Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2001 PERŞEMBI
DİZİ
Tarihin ilk ayaklanmasının yaşandığı Bergamd'nın siyanürlü altına karşı mücadelesi
İsyanın kenti direniyor~T\ ergama'nın son kralı III. Attalos I.Ö.
r£ 133 yılında öldüğü zaman bir vasiyet
JLJ çıkanldı ortaya. Bu vasiyete göre
Attalos, Çanakkale'den Antalya'ya dek
uzanan büyük ülkesini Romalılara
bırakıyordu. Bunun üzerine, önceki kralın
Efesoslu bir köçekten olma oğlu
Aristonikos çıktı ortaya. Vasiyetin düzmece
olduğunu söyledi.Bunun üzerine, bereketli
ve görmüş geçirmiş Anadolu topraklannda
yeni bir kapışmadır koptu.
lyonya'nın uygarlık kentidir Te-
os.
Halk. yaşamını deniz yolu ticare-
tiyle sağlıyordu. Yapısal değişiklik-
ler sonucu Efes'e göç başladı...
Teos bir kültür yuvasıydı..
Ilkçağın ünlü ozanı Anakreon(lÖ
VI. yüzyıl) buralıydı...
Şiirlerinde aşk ve şarap vardı...
Ben, Teos'u düşünürken birkadın
ve bir erkeğe rastladım deniz kıyı-
sırıda...
Teos üzerindeki yıldızlar
Genç kadın ve erkek, tıpkı Tro-
ya'da gördüğüm sevgililer gibiydi...
El ele tutuşmuş, güneşin batışını
seyrediyorlardı..
Kadın. bir ara erkeğe şöyle dedi:
"Ben kendi keümelerimi buJduğum-
da hep yanına koşarak getmek iste-
dim..." '
Erkek gülümsedi..
"Bende..."
Kadın, "\Sana öykümü baştan so-
na anlatacağun, ama Anakreon du-
yar diye korkuyorum" dedi. Erkek,
gözlerinin içine baktı kadının:
"Korkma benden!"
Kadın gülümsedi bu kez..
Dedi ki:
"Aslında yıldızsızbir gecede çağır-
mam bekleyebilirdim. Yazın geçme-
sini, ilk serin gecesini sonbahann. A-
ma bekleyemedim ve geldim. Önce
gelmekten korkmuştum, lazarsın di-
ye. Ama kızmadın niye?"
" Erkek:
"lyonya masallanna inanınm ben.
Bir de senin dürüstlüğüne. Anlata-
caktın ber şeyi, biüyordum..."
O sırada Epikuros görüldü...
• YıldızlarTeos'un üzerinde çoğal-
dı...
Şimdi sıra Efrain Huerta'daydı...
"Gel, rüzgâra söyleyelim öpüşleri-
mizi;
diişün: Alacakaranhk bizi anbyor,
San fisılüsında gözlerinin biliyor
nasıl hoşlandığınu,
koüannın beyaz suyundan
Açmamış çiçeklere söykyetim şar-
kımızı,
ayı gözettemeyen çocuklara.
Birbirimize bakmadan söyleyelim.
Gel, rüzgâra anlatalun öpüşleri-
mizi,
şarkunızın acı yüreklerine."
Kadın ve erkeği Teos'ta bırakıp
aynlıyorum...
Yolum bir hayli uzun...
Zeus Tapmağı
Deniz kıyısında oturup soluklanı-
yorum...
Dikili'den vurunca Bergama çıkı-
yorkarşunıza...
Tarihin ilk ayaklanmasının Berga-
ma'da olduğunu biliyor musunuz?
Gelin size önce bir masal anlatıp
şu siyanürlü alttn bilmecesini çöz-
meye çahşalım.
Telephos söylencesi ilkçağuı uy-
garlık kenti Bergama kıyılannda ge-
çer. Ardia Kralı Aleos'a Heraldesko-
nuk gittiğinde Auge'yi baştan çıka-
nr. Mora Yanmadası'nın kralı Ale-
os'un genç ve güzel kızı Auge, He-
rakles'ten bir çocuk doğurur. Adı
Tefephos'tur ve çınar ağacının kovu-
ğuna bırakılır. Cezalandınlan Auge
ise bir tabutun içine çivilenip deni-
ze atıhr.
Çocuk bir aslan tarafından emzi-
rilerek büyütülür. Söylence böyle
uzayıp gider.
Tarihçi Pausanias. İsa'dan sonra
ikinci yüzyılda Auge'nin mezannı
gördüğü söyler. Mezann üzerinde
ise bir çıplak kadın heykeli bulunu-
yormuş.
Bergama'dan götürülen Zeus Ta-
pmağı bugün Berlin'dedir. Tarihin
tüm zenginliklerini üzerinde taşıyan
bu topraklar, uygarlığın en eski mer-
kezleridir. Iyonya'dan Roma'ya de-
ğin uzanan değişik çağlar ve günü-
müzdeki ilgisizlik yine de uygarlığın
izlerini silememiştir.
Bergama akrepolündeki tiyatro,
dünyanın en büyük amfitiyatrosu-
Hikmet ÇETİNKAYA yazd,
TROYA'dan
İYONYA'ya
Çizgiien Semih POROY
dur. Tiyatro sevgisi ilkçağ insanının
en büyük tutkusudur.
Ya şimdi?
Anadolu'yu gezdiğinizde elbet
görmüşsünüzdür. Çadır tiyatrolan-
nı, iki oyuna bir biletin kesildiğini,
yüz kiloluk bir hatun kişinin o ber-
bat müzik eşliğinde gerdan kırdığı
tiyatrolan anımsıyoruz birdenbire.
Sonra gerilere. binlerce yıl eskiye
iniyoruz.
Yeniye baktığımızda eskiyi göre-
miyoruz. Anadolu topraklanndan
bu uygarlık nasıl tükenip gitmiş.
Binlerce kişilik amfitiyatrolann ye-
rini nasıl da çadır tiyatrolan almış.
Adam çadır tiyatrosunun önünde
bağınyor:
- Iki oyuna bir bilet, iki oyuna bir
bilet!
İlk ayaklanma
Bergama'nın son kralı m. Attalos
I.Ö. 133 yılında öldüğü zaman bir
vasiyet çıkanldı ortaya. Çoklannca
düzmece olarak kabul edilen bu va-
siyete göre Attalos, Çanakkale'den
Antalya'ya dek uzanan büyük ülke-
sini Romalılara bırakıyordu. Roma-
lılar, Bergama Krallığı'na konmak-
ta gecikmediler elbette.
Bunun üzerine, önceki kralın Efe-
soslu bir köçekten olma oğlu Aris-
tonikos çıktı ortaya. Vasiyetin düz-
mece ve aslında Attalos'un üşütük
olduğunu söyledi. Dedi ki:
- Bergama. Attalos efendinin ba-
basının malıymış mı ki, onu Ro-
ma'ya peşkeş çekiyor?
Bunun üzerine, bereketli ve gör-
müş geçirmiş Anadolu topraklann-
da yeni bir kapışmadır koptu. Roma
yükleniyor, her saldınşında Aristo-
nikos ve yandaşlan tarafından pa-
taklanıyordu. Anlı şanlı Roma. ken-
disine göre "ne idüğü belirsiz" Aris-
tonikos'tan şamar üstüne şamar yi-
yordu.
Aristonikos'ungücü şuradankay-
naklanıyordu: Kendisi, kendi ordu-
suna katılacak kölelere özgürlük ve
sosyal adalet vaat etmişti. Kuracağı
krallığada. "ışıkveözgurlükülkesi"
anlamında, "Heltos" adını vereceği-
ni açık etmişti. Anadolu'nun her ya-
nından köleler akın akın tutmuştu
Aristonikos safında yerlerini... On-
lann yitirecek şeyleri yoktu. Bu ne-
denle, inanılmaz azimle savaşıyor-
lardı. Böylece Roma ummadığı dar-
be yemiş, şöhreti sarsılmış oluyordu.
Aslanlara atıldı
Tarihin bu ilk sosyalist ayaklan-
ması acı bitti. Aristonikos gurura ka-
pıldı. zevkve safaya daldı. Foçaya-
kınlannda Leukai (Akkaşlılar ili)
denilen bir kent vardı. Orada safahat
âlemleri sürdürür oldu.
O ara Roma, yeni bir general ko-
mutasında, yeni ve daha güçlü bir
orduyla geldi. Aristonikos yenilece-
ğini anlayınca, bir avuç adamıyla ka-
çıp Stratokekia kalesine sığındı. Ro-
malılar kenti kuşattılar. Aristonikos
ve yanındakiler, açlıktan ölmemek
için teslim olmak zorunda kaldılar.
Aristonikos Roma'ya götürüldü.
Arenada aslanlar tarafından parça-
landı.
Son yıllarda Bergama. adını siya-
nürlü altınla duyurdu...
Eylemler, yargı kararlan!..
Bergamahlar hâlâ direniyor...
Bu eylem nasıl başladı?
Eski Bergama Belediye Başkanı
Sefa Taşkın, "Siyanürlü Ahtapofta
şöyle anlatır:
Altın'ın kimliği
"Gelse alün ışıklı bir yaz" der bir
şiirinde ünlü Türk ozanı Orhan Ve-
ü Kanık! Bir diğer büyük ozan Yah-
ya Kemal Bevatlı. "Sapsarı, altın
renkli, kırmızı damarlı yaprak-
Iar"dan söz eder güz mevsimini an-
latırken! Yazar Reşat Nuri Günte-
kin'e göre çocuklar "arantopu"dur!
Insan, iyilik dilediği kişiye "Tuttu-
ğun altın oLsun" der!.. (1)
Işık kadar parlak, yapraklar kadar
oma yükleniyor, her saldınşında
Aristonikos tarafından yeniliyordu.
Aristonikos'un gücü şuradan
kaynaklanıyordu: Ordusuna katılacak
kölelere özgürlük vaat etmişti. Tarihin bu ilk
sosyalist ayaklanması acı bitti. Zevk ve
safaya dalan Aristonikos yenildi ve Roma'ya
götürüldü. Aslanlar tarafından parçalandı.
Bu öykünün yaşandığı Bergama, adını
siyanürlü altınla duyurdu... Eylemler, yargı
kararlan!.. Bergamahlar hâlâ direniyor...
çıkanr. altın arayıcılan eleklerle al-
tın parçalarını derenin kumundan.
çakılından ayınrlardı (3).
Bu yönteme bilimsel olarak "pla-
cer" madenciliği denir. Bu işlem,
kumlu çakıllı yerlerde bulunan altı-
nı topraktan ayırmak için yıllarca işe
yaradı. Yakın zamanlarda bile böy-
le alüvyal topraklarda işletilen altın
madenlerinde bu yöntem kullanılı-
yordu. Makinelerle kazılan cevher,
basınçlı su ile yıkanıyor, özgül ağır-
lığı yüksek olan altın, oluşan sulu
çamurun dibine çöktürülerek top-
raktan aynştınlıyor.
Hlç dlnmeyen tutku
Sessiz sinema çağının ünlü gül-
mece oyuncusu Charüe Chaplin'in
"AJüna Hücum" filmi. 19. yüzyılın
sonlannda, ABD'de derelerden
elekJe altın çıkarmaya çalışan yok-
sul insanlann dramını anlatır.
Ancak zamanla, yeryüzünde, altı-
nın iri parçacıklar halinde bulundu-
ğu madenler tükendi.
Dünyanın oluşumundan günümü-
ze kalan altın, toprakta, kayalann
içinde toz olarak, çok küçük parça-
cıklar halinde bulunuyor. Dünyanın
birçok yerinde, özellikle yer kabu-
ğunun ince olduğu yerlerde, zeminin
kınklı olduğu fay hatlan boyunca,
yüzeysel sıcak su kaynaklan yakın-
lannda altın, toprak içinde damarlar
halinde, özellikle kuvars kayalar
içinde yayılıyor(3).
Insanlığın "alün" tutkusu hiç din-
medi. "Altın hırsı" doğada seyrek
bulunan bu soy metale sahip olmak
için değişik yöntemler aranmasına
yol açtı.
Özellikle *ortaçağ"da, simyacı ta-
şı denen bir gerecin, değişik madde-
leri altına dönüştüreceğine inanıldı.
Bu amaçla, gizli ve gizemli işlere
soyunan birçok insan türedi. Yoktan
altın yaratmak düşüncesiyle ortaya
çıkan simyacılık bir boş inançtı ama,
aynı zamanda bilimin önünü açan
bir tür büyücülük, yalancı bilimdi.
1990'lann sonunda dünyada kim-
senin elinden düşürmediği, Ispan-
yol PaMoCoelho'nun yazdığı "Sim-
yacı" kitabının sevimli kahramanı
Santiago, elbette bu simyacılardan
değildi!
Altmı topraktan aynştırmak için
yakın zamanlara değin "kral SUJTI"
denen bir asit kanşımı kullamldı.
Daha sonra "cıva" bu aynştırma işi-
ne kanştı (4).
Kral suyu ve cıva
"Amalgamlama" denen bu yön-
teme göre üzerine cıva sürülmüş ba-
kır levhalar önünden geçirilen. öğü-
tülmüş ve hamur haline getirilmiş
çamur içindeki altın çözünüyor ve
bu le\halar üzerinde birikiyordu.
"Kral suyn" ya da "cıva" kullanı-
larak altın elde etme yöntemi, bu
maddelerin güçlü birer zehir ve ya-
kıcı madde olmalan, işlem sırasın-
da ortaya çıkan atıklann yol açtığı
çe\Te zararlan nedeniyle zamanla
terkedildi (4). Daha sonra, başkabir
zehir; siyanür sahneye çıktı.
Siyanürün altını topraktan ayırdı-
ğı: 1783'te îsveç'te, 1887'de Iskoç-
ya'da bulundu (5). Siyanür denen
dünyanın en öldürücü zehri kimya-
sal etkinliği ile altını topraktan ay-
nştınyordu.
Ölüm meleği, iyilik getiriyordu!
Ikircimli bir durumdu bu! Bir yan-
da ölüm, bir yanda zenginlik! Seç
seçebilirsen!
(1) Meydan LarousseAns., c.l. s.381.
(2) Ana Britannica Ans., c. 1, s.486.
(3) Sefa Taşhn, Bergama'daSiyanür-
lü Altın Olayı, 5.75.
(4) Sefa Taşhn, Bergama'daSiyanür-
lü Altın Olayı, s. 16.
(5) Doç. trfan Bayraktar, Cevherden
Altın Uretim Teknolojisi, Türkiye'de
Altın Madenciliği, Yurt Madenciliği-
niGelistirme Valtfı. 1995, s.61.
Yarın.-Acıbadem kokusu!
güzel, çocuklar kadar eşsizdir "al-
ün"! Olgunluk. bereket ve zenginli-
ği simgeler! Insanlık, "alün" adını
verdiği, parlak, azıcık kızılımtırak,
san metale çağlardan beri çok değer
vermiş, saygı duymuştur!
Altın ender bulunur. Genellikle
saftır. Gümüş, bakır gibi başka mi-
nerallerle kanşım halinde bulunabi-
lir. Başka maddelerle birleşip yeni
bir başka madde yaptığı pek görül-
mez. Parçalayıcı etkisi olan hiçbir a-
sit, hiçbir başka madde tek başına al-
tını etkileyemez.
lyi bir ısı ve sıcakhk iletkenidir al-
tın. Soy metaldir! Yumuşak ve sü-
nektir. Kolay dövülür ve yassılaştı-
nlır. 10 gram ağırlığında bir altın
kütlesi 11 nû kadar bir alanı kapla-
yacak bir levha haline getirilebilir!
Bu incelikle altın tabaka yeşil ışığı
geçirir!.. (2)
Atom numarasi: 79
Kolay işlenebilir özellikte ohnası,
dayanıklıhğı ve çekici rengi. altını,
insanlann yıllardan beri mücevher,
süs aracı olarak kullanmasına yol aç-
mıştır. Son zamanlarda altın, belirli
ölçüde, uzay ve ekonomik işletme-
lerinde bir endüstri gereci olarak da
değerlendiriliyor.
Insanlığm bu denli değer verdiği
altın. çok eski zamanlardan beri bir
ekonomik değişim ve birikim aracı
olarak kullanılıyor. 10 7. yüzyılda
Batı Anadolu'da bugünkü Manisa
ilini kapsayan Lidya ülkesinde ilk
altın paranın basıldığı sanılıyor.
Kimya biliminde altının simgesi
"Au"dur. Atom numarası: 79, atom
ağırhğı: 197'dir. 1.063 c'de erir. Öz-
gürağırhğı: 19.3 gr/cm3'tür.
İlk önce eleklerle arandı
Eski çağlarda altın, özellikle dere
yataklannda iri taneler halinde bu-
lunurdu. Dere suyu ya da yagmur
akıntılan yeryüzünü aşındıra aşın-
dıra, toprakta bulunan altını yüzeye
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
Bir Kitap
Toplum olarak bizi birinci dereceden ilgilendiren
önemli gelişmelerin farkına, Atı alan Üsküdarı
geçtikten sonra.... varıyoruz.
Bu milletin asil ve nezih üyeleri olan bizler, belki
biraz çaresizlikten, belki daha çok bilgisizlikten,
bence en çok kafasızlıktan, temsili demokrasinin
pek sayın bu temsilcilerini yönetim mevkiine
oturttuğumuz andan itibaren umutlarımıza kar
yağmaya başladığını görüyoruz.
Biz ki, geleceğimizi, geçimimizi, işimizi, ekme-
ğimizi onlara emanet edip daha iyi koşullarda ya-
şamayı bekliyoruz." Her seçim yeni bir umut baş-
langıcı, akıl almaz vaatler ile geçen ömürler ülkesi
burası... Onlar ise aldıkları yetkiyi her seferinde
daha da kötüye kullanarak işlerin, insanlann, top-
lumun ve ülkenin içine ediyorlar.
Türkiye yakasında 30 yıldır değişen bir şey
yok...
Peki nasıl oluyor da herşey kötüye gidiyor?
Ortaya bir tez veya fikir atmaya gerek mi var?
Çok açıkça, tıkır tıkır işleyen kurulu düzenin
kendisi, bütünüyle, bu sorunun yanıtıdır aslında.
En önemlisi oy kullanan nüfusun toplam ortalama
kalitesiyle toplumun kendisi bu soruya okkalı bir
yanıttır!...
Aslında konumuz hem bu hem bu degil... Ko-
numuz, yaşadıklanmıza ayna tutan bir kitap: 'Kü-
reselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi' (lle-
tişim Yayınları)...
• • •
Toplum olarak birdenbire farkına vanyoruz ki,
aslında ekonomi çökmüş. Hazine, borçlannı çevi-
remiyor.
Birdenbire fark ediyoruz ki ekonomide üretim
aslında artmıyor.
Birdenbire fark ediyoruz ki, üreten değil tüketen
bir toplummuşuz! Birdenbire fark ediyoruz ki, kıçı
açıklar topluluğu olarak, dışandan aldığımız yük-
sek faizli borç paraları, yine dışandan getirttiğimiz
ithal mallaria dört kol çengi tüketmişiz...
Birden fark ediyoruz ki, bugünkü çevrilemeyen
milyartarca dolar borcun bir kısmı halka ucuz tü-
ketim olarak peşkeş çekilmiş, önemli bir kısmını
da yetki verdiklerimiz har vurup harman savur-
muş, kendilerini yeniden iktidara taşıyacak dü-
zenbazlara peşkeş çekmiş veya seçim yatırımı
olarak verimsiz ve üretimsiz topraklara göm-
müş...
Birdenbire fark ediyoruz ki, aldığımız onca borç
parayı, daha fazlasıyla bu ülkeye ve millete dön-
dürecek; işi-aşı büyütecek yatınmlara dönüştür-
memişiz!...
Bütün bunlan ne zaman fark ediyoruz?
Deniz birtiğinde... Borç batağının üstünde sa-
dece çırpınan ellerimiz kaldığında..
Neden ve nasıl bataklığa saplanıp kaldığımızı
bilen, merak eden, sorup öğrenen, yani işin aslı
astanyla ilgilenenler var mı, varsa kaç kişi, bu da
ayn birsoru!...
• • •
Bu yazı bir kitap tanıtım yazısı.. Yukanda iki yıl-
dız arasına sıkıştırılmış bölümü, kısmen kitabın da
tanıtımı olarak algılarsanız sevinirim...
Yazarı Erinç Yeldan, Bilkent Üniversitesi Eko-
nomi Bölümü Başkanı. Türkiye ekonomisine, bi-
limsel ve araştıncı olarak egilen, verileri bir labora-
tuvar olarak inceleyip neden ve sonuçlan ortaya
koyan az sayıdaki ekonomi bilimcimizden biri...
Yeldan, 1970'ler sonrasından bugüne, Türki-
ye'de "Bölüşüm, Birikim ve Büyüme"y\ inceliyor.
Nasıl "dönüşmüşüz"... Hangi kararlar Türkiye'yi
bugüne taşımış... Yüksek faizli borçları nerelere
boca etmişiz... Kaynaklar nerelere aktarılmış...
Hangi bilinçli politikalarla Türkiye üretken kılına-
mamış... Milletin gözü nasıl boyanmış...
Tabii, Yeldan bir bilim insanı, rakamlan, kararlan
analiz ediyor. Çok nazik.. kaleminden hiç kötü bir
söz çıkmıyor. Bizim gibi savruk yazmıyor, küfür
de etmiyor...
200 küsur sayfalık bu kitabı, birileri, 20- 30 say-
falık, "Halka ekonomi dersleri.. Nasıl işsiz, aşsız,
parasız kaldın!" broşürüne dönüştürmeîi...
Yine de, temsili demokrasinin çok saygın seç-
meni, yine başımıza bugünün benzerlerini seçe-
cektir... Kuşkunuz var mı?
Medya, bugünkü temsili demokrasinin gücü
kuvveti olarak, yine bugünün işbaşına gelmesine
yardımcı olacaktır... kuşkunuz var mı?
Yeldan'ın kitabının tartışıldığını nerede okudu-
nuz?
obursalic bilimmerkezi.org.tr
Üçağızlı Mağarası kazısı
Taş devrine ait
kolye bulundu
AKEVBODUR
İSKE>JDERUN-Ha-
tay'ın Samandağ ilçesi
Meydan Köyü'ndeki
Üçağızlı Mağarası'nda
5 yıldır yürütülen kazı
çalışmalannda, 41 bin
yıl öncesine ait kolye,
toka. kemer, halhal, kü-
pe gibi eşyalar bulundu.
Uzmanlar, benzerleri
daha önce Lübnan, Bul-
garistan ve Afrika'da or-
taya çıkanlan deniz can-
lılannın kabuklanndan
yapılantakılara. Anado-
lu'da ilk kez rastlandığı-
nı belirttiler.
1989 yılında bir Fran-
sız araştırmacı tarafın-
dan bulunan Üçağızlı
Mağarası'ndaki kazı ça-
lışmalan, Kültür Bakan-
lığı gözetiminde Anka-
ra Üniversitesi'nden
Prof. Dr. Erksin Güleç,
Doç. Dr. Ayla Se\im,
Arizona Üniversite-
si'nden Prof. Dr. Steve
Kaün, Prof. Dr. Mary
Kaün ile 4 asistan ve 12
öğrenci tarafından yürü-
tülüyor.
Prof. Dr. Mary Katın,
takılarla ilgili şu bilgile-
ri verdi: "Bu süs eşyala-
nnın toka, kemer, hal-
hal, korve olarak kulla-
nıkhğınısamyoruz.Ama
bir iskelet üzerinde bula-
madığımız için insanla-
nn, hangi amaçla kul-
landığını da kesin olarak
bilemİTOruz."
Bulguların öneml
Prof. Dr. Erksin Gü-
leç de, bulgulann öne-
mine dikkat çekerek
şöyle konuştu: "Takıla-
nn o kadar eski bir dö-
nemde bilinçli kullanımı
çok az. Ama takının 41
bin yıl önce bilinçlive yo-
gun olarak kullanıldığı
anlaşıhjor."
Güleç, taş devrine yö-
nelik buluntulann yok
denecek kadar az oldu-
ğunu belirtti.