01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 0 MAYIS 2002 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA i l LJJA. [email protected] 15 ffestivalde bu yıl belgesel sinema örneklerinin yanı sıra tarihsel gerçeklere dayanan filmlerin sayısı da fazla Şiddetüstüne çeşitlemeler VTCDİSAYAR CANNES-20Nisan 1999da küçük b i r Amerikan kasabası Littleton'da i- kci lise öğrencisi büyük bir soğukkan- lılıkla on iki ögrenci ve bir öğretme- n i katletmişti. Ardından, aynı bölge- d e altı yaşında bir çocuk da ateşli bir silahla oynarken arkadaşını öldür- müştıi. Bu olaylardan yola çıkan A-merikalı belgeselci Michael Mo- ore'un 'BowlingforColumbine' (Co- lumbme tçin Bovvling) adlı yapıtı bu yıJ Cannes'da büyük bir ilgi gören ilk fîlm oldu. Gösterim sonrası, seyirci- nin on dakika ayakta alkışladığı Mo- ore. 1990 yılında çektiğı ve General Motors şirketirun ıpliğıni pazara çıka- ran 'Roger ve Ben' adlı belgeseli ile Oscar kazanan Moore, Amenkan so- lunun gözdesi bir sinemacı. 1997'de 'The BigOne'adlı filmin- d e küreselleşmeyi eleştiren yönet- men, 'CanadianBacon'dauluslarara- sı silah rüccarlannı hedef almıştı. Amerika"da skandallar yaratan kitap- lar da yazan Moore, bu kez 'korku' üzerine kurulu Amerikan sistemini yerden yere vuruyor. Moore, doğduğu eyalette gerçekle- şen şiddet olaylannın nedenlerini araştınyor bu son filminde. Ameri- kan tarihinin ne denli şiddetle iç içe olduğunu. Kızılderililere ve siyahla- ra karşı nasıl birnefret ve korku kam- panyası yürütüldüğünü, Amerikan toplumunda bireysel silahlanmanın nasıl özendirildiğini -çizgi fılmlerden televizyon programlanna kadar- an- latmakla yetinmiyor, bu olgunun ger- çek sorumlulannı araştınyor. Ameri- ka'nın ekonomisinin en önemli güç- leri silah endüstrisi ile sinema endüst- risinin nasıl birbirini desteklediğini, 'American Rifle Association"m (Amerikan Silahsevenler Derneği di- ye çevirebiliriz) kampanyalannın Amerikan toplumunda ne denli etki- li olduğunu göstermek için, bu derne- ğin önde gelen propaganda aracı Charles Heston ve Başkan Bushun konuşmalanndanörneklerveriyor; 11 Michael Moore, gösterimin ardmdan on dakika ayakta alkışlanan i Bowlingfor Columbine' adlı belgesel filminde doğduğu eyalette gerçekleşen şiddet olaylannın nedenini araştınyor. Çinli Dai Sijie ise devrim adına uygulanan şiddete şiddetle karşı çıkıyor 'Balzac ve Çinli Küçük Terzi Kız' filminde. Eylül'ün bu süreci nasıl hızlandırdı- ğını, medyada şiddetin nasıl pompa- landığını ve bu şiddet sarmalının kım- lenn çıkanna hizmet ettığini büyük bir netlikle anlatıyor. Moore, kapita- lizmin insan değerlerini hiçe sayan vahşi yönünü büyük bir ustalıkla ser- giliyor, soluk soluğa izlenen filmin- de. Amerika'nın perde arkasında ol- duğu askeri darbeleri -hepsini olma- sa da- sayıp döküyor ve ayakta kal- mak için sürekli korku ve paranoya üreten Amerikan sisteminin içyüzünü gözler önüne seriyor. 'Balzacm ÇinJi Kfiçiik Tend Michael Moore'un filmi, bu güne dek (JJ.Cousteau'nun 50*li yıllarda- ki fibninden sonra) yanşmaya kabul edilen ikınci belgesel. Cannes Festi- vali'nin bu yıl, belgesel türüne ciddi bir yer verdiği söylenebilir. Moore'un yanı sıra yanşma dışı bölümlerde yer alan Philibert ve Cark) Giulianinın 'Olmak ve Sahip Olmak' adlı filmi, Rosanna Arquette"in 'Debra Win- ger'i Ararken'i (kişisel yaşamlan ile meslek yaşamlan arasında sıkışan Amerikalı kadın sinemacılar üstüne bir belgesel), Brett Morgen ve Nanet- te Burstein'ın 'The Kid Stays in the Picture'ı bu rürden ilginç örnekler. DevTİmci şiddet üstüne Belgesel sinema ömeklerinin yanı sıra tarihsel gerçeklere dayanan ve belge değeri taşıyan filmlerin de sa- yısı epeyce fazla bu yıl. îzlediğimiz fîlmler arasında ikisi, devrim adına kullanılan şiddete bakışlanndaki fark- lılıkla öne çıkıyor. Biri, 1939 yılı Al- tın Palmiyesi için yanşan ünlü Rus yönetmen Mikhail Romm'un 'Lenin İ918'de' adlı filmi. Karşıdevrimcile- rin saldınlan karşısında şiddete baş- vurmak zorunda kalan Lenin'i ve genç So\yet rejimini savunan Romm, kuşkusuz şiddeti yüceltmiyor (Ame- rikan propaganda makinesinin yaptı- ğı gibi) ama, başka seçenek kalmadı- ğında -Kulaklar, Sovyetler'i açlığa mahkûm ettiğinde- şiddete başvurul- masını haklı buluyor ve Maksim Gor- ki'nin 'rejim düşmanı' aydınlan kur- tarmak için yaptığı ginşimlerin nasıl sonuçsuz kaldığını anlatıyor. Bir başka sinemacı, Çinli Dai Sijie ise devrim adına uygulanan şiddete şiddetle karşı çılayor, 'Balzac ve Çin- li Küçük Terzi Kız' adlı filminde. Ilk filmi ("îki Film Birden" programın- da gösterdiğim) 'Çin, Acılı Ulkem Be- nim'de ele aldığı temaya dördüncü filminde yeniden eğilen Sijie, 1970'li yıllarda Çin'de Kültür De\Tİmi 'nin en hararetli günlerinde, iki genç aydının 'yeniden eğram' amacıyla gönderil- dikleri dağ köyünde başlanndan ge- çenleri anlatıyor. îki genç, partinin ya- sakladığı burjuva kültürünün öğeleri- ni oradaki bir yaşlı terzi ile kızına ak- tararak yaşadıİdan zor koşullara kar- şı direnç kazanıyorlar. Batılı 'burju- va' yazarlann kitaplannın imha edil- diği bu ortamda. ellerine geçirdikleri bir kemanı yakılmaktan kurtararak Mozart çalmalan için yalana başvur- maktan başka çareleri yok: "Mozart, bu eseri Başkan Mao için yazmışn!"_ Ama. bu kültürün yaşamlarına bir başka etkisi daha oluyor. tki gencin birden âşık olduğu küçük terzi kız, gizlice okuduğu Balzac romanından etkilenerek özgürlük sevdasına kapı- lıyor ve büyük kente doğru yola çıkı- yor... Kültür Devrimi 'nin acımasız uygu- lamalannı asla affedemeyen yönet- men, anlattığı bu hüzünlü hikâye ile, Çin'in bugünkü konumu (hızla kapi- tahstleşen ve kendi değerlerinden uzaklaşan bir Çin) üstüne bir yorum getirmeyı hedefliyor mu, bilemiyo- nım. Batı kültürünü hallana aşılamak için çaba gösteren Çinli iki aydının, bu çabalannın ürünü olarak sevdalan- dıklan kızı yitırmelerinden ben ken- di payıma böyle bir sonuç çıkardım... Yönetmenin. filmini Çin'de çekmek için izin alması kolay olmamış. Gös- terim izni alıp alamayacağı ise henüz belli değıl. O 'nu nasılıınııtabiliıîm ! NAHİT HANIM X Kürsüsünün yüksek duruşu nedendi? Ürfcsün diye mi bir sınrf dolusu kara önlüklü çocuk ondan çekinmezdik, örtük kapıdan duvargeçen gibi sessiz girerdi \ usulca yürürdü kürsü susardı • ; ufalırdı. Genişçe solurduk biz kızlar , düz ve kumral dökülürdü yüzüne saçlan ve yüzü solgun bir azizenin yüzüydü maskeydi kimiteri için değişmezdi büen bir ben miydim keyrfli ya da kederii ağır mı duyardı? Yoksa dünyamn ) sözJeri onu yaralamasındı. ; kapanır mıydı ; irtce bedenirti eski eprimiş 1 öniüğüyie gizterdi | ( Görünmez zırtu içinden > anlattığı ne eksik ne fazta havada kapılan üç beş sözcükle dersin dışına çıkılmtşt Balzac Dostoyevski, Kafka / evinden taştrdı Silone ,' yüksek duvarlaria çevrili taş avtuda : güneşe uzanmış kediler gibi | keyHte dünyayı seyrana çtkankm. , Ekmek ve Şaraptı Karamazoflardı bettü Vadideki Zambak ve dûşterim artardı f kimdi küçük çaresiz bir kızı böyle güneşle dolduran Rakı şişesinde balık rrnyd» söyientiler. Onlar nasıl insanlardı akşamlan nasıfdt bilmek isterdim sanki gündüzü kaplayan gecelerdi " ders brter. O uzun leylek bacaklı v "bîrgaripOrhanVeli" eski pardesüsü, yakast kalkık gelir, alır giderdi { O'nu belki bu yüzden suçladtm GÜLTENAKIN ARİFDAMAR "Her ölüm erken ölümdür " Cemal Siireva Evet, Nahit Hanım değil, Nahithanım Bizim oralarda Gelibolu Yarunadası Ece Ova köylükle- rinde kız çocuklannın adlarına bir de 'hanım' ek- lerler: Fatmahanım gibi. Biraz bundan ötürü, en çok da Nahitin (ki ben bile, çok yakınlığımıza karşın) ona hep Nahithanım derdim, çünkü gerçek- ten hanundı, hanımefendiydi. Yazı yazmak bir alışkanlıktır. Ben bu özelliğimi hemen hemen yitirdim diyebilirim. Nahithanım'ı anlatmaya. onu yakından tanımayanlara, özellik- lerini, huyunu suyunu, en çarpıcı yanlanm, dün- yaya, insanlara bakışını, üstün tuttuğu değerleri bir bir saymaya (bugün onu toprağa verecek. son- suzluğa alkışlarla uğurlayacağız) dilim dönecek mi, bilemiyorum. Nahithanım ilk eşi merhum Ve- datFmrth'nınevlenme teklifine karşı çıkar. Çün- kü birlikteliklerinin 'nikâh'a bağlanmasını, yasa- larla onaylanmasını saçma bulur. Günümüzde böy- le birliktelikler artık yadırganmıyor, o zamanlar, yani altmış yıl önce böyle bir şeyi kım düşünebı- lirdi ki? O geçmiş. uzak yıllarda bunu düşünebil- mek için Nahithanım olmak gerekir. Gerçek bir hümanistti... Nahithanım bir Atatürk hayranıdır. Ama evinın duvarlannda Atatürk'ün kalpaklı bir portresinin hemen yanında Che Guevara ve Yılmaz Güney'in de portrelerı yan yana dururlar. Nahithanım söz- cüğün tam anlamıyla bir hümanisttir. Marksist de- ğildi. Ankara'da yaşadığım 1944-47 yıllannda o- nun uzaktan hayranlanndandım. Ama ben evine hiç gjhnedim: evindeki toplantılarda Ataç'la, Ha- san AH Yücel, Orhan \ eü, Oktay Rifat, Melih Ce\- det, Tanpınar. Cunıaü, Sabahattin A1L Eyuboğhı, Külebi vb. şımdi aklıma gehneyen yazarlar ve şa- irlerle hiçbir arada ohnadım. Yenişehir'deki pasta- nelerde de ona hiç rastlamadım. Kürdün Meyha- nesi'nde ya da Şülcran Lokantasf nda da. Nahithanım'a uzaktan hayranlık duymama kar- şın niçin mi evine hiç gitmedim? Çünkü biz top- lumcu de\Tİmciler yukarda saydıklanmı küçük burjuva aydınlan, kurulu düzenin bir parçası ola- rak görüyorduk. Aslında Nahithanım' ın kapısı her- kese açıktı, genç şair ArifBarikat'a niçin açık ol- masuıdı? Itiraf edeyim içten ıçe bunu istemiyor da değildim: çevremin, Şevki Akşit'in, Enver Gök- çe'nin, Sefer Aytekin'in vb. tepkisinden çekiniyor- dum. Oysa işte 1955'ten sonra onlan da tanıdı ve çok da sevdi. Nahithanım 'diğerkâm' yani özge- ci, başkalannı düşünen bir insandı tepeden tırna- ğa, konukseverdi. Birlikte yaşadığımız yıllar bo- OD Yazdan kalma günler getirirsin kara kış içinde Bir serçe dala konar gibi güzel her söytediğin Don vurur kjrağı çalar evrenimi Yüz güvercin pırr demiş uçmuş gibi ûrkerim her gidişinde Kulağımı çınlatan aşımı kotaran söküğümû diken Od düşer su serpersin içime Şaşırsam sesini duyanm Deniz kıyılansın ağustos gûneşmde ARİFDAMAR yu. akşam yemeğınde mutlaka sofraya en az birta- bak daha eklerdik, bir gelen olur diye. Hiç unut- mam bir gün yemekten sonra çok yakın dostumuz bir şaır arkadaşımız geldi. Sorduk, yemek yeme- miş. Nahithanım ertesi gün için pişirilmiş bir ta- vuğu bir tabağa koj'up şaire ikram etti. Biraz ya- dırgadım ama kuşkusuz hiç belli etmedim. E\imi- ze gelenler ya içki ya mey\e ya da bir çiçek geti- rirdi. Ama sık sık gelen bir felsefe öğretmeni ha- nım arkadaşının bir şey getirdiğini anımsamıyo- rum. Ona bunu söyleyince, hemen sözümü kesti, 'O' dedi,u ben lisede okurken bir defa tram\r ay bi- letimi alımşO". Nahithanım'la birlikte yaşamamızın başlangıcı 6-7 Eylül olaylannın geçtiği o ilk güne dayanır. Ben 1951 TKP yargılanması bittikten (1954) son- ra Aksaray'da kahyordum. Ertesi gün tünelle yu- kan çıkmak için geldiğimde tünelin iki yanındaki ayakkabıcı \ itrinlerinin tepeleme eski ayakkabılar, lastik pabuçlarla dolmuş olduğunu gördüm. Çapul- cular yenıleri alıp eskilerim bırakmışlardı. Bura- da tarihsel bir olayı aynntılanyla anlatacak deği- lün. Azınlıklara yapılan bu kınmı merak edenler yazılmış kitaplara başvoırabilir. Bu olaylan D P.'nin bizlerin üzerine yıkacağını sezmiştim. Uzatmaya- lım o günün gecesi Nahithanım'ın Nişantaşı Za- fer Sokak'taki e\inde kaldım. Uzun bir süre deay- nhnadım. Birkaç yıl Nahithanım'la birlikte olduk. Bir ara zorunlu olarak evlendik. Sonra ayrıldık, ama bir yıl kadar yine bu kez Şişli Perihan Sokağı'nda oturduk. Yıl 1963'tü, ben şimdiki eşim Tüün'le Macera gemisıyle yaptığımız bir ma\i yolculukta tanışana kadar. Nahitharum Tülın'ı çok sevdi. Ve bir gün bana teşekkür etti, "Beni küçük düşürme- din" dedi, "böyle değerü bir insanı seçtin." Ona çok kez Tülin'le birlikte gittik. Yeni bir ki- tabım çıktığında Tülin "Hemen Nahimamm'a gö- tür" diye beni uyanrdı. Ben de öyle yapardun. Şimdi burada ilk kez yazıyorum: Bizim evlendi- ğimizi duyan Cemal Süreya, o benim sevgili arka- daşım Bebçet Necatigfl' e "AriTe yazık oldu. Ken- disinden yaşh bir hanımla evlendi'' deyince Beh- çet Hoca "AsılNahithanım'ayazıkoldu'' diye kar- şılık veriyor. Çemal'ın kendısinden öğrendim. O, dostum Yalçın Küçük ün söylediği gibi "40 kuşa- ğnun efsane kadmı"ydı Behçet Necatigil'in dü- şüncesi gerçekten doğruydu. Nahithanım'dan di- lime üç sözcük geçmiştir: Cav'alacoz, Hebenneka, Kenann Dilberi. 'O'nun için şiirler yazdım' Son yülannda O'nu gerçekten candan seven Ma- cide, Nura>; Özay gibi hanımlar misafir günü olan cuma günleri değil de öteki günler kendisini yok- lar, ararlardı, "acaba nasıl, bir şeye gereksmimi var mı, yenıeği biöi mi" diye. Taksim'deki Stadyum Pa- las apartmanından taşrndıktan sonra ben de çok seyrek eşimle kendisine gidiyorduk. Çünkü evine gidip gelenler ve de evinde barınanlar içinde çok cavalacoz, hebenneka, kenann dilberi vardı. Orhan VeK'nin mektuplannı, kimi giysilerini, bastonunu bile alıp gitmişlerdi. Bana anlatıyordu. Nahithanrm'ı unutmak mı? Onu nasıl unutabi- lirim, kendisinden esinlendiğim şiirlerim var, 1959'da kendisine 'ıthaT ettiğim kitabım var. Ha- di burada oğlum Nice'nin bir cümlesini yazarak ya- zımı noktalayayım: "Baba sen niçin Nahit Ha- nım'dan aynldm da annemle evlendin. O sana da- ha uygunmuş." Hayır, ha>or, yine O'nun bir düşüncesi, cümle- siyle bitireyim yazımı: "Arif için TüKn en uygun insandır." Tıyatro Festivali 'Nâzım'a Armağan'la açıldı Kültür Servisi - îstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafmdan bu yıl 13"üncüsü düzenlenen Uluslararası tstanbul Tıyatro Festivali, 18 Mayıs Cumartesi günü Rumeli Hisan'nda saat 20.30'da düzenlenen açılış töreni ve 'Nâzun'a Armağan' adlı oyunla açıldı. Gcnco Erkal'ın sahneye koyduğu oyunda, Erkal'ın yanısıra Ay1a Algan, ZeHha Berksoy. Yıldız Kenter, Jüb'de Kural Zuhal Ölcay, Tılbe Saran, Sema, Zeynep Tanbay, Işık Yenersu rol alıyor. Bugün (20 Mayıs) saat 21.00'de Rumeli Hisan'nda tekrarlanacak olan buluşma, Nâzım Hikmefin tutkun olduğu şehrin yansımalannı da taşıyor. Uluslararası îstanbul Tiyatro Festivali'nin her yıl verdiği Onur Ödüfleri, bu yıl Türkıye'den 1954"te başlayan profesyonel yaşamını yannlara da taşıyacak olan usta oyuncu Şükran Güngör"e ve yıırtdışından yapıtlan çeşitli dillere çevrilen, halen Berlin Sanat Yüksekokulu'nda profesör olan ve geçen yıl Erkal'ın yorumladığı 'Oyuncu' ile bir kez daha Türk se>ircisiyle buluşan Tankred Dorst'a verildi. Sanatçılara ödüllerini îstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı verdi. 20 oyunun yer alacağı festivalde, 10 sahnede toplam 45 gösten sunulacak. (Biletbc: 0216454 15 55) Goettıe Enstitüsü'nde 1ç Güvenliği' • Kültür Servisi - Christian Petzold'un yönettiği, Julia Hummer, Barbara Auer ve Richy Müller'in rol aldığı 'İç Güvenliği' adlı film 22 Mayıs günü saat 19.00'da Goethe Enstitüsü'nde sinemaseverlerle buluşacak. Alman Film Ödülü'ne 'En lyi Film', 'En lyi Yönetmen' ve 'En lyi Yardtmcı Kadın Oyuncu' dallannda aday gösterilen fihnın senaryosu ise Christian Petzold ve Harun Farocki'ye ait. Film, yıllarca gizlenerek yaşayan terörist bir çiftin normal yaşama dönme isteği ve bunda başansız oluşlannı, soğuk olmayan, mesafeli ve güçlü bir dille anlatıyor. (0212 249 20 09) Uluslaparası Eskişehir Sinema Günleri' başlıyor • Kültür Servisi - Anadolu Cnıversitesi lletişim Bilimleri Fakültesi'nin düzenlediği '4. Uluslararası Eskişehir Sinema Günleri' bugün başlıyor 28 Mayıs'a kadar devam edecek olan etkinlikte bugün Anadolu Üniversitesi Sinema Anadolu'da saat 10.00'da Behiç Ak'ın 'Türk Sinemasında Sansürün Tarihi - Siyahperde' adlı belgesel gösterimi, 12.00'de Behiç Ak ile Handan Ipekçinin katılacağı Sinema ve Sansür' adlı söyleşi ve saat 18.00'de yapılacak açılış töreninde Juan Çarlos Tabio'nun 'Otobüs Durağı' adlı filmi gösterilecek. Hayal Kahvesi - Sinema Hayalperest'te ise 12.30'da Maria De Medeiros'un 'Nisan Devnmi', 15.00'te Michael Haneke'nin 'Piyanist'. saat 17.00'de Nanni Moretti'nin 'Oğul Odası' adlı filmleri izlenebilir. 'Mozart Coğrafyasında Yolculuk' • Kültür Servisi - Aya Irini'de düzenlenen 'Mozart Günleri' kapsamında saat 18.00'de Murat Belge'nin 'Mozart Coğrafyasında Yolculuk' adlı konuşması ve 20.00'de Capella Istropolitana'nın konseri yer alıyor. Marie Christine-Höller konserde Mozart'ın 5. keman konçertosunu çalacak. Soprano Olga Bulgan ise bestecinin 'Exultate Jubilate' adlı aryasını seslendirecek. (Biletix:021645415 55) 'Hoş Geldin Bebek' Avrupa turnesinde • Kültür Servisi - Bizim Tiyatro'nun 'Hoş Geldin Bebek' adlı müzikli oyunu, bir ayı kapsayan Avrupa turnesine çıktı. Zafer Diper'in kurgulayıp yönettiği, Melike Demirağ'ın şarkılanyla ilk kez tiyatro sahnesinde yer aldığı ve tsviçre, Fransa, Belçika, Aknanya, tngiltere ve Danimarka'da sergilenecek olan 'Hoş Geldin Bebek', Ulusal Bağımsızlık Sa\aşı (Insan Manzaralan), öteki ülkelerin antiemperyalist savaşımlan ve dünyada tırmanışa geçen faşizm (Taranta Babu), Ikinci Dünya Savaşı (Atlantiğin Dibindekiler, Fakir Bir Şımal Kilisesinde Şeytan ile Rahibin Macerası), insanhğı sarsan nükleer tehlike (Kız Çocuğu) ve mapushane yaşamı gibi tanhsel süreç içinde bıreyin tepkılerinı, direncini, aşklannı, umudunu, inancını yansıtan şiirlerden ve bestelerden oluşuyor. (021634619 06)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear