25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 2003 ÇARŞAMBA DtZİ AVRUPA'DAN Uzun bir yokuluktan sonra ulaşüabilen Singapur, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın ortak özelliği yeşil alanlann son derece bol olnıası. Kentler, çiçeklerie gü/elleştirilmiş durumda. Singapur, Avustralya ve Yeni Zelanda'daki çevre ve uygulamalar hayranlık uyandırıyor ÖÖzendiren ülkelerOingapur'a vardığımızda hava limanı bir şehir gibi genişti. Hava limanında yeşillikler. rengârenk çiçekler, orkidelerle donatılmış şirin mini parklar yer alıyordu. Şehre doğru yol alırken sanki kilometrelerce uzunlukta olağanüstü bakımlı bir parkm içinden geçiyorduk. Ye,eni Zelanda'da da otelde, sokakta, mağazada, restoranda sıcak, yardımsever, güler yüzlü insanlarla karşvlaşıyorsunuz. Auckland ve çevresi çok güzel bir doğa parçası. Yeşile, parka, çiçeğe doyuyorsunuz. Mauriler ve hikâyeleri, sanatı, kültürü, el ürünleri çok yaygm. Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR •1- Uzaklardan, Avustralya'dan nöro- müsküler hastalıklarda son gelişme- leri anlatmam istendiğinde orada kar- şılaşacağım sürprizlere hazırhklı de- ğildim. Singapur'dan başlayan Avus- tralya, Yeni Zelanda ve Amerika Bir- leşik Devletleri'ni kapsayan gezimde Tüıklerin çektiği yurthasretini gördüm, bu ülkelerin yaşam tarzınatanık oldum. Orijini Meis Adası olan doktor arka- daşım Kakulas ile eşi. tekerli sandal- yede yaşayan Yusuf, otel resepsiyon- unda çalışan Bülent'le görüştüm. Abo rijinlerin gösterilerine tanık oldum, onlann öykülerini dinledim. Ameri- kahlann parlak yaşam tarzına tanık- lıkettim. Yolculuğum Singapur'a 14.5 saat sürenbir uçuşlabaşladı. Singapur Ha- vayollan dünyanın en iyi servisini ver- me konusundaki iddiasını kanıtlamak istiyordu. Her yolcunun önünde çeşit- liprogramlardan tercihini dilediği gi- bi yapabilsin dıye ayn ekranlar vardı. Koltuklann rahat olmasına özen gös- terilmişti. Singapur'a vardığımızda hava limaru bir şehir gibi göz alabil- diğine genişti. Yeşllln tonları Hava limanında yeşillikler, rengâ- renk çiçekler, orkidelerle donatılmış şirin mini parklar yer alıyordu ve bel- ki yüzlerle ifade edilebilecek satış pavyonu. Singapur Havayollan'nın sağladığı düzenli araçlarla şehre doğ- ru yol alırken sanki kilometrelerce uzunlukta olağanüstü bakımlı birpar- kın içinden geçiyorduk. Ekvator üze- rindeki birnoktada böylesine güzel ve böylesine çeşitli yeşil tonlan insanı çarpıyordu. Nüfusunun çoğunuÇinlilerin oluş- turduğu Singapurbelli ki zengınliği ya- kalamıştı. Malezyahlar yüzde 15-20 ile nüfus sıralamasında ikinci sırayı ah- yor. Singapur'da Orchard otelınde kal- dık. Ada'nın sembolü her yerde kar- şımıza çıkan 'orkide'lerdi galiba. Ama bundan şikâyetçi değildik. Orkideler, öylesine çeşitli ve güzel- dilerki bundan şikâyetçi değildik. Bo- tanik bahçesinde demet demet, renk renk onlardan binlercesine, on bin- lerce orkideye rastlamak olası. Singa- pur Türkiye'den 4 saat ilerde. Ekvator'a yakın yerlerde yaz saati uygulaması yok. Singapur'dan 3.5 sa- atlik bir hava yolculuğu ile Perth'e ulaştık. Burada saat farkı 6'ya çıktı. Perth sadece 20 tnilyon insanı bann- dıran bu büyük adanın -isterseniz kı- tanın- Batı kıyısında yer alıyor. Ünlü nöropatolog arkadaşımız Byron Ka- kulas ve eşi bizi hava limanında kar- şıladı. Byron Kakulas güney kıyılanmı- zın çok yakın komşusu Meıs Ada- sı'ndan. Rumlar "Casteüioza" diyor- Avustralva'daki toplanüva Japonlar, tam hareketsiz halde 5 * hasta ve balocüan üe getaüşti. Nöropatotogaı1iadaşııııızB\TOn Kakulas \?eşiYakreb^ lar adaya. Eşi Valeri'nin babası da Heybeliada'dan. Türkiye'ye, Türkkül- türüne aşina dostlar. Konferans Avustralya'dayaşıyorlar. ANRI ün- lü bir nöromüsküler hastalıklar araş- tırrna enstitüsü. Üst düzey bilimsel çahşmalannya- pıldığı bir yer. Aynı binada kas hasta- lıklan derneği de yer alıyor. Byron Kakulas ikı tarafta görev yapmakta. Bu ünlü merkezde nöromüsküler hastalıklarda son gelişmeler ve reha- bilitasyon konulu bir konferans ver- mem önerildi. Konuşmama Atatürk'ün 1934 yüında Anzaklarla ilgili o yürek titreten ve hümanist bir dünya görü- şünün en çarpıcı öraeğini oluşturan eş- siz hitabmı okuyarak başladım. Anzaklar olayının ve 1915 Çanak- kale Savaşı'nm Avustralya'da Türki- ye'dekinden daha çok bilindiğini ve uzun yıllara karşın azahnayan bir il- ginin süregeldiğini söyleyebiliriz sa- mrım. Bunabundan önceki A\aıstral- ya seyahatimde şaşarak ve sevinerek tanık olmuştum ve Sydney'deki Gal- lipoli kulübünü ziyaret ederek orada Atatürk'ün fotoğrafını görmüştüm. Betıi dinleyenler arasında araştırma- cılar, doktorlar, hasta ve aileler vardı. Aralannda Türklerin de bulunduğu- nu, konuşmamı bitirince öğrendim. Türk ailelerle sıcak bir buluşma ger- çekleşti. Wısuf, 20 yaşlannda ve müs- kuler distrofi hastası. Tekerlekli san- dalyede sürdürüyor yaşamını. Anne- si Gülenay Hanım, yakınlan genç bir kız Süreyya ve arkadaşı yemeğe da- vet ediyorlar beni eşimle. Ertesi gün Süreyya, arabası ile ge- lip aldı bizi. Yusuf lann evine vardık. Evde çok sayıda Türk ailesi toplanmış- tı. Eşimle bir odaya girdiğimizde yal- mz kadınlann orada olduğunu fark ettik Erkekler öteki odada, dedim; ben de oraya geçtim. Bazı yemekleri ay- nı kaptan ohnakuzere beraberyemek yedik. 30 yılı aşan bir süreden beri Avustralya'da yaşayan yurttaşlanmız, alışkanlıklarıru, geleneklerini hiç de- ğiştirmemişleT. Kadın erkek ayn, saç- larbaşlar örtülü... lşslzlere para desteğl Genç kızlar hariç... Memleket öz- lemi devam ediyor ama Avustralya'da yaşamaktanmemnunlar. Yusuf a elekt- ronik sandalye sağlanıyor en iyisinden ve iki yılda bir yeni bir bilgisayar. îş- sizlik halinde parasal destek hiç ak- samıyor. Özledikleri memleketlerine kıyasla buradaki yaşam koşullarının çok daha iyi olduğunu görüyor ve bi- liyorlar. Yurttaşlanmızın, işsizlik öde- neklerinden de fazlaca yararlandık- lanm öğrendim. Daha sonra yaz sa- ati uygulanmayan Perth'den 4.5 saat süren bir uçak yolculuğu ile Melbo- urn' e ulaştım. Buradayaz saati uygu- laması nedeniyle Türkiye ile aramız- daki zaman farkı 9'a çıktı. Sıcak Noel Melbourne, Tasmanya'yı saymaz- sam büyük adanın en güney noktası. 38'inci paralel. Günler epey uzamış. Kasım ayı bizim mayısımıza karşılık oluyor. Aralık ve ocak aylarının sıcak yaz günleri olması Kuzey yankürede yaşayanlar için oldukça garip. Sıcak birNoel ve yılbaşı düşünmektuhafolu- yor. Kalacağımız otelde yakışıklı iki Türk genci ile karşılaştım. Büknt ve Kaanresepsiyonda çahşıyorlar. Bülent, 10 yü önce Boğaziçi Üniversitesi'nde- ki konuşmamı anımsayarak beni şa- şırttı. Bana, Oral Çalışlar'ın Melbo- urn'e gelip dağlara ve volkan bölge- lerine uzandığını anlattı. Melbourn'e uluslararası ALS MND Motor Nöron Hastalığı Kongresi'ne katümak için gelmiştim. Kaslardahız- la erime yapan ve birkaç yü içinde ölüme götüren bir hastalık bu. Büyük bilim adamı Stephan Haw- Idng bu hastalıkla 25-30 yıldır yaşı- yor. Önce tüm dünyadan delegelerin katıldığı dernekler toplantısı, hastala- nn bakımı, solunum ve beslenme so- runlan ile nasıl baş edilebileceği gibi konularveuluslararası işbirliği olanak- lan tartışıldı. Japonlar bu toplantıla- ra en büyük grup olarak katılmışlar- dı. Tam hareketsiz hale gehniş, hiç konuşamayan, yutamayan 5-6hasta ve bakıcılan ile birlikte. Bizim şaşkınlı- ğımıza karşılık Japon delegeler, kul- landıklan yüksek teknoloji ile hasta- larla iletişim kurduklannı ve onlann bu seyahatten büyük memnunluk duy- duklannı anlattılar. Tekerlekli sandal- yede ve solunum aletleri ile uzun bir seyahat onlara çok zahmetli gelmemiş- ti. Dernek ve bilimsel toplantılan, sempozyumlar izledi. Döner egemenliğl Bunlardan çıkan sonuç bu acıma- sız hastalık için tedavi olanaklannın henüz olmadığıydı. Birkaç ilaç dene- mesinin (drug trial) sonuçlan bekle- niyor. Bu nedenle toplantılarda ağır- lık bakım (management) ve yaşam kalitesi uğraşılanndaydı. Gelişmiş zengin ülkelerde bu alanda yapılan- lar ve kavramlar (concept) bizim için şaşırtıcı düzeye varmıştı. Kongreye Türkiye'den katılan iki genç arkada- şım Tülin Tanndağ ve Seviın Erdem ile şaşkınlığımızı paylaştık. Melbo- urne Türklerin en yoğun bulunduğu Avustralya şehri. Burada döner ege- menliğini kurmuşlar. tnsanlanmız, genel olarak buradaki yaşam koşulla- nndan memnun. Kongre sırasında Aborijinlerin gösterilerine tanık ol- duk, onlara ait hikâyeler dinledik. Amerika'daki Kızılderili ve Yeni Zelanda'daki Mauri hikâyeleri gibi acıklıydı. Bu yerliler, topraklann ilk ve gerçek sahipleri, ortak kaderleri paylaşıyorlar. Beyazlann, sözde uygar insanlann acımasızlığına, asimilas- yon ya da yok etme planlanrta dair hi- kâyeler birer tarihi gerçek. Melbo- um'den, Yeni Zelanda Auckland 3.5 saat sürdü. Yeni Zelanda, benim uzun yıllar- dan beri düşünü kurduğum bir banş ve huzur ülkesi olarak tasarladığım bir memleket. Yeni Zelanda Servet-i Fünûn'culann 1905'lerde Abdülhamid zulmünden kaçarak gitmek istedikle- ri ülke ımiş. Sunav' Akuı'ın yazısında okudum. Beni düşkınklığına uğrata- cak hiçbir olayla \e insanla karşılaş- madım. Otelde. sokakta, mağazada, restoranda sıcak, yardımsever, güler yüzlü insanlarla karşılaştım. Sembol Mvl Yakınan, esef eden, bela okuyan, öfkelenen, kavga eden, yakaya yapı- şan, yumruk atan, kütur eden kimse yoktu. Kentte, çok sayıda Uzakdoğu- lu vardı, çekik gözleri ile, karakteris- tik yüz yapılan ile göze çarpıyorlar- dı. Satış yerlerinde en çok onlar var- dı. Orada da Türklere rastladım, en çok döner yapan yerlerde çalışanlar ya da döner yemeye gelenler. Helal diye bir duyuru yazmayı da ihmal etmemişler. Müslümanlarkuş- ku duymasın istiyorlar domuz etin- den. Auckland ve çevresi çokgüzel bir doğaparçası. Yeşile, parka, çiçeğe do- yuyorsunuz. Kivi kuşu gerçek bir sem- bol ve her yerde kivi pastası, kivi re- çeli, kivi gömleği, kivi çikolatası, ki- vi çayı, kivi meyvesi; her şeyin kivi- lisi var biz de bir kivi tabağı ve reçe- li aldık çaresiz. Maurilerve hikâyele- ri, sanatı, kültürü, el ürünleri çok yay- gın. Dünün acıklı hikâyeleri bugün turistikbir çekiciliğe ve ilgiye dönüş- türülmüş. Bin yıl kadar önce Polinez- ya Adalan'ndan geldiklerine inam- lan bu insanlann tarihi, Aborijinler ve Amerika'nın Kızılderilileri ile bir- likte anılmah ve incelenmeli diye dü- şünüyorum. Yeni Zelanda'da birkaç yıldan beri yazıştığım Kas Hastalık- lan Derneği'ni ziyaret ettim ve bu ül- kedeki her şey gibi ona da gıpta etmek- ten kendimi alamadım. Yarın: Kaliforniya ve Las Vegas GURAY OZ Çağımmn Korsanları Frankfurt'ta başınızı gökyüzüne her çevirdiği- nizde mutlaka ve en az bir uçak görürsünüz. Ge- çen pazar günü, öğleden sonra saat üç sulannda, gökyüzü birdenbire sessizleşti ve boşaldı. Yalnız- ca daireler çizen küçük bir uçak, uçak bile değil, neredeyse bir planör kaldı gökyüzünde. Televiz- yonu açtım. Ruh hastası olduğu tahmin edilen bi- rinin kaçırdığı Dimona HK 80 TC tipi minik uçak, gökdelenlerin üstünde dolanıyordu. Havatrafiği dur- du, gökdelenler boşaltıldı, askeri iki jet planörün etrafında dönmeye başladı. • • • Yirminci yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan tab- lonun emekçiler, yoksullar, azgelişmiş ya da ge- lişmekte olan ülkeler için pek parlak olmadığı or- tada. Sosyalist ülkeler, Üçüncü Dünya (Bağlantı- sızlar) ve Kapitalist Batı diye tanımlanan, ama ge- nellikle iki kutuplu dünya olarak adlandınlan den- ge dönemi sona erdi. Küreseileşmenin hemen her alanda geliştiği, buna uygun ekonomik düzenin ku- rulduğu, bu düzenin araçlan olan, Dünya Banka- sı, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret örgü- tü'nün egemenliğinde, AE D'nin jandarmalığı altın- da, artık hiç kimsenin itirciz edemeyeceği bir yeni dünya düzeninin yerleşip pekiştiği söylendi hep. Felsefe, sosyoloji ve kültür alanında postmo- dernizmin her şeyi söküp atan, ideolojileri kovan, sıstemli düşünceyi ve aklı pencereden fırlatan uçuk-kaçık anti-paradiçjmasıyla da tablo tamam- lanmış oluyordu. Gören göz, duyan kulak, yargılayan akıl için, her ne kadar neoliberal küreoelleşmenin alicengiz oyu- nuysa da bu durum, aklı başından gitmiş aydınla- nmız sayesinde oyunun fyrkına varmak her gün bi- raz daha zorlaşıyor. Bu yeni dönemin belirg,n bir egemen söylemi, "ABD'nin mırtlak egemenliği"dir. Bu söylemin, özellikle George W. Bush döneminde medya âle- mini sanp sarmaladığı da bir gerçek. Hepimiz inan- dık ve iman ettik ki, ABr J bir süper süper güçtür ve el hak kimse karşısında duramaz. Ama şu sıralarda, ımanımızda bir sarsılma var doğrusunu isterseniz. Baksanıza, Brezilya'nın ye- ni lideri Lula, 760 milyon dolarlık savaş uçağı alı- mını yoksullukla savaşa öncelik vermek için dur- duruverdi. Kuzey Kore ise ABD'ye resmen kafatu- tuyor. Irak, "Bende ne atom, ne biyolojik, ne kimyasal silah var, gel ara beni" derken, Kuzey Kore "Bende atom da var, kıtalararası füze de" deyince ABD, "Bu işi diplomatik yoldan çöze- riz" demedi mi? Sakın "kâğıttan kaplan" olmasın bu ABD! • • • Minik uçak bir süre daha döndü Frankfurt'un üs- tünde. Sokaklartenhalaştı. Uçağın 11 Eylül'de ol- duğu gibi bir gökdelene çarpacağından korkan insanlarTV kanallarından durumu kaygıyla izleme- yi sürdürdüler. Ruh hastası olduğu belirtilen hava korsanının böyle bir niyeti yoktu; o kimsenin ca- nını yakmak istemiyordu. Sadece uzay yolunda can veren Yahudi genç kızın anısını yaşatmak için yap- mıştı bu eylemi. Ama Frankfurtlular korktu. Savaştan da korkuyorlar zaten. * • • Insanlar savaş istemiyor. Aslına bakarsanız in- sanlar, ABD'nin öyle her istediğini yapabileceği- ne, bugün becerse de yarın sürdürebileceğine inanmıyorlar. Tek kutuplu bir dünya söyleminin bir masal olduğunu, dünyaya artık çok kutuplu demek gerekeceğıni söylüyorlar. ABD'yi ve onun politikalarını onaylayanlann sa- yısı da gittikçe azalıyor. Bush'un ideolojik hasmı sayılmayacak birisini ta- nık gösterelim. Georgetown Üniversitesi öğretim üyelerinden Charies Kupchan da, ABD'nin öyle sanıldığı gibi tek egemen olduğuna ve egemenli- ğini pekiştirdiğine inanmıyor, tam tersine, iniş dö- neminin işaretlerini görüyor ABD politikasında. Kupchan, Avrupa Birliği'nin ABD karşısında önem- li bir güç olarak yükseldiğine de inanıyor. Aklı ba- şında bir emperyal stratejist olarak, Avrupa'ya ABD karşıtı tutumunu sürdürmesini öğütlerken, Bush'a da şöyle sesleniyor: "Benim Başkan Bush'a verebileceğim pra- tik öğüt şudur: Bugün ne yapryorsan tam ter- sini yap. Geri durmayı dene ve hiçbir zaman tek başına hareket etme. ABD'nin iyi kalpli dev de- ğil, tam tersine soyguncu bir 'giganf olduğu iz- lenimi güçlenirse, bize karşı direniş büyüyecek- tir. Ve işte o zaman tehlikeli sulara gömülece- ğiz." (Der Spiegel, 6 Ocak 2003) • * • Havada dönüp duran iki kişilik minik uçak Frank- furt Havaalanı'na indi. Macera bitti. Korsanın terörist olmadığı, ruh hastası olduğu anlaşıldı. Ama şu sıralarda Irak'a saldırmaya hazırianan- lann, terörist ya da deli olmadıklan konusunda sağlam bir bilgi yoktur elimizde. e-posta: guerayw gmx.net BİSMÎLKADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Sa>ı: 1990 61 Bismil ilçesi Kazancı Köyünde kâın 281 No'lu parselle ilgili tespıt maliklen Hasan kızlan Meryem ile Halime. Mehmet çocuklan Yusuf. Azız. Reşıt ve Seyran isımlı şahıslann mahkenıemizce tüm arama- lara rağmen adreslen tespit edılemediğmden söz ko- nusu şahıslann 28.01.2003 tanhıne kadar bızzat ve- ya kendılerini bir vekılle temsil ettirmelen aksi tak- dirde dunışmaya yokluklarında devam olunacağı ilanen teblig olûnur. 17.12.2002 Basın: 87448 ERZURUM ASLtYE 2. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 2002 393 Esas Davacı ll Kültür Müdürlüğü vekılı tarafından da- \ah Ruhi Dinler aleyhine mahkememize açılan ka- mulaştırma bedelınin tespitı ve tescii davasının ya- pılan yargılamasında verılen ara karan gereğince; ll Kültür Müdürlüğü tarafından mülkiyeti davah Ruhi Dınler'e ait Erzurum Merkez Camükebir Ma- hallest Pafta: 42. Ada: 563, parsel: 11 No'lu taşın- maz üzenndeki bınalann arsa bedelı 8.652.800.000 TL. bına bedeli 5.696.887.000 TL ki toplam 14.349.687.000 TL. bedelle enkaz üzennden kamu- laştııma işlemı uygulanmış olup durum iliglilere Kamulaştırma Kanunu'nun 10 3. maddesi gereğince ilan olunur. 25.12.2002 Basın: 87368
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear