25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 OCAK 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 ^ tojmantorm üstüne i gktyor? a Hortumcumm iistüne "5? gtiemed& için! - Islami holdingler gurbetçilerin paralannı batınyormuş... "Para uçmaz. seyh uçurur!" Turizm fuarıMustafa Taşar, Turizm Bakanı iken Londra'da katıldığı bir turizm fu- arında heyet üye- lerine birer Mer- cedes tahsis edildiği için ba- sında tefe konmuş- tu... Güldal Akşit, Tu- rizm Bakanı olarak Londra'da bir tekne fu- arına katıldı... Daha ön- ce tanıtma müşavirliği düzeyinde bile katılma- dığımız fuar 650 bin sterline, yaklaşık 1.7 trityon liraya mal oldu ve hiçbir yarar sağlama- dı... Ama Güldal Akşit'e günlüğü 500 sterlinden yaklaşık 1.3 milyar lira- dan üç ayrı limuzin tah- sis edildi ve nedense "skandal" olmadı... Y unanistan'dadoğmuş, büyümüş, okumuş... ArtıkTürkiye'deyaşıyor... O bir "dış" Türk... Adının saklı tutulmasını istiyor... Çünkü bir I Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan'daki can ve mal güvenliğinden kuşku duyu- sosyal demokrasiye hatta sosyalizme e giderek daha fazla inanan bir kişi olarak ta- nımiıyor... Şöyle diyor: "Son dönemde Kıbns ile ilgili yazılar- la; bılgim, siyasi görüşüm, belleğim, anılarım, insan- lar hakkında düşüncelerim o kadar kanştı ki, doğru- yu bıldiğim halde şüphe eder oldum. Duyduklanma, okuduklanma, seyrettiklerime o kadar hayretler için- de ^alıyorum ki sormayın." Anlatıyor: "Herkes Kıbrıs'ın bu ülkenin 30 yıldır kamburu olduğunu ve artık bu kamburdan kurtul- mak gerektiğini; sağcısı, solcusu, eski solcusu, sol- cu geçineni, dincisi ve hatta sıradan 'TC vatandaşı dahr ısrarla savunur oldu. Hatta bir gazetenin eski 30 yıllık kambur! solcu yazarlarının aylardır süren bu 'satış politika- sı'na bir de amblem eklemişler; 'Kıbrıs'ta çözüme şu kadar gün kaldı' diye." Birkaç saptama yapıyor. İlki... BizdışTürklerbu ülkeyeyükveyasığıntıde- ğiliz, olmadık da. Benim dedelerimden biri Çatal- ca'da diğeri Yemen çöllerinde şehit... Biz bu ülkeye bilinen ve iddia edilenden daha fazlasını kattık. Ata- türk bile iddia ettikleri gibi 'dışTürklerden' idi. Ikincisi... 'Statükocular'ın duvarlarına astığı Kıb- ns'taki o eski katliam resminin altına iyi bakılırsa şöy- le yazdığı görülecektir: 'Sevgili gençler, biz sizler ileride bugünkü gibi mey- danlarda rahatça bağırabilesiniz diye bu küvette ya- tıyoruz. Eğer o zamanlar biz kimliğimizde ufacık bir değişiklik yapıverseydik şu an ihtişamlı ve zengin bir tablo görürdünüz.' Insanın kimliği ve kaldıysa onuru yıllık 15 bin dolar gelirden daha pahalıdır. Üçüncüsü... Yıllardır Yunanistan ve Kıbns Rum ke- siminin ve dostumuz Papandreulann izlediği politi- kalar sonucu bizim özgür basınımızın yazılan ve med- yatik canlı yayınlanmız neredeyse Türkiye'deki Türk- lere 'Ulan bu aşağılık herifler için mi biz sıkıntıyı çek- tik'; Kıbnslı Türklere de, 'Şu barbar Türkler gelme- seydi biz bir elimiz yağda bir elimiz balda olurdu' de- dirtir hale gelmiştir. Bunu yaratan, özgüriük getirdiklerini iddia eden saygıdeğer şovmen yapımcılann bu günleri görebil- mek için Yunanlann 30 yıldır planlı ve programlı, sağ- cısıyla ve solcusuyla çalıştıklannı bildiklerini sanmı- yorum." Ne yazık ki biliyoriar... Bilmez gibi yapıyoriar... Çün- kü 15 bin dolann tadından vazgeçemiyorlar! Seçim Recep Tayyip Erdoğan'a, "Milletvekilliğine adaylığınızı koyacak mısınız?" diye sormuşlar. Erdoğan: - Koyacağım ama demiş, Siirt'ten değil; daha garantili bir yerden... - Mesela nerden? - Mesela Yunanistan'ın bir ilinden! Can Ozan SESSÎZSEDASIZ(!) Yüksek Yerilim Hatta erdincutku ı yahoo.com Irak'ta illaki silahlı çözüm isteniyorsa: Bush ile Saddam RUS RULETl oynasın! Nobel Banış Odiillü Jimmy Carter VVashington'daki Banş Merkezi'nin müdürü ve VVashington Post'un es- ki yazarlarından Colman Mc-1 Carthy'nin Progressive dergisine yazdığı yazıdan: "Norveç'teki Nobel ödül kurulu, ba- rış ödülünü verirken Jimmy Carter'ın başkanlık siciline bakmayı pek aklına getirmedi... Dünyada bir banş simgesi olarak ün- lenen eski başkan Jimmy Carter, Or- tadoğu'daki petrol kaynaklarının, ABD'nin güvenliği için yaşamsal öne- mini vurgulayan ve 'bu güvenliği aske- ri müdahale dahil her yöntemle koru- maya kararlı' bir başkandı. Carter, geliştirdiği 'doktrin' ile Afga- nistan'da CIA destekli Mücahiddin'e milyonlarca dolarlık silah ve para yar- dımı başlatmıştı. Usame bin Ladin'le t iş yapmıştı. Sovyetler'e karşı açılan \fganistan cephesinde 'Allahsız ko- 'münizmin yok edilmesi'nde başrolü oynamıştı. 1979'da El Salvador denen cehen- nemde iç savaş başladığında başpis- kopos Öscar Romero'dan 'aman cuntaya askeri yardım yapma' ricası almıştı. Hepsi 'Amerikan okulu' mezunu olan cuntacı subaylar, hem başpisko- posu öldürmüş hem de Carter'dan 10 milyon dolarlık askeri yardım almıştı. Başkanlığı Reagan'a kaptımnadan ön- ce El Salvador'da katillere destek ve- ren Jimmy Carter, daha sonra Orta Amerika'nın CIAeliyle kan gölüneçev- rildiğine tanık olacaktı." ÇEDKÖŞESÎ OKTAY EKİNCİ Anadolu'da 'double' yollar... Yeni iktidann ilk büyük ba- yındırhk hamlesiyle birlikte Anadohı insanı da her gün "duMe" diyerek yatıp kalkı- yor... "Çift yol" dururken mil- yonlara sadece "rakryr anım- satan bu "Frenk" deyımini kul- lanmakla da AKP'liler "Baüh" görünümlerini güçlendirdikle- rini mi sanıyorlar?.. "DuMe"yi, dedelerimiz ve - ninelerimiz olmasa bile- annele- rimiz, gerçekten Batıh kültürün içki söyleminden öğrendiler. Örneğin, "şerbetin'' dublesi- olmaz... Selçukhı saraylannda bile törenle içilen "şarap" kül- türümüzde, duble yoktur.. Kimi Orta Asya kökenli ailelerin hâ- lâ evlerinde içtikleri "kum/" için de hiç kimse "Bir dubieda- ha ver" demez... Hele, hacdan sağ salim dö- nenler naylon bidonlarda getir- dikleri "Zemzem suyundan" ikram ederlerken; "Al sana bir duble kutsal su" derlerse, her- halde hacılıklannı bile yitire- cek kadar "günah" işlemiş olurlar... Bu nedenle, hem "çift" anla- mındaki sözcük kökeniyle, (örne- . ğinlngi- yan" ABD raporu özetle şöyle- dir: "Demiryonan yerine, kara- yollannı hızla yaygınlaşürabU- mek için, hükmi şahsiyeti haiz bir karayollan genel müdürtü- ğü kurun. bunu da l laşürma Bakanhğı'ııdan ayn-m-" Nitekim, aynı yıl çıkartılan yasayla "hükmi şahsiyeti haiz" (yani, "kendi başma buyruk" anlamında) Karayollan Genel Müdürlüğü (KGM) kuruldu ve demiryollan geleneğine bağlı Ulaştırma Bakanlığı'nuı "de- netiminden" kaçınhnış oldu... Şimdi Türkiye, ulaşımının yüzde 90'ından fazlasının kara- yollannda yapıldığı, ancak bu aymazhğa ve "ABDbuyruğun- daki" sözde "mflB"(!) yol poli- tikasına ise "ulaşürmadan" so- nımlu bakanlığının sadece "se- yirci" bırakıldığı bir tuzağın, 50 yıllık tahribatını ve kan re- van içindeki toplumsal sonuç- lannı yaşıyor... Denıir\oluna bir 'duble'-. AKP'nin siyasal programın- da; "KGM l iaşürma Bakanb- ğı'nabağjanacak" sözünü oku- yunca, doğrusu içimi hem bir rahatlama, hem de bir "buruk- luk" sarmıştı... Adana gar binası... Anadolu'da "demiryolu uygarhğı'' mimarisL. lizcedeki "doubte") hem de Ba- tı'nın içki geleneklerine ait özelliğiyle tam bir "A\TupaiBk'' simgesi olan duble, şimdi de "muhafazakâr" bir iktidar par- tisinin "karayohı aşkınT tanım- lıyor... Eğer ulus olarak, önce bir "tek" atıp, ardından kesmeyin- ce "bir duMe" daha istemenin, öncekinin "fld katı" rakı anla- mına geldiğini bilmeseydik, AKP'nin "duble yoriannın da aslında "çift yol" demek oldu- ğunu herhalde bu kadar kolay kavrayamazdık... 'Hihz Raporu' sûrûyor Arkadaşımız Serdar Kmk' ın demiryolu dizisinde önemli bir aynnh belki gözden kaçmışnr... 1950 sonrasındaki "demiryolu düşmanfağnun" en çarpıcı bel- gesi, ABD Karayollan Örgü- tü'nün 1948'de hükümete ver- diği "H.G. Hilfz" imzah rapor. (Cumhuriyet, 04.01.2003) Serdar, aynntısına değinme- miş, ama dönemin "BberaDeş- mek" isteyen hükümetine öne- rilen ve "bugünü de hazuia- Rahatlamam, elbetteki ülke- min "uzun vadefi" çıkarlan açı- sındandı... Ancak burukluk da- ha bir baskmdı... Çünkü, bu sö- zü asıl vermesi gereken "Ata- türk'ûnpartisi''ndekiler, yıllar- dtr gündeme bile getirmemiş- lerdi... Üstelik, iktidar oldukla- nnda tüm ilgili bakanlanna da bizzat hatırlatmış ohnamıza rağmen... Bari, şimdi "ana muhakfet" olarak seslerini yükseltseler ve deseler ki: "Önce şu duble yol lafinı bırakın. dosdoğru çift yol dejin... Sonra da programımza uyun; KGM'vi ITaşürma Ba- kânhğı'na bağla>ın, karayoDan imparatoriuğuna son verip de- miryolu ırvgarhğmı yeniden bir- fikte başlatabm-." 2003, işte böyle başlasa, fe- na mı olur? Biz de demiryollannın şere- fıne bir duble daha içip, Boğa- nçi'ni köprüden ve otomobille değil, tüp tünelden demiryolu ile geçerek evimize "uygarca" jıdeceğimiz günlere kavuş- jak?.. Oekincic cumhuriyet.com.tr. KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakfaturk.net ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBt SEMİHPOROY semihporoy (a yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 8Ocak GIOTTONUN ÖNCULUGÜ.. 1337 'De 8U&ÜN, RÖNGSANS'I HAZ/etArAN EN OHSM Ü RESSAMLAKPAN, İT*LVAH AUSKO6LI0 CH tONDOHE, ÜNLÛ AO/yuTSfOm' ÖLOÜ. ÇAİÜAÇ RESİU SANATt- UIH KJJZUCULA&NPANSAYİLAH GIOTTO,OÇA6C* YAYetN OLAN BİÜAHS RESİU ANLAYIŞINtN KAUfHA- RJNI KIRAAAYA.PO&AYA VAKLApMVA ÇALtpMŞTl. /=/- 6ÜRLE* PAHA SAİLAMLAÇMIŞ.İÇİNPE SüLUNU- LAU YER(AAEJCAN') &EÜB&İNLEŞMİŞ, EN ÖNEİUİ- LİSİ,/İBSME P£&SP£HrİF 6İ&ASYE BAÇLAAtŞTT. BÖYLECE, HeSİM ABniC YÜZEYSEL Ot-MAKTAN ÇUcrP PERİNÜK KA2AMIYOBPÜ. SEN PlEME'İN İÇ. AVUlŞUNDAKİ D€v"^AVIC£UA *MO2AYİĞ/, ASSİ- Sİ 'D£Kİ *EJSMİŞ MIANCBSCO'HUH YAŞAMt*ADU F8£e*OLARI(pUVA/? K£SİML£&), 61OTTO 'NUN ÛMLÛ Ofis Yöneticisi Aranıyor Bir vakıf ofisi için, her türiü görüşme, yazışma ve e-mail haberleşmesini Ingilizce ve Türkçe olarak yapabilecek, plastik sanatlara ilgi duyan, bilgisa- yar kullanabilen, tercihan bayan, bir OFİS YÖNE- TİCİSİ aranıyor. Taliplilerin kısa özgeçmişlerini, adres ve telefonlarını belirterek P.K. 62 Aşağı Ay- rancı - Ankara adresine göndermeleri rica olunur. Yaşam, kalbin iki vuruşu arasındaki zamandır. Kalbinizi koruyun. 19MayısCad.No:8Ş$i/İSTANBUL Tel:(0212)21207Q7(p*ıx) • faks:(0212)2126835 Intemet http;//www.tkv.orç.tr TTIM F AI p Vrnı e ^ l : gen.sekreter»tkv.org.tr • koordinatorWv.org.tr ' u w ^ w PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU 'Ya Arabam Kan Ohırsa?. Taksim İlk Yardım Hastanesi'ne yetişmek üzere binmek istediği taksinin sürücüsünün, Murathan Mungan'ın kesik damanndan kanlar akan koluna bakıp onu "Arabam kan olacak.." deyip hastane- ye kadar yürümeye "iknaya" çalıştığını gazetede okuyunca yıllar önce tanık olduğum benzer bir olayı anımsadım... Bir arkadaşımla Yunanistan sınınna doğru yol alırken Edirne-lstanbul yolu üzerindeki Tekirdağ rampasını aşar aşmaz büyük bir karmaşa ile kar- şılaşmıştık. Rampadan aşağıya doğru önümüzde uzayıp giden araç konvoyunun birkaç yüz metre ilerisinde araçlar birbirine girmiş, ulaşım her iki yö- ne doğru kilrtlenmişti. Çarpışıp devrilmiş araçlan, araçların başında toplanmış insan kalabalığını uzaktan seçebiliyorduk. Böylesine büyük bir ka- zada mutlaka yaralananlar, belki de ölenler olmuş- tu, fakat ortada ne bir cankurtaran ne de yaralıla- n hastanelere taşıyan başka araçlar vardı. önü- müzdeki araçlann yolculan gibi biz de arabamız- dan inmiş, aramızda konuşarak kazaya ilişkin var- sayımlar üretiyorduk. Konuştukça, varsayımlar ürettikçe, ürettiğimiz varsayımlan yeni seçenekler- le zenginleştirdikçe birkaç yüz metre ötemizde kim bilir kaç cana mal olmuş o kaza da "somut" bir o- lay olmaktan çıkıyor, "soyut" birtartışmaya dönü- şüyordu. Aradan dakikalar geçip de kaza yerindeki görün- tüde hiçbir degişiklik olmadığını gören arkadaşım, artık dayanamayıp patlamış, "Boş boş konuşaca- ğımıza birşeyleryapalım!.." diye bağırmaya baş- lamıştı. Aynı anda da bir kadının kaza yerinden bi- zedoğru koştuğunugörmüştük... "Birçokölü, bir- çokyaralı var... Yetişin... Kurtarın... Herkes bakı- yor, kimse yardım etmiyor.." diye haykınyordu. O- lay yerindeki araçlann sürücüleri, "Arabamız kan olur.." gerekçesiyle yaralılan hastaneye taşımak is- tememişlerdi. Bizim, koşmaktan, haykırmaktan gücü tükenmiş o kadını da yanımıza alıp yan yol- dan kaza yerine doğru harekete hazırlandığımızı gören öbür sürücüler bir anda çevremizi sarmış- lar, bize, "Başınıza iş açarsınız...", "Yolda biriölür, mahkemelerde sürünürsünüz.." yollu öğütler ver- mişlerdi. Hiç kuşkusuz arabamızın koltukdöşeme- lerini düşünenler de vardı içlerinde, ama kadının tepkisinden çekinip bunu dile getirmemişlerdi. Yaralılara yardım etmeyi düşünmeyen, fakat me- raklannı da birtüriü yenemeyen araç sahipleri ne- deniyle kaza yerine ulaşamamıştık. Bu sırada iki cankurtaran birden gelmiş, ilkyardım görevlileri ya- ralılan taşımaya başlamıştı. O günden beri ne zaman gözüme benzer bir ha- ber ilişecek olsa, Tekirdağ rampasındaki o kaza- yı, o kaza sonrasındaki "insan görüntülerini" anım- sanm. Bir insanın, başkasının yaşamıyla kendi ara- basının döşemesi arasındaki seçimini arabasının döşemesinden yana yapan o "titiz insanlann" yüz- leri gelirgözlerimin önüne. ölümün, kanın, denşe- tin hep kendilerinden uzak kalmasını isteyen; ölü- mün, kanın, dehşetin hep izleyicisi olmak isteyen o insanlann yüzleri... ölümden, kandan, dehşetten uzak kalmayı is- temeyi ne kadar "insani" bulsam da ölümün, ka- nın, dehşetin hep izleyicisi olmayı, ölüme, kana, dehşete karşı "bir şeyler" yapabilecekken, hiçbir şey yapmamayı "insanca" bulmuyorum. Bir süredirtelevizyonda Irak haberlerini izlerken Tekirdağ'daki o kazada gördüğüm yüzleri görür gi- bi oluyorum. Ekranlardaki o benzer yüzler kendi- lerinden uzak ölümleri konuşuyorlar. Irak nasıl yer- le biredilir, Saddam nasıl yıkılır, petrol yataklan na- sıl paylaşılır, topraklar nasıl dağılır? Bunlan tartışı- yoriar. Stratejiler, planlar, projeler üretiyorlar. Tek endişeleri arabalannın döşemesine kan bulaşma- sı... "Benim döşemem temiz kalsın da, kaç insan ölürse ölsün!" diyorlar. Bilim adamlan, gazeteciler, diplomatlar, emekli askerier vararalannda... Titizlikte hiçbirfarklan yok birbirlerinden... Tekirdağ rampasındaki o titiz yüz- ler gibi... Aynen... (e-posta: dkavukcuoglurn superonline.com) (Faks:0212-23468 73) BUL3VIACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5SOLMNSAĞA: 1/ Yeraltında 1 galeriler ve geçitler biçi- ' minde oluş- turuhnuş, ölüleri koy- mak için giz- li girintileri olan mezar yapılanna ve- rilen ad. II Osmanlılarda önceleri halktan yal- nız olağanüstü du- rumlarda, sonralan ise sürekli olarak toplanan vergi... Ilaç. 3/ Şöhret... Ayakkabılann altına çakılan demir. 4/ Şarkı, türkü... Güzel çiçekli bir sus bitki- si. 5/ Çirişli bir çeşit parlak bez... Kadınlann sus için gözkapaklanna sürdükleri boya. 6/Kazı yeri... Birnota. 7/Sahip... Bir akarsu yatağının en derin yerlerini birleştiren çizgiye verilen ad. 8/ Eski dilde aslan... Bir göz rengi. 9/Nişastayı parçalayarak şekere çeviren bir enzim... Yabancı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uzun bacaklı bir su kuşu. 2/ "Başını taştan taşa vurup gezer — su" (Fuzuli)... Zehir. 3/Güneş doğ- madan önceki alacakaranlık... Uzaklık işareti... Bir nota. 4/ "Müjde —": Sinema oyuncumuz... Gemi- lerde içlerine içme suyu konulan küçük fiçı. 5/ ts- tanbul yakınlannda bir ada. 6/Halk şairi... Hollan- da'nın plaka işareti. II "Onlar ki verir — ile dünya- ya nizâmat' Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerin- de" (Ziya Paşa)... Bir bağlaç. 8/ Evde soba yerine kullanılan, toprak ya da tugladan yapıhnış ocak... Iş- çi. 9/insan sesleri için yazılmış oda müziği.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear