25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
-W KASIM 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturfa cumhuriyet.com.tr 15 John McTiernany dan sürpriz bulamacına dönüşen askeri bir aksiyon - gerilim serüveni BasİC / Yönetmen: John McTiernan / Senaryo: James Vanderbilt / Kamera: Steve Mason / Müzik: Klaus Badelt / Oyuncular: John Travolta, Samuel L. Jackson, Connie Nielsen, Giovanni Ribisi, Brian Van Holt, Tim Daly, Taye Diggs, Harry Connick Jr., Roselyn Sanchez / ABD 2003 (Özen Film) Yine cin gibi, adam çarpan bir üçkâğıtçı rolündeki John Travolta filmde dilber asker Connie Nielsen'e asılmayi da ihmal etmiyor. Ama havasını alıyor. Soruşturan torbacı çıkarsaKuşkusuz 1990'h yıllara damga- sını vuran Pulp Fiction'la adeta ye- nıden dogan John Travolta 'nın, ay- nı filmde (yanı L'cuz Roman'da) unutulmaz bir gangster ıkıhsi oluş- turduğu Samuel L. Jackson'la bir kez daha beraber rol aldığı Basic- Kuraldışı, bugün göstenme giren yeni Amenkan filmleri arasında, kadrosu ve yönetmenıyle bir adım öne çıkıyor ılk bakışta. Yönetmen koltuğunda. yenı Kaliforniya Vali- sı Sclmarzenegger'in vaktıyle la- tin Amerika cangıliannda amansız bir a\cı kesıldiği Predator(1987) ve Bnıce Willisı dinamit gibi bir aksiyon kahramanı yaparak üne ka- vuşturmasmın ardından ıki devam filmi ve yığınla taklıdi çekılmiş Die Hard-Zor ÖIünTIe (1988), Holly- vvood'da aksiyon türiine yeni bir so- luk getıren yönetmen olarak tanın- mış, ancak son on yılını bu iki fil- minin mırasını yiyerek geçirmış John McTiernan var. Tommlks de bir ranger'dı Konu, yeryüzünün dört bucağın- da, istediği yeri kapatıp dilediğince asken üs kuran. 'dünyanın jandar- ması' ABD ordusunun kahraman denizci ranger'lanndan, çavuş West komutasındaki bir grup askerin, Pa- nama Kanalı bölgesinde eğitım ya- parken esrarengiz biçımde birbirini \-urmasi olayının soruşturulması. Ucu üst düzeydeki komutanlara dayanan, büyük çaptabir kokain ka- çakçılığının ortaya çıktığı soruştur- rnayı, soruşturmacıyı ve soruştur- maya kanşanlan hikâye eden Kural- dışı, bu yaz seyrettığunız, Alman- ya'daki askeri bir Amerikan üssün- de cereyan eden, orduda nerdeyse rutın hale getmiş birtakım inanıl- naz uyuşturucu ticaretini, karanlık slah alım-satımını anlatan, savaş ve nilitarizm karşıtı, ordu yergisi, BufTalo Soldiers-Acemi Asker- kr'i anımsattı bize. Ne var ki, he- oefıni tam vuramasa da muhalif ve bşkırtıcı ıçenğiyle göz alıcı bir se- Airlik sayılabılecek, bağımsız işi Acemi Askerler'i mumla aratıyor hı Kuraldışı. James Vanderbilt'ın, ordu mensubu (ya da sivil hayatı tercıh etmiş), cın gi- bi, üçkâğıtçılıkta pervasız, rüşvet bağımhsı bazı gözü kara uyanıklann çevresin- de gelişen olaylara dayanan beylik senaryosundan çekilen film, seyir- cısını her an sürekli şaşırtmayı amaçlayan. kötü adamı son dakika- ya kadar belli olmayan ve dur-durak tanımaksızın sürprizlere ve bol di- yaloğa boğulan, sözüm ona esprili, asken bir aksıyon-genlim curcuna- sı halınde seyrediyor baştan sona. Özünde Kurosawa'nın yarım yüzyıl önceki Raşomon klasiğiyle moda olan, aktanlan olayın, gitgı- de gizli saklı, karanlık yanlan orta- ya çıkacak olan, çeşıtlı karakterler tarafından anlatılması numarasına başvuran senarıst Vanderbılt-yö- netmen McTiernan ıkilisı, seyircı- nin tahminlerini sürekli boşa çıka- rarak bu klasik numaranın dalagını yanyor, giderek çok bılinmeyenlı bir denk- leme dönüştürülen film sü- resince. Doğru dürüst entrikayı ızletmektense sankı her an seyircı- yi yanıltmayı ve açmaza sokmayı görev edinmişe benzeyen yönet- men-senaristin resmen sabnmızı ta- şırdığı film, giderek başta uyandır- dığı sempatiyı yitırerek birçok ka- raktenn ağzından anlatılmış bir ka- kafonıye dönüşüyor. Komutasındakıleri ınım inim in- leten sert bir çavuş rolündeki Sa- muel L. Jackson'la, ordudan aynl- mış eskı asker, yenı DEA ajanı, akıl- lı-uyanık soruşturmacı Tom Hardyyi oynayan John Travolta ve yan rollerdekıler sayesinde bir yere kadar ilgiyle izlenen ama şa- şırtmacanın ıcığım cığını çıkarma- sıyla giderek sevimsizleşen Kural- dışı 11 Eylül sonrasında, ABD'nin Irak savaşı ve işgali nedeniyle gişe- de umduğunu bulamayan filmler arasında yer alışını doğrulayan, an- tıpatik v e fabrikasyon bir aksiyon sonuçta. YENİ BASLAYANLAR... YENİ B AŞL A Y AN L AR... CÜNEŞİN GÖZYAŞLARI ~ •-•<•— (Tears Of The Sun) ~r\ ugün afışlere çıkan filmler arasında r £ göz alan bir başka yeni Amerikan JLJ yapımı da Güneşin Gözyaşlan. İki yıl önce ilk filmi Training Day- tlk Gün'le dikkati çekmış olan Antoine Fuqua'nın yönettiği film, hükümetin düşürülmesıyle yönetimi acımasız bir dıktatörün eline düşen günümüzün Nijeryası'nda geçiyor. Son derece deneyünli, sert ve katı bir komando olan A.K. Waters'a (Bruce Willis) rutin bir kurtarma görevi verilır. Doktor Lena Kendricks'i (Monica Bellucci) ülkeden çıkanp kurtarması gerekmektedir. Göreviyle insani duygular arasında bir seçim yapmak zorunda kalan Waters'la savaş bölgesindeki bir grup askerin başından geçenleri perdeye taşıyan Güneşin Gözyaşları, öncelikle Bruce Willıs ve Monica Bellucci hayranlanna hitap eden, gıcır gıcır, yepyeni, hızlı bir savaş filmi. Yönetmen Robert Wise'ın 1966'da başrollerini Steve McQueen - Candice Bergen çiftine verdiği, süresi uzun rutulmuş The Sand Pebbles'ın günümüze uyarlanmış versiyonu olan Güneşin Gözyaşları, aynı zamanda The Killing Fields-Ölüm Tarlaları'ndan The Green Berets-Yeşil Bereliler'e kadar yakın dönemdeki başka ünlü askeri filmlerin de etkisini içeriyor. BARBARLARIN İSTİLASI (Les Invaslons Barbares) u yıl Cannes Film Festivalı'nde en iyi senaryo (Denys Arcand) ve en iyi kadın oyuncu (Marie- Josee Cruzi) ödüllenni kazanan Barbarların İstilası Kanadalı namlı yönetmen Denys Arcand'm ımzasını taşıyor. Vaktiyle Istanbul Sinema Günleri'nde göstenlmiş ve çok beğenilmiş Amerikan tmparatorluğunun Çöküşü'yle (1986) tanınan yönetmen-senarıst Arcand'ın bu son filminde, karısından boşanmış ve 50 yaşını çoktan geçmiş olan Remy'ye (Remy Girard) tedavısi mümkün olmayan bir kanser teşhisi konmuştur. Dünyayla olan bağlannı bir an önce koparmak ısteyen Remy'nin acılannı bıraz olsun dindirmek ve onu hayata bağlamak ıçın milyoner oğlu Sebastien (Stephane Rousseau) babasının eski Marksıst dostlannı bir bir bulup Montreal'de yattığı hastaneye getinr... Geçen ay Filmekimi'nde de ilk kez seyirciyle buluşan Barbarların İstilası. bızce bugün göstenme giren filmlerin en ıyisi. Barbarların İstilası' Filmekimi'nden ardından österimde. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Güler güllerle gülerken... Seviyor... Sevmiyor'da Anjelique'i Audrey Tautou oynuyor. 'Güler' güllerle gülüyordu, güzelden çok sevimlı bir genç kızdı Güldüğü za- man yanağındakı gamzeler de eiındeki güller gibi açılıyor. ona yaşamın bütün mutluluklannı vaat edıyordu. 'Güler' çok mutluydu. Güzel Sanatlar Akademısf nde resim öğrencisiydı, bir yandan da kafede garson olarak çalışıyordu, ama asıl mut- luluğu bunlardan başka bir şeyden gelı- yordu. 'Güler' âşıktı, seviyor, sevıüvor- du. Genç bir doktor, onu sevıyordu. o da doktora âşıktı, geleceğın hayallen bu aşk üzerine kuruluyordu 'Güler' daha ne ıs- terdi kı? 'Seviyor... Sevmiyor' adlı film boyle bir başlangıçla izleyıcinin karşısına çıkı- yor, siz de 'Tam bir pembe dizi izleyece- ğiz herhalde' dıyorsunuz kı karşınıza bambaşka bir gerçek çıkıyor. Anjelıque, genç bir Fransız kızıdır, gerçekten de re- sim öğrencisidir, aynı zamanda da bir ka- fede garsondur. Bir doktora sırılsıklam âşıktır. Onunla ilgili hayaller kurmaktadır. ama bu hayallerin gerçekle hıçbır ılgısı yoktur Doktor Loıc. kardiyologdur, ev li- dır, eşı bebek beklemektedır ve doktorun, eşıyle çok mutlu bir hayatı vardır. Tath, sevimli, yanaklan gamzeli Anje- lıque içinde bulunduğu gerçekleri kabul edememekte, onun yenne kendi yalanla- nnı koymaktadır Böylece kendi yarattığı hayallerle yaşamakta, istediği kişilere de istediği rollen vermektedır. Bir 'bilinçya- rılması' Anjelıque ıçın katı gerçeklen de- ğıştirmekte, hıç ılgısı olmayan kışilere de- ğışık roller vermektedır. Böylece Anje- Iıque (güllenn Güler'i) doktora gül gön- dermekte, kendi yaptığı portreyi armağan etmekte, bu arada doktorun kansından ay- nlıp kendısıyle evleneceğını söylemekte- dir. Doktorun güzel kansı durumu gerçek kabul ederek cıddı bir problem çıkanr ve gerçekten de mutluluklan bozulma eşığı- negelır Tath \e sevimli Anjelique, bütün bunlardan hıç rahatsız olmadan başka iş- ler yapmavı da planlamaktadır. Böyle tat- lı ve sevimli bir kızın yapacağı düşünül- meyen daha nice iş, bu bilinci yanlmış hastanın yapacağı işlerden olacaktır. 'Erotomani' denilen bu ruhsal hastalık psikıyatn dılinde 'sannsal bozukluk' de- nılen bir hastalığın bir tipini oluşturmak- tadır ve toplumda sanılandan çok daha sıklıkla yaşanmaktadır. GerçekJerle başa çıkmakta zorlanan insanlar, kendilerini hayallerie avutarak rahatlamakta, bu uğur- da yapabilecekleri her şeyı göze almakta- dırlar Buna hedef olan kişilerin yaşamla- n karanr. kendilerini korumakta çok zor- lanır. kimi zaman da zarar görmekten kur- tulamazlar. Bu tehlikeli hastalar yaşadık- lannm aşk olduğunu, kendilerinin aldatıl- dığını, oyalandığını söyleyerek çevrele- rinden destek de sağlayabilirler. Toplum- lann çok Önemli bir sorununu anlatan film hem ilgı çekıcı, hem de görülmesı gere- ken bir yapım. 2002 Fransa yapımı. Laetitia Colom- bani vönetivor. •> KEDÎ GOZU VECDİ SAYAR Evet, Reform Ama, Nasıl? Kamu reformu yasa tasarısı üstüne tartışma- lar günden güne yoğunlaşıyor. Tasanyı eleştiren- lerin bir bölümüne "bölünme korkusu" hâkim. Diğer bir bölüm ise kamu hizmetlerinin "ticarileş- tirilmesi"r\e karşı çıkıyor. Tasannın kültür - sanat alanına getireceklerine ve götüreceklerine deği- nenlerin sayısı ise ne yazık ki çok az... Oysa, söylenmesi gereken çok şey var. Kültür-sanat alanında yerelleşme ve sivilleşme gereğini savunan geçen haftaki yazımıza gelen tepkiler, bu ihtiyacı doğruluyor. Kültür-sanat hiz- metlerinin tümüyle özelleştirilmesine her zaman karşı çıktığımızı bu köşenin okuriarı çok iyi bilir. Ne var ki bu, 1930'lann devletçi kültür politika- sına sığınmamızı gerektirmiyor. Çözüm, tek ses- lılikte değil, çokseslilikte yatıyor. Günümüz dün- yasında kültür-sanat alanının son derece kar- maşık, nesnel olduğu kadar öznel sorunlanyla ne devlet yapısı baş edebilir, ne de yerel yönetim- ler. Çözümü özel sektöre havale etmekse, kül- tür-sanat alanını tümden ayrıcalıklı bir kesimin malı halıne getirmek olur. Devletin yerini özel sektörün almasının, demokratikleşmeyi ve ifade özgürlüğünü güvence altına alacağını düşün- mekse, en hafif deyimiyle hayalcilik olur. Kamusal bir hizmet olduğuna inandığımız kül- tür-sanat hizmetlerinin üretim, dağıtım ve tüke- timine ilişkin yeni düzenlemeler getirilecekse -ki bunun bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz- bu projenin çok ortaklı bir proje olarak tasarlanma- sı gerekıyor. Devletin bu alandan çekilmesi, de- ğil bızim gibi eğitim ve gelir düzeyi düşük ülke- lerde, en gelişmiş ülkelerde bile savunulamaya- cak bir kavram. Bu alanın "ticarileştirilmesi", mevcut eşitsizliği daha çok arttınr. Oysa devlet, yurttaşlarının kültür düzeyini geliştirmek, onlann gelişmiş bıreyler olabilmesi için olanaklar yarat- mak zorundadır. Ama bu, devletin kültür-sanat hizmeti üretmesi anlamına gelmez. Devlet, kül- tür-sanat hizmetlerinin üretimi ve dağıtımına des- tek vermek, tüketimınde yurttaşlannın eşit bir bi- çimde bu hizmetlerden yararlanmasını sağla- makla görevlidir. Ve bu görevini en adil, en doğ- ru biçimde yapmanın yollarını bulmak zorunda- dır. Yerel yönetımler, sivil toplum kuruluşlan ve özel sektörle işbirliği içinde. Kamu otoritesi, yurttaşlannın hangi kültürle besleneceğine karar veremez. Nitelikli sanat, ni- teliksiz sanat ayrımını da yapamaz. Görevi, hem üreticinin hem de tüketicinin önünü açmaktır. Bu, devlet -yani Kültür Bakanlığı- için olduğu ka- dar, yerel yönetimler için de geçerlidir. Bir bele- diye başkanı, kamu alanına keyfine göre bir hey- kel konduramaz, konduramamalıdır. Tıpkı, bir Kültür Bakanı'nın "şu tiyatroyuşuna tahsis ettim" diyememesi gerektıği gıbı. Kültür-sanat hizme- ti, son derece kınlgan, öznellik barındıran bir hiz- met olduğuna göre, bu hizmetin üretiminde uz- manlık temel ölçüt olmalıdır. Sanat örgütleri ve sanatçılar kültür politikalannın oluşmasında be- lirieyici rol oynamalıdır. Kısacası, özerk bir "Sia- nat Kurumu" yaratmadan, hizmetleri yerel yöne- timlere bırakmak, sorunları çözmeye yetmez. Kültür yapılannın yerel yönetimlere, ören yerle- rinin il özel idarelerine devredilmesi, işletmecilik açısından doğru sonuçlar getirebilir ama, Şehir Tiyatrolarının sanat yönetmenlerinin belediye başkanlarınca atanması. sanatın özgürlüğüne darbe vurur. Yerelleşecek eğitim hizmetlerınde, müfredatın yanı sıra personel atamalarının merkeze bağlı kalmasını öneriyor bazı yazarlar. Kültür-sanat alanında bunun özlenen bir sonuç getirmeyece- ğini şimdiden belirtelim. Sanat alanında, içeriğe yönelik planlamada, siyasi yetkenin -ister mer- kezi olsun, ister yerel- müdahalesini en aza in- dirgeyecek çözümler bulmak zorundayız. "Sa- nat Kurumu", "Sinema Kurumu" gibi yeni yapı- lar oluşturmaktan başka anlamlı seçenek gö- zükmüyor ufukta... Sinemamız bugün 89. yaşını kutluyor. Ama, 30 yıldırtartışılan "SinemaKurumu"konusunda hâ- lâ başladığımız noktadayız. Bakalım, devlet ye- niden yapılanırken bu alanda da bir şeyleryapıl- ması gerektiği hatııianacak mı, yoksa fırsat bu fırsat deyip kültür-sanata ayrılan kamu kaynak- lannı toptan yok etmek yoluna mı gidilecek? Gö- receğiz. vecdisayar'i yahoo.com BUGUN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30da tDSO'dan 'Atatürk'ü Anma Konseri'. Şef: \lexander Schwinck. Solist: Hüseyin Sermet (piyano). (0 212 251 56 00) • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.00'da Süleyman Şenel'in düzenledıği 'Kerkük Tekke Musıkisi: Tenzile Havaları' adlı konser. (0 212 293 12 70) • NARDİS JAZZ CLUB'da 21 30da Neşet Ruacan Quartet konseri. (0 212 244 63 27) • BABYLON'da 23.00'te Marcos Valle konseri. (0 212 292 73 68) • DEĞtRMEN SANATEVİ'nde 21.00'de Yaşar Kurt dinletisi. (0 212 245 70 06) M İSTANBUL KÜLTÜR ÜNTVERSrTESİ HALtL AKINGÜÇ SALONU'nda 'Cumhuriyet ve Sanat' sempozyumu kapsamındk 10.00'da 'Cumhuriyet ve Tiyatro' konulu oturum, 14.00'ta 'Cumhuriyet ve Müzik' konulu oturum. (0 212 639 30 24) • ANKARA ÜNİVERStTESt DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ FAR.\BÎ SALONU'nda 'DU ve Dilimiz Türkçe Sempozvumu' kapsamında 10.00'da 'Bilim Dilleri Bağlamında Türkçenin Sorunları', 14.00'te Kitle Iletişim Araçlan ve Dil Yozlaşması' ve 16.00'da 'DU ve Yaşama Kültürü' konulu orurumlar. (0 312 435 53 20) M ÇANKAYA BELEDtYESÎ ÇAĞDAŞ SANATLAR MERKEZİ'nde 20.00'de 'Ankara 8. Tiyatro Festivali' kapsamında Çankaya Belediyesi Şehir Tiyatrosu ndan 'Fadik'Kız' adlı oyun. (0 312 410 83 98)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear