14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
TEMMUZ2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFAg 17f .m 1 tteğçikm keafsyomı atMemeyecekmiş... taaU! Tef: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Bektronik posta: denızsomecumhunyet.com.tr - Derviş, beş yıl içinde Euro'ya geçebilirmiş... 'Biryerden kredi buldu aaliba!' Kontrollü Bildğiniz gibi Armrika'da tedavisi devam eden bir taritatçı var... Ne bitnrez tedaviyse tarilatçıyı bir türiü taburcu edip TürWye'ye göndermiyoriar... Nasıl bir hastalıksa hastanede de v yatırmıyorlar... Herhalde Amerika'nın havası ve suyu bizim tarikatçıya iyi geliyor! Amerikalılar, tarikatçıyı kıtanın Batı kıyısında küçük bir yanmadaya yerleştirmişler, bakımını ve beslenmesini orada yapıyorlarmış... Yolu, tarikatçının malikânesinin bulunduğu bölgeye düşen birinin anlattığına göre küçük yanmadadaki yol boyunca üç ayn kontrol noktası varmış... llkinde özel bir güvenlik şirketi kontrol yapıyormuş... Ikinci ve üçüncü kontrol noktalannda ise FBI ve CIA ajanlan... Biz de tarikatçıyı Amerika'da doktor kontrolü altında sanıyorduk, meğer ajan kontrolü altındaymış! rmeni asıllı Kanadalı yönetmen Atom Ego- yan'ın, başrolünü Charies Aznavour'un oynadığı ve Türkleri soykırımla suçlayan 'Ararat' filminin çekimlerineToronto'da baş- ladığını birkaç kez yazdık... Türkiye'nin, Dışişleri ve Kültür bakanlıkları kanalıyla filmde Türkiye'yi inci- tecek sahnelerden sakınılması yolunda, yapımcı şir- ketlerAllianceAtlantisveSerendipity Point'i duyar- lı olmaya çağırabileceğini Milliyet'ten Melih Aşık'la birlikte hatırlattık... Kimsenin kılı bile kıpırdamadı... Atatürkçü Düşünce Derneği Adana Şubesi Ikinci Başkanı Ahmet Dumanın dışında: "Konusu 1930'lar olan bir konuşma hazıriamak üze- re araştırma yaparken Yapı Kredi Yayınları'ndan çı- kan, 'Cumhuriyetin 75 Yılı 1923-1953' kitabının 1. cildinde ilgimi çeken birolayı aktarmak istiyorum... 7 Eylül 1935'te ünlü Metro Goldvvyn Mayer (MGM) şirketi, 'Musa Dağı'nda Kırk Gün' filminin çekimle- rine, filmin senaryosu Türkiye'nin VVashington Bü- Aynı film yükelçiliği'nce onaylanmadıkça başlanmayacağına ilişkin bir açıklama yapmış... Söz konusu film, Avusturyalı yazar Franz WerfeTın aynı adlı romanından uyarlanmış... Romanda, 1. Dünya Savaşı sırasında dünyayla iliş- kisi kesilen yedi kentteki Ermenilerin kıyımı ve 40 gün Musa Dağı'nda yaşamak zorunda kalan Ermenile- rin Fransız askerleri tarafından kurtanlışı anlatılıyor. Tabii ki Türklerle ile ilgili kötü şeylerle birlikte! Türk hükümetinin başvurusu üzerine Almanya'da yasaklanan roman Amerika'da yayımlanmış ve fil- mini de yapmaya karar vermişler... Romandan film çekileceği haberi Motion Picture Herald adlı sinema dergisinde yayımlanınca Cum- huriyet gazetesinde bir kampanya başlatılmış. MGM'nin filmlerini Türkiye'ye getiren Ipekçi Kar- deşler Şirketi'nin de katıldığı kampanyada Anka- ra'daki Amerikan Büyükelçiliği, VVashington'daki Amerikan hükümeti nezdinde girişimlerde bulun- muş ve MGM'nin dikkati çekilmiş... MGM şirketi bunun üzerine, Türkiye'nin onayı olmadıkça filmin çekilmeyeceği duyurusunu yapmak zorunda kal- mış." 1935'ten2001'e... Insanın ağırına gidiyor... Birzamanlardünyanın en saygın ülkelerinden bi- ri olan Türkiye'yi bugün para fonlarının, yabancı bankaların kapısı önünde avuç açar duruma geti- renler, yabancıların talimatlarıyla yasa çıkartanlar gelinen son noktada artık ulusal onurumuzla oy- nanmasına da tepki göstermiyorlar, gösteremiyor- lar... Yazık, çok yazık... Ya da layık olduğumuz şekilde yönetiliyoruz! SESStZ SEDASIZ (!) NURÎKVRTCEBE Yüksek Yerilim Hattı erdincutkuM yahoo.com Sağ politikalardan bunaldık... SOLuk almaya ihtiyacı var ülkenin! Akdenîz gemisinden Ankara feribotuna Türkiye Denizcilik Işletmeleri'nden sızdınlan bilgilere göre Ankara feribo- tu yeni baştan yaratılıyormuş... Bir de Türkiye Denizciler Sendika- sı'nı dinleyelim: "Ankara feribotunun bar, büfe, res- toran ve kamara hizmetleri hukuki ve sosyal altyapısı hazırlanmadan özel- leştirilmektedir. Hiçbir araştırma yapılmadan, gaze- te ilanına çıkılmadan, aynı firmaya ait beş firmanın daha katılımıyla altı fir- ma arasında ihale yapılmak istenmek- tedir. Ihalenin ne derece yasal oldu- ğu ve ne derece taraflı olduğu açıktır. Bugüne kadar, adını dahi tespit ede- mediğimiz bu firmanın arasında aca- ba kimler vardır? Buna benzer bir örnek, 1991 yılın- da tek yolcu gemimiz olan Akdeniz'de denenmiş, hiçbir başan elde edile- mediği gibi Türkiye Denizcilik Işlet- meleri'ne bugünkü rakamlarla 10 tril- yon lira gibi bir yük bırakmıştır. 1991 'de işletmenin itibarını zedeleyen bu ha- reket, bugünkü zararın da başlangıcı olmuştur." Yolcu gemilerimizin restoranlan ulus- lararası ödüller almıştı... Liman Lokantası'nın kalitesi tescil- liydi... Amerikaiılar Istanbul'da ilk otel- leri olan Hilton'u açarken açılışyeme- ğini Denizyollan personeli hazırlamış- tı... Şimdi: "Dünya denizterinde ödüllere layık görülen bu hizmet bir taşerona para kazandırmak için ortadan kaldırılıyor." ÇED KOŞESt OKTAY EKÎNCİ 'Bilimsel' Yağma... Epey oldu, Bogaziçi Üniver- sitesi'nden (BÜ) bazı öğre- tim üyeleri "telaş" içindey- diler... Boğaziçi SİTalanında- ki. tarihi binalarla bezenmiş BÜ kampusunun "bahçesi" elden gidiyordu... Galiba, ün- lü bir "medya patronunun" da desteğiyle. aslında koruma altında olan ve inşaat yasağı bulunan tarihi iç bahçeye, "araşOrma-geliştinne'' (AR- GE) amaçlı bir yeni bina ya- pılacaktı... BÜ'den birgruphoca, bina- nın "bilimsel" amaçlı bile olsa güzelim bahçeye kıyıla- mıyacağını, kaldı ki hazırla- nan projenin de "yasalara aykın" olduğunu, kamuoyu- na yüksek sesle açıklamasa- lar bile hiç değilse rektörlü- ğe dmurdular... Bize de şöy- le bir yansıttılar... llerleyen aylarda inşaat girişiminden ses seda çıkmayınca da "ga- liba engellediler" dedik, ra- hatladık... ••• Şimdi, TBMM'nin tatil ön- cesi çalışkanhğıyla devreye ediliverse, ne "adını" ve "manzarasını" paylaşnğı Bo- ğaziçi için geçerli koruma ya- salan bir işe yarayacak ne de dığer "bilimsel imar kural- lan" geçerli olabılecek... ••• Kuşkusuz böylesine "işgal- ci" bir imar anlayışı. sadece BÜ için değıl. "bahçesi olan tûm üniversitelerimiz" için tehlike çanlannı çalıyor... Işin en "kara-mizah" yanı da, "bilim için gerekli tesisleri yapacağız" diye ortalığa çı- kıp, "bilimsel eğitimin nefes alma ve dinlenme alanları- na" göz dıkenlerin. aynı za- manda "şehircilik bilimini" de yok saymalan. hatta açık- ça çiğneyecek bir yasayı ha- zırlamış olmalan... Peki, bir üniversite bahçe- sine "ek bina" hiç yapıla- mazmı? Elbette yapılabilir... Ancak bunun bilimsel koşulu. önce- likle söz konusu bahçenin ta- şıdığı doğal ve kültürel de- ğerlerin tespiti ve gözetilme- si; buna koşut olarak bahçe- BÜ'nin iç bahçesi... "Kalkın çocuklar, bilimsel inşaat başlayacak..." gıren 'Teknoloji Geliştirme Bölgtieri Kanunu"nu oku- yunci. "boşuna rahatladı- ğımu" kaygısına da kapıl- dım.. ÇüJcü, kanundaki adıyla "tekıoloji bölgeleri" için (yanı bilım-araştırma-geliş- tirmeamaçlı yapı ve tesisle- rin kırulacağı yerler) yer se- çimi ıonusunda deniyor ki: "•Tıknoloji Bölgeleri alan- ları idnde yer alan üniver- site yazileri (...) bölgelere (yanitesislere) tahsis edile- b'ilir.." Madedeki tek koşul ise "ünifrsitenin (yani rektör- lüğürıizin vermesi..." Bunun dışmJ, böylesine doğrudan "inıa" ve inşaatla" ilgili bir yasaa. Anayasa gereği de yer alrnaigereken "mimarlık ve şehnrilik ilkelerine uygun- luk..'ya da "imar, koruma, çevrob. mevzuata aykın ol- uamk..." gibi herhangi bir kayırulunmuyor... Döek ki BÜ de hükümet- çe "tknoloji bölgesi" ilan nin eğitime olan "rekreak- tif" katkısının önemi ile ya- pılmak istenen binayla gele- cekyarann "kıyaslanması": ardından yer seçimi için "baş- ka seçeneklerin" de irdelen- mesi ve diğer "çevre", "yo- ğunluk", "peyzaj", "alrya- pı" vb. etmenlenn de gözö- nüne alındığı bir "planlama " çalışmasıyla sonuca ulaşıl- masıdır... Işte böylesi bir sonuç, sade- ce şehircilik bilimine değil, aynı zamanda toplum, kent ve ülke çıkarına da "uygun" olacağından; yani, "spekü- latif beklentilere" yanıt ver- meyeceğinden, artık bu tür "yasalarda" da planlama ye- rine "tepeden inme karar verme" yöntemi hep yeğle- niyor... O kadar ki, "üniver- site bahçeleri" için bile... Emre Kongar'ın kulakla- rı çmlıyor mu?.. "Yağmacı kültür"ün bu kadar "bilim- seline" de "pes" doğrusu... Oekinci(5 cumhuriyet.com.tr. HAYYANLAR ÎSMAIL GVLCEÇ igulgec <ı yahoo.com KIM KIME DüM DUMA BEHtçAK behicaktiı turk.net HARBİ SEMtB POROY semihporoy(â yahoo.com [AUAH tâRSfc'j BULUT BEBEK NLRAYÇIFTÇÎ bulutbebek((i hotmail.com Ne \tiziyoswvjz, camrn ç.alıjan TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 8 Temmuz OÜNYAMNSN ZENGJNMSfSL 1633'DA 8UGÜAJ, Ü*/LÜ Cf JOH/V D. &OacSJ=£U-EG DOĞOU. KİTAPÇI- /2oCX£F€J-LEg, ASD 'PE PB71BDL SUU/NMA- SINDAAI HEMEAJ SOMBA BU ALAtJA PfiBA Y4~ TtKMIŞTl. fUJgpUĞU fieKET, T&C£LL£Şlue YO- LMNOA İLe&LJYe&eti S7XfiJ0A£r O/L 71SÖÇ7Ü- A/ü OLUŞTUeOU. 189O'LAR£>A, K0MGB& 7TSÖST- S£ AieŞ &4Z K^^VZ^R ALfA/CA, e yö/ueto/- Y/CTO/SIA ç RAL TAAjmAAZ, <4C/MAStZ /Ş/4DAMIA/A S'/S Ö/SA/etC ^ OLAU eoCKEFeUSfZ, HALK. A&IS/A/GA "%OB8€K 8AŞON ( ) B Mş KıMSENtU VAHtŞAMiyACAĞt feAOAG. f=AZLAYPl. İNGİL/ZOZAM SUELLEY.. 18ZZ'P€ BÜGÜN,ÜMLÛ iMGfÜZ. OZAAJf t_ PEGCY 8YSS-HB ŞUeLLEVÇtfELf) 3O YAŞlfJOA ÖU3Cİ. SOYiM ~' eĞ/TİM VE â'ĞGEVfM GÖGMUŞ TÛ- /MGlLİZ OZAMLAR.I f ÇAUfAst/f BUMDA DA BAŞA&U OL- MUÇ7TJ- KEATS I/E SY&ON'/H Y/) OLAfJ OZAAIf yAŞAMfM/AJ SON lOSAA/Nf eA i YE Sîe &*yK &H DEUiZPE ÖCMÜfrÜ. PANO DENtZ KAVUKÇLOGLU v Boncuk f Eski güzel yılların yaz aylarında Kadıköy'ün ça- 'ı yırlarını kendine mekân tutan bir ip cambazıydı i "Boncuk". Özellikle de, nicedir Salı Pazan'na, Rus Pazarı'na; pazar kurulmayan günlerde de otomo- J billere ve suratsız otopark değnekçilerine ev sahip--, liği yapan, bir zamanların Kuşdili Çayın'nın gedik- ' lilerinden biriydi... "A Gelecegi günler çevre semtlere, Şifa'ya, Hasırcı-- başı'na, Söğütlüçeşme'ye, Kızıltoprak'a, Bahari-" ye'ye, Çankçı'ya küçük çocuklardan tellallar çıka- 3 nr, sokak aralarında avaz avaz ba^ırtırdı: "Kuşdili'ne * cambaz geliyor... Duyduk duymadık demeyin... 5 Cambazlann cambazı Büyük Boncuk, bu akşam ip " üzerinde kurban kesecek!.." Bana kalırsa, bu "kur- ° ban işi" sevimli bir yalandı... Ama ınananlar da var- • dı bu yalana. Kalabalık kapıcı aileleri, yorgun ame- leler, fınncı çıraklan, işportacılar, iki saatliğine "cam-. • bazizni" kopartabilmiş hizmetçiler, vakti bol yaşlıp emekliler, çocuklar... Kuşdili Çayın'nda toplanır,^' "Boncuk"u beklerlerdi... '^ Ben onu, 1950'lerin sonuna doğru, o zamanlar . top sahamız olan, haftada iki üç kez tozuna topra-A ğına bulandığımız, ama daha sonra Moda Camii'nin yapımıyla elimizden giden arsada izlemiştim... Mes-./ leginin hakkını veren bir cambazdı "Boncuk". O ak-1 şam "saftne'yebirklarnetçi, birkemancı, birdedar- ,| bukacıdan oluşan bir "üç/ü"nün çalıp söylediği "öz-,; gün" bir şarkı eşliğinde çıkmıştı... Üzerinde kırmızı parlak satenden bol bir gömlek, altında da krem ren-,; gi dar bir pantolon vardı. Kalabalığı selamladıktan ,, sonra kendisı de şarkıya katılmıştı... "Oy dingala din- ; gala I Ateş de düştü şalvara I Ayşe de Fatma dos- , tum var/Çalkala Boncuk, çalkala..." Bu şarkıyı söy-' î lerken göbek atıyor, kalçalannı çalkalıyor, elindeki ^ tefi dizlerine vurarak izleyenleri güldüren "tuhaflık-'- lar" yapıyordu. Bu gösterisi büyük alkış almıştı... Şar- <•' kıdan sonra, -eşi olduğunu düşündüğüm bir kadı- ,' nın gözetiminde-, çalgıcıların izleyicilerden para • toplamaya başlamalanyla birlikte doğan boşluğu, anlattığı fıkralarla doldurmuştu "Boncuk"... Müthış bir iletişim yeteneğine sahip olmalıydı... Fıkralarına < orada bulunan çocukları, kadınları, yaşlı adamları da katıyor, insanlan gülmekten kırıp geçirıyordu. O N ; anda, para vermeden sıvışmaya niyetli kimi uyanık- lar bile kahkahalarına teslim olup ellerini ceplerine ' atıyorlardı. "BüyükModa turu" dönüşü, yol üzerinde rastla-'; yıp takıldığım bu "eğ/ence"degülecek hiçbir şeybu- - lamayışımı yadırgamıştım. Herkesin güldüğü "şey- ler"e gülmememin, gülemememin herhalde yine ' benden kaynaklanan bir nedeni olmalıydı... Bir an * önce oradan uzaklaşmak istiyordum... ' J Bu arada çalgıcılar para toplama işini bitirmele- riyle birlikte fıkra faslı da sona ermişti. "Boncuk", ' ciddi bir yüz ifadesıyle seyircileri sessizliğe davet etmiş, sonra da arsanın ortasına karşılıklı olarak di- kilen iki direğın arasına gerilmiş bir ipın üzerinde "esas" gösterisine başlamıştı... İki eliyle yere yatay olarak , tuttuğu uzun bırsopayla kendini dengeleyerek ipin ; üzerinde gidip geliyor, arada bir de sendeler gibi ya-,, pınca kalabalıktan "/Wj/).."sesleri yükseliyordu.,/ 0nun, zaman ilerledikçetekdüzeleşen "numara-' lannı" ızlerken gözüm bir an gözlerine takılmıştı... 2 Bu gözlerde ilk bakışta farkına varılmayan, belki de"" saklanmak, gızlenmek ıstendığı için varılamayan bir hüzün görmüştüm... Gözleri, 0 günlerde izledi- ğim "La Strada - Sonsuz Sokaklar" filminde yok- sul, yaşlı bir sokak cambazını canlandıran Anthony Quinn'in gözleriydi sanki... Ama "Boncuk", o bü- ' yük aktörün tersine, elinde tef kalça sallarken de,; - ıpın üzerinde yürürken de kendi hayatını, kendi ger- ' çegıni yaşıyordu... Gösterinin sonuna doğru aşa- ~ ğıdaki adamlanna, "Koçnerede? Yinemıbulupge- * tiremedınız" diye bağırışı da bir parçasıydı onun • gerçeğinin... Gözlerindeki o hüznün yahnlığı, sahi- cilıği gibi... ',> Yıllar sonra, "Boncuk"uu ipten düşüp öldüğünü duyduğumda içim acımıştı... Kimilerine göre sırtın-' 1 < da bir koçla ipe tırmanırken düşmüş, hayvanın al- tında kalmıştı. Kimilerine göre de elinde bıçak, ko-' çu beklerken düşmüş, bıçak kalbine saplanmıştı..:/ Belki de bunların hiçbiri olmamıştı... Ama insanlar ona bu "eşsiz ölüm"ü yakıştırmışlardı. Ölümleri ef-", saneleştirmek, buna ihtiyaç duymak, bunu hisset-)t mek zamanında farkına varamayışlann, göreme-' yişlerin, anlayamamaların gecikmiş de olsa teslimi F ,' değil miydi aslında? >a] Q e-posta: dkavukcuoglura tuyap.com Faks:0212-723 84 97 s7 BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAGA: 1/ Bazı ağaç- ların gövde- sinden sızan reçineli zamk. II Namaz çağ- rısı... Uzun omuzatkısı.3/ Başlangıçta yer alan... Zonguldakyö- resineözgübır 8 halk o\Tinu. 4/ Asker... Bir kimseye göre aynı adı taşıyan diğer kişi. 5/ 1 Üzüntü. 6/ Halk ede- 2 biyatına özgü bir şiir 3 türü... "Doğar — mi- 4 delerden nur topu ih- 5 tilaller" (F. N. Çamlı- 6 bel). II Maden kazı- -, 1 2 3 4 5 6 7 8 mak için kullanılan çe- likkalem...Biretkın- liğin geçıcı olarak dur- durulduğu süre. 8/ Batı Samoa'nın başkentı... naltma, tedirgm etme. 9/1946'da Aziz Nesin ve Sa-i.-l bahattin Ali tarafından çıkarılan haftahk mizahTf dergısı. -^ YUKARIDAN AŞAĞIYA: >n 1/ Kaş ilçesı açıklanndakı Yunan adası... Bir orman'' ağacı. 2/ Topraktan yapılmış, kulpsuz ve küçük 4 ' çömlek... Konya ılinde bir baraj. 3/ Üzerine yazı ya-' zılan tabaklanmış ceylan derisi... 1800'lerde Fran- sa'da ortaya çıkmış bir bezeme biçemi. 4/ Radon ele- mentinin simgesi... Başkalannın sırtından geçinen > kimse. 5/ Bir ilımiz. 6/ Göksel... Kalın bükülmüş sicim. II Bir elçiliğe bağlı uzman... Üye. 8/ Belir- li bir iş için aynlan para... Tarla. bağ, bahçe gibi yer^ lerden toplanan üründen artakalanlar. 9/ Asya'da bir ırmak... Hamsıgıllerden bir balık. *
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear