durumunda olan orkestranın eşliğini din- lemek ise ayn bir mut- luluktu. Duygu dolu anlatım yapıtını 1889'dayenidenbestele- miş. Sunulan yorumda viyolon- selci Peter Bruns'un sololan, din- leyeni esrüne noktasına vardıra- cak kertede güzeldi. Teşekkür parçası olarak çaldıklan A. Dvo- rak'ın "Dumki Trio"sundan Al- legro'dakı güzellıkler ise sözcük- lerle anlatılamaz. İZDSO'nun dınletisinde de senfonık müziğm yüksek nitelik- li örnekleriyle karşılaştık. Ingiliz viyolonselci Robert Cohen, hem solo çaldı hem de orkestra- vı vönetti. ikinci yanda Sir Ed- ward Elgar'rn "Özgün Bir Tema Üzerine Çe- şitlemeler: Enigma" başlıklı ünlü yapıtı ses- lendirildi. Cohen burada, Elgar biçemine özgü dingin, biraz da içe dönük bir yorum ortaya koy- du; ancakbazı çeşitlemelerde ba- kır üflemelerin parlak tonlanyla yaratılan doruk noktalannı, ayn- ca devingenliği ve canlılığı başa- nyla yorumuna yansıttı. Duygu dolu romantik anlatrm ise her şe- yin üzerindeydi. Bu yapıtı önce- ki yıllarda birkaç kez seslendir- miş olan orkestramız, şefin istek- lerini başanyla yerine getirdi ve bize bir kez daha güzel bir müzik akşamı yaşattı. Ami Vitale Istanbul'a gefiyor I Kültür Servisi - NPPA tarafından 'En iyi Basın Fotoğrafçısı 2003: Yılın Basın Fotoğraçısı" ödülünü alan Ami Vitale, arahk ayında dört gün sürecek bir atölye çahşması için Istanbul'a geliyor. 'Ami Vitale ile Belgesel Fotoğraf başlığını taşıyan atölye 6-7-8-9 Aralık tarihlerinde Fototrek Nikon Fotoğraf Galensi'nde düzenlenecek. Özcan Yurdalan'ın da yaratıcı yönetmen olarak katılacağı seminerde portfolyo sunumlan. çekim çalışmalan ve fotoğraf değerlendirmeleri yapılacak. Hint asıllı Vitale'nin Orta Asya, Hüıdistan, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika'da gerçekleştirdiği fotoğraf çalışmalan ve makaleleri Time, Newsweek, US News, The Los Angeles Times, USA Today gibi gazetelerinde yayunlanıyor. Atölye çalışmasına katılım 15 kişi ile sınırh. (0 212 251 90 14) BUGUN • ANKARA OPERA SAHNESt nde 20 OO'de Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'nün 'La Traviata' operası. (0 312 324 22 11) M ANTALYA KÜLTÜR MERKEZİ ASPENDOS SALONU'nda 20.00'de Antalya Devlet Opera ve Balesi nın 'Kamelyalı Kadın' balesi. (0 242 238 54 44) • BOĞAZtÇt ÜNÎVERSÎTESİALBERT LONG HALL BtNASI'nda 19.30'da Gülşen Tatu (flüt), Wolfgang Wagenhauser (piyano) ve Sadao Harada'nın (viyolonsel) konseri. (0212 35815 40/1703) • CRR'de 19.30'da şef Cem Mansur'un yöneteceği, Alexander Markov'un (keman) solist olarak katılacağı Akbank Oda Orkesrrasrnın konseri. (0 212 232 98 30) • İTÜ MAÇKA BtVASI MUSTAFA KEMAL AMFİSt'nde 'Divertimento' kapsamında 20.00'de Kâni Karaca & Argento Oda Orkestrası'nın konseri. (0 212 233 22 38) • AKBANK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.00'de Elif Yurdakul (flüt), Prof. Metin Ülkü (piyano) ve Erhan Birol'un (gitar) konseri. (0212 252 35 00) • NARDİS JAZZ CLUB'ta 21.30'da TAB Trio'nun konseri. (0 212 244 63 27) M BABYLON'da 21.30'da 'Bayanlara Özel!' adh etkinlik. (0 212 292 73 68) • YAPIKREDİ KÜLTÜR MERKEZİ SERMET ÇtFTER SALONU'nda 18.30'da Genco Erkal ve Kerem Karaboğa'nın konuşmacı olarak katılacağı 'Genco ErkaP konulu karşı-laşmalar. (0 212 252 47 00) M BİLGİ ÜNTVERSİTESİDOLAPDERE KAMPUSU'nda 'Vizyon Köpüğu- Şiddetin Politikası' kapsamında 14.00 ve 19.00'da 'Benim Cici Silahım'. 16.30 ve 21.30'da '11 Eylül' fihnlerinın gösterimi. (0 212 293 5010)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear