14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2001 PERŞEMBI DİZİ Tarihin ilk ayaklanmasının yaşandığı Bergamd'nın siyanürlü altına karşı mücadelesi İsyanın kenti direniyor~T\ ergama'nın son kralı III. Attalos I.Ö. r£ 133 yılında öldüğü zaman bir vasiyet JLJ çıkanldı ortaya. Bu vasiyete göre Attalos, Çanakkale'den Antalya'ya dek uzanan büyük ülkesini Romalılara bırakıyordu. Bunun üzerine, önceki kralın Efesoslu bir köçekten olma oğlu Aristonikos çıktı ortaya. Vasiyetin düzmece olduğunu söyledi.Bunun üzerine, bereketli ve görmüş geçirmiş Anadolu topraklannda yeni bir kapışmadır koptu. lyonya'nın uygarlık kentidir Te- os. Halk. yaşamını deniz yolu ticare- tiyle sağlıyordu. Yapısal değişiklik- ler sonucu Efes'e göç başladı... Teos bir kültür yuvasıydı.. Ilkçağın ünlü ozanı Anakreon(lÖ VI. yüzyıl) buralıydı... Şiirlerinde aşk ve şarap vardı... Ben, Teos'u düşünürken birkadın ve bir erkeğe rastladım deniz kıyı- sırıda... Teos üzerindeki yıldızlar Genç kadın ve erkek, tıpkı Tro- ya'da gördüğüm sevgililer gibiydi... El ele tutuşmuş, güneşin batışını seyrediyorlardı.. Kadın. bir ara erkeğe şöyle dedi: "Ben kendi keümelerimi buJduğum- da hep yanına koşarak getmek iste- dim..." ' Erkek gülümsedi.. "Bende..." Kadın, "\Sana öykümü baştan so- na anlatacağun, ama Anakreon du- yar diye korkuyorum" dedi. Erkek, gözlerinin içine baktı kadının: "Korkma benden!" Kadın gülümsedi bu kez.. Dedi ki: "Aslında yıldızsızbir gecede çağır- mam bekleyebilirdim. Yazın geçme- sini, ilk serin gecesini sonbahann. A- ma bekleyemedim ve geldim. Önce gelmekten korkmuştum, lazarsın di- ye. Ama kızmadın niye?" " Erkek: "lyonya masallanna inanınm ben. Bir de senin dürüstlüğüne. Anlata- caktın ber şeyi, biüyordum..." O sırada Epikuros görüldü... • YıldızlarTeos'un üzerinde çoğal- dı... Şimdi sıra Efrain Huerta'daydı... "Gel, rüzgâra söyleyelim öpüşleri- mizi; diişün: Alacakaranhk bizi anbyor, San fisılüsında gözlerinin biliyor nasıl hoşlandığınu, koüannın beyaz suyundan Açmamış çiçeklere söykyetim şar- kımızı, ayı gözettemeyen çocuklara. Birbirimize bakmadan söyleyelim. Gel, rüzgâra anlatalun öpüşleri- mizi, şarkunızın acı yüreklerine." Kadın ve erkeği Teos'ta bırakıp aynlıyorum... Yolum bir hayli uzun... Zeus Tapmağı Deniz kıyısında oturup soluklanı- yorum... Dikili'den vurunca Bergama çıkı- yorkarşunıza... Tarihin ilk ayaklanmasının Berga- ma'da olduğunu biliyor musunuz? Gelin size önce bir masal anlatıp şu siyanürlü alttn bilmecesini çöz- meye çahşalım. Telephos söylencesi ilkçağuı uy- garlık kenti Bergama kıyılannda ge- çer. Ardia Kralı Aleos'a Heraldesko- nuk gittiğinde Auge'yi baştan çıka- nr. Mora Yanmadası'nın kralı Ale- os'un genç ve güzel kızı Auge, He- rakles'ten bir çocuk doğurur. Adı Tefephos'tur ve çınar ağacının kovu- ğuna bırakılır. Cezalandınlan Auge ise bir tabutun içine çivilenip deni- ze atıhr. Çocuk bir aslan tarafından emzi- rilerek büyütülür. Söylence böyle uzayıp gider. Tarihçi Pausanias. İsa'dan sonra ikinci yüzyılda Auge'nin mezannı gördüğü söyler. Mezann üzerinde ise bir çıplak kadın heykeli bulunu- yormuş. Bergama'dan götürülen Zeus Ta- pmağı bugün Berlin'dedir. Tarihin tüm zenginliklerini üzerinde taşıyan bu topraklar, uygarlığın en eski mer- kezleridir. Iyonya'dan Roma'ya de- ğin uzanan değişik çağlar ve günü- müzdeki ilgisizlik yine de uygarlığın izlerini silememiştir. Bergama akrepolündeki tiyatro, dünyanın en büyük amfitiyatrosu- Hikmet ÇETİNKAYA yazd, TROYA'dan İYONYA'ya Çizgiien Semih POROY dur. Tiyatro sevgisi ilkçağ insanının en büyük tutkusudur. Ya şimdi? Anadolu'yu gezdiğinizde elbet görmüşsünüzdür. Çadır tiyatrolan- nı, iki oyuna bir biletin kesildiğini, yüz kiloluk bir hatun kişinin o ber- bat müzik eşliğinde gerdan kırdığı tiyatrolan anımsıyoruz birdenbire. Sonra gerilere. binlerce yıl eskiye iniyoruz. Yeniye baktığımızda eskiyi göre- miyoruz. Anadolu topraklanndan bu uygarlık nasıl tükenip gitmiş. Binlerce kişilik amfitiyatrolann ye- rini nasıl da çadır tiyatrolan almış. Adam çadır tiyatrosunun önünde bağınyor: - Iki oyuna bir bilet, iki oyuna bir bilet! İlk ayaklanma Bergama'nın son kralı m. Attalos I.Ö. 133 yılında öldüğü zaman bir vasiyet çıkanldı ortaya. Çoklannca düzmece olarak kabul edilen bu va- siyete göre Attalos, Çanakkale'den Antalya'ya dek uzanan büyük ülke- sini Romalılara bırakıyordu. Roma- lılar, Bergama Krallığı'na konmak- ta gecikmediler elbette. Bunun üzerine, önceki kralın Efe- soslu bir köçekten olma oğlu Aris- tonikos çıktı ortaya. Vasiyetin düz- mece ve aslında Attalos'un üşütük olduğunu söyledi. Dedi ki: - Bergama. Attalos efendinin ba- basının malıymış mı ki, onu Ro- ma'ya peşkeş çekiyor? Bunun üzerine, bereketli ve gör- müş geçirmiş Anadolu topraklann- da yeni bir kapışmadır koptu. Roma yükleniyor, her saldınşında Aristo- nikos ve yandaşlan tarafından pa- taklanıyordu. Anlı şanlı Roma. ken- disine göre "ne idüğü belirsiz" Aris- tonikos'tan şamar üstüne şamar yi- yordu. Aristonikos'ungücü şuradankay- naklanıyordu: Kendisi, kendi ordu- suna katılacak kölelere özgürlük ve sosyal adalet vaat etmişti. Kuracağı krallığada. "ışıkveözgurlükülkesi" anlamında, "Heltos" adını vereceği- ni açık etmişti. Anadolu'nun her ya- nından köleler akın akın tutmuştu Aristonikos safında yerlerini... On- lann yitirecek şeyleri yoktu. Bu ne- denle, inanılmaz azimle savaşıyor- lardı. Böylece Roma ummadığı dar- be yemiş, şöhreti sarsılmış oluyordu. Aslanlara atıldı Tarihin bu ilk sosyalist ayaklan- ması acı bitti. Aristonikos gurura ka- pıldı. zevkve safaya daldı. Foçaya- kınlannda Leukai (Akkaşlılar ili) denilen bir kent vardı. Orada safahat âlemleri sürdürür oldu. O ara Roma, yeni bir general ko- mutasında, yeni ve daha güçlü bir orduyla geldi. Aristonikos yenilece- ğini anlayınca, bir avuç adamıyla ka- çıp Stratokekia kalesine sığındı. Ro- malılar kenti kuşattılar. Aristonikos ve yanındakiler, açlıktan ölmemek için teslim olmak zorunda kaldılar. Aristonikos Roma'ya götürüldü. Arenada aslanlar tarafından parça- landı. Son yıllarda Bergama. adını siya- nürlü altınla duyurdu... Eylemler, yargı kararlan!.. Bergamahlar hâlâ direniyor... Bu eylem nasıl başladı? Eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın, "Siyanürlü Ahtapofta şöyle anlatır: Altın'ın kimliği "Gelse alün ışıklı bir yaz" der bir şiirinde ünlü Türk ozanı Orhan Ve- ü Kanık! Bir diğer büyük ozan Yah- ya Kemal Bevatlı. "Sapsarı, altın renkli, kırmızı damarlı yaprak- Iar"dan söz eder güz mevsimini an- latırken! Yazar Reşat Nuri Günte- kin'e göre çocuklar "arantopu"dur! Insan, iyilik dilediği kişiye "Tuttu- ğun altın oLsun" der!.. (1) Işık kadar parlak, yapraklar kadar oma yükleniyor, her saldınşında Aristonikos tarafından yeniliyordu. Aristonikos'un gücü şuradan kaynaklanıyordu: Ordusuna katılacak kölelere özgürlük vaat etmişti. Tarihin bu ilk sosyalist ayaklanması acı bitti. Zevk ve safaya dalan Aristonikos yenildi ve Roma'ya götürüldü. Aslanlar tarafından parçalandı. Bu öykünün yaşandığı Bergama, adını siyanürlü altınla duyurdu... Eylemler, yargı kararlan!.. Bergamahlar hâlâ direniyor... çıkanr. altın arayıcılan eleklerle al- tın parçalarını derenin kumundan. çakılından ayınrlardı (3). Bu yönteme bilimsel olarak "pla- cer" madenciliği denir. Bu işlem, kumlu çakıllı yerlerde bulunan altı- nı topraktan ayırmak için yıllarca işe yaradı. Yakın zamanlarda bile böy- le alüvyal topraklarda işletilen altın madenlerinde bu yöntem kullanılı- yordu. Makinelerle kazılan cevher, basınçlı su ile yıkanıyor, özgül ağır- lığı yüksek olan altın, oluşan sulu çamurun dibine çöktürülerek top- raktan aynştınlıyor. Hlç dlnmeyen tutku Sessiz sinema çağının ünlü gül- mece oyuncusu Charüe Chaplin'in "AJüna Hücum" filmi. 19. yüzyılın sonlannda, ABD'de derelerden elekJe altın çıkarmaya çalışan yok- sul insanlann dramını anlatır. Ancak zamanla, yeryüzünde, altı- nın iri parçacıklar halinde bulundu- ğu madenler tükendi. Dünyanın oluşumundan günümü- ze kalan altın, toprakta, kayalann içinde toz olarak, çok küçük parça- cıklar halinde bulunuyor. Dünyanın birçok yerinde, özellikle yer kabu- ğunun ince olduğu yerlerde, zeminin kınklı olduğu fay hatlan boyunca, yüzeysel sıcak su kaynaklan yakın- lannda altın, toprak içinde damarlar halinde, özellikle kuvars kayalar içinde yayılıyor(3). Insanlığın "alün" tutkusu hiç din- medi. "Altın hırsı" doğada seyrek bulunan bu soy metale sahip olmak için değişik yöntemler aranmasına yol açtı. Özellikle *ortaçağ"da, simyacı ta- şı denen bir gerecin, değişik madde- leri altına dönüştüreceğine inanıldı. Bu amaçla, gizli ve gizemli işlere soyunan birçok insan türedi. Yoktan altın yaratmak düşüncesiyle ortaya çıkan simyacılık bir boş inançtı ama, aynı zamanda bilimin önünü açan bir tür büyücülük, yalancı bilimdi. 1990'lann sonunda dünyada kim- senin elinden düşürmediği, Ispan- yol PaMoCoelho'nun yazdığı "Sim- yacı" kitabının sevimli kahramanı Santiago, elbette bu simyacılardan değildi! Altmı topraktan aynştırmak için yakın zamanlara değin "kral SUJTI" denen bir asit kanşımı kullamldı. Daha sonra "cıva" bu aynştırma işi- ne kanştı (4). Kral suyu ve cıva "Amalgamlama" denen bu yön- teme göre üzerine cıva sürülmüş ba- kır levhalar önünden geçirilen. öğü- tülmüş ve hamur haline getirilmiş çamur içindeki altın çözünüyor ve bu le\halar üzerinde birikiyordu. "Kral suyn" ya da "cıva" kullanı- larak altın elde etme yöntemi, bu maddelerin güçlü birer zehir ve ya- kıcı madde olmalan, işlem sırasın- da ortaya çıkan atıklann yol açtığı çe\Te zararlan nedeniyle zamanla terkedildi (4). Daha sonra, başkabir zehir; siyanür sahneye çıktı. Siyanürün altını topraktan ayırdı- ğı: 1783'te îsveç'te, 1887'de Iskoç- ya'da bulundu (5). Siyanür denen dünyanın en öldürücü zehri kimya- sal etkinliği ile altını topraktan ay- nştınyordu. Ölüm meleği, iyilik getiriyordu! Ikircimli bir durumdu bu! Bir yan- da ölüm, bir yanda zenginlik! Seç seçebilirsen! (1) Meydan LarousseAns., c.l. s.381. (2) Ana Britannica Ans., c. 1, s.486. (3) Sefa Taşhn, Bergama'daSiyanür- lü Altın Olayı, 5.75. (4) Sefa Taşhn, Bergama'daSiyanür- lü Altın Olayı, s. 16. (5) Doç. trfan Bayraktar, Cevherden Altın Uretim Teknolojisi, Türkiye'de Altın Madenciliği, Yurt Madenciliği- niGelistirme Valtfı. 1995, s.61. Yarın.-Acıbadem kokusu! güzel, çocuklar kadar eşsizdir "al- ün"! Olgunluk. bereket ve zenginli- ği simgeler! Insanlık, "alün" adını verdiği, parlak, azıcık kızılımtırak, san metale çağlardan beri çok değer vermiş, saygı duymuştur! Altın ender bulunur. Genellikle saftır. Gümüş, bakır gibi başka mi- nerallerle kanşım halinde bulunabi- lir. Başka maddelerle birleşip yeni bir başka madde yaptığı pek görül- mez. Parçalayıcı etkisi olan hiçbir a- sit, hiçbir başka madde tek başına al- tını etkileyemez. lyi bir ısı ve sıcakhk iletkenidir al- tın. Soy metaldir! Yumuşak ve sü- nektir. Kolay dövülür ve yassılaştı- nlır. 10 gram ağırlığında bir altın kütlesi 11 nû kadar bir alanı kapla- yacak bir levha haline getirilebilir! Bu incelikle altın tabaka yeşil ışığı geçirir!.. (2) Atom numarasi: 79 Kolay işlenebilir özellikte ohnası, dayanıklıhğı ve çekici rengi. altını, insanlann yıllardan beri mücevher, süs aracı olarak kullanmasına yol aç- mıştır. Son zamanlarda altın, belirli ölçüde, uzay ve ekonomik işletme- lerinde bir endüstri gereci olarak da değerlendiriliyor. Insanlığm bu denli değer verdiği altın. çok eski zamanlardan beri bir ekonomik değişim ve birikim aracı olarak kullanılıyor. 10 7. yüzyılda Batı Anadolu'da bugünkü Manisa ilini kapsayan Lidya ülkesinde ilk altın paranın basıldığı sanılıyor. Kimya biliminde altının simgesi "Au"dur. Atom numarası: 79, atom ağırhğı: 197'dir. 1.063 c'de erir. Öz- gürağırhğı: 19.3 gr/cm3'tür. İlk önce eleklerle arandı Eski çağlarda altın, özellikle dere yataklannda iri taneler halinde bu- lunurdu. Dere suyu ya da yagmur akıntılan yeryüzünü aşındıra aşın- dıra, toprakta bulunan altını yüzeye PERŞEMBE ORHAN BURSALI Bir Kitap Toplum olarak bizi birinci dereceden ilgilendiren önemli gelişmelerin farkına, Atı alan Üsküdarı geçtikten sonra.... varıyoruz. Bu milletin asil ve nezih üyeleri olan bizler, belki biraz çaresizlikten, belki daha çok bilgisizlikten, bence en çok kafasızlıktan, temsili demokrasinin pek sayın bu temsilcilerini yönetim mevkiine oturttuğumuz andan itibaren umutlarımıza kar yağmaya başladığını görüyoruz. Biz ki, geleceğimizi, geçimimizi, işimizi, ekme- ğimizi onlara emanet edip daha iyi koşullarda ya- şamayı bekliyoruz." Her seçim yeni bir umut baş- langıcı, akıl almaz vaatler ile geçen ömürler ülkesi burası... Onlar ise aldıkları yetkiyi her seferinde daha da kötüye kullanarak işlerin, insanlann, top- lumun ve ülkenin içine ediyorlar. Türkiye yakasında 30 yıldır değişen bir şey yok... Peki nasıl oluyor da herşey kötüye gidiyor? Ortaya bir tez veya fikir atmaya gerek mi var? Çok açıkça, tıkır tıkır işleyen kurulu düzenin kendisi, bütünüyle, bu sorunun yanıtıdır aslında. En önemlisi oy kullanan nüfusun toplam ortalama kalitesiyle toplumun kendisi bu soruya okkalı bir yanıttır!... Aslında konumuz hem bu hem bu degil... Ko- numuz, yaşadıklanmıza ayna tutan bir kitap: 'Kü- reselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi' (lle- tişim Yayınları)... • • • Toplum olarak birdenbire farkına vanyoruz ki, aslında ekonomi çökmüş. Hazine, borçlannı çevi- remiyor. Birdenbire fark ediyoruz ki ekonomide üretim aslında artmıyor. Birdenbire fark ediyoruz ki, üreten değil tüketen bir toplummuşuz! Birdenbire fark ediyoruz ki, kıçı açıklar topluluğu olarak, dışandan aldığımız yük- sek faizli borç paraları, yine dışandan getirttiğimiz ithal mallaria dört kol çengi tüketmişiz... Birden fark ediyoruz ki, bugünkü çevrilemeyen milyartarca dolar borcun bir kısmı halka ucuz tü- ketim olarak peşkeş çekilmiş, önemli bir kısmını da yetki verdiklerimiz har vurup harman savur- muş, kendilerini yeniden iktidara taşıyacak dü- zenbazlara peşkeş çekmiş veya seçim yatırımı olarak verimsiz ve üretimsiz topraklara göm- müş... Birdenbire fark ediyoruz ki, aldığımız onca borç parayı, daha fazlasıyla bu ülkeye ve millete dön- dürecek; işi-aşı büyütecek yatınmlara dönüştür- memişiz!... Bütün bunlan ne zaman fark ediyoruz? Deniz birtiğinde... Borç batağının üstünde sa- dece çırpınan ellerimiz kaldığında.. Neden ve nasıl bataklığa saplanıp kaldığımızı bilen, merak eden, sorup öğrenen, yani işin aslı astanyla ilgilenenler var mı, varsa kaç kişi, bu da ayn birsoru!... • • • Bu yazı bir kitap tanıtım yazısı.. Yukanda iki yıl- dız arasına sıkıştırılmış bölümü, kısmen kitabın da tanıtımı olarak algılarsanız sevinirim... Yazarı Erinç Yeldan, Bilkent Üniversitesi Eko- nomi Bölümü Başkanı. Türkiye ekonomisine, bi- limsel ve araştıncı olarak egilen, verileri bir labora- tuvar olarak inceleyip neden ve sonuçlan ortaya koyan az sayıdaki ekonomi bilimcimizden biri... Yeldan, 1970'ler sonrasından bugüne, Türki- ye'de "Bölüşüm, Birikim ve Büyüme"y\ inceliyor. Nasıl "dönüşmüşüz"... Hangi kararlar Türkiye'yi bugüne taşımış... Yüksek faizli borçları nerelere boca etmişiz... Kaynaklar nerelere aktarılmış... Hangi bilinçli politikalarla Türkiye üretken kılına- mamış... Milletin gözü nasıl boyanmış... Tabii, Yeldan bir bilim insanı, rakamlan, kararlan analiz ediyor. Çok nazik.. kaleminden hiç kötü bir söz çıkmıyor. Bizim gibi savruk yazmıyor, küfür de etmiyor... 200 küsur sayfalık bu kitabı, birileri, 20- 30 say- falık, "Halka ekonomi dersleri.. Nasıl işsiz, aşsız, parasız kaldın!" broşürüne dönüştürmeîi... Yine de, temsili demokrasinin çok saygın seç- meni, yine başımıza bugünün benzerlerini seçe- cektir... Kuşkunuz var mı? Medya, bugünkü temsili demokrasinin gücü kuvveti olarak, yine bugünün işbaşına gelmesine yardımcı olacaktır... kuşkunuz var mı? Yeldan'ın kitabının tartışıldığını nerede okudu- nuz? obursalic bilimmerkezi.org.tr Üçağızlı Mağarası kazısı Taş devrine ait kolye bulundu AKEVBODUR İSKE>JDERUN-Ha- tay'ın Samandağ ilçesi Meydan Köyü'ndeki Üçağızlı Mağarası'nda 5 yıldır yürütülen kazı çalışmalannda, 41 bin yıl öncesine ait kolye, toka. kemer, halhal, kü- pe gibi eşyalar bulundu. Uzmanlar, benzerleri daha önce Lübnan, Bul- garistan ve Afrika'da or- taya çıkanlan deniz can- lılannın kabuklanndan yapılantakılara. Anado- lu'da ilk kez rastlandığı- nı belirttiler. 1989 yılında bir Fran- sız araştırmacı tarafın- dan bulunan Üçağızlı Mağarası'ndaki kazı ça- lışmalan, Kültür Bakan- lığı gözetiminde Anka- ra Üniversitesi'nden Prof. Dr. Erksin Güleç, Doç. Dr. Ayla Se\im, Arizona Üniversite- si'nden Prof. Dr. Steve Kaün, Prof. Dr. Mary Kaün ile 4 asistan ve 12 öğrenci tarafından yürü- tülüyor. Prof. Dr. Mary Katın, takılarla ilgili şu bilgile- ri verdi: "Bu süs eşyala- nnın toka, kemer, hal- hal, korve olarak kulla- nıkhğınısamyoruz.Ama bir iskelet üzerinde bula- madığımız için insanla- nn, hangi amaçla kul- landığını da kesin olarak bilemİTOruz." Bulguların öneml Prof. Dr. Erksin Gü- leç de, bulgulann öne- mine dikkat çekerek şöyle konuştu: "Takıla- nn o kadar eski bir dö- nemde bilinçli kullanımı çok az. Ama takının 41 bin yıl önce bilinçlive yo- gun olarak kullanıldığı anlaşıhjor." Güleç, taş devrine yö- nelik buluntulann yok denecek kadar az oldu- ğunu belirtti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear