25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KASIM 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA JV U \_u J. U İ \ kultur(â cumhuriyet.com.tr 15 Ümit Ünal'm bir cinayet sorgusunu ele aldığı ödüllü ilk filmi gösterimde kişi katili anyor...Sisli puslu son günlerin yoğun Fîlmbombardımanında, Istvan Sza- l>o ustanın Nazi yardakçılığıyla it- h a m edilen ünlü bır orkestra şefinin dıramına baktığı "Taraf Tut- ınak"tan ya da yine insan laırdu. ür- krünç doktor Hannibal Lecter postu- n a bürünen Anthony Hopkins haz- retlerinin acayip rol kestiği "Kızıl Ejder"den, hatta kadın yönetmen Claire Denis'nin içimizdeki yam- yamlık güdüsü üstüne, irkiltici fan- tezisı, 2001 Cannes Şenliği'nin skandal Beatrice Dalle gösterisi "Hergün Başka Bir Bela"dan bi- le daha çok görmekte sabırsızlandı- ğım film "9"du öncelikle bu hafta. 2002 tstanbul Festıvali'nde ulusal yanşmanın en iyisı seçilmiş, Locar- no'ya çağnlmış, Yabancı Film Os- car'ına aday adayı "9". Vaktıyle, 1980Tİ yıllann bir ÎFSAK yanşma- sında ödül alan, adını hatırlayama- dığım, öğrenci işi kısa filmiyle dik- katimi çekmiş Ümit Ünal'ın ilk kez yönetmenliğe soyunuşunun ürünü " 9 " , sıradışı bir bağımsız yapım. Şimdıye dek "Teyzem", "Hayalle- rim, Aşkım ve Sen", "Arkadaşım Şeytan", "Amerikalı" vb. gibi filmlerin senaristliğiyle tanınan, si- nema eğıtiminden sonra reji asistan- lığı yapmış, reklam sektöründe hiz- met vermiş, hikâye ve roman da ya- zan, 1965 Tire doğumlu Ümit Ünal. deneysele de kapı açan, riskli birta- sanya girişmiş, senaryosunu da ım- zaladığı ilk uzun filmiyle. Klm vurduya giden Klrpl Cihangir'i çağnştıran, eski bir ts- tanbul mahallesi dekorunda geçen, çokluk iç mekânlarda video kame- rayla çekilmış ve sonradan 35 mm.'ye basılmış "9", Kirpi (Esin Pervane) denen, evsiz barksız, kim- sesiz, güzelce bir genç kızm tecavü- ze uğrayarak vahşice öldürüldüğü bir üçüncü sayfa cinayetinin sorgu- suna ve sorgulanan 6 mahalle saki- nine odaklanıyor. Filmin, solcusun- dan muhafazakânna, gizli eşcinse- linden milliyetçisine kadar günü- müz TC vatandaşı tipolojisinden çe- şitli prototipleri temsil eden, herke- sin çevresinde rastlayabıleceğı tür- den. sıradan kahramanlan, biteviye kameraya konuşuyorlar iskemle üs- tünde, baştan sona. Sözü biri bırakıyor. öteki alıyor. Gitgide keskinleşen ithamlarla bir- birlerini ihbar ediyor. Kirpi cinaye- tinden sorgulananlar. Merih Öztay- lan'ın hoş jeneriğıyle açılan film, karakterlerini tanıttıktan sonra dal- dan dala atlayarak kameraya söyle- nen monologlar halinde seyrediyor. Senarist-yönetmenin günümüz Tür- kiyesi'ne ilişkin gözlemlerinin, mu- halif mizah dergisi yazan edası ta- şıyan vurgulamalannın aralara so- kuşturulduğu monologlann tek me- kânda sürüp gitmesiyle temposu dü- şen ve büyük ölçüde oyunculuk be- cerisi gerektiren film. giderek tek- düzeliğe ve teatrallığe tes- lim olan. naif bir 'oda si- neması denemesi'ne dönüşüyor. Belki de olanaksızlıklardan ötürü böylesi bir 'çok tıraş-az sinema' tar- zına dümen kırmış Ü- nal, Yeşilçam filmle- rinde, yeni TV dizile- nnde sakız gibi çiğne- nen, sevgi, dostluk, da- yanışma içinde yaşa- nan, o eski 'mahalle ve sjkinleri' klişesini-nos- taljisini tersyüz ediyor. Önce sınıfsal kimlikle- nyle sonra insani yanla- nyla perdeyi kaplıyor kah- ramanlanmız: Vaktiyle gençleri çok zehirlemiş, es- Yönetmen, senaryo: Ümit Ünal / Kamera: Aydın Sarıoğlu / Müzik: Zen / Oyuncular: Ali Poyrazoğlu, Cezmi Baskın, Serra Yılmaz, Fikret Kuşkan, Ozan Güven, Rafa Radomisli, Esin Pervane, Fuat Onan /2002 (PTT Film). Mahallenin kitapçısı, eski soJcu Salim'in (Cezmi Baskın) "Pis bi hikâye bu" diyerek başlattığı deneyimli senarist-taze y _. Ümit Ünal'a hoş geldin dedi 'sert ve aykırı' bir deneme. ki solcu, kitapçı-kırtasiyeci Salım (Cezmi Baskın), nişan, düğün, sün- net törenlerinin vazgeçilmez adamı, mahallenin 40 yıllık fotoğrafçısı, gizli eşcinsel Firuz (Ali Poyrazoğ- lu), vatan, ezan, bayrak milliyetçisi, kasabın hayta oğlu, bitirim mahalle delikanlısı Tunç (Fikret Kuşkan), ABD'de on yıl kadar yaşamış, ken- di halinde uçuk-kaçık mahalle saki- ni Amerikalı (Rafa Raadonıisli), cinayet zanlısı olarak aranan, Tunç'la düşüp kalkan oğlu Kaya'yı (Ozan Güven) zar zor, babasız bü- yütmüş, herkes hakkmda önyargı besleyen, anaç ve muhafazakâr Sa- liha kadın (Serra Yılmaz)... Kader kurbanı, kökeni belirsiz Kirpi'nin, kısa geriye dönüşlerle aralara serpiştirilen görüntüleri ara- cılığıyla teatral anlatımına hareket- lilik İcazandırmaya çalışmış yönet- men. Karmaşık hikâyesini makul bir şekilde çözümleyen bir finale çıkan "9", gittikçe birbirlerinin aleyhine dönen sorgulananlann, ihbar ve iti- raf dolu ifadeleriyle, ilişkilerdeki tüm bastınlmış korku, suçluluk ve komplekslerin ortaya dökülmesiyle sürüyor. Mahallenin altındaki kızgın lav- lar, kor halinde akıyor, tüm sırlar, gerçekler, mahrem konular bir bir ortalığa saçılıyor, torbanın ağzı açı- lıyor. Konuşan, boşalan, çözülen 6 kişinin kahramanlannı oluşturduğu bu kapalı oturum çeşitlemesi, nere- ye çekersen oraya gider diyen Fi- ruz'un finalde bütün hikâyeyi bir kez daha, farklı ve yeni baştan an- latmaya kalkışmasıyla esprili biçim- de noktalanıyor. özgiin değil ama ilginç Ama beylik katil kim muhabbeti- ni koyulttuktan sonra monotonlaşan polisiye gerilimin yerini tiyatrovari bir anlatıma bıraktığı filmin kapalı, karanlık atmosferine yeterince doy- muş seyircinin artık bir şey seyrede- cek hali tabıi ki yok... Amerikan sinemasını iyi izlediği anlaşılan yönetmenin, belli bir özen ve çabanın esen olan bu ilk filmi. sı- kıcılığa teğet geçen ikinci yansına karşın, görsel düzeyi ve oyuncu per- formanslanyla, başından sonuna dek merakla ızlenen bir deneme sa- yılabilir sonuçta. Hedefi pek tuttu- ramasa da, çok özgün ve çarpıcı ol- masa da ilginç nitelemesini hak e- den, Ümit Ünal'a hoş geldin dedir- ten bir deneme. Fransız yapımı, çekici bir kıskançlık komedisi bugün başlıyor Charlotte ve Yvan kendilerini oynuyorYeni haftanın hoşça vakit geçirmeye bire bir romantik komedisi, bugün gösterime giren ye- ni Fransız yapımı Benim Karım Artist. Oyun- cu Yvan Attal'uı yazıp yönetmenlik koltuğuna da oturduğu film, sinema dünyasındakilerin aşk ilişkileri üstüne iş tutuyor. Kariyerini, hayat tarzını ka- bullendiği. filmlerinde erkeklerin düşlerini süsleyen ateşli aşk sahnelen de çevıren, ünlü bir yıldızla (Char- lotte Gainsbourg kendini oynuyor) yaşayan spor mu- habiri (Y. Attal), gömüldüğü kıskançlık çıkmazuıda, sevmenin, çift yaşamanın güçlüklenni öğreniyor za- manla. Perdede kansını öpülürken seyrettiğinde ne hissettiği sorulunca aklına giren kıskançlık virüsü, takıntıya dö- nüşüyor. Londra Pinewood stüdyolanndaki film çeki- minde, efsaneleşmiş, yaşlı bir jönle (Teren- ce Stamp) kınştıran Charlotte'un kendisini aldattığını düşünen pa- ranoyak Yvan'ın Fran- sa'yla Ingiltere arasın- da gidip gelen, sürpriz- li, gülünçlü serüveni- ni, Tracy-Hepburn komedilerinden "Not- ting Hill"e kadar uzatıla- cak esintiler yansıtarak nakleden ve kurmacayla gerçeğin arasındaki sınır- Ma Femme est une Actrice / Yönetmen, senaryo: Yvan Attal / Kamera: Remy Chevrin / Müzik: Brad Mehldau / Oyuncular: Charlotte Gainsbourg, Yvan Attal, Terence Stamp, Noemie Lvovsky, Laurent Bateau, Ludivine Sagnier / Fransa 2002 (Umut Sanat) larda gezen bu şirin film, Serge Gainsbourg-Jane Bir- kin'in aşkının ürünü Charlotte'a edilmiş bir ilanı aşk gi- bi. Charlotte'a körkütük âşık, gerçek hayattaki kocası Attal'ın, yer yer yürekten yapılmış, samimi bir itiraf ni- teliğindekı, otobiyografik özellikler gösteren bu ilk fil- mi, romantik komedinin derin sulanna yelken açan, Wo- ody Allen'vari, hafif, eğlenceli. keyifli bir film. Yvan'ın, kocasıyla tartışan, hamile Yahudi kızkarde- şinin (Noemie Lvovsky harika oynuyor) öyküsünün de renk katıp uzattığı film, gerçek hayattaki karı-koca ro- lünü yineleyen Charlotte-Yvan çiftinin mahremiyetini görüntülerken bayağı eğlendirici, keyifli sahneler de içeriyor. Kendi imajıyla dalga geçen Terence Stamp da var. Salık verilir. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Bela insanın denetleyemediği tutkulanndadır "Her Gün Başka Bir Bela" umulmadık, beklenmedik, alışıl- nıadık bir film. Afişteki kanlar için- deki genç kadın mı merak uyandı- nyor, yoksa adındaki uğursuz vur- gı mu bilinmez ama filme giriyor- smuz. Genç bir kadın, Core, yol kıyısın- dı durup bir TIR sürücüsünün dik- kıtıni çekiyor. TIR sürücüsü uzun yollann tekdüzeliğini genç bir ka- dnla sevişerek renklendirmeyi dü- şjnüyor ve sonrası, genç sürücü ion ummadığı bir son. Genç kadın, srvişmeyi öyle uç noktalara götürü- yor ki ancak görülünce anlaşılacak bir Tarantula öyküsü. Kadın seviş- tiğini yemeye çalışıyor. Sevişme, biraz da birbirini yeme isteği mı- dir? Ilkel insanın güçlü bir hayva- nın yüreğini yiyerek onun gibi ol- mayı istemesi gibi bir şey midir se- vişmek? Genç kadını bulan renkli adamın bir doktor oldugunu sonra anhyoruz. Doktor da insan üstünde kanşık deneyler yapmaktadır. Bu arada genç bır çift Shane ile June, Pans'e balayına gelırler. Ama Shane başka planlar peşindedir. Tutkulu bakışlı, gizemli, biraz da ürküten halleriyle Shane, doktoru aramaktadır. Onun da ruh dehlizle- rinde karanlık köşeleri vardır ve ni- şanlısı temiz June bundan habersiz- dir. Olaylar birbırinden kopuk gö- rünse de her şeyı bırbirine bağla- yan gizler vardır. Bu gizler, insanın ruhsal karmaşasında yaşayan tut- kular; cinsel fırtınalar, istenen ve istenmeyen şiddettir. Her gün bela- lı bir gündür ve neler getıreceği bı- linemez. Olaylann kendı seyrinde mi gittiğı, yoksa belalan kendimi- zin mi aradığı da anlaşılamaz. Ama bela sokakta, yatakta ya da kapı ara- lığında değildir. Bela insanın ken- di ıçindedir, denetleyemediği tut- kulanndadır. Sonuçta a\ r uçlanmız- dan akan kanın başkasına mı, yok- sa kendimize mi ait oldugunu bile anlayamayız. "Her Gün Başka Bir Bela", ız- leyicıye kolayca önerilecek bir film değil. Filmin kendisi de uğursuz bir bela gibi. Ama özgün bir sinema deneyıni görmek değil yaşamak is- tıyorsanız, belayı kendi içinizde de aramaya cesaret ediyorsanız bu fil- mi göriin derim. Görüldükten son- ra da insanın içinde neler banndır- dığını düşünecek cesareti bulması gerekıyor. Dürrenmatt'ın dediği gibi, u Insan kendi içine bakmak- tan korkar, çünkü orada gördük- leri cesaret kıncıdır." Claire Denis tarafindan yöneti- len filmde Shane rolü Vincent Gal- lo'nun. Tutkunun tipik bir temsilci- si olan oyuncu. saf nışanlısı June (Tricia Vessey) ile Core (Beatrice Dalle) arasında başanlı bir üçlüyü oluşturuyorlar. Film, dış mekânlar- da rahatlatan. iç mekânlarda bunal- tan çekimleriyle insana kendisini anlatıyor. KEDt GOZU VECDİ SAYAR Tarafsızlık ve Saydamlık Yeni hukümetin ilanından bir gün sonra Cum- huriyet'te, sanat örgütlerinin yeni dönemden bek- lentilerini içeren açıklamaları yayımlandı. Aynı gün Radikal gazetesinde de sanatçıların AKP'nin kül- tür politikasına ilişkin değerlendirmeleri yer alıyor- du. Bu açıklamalara bakıldığında, sanatçıların ve sanat örgütlerinin çoğunluğunun ortak noktalar- da buluştuğu görülüyor. Genel atmosferi, 'temkınli bir lyimseriik' olarak nitelendırmek mümkün. AKP programında yer alan kültür-sanata ilişkin sözlerı 'muğlak' bulan arkadaşlarımız olduğu gibi, korkularını, endişele- rıni açıkça dile getirenler de var. Bu gruptakiler, AKP'nin programındaki bazı ıfadelere dayandırı- yorlar "korku"\annı ("Kültürel yozlaşma, müsteh- cenlık ve şiddet unsurları ile mücadele edileceği" vb. ifadeler)... Iktidar partisinin, bu türden ifade- leri, AB'ye yönelik tavırları ile nasıl bağdaştırdığı- nı anlamak mümkün değil elbette. AKP programında, "kültürel etkileşimin zengin- lik olarak kabul edilmesi" gibi 'mahcup' ıfadelerin (kültürel çoğulculuk kavramından kaçınıldığı an- laşılıyor) yanı sıra, "sanatsal çalışmalardayerelyö- netimlere ağırlıklı bir rol verileceği" gibi -bizce olumlu- ifadeler de yer alıyor. Bu nedenle. örgüt- lerin çoğu "bekleyıp görmekten" yana... 59 sanat örgütünün temsilcisi Özerk Sanat Kon- seyi ise hukümetin sivilleşme vaatlerinın sanat ala- nındakı en doğal sonucunun, özerk bir 'Sanat Ku- rumu' olduğu kanısında... TOBAV, geçen hafta bu sütunda belirttiğimiz görüşlere destek çıkıyor ve "Kültür, Turızm ve Çevre bakanlıklannı aynı çatı al- tmda birteştirmek düşüncesi var ise Özerk Sanat Kurumu vazgeçilmez hale gelmektedir" diyor. Böyle bir projeyi, bu hukümetin gerçekleştire- meyeceğıni -ya da gerçekleştirmek ıstemeyece- ğini- düşünenler olabilir. Ama, 58. hukümetin ve Kültür Bakanı'nın, sanat alanını kendi siyasi çiz- gileri doğrultusunda yönlendirmeye çalışmak ye- rine, sivil toplum örgütlerı ile işbirliğine giderek bu alanda ozerk bir yapılanmayı gerçekleştirmenin kendilerine olumlu puanlar kazandıracağını göre- bilecek kapasitede olabıleceğini hesaba katmak- ta yarar var. Yeni Kültür Bakanı, sanatın ve sanat- çının özgürlüğünü sınırlamaya yönelik en ufak ha- reketinin kamuoyunda ciddi tepkiler yaratacağını pekâlâ görebilir ve 'yıkıcı' olmak yerine 'yapıcı' ol- mayı seçebilir. Nasıl mı? Birkaç konuda somut adımlar atarak, elbette... Sanatçıların talepleri arasında, ıfade özgürlüğü- nün önündeki engellerin kaldırılması ilk sırayı alı- yor. Bu konuda, AKP'nin vaatlerine ters bir dav- ranış sergılenmesi, siyasi iktıdarın guvenilirliğini ciddi biçimde zedeleyecektir. Kamu kaynaklarının kullanımında "tarafsızlık" ilkesine uyulup uyulma- dığı, "sivil toplum örgütleri ile işbihiğı" konusunun kâğıt üzerinde kalıp kalmayacağı kısa sürede gö- rülecektir. Bürokrasinin yeniden yapılandırılması sözleri, belli makamlara siyasi yandaşların getiril- mesi ile mi eşanlamlı, yoksa gerçekten farklı bir üslup yaratma niyeti mi var? Bunu da kısa süre- de, göreceğız. Yeni Kültür Bakanımız, "resmi" sanat kurumla- rının geleceğini tayin ederken, kendi siyasal ve estetik tercihlerine mi başvuracak, yoksa, sanat- çılar, sanat örgütleri ile bırlikte bir çözüm arayışı- na mı girecek? Yani, "devletin bir estetik tercihi ol- maması" gerektığine inanıyor mu, yoksa "mühür kimdeyse Süleyman odur" mu diyecek? "Israfı önlemek" bahanesı ile sanat alanının zaten kısıtlı kaynaklarına yeni darbeler mi vuracak, yoksa üret- kenliği, verimlilıği arttırmak için formüller mi ara- yacak? Göreceğiz... "Yeniden yapılanma", başka kavramların da sözlüğümüze gırmesini zorunlu kılıyor. örneğin: "saydamlık". Yeniden yapılanacak devlet birimle- rinin işleyişi. '"saydam///("esasınadayandırılabılir- se. yeni bir dönemin kapısı aralanabilir ancak. Bu ilkenın kültür-sanat alanındaki karşılığı, "sübvan- siyon" (destek) sisteminin mutlak bir saydamlığa kavuşturulması olabilir. Örneğin, "Tanıtma Fo- nu"nun internet sitesine girildiğinde, kim hangi proje için kaç kuruş almış.. görülür. Böylelikle. ka- mu kaynaklarının kullanımı, siyasetçilerin ve bü- rokratlann "keyfi" değerlendirmelerinden kurtu- lur; seçicı kurullar kararlarını kamuoyunun gözü onünde, nesnel ölçütlere dayanarak verirler... Hat- ta, sanat kurumlarının yöneticileri gazete ilanı ile aranır. Başvurular, uzman kurullarca değerlendi- rildikten sonra atamalar yapılır (örneğin, Hollan- da'da bu işler böyle yapılıyor). Hayal kurma özgürlüğünün de sınırı yok ya!.. vecdisayarc?' yahoo.com BUGUN • AKM'de 19.30'da İDSO'nun 'Arjalardan' adlı konseri. Şef: Antonio Pirolli. Solist: Karen Notaro (soprano). (0 212 251 56 00) • AKM'de 19.30'da tDOB'den 'Bir Tenor Aramyor' adlı müzikal komedi. (0 212 251 56 00) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONL'nda 20.00'de Martin Schmitt Piano Trio konseri. (0 212 232 98 30) AVUSTURYA KÜLTÜR OFİSİnde 20.00'de Tuba Bayav (keman) ve Emir Gamsızoğln (pıyano) konseri. (0 212 223 78 43) • İSMET İNÖNÜ KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.30'da İZDSO konseri. Şef: Ender Sakpınar. Solist: Nana Jashvili. (0 232 489 09 26) • YTÜ ODtTORYUMU'nda 20.00'de Ann Yeung arp resitali. (0 212 259 70 70) • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.00'da 'Melihat Gülses'le Ahenk' adlı konser. (0 212 293 12 70) • NARDİS JAZZ CLUB'da 22.30'da Bald Duyarlar Trio konseri. (0 212 244 63 27) • BABYLON'da 23.00'te Erkin Koray konsen. lO 212 292 ?3 68) ANKARA GAZ FESTİVALİ'NDE BUGUN • ODTÜ KKM KEMAL KURDAŞ SALONU'nda 20.00'de Ruacan Trio konseri. • MANHATTAN'da 23.00'te 'Selen Gülün Trio' konsen. (0 312 448 03 84)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear