Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 5 OCAK 2002 CUMARTESİ
Savaş sonrasında Sovyetlerİkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri ve Çin'iyle bir
'Komünist Dünya
9
doğar. Bu komünist dünya 900 milyon insanı içine almaktadır.
irinci Dünya Savaşı'nın enönem-
li sonuçlanndan biri, 1917 'de
Rusya'dasosyalistdevrimidi.Ne
var ki, kapitalizme ve onun ideolojisine
bu zıt geîişim, tkinci Dünya Savaşı'na
kadar, T e k bir ülkeyle*, Sovyetler Bir-
liği ile sınırh kalır. Savaşın sona erme-
siyle, söz konusu değişim başka ülkele-
re de sıçrar. Doğu ve Orta Avrupa ülke-
leri ve Çin'iyle bir "Komünist Dünya"
doğar. Böylece, çatışmalann sona erme-
sinden sonra beş yıl geçmeden bir yek-
pare kıta bloku oluşmuşfur: Bu blot El-
be'den Büyük Okyanus'a kadar uzan-
makta ve yaşam ilkeleri, iktisadi ve sos-
yal yapısı, Batı dünyası ile Amerikan
dünyasındakilerden temelden farklı 900
milyon insanı içine almaktadır; ve, en
azmdan 1956 'ya kadar. dünyanın geri ka-
lanındaki ticaret ve ideolojik akımların
bütünüyle dışında yaşar hemen hemen
ve onunla pek az temas halindedir.
Gün gelir, o blok da çalkantılar içine
düşer.
Sovyetler Blrllğl'nde
venlden kurulus
Bütün Avrupalı devletler içinde, Sov-
yetler Bırliğı. "savaşm en az değiştirdiği
Hke"diı kuşkusuz; şu anlamda ki, uğra-
dığı korkunç yıkımlara karşın, yeniden
yapılışı ve gelişmesi, 1939'dan önceki ay-
nı Ukelere ve aynı yönelişe göre olmuş-
tur; sosyal alanda olsun, siyasal alanda
olsun, geçmişle hiçbir kopukluk görül-
mez bu bakımdan. Ülke, savaş öncesin-
de hiçbir ülkenin görmediği bir istikrar
ve sükûnet dönemini yaşadı; Orta ve
Doğu Avrupa'nın derin değişikliklerine
uğramadığı gibi. Fransa'da ve îtalya'da
sahnelenen siyasal ve sosyal sarsınüla-
nn hiçbirini de görmedi.
Sovyetler Birliği'nde de, yeniden ku-
ruluş Birinci Dünya Savaşı'nın ertesin-
de olduğundan daha çabuk oldu. Savaş
öncesi üretim düzeyini yakalayabilmek
için, 1918 'den sonra sekiz yıl gerekmiş-
ti; 1945 'ten sonra ise, onca yıkıntıya kar-
şın dört yıl! Birinci Dünya Savaşı 'nın er-
tesinde olduğu gibi, bu kez de dış ser-
mayeden yoksundu. Savaşuı arkasuıdan
Amerikan sermayesi Batı Avnıpa'ya akar
ve Sovyetler'le Odünç ve KiraJama an-
laşmalan sona erer. Son olarak, eski Müt-
tefıklerle Sovyetler arasındaki artan ge-
rilim. büyük birorduyu besleme ve önem-
li bir silahlanma sanayisini elde tutma zo-
runda bırakır ülkeyi; üstelik yeni silah-
lar ve atom bombası -Sovyetler ilk atorn
bombasını 1949 Eylülünde patlatırlar!-
eskisinden çok daha pahalı bir yarışma-
yı başlatır. Böylece kalkınma, bu koşul-
ların ağırlığını yüklenmek zorunda ka-
lır. Öyle de olsa, işler, 1921'dekinden
farklıdır: Çünkü devletin elinde çok sa-
yıda yönetici. teknisyen, mühendis ve ka-
lifiye işçi vardır; bunlar planlı ekonomi-
nin yol ve yöntemlerini bilen insanlar-
dır. Yenilen ülkelerin ödediği tazrninat-
la, işgal edilen ülkelerden sökülüp Sov-
yetler'e taşınan fabrika ve makinelerin
katkısını da söylemeli.
XX. Kongre
Doğumlan desteklemek ve böylece
savaşın yol açtığı korkunç insan kaybı-
nı gidermek için. aileyi koruyan yasalar
boşanmalan daha da güçleştirir ve evli-
likleri destekler. Dördüncü Beş Yıllık
Plan'ınuygulanışı 1950'desonbulduğun-
da, sanayi üretimi 1940'taki düzeyi iki
katına yakın yakalamıştır: Üretim, ma-
lrine ve donanım malzemesi için 1940'ta-
kinden yüzde 60, kimyasal ürünler için-
se yüzde 80 fazladır. Buna karşılık, tü-
ketim maddelerindeki üretim, yünlü ve
pamuklular bir yana bırakılırsa, geçmiş
plan dönemlerinden daha zayıfhr. 4.
Plan'ın dikkat çekici özelliklerinden bi-
ri, temel sanayi dallanndaki büyük iler-
lemedir; ve Sovyet ekonomisinin çekim
merkezi doğuya doğru kayar.
1945 'ten beri kurumlar pek az değiş-
mişti. Ancak, StaKn'inölümünün(1953)
arkasından, Sovyetler Birliği Komünist
Partisi'nin -1956 Şubaündaki- XX. Kong-
re'sinden sonra, hemen her alanda oldu-
Sovyetler Birliği ^
Niçin ve jm |
Nasıl ÇöMpC
1 SERVER TANİLLİ 3
Ofovyetler Birliği'nde 1945'ten
^ beri kurumlar pek az
A J değişmişti. Ancak, Stalin'in
ölümünün (1953) arkasından,
Sovyetler Birliği Komünist
Partisi'nin -1956 Şubatındaki- XX.
Kongre'sinden sonra, hemen her
alanda olduğu gibi, kurumlarda da
önemli değişiklikler olur.
ğu gibi, kurumlarda da önemli değişik-
likler olur.
Söz konusu kongrede Kruşçov, bir ra-
por okumuştu. Diktatöıiüğe karşı gerçek
bir suçlama belgesi idi bu. Onunla be-
raber, Lenin'in vasiyetnamesinin yayım-
lanması. "kişh/e tapınma*yı mahkûm
ederve hükümet birlikte biryönetime dö-
nüşür; taşkın bir kişiliğe sahip olan Ni-
kita Knışçov'un saf dışı edilmesinden
sonra, yönetimin bu niteliği daha da be-
lirginleşir.
Büyük sosyolog Georges Gurviç'in
bir tarusı vardır: "Komünist rejimkrin
totaliter niteliği. yerfcştiği ülkenin azge-
lişmişliğineya da van-geHşmiştiğine bağ-
hdır" der. Bu duşünce doğru ise, Sovyet-
ler'deki liberalleşme ekonomi alanında-
ki evrime denk düşüyordu. Böylece. de-
mokratik ve liberal bir rejimin koşulla-
n yaratılmış olur. Gerçi. devletin vesa-
yeti sürer: Deviet, ordunun ve polisin
sahibidir ve üretim kaynaklannı elinde
tuttuğu için. iktisadi yaşama da o hük-
meder. Bunun gibi, parti de emredici
makamlan ve kilit sektörlerin yönetimi-
ni elinde tutmaktadır. Ne var ki, hükü-
met ve idaredeki yeni yöntemler yepye-
ni bir atmosfer yararmışlardır. Birçok
federal bakanlığın kaldınlması ile işçi
Sovyetlerinin yetkilerinin arttınlması ve
yığınla hizmefin merkezlerden üretim
merkezlerine doğru kaydınlması ile. ge-
nel yaşamda "tam bir uyamşa" yol açıl-
mış olur.
Ptanlı sanaylnln başarısı
Ekonomikyapıdaki değişiklikler, so-
nuçlan bakımından daha da önemlidir-
ler. tşletmelerde seçilmiş sendikal komi-
telerin yetkileri genişletilerek, yönetici
makamlar için adaylar üstüne görüş bil-
dirme haklan tanınır. Üretim meclisle-
rinin etkisi arttınlarak, kendilerini ilgi-
lendiren her sorunu tarbşabilecekleri ka-
bul edilir. Bir otuz yıl öncesinden (1929)
başlamış olan planlı sanayileşme, başa-
nsının da bir sonucu olarak dallanmış bu-
daklanmış, yığınla sanayi bakanlığı or-
taya çıkmış, ama bu durum işlerin yürü-
yüşünü ağırlaştınrken, yukardan aşağı-
ya tıkaruklıklara da yol açmıştı. Şimdi,
uçsuz-bucaksız bir ülkede dağılmış
200.000 sanayi işletmesi ile 100.000 in-
şaat şantiyesine hükmetmesi gereken bu
bürokratik birikim, ağırlığı ve pahalılı-
ğı göz önünde tutularak, 1957'de söz ko-
nusu bakanlıklardan çoğu kaldınlıp, yer-
lerine, bölgesel yetkili 105 sovnarkhoz
geçirilir. Onlardan her biri, artık şu ya da
bu sanayi dalından değil, kendi yörele-
rindeki bütün işletmelerden sorumlu idi-
ler. Bu "merkeziyetçilikten uzaklaşma"
her yönden büyük yarar sağlar.
1958 yılında alınan pek önemli iki ka-
rar da şu: Bir yandan, Makine ve Trak-
tör Istasyonlannın elinde bulunan trak-
tör ve materiyeller, işlerin daha kolay ve
rasyonel yürumesi adına, kolhozlara dev-
redilirken, öte yandan kolhozlann üre-
timinden belli bir miktan teslim zorun-
luluğu kaldınlu" ve üretimin ayrıntıla-
nnda onlara karar serbestliği tanınır; ay-
nca verimli olmayan kolhozlann varh-
ğına son verilir. 1966'da 36.300 kolhoz
bulunmaktadır. Üretkenlikleri kolhoz-
lardan 3 kez daha üstün olan sovhozla-
1953 fle 1958 arasmda yüzde 50'Bk bir flerieme sa^ansa da tanm, Sovyet ekonomisinin gerçekten dar boğaa olarak kalır.
nn sayısı da arttınlır, ekilmiş toprak yü-
zeyinin yüzde 27'sini onlar ışgal etmek-
tedir. 1966-1970 yeni beş yıllıkplan ise,
ilk kez olarak. tüketim mallan üretimi-
ne, ağır sanayiye oranla daha büyük bir
yer verir.
Tanm üretimine gelince... 1953 ile
1958 arasmda yüzde 50'lik bir ilerleme
sağlansa da, tanrrı, Sovytf ekonomisinin
gerçekten dar boğazı olarak kalır. Pa-
muk üretimi, tanmın büyük başansı ola-
rakgörülse de, tahıl ve hayvancılıkta ay-
nı göz doldurucu görünüş yoktur. Sov-
yet köylüsünün yıllık üretkenliği, Ame-
rikan faraıer'ininkine oranJa pek aşağı-
dır; oldukça iyi makineleşmiş bir yapı-
ya sahip olsa ve çalışan nüfusun yüzde
38'ini içine alsa da, durum böyledir. Ye-
tersizliklerin bir bölümü olarak görüldü-
ğü için, gübre sanayisine büyük önem ve-
rilir; sulama yatınmlan antınlır.
Yeni aranışlar ve
defllsen toplum
Onlann yanı su^, planlama yöntem-
leriyle, ekonominin yönetiminde '^eni
aramşlar" dikkatleri çekmektedir: Şiş-
kin, kemikleşmiş, çok kez yetkisiz bir ida-
reve bürokrasiye yöneJtilen eleştiriler de-
netimlerin hafifletilmesi, merkeziyetçi-
likten uzaklaşarak işletmelere özerklik
sağlanmasıyla, ömeğin işçi ve ücretlile-
ri bizzat kendilerinin almalan ile sonuç-
lanmıştı.
Öte yandan, aralannda fîkir farklılık-
lan olsa da Trapeznikov, Arzumanyan,
LJbermangibı ıktisatçılardan oiuşan bir
ekonomistlerokulu, 1962 'den beri, işlet-
menin azami kazancı ve verimliliğini
önermekte; fıyatlann oluşumunun öne-
mi üstünde ısrar etmekte ve bunun için
prim gibi uyancılar öğütlemekte: işlet-
melerin genel ekonomi doğrultusunda
özerk olmalannın yaşamsal olduğunu
belirtmekte?Bretimle istemarasında uy-
gunluk sağlamak ve böylece mallann
niteliğini yükseltmek amacıyla, üretici-
ler ile alıcılar arasında doğrudan ilişki-
ler kurulmasını salık vermektedir. Sov-
yet toplumu hızla evrilmektedir; sosyal
katmanlar arasındaki denge 1945 'ten be-
ri bütünüyle değişmiştir. 1928 ile 1963
arasında üç kesimin evrimi. bu değişi-
mi nitelemede anlamlıdır.
Ayncalıklar
Bu gruplar, hatın sayılır bir maddi ya-
rar sağlarlar ve içlerinden en az yansı-
nın yaşam düzeyi Ban'nın küçük burju-
vaasıninki gibidir. Ne var ki, hiçbir grup,
en yüksek ücret alanlar bile, ayncalıklı
bir sınıf değildir, çünkü ayncahklan tü-
ketim alanını geçmez; "künse, geürinin
bir bölümünüolsunsermayevedönüştü-
remez" ve onlan miras bırakamaz. İçin-
de başka gelirlere yol açabilecek bir ser-
maye binkiminin imkânsız olduğubir top-
lumda, sosyal yükselişin tek yolu yük-
sek düzeyde eğitim olmaktadır, yöneti-
ci görevlerin anahtarlannı o sağlamak-
tadır. Ne var ki. bunun da sorunlan var-
dır. Özetlemek gerekirse, "StaMn'in et-
kflerinden anndırma" (destalinisation),
ıçerde gerçekten bir yumuşamaya yol
açmış, ama buna karşın proletarya dik-
tatörlüğüne dokunmamış ya da toplu-
mun yapısını değiştirmemiştir. Söz ko-
nusu gelişme, dışanda da bir yumuşama-
yı getirerek dünya üzerindeki güç ilişki-
lerinin değişmesini hızlandırmıştır. Bu
yumuşamaya katkıda bulunan bir şey
de, her toplumun sosyalizme varmak
için -parlamenter yol da içinde olmak üze-
re- kendine özgü yöntemleri kullanabi-
leceğinin XX. Kongre'ce tanınmasıdır.
Bundan böyle. başka ilerici partilerle sü-
rekli yakınlaşma söz konusu olabilecek-
tir; çoğu Asya, Afrika ve hatta Avrupa
ülkesinin izlediği, dış politikada yansız-
lık siyasetine evet denilmiş ve ulusal ko-
münist partiler de aralannda doğrudan
ilişki kurmakta serbest bırakılmışlardır.
Ne var ki tıkanıklıklar da baş göster-
mekte gecikmezler.
YARIN: SİYASAL VE İKTİSADİ
TIKANIKLIKLAR
Rektör seçimi ve ötesi (iıi)
Prof. Dr. GENÇAY GÜRSOY
10 Aralık 2001 Pazartesi günü yapılan seçimle-
rin Istanbul Üniversitesi öğretim üyelerinin eğilim-
lerini doğru bir şekilde yansıttığını ve alışılmış ifa-
desiyle, Istanbul Üniversitesi'nin kendine "layık"
bir tercihte bulunduğunu söyleyebiliriz.
Prof. Alemdaroğlu'nun seçimden galip çıkma-
sını, sadece >ukanda özetlediğim psikolojik or-
tamla açıklayabilir miyiz? Belki de bu yetmez.
Ufak bir aynntıdan da bu arada söz etmek gerekir:
Prof. Alemdaroğlu, tıp fakültelerinde seçim pro-
pagandası için öğretim üyeleriyle konuşurken, dö-
nersermaye gelirlerinin kendi döneminde arttığı-
nı ve kriz ortamına karşın, azalma olmadığını ifa-
de etmeyi ihmal etmemişti. Bu ifadede saklı olan
ima'nın, öğretim üyelerinin tercihlerinde belli bir
oranda rol oynamış olabileceğini düşünebiliriz.
"Yaşadığımız ortamda bunlar olağan şeylerdir._"
Artık kamuoyunca da çok iyi bilinen. Istanbul
Cniversitesi rektör seçimlerini, önemli bir oy far-
kıyla Prof. Alemdaroğlu önde bitirdi. Gerçi boş oy-
lan da katarsak, muhaliflerin toplamı 1000"e yak-
laşıyordu ama Alemdaroğlu'nun oy oranı yüzde
50'nin epey üzerindeydi.
Doğrusu üniversite profilini iyi tanıyan "muha-
lif" bir öğretim üyesi olarak hiç şaşırtıcı bulmadı-
ğım, seçim sonuçlannı içime sindirmeye çalışırken
rektör Alemdaroğlu'nun, bu görece başandan son-
ra, seçim atmosferini gerginleştiren çıkışlardan
hızla uzaklaşacağını düşünüyordum. Bunun için en
iyi fırsat, sonuçlann açıklanmasının ardından ya-
pacağı konuşma olabilirdi.
Bu konuşmada, centilmence ve gönülaiıcı bir
üslüp tutturabilirse, bugüne kadarki tavırlannı göz-
den geçireceğine dair olumlu bir ipucu verebilir-
dı. Açıkçası evimde seçim sonuçlannı televizyon
ekranından izlerken bu beklentiler içindeydim. So-
nuçlar ilan edildi, kamera ön sıraya odakiandı ve
rektör Alemdaroğlu yerinden doğrularak "10. Yıl
Marşı"nı söylemeye başladi. Bu arada bir yandan
da, vaktiyle Dogramacı'nın Demirel'e fahri dok-
tora unvanı verilirken yapt^ğı gibi, el kol işaretle-
riyle salondakileri hareketlendirmeye çalışıyordu.
Bu marş çağnsının rektörlük seçimine ne kadar uy-
gun düştüğü tartışma götürse de, spontan bir he-
yecan patlaması olsaydı, bir dereceye kadar hoş-
görülebilirdi.
Ama hayır, Prof. Alemdaroğlu, kendi icadı olan
"rektörfük meydan savBşı"nı ilan ederken verdiği
bir sözü yenne getiriyordu: "11 Aralık günü Istan-
bul Ünrversitesi'nde ya 10. Yıl Marşı ya da bilmem
ne marşı(?) söyJenecek.'* Prof. Alemdaroğlu 11
Aralık'ı bekleyememiş ve seçim sonuçlan ilan edi-
lir edilmez marşa başlamıştı. Televizyonlann bu tür
müsamereleri baştacı etme eğilimine karşın, haber
sunucusu bu kadannı kaldıramadı ve "OÎmadı ho-
cam!" diyerek gösteriye son verdi.
13 Aralık Perşembe günü YÖK'te yapılan oyla-
ma ile üniversitedeki seçimden gelen sonuçlar ne-
redeyse tersyüz edilerek 1. sıraya 13 oy alan Prof.
Uçak, 2. sıraya 1268 oy alan Prof. Alemdaroğlu.
3. sıraya ise 886 oy alan Prof. Pariak yerleştirildi.
Bu garip sonuç kamuoyunda doğal olarak tepkiy-
le karşılandı. Prof. Alemdaroğlu'nu destekleyen kö-
şe yazarlannın sayısı daha da arttı. Medya neredey-
se koro halinde YÖK'ten gelen bu sonucu Prof.
Alemdaroğlu'na karşı tezgâhlanan bir komplo ola-
rak değerlendirdi. Seçim sırasında bir YOK üye-
sinin, "Alemdaroğlu ancakcesedimiçiğneyereküs-
teyegirebflir'' dediği gibi sansasyonel, uydurma ha-
ber üretenler bile oldu. (S. Usar, D. Erdem - Star).
Alemdaroğlu'nu destekleyen köşe yazarlaruıın he-
men hepsi, bu sonuçtan Cumhurbaşkanı'nın YÖK'e
atadığı son 5 üyeyi sorumlu tutuyor ve Cumhur-
başkanı'nı bu vahim hatayı düzeltmeye davet edi-
yorlardı.
Genellikte askeri konularda yazı yazanMehmet
Ali Kışlah ise, YÖK Başkanı Gûrüz'le, Alemda-
roğlu'nu laikliktemelinde özdeşleştirerek: "YÖK
tarafından inandıncılığı olmayan oybuna yönte-
miyle ikinci sıraya irilen Alemdaroğlu'nun Çanka-
ya'da seçilmemesi ciddi bir sorun çıkaracaktır.
Buna Gürfiz'e karşı antipati duyduğu öne sürü-
len Cumhurbaşkanı'nın sebebhet \enneyeceğini sa-
myorum" diyordu (18 Aralık 2001 Radikal).
SÜRECEK
CUMARTESİ
YAZ1LARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
YMHrYinkkGiiıünde
Bu haftaki cumartesi yazımı bugün (salı), yeni bir
yılın, 2002'nin ilk gününde yazıyorum. Doğum
yılımın son rakamı 2 olduğu için sonu bu rakamla
biten yıllar, benimle aynı durumda olanlar gibi,
benim için de geride bir on yılı (daha) bırakmak
anlamına geliyor... Ama bu yazıda sözünü etmek
istediğim ne geride kalan on yılın dökiimü ne de
iştemeye başlayan (varsayımsal) yeni biron yıla ilişkin
öznel duygular, düşünceler... Sizlere, şu sıralarda
okumakta olduğum üç kitaptan söz etmek
istiyorum...
•••
Bunlardan ilki, geçen yazdan beri ince eleyip sık
dokuyarak, notlar alarak okuduğum bir krtap: "777e
Truth ofPoetry" ('Şiirin Hakikati", "ŞiirztekiHakikat",
"Şiir ve Hakikat" diye çevrilebilir. Yazarı, M.
Hamburger) Bu krtap, benzeri başka kitaplargibi,
belli ki benim için belki her zaman arada bir göz
atacağım birel kitabı olacak. M. Hamburger, 1924
Berlin doğumlu bir Ingiliz şair-düşünür. 1969yılında
yayınlanan kitabında Baudelaire'den 1950'lere
"modem" şiirin öyküsünü anlatıyor. Şiirin (ve şairin)
dille, ahlâkla, politikayla ilişkisi konusunda bir
başyapıt. Doğrusunu söylemem gerekirse
Hamburger'in irdeledigi sorunlardan pek çoğu
benim için yabancı ya da çok yeni değil. Ama
(okumayı sürdürmekte olduğum) bu kitap bilgi
alanımı genişletiyor ve düşündüklerimde
derinleşmemi sağlıyor. "Şiirin Hakikati"y\e ilgili
olarak bu yazıda asıl değinmek istediğim ise
Hamburger'in çalışmasının bana, bizde belki her
konuda olduğu gibi bu konularda da nasıl yüzeysel
bilgilerle yetinildiğini bir kez daha göstermekte
oluşu. Bir küçük örnek: Fransız şairi Mallarme'nin
"şiir sözcüklerle yazılır" sözü dillere "persenk"
olmuştur. (Yanlış anımsamıyorsam eğer ressam
Degat'yasoytenmiş bu sözün aslı "şiirdüşüncelerie
(niyetlerle) değil sözcüklerle yazılır" olmalı.)
Mallarme'nin böylece, şiirde dilin (sözcüklerin) araç
olmadığına, ondan daha fazla bir şey olduğuna,
sanatsal yaratıda (çalışmada) "malzeme"nin
malzemeden dahafazla birşey olduğuna işaret ettiği
çok açık. Peki Fransız şairin sözlerini papağan gibi
yinelemekte ve bu sözlerden yola çıkarak şiirde
"anlam"\ yadsımaktaolan şairierimizden ya da şiir
üstüne düşünenlerimizden kaç kişi, "şiirdeanlam"
kavramının kendine özgülüğü ve öğeleri üstünde
ciddi olarak kafa yormuştur? Şiiri sözcüğe, yapıya,
tekniğe indirgemek hevesinde olanlardan kaçı,
modern şiiralanında bu konulardaki felsefi, ahlâki,
politik, dilbilimsel vb. tartışmalardan haberlidir?
(Hamburger'in değindiği konular bizim edebiyatmız
bakımından güncelliğıni koruyor. Bu kitaba zaman
zaman döneceğim. Kitabın bana sağladığı ilginç
bir bilgi, faşist ideolojı ve şairier konusunda Ezra
Pound'a fazlaca haksızlık yapılmış olduğu... Çünkü
bu konuda Pound, tek değil. Adlarını burada
sıralamaya gerek duymadığım çok sayıda 'modem"
şair, faşizmin ve nazizmin yükseliş yıllannda, bu
ideolojilere yakınlık duyuyor ya da en azından, bu
ideolojilerle ilgili olarak yansızlığını koruyor. Bu
olgu, başlı başına, ayn bir inceleme konusu.)
• • •
Yeni biryılın ilk gününde sözünü etmek istediğim
ikinci kitap, "Çocukluğun Yokoluşu" adını taşıyor...
Amerikalı eğitim ve iletişim kuramcısı, öğretim
üyesi Nei Postman'ın yaprtının ülkemizde yayınlanış
tarihi 1995. (Imge Kitabevı, çeviren Kemai Inal.)
Amerikalı araştırmacı kitabında, "çocukluk"
olgusunu irdelerken, kavramın tarihini gözlerönüne
seriyor. Hiçbir şeyin mutlak olmadığını, sözgelimi
"çocukluk fikri"n\n bir Rönesans ürünü olduğunu,
eski Yunan ve Roma'da ipuçlannı görebıldiğimiz
bu kavramın ortaçağlarda tümüyle yok olup
Rönesans'la (özellikle de matbaa makinesinin
icadıyia, yetişkinler dünyasıyla çocukluk dünyasının
kavramlar ve olgular düzeyınde birbirinden
aynlmasıyla) oluştuğunu ve içinde bulunduğumuz
"elektronik medya" çağında çocukluğun yokoluş
sürecine girdiğini gösteriyor... Postman'ın kitabı,
mutlak sandığımız kavramlann da birden ortaya
çıkmadığını, değişim süreçlerinden geçtiğini ve bir
ömürieri olduğunu göstermekle, çarpıcı ve önemli...
Peki, böyle kaygan birzeminde insanın rolü nedir,
bundan daöte, insan nedir? Postman'ın amacı belki
varoluşa ilişkin sorular sordurmak değil. O,
çocukluğun yokoluşuyla ve yokolmaması
gerektiğiyle ilgili... Herkesin, özellikle de kendi
mutlak varoluşlarıyla kibirii ve mutlu kimselerin
öncelikle okuması gereken bu kitaptan da daha
sonra, daha aynntılı söz etmek isterim.
• • •
Ve üçüncü bir kitap: "Hazreti Muhammed".
(Yazan Maxim Rodinson, çeviren Attila Tokatiı,
Sosyal Yayınlar, 1994) İlk basımı belki daha da
önceki yıllarda yapılan kitabı ancak şimdi okuyorum.
Daha giriş sayfalannda, bildiğimizi sandığımız ama
üzerinde yeterince düşündüğümüzü sanmadığım
bir gerçeği görüyoruz: "Kuran", belli bir tarihsel
dönemin, belli birtoplumunvetoplumsalilişkilerin
ürünüdür. Arap tarihi, o bölgenin coğrafyası,
gelenekleri, insan ilişkileri bilinmeksizin bu yapıt
anlaşılamaz. Bizde, çoğu kez aydınlar arasında
bile, islam dini bir inanç sistemi olarak kabul ya da
reddedilir. Oysa yapılması gereken, her şey gibi,
bu inancı, kitabını ve peygamberini de toplumsal-
tarihsel-kültürel birolgu olarak öğrenip anlamak...
• • •
Yeni biryılın ilk günü ve apayn üç konuda üç kitap.
Bilgilendiren, yüzeysel düşüncelerleyetinmemeye,
alışılmış düşünce kalıplarını kırmaya zorlayan...
Her yeni başlangıcın, bizi kendi yaşamlarımız,
toplumumuz ve bütün bir insanlık üstüne daha
derinliğine düşünmeye yönlendirmesi umuduyla...
e-posta: ataolb(gcumhuriyet.com.tr
Faks:0212-513 85 95
KADIKÖY 2. SULH HUKÜK
MAHKEMESt'NDEN
Dosya No: 2001/915 Vası Tay.
Mahkemeraizce verilen 11. 12.2001 tarih ve
2001/915- 1007 E.K. sayılı ilamı ile Fatih, Kariye,
C:38, H:478'de nüftısa kayıtlı Mehmet ve Zeliha kızı
1338 d.lu Fatma Müzeyyen Selli M.K. 355. maddesi
gereğince rahatsızlığı sebebiyle vesayet altına alınarak
kendisıne Sıdıka Nazan Çıftçıoğlu vasi tayin edilmiş-
tir. Keyfiyet ilan olunur. 25.12.2001
Basın: 1