22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SATFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2002 CUMA 14 J v U L J l L J A kultur@cumhuriyet.com.tr AlevLtyle Croutier, "Gözyaşı Sarayı'nm tek kelimesine bile inanmaym" diyor estantadındabirromanGAMZE AKDEMtR 'Şehrazat'm anlattığı masallarm yalmzca biri yasaktı: Doğulu bir kadınla Batüı bir er- kerarasındaki çılgıncasına emtiktutku... Bir adzm rüyasmda bir kadını görür, o sırada kaiın da, onu rüyasmda görmekte olan ada- mn rüyasını görmektedir..." Yapıtlannda sinemasal bir görselliği kulla- naa sofistike bir yazar olarak nitelenen Tür- kiye doğumlu yazar Alev Ltyle Croutier'nin 'Ğözyaşı Sarayı1 , Oğlak Yaymlan'ndan çıktı. Dflimize Ayşen Anadol tarafmdan çevrilen ro- nun, gerçeİde düşlenene ilişkin gelgitlerle dra- tnatik, masalsı bir kurguda ve hasretle bileşık erotik bir tutkuda gelişiyor. 1863'ün Pans" Lnde, bir sonbahar günü, bağ- lan ve şaraplanyla ünlü 35 yaşındaki tüccar Ca- amir deCboeateauneuf. Paîais Royarin kemer- leri arasındaki Şark mallan satan bir dükkâna girdiğinde, yaşarrunın böyksine değışeceğinı bilemezdi. Nargile, sank ve hançerlerin ara- sında gördüğü bir minyatürün pe- şinde; doğuya, tstanbul'a doğru uzun, egzantnk, belirsizhklerle dolubir yolculuğa, sürpriz bir ge- leceğe sürüklenecekti çünkü. Uğ- runda adını, ülkesini, dinini değiş- tireceği, minyatürdeki fildişi ten- li, bir gözü san, bir gözü mavi ka- dını, istenmeyenlenn sarayı 'Göz- yaşı Sarayı'nm mahkûmu, La Po- upee'yi bulmak kaderiydi. Doğu masallanndan esinlendi Esprili bir dille "Bubiröyküdür.Öy- kiiyü anlatmauğruna yalnızca kişiler değü, tarihsel olaylar da kurban edil- miştir.Tekkefimesmebiteinanınavın*diyenCro- utıer, bu kapsamda yarattığı kurgusal kişiler Ca- simir ve La Poupee'yi Sultan Abdülaziz. tn> paratoriçeEugenie, Napolyon'un kansı Josep- hine Beauharnais, AbdüÛıamit'in kansı Ai- mee de Rivery gibi tarihı kişilıklerle yan öy- külerde buluşturmuş. Croutier, Rudyard Kipling. Georgedu Ma- urier ve Peterlbbetsen gibi Doğu kültüründen ürkiye doğumlu Alev Ltyle Croutier'nin yeni yayımlanan 'Gözyaşı Sarayı' adlı romanı, başkahramanı Casimir de Choeateauneuf'ü Paris'ten alıp Doğu mallan satan bir dükkânda gördüğü minyatürün peşinde, çeşitli serüvenler yaşatarak îstanbul'a, La Poupee'ye kadar getiren kaderinin öyküsü. esinlenen Batılı yazarlann üzerindeki etki- sini yadsımadığını söylüyor. "Oryantalizmin öyküleri güçjendiren ve ay- nntüara dikkat çeken kaotik ve egzotik yapısı- nı seviyorum. Bu noktada' Gözyaşı Sarayı" nda tarihi ve edebi aynnnlara ve her bölümün Do- ğu'nun posta kartlanndaki görüntüsüne bir yolculuk nitetiğindeolmasına özeflikle özen gös- terdün." Croutier'yi romanı yazmaya iki şey yönlen- dirmiş. Birincisi. yıllar önce duyduğu, 19. yüz- yılın başlannda âşık olduğu Türk kızıyla e\ - lenebümek içm ülkesini terk ederek Istanbul'a yerleşen, adını ve dinini değiştiren bir Fransı- zm öyküsü. îkincisi ise, önceki romanı 'Ha- rem:The\VorldBehindthe Yefl" adlı kitabı için araştırmalannı sürdürürken. sultanlann artık istemedikleri cariyelerini gönderdıkleri ve 'Gözyaşı Sarayı' olarak adlandınlan saray hak- kmda okudukları. Arayış, adanış, izleme, yazgının ve tutkunun peşinde sürükleniş temalanyla dozu giderek ar- tan, yer yer hüzünlü bir genlim havasında ge- lişen romanda başrol aşkın. Bu bağlamda ''Ger- çek aşk insanın yaşamındaki en gizemü olay- dff" diyen Croutier'ye göre bu da kaderden ay- rılamaz. Ne kadar iktidar, zenginlik ve statü var- sa hepsı kadere yenik düşer. "Örneğin öykü- nün başında.Casimir hayatında istediği her şe- ye ulaşnuş bir noktada dur an. biraz kaba bir Fransızgencidir veçok sıkümışür. Yaşadığı ha- yatuıkendikaderi olmadığına karar verip ger- çek kaderini aramaya çıkar ve onu da Paris'te girdiğibir dükkânda bulur. Birinin kaderini ara- yışa çıkması bir çeşit aydınlannıajı getirir. Fa- kat kader bizden daha kuvvetiidir ve bizi yön- lendinneye devam edecektîr. Bu arayış, Casi- mir btkmış bir halde kaderine tesüm olana ka- dar sûrer." 'Gözyaşı SarayTnın bir özelliği de destan ta- dında olması. Romanı önce 500-600 sayfahk natüralist bir îskandinav destanı tarzında yaz- dığtnı. ancak yanlış bir şeyler yaptığrnı du- yumsadığını söyleyen Croutier, başka bir yak- laşım kullanması gerektiğini anladığında bi- raz bocalamış. Sonuçta, oturup yeniden yaz- mış. romanını, çok daha yoğun, yaklaşık 100 sayfalık bir kıtap çıkarmış ortaya. Yeni öyküleri de Türkiye'den Croutıer'nin, şimdıden tüm Avrupa'da pi- yasaya çıkan yeni romanı, eylülde Amerika'da 'YediEvler* (Seven Houses) adıyla, martta da ülkemizde 'Balözü Sokağı' adıyla yine Oğlak Yayınlan'ndan yayımlanacak. 20. yüzyılda tz- mir. Bursa, Istanbul, Ankara gıbı ıİlerde geçen roman, büyük bir ailenin yaşadığı yedi ayn evin ağzından anlatıhyor. Padişahhktan Cum- hunyete geçiş ve Atatürk'ün de\Tİmleri, roma- nın fonunda yer alan tarihsel olaylar. Croutier'ın üzerinde çahştığı iki yeni ro- manı daha var: "Biri 'Her Clkeden Kızlar' (Giris From all Lands) adlı Lale Devri döne- minde yaşayan 12 yaşuıda bir Türk kızını ko- nu edinen bir dizL Büyük kısmını bitirdigim bir de 1905'in İstanbul ve Paris'inde geçen gi- zemli bir kitap varT Baselitz 'in sergisi eylülde Dünyayı tersyüz ediyor KüMr Servisi - Georg Baseütz Retrospektıf Sergisi, 20 Eylül - 26 Ekim tarihleri arasmda Yapı Kredi Kültür Merkezi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'nde sanatseverlerîe buluşacak. Yapı Kredi Kültür Merkezi, istanbul Goethe Enstitüsü ve tFA'nın katkılanyla gerçekleşecek olan sergide, 18 tual, 35 desen olmak üzere sanatçının 1958'den günümüze kadar gerçekleştirdiği eserleri yer alacak. Aynca, büyük boy çalışmalanyla tanınan sanatçının sergide 2,50x2,00 metre boyutlannda 6 eseri de sanatseverlere sunulacak. 1938'de bugünkü Polonya sımrlan içinde kalan bir bölgede doğan sanatçının ilk gençliği Rus işgali altındaki eski Doğu Almanya'nın kuruluş yıllanna denk düşüyor. 1956 yılında Doğu Berlin'de başladığı resim eğitimine 1957'denitibaren Batı Berlin'de devam etti. Öğrencilik yıllannda Kandinsky ve Malevich'den etkilenen, ilk Paris gezisini 1959'da gerçekleştiren sanatçı, dekoratif eğilimh soyut resmin (Paris Ekolü) hetn Almanya'da, hem de Fransa'da zirvede olduğu bu dönemde bir karşı ta\ir olarak bü>ük boyutlu figüratifresimleryaptı. 'Yeni karakter' adını verdiği kaba elli, kocaman kafah fıgürlerle Nazi Almanyası'nın yükünü sırtında taşıyan genç Almanlann ruhunu, hırslannı ve aynı zamanda çaresizliklerini aracısız olarak dışa vurdu. 1963'te Berlin'de açtığı ilk sergiden bu yana Avrupa resminin üzerinde en çok konuşulan ressamlarından biri olan Baselitz, özellikle ilk olarak 1970'teKöln'de sergilediği baş aşağı duran ınsan figürleriyle, çağdaş dünya resmınde günümüze dek gündemde kalmayı başaran bir sanatçı. Yapı Kredi Kültür Merkezi: tstiklal Cad. No: 285 Beyoğlu.(0 212 252 47 00) X-/ocarno Uluslararası Film Festivali'ninjüri üyeleri. HintK aktör ve fîlm yapımcısı AamirKhan, ABD'B gazeteci Emanuel Lev>, Sn-p asdta Fransız fılm yapımcısı Cedomir Kolar, Afgan asülı Kanadah oyuncu ve gazeteci Niloufar I ovnncu Bruno Ganz, Macar fılm >apımcısı Beia Tarr ve İranh fdm yapımcısı Jafar Panahi, İsviçre'nin eski kasabalanndan biri olan Locarno'da gazetecOere poz verdüer.(AP) Büyük boyuthı resimkriyk dikkat çekiy or. 55. yaşmı kutlayan Locarno Film Festivali'nde bu yıl 22 uzun film yanşıyor Avıiıpa ağırbkh şenMk GÖNtFL PÖNMEZ COLtlS 55'inci yaşgününü A\Tupa ağırlık- lı bir programla kutluyan Locarno FttmFestivaB'nde bu yıl 22 uzun ko- nulu film yanşıyor. Cannes'dan son- ra, Venedik'ten önce gelenbutatil şen- liği, dev festivallerle yeni fılm, yeni yetenek yakalama yarışuu bir yana bırakıp halka yönelik keyifli, ilginç ve güncel bir \itrin hazvrlamış. Ör- neğın koca meydan Piazza Gran- de'nin dev sahnesinde yağmur altın- da insanlan sanki koltuğuna çivile- yenfılmler. OliverParker'uıbırOs- car WiWe uyarlaması, 'The Impor- tance of Being Emest' tngilız Mark Mytod'dantam birkült füm adayı,dal- ga geçtiği post-modern yaşamı aynı dili kullankrak anlatan 'Ab G Inda- house.' Yine tngiltere'den Marc EvTuıs'ın son zamanlarda pek popü- ler olan 'LoftStory' gibi insanlan bir mekânayerleştirip her anlanru durak- svz görüntüleyen 'gerçekten gerçek' fılmlere yeni bir bakış açısı getirdi- ği bir gerüim filmi, 'My Littk Eye.' Fransa'dan sevdiği kadma her seviş- • Cannes'dan sonra, Venedik'ten önce gelen bu tatil şenliği, dev festivallerle yeni film, yeni yetenek yakalama yanşmı bir yana bırakıp halka yönelik keyifli, ilginç ve güncel bir vitrin hazırlamış. îsviçre'nin İtalyanca konuşulan bu 'azınlık' eyaletinde gerçekleştirilen şenlik 11 Ağustos'ta son bulacak. me anını ilk kezmiş gibi yaşatabilen. çünkü belleğinde hiçbir anı besleye- meyen bir adamın öyküsü '\ovo'. Güzel kadınlann, şık giysilerin, post- modern mimarinin ve sıradışı olma- yı amaçlayan cinselliğin fazlaca süs- leyippüslendiği bu Jeanne-Pierre li- mosin ( 'Tokyo Eyes') filminin çar- pıcı özgün müziğimn yanı sıra Ma- rianne Faithfullun 'Kissin Tîme' CÖpüşme zamanı) albümünden 'Sex withStrangers' (Yabancılarla Seks) parçası da bir bakıma filmin ana te- masını vurguluyor. Yanşan fılmler genelde zayıftır Locarno Film Festi- vali'nde. Bu yılki programda en il- ginç film 'Dnıgstor Cowboy', 'Go- odNVTDHunting' 'FındingForrester' gibi yapıtlardan anımsayacağımız Gus Van Sant'ın 'Gerry' filmi. Ab- basKiarostami'rdn manzara fatograf- lannı çağnştıran, tümüyle bir iç yol- culuğunu bir gezintide yolunu kay- beden iki arkadaşın sıradan öykü- süyle çerçeveleyen, bu durgun, dü- şündürücü yapıtınjürinin gözünden kaçacağını sanmıyorum. Bir diğer ilginç yanşma filmi, Arthur MU- ler1 in kızı RebeccaMffler" in kendi ro- manından perdeye uyarladığı üç bö- lümlükbir 'kadnr filmi. *Ptersonal\fe- lodty' (Özel Hız): Kocası tarafindan on iki yıl dövülüp sövülen bir kadı- nın bıraktığı yerden yeniden başla- ma çabası, iyi huylu ama müthiş sı- kıcı kocasını bir yazıya gereksiz ge- len bir paragrafi kesıp atar gibi ya- şamından çıkarmayı tasarlayan bir iş kadının öyküsü ve yolunu bulma çabasında rastlantılara inanç bağla- yan genç bir sanatçının başına gelen garip olaylar. Ve tüm bunlan birbirine bağlayan bir düğüm olay. Yeni tran sinema- sından 'BenTaraneh, 15* babasız ço- cuğunubir başına yetiştirmeye karar- h genç bir kızın öyküsü. Son zaman- da tran sınemasının geçirdiği aşa- malan kanıtlayan yürekli biryapıt. Vi- deo yanşmasında ÜmitÜnal'ın istan- bul Film Festivali'nde ödül alan '9' filmi gerek senaryo gerek oyuncular ve gerekse iç yapı açısuıdan güçlü bir adayolmalıbence. Bugünün Yönetmenleri, Yannın Yönetmenleri, ts\içre filmleri, Avust- ralya ve Yeni Zelanda'dan seçmeler ve festivalin en popüler bölümü In- Tam otuz iki filmle- Hınt sinemasının son yirmi beş yı- hnı kutlayan bu bölüme eşlik eden kapsamlı bir de kitap yayımladı fes- tival. îsviçre'nin ttalyanca konuşu- lan bu 'azınhk' eyaletinde 1 Ağus- tos'tabaşlayan şenlik 11 Ağustos'ta son buiacak. YAZIODASI SELBl İLERİ Sabahattin Kudret Aksal'ın Sezgisi "Bakar gülümserdm bana balkonundan" "Ah o yaz akşamlan ne iyiydin"... Sabahattin Kudret'in "Haziran" şiirinden. Gün- lerdiryıneleyıp duruyorum. Yolda o şiir, evde o şiir, baş- kalannı dinlerken, konuşurken, tam uykuya dalacak- ken! "Rüyan kokun ve sesin" "Rüzgâr gibi esiyor günler arkasından"... "Haziran" şairin gençlik şiirlerinden. Sabahattin Kudret Aksal'ı ben asıl 1990'larda, Argos zamanı ta- nıdım. Gerçitanışırdık, şurda bunda, uzak duruşlu, ağır- başlı bir insan. Cağaloğlu'nda, Kadıköyü'nde, iskele karşısındaki bir kahvede. Sabahattin Bey bir gün Argos dergisinin yönetim yerine, Şakir Paşa Işhanfna geldi. Kış günüydü. Es- ki. kurşunî bir palto giymişti. Pattosunu çıkarmadan oturdu. Oysa oda iyice sıcak. Türk kahvesi içti. Dergiye şiirler aımağan etti. Ağır ağır konuşuyordu. Kahvede Şenlik Var, Kıral Üşümesi ve önemli Adam gibi yepyeni, ttyatromuza ufuk açmış oyunla- nnı düşünüyordum. Önemli Adam'da tangolann art arda sözcüge, şiıre, tiyatroyadönüştüğü, yine de mü- ziğinden hiçbir şey yttirmediği nefis bir bölüm vardır. Dediğim gibi, şair ağır ağır konuşuyordu. Sözcük- ler hepimizin sözcükleri gibi olmuyordu artık, adeta yalnızca onun, şairin sözcükleriydi. Tıpkı "Uzak" şi- iri: "Uzak seslerte gelir ozan," "Uzak seslerie gider." O kadar tuhaf bir şey ki, aynı sözcükleri siz kullan- dığınızda anlam payında bir eksilme oluyordu. Bir ara sustu. Sürdü suskunluk. "Bir kahve daha ıçermısiniz" diyesordum. "Içmem", dedi, "akşamolu- yor." Akşam oluyor diye üzgün müydü, gönençli mi? Yüzünden anlaşılmıyordu. Sonra "değişen" edebiyattan konuştu, değer yiti- minden. "Bundan sonra para kazanmaic için yazıla- cak..."dedi. Para ve edebıyatı yan yana düşünemiyordu bile. Şiirin git git gen planda kalacağını söyledi. "Siz", dedi, "kendinizden sonra gelenlen okuyor musunuz?" "Okuyorum", dedim. "Dilde incelik, dil için çaba yakalayabiliyor musu- nuz?" Şaşırdım. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Sabahattin Bey "d/7"in hızla göçtüğü, çöktüğü ka- nısındaydı. "Şiir dili besler. Düzyazı da. Sanata say- gı duyulduğu sürece." Bastıran akşam onu üzmüş müydü, bilmiyorum. Ama şimdi bunlan söylerken üzgündü; ayırt edebiliyordu- nuz. Yakın gelecekte sözdiziminin, sentaksın, "Türkçe" sözdiziminin bozulacağını ileri sürdü. Böylece edebiyat, Aksal'ın seçtiği sözcükle "yazın" gerçek bir sanat olmaktan çıkacaktı. Son dönem şiirlerinden biriydi aklımdan geçen: "Ey yağmur Çocukluğumun yağmurv Akıyorsun bu gece de Camından vagonumun," Ve gün gelecek, yazın adamlan kişisel yalnızlıkla- nnın ötesinde. "yoked///ş"yalnızlığını dayaşamakzo- runda kalacaklardı... Bunları söyleyip gıtti, sırtında kurşunî, ağır paltosu. "Geriye dönse, çocukluğu O yağmuria ürperen gece." Sonra Argos'a bir iki kez daha geldi Sabahattin Kudret Aksal. önsezisine. öngörusüne şaşmamak elde değil... Takvimde tz Bırakan: "Baygın I Ve esrimiş I Bir sümbül koymuşlar çay bardağına I Bırakıimış masada." Sabahattin Kudret Aksal, Cem Yayınevi, 1988. Japonya'da Buda heykelciklerî • ANKARA (AA) - Japonya'da beşmetre yüksekliğindeki bir Buda heykelinin içinde, 1200 yıllık olduğu bildirilen ve boyutlan 21 ile 30 cm arasında değişen çok sayıda Buda heykelciği bulundu. Heykelcıklerin varlıklan, Japon geleneklerine göre 11 yılda bir ziyarete açılan Buda heykelinin geleneksel açûışında fark edildi. Heykelin arkasındaki küçük aralık rahiplerin dikkatini çekti ve ulusal müze yetkililerinin yaptığı inceleme sonucu heykelcikler gün ışığına çıktı. Heykelciklerden en eskisinin 6. yüzyıldan kalma, diğerlerinin de 8. yüzyıla ait olduğunu belirlendi. K Ü L T Ü R + Ç İ Z t K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear