Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 2002 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLERolay.gorus@ cumhuriyet.com.tr
AÇI
MIMTAZ SOYSAL
Satranç
BAŞINDAN beri bırilerınce planlanmıştı da bu
loktaya getırildı, yoksa rastlantılarla mı geldi; za-
nanla daba iyi anlaşılacak. Şimdilik şurası mu-
uakkak: Türkiye yakıntarıhinin en kritik haftaiarını
. yaşamaktadır.
Kopenhag'da son hamlelerı oynanan müthiş bır
' jatranç var. Plan mı, rastlantı mı olduğu kestinle-
nese de, hamlelerin bu hafta da yoğunlaşacağı bi-
Inmekteydi. Dotayısıyla, son biryıl boyunca olup-
brtenlenn, daha başlangıç aşamasında, hep bu
son günlere göre değerlendirilmesi ve oyunlara
çelinmemesi gerekiyordu. Değerlendirmeyenler,
cyunlara gelerek bedelinı de ödemişlerdir.
Olanlan şöyle bir düşünün: Başka türlü düzeltıl-
nesi mümkün olan birekonomik durum bilinçli ola-
rak yaratılan bir bunalıma varacak; uzaklardan bi-
rigelip ulkeyi bunalımdan kurtarmaya soyunacak;
a/nı kışı bazı konularda ne yapacağı pek belli ol-
mayan hükümeti erken seçime sürükleyecek; ka-
muoyu yoklamalarıyla iktidara geleceğı bellı olan
parti işbaşına geçecek ve böylece Türkiye yavaş
yavaş şu yaşadığımız günlere gelecek.
Şimdi, boyle bır dönemde, ülke dış deneyimı
zayıf bir sıyasal kadronun elindedır ve Türk diplo-
rrasisi bu siyasal zayıflığı gidermek zorundadır.
Satranç. sadece iki taraf arasında oynanıyor ol-
saydı kolaydı. Oysa degişik taraflarca oyna-
nan ve bırbiri içine girmiş birkaç oyun birden söz
konusudur.
Bir yanda, Avrupa Biriıği'nin oyunu: Londra ve
Atina'nın zorlamasıyla, Güney Kıbrıs'ı tam üye ya-
parken Türkiye'yi de tarih vaatleriyle oyalamak.
Birleşmiş Mılletler. Ingiltere'nin etkısiyle, kendi çö-
zemedıği Kıbns sorununu AB yoluyla çözmeye ça-
lışırken kendı çözmüş gıbı görünmek peşınde.
VVashington, AB'ye üyelik konusunda işgüzar-
lıkederekAnkara'yı Bağdat seferinesürükleyebil-
me çabasında.
Bu arada Türkiye, Avrupa Güvenlik ve Savun-
ma Polıtikası sorunu bakımından iyice çetrefilleş-
miş bir ilişkiler ağıyla, belli bir sonuca razı olmaya
zorlanmakta.
Bütün bunlara ekonomik sıkıntıları ve borçları da
ekleyebılirsinız.
Böyle birtablonun nasıl müthiş birdıplomasi ça-
bası ıstedığinı ayrıca belirtmek gerekir mı?
Ne var kı, dünyanın en iyi dıplomasısı de olsa,
böyle bir çaba siyasal kadronun geniş deneyıme
sahip olmasını ve bürokrasinin işini güçleştirecek
yanlışlardan uzak durmasını zorunlu kılar. Üstelik,
dünyanın en lyilerinden biri sayıldığı halde, yakın
geçmişin aynı deneyımsizleri ve yanlışları yüzün-
den yıpranarak eski ününü yıtirmiş bir diploması
bürokrasisidir söz konusu olan.
Onu daha fazla yıpratmaya kimsenin hakkı ol-
masa gerek.
Dolayısıyla, şimdikı ıktidar sahıplerine düşen, el-
lerindeki bu olanağın değerini bılmek ve ıçte ıtibar
kazanmak ya da dışa gösteriş yapmak uğruna onu
daha fazla yıpratmaktan kaçınmak olmalıdır.
37. sayı tüm kitapçılarda
yaşanabillr bir doğa ve toplum Içln
halkımızın örgütlü öncülüğünde
yenlden kuvayı milllye
Olkede vatsnsever halkçı cephe
dûnyada mazlum halklar birleşik cephesi
Sadık Göksu ABD. AB
12 Mart'ı ve Israil'in
8orguluyorl Kıbrıs. Egc
Deniz'leri Irak ve
kimler Filistin üzt
astırttı?
Kıbrıs, Ege,
Irak ve -
Filistin üzerindeki
oyunlanna hayırl
tel: 0312 212 46 02
PK71 Bakanhklar-Ankara
kuvaytmllHyederaisiShotmalLcom
Yıldınm Koç
Deniz Som
Chavez
Benim Sevgili Hocam...
Bize öğrettiklerinize, yol göstericiliğinize,
öğretmenliğinize, dostluğunuza, arkadaşhğınıza,
anneliğinize çok ama çok teşekkür ederiz Türkan Saylan
Hocam. Sağlık ve mutlulukla kalm...
PrOf. Dr. Ayşe YÜKSEL YYÜ Tıp Fak. Halk Sağlığı AD- Van
D
oğum günün kut-
luolsunatkızîSi-
ze babanız böyle
seslendiği için ben
de böyle başladım
sevgili hocam, bugün sizin ye-
ni yaşınıza adım attığınız gün, bi-
liyorum böyle şeylere çok önem
vermezsiniz ama yaşamınızda,
önemli biî yaş günü olduğu için
izin verin ben de size duygula-
nmla sesleneyim. Size sağlık ve
üretme gücü diliyorum, hep ül-
kemiz için düşünün ve düşündük-
lerinizi çağdaş Türkiye için uy-
gulayın. Sağlık ve mutlulukla...
Yıllar öncesine gidiyor, sizi
ilk tanıdığım günü anımsıyo-
rum; üzerinizde kırmızı ve siyah
puanli bir döpiyes, sıze çok ya-
kışan çilleriniz ve kızıl saçlan-
nızla, okulumuzda bize lepra an-
latıyordunuz. O kadar güzeldi-
niz ki, bu güzellik sizin içten, sı-
cak, inanan konuşmalannızla
bütünleştiğinde, bütün sınıf siz-
den, çok ama çok etkilenmiştik.
Her birimiz gelecekte sizin gibi
etkin bir Mustafa Kemal kızı ol-
mayı hayal etmiştik. Ben, daha
o günlerde, halk sağlığı alanın-
da çalışmaya istekli olduğum-
dan, bu alanda sizi örnek alarak
başanlı olmaya karar vermiş-
tim.
Bir gün, Müeyyet Perk Ho-
cam'ın telefondaki sesi, bana si-
zinle çalışmamın çok iyi olaca-
ğını düşündüğünü söylüyordu.
ama ben halk sağlığı alanına ha-
zırlanıyordum. Aradan geçen
zamana karşuı, hocam beni si-
zinle çalışma ortamında gör-
mekten vazgeçmemiş olacak ki
yeniden ısrarla anyordu, ben de
"Çok istiyorsanız gider Türkan
Hoca ilekonuşur, benim yapmak
istedUderimi kendim söylerim"
demiştim. Sizinle dermatoloji
anabüim dalınuı eski halindeki
odanızda buluştuk, konuştuk, si-
zin çalışmalannızı izledim ses-
sizce. tnanamıyordum! Hasta-
lanna böyle yaklaşan bir heki-
me rastlamamıştım; sanki onla-
nn yakınıydınız, sabırla onlan
dinliyor, sorulanna yanıt veri-
yor, sorunlannı çözmek için uğ-
raşıyordunuz. Size çalışmalan-
ruzda destek veren Sultan hem-
şire ve personeliniz Adil ile ile-
tişiminiz o kadar sıcaktı ki, san-
ki orası bir hastane değil de ai-
le ortamı idi. Bunlardan etkilen-
memek mümkün değildi. hemen
orada karar verdim, ne olursa
olsun, lepra konusunu iyi bil-
mesem de Türkan Hocam sizin
gibi bir hekimle. bir yönetici ile
çalışmak çok güzel olmalıydı.
Zaten ben böyle bir şeyi hayal et-
miştim. Aynı gün sizin açık kah-
verengi arabanızla, birlikte Lep-
ra Hastanesi'ne gittik. Heyecan-
la hastaneyi gezdirdıniz, yaptık-
lannızı ve yapmak istedikleri-
nizi anlattınız, hastalann her bi-
ri sizi görünce adeta sevinçten
uçuyordu, onlann gözlerindeki
mutluluk ifadesıni Lepra Hasta-
nesi'nde çalıştığım yıllar boyun-
ca hep gördüm. Sizden öğrendi-
ğimiz insana yakışır davranış-
lar bize de çoİc şey kazandırdı.
bizler de hastalann gözlerinde-
ki bu mutluluğu yakalayabildik.
Ben artık sizinle çalışıyor, lep-
ralı hastalar için gerekli "fizikte-
davi ve rehabilitasyon ünitesini"
kurmak için uğraşıyordum. Pa-
zartesi, çarşamba ve cuma gün-
lerini heyecanla özlüyordum,
çünkü o günler sizin Lepra Has-
tanesi'ne geldiğiniz günlerdi,
yıllarca da bu böyle devam etti.
Ne güzeldi, birlikte hastalann
tedavi ve sosyal sorunlanna çö-
züm bulmak, hep birlikte daha
iyiye ulaşmak için plan ve prog-
ramlar yapmak ve de sizin biz-
lere her konuda örnek olmaruz,
yol göstermeniz. Lepra konusu-
nu öğrenmek için yaklaşık bir yıl
Tanzanya ve Etiyopya'da kaldı-
ğımda, gidişimden dönüşüme
kadar bana hep destek oldunuz,
sizin desteğinız ve bu eğitim
programı ile daha güçlü, bilgili
olmuştum, artık çok şeyi başa-
rabilirdim. Bana bıkmadan sık
sık mektuplar yazdınız, onlar
benim için çok değerli, ben de
sizin sıcaklığınızdan aldığım ce-
saretle size "anne" diyerek ses-
lenen mektuplanmı büyük bır
keyıfle yazdım. Ne çok öğreti-
ciydi halen sakladığım o mek-
tuplar.
Leprab hastalan evierinde a-
yaret etmek, aile bireyleri ile bir-
KktedeğeriendirmekiçinVan'dan
başlayan Anadolu çalışmalann-
da da hep birükteydik. Bize sa-
dece sağlık değil, coğrafya, kül-
tür değerlerimizi de gösteriyor ve
öğretiyordunuz. Ne kadar güzel-
di o çalışmalar. çok yorucu olsa
da biz onu hissetmezdik, çünkü
siz hiç yorulmazve bıkmazdınız.
Böylece güzel ülkemizL, insanla-
nmızı daha iyi tanıdık. Mustafa
Kemal Atatürk'ün önemini bir
kez daha anladık.
Çalışmalanmız sürerken bir
yandan da bizleri akademik ya-
şam için destekliyordunuz, ön-
ce yüksek lisans, sonra doktora
derken bir gün doçent oldum.
Bana o gün şöyle dediniz: "Ar-
ük ülkemiz için daha çok çalış-
malısın" Ben de o günden beri
sizin de kurucu üyesi ve şu an
genel başkanı olduğunuz ve üye-
si olmaktan gurur duyduğum
Çağdaş Yaşamı Destekleme Der-
neği'nde heyecanla çalıştım, ça-
hşıyorum.
Bize Atatürk'ün devrim ve il-
keleri ışığında, onun açtığı ay-
dınlık yolda yürümeyı, başar-
mayı hep siz öğrettiniz. Sizden
aldığımız bilgi, deneyim ve güç-
le bizler de ülkemizin çağdaşlaş-
ması için görev aldık. Bu göre-
\ i sürdürmek ne kadar gurur ve
heyecan verici... Sağ olun, sağ
olun, sağ olun. Aydın obnak ay-
nı zamanda etrafinı aydınlatmak
demektir. bunu en çok sizde gör-
dük. bıkmadan, yonılmadan ül-
kemizin her yöresinde hep öğ-
retiyor, hep öğretıyordunuz. Keş-
ke bütün aydınlar sizin gibi ol-
saydı, Mustafa Kemal Atatürk'ün
bize emanet ettiği bu güzel ül-
kenin her yöresi çağdaşlaşmış
olurdu. Sağlık hizmeti götürdü-
ğümüz her lepralı hastanın aile-
sini eğitim ve sosyal yapı için-
de de değerlendirerek, çocukla-
nnın okuması için başlattığımız
burs projesi ile yıllar içinde bi-
ne yaİan kırsal alan çocuğu oku-
ma şansı elde etti, öğretmen, mü-
hendis, doktor. hemşire oldu,
onlar da önce kardeşlerini, son-
ra komşulannı okuttular. Suya
ahlan taşın yaptığı büyüyen hal-
kalar gibi aydınlanan çocuklar
çoğaldı, çoğaldı, çoğaldı. Yıllar
sonra bu çalışmalardan edindi-
ğimiz deneyim "Çağdaş Türki-
ye'nin Çağdaş KızlarT projesi-
ne temel oldu. Ne çok şey öğren-
dik o yıllarda sizinle Anadolu'da.
Şimdi o öğrendiklerimiz, o de-
neyimlerimiz sayesinde başan-
lı olabiliyoruz. Ben şimdi daha
çok, kırsal alan öğrencilerinın
eğitim gördüğü Yüzüncü Yıl
Cniversitesi'nde öğretim üyelı-
ği göre\imle birlikte sizden öğ-
rendiğimiz aydın olmanın gere-
ğini yerine getirmeye çalışıyo-
rum. Sizin öğrenciniz artık öğ-
retici oldu.
Bu doğum gününüzün farklı
olduğunu yazarak başlamıştım,
bu yıl emekli oluyorsunuz, bu sa-
dece yasal anlamda emekli ol-
ma, bunu biliyoruz. Yoksa siz
yine hep ülkemiz için çalışacak,
çalışacaksınız.
Bizler de sizden hep öğrene-
cek, öğreneceğiz. Ama merak
etmeyin. bizler de sizden öğren-
diklerimizi "Biz Türkan Ho-
ca'dan bö>1e öğrendik >-a da Tür-
kan Hoca böyle yapardı" diye-
rek yol gösteriyor ve öğretiyo-
ruz. Bize öğrettiklerinize, yol
göstericiliğinize, öğretmenliği-
nize, dostluğunuza, arkadaşhğı-
nıza, anneliğinize çok ama çok
teşekkür ederiz. Sağlık ve mut-
lulukla kalm...
Sol'suz Kalan Sağ'da Çatışma...
Birden fazla aşın sağ ve merkez sağda partiler ortaya çıkmıştı.
Çünkü pastayı kendi aralannda paylaşamıyorlardı. Bunun için din
etmenine (faktörüne) başvuruldu. Aslmda bunu tercih etmenin temel
nedeni, sol düşünceye karşı dini kullanmaktı.
Bİlal KAKTAL Yargıtay 4. HukukDairesı Başkanı
(Dünden devam)
1
2 Eylül darbesi
sonrasında, sol
olarak adlandırı-
lan pek çok kişi bu dü-
şüncelerinden dolayı tu-
tuklandı. Bunun sonucu
olarak da sol etkisizleş-
ti ve dağıldı. Sağın da
karşısında uğraşacağı
kimse olmadığı için dü-
şünce ve uygulama ala-
nı değiştirildi. Darbey-
le işbaşına gelen yöne-
timin yaptığı uygulama-
lann sonucunda, solun
Tayıfln-maaichnolalrar-
şı ırkçı bir düşüncenin
ortaya çıkması ve filiz-
lenmesi, Güneydoğu'da
örgütlenip, ülkeye ya-
yılması sonucunu do-
ğurdu. Böylece yöne-
tim, sol ve aydın kesim-
le uğraşmak yerine, dar
bir alan yaratılarak, hat-
ta soldaki düşüncenin
de sempatisi ile karşı-
lanacak biçimde bölü-
cülüğün üzerine gidil-
di. Türkiye'de bunlar
olurken, ABD'nin,
1970-1980 yıllan ara-
dabölgedek al
amacına uygun olarak
sola karşı dini kullan-
mak ve böylece bölge-
de bir yeşil kuşak yarat-
ma düşüncesi ile dini
duygulan öne çıkaran,
hatta onu bir yönetim
biçimine dönüştürmeyi
amaçlayan isteği, sonu-
ca varmayı kolaylaştın-
yordu.
Bu düşünce ve uygu-
lama biçimi böyle baş-
lamış ve gelişmekte
iken, sol da yok olduğu
için, artık sağla sağın,
eivasal alanda birbıriv
gili kaygı taşımaz. O ül-
kelerde sistem oturmuş
ve gelenekler yazılı hu-
kuktan daha köklü ol-
duğu için, bir kaygı da
duyulmaz. Örneğin en
başta, kamu görevlisi,
keyfi bir tasarrufla işin-
den atılacağı huzursuz-
luğunu taşunayacağı gi-
bi, başka biri de hak et-
mediği halde daha ra-
hat bir konuma getiril-
me istek ve heyecanı içi-
ne girmez. Hatta bir ke-
sim, hesap verme, öbür
kesim de hesap sorma
konumunda imiş gibi
saflaşmazlar. Ne var ki,
Türkiye'de bunlann hep
tersi yaşandı ve bu gidiş-
le de yaşanacaktır.
Nedeni açık; yasala-
nn, bir başka nitelendir-
çimden seçime ya da
başka güçler tarafından
değişmesidir. îşte bu
halde o kişi ve güç, hp-
kıFransaKraltXIVLo-
uis'nın "Devletbenim''
diyecek kadar bir ku-
runtuya kapılması so-
nucunu doğurmuş ve
uygulamada da bunun
yansımalan görüknüş-
tür. Oysa Louis, yerleş-
miş ve güçlü kurumla-
nn bulunduğunu belir-
terek geri adım atmış ve
atmak zorunda olduğu-
nu da kabul etmiştir. An-
cak ülkemiz, bu düşün-
ce ve yapı etkinliğini ve
vazgeçilmezliğini sür-
dürmeye devmn etmek-
tedir. Nedenini yineler-
sem. işin temelinde hal-
kın ilgisiz ve gerçek ol-
PENCERE
Kaba Biı* Oyun!..
Kabanın da kabası bir oyun..
Bush, Tayyip'i çağırır:
- Irak savaşına katıli.
Bush'un pazarlığı açıktır. Türkiye Amerika'nın
Irak savaşına tam destek sağlarsa. Amerika Tür-
kiye'yi AB'de destekleyecektir.
Nitekım Bush AB'nin önde gelenlerine telefon
ederek baskı yapar.
AB ise Türkiye'ye der ki:
- Kıbrıs 'îan çekil, Ada 'yı AB 'ye alalım, sana da
bir kolaylık yaparız.
- Neyaparsın?..
Belli değil!..
AB'nin yapacağı en büyük numara, sonucu
belli olmayan bir müzakere tarihi vermek...
Türkiye Amerika hesabına Irak savaşına katı-
lacak, Kıbrıs'ı satacak, karşılığında müzakere ta-
rihi atacak!.. Osmanlı, en düşkün dönemlerinde
bile bunca aşağılayıcı bır pazarlığa girişmemişti.
•
Medyamıza bakılırsa şimdi Kopenhag'da kızıl-
ca kıyamet kopuyor...
Biz de içindeyiz...
Peki, ne olacak?..
' Eski fıkra yazarlannın çok anlartıkları bir Hoca
öyküsü vardır. Nasrettin Hoca bir gece gürültüy-
le uyanmış, bakmış ki sokakta kavga var...
Meraklanmış, yorganı sırtına alıp aşağıya inmiş,
tartışanları seyretmeye başlamış, bir şey anla-
mamış, ama tartışma büyüyor. Derken kalabalı-
ğın içinden biri Hoca'nın sırtındaki yorganı kapıp
kaçmaya başlamış, ötekiler de birden dağılmış-
lar...
Hoca dımdızlak kalınca aklı başına gelmiş:
- Ha, demiş, şimdi anladım, bunlar demek ki
bizim yorgan için kavga ediyorlardı.
•
Irak savaşına katılalım..
Kıbrıs'ı elden çıkaralım..
Karşılığı ne?..
En fazlasıyla bir müzakere tarihi...
Ince diplomasiyi bir yana bırakalım, biz de ka-
balıkla soralım:
Tayyip Erdoğan Bush ile konuşmasında ABD
Başkanı'na savaş için göz kırptı mı?.. Kıbrıs için
AB'nin istedıği ödünü de verip Batı'nın tüm iste-
diklerini yaparsak AB üyeliği garanti mi?.. Karşı-
lığında avucumuzu yalamayalım!..
•
Bizim medya çıldırmış gibi...
Bunlar Kopenhag'da "lafzen" bile verilecek en
küçük bir ödünü "zafer" diye ilan etmeye hazır-
dırlar; amaç içerde kullanılacak bir iktidar siya-
setine dış destek sağlamaktır...
Tayyip Bey doğru söylemiş:
"Minareler süngümüz
Camiler kışlamış
Kubbeler miğferimiz
Müminler askerimiz.."
Hedef ne?..
AB!..
32 kısım tekmili birden öyle bir film seyrediyo-
ruz ki, can dayanmaz!.. . . . . _ '
YAYINLARI
CNR ULUSLARARASI KİTAP FUARI ETKİNLİKLERİ
13 22 Aralık 2002
YEŞİLKÖY
14AratıkCumartesi / 16.00-16.45
"ÖYKÜDE ANLATILAN ZAAAAN:
GEÇEN VE DURAN ZAMAN"
Yöneten: Hulkı Aktunç
Katılımcılar: Nalan Barbarosoğlu, Özen Yula,
Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Murat Gülsoy
19Arahk Perşembe / 16.00-17.30
"ALİ POYRAZOĞLU İLE SOHBET"
21 Aralık Cumartesi / 15.00-16.45
"KADIN OLMAK VE YAZMAK"
Yöneten: Müge İplikçi
Katılımcılar; Sema Kaygusuz, Jaie Sancak,—
türsak
5. ULUSLARARASI
SİNEMA-TARİH BULUŞMASI
• Dinlerarası Diyalog
• .
a Insan Hakları
Aydınlanma — -
'KOÎTOR METRO Group
>BAKANLlSl „>.„.,..
COSTA-CAVRÂS
ALAİN CORNEAU
MOHSEN MAKHMAL&AF
PETER MULLAN
MANOEL D£ OLIVEIRA
JOEL KATZ
BERTRAND TAVERNIER
SAMIRA MAKHMAL6AF
CLAUDE LELOUCH
YOUSSEF CHAHINE
DANIS TANOVIC
KEN LOACH
AMOS GITAI
MIRA NAIR
SEAN PENN
SHOHEI IMAMURA
IDR1SSA QUEDRAOGO
ALEJANDRO GONZALES INARRITU
Beyoğlu Sıneması • Levent Sınema Tursak • Fransız Kültür Metkezı • A'man Küıtûr Merke2t
• Bir Ustaya Saygı:
1
Alain Corneau
•
• Bir Ülke Bir Sinema:
Polonya
Bir Ülke Bir Yönetmen:
İran / Mohsen Makhmalbaf
i 3 2 ! 2 ' Î 5 ! 67 70
TÜRKJYE 51NEMA ve AUOtOVlSüEL KULTUR VAKFI
244 52 5 1 - 2 5 1 3 4 81 Fax- ,-02 ! 2' I«2 03 37 • * * cursak conı tursakgsuperonune.com
3>- İ3" . j ' - r - r ^ F
ın değerl *at< ları ile vayınla"mıştır
le çatışması dönemi baş-
lamıştı. Birden fazla aşı-
n sağ ve merkez sağda
partiler ortaya çıkmış-
tı. Çünkü pastayı kendi
aralannda paylaşamı-
yorlardı. Bunun için din
etmenine (faktörüne)
başvuruldu. Aslında bu-
nu tercih etmenin temel
nedeni, sol düşünceye
karşı dini kullanmakü.
Ancak sol olmadığı için,
dini öne çıkaranlar ve
kullananlar birbiriyle
yanşmaya başladılar. Es-
kiden var olan ancak et-
kisizleşen pek çok tari-
katın yeniden canlan-
ması, siyasiler için
önemli bir dayanak ol-
muştu.
Niçin bu kadar gerile-
re gittim... Kısaca, bu
yazının sınırlannı aşma-
mak üzere. nerden nere-
ye ve nasıl geldiğimizi
anımsamak istedim. tş-
te Türkiye yeni bir dö-
nemle karşı karşıya gel-
mıştir. Bu da son günler-
de yapılan seçimin so-
nucudur. Aslında de-
mokrasi geleneğinm
yerleşmiş olduğu ülke-
lerde seçim, bu gelene-
ğin yerleşmemiş olduğu
ülkelere göre, fazla bir
heyecan ve gelecekle il-
me ile yazılı hukukun,
yazılı olmayan bu bağ-
lamda geleneklerin üs-
tüne çıkanlma ahşkan-
lığı ve süregelen uygu-
lamalardır.
Ne yazık ki buna, yan-
lış bir değerlendirme ile
"hukuk" adının veril-
mesidır. Böylece, her
"yasanuı" mutlak an-
lamda "hukuk" olduğu
kanısının egemen kılın-
mak istenmesidir. Bize
göre Türkiye, hep bu çe-
lişkıyi yaşamıştır ve
bundan dolayı da de-
mokraside ve yönetim-
de kunımsaHaşamamış-
tır. "Yasal kunımlar"
üretmiş, ancak bunlar
birer "hukuk kurumu"
olma gücünü kazana-
mamışlardır. Yetki ve
güç, hep yazılı hukukta
aranmış. yazılı hukukun
yazılı olmayan hukuka
ne ölçüde uygun oldu-
ğu ilkesi önemsenme-
miştir.
Başa dönersek bu so-
nuç, o toplumda kurum-
ların ağrrlıklı olarak yer-
li yerine oturmamış ol-
masındandır. Gücün, ku-
ruma ve o kurumun var-
lığını oluşturan düşün-
ceye değil, bir kişiye ya
da gruba verilmesidir ve
bunun da özellikle se-
dirilmesi, kendi yaran-
na olan konulann etra-
fında birleşmesi, güç-
birliği yapmasınm en-
gellenerek yönlendiril-
mesi, bazan inanç, bazan
ırk, bazan da düşünce
ayrımı gibi etkenler öne
çıkanlarak böylece etki-
sizleştirilmesi, bunun
sonucu olarak da ku-
rumlar ve halkın yeri-
ne. kişilerin öne çıkanl-
mak suretiyle güçlendi-
rilmesidir.
Sonuçta ülke ınsanı ve
özellikle yönetim; ener-
jisini. bilgi ve birikimi-
ni, özellikle de ülkenin
maddi ka>Tiaklannı, bu
alanda kullanmış ve bo-
şuna zaman kaybetmiş-
tir. Bunlann, ne kadan-
nın gerçeklere dayandı-
ğı, ne kadannın dayan-
madığı tarihçiler tara-
fından değerlendirile-
cektir. Ancak, şimdiden
şunu söyleyebilirim:
Yapılan yanlışlar doğ-
rulardan çok fazladır.
Kanıtı ise ülkenin şu an-
da gereken yerde olma-
masıdır. Gelecekteki ku-
şaklann (nesillerin) bun-
dan dersler ve sonuçlar
çıkaracağını ve böyle
yanlışlar yapmayacağı-
nı umuyorum.
Nalan Barbarosoğlu
İ M Z A G Ü N L E R İ
14 Aralık Cutnartesi
Murat Gulsoy 14.oo-16.oo
Malan Bartarasoğlu14.oo-16.oo
YektaKop»an 16.00-18. oo
15 Aralık Pazar
Ibrahim Bastuğ 13.oo-15.oo
Hasan Oztoprak 13.oo-15.oo
Can Bahadır Yuce 15.oo-17.oo
Attilâ Şenkon 17.oo-19.oo
Hakan Şenocak 17.oo-19.oo
19 Aralık Perşembe
Alı Poyrazoğlu 14.oo-16.oo
21 Aralık Cumartesi
Sema Kaygusuz 13.oo-15.oo
Adnan Bınyazar 13.oo-15.oo
Yekta Kopan 15.oo-17.oo
Akın Sevinc 15.oo-17.oo
Nalan Barbarosoğlu 17.oo-19.oo
Müge İplikçi 17.oo-19.oo
17 Aralık Salı
Bâkı Ayhan T.
Serkan Işın
14.oo-16.oo
14.oo-16.oo
22 Aralık Pazar
Yiğıt Okur
Nıhal Yeğinobalı
Hilmi Yavuz
Oya Uysal
13.oo-15.oo
13.OO-15.OO
15.oo-17.oo
15.00-17.00
SEMtHA BERKSOY OPERA \ AKFI
BAŞKANTIĞFNDAN
Semiha Berksoy Opera Vakli'nın genel kurul toplantısı aşağı-
dakı giindemı göriişmek \e gerekli kararlan almak uzere 23 Aralık
2002 tanhinde saat 16.00'da Îstanbul-Taksım -Vtaturk Kültür Merke-
zi De\let Operası müdür odasında yapılacak. o gün çogunluk sağla-
namadığı takdırde toplantı 24 Aralık 2002 tanhinde a\nı ver \e saat-
te gerçekleştınlecektir
GÜNDEM:
1- Açılış. yoklama ve saşgı duruşu.
2- Divan Kurulu'nun oluşturulması \e Dnan'a Genel Kurul futa-
naklannı ımza yetkısı venlmesı.
3- Vakıf ha^kanının konuşması.
4- Vakıf senedının 5. maddesıne fıkra eklenmesi ile ılgili vakıf
senedinde değişiklik yapılması hususunun görüşûlüp karara bağlan-
ması.
5- Dıiekler \e kapanış