Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
5ŞUBAT2002SALI*»»* CUMHURİYET SAYFA
HABERLERIN DEVAMI 17
TURKİYE
Istanbul
Edirne
Kocaelı
Çanakkale
Izrnir
Manisa
Aydın
Denizl
PB
Y
PB
Y
Y
Y
Y
PB
13
14
14
14
16
15
19
16
Sınop
Samsun
Trabzon
Gıresun
Ankara
Eskişehır
Konya
Sıvas
B
B
B
B
B
B
B
B
1Ü
16
13
14
10
9
8
1
Adana B 21
Zonguldak B 13 Antalya PB 18 Kars
Mersin
Dıyarbakır
Şanlıurfa
Mardin
Siirt
Hakkân
Van
B
B
B
B
B
B
B
20
15
17
11
15
8
8
Yjrdun batı kesınte-
n parçalı bulutlu, Mar-
mara'nın batısı ıle kıyı
Ege yağmurtu, ıç ve do-
ğu kesımler sabah sa-
atierınde yer yer sıslı. di-
ğer kesımler az bulutlu
ve açık geçecek. Hava
sıcakbğınaa onamlı bır
değışıklık olmayacak
Ruzgâr guney ve batı
yonlerden hafîf ara sıra
orta kuvvetfe esecek
DIS MERKEZLER
Oslo
Helsinki
Stockholm
Londra
Amsterdam
Brüksel
Paris
Bonn
K
K
K
Y
Y
Y
Y
Y
-3
-6
2
11
14
12
15
12
Munih Y 13 Zurih
Beriın
Budapeşte
Madrıd
Viyana
Belgrad
Sofya
Roma
Atina
Y
B
Y
B
PB
B
PB
PB
11
10
16
10
10
13
16
17
Y 12 Şam
Moskova
Aşkabat
Astana
Taşkent
Bakû
Bişkek
Tiftis
Kahire
B
Y
B
Y
B
K
B
B
-2
10
-2
6
7
0
11
17
B 16
ParçaJı bulutlu :SS , 3uUlu k
Çok bulutlu
\'.'Mr
Kartı 2> Sulu kar k GOK gunjitulu
G U I V C E L CÜNEYT ARCAYÜREK
• Boştarafı 1. Sayfada
de oturan insanlanmızın var olduğunu anımsatı-
yor.
Ister istemez kımi gerçekler insanı Koca-
eli'den Istanbul'a çekiyor.
Yıllargeçti; Istanbul'da, Kocaeli'deyadaTür-
kiye'nin deprem beklentisiyle yaşayan herhan-
gi bir yöresinde (örneğin Fethiye'de) gerekli ön-
lemler alındı mı sorusu akla takılıyor.
Prof. Ahmet Mete Işıkara'nın ilkokullarda
deprem/e birlikte çocukların sıra altlanna sığın-
malarını öğütleyen uygulamalarıyla deprem si-
gortasından başka, hangi önlem hangi yöre-
de?
Laf çok, önlem yok! önlem alınmadığını Af-
yon depremi kanıtlıyor.
Bir yıl önce Afyon'u hafifçe sarsan deprem-
den sonra uzmanlar bölgede daha şiddetli bir
sarsıntıya hazır olunmasını salık vermişler.
Bir yıl önceki uyanlar bir kulaktan girmiş, öte-
ki kulaktan çıkmış ve pazar günü 6 şiddetinde-
ki depreme kâgir binalar dayanmış, yıMan ko-
nutların hemen hepsi kerpiç...
Ya Istanbul'daki manzara... Yerli yabancı uz-
manlar fay kuşağı araştırmasıyla uğraşıyor, a-
ma kent bildiğimiz kent. Insan elinin dokunu-
şuyla çökmesi olası kınk dökük binalarıyla dep-
remin ilgisini üzerine çeken kent!
Ahlar vahlar; ağustos depremini geç öğrenen
Başbakanımızın Afyon'a bir uçuş gidip bir ge-
lişi... Vatandaşa, devletin yanlarında olacağını,
her türfü önlemin alındığını söylemesi...
Ertesi sabah, kasabalarda, köylerde "alınan
önlemlere karşın" insanların yakınan yüz ve söz-
lerle ekranlardan ilgililere, donuk gözlerle top-
luma bakışları...
Her depremden sonra bir türlü değişmeyen,
önlemi sadece sözlük anlamıyla anımsayan ka-
falarla daha çoook depremler, bireysel ve top-
lumsal ıstıraplar yaşayacağız galiba.
"Allah vurdu mu tam vuruyor". Depremlerin
ardı arkası kesilmiyor.
Afyon'dan sonra enflasyon da vurdu. 2002 yı-
lındaki enflasyonu aşağı çekme vaatlerine kar-
şın ekonomik krizin enflasyon üzerindeki olum-
suz etkisi yılın ilk ayında netleşiverdi.
Ne söyiesen boş
Yıllık enflasyon daha bugünden yüzde 92'ler-
de.
Banka kurtarmaktan, yeni hortumlamalara
olanak sağlamaktan başlarını kaldırdıklarında
ekonomi dümenini elinde tutanlardan aradası-
rada enflasyon ateşinı bu yıl düşüreceklerine
değinen cılız sesler, sözler işitiliyor.
Dolar bugün neredeyse krizin vurduğu gün-
lerdeki değerde. Oysa şubat kriziyle dolar iki
milyona vurdu vurmak üzere.
Geçende dalkavukluktan arınmış bir iki eko-
nomist dolardaki bu zikzaklara, arada çekilen
onca sıkıntıya bir anlam veremediklerini söylü-
yorlardı.
Yeni vergilerle vatandaşın yükünün artacağı-
nı müjdeleyen haberlere bakınca halkımızın sır-
tı ne kadar da kaviymiş diye düşünmemek ola-
naklı mı?
Biz 312 ve 159 sorunlarında uzlaşmanın ko-
şullannı ararken ekonomik krizden IMF'nin da-
yatmalanyla nasılsa çıkacağımızın hesabı ve ra-
hatlığı içinde değil mıyiz?
Bu aralar IMF'nin efendisi ABD yönetiminin
bizi nasıl değerlendirdiğini kısa, ama yeni açık-
lamalar ortaya koyuyor.
ABD Büyükelçisi Pearson'a, Ecevit'ten son-
ra Beyaz Saray'a verdiği brifingde Başkan Bush
Türkiye'nin dostluğunu bildiğini söyledikten
sonra şöyle demiş: "Onlara 'ihtiyacımız' var."
"Ihtiyaç" sözcüğünü kullanıyor Bush. Irak'a
saldırıda, şeytan üçgeninin bir ayağı saydığı
komşu Iran'a ne yapacaksa o sırada stratejik
müttefik Türkiye'ye gereksindiğini kısacık bir
cümleyle işte böyle anlatıyor.
New York'takıne karşı Brezilya'da "başka bir
dünya mümkün" sloganıyla toplanan 2. Dünya
Ekonomik Forumu'nda Başkan Bush'un terör-
le savaşında Irak, Iran ve Kuzey Kore'yi hedef
gösteren saldırgan tutumunu 40 ülkeden 500
milletvekili, sokaktaki 60 bin kişi "savaş çözüm
değil" yanıtıyla karşılıyor.
Bölge buram buram savaş kokuyor. ABD, I-
rak'tan sonra ikinci komşu Iran'ı da tehdit edi-
yor.
Ecevitim, hükümet ortaklarım dolara saygı
duruşunda...
Yardnnlar pazarda satılıyor
• Baştarafi 1. Sayfada dedim.
"İslamabad'dan mı geiiyorsu- Öfkesinehâkımolamayaraksi-
nuz" diye sordu Sayın Özdeş.
"Peşaver'den geliyorum" de-
dim.
Şanslı bir günde beş saat alan
Pakistan bürokratik işlemlerin-
den sonra, yanıma silakb bir ko-
ruma verildi ve yola çıktık. Çok
geçmeden kentin katmerli is, gaz
bulutlannı geride bırakıp ünlü
Hayber Geçidi'ne vardık.
Uç ayn yerde silahlı korumala-
n da geride bırakıp sınır kapısına
geldiğimizde saat öğle ile ikindi
arasındaydı. tki yüzü sınıra kadar
benimle gelen silahJı korumaya
bahşiş olmak üzere, bin rubeyi
beni sınıra taşıyan taksi sahibi
Ecmer Bey'e verdim, pasaportu-
mu Pakistan damgasıyla donatıp
demirkapıdanAfganistan toprak-
lanna atladım.
Saçı, bıyığı, sakalı birbirine do-
laruk askeri giysili karmakanşık
kalabalığı ağır ağır geçerek ileri-
deki pasaport kontrol kulübesine
doğru yürüyordum.
"Dur bakaum!" diyen bir ses-
le döndüm. Askeri üniformalı iki
çam yarması beni bir otomobile
bınmeye zorladılar. "Komutana
gideceğiz!" dedi birisi.
Hesapta bu yoktu. Olmaması
gerekirdi. Arka sıraya geçtim, ön
sırayı onJara bıraktım. Biraz ile-
ride, sola, issiz bir yola saptılar.
"In" dediler. Indim ve fotoğraf
makinem ile bilgisayar çantamı
da aldım. "Onlan arabada bı-
rak" dedi yine aynı kişi. "01-
maz" diye yanıt verirken göste-
rilen yöne yürüdüm. Çok izbe,
tenha bir yere getirildiğimi fark
ederken bir kışinin daha orada,
merdivenin yukansında bekletil-
diğinin aynmına vardım. "Ko-
mutan şimdi namazda" dedi,
beni oraya zorlayan kişi,""bekle-
yeceksin".
Bunlardan birisi arabanın ya-
nında kalmıştı. Başından beri ya-
nm yamalak Ingilizcesi ıle komut
veren asker tekrar içeriye girdi-
ğinde, benden önce getirilen ki-
şiyle konuştum ve beni buraya
gelmeye zorlayan bu iki kişiye
güvenmediğimi söyledim. "Ko-
mutana tercümanlığımı yapar
mısınız?"
Nar gibi kızarmış bir odun so-
basının karşısındaki medeni gö-
rünüşlü komutanın huzunına Pa-
kistan yolcusu ile birlikte çıkanl-
dık. Pakistan yolcusu hikâyemi
nakletti komutana.
"Bana neden geldi" diye sor-
muş. "Ben kendi isteğimle gel-
medim." başucuma dıkılmiş as-
ker üniformalı kişiyi elimle gös-
tererek "Bu kişi beni buraya gel-
meye zorladı" dedim.
"İstediği yere, istediği vası-
tayla gidebilir" demiş komutan.
Bunu bana çevirdi Pakistan yol-
cusu. Aşağıdaki arabaya tıktılar
yine. "Seni aşağı yola bıraka-
lım" diyerek. Yola indiğüniz za-
man, "Seni Celalabad'a götü-
receğiz, komutan böyle bujnr-
du" dedi aynı asker.
"Komutan, istediğim yere is-
tediğim araçla gitmekte serbest
olduğumu söyledi" dedim, eline
yüz Pakistan Rubesi sıkıştınrken.
Parayı aldı ve arabadan telaşla
inerek arkaya dolanmaya çalıştı.
Ben inmiş ve çantalarıma da\Tan-
mıştım o sırada. "Komutana gi-
dip bir daha soracak mıyız?"
nirli sinirli, eliyle hemen sağdaki
daracık sokağı gösterdi, "Oraya
yürü!" îleride minibüs, taksi, in-
san keşmekeşi, özetle hayat devi-
niyordu. O yöne özlemle bakarak
"No, no" diye yineledim ve
omuzladım çantamı. Çünkü iki
çapulcunun eline düştüğümü
kavramıştım.
Birtükürükattı, "Arkadaşuna
da biraz para var" dedi homur-
danarak. Sokağa gir komutunu
yerine getirmeyeceğimi anlamış-
tı. Bir yüz Pakistan Rubesi de ar-
kadaşına verdim.
Hemen birkaç adım ötede oldu-
ğunu son anda fark ettiğim vize
kulübesine telaşsız yürüdüm. Bir
dakika sonra, kalabalık curcuna-
nın içindeydim ve içeride üç-dört
kişinin oturduğu birhalk minibü-
süne dalmıştım bile.
Bunlan neden anlatıyorum?
Bir sosyal gözleme dayanıyor da
ondan.
Savaşın galipleri, zaferle gelen
Sakalsız insan pek nadır göriil-
dügünden "harid" tabıriyle ya-
bancılann teşhisi, Taleban döne-
minden kalma birkolaylık olarak
gündemdedir. Bu sosyal kontrol,
kadınJarüzerindemavi "çadari"
olarak hükumrandır. Bu konuda
Taleban sonrası pek fazla bir de-
ğişiklığin olmadığı anlaşılıyor.
Resmi dil Farsça (Dary) olmak-
la birlikte, Hint müziği çok sevil-
mekte, her taksi bu kasetleri müş-
terilerine gümbür gümbür dinlet-
mektedir. Hint sineması da me-
kân tutmuştur burada. Hintli sine-
ma yıldızlannın posta kartlan da
saühyor yol kenarlannda. Gerek
müzikte gerekse film ve video iz-
lencelerinde, Hint dilinin anlaşıl-
maması önemh değil. Görsellik
ve riön yeterlidir.
Taleban sonrası tevatür yükse-
liş müzik kasetleri, televizyon,
çanak anten ve video (rjunlann o
dönem yasaklandığını hatırlaya-
caksınız) türünde görülmüş. Ev
kiralan da... Anayurda geriye dö-
nen mülteciler, istemeyerek ba-
mavi "çadari^sinin arkasından
dedi ki: "Miktan belli olmayan
maaşlanmızın hemen verilme-
sini istiyoruz. Aynı zamanda,
erkeklere sağlanan imkânlann,
eşitlikle kadınlara da verilmesi-
ni özellikle buradaki yabancı
kuruiuşlardan da bekiiyoruz."
"Puli Bagi Umumi"nin kaldı-
nmJannda para bozma işlemi ya-
pan banker Ataullah Bedeki.
"Taleban ortadan kaJkar kalk-
maz, Afgan parası, Amerikan
Dolan karşısında yüzde yüz de-
ğer kazandr dedi.
"Gökyüzünde B 52 bomba
uçaklan durdukça Taleban ge-
riye dönemez. Bizi Taleban zul-
münden kurtaran Amerika'ya
teşekkür ederiz."
"Ben Amerikalı değilim,
Türk'üm" dedim Sayın Ataul-
lah Bedeki'ye.
"Biz gardaşız" dedi o zaman,
"ben de Uzbek'im. Akşam ha-
neme yemeğe gelir misen?"
Işte "böyle, Tacik, Özbek, Peş-
tun, Hazari hangisi olursa olsun
nimetleri kendi elleriyle almak is-
terler. Sadece madalyalarla yetin-
mek kann doyurmayacaktır ve
kahramanlar, savaş sonrası temiz-
likçi, ayakkabı boyacısı, yani düş-
kün rutinliklerle yetinemez.
Yiğitlerin gururlan kınhnadan,
en kısa sürede nasıl, nerede istih-
dam edileceklerdir Afganis-
tan'da?
Kâbil'de sosyal gözlemler
"Bu yolda sekiz gazeteci öl-
dürüldü. Zor bir işi başardımz.
Ne zaman ihtiyacınız olursa bu-
raya geliniz" dedi Sayın Özdeş.
Akıcı Farsçası ile her tarafa ko-
şuşturan Sekreter Sayın Kemal
Şen, yakaladığı boş bir anda be-
ni "lnsaf Hotel
M
e yerleştirdi.
Sevgili Ühan Selçuk, "Sosyal
gözlemlermi yaz" demişti, unut-
madım. Şehri New'de hemen bir
taksi alıp "DeAfganan" ile "Pu-
li Bağ^ Umnmi"ye gittim.
Nereye baksam militan askeri
giysililer; bir an Guevaracı bir
dünya ile kuşatıldığımı sandun.
Bol sayıda taksinin yanı sıra enli
caddelerde her türlü taşıt kullanı-
labilmektedir. Merkeplerle yapı-
lan taşımacılığın yanı sıra at ara-
balan ve dahi insanlann çektiği
kağnı türünden arabalar da taşuna
işinde tercih edilmektedir.
sıt, sıradan e\ lerın kiralannda çı-
ta yükseltmişler. Bin dolara üç
odalı, uydurma bir konut, eğer
bulunursa...
Mülteciler ve yardımlar
Sayın Kofi Annan, Kâbü'den
önce Pakistan'a uğrayıp mülteci
kamplarını zıyaret etti ve şöyle
konuştu: "Ben buraya ayakka-
bı gönderdim, bunlan hiç ldm-
senin ayağında göremiyorum."
Ben de buradaki PTT'nin (Mu-
haberat) Müdür Yardımcısı Ba-
yan Mazari ıle bir söyleşi yap-
tım. Dedi ki: "Dışandan yaptlan
yardımları da Amerikaular ve
Avrupalılar dağıtsın. Çünkü
yardımları gören yok."
Fakat ben giysi ve ayakkabı tü-
ründen insani yardımlan pazar-
larda satılırken gördüm. Ehleyen
oralardan satın alabilir! Bu tür
yardım eşyalan pazarlara düş-
müşken seçım hükümeti zevaü 22
kişilik bakanlar kadrosuyla para
desteği bulmak için Amerika'ya
koştu hafta başnıda. Tam aym
günlerde, Kofi Annan, Afganis-
tan'da ortaya çıkan çöküşten kur-
tulmak için Iran'ın 560 miryon
dolar bağış önerisi yaptığnn açık-
ladj.
Söyleşi yaptığım Ingüizce öğ-
retmeni genç Bayan Vazhma ise
Ege'de çözüm süreci sorunla dolu
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Türkiye ile
Yunanistan arasuıda
başlatılacak "Ege süreci",
kıta sahanlığından ha\-a
sahasma, karasulanndan
adalann
silahsızlandınlmasına
kadar ciddi sorunlann
masaya yatınlacak ohnası
açısından önem kazanıyor.
NevYork'tan sonra
Istanbul'da 12-13 Şubat'ta
bir araya gelecek iki ülke
dışişleri bakanlan, 23-24
Şubat'ta Atina'da
başlayacak sürecin çatısım
oluşturacaklar.
iki ülke arasında başlatılan
yumuşama süreci
kapsamında çözüm
sırasırun geldiği düşünülen
Ege sorunlan ile ilgili
süreç şubat ayında önemli
baz kazanacak. Dışişleri
Bakanı Ismail Cem'in ev
sahipliğinde 12-13 Şubat
günlerinde yapılacak AB-
ÎKÖ dışişleri bakanlan
toplantısı Türk-Yunan
zirvesine de dönüşecek.
Cem ve Yunanistan
Dışişleri Bakanı Yorgo
Papandreu, hem iki ülke
arasındaki sorunlann
temelini oluşturan Ege
sorunlannı ele alacaklar
hem de Bulgaristan ve
Romanya'mn NATO'ya
üyelikleri için bir toplantı
düzenleyecekler.
Cem-Papandreu
görüşmesinde Ege
sorunlarmın çözümü
açısından oluşturulacak
formatın ele alınması
bekleniyor. Bu görüşmenin
ardından Dışişleri
Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Büyükelci Baki
llkin, 23-23 Şubat
günlerinde Atina 'ya
giderek Ege sürecini
başlatacak.
Ege sorunlan özetle şöyle:
Kıta sahanlığı:
Yunanistan, Ege'de bir tek
kıta sahanlığı sorunu
olduğunu kabul ediyor. îki
ülke arasında deniz suıın
çizilemediği için yıllar
içinde gelişerek bugüne
gelen kıta sahanlığıyla
ilgili olarak Yunanistan,
kıta sahanlığı 6 milin
üzerine çıkarma hakkına
sahip olduğunu savunuyor.
Türkiye ise Yunanistan'ın
bu tür bir ginşıminın savaş
nedeni olacağuu
açıklamıştı.
Karasulan: Mevcut
durumda Yunanistan'ın
karasulan Ege'nin yüzde
43.5'ini kapsıyor. Türkiye
ise yüzde 7.5'ini
kullanıyor. Geri kalan
yüzde 49 ise uluslararası
suJar statüsünde.
Yunanistan'm 6 milin
üzerine çıkması
durumunda ise uluslararası
sulann oram çok düşecek
ve Türkiye'nin Ege'yi
kullanımı sınırlanacak.
Hava sahası: Ege hava
sahasuım yansı
uluslararası hava sahası
statüsünde. Bir ülkenin
hava sahası, karasulannın
üzerindeki bölümle
smırlandmhyor.
Yunanistan ise bu kuralı
geçersiz görüyor ve hava
sahasuım 10 mil olduğunu
savunuyor.
Adalann
silahsıziandırılması: 1923
Lozan Antlaşması'na göre
Yunanistan'a verilen Doğu
Ege adalan
silahlandınlamazlar Ancak
Yunanistan 1960'lardan
itibaren bu adalan
silahlandırmaya başladı.
biraz konuştuktan sonra ya taksi
parasıru "Almasak da olur" di-
yorlar ya da ne varsa hanede pay-
laşmak için akşam yemeğine da-
vet ediyorlar.
Hem de baskıcı bir diktatörlü-
ğe dönüşmüş Taleban döneminde
yaraülan yoksulluklan bugün ya-
şamalanna rağmen. Zengin gö-
nüllülüklerini koruyarak yoksul-
luk lokmalannı paylaşmaya ha-
zırlamyorlar...
Ben de Sayın Kofi Annan ile ilk
karşılaştığım yerde şu soruyu or-
taya atmaya hazu-lanıyorum:
"Sajın Annan, yönettiğiniz Un,
tslamabad ile Kâbil arasında
bir havayolu ulaşunı yapıyor.
Gazeteciler de bu uçaklarla
ulaşım sağlayabilir. Fakat her
uçuş için 600 dolar, yani Kâbil-
İslamabad arası gidiş-dönüş
1200 dolan ödeyebilen gazete-
ciler ancak bundan yararlana-
bilirier.
Ben, İstanbul-Dubai-Peşaver
gidiş-dönüş için Emirad Hava-
yoüan'na 380 dolar ödedim.
Gidiş-dönüş tslamabad-Kâ-
bil 45 dakikalık bir uçuş, üste-
Uk insancü yardım adı altında
faaliyet gösteren bir kuruma
ödenen 1200 dolar ile İstanbul-
Peşaver uçuşuna ödenen 380
dolar arasındaki fark büyük.
Aynca bu paralar kimin cebine
giriyor? Sizin gönderdiğiniz
ayakkabüarla bunun arasında
bir paralellik var mı, yok mu
diye düşündüğüm için bağışla-
vın... Sekiz gazetecinin öldürül-
düğü bu yola çıkmak zorunda
kalan gazeteciler için de bir fîk-
riniz var mı? Hani, gazeteciler
de öldürülmesin! Değil mi?"
Fakat bu yoldan geçmenin her
şeye rağmen gazetecüik mesleği-
ne bağhlık olduğunu düşünüyo-
rum. Eğer bu yoldan geçmesey-
dim, sürekli bombalanarak sade-
ce çukurlardan, toz, taş ve çamur
deryasuıdan ibaret bu yolu bil-
mezdim. Dahası, 5-6'dan 10-12
yaşlannda yetim çocuklann yalı-
nayak, kanayan elleriyle toprak
taşıyıp çukurlan doldurmaya ça-
baJadıklannı ve geçen arabalara
el açıp dilendiklerini de göreme-
yecektim.
"Sayın Annan" diye sormak
isterim, "bu çocuklara da ayak-
kabı göndermeyi düşünecek
misiniz?"
GUNDEM MUSTAFA BALBAY
• Baştarafi 1. Sayfada
menin getirdiği eşitsizliğe karşı çare arıyorlar.
Isvıçre'nin Davos kentiyle bütünleşen Dünya Eko-
nomik Forumu (DEF) bu yıl New York'ta yapılıyor. 11
Eylül'ün gölgesinde geçen toplantılarda "kınlgan ül-
kelerin durumu" ve "fakirliğe karşı çare arayışı" da ko-
nu ediliyor. Eskiden baş konu, son konu, her konu,
sermayenin küreselleşmesinin önündeki tüm engel-
lerin kaldırılması, şırketlerin yatırım yapacağı ülkeler-
de karşılarına "sosyal devlet", "kamuyaran" gibi ge-
reksiz kavramların konmaması olurdu.
Bu kez küreselleşmenin yarattığı eşitsızlik de ağır-
lıklı olarak gündeme girmiş görünüyor. Dünyanın en
zengin işadamı Bill Gates bile şunu söylemeden ede-
medi:
"Küreselleşme karşıtı gösteriler haklı. Uluslararası
ticaret zenginler lehine aşın biçimde değişiyor."
DEF toplantılannda ticaretın önündeki tüm engel-
lerin kalkmasını isteyen ABD'nin demir-çelik, tekstil
başta olmak üzere pek çok ürünün ABD'ye girişinde
yüksek gümrtk duvarları koymasının gündeme gel-
mesi de tam küreselleşmeye uygun bir çelişkiydi.
Şu sözler IMF lcra Direktörü Horst Köhler'in:
"ABD, tanm ve tekstil sanayiinde tarifeler ve dev-
let sübvansıyonlanyoluylaülkesiniucuzyabancımal-
lardan koruyor. Bu türpolitikalaryoksul ülkelehn glo-
bal ekonomiye katılımını engelliyor. AB de tanmsal
sübvansiyonlara direniyor."
IMF, Türkiye gibi ülkelerde tanmsal sübvansiyon-
lann tamamen kaldınlması için dayatırken bunun ABD
ve AB'de yüksek oranda uygulandığını da kabul edi-
yor.
Gramla tonun yanşı
Dünya Ekonomik Forumu'na karşılık Dünya Top-
lumsal Forumu'nun (DTF) düzenlendiği Porto Aleg-
re, Atlas Okyanusu kıyıstnda kurulu Brezitya'nın gü-
neyindeki son büyük yerleşim yeri. Brezilya'nın eko-
nomi başkenti Sao Paulo'dan Buenos Aires'e kahve
servisinin sürekli olduğu bir otobüste giderken bu
şehre uğramıştım. Porto Alegre guzergâhında saydı-
ğım gol sayısı 30'un üzerindeydi. Suyla yeşillik sar-
maş dolaş yaşıyor. Doğanın böylesine verimli oldu-
ğu bölgede kişi başına düşen gelırse 5 bin doların al-
tındaydı.
Çokuluslu şırketler dünyanın en büyük yağmur or-
manlarının bulunduğu bölgeden sürekli onman ürü-
nü istediği için de kıyım, insanın içini acıtacak boyut-
lardaydı.
Burada toplanan on binlerce insan, DEF'teki top-
lantılarda etrafında dolaşılan konuyu derinlemesine
işledi:
Küresel eşitsizlik!
Kosta Rikalı çiftçi VVilson Campos'un şu yakınma-
sı bize de yabancı değil:
"Fasulye, mısır, meyve yetiştiriyorum. Belirii ulus-
lararası fîrmalann tohumlannın alınması şartıyla ban-
kalardan kredialabiliyoruz. Yoksa vermiyoriar. Zengin-
lerin tohumuna bağlandık..."
Konuya salt tanm açısından bakarsak işin özü bu-
rada. Uluslararası şirketler bir kez kullanılabilen to-
humluk üretip gramla üreticiye satıyorlar. Çiftçiler de
ürünlerini tonla satabilirlerse bu şirketlere satıyorlar.
Aradaki uçurum, tonla gram arasında!
New York'taki toplantıda milyarlarca doların gele-
ceği, izleyeceği seyir konuşuldu...
Porto Alegre'deki toplantıda milyarlarca insanın
geleceği, kaderi konuşuldu...
Dünyanın 21. yüzyılda nasıl biçim alacağı sorusu-
nu kilitleyen bir durum. DEF toplantısının yapıldığı
zemin, dünya refahının yüzde 85'ine sahip... DTİF top-
lantısının yapıldığı zemin yüzde 15'ine...
Ekonomik görünen bu çelişkinin siyasi bir seçenek
ortaya çıkarmaması olanaksız!
ankcum@ttnet.net.tr
18 çimento
şirketine
ceza yağdı
ANKARA (Cum-
huriyet Bürosu) - Re-
kabet Kurulu, 4054 sa-
yılı Rekabetin Korun-
ması Hhakkmdaki Ka-
nun'un çeşitli madde-
lerinin ihlali nedeniy-
le, 18 çimento şirketine
toplam 4 trilyon 888.4
miryar üra tutannda ce-
za verdi.
Rekabet Kurulu,
"pazar paylaşımı,
uyumlu eylem içinde
bulundukları ve hâ-
kim durumlannı kö-
tüye kullandıklan"
iddialan üzenne, 21 çi-
mento firması ile bir
denizcilik şirketi hak-
kmda daha önce soruş-
turma başlatmıştı. Fir-
malann yaptıklan söz-
lü savunmalann ardın-
dan kurul, dün kararmı
açıkladı. 4 trilyon
550.3 miryar lira olarak
açıklanan ceza tutan,
daha sonra 4 trilyon
888.4 milyar lira olarak
düzeltildi.
Rekabet Kurulu Baş-
kanı Tamer Müftüoğ-
lu dün düzenlediği ba-
sm toplantısıyla ceza
alan şırketlerin isimle-
rini açıkladı. Kurulun,
en yüksek cezalar ver-
diği şirketler ile aldık-
lan ceza miktarlan
şöyle:
Akçansa Çimento
Sanayive TicaretAŞ: 1
trilyon 68 milyar 329
milyon, Bolu Çimento
Sanayi AŞ. 413 milyar
419 milyon, Set Çi-
mento Sanayi ve Tica-
ret AŞ: 822 milyar 288
milyon, Oysa Niğde
Çimento Sanayi ve Ti-
caret AŞ: 115 milyar
254 milyon, Baştaş
Başkent Çimento Sa-
nayi ve TicaretAŞ: 189
milyar 539 milyon, Yi-
bitaş Lafarge Orta
Anadolu Çimento Sa-
nayi ve TicaretAŞ: 455
milyar 288 milyon,
Adana Çimento Sanayi
TAŞ: 595 milyar 669
milyon, Çimsa Çimen-
to Sanayi ve Ticaret
AŞ: 586 milyar 532
milyon, Oysa Iskende-
run Çimento Sanayi ve
Ticaret AŞ: 101 milyar
781 milyon, Batıçim
Batı Anadolu Çimento
Sanayi AŞ: 86 milyar,
Nuh Çimento Sanayi
AŞ 76 milyar 227 mil-
yon, Bursa Çimento
Fabrikalan AŞ: 228
milyar 672 milyon lira.