24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 EKİM 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 CHP'ysgmdlaşkM artifiytrmış. aekotiyo& nrttl Etekirantk posta: denSzsomecumhuriyeLcom.tr Tel: 0İ12.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Polis, savaş karşrtlannı biber gaztyla dağrtmış... "Yine Amerika'nın gazına ge/dik!" Fethiye'den Fethiye'den Mustafa Bilbay'ın, Atatürkçü Düşünce Derneği Fethiye Şubesi'nin 29 Ekim, Ramazan'a denk geldigi ve üyelerin çoğu oruç tutup içki içmeyeceği için Cumhuriyet yemeğini 24 Ekim'e almasıyla ilgili eleştirisine şube başkanı Güngör Berk'ten yanıt geldi: **Yönetim kurulumuz, iki çalışma döneminde de CJyelerimizin katıldığı dayanışma yemeklerini Cumhuriyet Bayramı -taftası içinde düzenlemektedir. Ama -liçbirisi 29 Ekim günü ^apılmamıştır. Çünkü o jün Kaymakamlık arafından verilen Cumhuriyet kokteyti Javetine gidilmektedir. aiklik anlayışımızda bir rarpıklık yoktur. nançlara saygılıyız, linin siyasal ya da cişisel çıkarlara alet KJilmesine karşıyız. 29 Ekim gününün tamazana rastlaması ie 24 Ekim günü ;apacağımız ve doğal clarak cumhuriyetimizin (0. yılını kutlayacağımız cayanışma yemeği îrasında ilişki turanların /tatürkçülüğümüzü largılama hakkı yoktur." um bınmlerı kapsayacak şekılde Tekel Ge- nel Müdürlüğü, 2.5 yıl önce 30 kişilik kadro için kontrolörlük sınavı yapıyor... Ancak bu sınava Tekel'in tüm birimlerinde çalışanlar değil sadece Pazarlama ve Dağıtım Müessesesi'nde çalışanlar alınıyor. Ve üstelik 30 kişinin kontrolör ya- pılacağı sınava girmek için 30 kişi başvuruyor! Sınavı, ilginç bir rastlantı sonucu Tekel Genel Mü- dürlüğü'nün üst düzey yöneticilerinin çocukları ve ya- kınları kazanıyor... örnek vermek gerekirse: Dönemin Tekel Alkollü Içkiler Pazarlama ve Dağı- tım AŞ Genel Müdürü Halis Pariak'ın oğlu Mesut Pariak ve sekreteri Pınar Göker. Tekel Yönetim Kurulu Üyesi ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık'ın danışmanı Yavuz Sayılır'ın damadı Sinan Gündoğdu. Alkollü Içkiler Müessesesi Müdürü Niza- mettin Gülle'nin yeğeni Necdet Gülle Çanakkale Tekel Başmüdür Yardımcısı Serpil Ka- Tekel'de radağ'ın eşi Isa Karadağ. Tekel'in tüm bağlı birimlerine yönelik ve 30 kişinin alınacağı kontrolörlük sınavına sadece Pazarlama ve Dağıtım Müessesesi'nden 30 kişi katılmakla kalmıyor bu sınavdan Pazarlama ve Dağıtım Müessesesi'nde çalışıp da kontrolörlük için mesleki yeterliliği bulunan ancak üst düzey yönetici yakını bulunmayanların ha- beri bile olmuyor. Ve tabii ki, böylesi "çok özel" bir sınav mahkeme- lik oluyor... Danıştay Tekel'in kontrolörlük sınavını iptal ediyor. Ve yine tabii ki, dönemin Tekel Genel Müdürü Meh- met Akbay ve şimdiki Genel Müdürü Sezai Ensari yargı kararını uygulamıyor; kontrolörlük kadrolannı ip- tal edip herkesin katılabileceği yeni bir sınav açmıyor. Pek şımdı ne oluyor? Şimdilerde, eğer Türkiye bir hukuk devleti ise kont- rolör olmaması gereken kişiler haksız şekilde bulun- dukları yerden daha üst makamlara atanarak ödüllen- diriliyor... Başmüdür yardımcısı yapılıyor... Bu kişilerin yarın Tekel'e başmüdür ve şube müdü- rü olmalarının yolu açılıyor... örnek vermek gerekirse: Halis Parlak'ın oğlu Mesut Paıiak, Tütün Piyasası Üst Kurulu'na uzman yapılıyor; Yavuz Sayılır'ın dama- dı Sinan Gündoğdu üst kurula uzman yardımcısı ya- pılıyor, Kaya Adanır, Engin Bükrek kontrolöhükten üst kuruma uzman yapılıyor... Namık Ersen, Serpil Karadağ'ın eşi Isa Karadağ başmüdür yardımcısı yapılıyor... Yapılıyor da yapılıyor.. .Yapılanlara rtiraz edenler, "ne- rede hukuk" diyenler de oradan oraya sürüm sürüm sürülüyor! SESSÎZSEDASIZ(!) Yüksek Yerilim Hattı erdincutkum yahoo.com Televizyon programlannın altına altyazıyla "sağlığa zararlıdır" vazılsın! Konfüçyüs, Sao-Çeng'i niye idam ettirdi? öyküyü Ayşegül Tokatlı göndermiş: Konfüçyüs, hükümdann isteği üze- rine bir süre için kentin yönetiminde ol- mayı kabul etmiş. Yedi gün yönetimi iz- lemiş. Yedinci günün sonunda yüksek memur Sao-Çeng'i idam ettirmiş ve cesedin üç gün açıkta kalmasını emret- miş. Oğrencileri çok şaşırmışlar; yanınagi- dip sormuşlar: "Sao-Çeng bu şehirde hatırlı ve kuv- vetli bir adamdı. llk işiniz onu astırmak oldu. Bu yaptığınız doğru mudur?" Konfüçyüs, "Yaptığımın nedenlerini anlatayım" demiş: : "Dünyada beş ağır suç vardır. Hay- dutluk ve hırsızlık bile bunların arasın- da değildir. Bu beş suç şunlardır: Birincisi uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözü peklik; ikincisi aşağı bir ha- yat tarzıyla birlikte inatçılık; üçüncüsü çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte ya- lancılık; dördüncüsü herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte her- kesle dost geçinmek; beşincisi hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte yap- tığı haksızlıklan süslü ve parlak gerek- çeler arkasına gizlemek... Sao-Çeng'de bunlann beşi de vardı. Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu; aldatıcı fikirlerini paıiak konuşmalann arkasına gizleyebiliyordu; zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu. Aşağılıklar birleştiği zaman orta- ya çok güçlü bir kötülük çıkar. Ben de şehir halkı için tasalan-, mak yerine bu adamı idam ettir-' meyi tercih ettim." ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCt İnönü Üniversitesi'nin 'Malatya Duyarlılığı'... Üaiversitelerin tt kent dışuı- da" yerleşmeleri, "toplunisal ilişklerini" de zayıflarıyor... Bu gerçeğin konuşulması, 197C'lerde TMMOB'nın öncü- lük ettiği ilk tartışmalardan bu yana sanki hep "sakmcah" gö- rüldü... Çünkü üniversıteler, hem 12 Mart 1971, hem de 12 Eylül 1980darbelerinde "anarşivııva- lan" sayıldılar.. Bunun sonu- cunda da "toplumdan izole" edilmiş yerleşkeler (kampus) adeta "genel kuraT haline geti- rildi.. Şimdi, yerleşkelerinde "en modern" ortamlan yaratan kimi üniversitelerin bile kente uzaklıklan nedeniyle "halkada yabancüaşöklan", herkesin or- tak fikri... "BaşanlT ev sahibL. Bunun bir "sorun" olarak ir- delendiği ilk "akademik" bu- luşmanın 16-18 Ekim 2003 günlerinde Malatya'ya "10 km." mesafedeki İnönü Üniver- sitesa'nde düzenlenmesi çok an- lamlıydı. Çünkü, 13 üniversiteden katı- ler üniversite alanı için Çolakh köyünun Fınncıçukuru bölge- sine karar vennce, kentin büyü- mesı de nazım planlarda öngö- rülen ve "havaalanr ile "istas- yonun" da bulunduğu batıya de- ğil, tam tersine "doğuya" doğ- ru gerçekleşiyor. Aynı plansız yer seçimi yüzünden, örneğin kentle ulaşım bağlantısı için mevcut "demiryohı" olanağı bi- le kullanılamıyor. "Yaşam boyu* etkilen.. tşte bu gibi yanlışlann da yi- nelenmemesi için düzenlenen çalıştayda, Rektör Vekıli Prof. Dr. Hasan Küçükbay dedi ki: " Yerleşkelerdeki öğrenciükyılla- n, yaşam boyu davranışlan da befirHyor_" " Acaba bu "koloni" yaşamı, son yıllarda giderek çoğalan "toplumdan kopuk" aydın dav- ranışını da hazırlıyor mu?.. Üniversitenin özverili hoca- lanndan Prof. Dr. Kemal Kartal ise halk deyimlerini yorumladı- ğı makalesinde; "Aşkmyanında değilse, yanındakine âşık olur- sun_" sözüne de yer vermiş... Malatya kırsahnda bir 'modern cennet'.- Ama?.. hmcılar, mükemmel bir altya- pıyla donatılmış eğitim binala- rından, doğayla yanşan bir pey- zajla bezenmiş sosyal, kültürel, spor ve dinlence tesislerine ka- dar, adeta "kıskamlacak" bir yerleşkenin görkemli konferans salonunda toplanmışlardı... Eğer înönü Üniversitesi bu denli "eksakaz" bir yerleşke ya- ratamadan ayıu konuyu tartış- maya açsaydı, belkı de; "Yeter- sizUğini kent dışında olmaya bağhyor.." denilecekti... Oysa katılımcılar, "ev sahibi- nin" bu başansını alkışladıktan sonra, Rektör Prof. Dr. Fatih HilmioğJu'nun şu sözleri üze- rinde düşünerek tartışmaya baş- ladılar: "Üniversiteler, kendi mensupian dışında toplumu da aydınlatan kurumlar olmalı- Genel teması; "Üniversite Yerleşke PlanlamasT olarak be- lirlenen çalıştayın yürütücüsü, Çevre Sorunlan Araştırma Merkezi Müdürü Yard. Doç. Dr. Hasan Hüseyin Doğan da aynı temanın gerekçesini şöyle özet- ledi: "Yerleşkeleri beürlerken, kentsel gelişme hedeflerini de ar- ük gözetmek gerekij'or™'' Nitekim, 20 yıl önceki siyasi- Sanki, yine sadece kendi "yerleşke dümaJanna" sevda- lanan, kentlerini ise bilimın ay- dınlatmasından "j'oksun" bıra- kan kimi "üniversite şövenleri- ni"anımsatıyor... 'Örnek adımlar' için~ Çalıştayın kitabı çıktığında, çoğu üniversitelerimizle kent arasındaki mesafelerin azalma- sına da rehber olacak... Bunun Malatya'daki ilk adım- lan olarak, sözgelimı çalıştayın açılışında herkesi hayran bıra- kan Gonca Birol (soprano) ve CMcaj' Tatar'ın (piyano) güzel dinJetileri, "Malatya türküle- ri"yle de bezenerek "Kerlek" sahnelerinde halka arraağan edilemezmi?.. Hatta, tarihi "beşkonaklar- dan" bıri üniversitenin "kentsa- natgalerisi" olarak, bir diğeri de "rektöriüğün kent bürosu" işle- viyle sahiplenılıp yaşatılamaz mı?.. Böylesi bir çalıştaya ev sahip- liği yaparak, artık "kent içinde de gelişmeye" karar veren üni- versiteleri olduğu için tüm "Malatyahlar" ne kadar gurur duysalarazdır... Oekinci?; cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakı turk.net ÇİZGİLÎK KÂMtL MASARACl kamilmasaracio mynet.com BULUT BEBEK MRAYÇÎFTÇİ bulutbebek ı hotmail.com Me peynir kirınt-isTy ne. a OTOBÜSTEKİLER KEMAL LRGENÇ k_urgenc(Qyahoo.com üQzat bonağu ypıyo TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 22 Ekim tcıcu. mumtaz-arikan. com KAPTAM COOKVM K4PLUM&4&AS/.. AJ, ÛHLÜ İNGİLİ2 COOK, TDMSA~K#Al./N/\ 8'* /K rçr/- /MGttJ2 yZj4KA/ Ö , K TU'r YA SUHULAU SENÇ K/*PLUMgAGAYA*TU'İMAU'LA" AD\ VERİLMİŞTİ- '94S rrLiNDA Tt>MGA ADASf 'NA G'0e<V Br# İMS/Lız r^SMBNr, YAŞL( /O4PUJMSAĞAY/ ONUMLA /e-G/tJ söviLENceYt DiMLCMiş OA E.SICİ T74I&'HC-EKL£ İUSİLİ YAZeu KAYtJAK OLMA- IAS/HA *>*e£vv, GOvefjıt-iK s//e SÖZLÜ AMLATTM se- LENBSi BULUMMAKTAYDI• VE, TU'İMALİLA A2I 8tCG/C£# BU>£ eOte.ES/UYCUiOU. COOf SAĞAYI &ZALA VEfZİ&K£N ONUN KAÇ YAffNDA BUUJHDU6U_ 1~Ş ,ÖMRÜNÜM ÜAHA PA aZUU OLt>UĞU*IU ' f B O M BAHÇESrA/Oe X4fAyAM KtM SÖteeA/ UAYfAA/ 1966 'OA ÖlAtttÇrj/f EA/ AZ fSO BUUJHD6 OLt>UĞU*IU PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ahmaklıktan Kurtulmak Üç gün önce yayımlanan ve eski futbol hakem- lerinden Sadık llhan'ın konuk olarak katıldığı bir televizyon programında eski Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Şen ile eski hakem ve futbol yorum- cusu Ahmet Çakar birbirine girmişlerdi. Türki- ye'de böyle şeyler artık yadırganmıyor, sudan ne- denlerle insanlar milyonlarca izleyicinin önünde küfürleşebiliyoıiar, hatta tokatlaşabiliyorlardı. Fakat bu kez tartışılan konu gerçekten "has- sas" bir konuydu. Hakem Sadık llhan, 10 Şubat 2002 günü Samsun'da oynanan Samsunspor- Trabzonspor maçı öncesi Merkez Hakem Komi- tesi Başkanı Bülent Yavuz un kendisine karşılaş- madan önce, "Bu maçı Trabzon alırsa iyi olur" dediğini, bu sözlerin etkisiyle onun da "Samsuns- por'un birpenaltısını çalmadığını" söylemişti. Sa- dık ilhan'a göre bu yalnızca bir örnekti, hakemlik yaşamı boyunca "çok rüşvet teklifi almıştı", hat- ta birisi "400 bin dolar" gibi astronomik bir rakam önermişti. Bir futbolsever olarak dehşete düşmemek elde değildi. Eğer eski hakem Sadık llhan'ın söyledik- leri doğruysa, biz hafta sonlan stadyumlarda ya da ekran karşısında futbol adına düzenbazlıklar, sah- tekârlıklar izliyorduk. Kulüp yandaşlan, Spor-Toto meraklılan, spor sayfalannın okurlan, futbolsever- ler her hafta kim bilir kaç kez enayi, salak, ahmak yerine konuyordu. • • * Ekrandaki kavga Sadık llhan'ın sözleri üzerine tetiklenmiş, canlı yayına telefonla katılan Ali Şen, Çakar'a, "Senin döneminde her şey çok mu iyiy- di?" diye çıkışınca o da, "O zaman kiıiilik varsa, siz de içindeydiniz!" diyerek karşılık vermişti. Tar- tışma "yalan", "ahlak", "namus" sözlerinin hava- da uçuştuğu karşılıklı bir "haysiyet sorgulama- s/"yla noktalanmıştı. Ne var ki tartışmanın şidde- tinden mi, yoksa düşülen dehşetten mi, en dikkat- li izleyiciler bile "haysiyet sorunu"nun kimin lehi- ne çözüldüğünü anlayamamışlardı. Belki de bu hiç önemli değildi. Esas bilinmesi gerekeni öğrenmiştik: Futbol dünyamızı saran o cafcaflı perde sahteydi. Biraz aralanıverince toplumun çeşitli alanlannda karşı- laştığımız bataklık burada da karşımıza çıkmıştı. Eğer bir Merkez Hakem Komitesi Başkanı bir hakeme maç öncesinde gerçekten "Fatanca ta- kım kazanırsa iyi olur!" demişse, o hakem de ka- zanması arzulanmayan takımın penaltısını verme- mişse bundan böyle hafta başlannda gazetelerin spor sayfalannda yayımlanan puan cetvelleri spor- severler için ne ifade edecekti? Bundan böyle yandaşı olduğumuz takımların yengilerine eskisi gibi yürekten sevinebilecek miy- dik? Eğer hakemlerin karariannı Merkez Hakem Komitesi Başkanı'nın "renk eğilimleri" ya da o günkü "ruh durumu" beliriiyorsa, belirieyecekse, stadyumlaragidipsonu başından belli karşılaşma- ları izlemek aptailık olmayacak mıydı? • • • Doğal ki "futbolda rüşvet" Türk icadı yeni bir şey değildi. Bunun böyle olduğunu kulüp yöneticiliği yapmış dostlanmdan biliyordum. Dost toplantıla- nnda yalnızca "bizimkilere" değil, yabancı hakem- lere de nasıl "çanta dolusu dolar" verdiklerini an- latıyoriardı. Telegol programındaki "haysiyet" tartışması bence çok iyi oldu. Şimdi en azından nerede "ah- mak" olduğumuzu biliyoruz. Sahipleri tarafından hortumlanan bankalann "offshore" müşterileri gi- biyiz... Banka hortumcuları hâlâ aramızda ellerini kollannı sallayarak dolaşıyorlarsa da en azından göstermelik olarak yargılandılar. Ya bu futbol hor- tumcuları ne olacak? Kimse yakalarına yapışma- yacak mı bunlann? Bizler bundan böyle de ceza sahasında elle kesilen, ama düdük çalınmayan toplara, savrulan, ama cezasız kalan tekmelere "her şey çok normalmiş gibi" tepkisiz mi kalaca- ğız? Ahmak durumuna düşürüldüğümüz doğru da bunu ille de benimsemek zorunda mıyız, diye soruyorum yani... (e-posta: dkavukcuoglu « superonline.com) (Faks:0212-234 68 73) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2SOLDANSAĞA: 1/ Koyunlarda ve danalarda görülen tehli- keli bir hasta- lık. 2/ Sularda yaşayan tek hücreli bir canlı... Arası- 6 na çeşitli ka- 7 tıklar konula- rak kızartılan ekmek dilimi. 9 3/ Yakın dost, arkadaş... Temiz. 4/ Şarkı türkü... tri ve uzun taneli bir üzüm cinsi. 5/ Genellikle Uzakdoğu ülkelerin- de " B " vitamini ek- sikliğinden doğan bir hastalık. 6/ Çevik... Sodyum elementinin simgesi. 7/Yank, çat- lak... Kınm hanlanna ve prenslerine verilen san. 8/ Erzurum'un bir ilçesi... Üstü kapalı olarak anlatma. 9/Gözleri görmeyen... Bir tür makineli tüfek. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Bir yerde çalışan işçilerin başı. 2/ Ipucu... Ka- nşık renkli. 3/ Mızrapla calınan çok eski bir mü- zik aracı... Bir yerin denizden yüksekliği. 4/Ko- kusu hardala benzeyen zehirli bir savaş gazı... Kalsiyum elementinin simgesi. 5/ Soyunda şair yokken ve hiçbir eğitim görmeden kendi kendi- ne şair olan kimse. 6/Satrançta bir taş... Çabuk ve kolay kavrayan. 7/Çingene çocuğu... Dinsel tö- ren ve kurallan. 8/Divan edebiyatında içki ve iç- ki âleminin övülerek anlatıldığı manzum yapıtla- nn genel adı. 9/Dokumacılıkta mekikle enine atı- lan iplik... Osmanh devJetinde taşradaki nüfuslu ailelere verilen unvan.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear